Yazar "Dostbil, Zeki" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 6 / 6
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Acute-phase response after radioiodine treatment in hyperthyroidism(LIPPINCOTT WILLIAMS & WILKINS, 2007) Sari, Oktay; Tunc, Recep; Kisakol, Gurcan; Dostbil, Zeki; Serdengecti, MustafaPurpose: Acute-phase response is an innate body defense seen during acute illnesses and involving the increased production of certain blood proteins termed acute-phase proteins. There are limited data about acute-phase response after radioiodine therapy. This study is designed to determine whether acute-phase response changes after radioiodine therapy. Materials and Methods: Twenty-six hyperthyroid patients were included in this study, aged between 25 and 69 years (mean, 47.7 +/- 10.5, 18 females and 8 males). All patients were given radioiodine therapy (8-15 mCi). Leukocyte, hemoglobin, platelet, erythrocyte sedimentation rate, and C-reactive protein (CRP) were measured before radioiodine therapy and after 24 hours, 72 hours, 1 week, 1 month, and 3 months. Free T3, free T4, TSH, thyroglobulin (Tg), antithyroid antibody, and antimicrosomal antibody (AMA) were measured before radioiodine therapy and after 1 and 3 months. Results: Mean CRP levels were 3.74, 3.90, 4.29, 5.71, 3.85, and 5.41 mg/L, respectively. There was a significant difference between the initial and the first-week results. Mean Tg levels were 68.15, 143.90, and 77.00 ng/mL, respectively, with a significant difference between the initial and the first-month and third-month results. Mean AMA levels were 158.80, 178.85, and 636.25 IU/mL, respectively, demonstrating a significant difference between the initial and the third-month and first- and third-month results. Conclusion: We have shown that radioiodine therapy causes an increase in CRP, Tg, and AMA levels. We conclude that radioiodine treatment is a cause of the increase in the CRP, Tg, and AMA levels in hyperthyroid patients.Öğe F-18 fdg pet/ct imaging in a patient presenting with mediastinal lymphadenopathies: a case of sarcoidosis(DRUNPP-SARAJEVO, 2012) Dostbil, Zeki; Kaya, Bugra; Sari, Oktay; Varoglu, ErhanF-18 FDG PET/CT has been used increasingly in evaluation of pulmonary and mediastinal lesions. However, inflammatory and granulomatous disorders may show increased F-18 FDG uptake on PET scanning. So, some benign conditions may cause false-positive results in cancer investigation. In this case, F-18 FDG PET/CT findings were presented in a patient with sarcoidosis who was investigated for primarily suspected malignancy.Öğe Malign melanomlu bir hastada yapılan pozitron emisyon tomografide rastlantısal olarak tespit edilen tiroid papiller karsinom(2012) Dostbil, Zeki; Kaya, Buğra; Sarı, Oktay; Varoğlu, Erhan; İsmailoğlu, Murat18F-Florodeoksiglukoz pozitron emisyon tomografi (18FDG PET) görüntülemede tiroid bezinde difüz ya da fokal artmış 18FDG tutulumu ile zaman zaman karşılaşılmaktadır. Tiroid bezindeki nodüllerde artmış 18FDG tutulumu benign ya da malign tümörlere bağlı olabilir. Malign melanom tanısı bulunan olgumuza tümör evrelemesi amacıyla yapılan 18FDG PET/BT esnasında tiroid bezindeki bir nodülde fokal artmış 18FDG tutulumu dikkati çekti. Bu nodüle yapılan ince iğne aspirasyon biyopsisinde tiroid papiller karsinomu (Ca) düşündüren bulgular rapor edilmesi üzerine hastaya total tiroidektomi yapıldı. Histopatolojik olarak papiller tiroid Ca tanısı koyuldu. Bunun üzerine malign melanom tanısıyla takip ettiğimiz bu olgumuza ilave olarak rastlantısal tiroid papiller Ca tedavisi başlandı.Öğe Meme kanserli bir hastada 18-Floro-de-oksi-Glukoz pozitron emisyon tomografisinde multiple kemik metastazları: Olgu sunumu ve literatürün gözden geçirilmesi(2012) Dostbil, Zeki; Kaya, Buğra; Sarı, Oktay; Varoğlu, Erhan; İsmailoğlu, MuratKemik sintigrafisi, meme kanserli hastaların iskelet sistemi metastazlarının değerlendirilmesinde halen yaygın olarak kullanılmaktadır. 18F-FDG-PET/BT, malign hücrelerde artmış glukoz metabolizmasının görüntülenmesi prensibine dayanarak metastazları tespit etmede son yıllarda yaygın kullanım alanı kazanmış diğer bir görüntüleme yöntemidir. Genel olarak, meme kanserinin kemik metastazlarının tespitinde bu iki yöntem benzer sonuçlar vermektedir. Meme kanserli bu olguda 99mTc-MDP kemik sintigrafisi kemik metastazı yönünden normal bulgular göstermesine karşın 18F-FDG-PET/BT, kontrastlı BT ve MRda iskelet sisteminde birçok odakta kemik metastazları tespit edilmiştir.Öğe Miyokard Perfüzyon Sintigrafsi, Eforlu EKG ve Koroner Anjiograf Sonuçlarının Karşılaştırılması(2010) Dostbil, Zeki; Çil, Habib; Arıtürk Atılgan, Zuhal; Tekbaş, Ebru; Kaya, Buğra; Kaya, SavaşAmaç: Koroner arter hastalığı tüm dünyada en sık görülen mortalite ve morbidite sebeplerinden birisidir. Koroner arterlerdeki aterosklerotik darlığın kesin tanısında koroner anjiograf kullanılmaktadır. Bu çalışmada koroner arter hastalığı tanısında kullanılan eforlu EKG ve miyokard perfüzyon sintigraf ve koroner anjiograf bulguları karşılaşrtırıldı. Gereç ve Yöntem: 101 hasta (47 erkek, 54 kadın; yaş ortalaması: 55 10.95 yıl) çalışmaya alındı. Bu hastalara treadmill cihazıyla efor yaptırılarak 99m Tc-MIBI miyokard perfüzyon sintigrafsi çekildi. Bir ay içerisinde koroner anjiograf yapılan hastalar çalışmaya dahil edildi. Bulgular: Efor testi pozitif olan hastaların %55’i, şüpheli olanların %82’si ve negatif olanların ise %29’unda koroner anjiografde darlık tespit edilirken miyokard perfüzyon sintigrafsinde iskemi gözlenen hastaların %66’sında ve normal değerlendirilen hastaların %12’sinde darlık görüldü. Sonuç: Koroner arter darlığının tanı ve takibinde efor testi ve miyokard perfüzyon sintigrafsi gibi noninvaziv testler kullanılmaktadır. Bu testlerin sonuçları birlikte değerlendirildiğinde koroner arter darlığını göstermedeki doğrulukları artmaktadır.Öğe Üreteropelvik obstrüksiyon şüphesi bulunan çocuklarda pelvikalisiyel staz ile böbrek fonksiyonları arasındaki ilişkinin 99mtc-mag3 sintigrafisi ile değerlendirilmesi(Selçuk Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2006) Dostbil, Zeki; Taştekin, GüngörÜreteropelvik bileşke darlığı, çocukluk döneminde üriner sistemde görülen en sık obstrüksiyon nedenidir. Hafif derecedeki üreteropelvik bileşke obstrüksiyonları ömür boyu renal fonksiyonlarda herhangi bir gerilemeye neden olmazken, şiddetli obstrüksiyonlar cerrahi yöntemlerle tedavi edilmedikleri takdirde böbrek fonksiyonlarının kalıcı olarak yitirilmesine neden olur. Cerrahi kararının alınmasında en önemli nokta ise obstrüksiyon şiddetinin renal fonksiyonları geriletecek düzeyde olduğunun güvenilir şekilde tesbit edilmesidir. Zamanında güvenilir teşhis ve doğru zamanda cerrahi tedavi uygulanarak irreversible böbrek fonksiyon kaybı önlenmelidir. Bu amaçla günümüzde obstrüksiyon karakteristiğinin değerlendirilmesinde öncelikle diüretikli dinamik böbrek sintigrafileri; yapısal anatomik incelemede ise USG, IVP ve VSÜG gibi radyolojik görüntüleme yöntemleri kullanılmaktadır. 99m Çalışmamızda, diüretikli Tc-MAG3 dinamik böbrek sintigrafisi ile UP darlık tanısı alan çocuklarda görsel olarak pelvikalisiyel sistemlerinde staz değerlendirmesi ile renal fonksiyonlarındaki gerileme arasındaki ilişkiyi araştırmak ve bu sayede hastanın klinik takibi ve tedavi uygulamasında kolaylık sağlanması amaçlanmıştır. UP darlık ön tanısıyla 99m gönderilen 1-84 ay (13,8 ± 20,4 ay) arasında 42 çocukluk yaş grubundaki hastaya Tc- MAG3 böbrek sintigrafisi uygulandı. Çalışma sonunda ve geç görüntülerde pelvikalisiyel stazı devam eden böbrekler incomplete obstrüksiyon ile uyumlu kabul edilerek fonksiyonel stazlı diğer böbreklerle renal fonksiyon parametreleri istatistiksel olarak karşılaştırıldı. Obstrüktif grubun Tmax, T1/2 ve Tmax+1/2 değerleri, normal böbrek grubuna oranla anlamlı olarak artmış bulundu. PI ve ERPF ve split fonksiyon değerlerinde farklılık bulunmadı. Unilateral obstrüktif grubun diferansiye fonksiyonları, normal gruba oranla anlamlı derecede azalmış, Tmax, T1/2 ve Tmax+1/2 değerleri anlamlı derecede artmış bulundu; PI ve ERPF'de anlamlı değişiklik izlenmedi. Ayrıca 5 hastada afonksiyone atrofik böbrek izlendi. Görsel ve kantitatif bulgularımız obsrüktif böbrek grubunda ekskresyon fonksiyonunun belirgin olarak gerilediğini, split fonksiyonun hafif düzeyde azaldığını kanlanma fonksiyonunun ise etkilenmediğini göstermiştir. Bulgularımız obstrüktif böbreğe sahip çocuklarda renal fonksiyonların az da olsa olumsuz etkilenme gösterdiğini düşündürmektedir. Ayrıca bulgularımız literatürde yapılan çalışmalarla benzerlik göstermektedir. Split fonksiyonu %40'ın altına inen veya diüretiğe dirençli pelvikalisiyel stazı olanların ve takiplerde split renal fonksiyon %10 ve üzerinde azalma gösteren 58 hastalarda gecikmeden cerrahi tedavi kararı verilmesi ve hafif stazı olan obstrüktif hastaların renal fonksiyon parametreleri ile iyi takip edilmesi gerektiğini düşünüyoruz. 99m Tc-MAG3 böbrek sintigrafisi UP darlık tanısı alan çocuklarda renal fonksiyon takibi ile cerrahi tedavi kararının doğru zamanda verilmesine ve irreversible renal fonksiyon kaybının önlenmesine katkı sağlayabilir.