Yazar "Çintesun, Ersin" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 9 / 9
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Amniyotik sıvı indeksi, plasenta lokalizasyonu ve fetal cinsiyetin fetal ağırlık tahmini üzerine etkisi(2017) Çintesun, Ersin; Çintesun, Feyza Nur İncesu; Bertizoğlu, Mete; Çelik, ÇetinAmaç: Çalışmamızda amniyotik sıvı miktarı, plasenta lokalizasyonu ve fetal cinsiyetin ultrasonografik yöntemle fetal ağırlık tahmini üzerine etkisini incelemeyi amaçladık. Yöntem: Selçuk Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Kliniğinde 1 Eylül – 31 Aralık 2016 tarihleri arasında do- ğum yapmış hastaların dosyaları etik kurul onayı sonrası retrospektif olarak incelendi. Doğum ağırlığı 2500 gramdan düşük ve 4500 gramdan büyük olan hastalar, fetal intrauterin gelişme geriliğ i, diyabeti ve ek hastalığı olan hastalar, çoğul gebelikler, intrauterin ölü veya anomalili fetüs doğumları başvuru esnasında servikal açıklığı 4 cm olan hastalar ve maternal vücut kitle indeksi (VK‹) 25 olan hastalar çalışma dışında bırakıldı. Hastaların ultrasonografi muayenesinden doğuma kadar olan maksimum süre 72 saat olarak belirlendi ve daha geç sürede doğum yapan hastalar da çalışma dışında bırakıldı. Veriler fetal cinsiyete göre, plasentanın anterior, posterior, lateral lokalizasyonuna ve amniyotik sıvı indeksinde oligohidramniyoz, polihidramniyoz ve normal değerlerine göre kıyaslandı. ‹statistik analiz için SPSS 22.0 (SPSS Inc., Chicago, IL, ABD) kullanıldı. Veri analizi için Kruskal-Wallis H ve Student t testi kullanıldı. Bulgular: Toplam 387 hasta incelendi. Ortalama yaş 28 olup, hastalarda sezaryen oranı %39.8, normal doğum oranı ise %60.2, ortalama ultrasonografik doğum ağırlığı 3319 g (413 g), ortalama doğum ağırlığı 3330 g (376 g) olarak saptandı. Bütün hastalarda kilo defisiti %7.2 olarak hesaplandı. Fetal cinsiyet, plasenta lokalizasyonu ve amniyotik sıvı indeksine göre gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark izlenmedi. Sonuç: Çalışmamızda amniyotik sıvı indeksi, plasenta lokalizasyonu ve fetal cinsiyetin tahmini fetal ağırlık üzerinde belirleyici olmadığı bulunmuşturÖğe Endometrial Örnekleme Sonuçlarımız: 655 Olgunun Analizi(2017) Çintesun, Ersin; Çintesun, Feyza Nur İncesu; Aslan, Buket Karataş; Uçar, Mustafa Gazi; Yarıkkaya, EnverAmaç: Lokal bir merkezdeki endometrial örneklemelerin histopatolojik sonuçlarının değerlendirilmesiGereç ve Yöntemler: Ağrı Devlet Hastanesi'nde Ocak 2014-Mart 2016 tarihleri arasında anormal uterin kanama nedeniyle endometrial biyopsi yapılmış 655 hastanın sonuçları retrospektif olarak incelenmiştir. Etik kurulu onayı alınmış ve hasta kayıtları hastane otomasyon sisteminden elde edilmiştir. Endometrial biyopsi endikasyonları ile histopatolojik sonuçları arasındaki ilişki araştırılmıştır. İstatistiksel analiz için SPSS 22 programı kullanılmıştır.Bulgular: Hastaların yaş ortalaması 47,36,6 idi. Endometrial biyopsi endikasyonları sırasıyla menoraji/metroraji (%82,6), postmenopozal kanama (%14,2), myom (%2) ve servikal polipti (%1.2). Histopatolojik sonuçlar ise en sık endometrial polip (%53.5) sonrasında sırasıyla sekretuar/proliferatif endometrium (%26.1), yetersiz materyal (%8.7), atrofi (%5.64), endometrial hiperplazi (%3.2), endometrit (%1.9), endometrial kanser (%0.3), myom (%0.3) ve diğer (%0.15) olarak raporlanmıştır. Sonuç: Tüm örnekleme endikasyonlarında hemen neredeyse en sık patoloji endometrial polip gelmiştir. Endometrial biyopsi yöntemlerine kombine olarak histerosonografi ve diagnostik histeroskopi de kullanılmaya başlanması düşünülebilir. Myoma uteri sebebi ile histerektomi veya myomektomi planlanan hastalarda eğer endometrium kanseri risk faktörleri varsa endometrial biyopsi açısından değerlendirilmelidir. Servikal polipektomi yapılan hastalarda endometrial polip birlikteliği olabileceği düşünülerek endometrial örnekleme de yapılmalıdırÖğe Preeklampsi ile komplike olmuş ikiz eşi komplet mol hidatidiform: Olgu sunumu(2017) Çintesun, Feyza Nur İncesu; Çintesun, Ersin; Yavuz, AyşeAmaç: Molar gebelik, plasentadan köken alan ve lokal olarak uterusu istila etme ve metastaz yapma potansiyeline sahip gestasyonel trofoblastik hastalık olarak sınışandırılan hastalık grubunun bir parçasıdır. Molar gebelik ile birlikte ikiz eşi fetüsün bulunma olasılışı oldukça nadirdir. Ayrıca molar gebelikte hipertiroidi, preeklampsi gibi durumlar da daha erken haftalarda ve daha sık görülebilmektedir. Bu olgumuzda preeklampsi ve plasenta dekolman gelişen 18 hafta ex fetüsün eşlik ettişi komplet molar gebelik olgusunun sunulması amaçlanmıştır. Olgu: Yirmi be yaşında, multigravida, son adet tarihine göre 18 hafta intrauterin fetüs tanısı konuldu. Laboratuvar tetkileri ve klinik bulguları sonucuna göre ikiz eşi molar gebelik, preeklampsi ve plasental dekolman tanısı konuldu. Hastaya magnezyum sülfat tedavisi başlanarak doşum indüksiyonu yapıldı ve gebelik sonlandırıldı. Alınan piyesin histopatolojik incelemesinde ikiz eşi komplet mol olarak rapor edildi. Hastanın takiplerinde herhangi bir komplikasyongelişmedi. Sonuç: ıkiz eşi molar gebelikler erken başlangıçlı preeklampsi, tirotoksikozve gestasyonel trofoblastik neoplazi gibi tıbbi komplikasyonlar yönüyle dikkat edilmesi gereken gebeliklerdirÖğe Psychosocial Loads Caused by Covid-19 Pandemic on Obstetricians and Gynecologists. A Scale Study(Selçuk Üniversitesi, 2024 Şubat) Ateş, Mete Can; Güler, Abdül Hamid; Çintesun, Ersin; Avcı, Fazıl; Bilgi, Ahmet; Aydın, Memduha; Çelik, ÇetinABSTRACT Introduction: The novel coronavirus infection (COVID-19) caused a worldwide pandemic. The pandemic created a heavy psychological burden on healthcare workers. Healthcare providers in obstetrics and gynecology faced similar challenges. Aim: This study studied obstetricians’ and gynecologists’ psychosocial burdens and concerns caused by the COVID-19 pandemic. Methods: Participants of the study consisted of obstetricians and gynecologists. They were reached through social media using the snowball sampling technique. This is a survey and scale study. The researchers created the survey. The survey questioned the demographic characteristics of the participants and the problems caused by the COVID-19 pandemic. In addition, three different scales were applied to the participants: Maslach Burnout Inventory, Coronavirus Anxiety Scale and Depression Anxiety Stress Scale-21. Results: There was statistically significant difference between Maslach Burnout Inventory Personal Achievement and Maslach Burnout Inventory General. Maslach Burnout Inventory Depersonalization and Coronavirus Anxiety Scale scores of the participants working in pandemic hospitals were statistically significantly higher than those not working in these hospitals. According to the MANOVA results, independent variables explained 35% of the variance in the Maslach Burnout Inventory General scale, 51% in the Coronavirus Anxiety Scale, and 53% in the overall Depression Anxiety Stress Scale. Conclusion: Healthcare personnel who provided obstetric and gynecologic services faced with unique challenges and difficulties experienced by other healthcare workers during the COVID-19 pandemic.Öğe Rusty pipe sendromu(2017) Çintesun, Ersin; Akar, Serra; Ezveci, Huriye; Çelik, Çetin; Gül, AyhanAmaç: Rusty pipe sendromu, emziren annelerde bilateral kanlı meme başı akıntısına neden olabilen fizyolojik bir durumdur. Bu yazı da ikiz bebek doğurmuş bir hastada rusty pipe sendromu olgusunu sunmayı amaçladık. Olgu: Yirmi sekiz yaşındaki 33 hafta primigravid ikiz gebe hastanemizde sezaryen ile erken doğum yaptı. Her iki bebek prematüriteye bağlı olarak yenidoğan yoğun bakım ünitesine yatırıldı. Anne ameliyat sonrası ilk saatinde pompayla süt sağmaya başladı. Göğüslerden bilateral ve ağrısız kanlı süt akıntısı olduğu gördü. Meme muayenesinde herhangi bir hassasiyet, şişme, kitle lezyonu, çatlak veya fissür saptanmadı. Ultrasonografi sonucunda memede kitle, duktuslarda dilatasyon gibi bir patoloji görülmedi. Akıntının sitolojik incelemesinde neoplastik hücreler gözlenmedi. Anneye sütünü pompa ile sağmaya devam etmesi önerildi ve sonrasında kanlı akıntı 7 gün içinde kendiliğinden geriledi ve tekrar etmedi. Hastanın emzirmesinde bir sorun gözlenmedi. Sonuç: Rusty pipe sendromu dramatik semptomlarına rağmen iyi huylu fizyolojik bir durumdur. Bu nedenle, bu durumun uygun şekilde yönetilmesi, gereksiz araştırmalardan kaçınılması ve annelerde kaygının azaltılması bakımından laktasyondaki annelerle uğraşan sağlık personelinin bilinçlendirilmesi çok önemlidirÖğe Sezaryen doğum sonrası geliflen akut akciğer ödemi: Olgu sunumu(2017) Çintesun, Ersin; Çiçekçi, Faruk; Kebapçılar, Ayşe Gül; Özbiner, Hüseyin; Çelik, ÇetinAmaç: Önceden tanı konulmamı kalp kapak hastalığı olan gebede sezaryen sonrası ani gelişen akciğer ödemi olgusunun sunulması ve kalp hastalıklarının gebe hastalardaki önemi hakkında farkındalı k oluşturulması amaçlanmıştır. Olgu: Gebelik yaşı 33 hafta primigravid gebe hasta, kanama ve kontraksiyon ile hastaneye başvurdu. ıntrauterin tekil gebelik tespit edildi. Tokoliz ve betametazon başlandı. Yaklaşık 48 saat sonra NST’de non-reaktif ve variable deselerasyonlar saptanması üzerine spinal anestezi ile sezaryene alındı. Hasta postoperatif serviste takip edilirken iki saat sonra ani başlayan maternal hipotansiyon, taşikardi, dispne, takipne meydana geldi ve akciğer ödemi teşhisi konuldu ve yoğun bakıma alındı. Yoğun bakımda tedavi sonrası1 hafta sonra şifa ile taburcu edildi. Sonuç: Gebelikte meydana gelen değişiklikler bazı kardiyak patolojilerin semptomlarıyla benzerlik gösterdiğinden gebelik planlayan kadınlarda kardiyak aç›dan risk faktörleri mevcut ise prekonsepsiyonel kardiyak değerlendirme yapılması uygun olacaktır.Öğe Subclinical inflammation markers in hyperemesis gravidarum and ketonuria: A case control study(WOLTERS KLUWER MEDKNOW PUBLICATIONS, 2019) Çintesun, Ersin; Akar, Serra; Gül, Ayhan; Çintesun, Feyza Nur İncesu; Şahin, Gözde; Ezveci, Huriye; Akyürek, Fikret; Çelik, ÇetinINTRODUCTION: Subclinical inflammation markers play a significant role in hyperemesis gravidarum (HEG). Simple hematological markers such as mean platelet volume (MPV), platelet distribution width (PDW), neutrophil-to-lymphocyte ratio (NLR), red cell distribution width (RDW), plateletcrit (PCT), and platelet-to-lymphocyte ratio (PLR) have been shown to reflect inflammatory burden and disease activity in several disorders. Ketonuria is a parameter used in the diagnosis of severe HEG, but its correlation with disease severity remains controversial. The relationship of subclinical inflammation markers with degree of ketonuria has not been examined previously. In this study, we aimed to determine the diagnostic value of these subclinical inflammation markers and the relationship between these markers and grade of ketonuria in patients with HEG. MATERIALS AND METHODS: A total of 94 pregnant women with a diagnosis of HEG and 100 gestational age-matched healthy pregnant women were enrolled in this retrospective study. MPV, PDW, NLR, PLR, PCT, and ketonuria were calculated and analyzed from complete blood cell counts and total urine analyses. RESULTS: Lymphocyte count was significantly higher in the control group (P< 0,001): NLR and PLR values were significantly higher in the HEG group (P< 0,001). Among inflammation markers, RDW increased significantly (P = 0,008) with an increase in ketonuria in patients with HEG. A statistically significant correlation was found between white blood cell (WBC) and NLR, PLR, PCT. A moderate uphill relationship was observed between NLR and WBC and a weak uphill linear relationship was observed between WBC and PLR and between WBC and PCT CONCLUSIONS: PLR and NLR can be considered effective markers to aid in the diagnosis of HEG. No marker was found to correlate with ketonuria grade except RDW, although the relationship of the severity of ketonuria with severity of disease is controversial. RDW increases as the degree of ketonuria increases.Öğe Systemic inflammatory response markers in preeclampsia(WOLTERS KLUWER MEDKNOW PUBLICATIONS, 2018) Çintesun, Ersin; Çintesun, Feyza Nur İncesu; Ezveci, Hüriye; Akyürek, Fikret; Çelik, ÇetinPURPOSE: Neutrophil-lymphocyte ratio (NLR), platelet-lymphocyte ratio (PLR), platelet distribution width (PDW), red cell distribution width (RDW), mean platelet volume (MPV), and plateletcrit (PCT) are known as systemic inflammatory response markers. In this study, we aimed to evaluate changes in NLR, PLR, PDW, RDW, MPV, and PCT in preeclampsia (PE) and their use in predicting its severity. MATERIALS AND METHODS: This is a retrospective case-control study. The study comprised 64 control group (healthy pregnant females), 51 females with mild PE, and 13 with severe PE. These three groups were compared with demographic data and inflammation markers. RESULTS: There were no statistically significant differences between healthy pregnant females and preeclaptic females in terms of median age, hemoglobin, lymphocyte, neutrophil, platelet, NLR, PLR, PDV, RDW, MPV, PCT (P > 0.05). The control group has a higher number of gravity and parity than the PE group (P < 0.001). MPV value is a lower PE group than the control group (P < 0.001). Both gravity and parity were significantly higher in the patients with mild PE than in the control group (P < 0.001). MPV value was statistically higher in the control group compared both mild and severe PE (P < 0.001), however, no statistical difference between mild and severe PE (P = 0.305). CONCLUSIONS: MPV may be clinically useful markers in the prediction of PE. Further, prospective multicenter studies are needed to reveal the association between these markers and PE.Öğe Uterin Serviksin Minimal Deviasyon Adenokarsinomu (Mda)(Selçuk Üniversitesi, 2018 Mart) Gül, Ayhan; Çelik, Zeliha Esin; Çakır, Tansel; Çintesun, Ersin; Çelik, ÇetinMinimal deviasyon adenokarsinom(MDA) servikal adenokarsinomların %1-3 oranında görülen bir varyantıdır.Nadir görülmesi nedeniyle standart tanısal metot ve tedavi protokolü yoktur. Uterin servikste 10-12 cm boyutunda kitlesi olan vakamızda tanı servikal biyopsi ile konamadı.Manyetik rezonans görüntülemede (MRI) MDA tanısı düşünüldü ve operasyon sonrası tanı kondu. Postoperatif olarak adjuvant kemoradyoterapi (KRT) uygulandı ve hasta 16 aylık bir süre rekürrens olmadan izlendi.