Yazar "Beşiroğlu, Lütfullah" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 8 / 8
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Comparison of Treatment Responses and Clinical Characteristics of Early-Onset and Late-Onset Obsessive-Compulsive Disorder(Informa Healthcare, 2006) Uğuz, Faruk; Aşkın, Rüstem; Çilli, Ali S.; Beşiroğlu, LütfullahObjective. The clinical characteristics and response to pharmacotherapy of adult patients with early-onset and late-onset obsessive-compulsive disorder (OCD) were compared in this study. Methods. A total of 50 outpatients with OCD diagnosed according to DSM-IV criteria (early-onset: 20; late-onset: 30) were included in the study. After initial clinical evaluation with The Structured Clinical Interview for DSM-IV/Clinical Version (SCID-I/CV), The Structured Clinical Interview for DSM-III-R Personality Disorders (SCID-II) and Yale-Brown Obsessive-Compulsive Scale (Y-BOCS), all patients were treated with fluvoxamine, sertraline or paroxetine for 12 weeks. Treatment response was defined as a >= 35% reduction in the Y-BOCS-total scores from baseline in a 12-week follow-up period. Results. Forty-three patients (early-onset: 16; late-onset: 27) completed the study. The early-onset group had higher frequencies of symmetry/exactness obsessions and ordering/arranging compulsions, and the late-onset group had higher mean age at assessment. Nine (56.3%) patients with early-onset and 18 (66.7%) with late-onset responded to pharmacotherapy. The difference between response rates was not statistically significant. Conclusions. Our study suggests that although there are some phenomenological differences between patients with early-onset OCD and late-onset OCD, these patients have similar responses to pharmacotherapy.Öğe Factors associated with major depressive disorder occurring after the onset of obsessive-compulsive disorder(ELSEVIER, 2007) Beşiroğlu, Lütfullah; Uğuz, Fairuk; Sağlam, Mürsel; Ağargün, Mehmet Yücel; Çilli, Ali SavaşBackground: We aimed to investigate the correlates of major depressive disorder (MDD) occurring after the onset of obsessive-compulsive disorder (OCD). Methods: Forty-three OCD patients who developed MDD after the onset of OCD (OCD-MDD group) and 67 OCD patients without MDD (non-MDD, NMDD group) were compared with regard to sociodemographic characteristics, clinical history, symptom severity, types of obsessions and compulsions, insight degree, comorbid axis I and axis 11 diagnosis and quality-of-life level. Results: The OCD-MDD group scored significantly higher on measures of obsessions, compulsions and depression severity than did the NMDD. Significantly more aggressive obsessions were identified in the OCD-MDD group than in the NMDD group. The OCD-MDD group was also significantly more likely than the NMDD group to have generalized anxiety disorder (GAD), There was no significant difference in the rate of personality disorders between the groups. The OCD-MDD group reported significantly lower levels of quality of life (QOL) in the domains of physical health, psychological health and social relationships. Depression severity was associated with obsession but not with compulsion severity. In a logistic regression model, obsession severity, presence of GAD and aggressive obsessions emerged as the factors associated with the occurrence of MDD. Limitations: To exclude ineligible patients, we gathered the information about past mood episodes cross-sectionally. Conclusions: These results suggest that psychopathological processes mediated by specific obsessions as well as excessive anxiety and worries may render the neurocircuities more vulnerable to the development of MDD. The occurrence of MDD in OCD cannot sufficiently be explained as a secondary complication to the disability of OCD. (c) 2006 Elsevier B.V. All rights reserved.Öğe Kronik Şizofreni Hastalarında Klozapin ve Sulpiridin Etkinliğinin Karşılaştırılması(1999) Herken, Hasan; Kaya, Nazmiye; Beşiroğlu, Lütfullah; Derman, Hüdaverdi; Özkan, İshakObject: In this study, a comparison of efficacy and tolerability of clozapine and sulpiride on treatment-resistant-schizophrenia was aimed. Method: Thirty-six in-patients with treatment-resistant schizophrenia, diagnosed according to DSM-IV diagnostic criteria, were given 600-1600 mg/day sulpiride and 300-800 mg/day clozapine, randomly. Patients were evaluated using Brief Psychiatric Rating Scale (BPRS) and UKU- Side Effects Scale on the 15 th, 30th and 60th days of the study. Results: The baseline and the end of the treatment period of Brief Psychiatric Rating Scale (BPRS) points of two groups were compared in the group that was treated with clozapine BPRS- points was significantly lower than the group that was treated with sulpiride. Leucopenia and agranulocytosis did not occur in the clozapine treated group. In the both groups there were no dropouts due to the side effects. Conclusions: It is suggested that the clozapme is more effective than sulpiride on the treatment-resistant- schizophrenia.Öğe Obsesif Kompulsif Bozuklukta Psikofarmakolojik Tedavinin Yaşam Kalitesine Etkisi(2008) Beşiroğlu, Lütfullah; Uğuz, Faruk; Yılmaz, Ertan; Ağargün, Mehmet Yücel; Aşkın, Rüstem; Aydın, AdemAmaç: Obsesif-kompülsif bozukluk (OKB) kişinin aile ile ilgili, akademik, mesleki ve sosyal işlevselliğini belirgin olarak etkileyen bir hastalıktır. Bu çalışmada psikofarmakolojik tedavinin hastaların yaşam kalitesine olan etkisinin araştırılması amaçlanmıştır. Yöntem: DSM-IV tanı ölçütlerine göre OKB tanısı konan 53 erişkin hasta Yale-Brown Obsesyon Kompülsiyon Ölçeği (YBOKÖ), Hamilton Depresyon Derecelendirme Ölçeği (HDDÖ), Dünya Sağlık Örgütü Yaşam Kalitesi Ölçeği Kısa Formu Türkçe Versiyonu (WHOQOL-BREF TR) ile değerlendirildi. Hastaların her birine geliş sırasına göre sertralin 100-200 mg/gün, fluvoksamin 200-300 mg/gün ya da paroksetin 40?80 mg/gün tedavilerinden biri 12 hafta boyunca uygulandı. Hastaların %68'i (n36) 12 hafta sonra YBOKÖ, HDDÖ ve WHOQOL-BREF TR ile tekrar değerlendirildi. Bulgular: Tedavi sonrası obsesyon, kompülsiyon ve depresif belirtilerin şiddeti tedavi öncesi değerlerden anlamlı olarak daha düşük bulundu. Yaşam kalitesi ile ilgili analizlerde tedavi öncesi psikolojik sağlık, fiziksel sağlık, sosyal ilişkiler ve çevre alanı puanları ile tedavi sonrası puanlar arasında anlamlı fark bulunmadı. Tedavi sonrası psikolojik sağlık alan puanı tedavi öncesi depresyon şiddeti ile anlamlı derecede ilişkili bulunurken (r-0.35, p0.05) sosyal ilişkiler puanı ise tedavi öncesi aynı alan puanı (r0.63, p0.001) ve kompülsiyon şiddeti (r-0.37, p0.05) ile ilişkili bulundu. Çoklu regresyon analizleri ile tedavi sonrası sosyal ilişkiler puanı tedavi öncesi kompülsiyon şiddeti ile ilişkili bulunurken, diğer tedavi sonrası yaşam kalitesi alan puanları ile ilişkili tedavi öncesi bir değişken bulunmadı. Sonuç: Tedavi sonuçlarının değerlendirilmesinde klinik bakış açısı ve nesnel değerlendirmelerin esas alınması, yaşam kalitesi değerlendirmelerinden ise bu yaklaşımlara destek olarak yararlanılması gerekmektedir.Öğe Obsesif Kompulsif Bozuklukta Yaşam Kalitesi ile İlişkili Etkenler(2007) Beşiroğlu, Lütfullah; Uğuz, Faruk; Sağlam, Mürsel; Yılmaz, Ertan; Ağargün, Mehmet Yücel; Aşkın, RüstemAmaç: Obsesif kompulsif bozukluk (OKB) kişinin aile, meslek ve sosyal işlevselliğini belirgin olarak etkileyen bir bozukluk olduğu için OKB ve yaşam kalitesi arasındaki ilişki giderek daha çok önem kazanmaya başlamıştır. Bu çalışmada OKB'ta en çok etkilenen yaşam kalitesi alanlarını ve OKB'ta azalmış yaşam kalitesi ile ilişkili etkenleri araştırmak amaçlanmıştır. Yöntem: Yetmiş üç OKB hastası ve 69 sağlıklı katılımcının yaşam kalitesi puanları Dünya Sağlık Örgütü Yaşam Kalitesi Ölçeği Kısa Formu (WHOQOL-BREF) aracılığıyla karşılaştırıldı. Ayrıca regresyon analizleri aracılığıyla yaşam kalitesi ve olası klinik değişkenler arasındaki ilişkiler araştırıldı. Sonuçlar: Kontrol grubuna göre, OKB grubunun psikolojik sağlık ve sosyal ilişkiler puanları anlamlı olarak daha düşük bulundu. Yapılan çoklu regresyon analizleri sonucunda depresif belirtilerin şiddeti hem fiziksel sağlık, hem de psikolojik sağlık alanı ile en fazla ilişkili olarak bulundu. Kişilik bozukluğu eş tanısının varlığı psikolojik sağlığı yordayan ikinci önemli etken olarak bulundu. Kompulsiyonların şiddeti sosyal ilişki alanı ile ilişkili tek değişken olarak bulunurken, ikinci bir modelde depresif belirtilerin şiddeti de denkleme eklendi. Çevre alanı ile ilişkili tek etken hastalık süresi olarak bulundu. İkili bağıntı analizlerinde ise obsesyonların ve depresif belirtilerin şiddeti psikolojik sağlık ile ilişkili bulunurken, kompulsiyon şiddeti ile anlamlı bir ilişki saptanmadı. Tartışma: OKB'ta yaşam kalitesi değerlendirmesinde depresif belirtilerin etkisi belirgin olarak ortaya çıktığı için OKB'a özgü bir değerlendirme aracı geliştirilme zorunluluğu doğmaktadır.Öğe Obsesif kompulsif kişilik bozukluğu ek tanısı konan ve konmayan obsesif kompulsif bozukluk hastalarında sosyodemografik ve klinik özellikler(2009) Uğuz, Faruk; Beşiroğlu, Lütfullah; Aşkın, RüstemAmaç: Bu çalışmada obsesif kompulsif kişilik bozukluğu (OKKB) ek tanısı konan ve konmayan obsesif kompulsif bozukluk (OKB) hastalarında sosyodemografik ve klinik özelliklerin karşılaştırılması amaçlanmıştır. Yöntem: Bu çalışma iki üniversite hastanesi psikiyatri polikliniğine başvuran hastalarla yürütüldü. Çalışmanın örneklemi eksen II bozukluklarından sadece OKKB’si olan 30 OKB, ve herhangi bir eksen II bozukluğu olmayan 38 OKB hastasından oluştu. Eksen I tanıları DSM-IV Eksen I Bozuklukları için Yapılandırılmış Klinik Görüşme/Klinik Versiyon (SCID-I/CV), eksen II ek tanıları DSM-III-R Kişilik Bozuklukları için Yapılandırılmış Klinik Görüşme (SCID-II) ile kondu. Obsesif kompulsif belirtilerin türleri ve şiddetini saptamak için Yale-Brown Obsesyon Kompulsiyon Ölçeği (Y-BOKÖ) kullanıldı. Hastaların obsesif kompulsif belirtilere yönelik içgörü düzeyi YBOKÖ’nün 11. maddesi ile değerlendirildi. Bulgular: Çalışma grupları yaş, cinsiyet, eğitim düzeyi, medeni durum ve çalışma durumu yönünden benzer özelliklere sahipti. OKKB’siz OKB hastaları ile karşılaştırıldığında, OKKB’li hastalarda simetri/kesinlik obsesyonu, düzenleme/sıralama kompulsiyonu ile majör depresyon, distimik bozukluk, yaygın anksiyete bozukluğu ve sosyal fobi ek tanıları anlamlı derecede daha sık bulundu. Gruplar arasında obsesif kompulsif belirtilerin diğer türleri ve şiddeti, diğer eksen I ek tanıları, OKB’nin başlama yaşı ve süresi ile hastaların içgörü düzeyi yönünden anlamlı fark yoktu. Sonuç: Çalışma bulguları OKKB ek tanısı olan ve olmayan OKB’li hastalarda genelde benzer sosyodemografik ve klinik özelliklerin olduğunu göstermektedir.Öğe Psychopharmacological treatment and quality of life in obsessive compulsive disorder(TURKIYE SINIR VE RUH SAGLIGI DERNEGI, 2008) Beşiroğlu, Lütfullah; Uğuz, Faruk; Yılmaz, Ertan; Ağargün, Mehmet Yücel; Aşkın, Rüstem; Aydın, AdemObjective: Obsessive compulsive disorder (OCD) is on illness that considerably influences the family, academic, occupational and social functioning of patients. In this study, we aimed to investigate the impact of psychopharmacological treatment on quality of life in patients with OCD. Method: Using the Yale-Brown Obsessive-Compulsive Scale (Y-BOCS), Hamilton Depression Rating Scale (HDRS) and the World Health Organization Quality of Life Measurement Instrument Short Form, Turkish Version (WHOQOL-Bref TR) we assessed 53 patients who met the DSM-IV criteria for OCD to establish baseline values. The patients were consecutively assigned to receive either sertraline (100-200 mg/day), fluvoxamine (200-300 mg/day) or paroxetine (40-80 mg/day). We reassessed 36 (68%) of the initial group after 12 weeks. Results: The scores of obsession, compulsion and depression severity at follow-up were significantly lower than those of baseline scores. There is no significant difference between the pre and post-treatment quality of life domain scores. While psychological health scores at follow-up was significantly associated with baseline HDRS scores (r=-0.35, p<0.05), social relationship scores at follow-up was significantly associated with baseline social relationship scores (r=0.63, p<0.001) and compulsion scores (r=-0.37, p<0.05). Regression analyses revealed that social relationship scores at follow-up was associated with baseline compulsion severity whereas other follow-up quality of life domain scores were not predicted by any baseline variable. Conclusions: Clinical viewpoint and objective evaluations should be essential in the evaluation of treatment outcome, and quality of life researches may be important complement to clinical researches.Öğe Validation of the turkish version of the obsessive-compulsive inventory-revised (ocı-r) in clinical and non-clinical samples(2014) Aydın, Adem; Boysan, Murat; Kalafat, Temel; Selvi, Yavuz; Beşiroğlu, Lütfullah; Kagan, MücahitGiriş: Obsesif-Kompulsif Envanteri-Revize (OKE-R) varolan ölçme araçlarındaki sorunların üstesinden gelebilmek amacıyla geliştirilmiş yaygın olarak kullanılan bir öz değerlendirme aracıdır. Bu çalışmada, Obsesif-Kompulsif Envanterinin revize edilmiş formunun Türk örneklemindeki psikometrik özelliklerinin değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Yöntem: Obsesif-Kompulsif Envanteri-Revizenin Türkçe formunun psikometrik özellikleri klinik örneklemlerde (obsesif-kompulsif bozukluk tanısı alan hastalarda n44 ve major depresyon tanısı alan hastalarda n44) ve klinik olmayan öğrenci örnekleminde (n287) ele alınmıştır. Bulgular: Doğrulayıcı faktör analizi sonucunda orijinal altı faktörlü yapının Türk örnekleminde geçerli olduğu bulunmuştur. Ölçeğin tümü ve alt ölçekler için orta düzeyden yükseğe doğru değişen düzeylerde iç tutarlılık, birlikte geçerlik ve test tekrar test geçerliği değerleri elde edilmiştir. İstifleme alt ölçeği için obsesif kompulsif grupta çok düşük Cronbach alfa değeri elde edilmiştir. Nötürleştirme alt ölçeği dışında toplam puanların ve alt ölçeklerin genel olarak obsesif kompulsif bozukluğu olan hastaları sağlıklı kontrollerden ve major depresyon hastalarından başarıyla ayırt edebildiği görülmüştür. Sonuç: Obsesif-Kompulsif Envanteri-Revizenin Türkçe formu için yeterli psikometrik özellikler saptanmamıştır. Bulgular konuya ilişkin kuramsal tartışmaların ışığında ele alınmıştır.