Yazar "İpekçi, Süleyman Hilmi" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 10 / 10
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Comparison of Salivary Cortisol, Serum Cortisol, Plasma ACTH and Urinary Free Cortisol Levels in Thyrotoxic and Hypothyroid Patients(Turkiye Klinikleri, 2012) Gönen, Mustafa Sait; Özkaya, Emin; Kurban, Sevil; İpekçi, Süleyman Hilmi; Duran, Cevdet; Kulaksızoğlu, SevsenHypothalamo-pituitary-adrenal (HPA) axis is affected by thyroid hormones. The present study was designed to compare the level of salivary cortisol, serum cortisol, plasma ad-renocorticotropic hormone (ACTH) and urinary free cortisol (UFC) levels in patients with subcli- nical and overt thyrotoxicosis and hypothyroidism. Material and Methods: W e analyzed the salivary cortisol, serum cortisol, plasma ACTH and UFC levels in 123 patients with thyroid dysfunction. The patients were classified into four groups; overt thyrotoxicosis (n= 32), subclinical thyrotoxico-sis (n= 29), overt hypothyroidism (n= 28) and subclinical hypothyroidism (n= 34). Results: There we-re no significant differences in terms of salivary cortisol, serum cortisol, plasma ACTH and UFC levels in patients with subclinical and overt thyrotoxicosis (p> 0.05). Similarly, no significant dif-ferences could be detected in terms of salivary cortisol, serum cortisol, plasma ACTH and UFC le-vels in patients with subclinical and overt hypothyroidism (p> 0.05). The comparison of patients with hypothyroidism and thyrotoxicosis also did not yield any significant difference in terms of sa-livary cortisol, serum cortisol, plasma ACTH and UFC levels (p> 0.05). Conclusion: Similar salivary cortisol, serum cortisol, plasma ACTH and UFC levels were detected in patients with hypothyroi-dism and thyrotoxicosis. Thus, we may suggest that thyroid hormone status does not play a role in the HPA axis. The major limitation of this study was the absence of a healthy control group. Furt-her studies with large numbers of patients are required to clarify the association between thyroid hormone dysfunction and glucocorticoid levels.Öğe Helicobacter Pylori Eradikayonu ile ADMA, SDMA ve L-NMMA Serum Düzeylerinin Değişimi(2017) Baldane, Süleyman; Korkmaz, Hüseyin; İpekçi, Süleyman Hilmi; Sözen, Mehmet; Abuşoğlu, Sedat; Akar, Tarık; Ünlü, AliAmaç: Artmış asimetrik dimetil arjinin (ADMA) düzeyleri başta kardiyovasküler sistem olmak üzere birçok sistemde nitrik oksit (NO) düzeylerini azaltarak olumsuz etkilere neden olur. Helicobacter pylori (H. pylori) enfeksiyonun ADMA düzeylerinde artışa neden olduğu bilinmektedir. Bu çalışmanın amacı H. pylori ile enfekte bireylerde eradikasyon tedavisinin ADMA ve diğer metilarjinin metabolizma ürünlerinin serum düzeylerine etkisini değerlendirmek olarak belirlendi.Yöntemler: 14C üre nefes testi ve gaita antijen testlerinin her ikisinde pozitiflik tespit edilen hastalar H. pylori ile enfekte kabul edildi. Hastalara 14 günlük eradikasyon tedavisi (günde 2 kez 40 mg pantoprazol, günde iki kez 1000 mg amoksisilin ve günde iki kez 500 mg klaritromisin) verildi. Eradikasyon tedavisi öncesinde ve eradikasyon sağlanan hastalarda tedaviden 3 ay sonra ADMA, simetrik dimetil arjinin (SDMA) ve N-monometil-L-arjinin (L-NMMA) serum düzeylerinin ölçümü için kan örnekleri alındı. Bulgular: Çalışmaya dahil edilen 45 hastadan 23'ü kadın ve 22'si erkek idi. Hastaların ortalama yaşı 32,48 idi. Hastaların serum ADMA, SDMA ve L-NMMA düzeylerinde eradikasyon tedavisi sonrasında, tedavi öncesine göre anlamlı düzeylerde azalma olduğu görüldü.Sonuç: Bu çalışmada H. pylori eradikasyonu ile plazma ADMA, SDMA ve L-NMMA düzeylerinde anlamlı azalma olduğu gösterildi. H. pylori eradikasyonuna bağlı azalan serum ADMA, SDMA ve L-NMMA düzeylerinin, başta kardiyovasküler sistem olmak üzere bütün sistemlerde oluşturabileceği yararlı etkilerin değerlendirilmesi için geniş çaplı, uzun süreli çalışmalara ihtiyaç vardırÖğe Hipofiz tümörü dışı bir nedenle kraniyal radyoterapi alan erişkinlerde hipofiz fonksiyonlarının değerlendirilmesi(Selçuk Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2010) İpekçi, Süleyman Hilmi; Çakır, MehtapHipotalamus-hipofiz aksı santral sinir sisteminde radyasyona hassas bir bölgedir. Radyasyonla ilişkili hipofizer yetmezlik, çocuk ve erişkinde kür sağlayan kanser tedavilerinin önemli bir geç komplikasyonudur. Nazofarinks kanseri RT'ye çok iyi cevap verdiği için tedavisinde yüksek doz RT kullanılır. Radyasyonla ilişkili hipopituitarizm progresif ve geri dönüşümsüz bir tablodur, toplam doz ve RT sonrası geçen süre ile doğru orantılı olarak artar. Bu çalışmada yüksek doz RT sonrası hipofiz yetmezliği araştırıldı.Gereç ve yöntem: Nazofarinks kanseri nedeniyle RT alan 30 hasta çalışmaya alındı. Radyoterapiden 10-138 ay sonra bazal hormon düzeyleri, hipoglisemiye büyüme hormonu ve kortizol yanıtı değerlendirildi.Bulgular: Hastaların %93'ünde en az bir hormonal bozukluk, %87'sinde ise bir veya daha fazla ön hipofiz hormon eksikliği saptandı. En sık hormon eksiklikleri sırasıyla BH (%77), ACTH (%73), TSH (%27), Gonadotropin (%7) idi. Hiperprolaktinemi ise %43'ünde mevcuttu. RT sonrası takip süresi ile hipoglisemiye kortizol yanıtı arasında negatif, DHEAS ile bazal kortizol düzeyleri arasında pozitif korelasyon saptandı.Sonuç: Nazofarinks kanserli hastalarda RT sonrası hipofizer yetmezlik sanılandan daha sıktır. RT sonrası hastaların hipopituitarizm gelişimi açısından takibi gereklidir.Öğe IRS1 gene polymorphisms Gly972Arg and Ala513Pro are not associated with insulin resistance and type 2 diabetes risk in non-obese Turkish population(Elsevier, 2014) Arıkoğlu, Hilal; Hepdoğru Aksoy, Melda; Kaya, Dudu Erkoç; Aşık, Aycan; İpekçi, Süleyman Hilmi; İşçioğlu, FundaInsulin receptor substrate 1 (IRS1), plays a critical role in insulin signaling and its control has an important place in the development of insulin resistance. The tyrosine phosphorylation of IRS1 serves as docking molecules for downstream effectors such as Phosphatidylinositol 3-kinase and phosphotyrosine phosphatase-2. We focused on the Gly972Arg and Ala513Pro variants of the IRS1 gene, since these specific allelic variants are located near the Tyr-Met-X-Met (YMXM) motifs around Tyr987 and Tyr612. Thus, we aimed to investigate the effects of Gly972Arg/Ala513Pro polymorphisms in IRS1 gene on development of insulin resistance and the risk of type 2 diabetes in a non-obese Turkish population. This work included 306 individuals comprising 178 subjects with type 2 diabetes and 128 healthy subjects matched for body mass index. Gly972Arg/Ala513Pro polymorphisms had no effect on type 2 diabetes risk and its phenotypes (P. > 0.05). Although IRS1 gene and its variants are associated with type 2 diabetes and insulin resistance in several studies worldwide, our data showed that there is no association between Gly972Arg and Ala513Pro variants in IRS1 and disease in Turkish population. © 2014.Öğe Omeprazol ve Gliklazid İlaç Etkileşimine Bağlı Hipoglisemi Olgusu(Selçuk Üniversitesi, 2017 Eylül) Baldane, Süleyman; İpekçi, Süleyman Hilmi; Kebapçılar, LeventDispeptik yakınmaların sık görülmesi nedeniyle diyabet hastaları reçeteli ya da reçetesiz olarak proton pompa inhibitörleri (PPİ) grubu ilaçları sık olarak kullanırlar. Farklı hastalıklar nedeniyle çeşitli ilaç gruplarının bir arada kullanılması, azalan sitokrom p450 enzim aktivitesi nedeniyle özellikle yaşlı hastalarda, ilaç-ilaç etkileşimi ve ilaç etkisinin değişmesi riskini artırmaktadır. Bu vaka sunumunda 82 yaşında diyabetik hastada omeprazol ve gliklazid ilaç etkileşimine bağlı gelişen hipoglisemi olgusu sunuldu.Öğe PPARG genindeki Pro12Ala polimorfizmi, Türk populasyonunda insülin direnci ve tip 2 diyabet ile ilişkili değildir: Bir vaka-kontrol çalışması(Selçuk Üniversitesi, 2021) İşçioğlu, Funda; İpekçi, Süleyman Hilmi; Baldane, Süleyman; Kaya, Dudu Erkoç; Arıkoğlu, HilalAmaç: Tip 2 diyabet (T2D), diyabetin en sık görülen türüdür ve tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de ciddi bir halk sağlığı sorunu haline gelmiştir. İnsülin sekresyonunun azalması ve/veya insülin direnci (IR) gelişimi, T2D patogenezinde yer alan iki ana bozukluktur. Kromozom 3p25’te yer alan peroksizom proliferatör aktive reseptör gama (PPARG) geni tarafından kodlanan ve esas olarak adipositlerde eksprese edilen PPARG2, glikoz ve lipid metabolizmasının düzenlenmesinde yer alan çok sayıda anahtar geni düzenler. Fonksiyonel önemi dolayısıyla, T2D gelişimi ile ilişkisi ilk rapor edilen aday gen PPARG2 (Pro12Ala varyantı)’dir. Çalışmamızda, PPARG genindeki Pro12Ala’nın IR gelişimi ve T2D riski üzerine etkilerini Konya bölgesinde yaşayan 387 (181 non-obez/ 206 obez) T2D ve 264 (137 non-obez/127 obez) sağlıklı birey olmak üzere toplam 650 kişide değerlendirmeyi amaçladık. Yöntem: Bireylerden alınan kan örneklerinden, T2D ilişkili biyokimyasal parametreler analiz edildi ve sonrasında HOMA-IR (HOMA indeksi) hesaplandı. HOMA-IR indeksi 2.5’ten yüksek olan kişiler insüline dirençli olarak kabul edildi. İzole edilen DNA örneklerinde, Pro12Ala genotiplendirmesi RT-PCR tekniği ile yapıldı. İstatistiksel analiz için SPSS18.0 programı kullanıldı. P<0.05 istatistiksel olarak anlamlı kabul edildi. Bulgular: Obez hasta grubu dışında diğer hasta ve kontrol grupları Hardy-Weinberg dengesinde değildi (p<0.05). Dominant, resesif ve additif modeller kurularak yapılan ilişkilendirme analizine göre Pro12Ala polimorfizminin T2D riski ve ilişkili biyokimyasal parametreler üzerine bir etkisi bulunmadı (p>0.05). Sonuç: Hastalığın poligenik doğası ve çevresel faktörlerin karmaşıklığı, genlerin T2D patogenezindeki etkisinin anlaşılmasını zorlaştırmaktadır. Bu nedenle, PPARG’nin hastalığın genetik zeminindeki olası rolünü ortaya çıkarmak için daha büyük popülasyonlarda daha fazla çalışmaya ihtiyaç vardır. Çalışma Türk toplumunda PPARG ve T2D ilişkisi bakımından sunulan ilk rapordur.Öğe The Problems and Cost-Effectiveness Analysis of Diabetic Foot Infections(Turkiye Klinikleri, 2012) Gönen, Mehmet Sait; Çakır, Mehtap; Gönülalan, Gülsüm; Öztürk, Mine; İpekçi, Süleyman Hilmi; Köşker, Ali; Karalezli, Mustafa Nazım; Erayman, İbrahim; Durgul, Kadir; Keskin, Mustafa; Seyhan, NevraObjective: Hospitalization in patients with diabetic foot infection usually increases costs due to required long-term medical treatments and surgical managements. We aimed to investigate the ethiological factors of diabetic foot infections, frequency of osteomyelitis and amputation and the cost of diabetic foot infection treatments. Materials and Method: Patients with DM and diabetic foot infections that was admitted to our Endocrinology clinic between January 2009 and January 2010 was reviewed retrospectively. Demographic properties, phisical examinations, laboratuary tests, treatments, hospitalization time and cost informations of patients were investigated. Results: The mean age of 80 patients with 59 males and 21 females was 62±11 years. All patients were diagnosed as Type 2 DM except four patients (5%) with Type 1 DM. The mean duration of DM in our study group was 15.6 years, the mean hospitalization time was 22.1 days and mean cost per patient was 2573 $. Discussion: Diabetic foot infection is an important complication of DM due to impaired quality of life, loss of work, developement of psychosocial trauma, increased frequency and duration of hospitalization, increased cost of treatment recently. Daily foot care and examination by patients seem an important factor to reduce cost of diabetic foot infections.Öğe Relationship between mean platelet volume and low-grade systemic coagulation with vitamin D deficiency in primary ovarian insufficiency(SPRINGER HEIDELBERG, 2013) Kebapçılar, Ayşe Gül; Kulaksızoğlu, Mustafa; İpekçi, Süleyman Hilmi; Korkmaz, Hüseyin; Kebapçılar, Levent; Akyürek, Fikret; Taner, Cüneyt EftalPremature menopause in young women is associated with an increased incidence of cardiovascular disease. The present study was designed to determine vitamin D (vit D) and the coagulation parameters such as activated partial thromboplastin time (APTT), PT, D-dimer, white blood cell (WBC), and mean platelet volume (MPV) levels, in primary ovarian insufficiency (POI) patients and control women with a normal menstrual cycle. A total of 43 patients with non-diabetic POI were studied in order to evaluate and compare with the control group comprising 33 women with a normal menstrual cycle. There was no significant difference between the groups for age and body mass index (BMI). D-dimer, WBC, MPV, PT, total cholesterol, and LDL cholesterol were higher in women with POI. APTT levels were also increased but missed the significance in POI group. Women with POI had significantly lower serum vit D levels compared with healthy control group. FSH level was positively correlated with D-dimer, WBC, MPV, and negatively correlated to vit D and serum D vit level was inversely correlated with MPV, APTT, D-dimer, FSH levels in individual women. The obtained results seem to indicate that POI patients had low-grade systemic coagulation and fibrinolytic activation as evidenced by elevated D-dimer, WBC, MPV, PT values potentially be used as indicators of risk factor for thrombosis and atherosclerosis in POI women. All of our patients with POI were deficient in vit D. These results also suggest that vit D deficiency plays important roles of POI women and associated with coagulation, independently from age and BMI.Öğe Risk Factors for Diabetes Mellitus in Women with Primary Ovarian Insufficiency(HUMANA PRESS INC, 2013) Kulaksızoğlu, Mustafa; İpekçi, Süleyman Hilmi; Kebapçılar, Levent; Kebapçılar, Ayşe Gül; Korkmaz, Hüseyin; Akyürek, Fikret; Baldane, SüleymanPrimary ovarian insufficiency (POI) is not only a gynecological problem but also has serious effects on women's health such as changes in hormone levels that can trigger fluctuations in blood sugar level and inflammation status. The present study was designed to determine vitamin D, copper, zinc, metabolic parameters [insulin, homeostasis model of assessment-insulin resistance (HOMA-IR)], inflammation parameters such as procalcitonin and high sensitivity C reactive protein (hs-CRP), and lipid profile in POI patients and control subjects with normal menstrual cycles. A total of 43 patients with nondiabetic POI were studied in order to evaluate and compare the findings with those of the control group, which comprised 33 women with normal menstrual cycles. The women with POI had higher levels of serum copper, serum insulin, glucose, LDL-cholesterol, total cholesterol, HOMA-IR, hs-CRP, and procalcitonin, whereas serum vitamin D and zinc levels were lower compared with the healthy control group. Follicle-stimulating hormone (FSH) levels were positively correlated with insulin, glucose, HOMA-IR, hs-CRP, procalcitonin, and copper and negatively correlated with vitamin D and zinc levels. In multivariate statistic analyses with body mass index and FSH as dependent variables, FSH was positively associated with copper and HOMA-IR negatively with vitamin D levels. The present study demonstrated that women with POI have traditional risk factors for diabetes mellitus, including lower levels of vitamin D, whereas higher levels of copper and HOMA-IR.Öğe Struma Ovarii Dokusunda Papiller Tiroid Mikrokarsinomu: Olgu Sunumu(Selçuk Üniversitesi, 2017 Mart) Kıraç, Cem Onur; Baldane, Süleyman; İpekçi, Süleyman Hilmi; Kebapçılar, LeventStruma ovarii is an uncommon ovarian neoplasm that more than half of itself is made up of thyroid tissue. In clinical trials about the disease, malign transformation has been detected at the rate of 0.5-5 percent. Because of the disease's rareness, there is no absolute agreement about diagnosis and treatment of the disease and general approach is that malign struma ovarii case is treated and followed up just like done in thyroid cancers. In this case report, it is aimed to represent the treatment and 1-year follow up of papillary microcarcinoma case which evolves with struma ovarii.