Selçuk Üniversitesi Kurumsal Akademik Arşivi

DSpace@Selçuk, Selçuk Üniversitesi tarafından doğrudan ve dolaylı olarak yayınlanan; kitap, makale, tez, bildiri, rapor, araştırma verisi gibi tüm akademik kaynakları uluslararası standartlarda dijital ortamda depolar, Üniversitenin akademik performansını izlemeye aracılık eder, kaynakları uzun süreli saklar ve için telif haklarına uygun olarak Açık Erişime sunar.




 

Güncel Gönderiler

Öğe
COVİD-19 pandemi döneminde bireylerin ağız hijyeni alışkanlıklarının incelenmesi ve salgın sürecinde bireylerin değişen hijyen davranışlarının belirlenmesi
(Selçuk Üniversitesi, Diş Hekimliği Fakültesi, 2023) Yalçıner, Ayşegül İnan; Ünlü, Nimet
Bu çalışmanın amacı, COVID-19 pandemi döneminde bireylerin ağız hijyeni alışkanlıklarının incelenmesi, ve salgın sürecinde bireylerin değişen hijyen davranışlarını belirlemektir. Çalışmamıza gönüllü olarak katılan 200 bireye Covid-19 pandemisi öncesindeki veya sırasındaki ağız diş sağlığı ile ilgili durumlarını belirlemek üzere hazırlanan anket formlarındaki sorular klinisyen tarafından yöneltilerek cevapları kaydedildi. Çalışmaya dahil edilen bireylerin bütün ağız içi klinik muayeneleri ve radyografik değerlendirmeleri yapılarak ağız diş sağlığı durumları kayıt altına alındı. Her bireyin Covid-19 pandemisi sırasındaki veya öncesindeki (2020 yılından 2015 yılına kadar) röntgenleri de değerlendirilerek güncel ve geçmiş DMFT (Decay=Çürük, Missing= Çekilmiş diş ve Filling=Dolgu) değerleri belirlendi. Çalışmamızda ayrıca gönüllü olan 60 kişilik hasta grubu üzerinde Karyogram programı kullanılarak çürük risk değerlendirilmesi yapıldı. Bu hasta grubunun çürük risk değerlendirilmesi için ağız içi muayeneleri, diyet analizi ve tükürük analizleri gerçekleştirildi. Veriler IBM SPSS V23 ile analiz edildi. Normal dağılıma uygunluk Shapiro Wilk ve Kolmogorov Smirnov Testleri ile incelendi. Bağımsız kategorik verilerin dağılımları Ki-Kare Testi ile bağımlı kategorik verilerin karşılaştırılmasında Mc Nemar Testi kullanıldı ve çoklu karşılaştırmalar Bonferroni Düzeltmeli Z Testi ile yapıldı. Çalışmanın istatistiksel sonuçlarına göre çalışmaya katılan 200 bireyin günde 2-3 kez ve günde 1 kez dişlerini fırçalayanların yüzde oranının, haftada 2-3 kez fırçalayan ya da dişlerini fırçalamayanların yüzde oranlarından (sırasıyla %9,5, %2) daha yüksek olduğu bulunmuştur (sırasıyla %52, %36,5). Hastaların % 81,9 unun Covid-19 pandemi döneminde fırçalama sıklığında değişim olmamış, %14,1 inin fırçalama sıklığı artmış, hastaların çok düşük bir oranında diş fırçalama sıklığı azalmıştır. Hastaların Covid-19 pandemi döneminde diş fırçası değiştirme sıklığı %21,6 sında artarken, %78,4 ünde değişmemiştir. Covid-19 geçirenlerin ailesinde diğer bireylerin de Covid-19 geçirme oranları Covid-19 geçirmeyenlerin oranından yüksek bulunmuştur (sırasıyla %85,7, %34,3). Hastaların pandemi sırasında veya hemen sonrasında diş hekimine ağız-diş muayenesi için geliş sebebi %60,6 oranla "diş ağrısı" olmuştur. Çalışmamızın ikinci grubunu oluşturan Karyogram kategorilerine göre; düşük risk grubunda olan bireylerin %40'nın Covid-19 geçirdiği, yüksek çürük risk grubunda olan bireylerin ise %50 sinin Covid-19 geçirdiği gözlenmiştir. Katılımcıların dişlerini fırçalama sıklıklarının risk gruplarına göre istatistiki olarak değerlendirilmesinde günde 2-3 kez dişini fırçalayanların risk grupları ile günde 1 kez dişlerini fırçalayanların risk grupları arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık görülmüştür (p<0,001). Günde 2-3 kez veya 1 kez diş fırçalayan katılımcıların en yüksek oranda düşük risk grubunda oldukları tespit edilmiştir (Sırasıyla %55,5, %82,6). Karyogram kategorilerine göre oral hijyen durumlarının çürük risk grupları açısından dağılımları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmuştur (p=0,006). Oral hijyeni iyi olanların %77,1 inin düşük risk grubunda, %11,4 ünün ise orta risk grubunda olduğu ve bu iki grup arasında istatistiksel olarak anlamlı fark olduğu gözlenmiştir (P=0,006) . Oral hijyeni iyi olanların %11,4 ünün yüksek riskli grupta olduğu ve düşük riskli grup ile arasında da istatistiksel olarak anlamlı fark olduğu tespit edilmiştir (P=0,006). Orta oral hijyen-normal plak olanların %33,3 ünün yüksek risk grubunda, kötü oral hijyen-yoğun plak olanların ise % 57.1 inin yüksek risk grubunda olduğu gözlenmiştir. Karyogram kategorilerine göre gingival indeks skorlarına göre çürük risk gruplarının dağılımları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmuştur (p=0,009). Sağlıklı diş eti olanların %82,7 si düşük risk grubunda %3,4 ü yüksek riskli grupta olup aralarında istatistiksel olarak anlamlı fark gözlenmiştir (p=0,009). Covid-19 öncesi ve sonrası DMFT skorlarının ortanca değerleri arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık bulunmuştur (p<0,001). Covid-19 öncesi DMFT skoru ortanca değeri 1 iken Covid-19 sonrası bu değer 2 olarak elde edilmiştir.Öğrenim durumuna göre Covid-19 öncesi DMFT ortanca değerleri arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmuştur (p=0,009). İlkokul/ortaokul mezunu olanlar ile ön lisans/lisans mezunu olanların ortanca değerleri arasındaki fark istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur. İlkokul/ortaokul mezunu olanların Covid-19 öncesi DMFT ortanca değeri 2 iken ön lisans/lisans mezunu olanlarda ortanca değeri 0 olduğu görülmüştür. Covid-19 öncesi tüm eğitim seviyelerinde DMFT ortanca değerleri düşük iken Covid-19 sonrası DMFT ortanca değerinin yükseldiği gözlenmiştir. Bu çalışmanın sınırları dahilinde elde edilen verilere göre Pandemi gibi toplumsal hayatı etkileyen ve kısıtlamaların olduğu dönemlerde toplumun ağız hijyeninin önemli ölçüde etkilendiği, bireylerin yeteri kadar ağız diş sağlıklarını korumaya yönelik önlemleri alamamaları sebebiyle çürük risklerinin arttığı belirlenmiştir. Pandemi dönemlerinde de kullanılabilecek toplumların ağız diş sağlığını koruyucu güncel sağlık politikalarının geliştirilmesine ihtiyaç duyulmaktadır.
Öğe
Farklı kuvvet antrenmanlarının 18-20 yaş grubu bireylerin performanslarına ve detraining düzeylerine etkisi
(Selçuk Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2023) Saçıkara, Ali; Kılıç, Mehmet
Bu çalışmada, 18-20 yaş arasındaki genç bireylerde farklı kuvvet antrenmanlarının 12 haftalık bir süre boyunca uygulanmasının antrenman sonrası bazı performans değerleri üzerindeki etkisi ve ardından 1 aylık detraining dönemi sonrası performans değerleri incelenmiştir. Araştırmaya, Konya Selçuk Üniversitesi'nde öğrenim gören 30 erkek birey gönüllü olarak katılmıştır. Katılımcılar, ilk ölçümleri alındıktan sonra rasgele bir şekilde kontrol grubu (KG), pliometrik kuvvet antrenman grubu (PKAG) ve direnç lastiği kuvvet antrenman grubu (DLKAG) olmak üzere 3 gruba ayrıldı. Katılımcıların yaş ortalamaları sırasıyla KG için 18,70±0,67 yıl, PKAG için 18,70±0,67 yıl, DLKAG için 19,10±0,87 yıl; boy uzunlukları KG için 178,76±7,38 cm, PKAG için 176,90±5,64 cm, DLKAG için 174,70±6,12 cm; vücut ağırlıkları ise KG ön testte 71,40±8,82 kg, son testte 73,00±9,34 kg, detraining testte 74,00±9,15 kg; PKAG ön testte 69,00±6,58 kg, son testte 70,00±6,56 kg, detraining 70,60±6,56 kg; DLKAG ön testte 68,70±12,65 kg, son testte 69,30±11,55 kg, detraininig testte 69,50±11,28 kg olarak belirlenmiştir. Antrenman grupları, belirlenen 8 antrenman şeklini ilk testlerin ardından haftada 3 gün boyunca 12 hafta boyunca 10 tekrar 4 set şeklinde uygulamıştır. Antrenman dönemi sona erdikten sonra son testler yapılmış ve detraining dönemine geçilmiştir. 1 aylık detraining dönemi sonrasında detraininig testler yapılarak istatistiksel analizler gerçekleştirilmiştir. Çalışmanın sonuçları, SPSS (IBM SPSS Statistics 26) paket programında değerlendirilmiştir. Tüm değişkenlere ait verilerin ortalama ve standart sapmaları hesaplanmıştır. Ön test, son test ve detraining test dönemlerinde alınan ölçümler için grup içindeki farklılığın belirlenmesinde, 'Tekrarlı Ölçümlerde Varyans Analizi' (Repeated Measured Anova) testi uygulanmıştır. Her bir dönem için (ön test, son test ve detraining test), gruplar arasındaki farklılığın belirlenmesinde ise 'Tek Yönlü Varyans Analizi (One Way ANOVA)' kullanılmıştır. Farklılığın hangi gruptan kaynaklandığının belirlenmesinde ise Post-hoc testlerden "Duncan" testi uygulanmıştır. İstatistiksel analizlerin değerlendirilmesinde, P<0,05 olduğu durumlar anlamlı değer olarak kabul edilmiştir. İzokinetik kuvvet testinde antrenman gruplarında ölçümler arasında destekleyici anlamlılık bulunmuştur (P<0,05). Wingate anaerobik güç testinde antrenman gruplarının ölçümleri arasında pozitif yönde anlamlılık saptanmıştır (P<0,05). Aerobik güç testinde pliometrik antrenman grubunda grup içi ölçümler arasında anlamlılık gözlemlenmiştir (P<0,05). Sürat testinde kontrol grubunda negatif yönde, antrenman gruplarında ise destekleyici yönde anlamlılık tespit edilmiştir (P<0,05). Reaksiyon testinde antrenman gruplarında grup içi ölçümlerde anlamlılık gözlemlenmiştir (P<0,05). Gruplar arası ölçümlerde ise son testler sonrasında PKAG istatistiksel olarak önemli ölçüde anlamlı bulunmuştur (P<0,05). Çeviklik testinde antrenman gruplarında grup içi ölçümlerde anlamlılık bulunmuştur . Gruplar arası ölçümlerde ise son testler sonrasında DLKAG istatistiksel olarak önemli ölçüde anlamlı bulunmuştur (P<0,05). Sonuç olarak, pliometrik antrenmanlar ile direnç lastiği antrenmanlarının hem kassal performans hem de genel anaerobik ve aerobik performans üzerinde olumlu etkileri olabileceği görülmüştür.
Öğe
Kompozit rezinlerin optik stabiliteleri üzerinde yarı saydamlığın etkisi
(Selçuk Üniversitesi, Diş Hekimliği Fakültesi, 2023) Kaya, İrem; Çobanoğlu, Nevin
Bu in vitro çalışmanın amacı farklı kompozit rezinlerin mevcut yarı saydam/opak tonlarının renklenme ve fırçalama prosedürleri sonrası renk stabilitelerini ve yüzey özelliklerini değerlendirmektir. Çalışmamızda estetik restorasyonlar için, 4 kompozit rezin setinin çeşitli yarı saydam / opak tonları kullanıldı: IPS Empress Direct (IPS) A2 Mine, A2 Dentin, Filtek Ultimate (3M) A2 Mine, A2 Dentin, A2 Body, GC Essentia (GC) LE, MD, Universal, Estelite Ʃ Quick (TOKUYAMA) A2, CE, OA2. Kompozit rezinlerden, 8mm çapında 2 mm kalınlığında disk şeklinde örnekler oluşturuldu. Her bir grup için 10'ar örnek olmak üzere toplam 150 örnek hazırlandı. Mine + dentin grupları için özel hazırlanan kalıplar kullanılarak 1 mm mine 1 mm dentin tabakalama tekniği ile yerleştirildi. Oluşturulan örnekler Clearfil Twist Dia ile polisalandı. Polisajı tamamlanan örnekler polimerizasyonun tamamlanması amacıyla distile su içerisinde 24 saat 37°C de etüvde (EN 120, Konya, Türkiye) bekletildikten sonra ilk renk ölçümleri bir spektrofotometre (Easyshade V, VITA Zahnfabrik, Bad Säckingen, Almanya) ile yapıldı (T0). Örneklerin daha sonraki renk ölçümleri: 30 gün distile suda bekletme (T1), 30 gün kahve solüsyonunda (Nescafe Gold Nestl´e, Suisse S.A. Switzerland,) bekletme(T2) ve kahve ile renklenen örnek yüzeyleri 10'ar dk fırçalanmasından sonra(T3) yapıldı. Tüm kompozit rezinlerin yüzey pürüzlülükleri 24 saat distile suda bekletildikten sonra (Ra0) ve fırçalama yapıldıktan sonra (Ra1) bir yüzey pürüzlülük cihazı (Mitutoyo Surftest/ SJ-301, Tokyo, Japonya) ile ölçüldü. Elde edilen verilerin istatistiksel analizleri Tek Yönlü ANOVA, ve Post-Hoc Tukey Testleri kullanılarak yapıldı. Distile suda bekletme kompozit rezinlerde renk değişikliğine neden olmuştur. Kahvede bekletme ve fırçalamadan sonra farklı opaklık seviyelerinde 3M ve Tokuyama için genel olarak renk stabilitesinde değişiklik gözlenmezken IPS ve GC gruplarında değişiklikler tespit edildi. Genel olarak kahve distile sudan daha fazla renk değişimine sebep oldu. Kahve ile renklendirme ve fırçalama sonrası hiç bir markanın dentin ve body örnekleri arasında renk değişikleri açısından anlamlı bir fark görülmedi. Yaşlandırma sonrasında L değerleri mineler için Tokuyama grubunda bir miktar artarken, 3M grubunda sabit kaldı, IPS ve GC grubunda ise renklenme ve fırçalamadan sonra azalma gösterdi. Mine kompozitleri dentin kompozitlerinden daha düşük L değerleri gösterirken, dentin ile tabakalandıklarında dentine daha yakın L değerleri gösterdi. Kroma değerleri dentin kompozitlerinde renklendirme ve fırçalamadan sonra mine ve body kompozitlerinden daha yüksek bulundu. Kroma değerleri tüm kompozitler için arttı. Tüm kompozitler için Hue değerleri değişiklik göstermedi. Kompozit rezinlerin pürüzlülük değerleri arasında ne başlangıçta ne de fırçalamadan sonra anlamlı bir değişiklik bulunmadı. Kompozit rezinlerin pürüzlülük değerleri ve renk değişim değerleri arasında bir ilişki bulunmadı. Sonuç olarak IPS ve GC mine hariç kompozit rezinlerin opaklık farklılıkları renk değişimleri üzerinde etkili bulunmadı. Kahve ve fırçalamadan sonra tüm kompozit rezinlerde distile sudan daha fazla renk değişikliği görüldü bununla birlikte, Kroma değerleri artarken ama Hue değerleri sabit kaldı.İn vitro renklenme çalışmalarında Mine kompozitleri, dentin ile tabakalanarak kullanıldıklarında daha farklı ve muhtemelen daha güvenilir sonuçlar sergiledi.
Öğe
Total dişsizlik olgularında bilateral balanslı oklüzyona protrüziv kondil yolu eğiminin etkisinin in vivo olarak değerlendirilmesi
(Selçuk Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2023) Türkay, Taner; Yöndem, İsa
Protetik rehabilitasyonun TME ile optimal bir ilişkisi; stabil bir oklüzal, kas ve iskelet sağlığı anlamına gelir, ki bu da protetik tedavinin uzun dönem başarısının anahtarıdır. Tüm dentisyonunu kaybetmiş hastalarda doğası gereği son derece subjektif olan kayıp oklüzal düzlemin yeniden kurulumunda, oklüzal düzlemin ön bölgedeki seyrinin tasarımında dudaklarla ilişkisi ve anterior dişlerin estetiğinin dikkate alınması yönünde görüş birliği mevcut iken posterior eğimi ve bitiş noktası için farklı görüşler mevcuttur. Çalışmamızın temel amacı stomatognatik sistemin dinamik komponentlerinin tedavide kullanılmasını sağlamak. Bunun için TMEʼin dinamik verilerini dijital pantografik kayıt cihazı ile diş dizimi öncesi elde etmek ve bu verilerden özellikle hayat boyu değişmeyen protrüziv kondil yolu eğimi değerinin hedeflenen bilateral balanslı oklüzyonun eldesinde tasarlanacak oklüzyon düzleminin posterior telafi edici eğim miktarının belirlenmesinde etkinliğini incelemektir. Çalışmaya protetik rehabilitasyonları için, Selçuk Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalına başvurmuş, 40 tam dişsiz hasta dahil edildi. Hastaların 20 tanesinin alt çenesinde iki adet implantı mevcuttu ve bu hastalara implant destekli overdenture protezler yapıldı. Çalışmamıza dahil edilen hastalar; 1. Grup Tam Protez ARCUSGigma II, 2. Grup Overdenture ARCUSGigma II, 3. Grup Tam Protez Konvansiyonel, 4. Grup Overdenture Konvansiyonel grupları olarak gruplandırıldı. Çalışmamızda 1. ve 2. gruplarda üst çenenin transferi ARCUSDigma II (KaVo EWL GmbH, Biberach, Almanya) sisteminin yüz arkı ile yapıldı. 3. ve 4. gruplarda (kontrol grupları) ise yüz arkı kullanılmadı. Çalışmamızda 1. ve 2.grup hastalarının tedavileri konvansiyonel tam protez üretim adımları takip edilerek tedavileri tamamlanan 3. ve 4. grup dahilindeki hastalara göre farklı bir protokolle rehabilite edildi. Çalışmamızda protezlerin teslimi öncesi ve sonrasındaki protrüziv, sağ laterotrüziv ve sol laterotrüziv temas durumlarının direkt klinik gözleme dayalı tespitine yönelik öznel olarak dinamik değerlendirmeleri yapıldı. Ayrıca ARCUSDigma II ile elde edilen bireysel kondiler rehberlik parametreleri de mevcut çalışmalar ile kıyaslanarak değerlendirildi. Protezlerin teslimi öncesi ve sonrası statik değerlendirmeleri (Maksimum İnterküspidasyon) OccluSence® değerleri analiz edilerek nesnel olarak yapıldı. Çalışmamızda statik değerlendirmeler protezlerin teslimi öncesi ve teslimi sonrası olarak OccluSence® kuvvet dağılımı değerlerinin ve OccluSence® kuvvet değerlerinin değişimi (Δp değerlerinin) analizleri değerlendirilerek iki temel başlık altında incelendi. OccluSence® kuvvet değerlerinin değişimi (Δp değerlerinin) analizleri ise prematür temasların değerlendirilmesi, (maksimum interküspal basınç dağılımı) dengeli/dengesiz değerlendirilmesi, teslim öncesi/sonrası Δp değişimi (dengeli/dengesiz) ve tedavi süreci yönetiminin değerlendirilmesi başlıkları altında ayrıca incelendi. Çalışmamız dahilindeki veriler, değişkenler arası farklılığın testi için iki grup olduğu durumda T-Testi, ikiden fazla grup olduğu durumda ANOVA ve kategorik değişkenler arasındaki ilişkiler için ki-kare testi uygulanarak istatistiksel olarak değerlendirilmiştir. Çalışmamız sonucunda tam protez tedavilerinde balansın eldesine yönelik posterior telafi edici eğrinin eğimi üzerinde protrüziv kondil yolu eğiminin etkisi olduğunu, ama bunu da özellikle üst çenenin konumunun etkileyebileceği ve bu etkinin balansın eldesinde ancak oklüzyon düzleminin eğiminin oryantasyonu ile dengelenebileceği tespit edilmiştir.
Öğe
Deneysel siyatik sinir hasarı modelinde aloperine'nin anti-enflamatuvar ve anti-oksidan özelliklerinin iyileşme üzerine etkisinin değerlendirilmesi
(Selçuk Üniversitesi, Tıp Fakültesi, 2023) Ertanıdır, Mehmet; Çiftci, Sadettin
Amaç: Periferik sinirler mekanik, iskemik, kimyasal nedenlere bağlı olarak yaralanmaktadır. Periferik sinir yaralanması sonrası kişide fonksiyonel bozukluklara yol açar ve yaşam kalitesini düşürür. Sinir kopma nörometzis tipi yaralanmalar da cerrahi onarım gerekir. Onarım sonrası rejenerasyonu sürecinde inflamasyon ve oksidatif stres olumsuz etki eder. Biz de buradan yola çıkarak antioksidan ve antiinflamatuvar etkinliği gösterilmiş aloperinin periferik sinir rejenerasyonu üzerine olası olumlu etkisini inceledik. İnceleme için fonksiyonel biyokimyasal ve histolojik değerlendirmeler kullandık. Gereç ve Yöntem: Çalışmamızda 30 adet Wistar- albino cinsi erkek sıçan kullanıldı. 3 grubu ayrıldı ilk grubun siyatik sinirlerinde nörometzis tipi yaralanma oluşturuldu ardından uç uca epinöral koaptasyon yapıldı. İkinci grupta aynı şekilde nörometzis tipi yaralanma oluşturuldu uç uca epinöral koaptasyon yapıldı ve tek doz intraperitoneal 100mg/kg dozuyla Aloperin uygulandı. Üçüncü gruba cerrahi işlem yapılmadı. Sıçanlar altı hafta takip edildi. Altı haftanın sonunda fonksiyonel değerlendirme için itme kuvvet testi, pinprick testi ve sıcak zeminden ayak çekme testi uygulandı takiben sakrifikasyon yapıldı. İntrakardiyak kan alındı kan örneklerinden IL-6, IL-10, TNF- α, TAS ve TOS değerlerinin ölçümleri yapıldı. Siyatik sinirleri çıkarıldı ve histolojik incelmesi yapıldı, akson sayısı çapı, wallerian dejenerasyon değerlendirildi. Siyatik sinir dokusunda IL-10 ve TNF-α ölçümleri yapıldı. Her iki taraf gastroknemius kaslar çıkarıldı. Gastroknemius kas ağırlık ölçümleri yapılarak kas ağırlık oranı hesaplandı. Bulgular: Aloperin uygulanan grupta fonksiyonel olarak kas hacmi oranı ve pinprick skoru sadece onarım yapılan gruptan daha yüksek bulundu. Sıcak zeminden ayak çekme süresi daha kısa bulundu. İtme kuvvet oranı yapılan formülasyona göre düşük çıktıkça daha fazla iyileşme olduğunu göstermekte Aloperin uygulanan grupta itme kuvvet oranı daha düşük olarak bulundu. Aloperin uygulanan grubun kanında sinir dokusunda IL-10 yüksek TNF-α düşük olarak saptandı. Yine bu grubunun kanında IL-6 miktarı daha düşük olarak ölçüldü. Histolojik incelemede aloperin uygulana grupta akson sayısı ve çapının arttığı wallerian dejenerasyonun azaldığı görüldü. Sonuç Bu çalışmada elde edilen veriler ışığında nörometzis tipi sinir yaralanmasında, sistemik uygulana Aloperinin; antioksidan ve antiinflamatuar etkiyle sinir rejenerasyonunu olumlu etkilediğini, rejenerasyonu hızlandırdığını ve fonksiyonel iyileşmeyi de yükselttiğini literatürde ilk defa gösterdik. Bu çalışmada Aloperinin periferik sinir üzerindeki etkisini araştıran ilk çalışma olması nedeniyle gelecekte yapılacak çalışmalar için fikir verici olacağı düşüncesindeyiz.