Yazar "Bilirer, Ahmet" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 3 / 3
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Indications for transoral endoscopic-assisted methods in condylar process fractures(WOLTERS KLUWER MEDKNOW PUBLICATIONS, 2020) Akdağ, Osman; Sütçü, Mustafa; Yıldıran, Gökçe Ünal; Bilirer, AhmetObjective: Endoscopic-assisted mandibular subcondylar fracture repair is a different way of performing open reduction internal fixation and also includes surgical equipment and manipulations other than those used in the classical methods. The criteria for patient selection should be different from that of the classical methods. Materials and Methods: Between April 2012 and June 2017, treatment protocols which were applied to 56 patients with mandibular subcondylar fracture were evaluated retrospectively. The first step of this study was to evaluate why patients with mandibular subcondylar fractures were not operated endoscopically. In 34 patients, methods other than endoscopic methods were used. Characteristics of these patients and fractures were demonstrated. Results: Twenty-four patients were followed conservatively. Twenty-two patients were treated with transoral endoscopic method while ten patients were treated with the conventional open surgery. This open surgical treatment was reported by determined the patient records for why the endoscopic method was not preferred. The determined criteria were; condyle with excessive medial deviation, patient age, fracture type, general condition/anesthesia risk, and time of injury. Conclusion: In accordance with clinical experience, some criteria have been defined for patient selection preoperatively in mandibular subcondylar fractures. It believes that with the right patient selection, it will be possible to achieve better results and reduce complications.Öğe Radyoterapinin cilt komplikasyonlarının önlenmesinde yeni bir tedavi önerisi; wharton jeli mezenkimal kök hücre ve conditioning medium etkinliğinin karşılaştırılması(Selçuk Üniversitesi, Tıp Fakültesi, 2020) Bilirer, Ahmet; Tosun, ZekeriyaKanser günümüzde sıkılığı giderek artan, mortalite ve morbiditeye yol açan önemli bir hastalıktır. Uluslararası Kanser Araştırmaları Ajansına göre geçtiğimiz günlerde dünya çapında 7,6 milyon ölümün 1,27 milyonu yeni kanserden kaynaklandığını tahmin etti (Ferlay, Bray et al. 2004). Onkolojik tedavi gören hastaların %80'i tedavinin bir bölümünde radyoterapi görmektedir. Onkolojik tedavinin başarısından bağımsız olarak radyoterapi alan hastaların hemen hemen tamamında radyoterapiye bağlı cilt reaksiyonları gözlenmekte, akut ve bunu takip eden süreçte kronik radyodermatit görülmektedir. Radyodermatit günümüzde çeşitli farmakolojik yöntemlerle çözüme ulaştırılmaya çalışılsa da etkin bir tedavisi olmayan, radyoterapiye bağlı dermal hücre ve fonksiyonel matriks kaybının önlenemediği önemli bir sorundur. Tedavi sürecini kısıtlayan ve hayat kalitesini düşüren en önemli etmendir. Günümüzde meydana gelen bu dermal hücre eksikliği ve matriksin yerine koyulmasında kök hücre bazlı çalışmalar öne çıkmaktadır. Bu çalışmada daha önce yapılmış kök hücre çalışmaları baz alınarak; radyoterapi sonucu gelişmiş cilt hasarının önlenmesinde Wharton Jeli kaynaklı mezenkimal kök hücre, bu hücrelerden elde edilen Conditioning Medium'un etkinliği araştırılmış ve klinik pratikte yer edinmiş olan yağ enjeksiyonu ile karşılaştırılmıştır. Ratların sırt bölgelerinde 4x2 cmlik alana 2mm derinliğe ulaşacak şekilde toplamda 30 Gy radyoterapi uygulanmasını takiben; 30., 37. ve 45. günlerde 1. gruba Wharton Jeli kaynaklı kök hücre, 2. gruba Conditioning Medium uygulaması yapıldı. 3. grup olan yağ enjeksiyonu grubuna 30. günde otolog yağ enjeksiyonu yapıldı. 60 günde cilt örnekleri alınarak deney sonlandırıldı. Elde edilen örnekler makroksopik olarak National Cancer Institute'ün radyodermatit sınıflamasıyla değerlendirildi. Mikroskopik olarak da epidermis-dermis kalınlığı, cilt eki sayısı, HE boyamasında inflamasyon düzeyi ile değerlendirildi. İmmünhistokimyasal değerlendirmede anti-VEGF boyaması ile vaskülarizasyon değerlendirilirken, anti-TGF boyaması ile cildin fibrozisi değerlendirildi. Dermisteki kollojenin maturitesi ise Picro Sirius Red boyası ile değerlendirildi. Çalışmamızda WJ-MSC tedavisi alan grup makroskobik bakıda en iyi skorları alan gruptur. Bu grupta makroskobik yara iyileşmesi daha iyi, alopesi miktarı daha az olarak saptanmıştır. 1 rat dışında (Grade 2) tüm ratlar grade 1 olarak belirlenmiştir. Bu durumun mikroskopiye yansıması da benzer şekildedir. WJ-MSC grubunda epidermis (ortalama 32.8μm) ve dermisin (ortalama 1147.40μm) daha kalın olarak saptandığı ve korunduğu gözlenmiştir (kontrol grubunda epidermis 16.22 μm, dermis 759 μm). Cilt eki sayısının en fazla olduğu, kıl köklerinin en fazla korunduğu grup; WJ-MSC grubudur (mikroskopik alanda ortalama 4.17; kontrol grubunda 1,67). WJ-MSC grubunda epidermis ve dermis normal cilde en yakın, cilt ekleri en fazla ve sağlam olarak saptanmıştır. Çalışmamızda literatürle uyumlu olarak WJ-MSC'nin radyoterapide meydana gelen ağır inflamatuar süreci minimalize ederek yara iyileşmesini arttırdığı saptanmıştır. Yağ grefti grubunda ise greft kaybı sonucu gelişen yağ nekrozu sebebiyle akut inflamasyon baskın şekilde devam etmektedir. Bu veriden hareketle cilt rejenerasyonu amacı ile WJ-MSC tedavisinin yağ greftine oranla çok daha iyi olacağı sonucuna ulaşılmıştır. WJ-MSC grubunda dermal fibrozis minimal düzeyde (grade 1) gelişirken yağ enjeksiyonu ve Sham grubunda grade 3 olarak saptanmıştır. WJ-MSC hem dermis kalınlığının fazla olması hem de skar indeksine göre matür kollojen içermesi dermis miktarının ve fonksiyonunun korunduğu ve kronik dönemde gelişen fibrozisi engellendiği sonucunu bize vermektedir. CM grubu ile WJ-MSC grubunun sonuçları benzer şekilde diğer gruplara göre belirgin düzeyde üstün olarak saptanmıştır. CM grubu makroskopik, mikroskopik (epidermis, dermis kalınlığı, mikroskopik bakıda cilt eki sayısı) parametrelerde; WJ-MSC grubunun ardından en yüksek skorları alan grup ve istatistiksel olarak WJ-MSC grubu ile aynı kümede olarak belirlenmiştir. Çalışmamızın literatürdeki çalışmalara üstünlüğü bu etkinin WJ-MSC'nin etkisi ile karşılaştırılabilinmesidir. Bu karşılaştırılmada WJ-MSC grubunun akut inflamasyon skormasında anti-inflamatuar etkisinin CM grubunda gözlenmediği ve CM grubunun inflamasyon skorunun daha yüksek olduğu saptanmıştır (WJ-MSC grubunda 1; CM grubunda 2). WJ-MSC'lerin klinik uygulamada kendine yer edinmiş olan otolog yağ enjeksiyonu etkilerinden üstün olup olmadığı, klinik pratiğe uygun olup olmadığı karşılaştırmak açısıdan önemli bir parametredir. Yağ enjeksiyonu grubunun makroskobik skorlamasının kontrol ve Sham grubuna göre daha iyi olduğu saptanmıştır. Fakat bu grup WJ-MSC ve CM grubu ile karşılaştırıldığında makroskobik skorlarının WJ-MSC ve CM grubunda daha iyi olduğu görülmüştür (WJ-MSC için en çok grade 1, CM için yarı yarıya grade 1 ve 2, yağ enjeksiyonunda en çok grade 2). Mikroskopik bakıda ise yağ enjeksiyonunun epidermis ve dermis kalınlığı üzerine istatistiksel olarak anlamlı bir etkisi olmadığı gözlenmiştir (sig.: 0.000 < p-value: 0.05).Yağ enjeksiyonu grubunda greftlerde yağ nekrozu ve nekroze alanların çevresinde en çok grade 4 olmak üzere inflamatuar alanlar dikkati çekmektedir. Yağ enjeksiyonu grubudaki örneklerde kronik inflamatuar süreç belirteci olan anti TGF-β boyamasının a en yüksek fibrozis skoru olan grade 3 olarak skorlanması; yağ enjeksiyonunun radyodermatitte gelişen akut ve kronik inflamasyonu baskılamadığı; hatta nekroze yağ grefti alanları sebebiyle akut inflamasyonu arttırdığı saptanmıştır. Bu sonuçtan hareketle radyodermatit tablosunda WJ-MSC ve CM tedavisinin cilt bütünlüğünü korumada yağ enjeksiyonuna göre çok daha etkili bir yöntem olduğu saptanmıştır. Wharton jeli mezenkimal kök hücre ve Conditioning medium'u radyasyona bağlı cilt yaralanmasında onkolojik olarak güvenilir, dermis ve epidermis yapılarını rejenere ederken inflamasyonu azaltması ile etkili bir tedavi yöntemidir.Öğe A Rare Cause of Squamous Cell Carcinoma which Develops at an Early Age: Epidermodysplasia Verruciformis(WOLTERS KLUWER MEDKNOW PUBLICATIONS, 2018) Evin, Şeyda Güray; Bilirer, Ahmet; Akdağ, Osman; Karameşe, MehtapEpidermodysplasia verruciformis (EV) (Lewandowsky-Lutz syndrome) is a genodermatosis that accommodates premalignant skin lesions extensively infected with human papillomavirus with underlying cellular and humoral immune disorders. Localized especially in regions extensively exposed to the sun such as the forehead, these skin lesions may turn into malignant lesions with the mutation-inducing effect of ultraviolet lights. The skin lesions that may emerge as a result of this transformation include actinic keratosis, Bowen's disease, squamous cell carcinoma (SCC), and more rarely basal cell carcinoma. The SCC that develops in patients with EV may act aggressively and can become locally invasive. This article aims at presenting the underlying EV as a rare etiological cause in patients with SCC at an early age.