Yazar "Dikbaş, Oğuz" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 4 / 4
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Alterations of Serum Leptin Levels in Patients With Nonalcoholic Liver Cirrhosis(Lippincott Williams & Wilkins, 2006) Kayaçetin, Ertuğrul; Kısakol, Gürcan; Gönen, Sait; Dikbaş, Oğuz; Güngör, Kağan; Kayaçetin, Serra; Topcu, Cemile; Kaya, AhmetIn liver cirrhosis, nutritional status is quite impaired, and the current data has shown conflicting results in serum leptin levels of cirrhotic patients. In this study, we aimed to evaluate serum leptin levels in nonalcoholic liver cirrhosis and determine its relationship with anthropometric parameters and liver function. Thirty-three patients (13 males, 20 females) with nonalcoholic cirrhosis and 16 (9 males, 7 females) healthy control subjects were recruited for this study. Serum leptin values were measured in morning samples of both groups by enzyme-linked immunosorbent assay. The mean levels of leptin were not different in nonalcoholic cirrhotic patients when compared with the control group (P = 0.478). Serum leptin values were positively correlated with prothrombin (international normalized ratio) (P = 0.008, r = 0.64) and total bilirubin (P = 0.047, r = 0.488) and were negatively correlated with high-density lipoprotein (P = 0.025, r = 0.666) and albumin (P = 0.009, r = 0.615). No correlation was found between leptin levels and severity of the liver disease. These findings suggest leptin levels do not depend on the degree of liver damage in patients with nonalcoholic cirrhosis of the liver.Öğe Konya metropolünde'ki alışveriş merkezlerinde diabet ve ilgili risk faktörlerinin toplum tabanlı taranması(2004) Gönen, M. Sait; Kısakol, Gürcan; Dikbaş, Oğuz; Güngör, Kağan; Koruk, İbrahim; Hidayetoğlu, Taha; Poçan, EmelDiabet ve komplikasyonları dünya genelinde morbidite ve mortalitenin önemli nedenleri arasında yer alır. Yaptığımız çalışmada, nüfusuyla bir milyona yaklaşan Konya metropolündeki diabet ve ilgili risk faktörlerinin sıklığını belirlemeyi amaçladık. Bu amaçla Konya'da farklı yerlerde bulunan üç büyük alışveriş merkezinde kurduğumuz standlarda toplum tabanlı tarama çalışması gerçekleştirdik. Bu çalışma Ramazan ayında gerçekleştirilmiştir ve bu sayede çok sayıda aç ve tok olgunun kısa zamanda taranması mümkün olmuştur. Çalışmada 3474 olgu tarandı. Bu olguların 255 adedi daha önceden bilinen diabet hastalarından oluşmakta idi. Olguların % 29.09'sında obezite izlendi. Abdominal obezite olguların % 33.48'sında var idi. Hastaların % 7.3'ü daha önceden bilinen diabetik, % 2.2'si yeni tanı diabetik, % 3.2'si IGT, % 8.3'ü IFG olarak saptandı. Olguların 32.85'inde arteryel hipertansiyon bulundu. Olguların yaş gruplarına göre dağılımı, 40 yaşından sonra diabet insidansinda istatistiksel olarak anlamlı artış olduğunu ve 80 yaşına kadar devam ettiğini gösterdi (pearson chi square: 210.91, df:4, p0.001) Ailede diabet, obezite, hipertansiyon ve viseral obezite olan grupta olmayan gruba göre diabet insidansının daha fazla olduğu izlendi (p0.001) Bu çalışma Konya'da gerçekleştirilen toplum tabanlı diabet ve ilgili risk faktörleri ile ilgili ilk taramadır. Türkiye'de, literatürde diabetle ilgili yapılmış olan toplum tabanlı tarama çalışmasına rastlayamadık. Çalışma sonucunda, diabet, obezite ve hipertansiyonun yüksek bulunmasının; Konya'nın coğrafik yapısı, beslenme alışkanlıkları ve toplumun daha hareketsiz bir yaşam tarzına sahip olması ile ilgili olabileceğini düşündük. Çalışmada taranan olgu sayısının fazla olması, toplumu temsil etme bakımından önemlidir. Bu nedenle, bulgularımızdan yola çıkarak, bu kadar yaygın olan diabet ve ilgili risk faktörlerinin önüne geçmek için halkın diabet konusunda bilinçlendirilmesi, yaşam tarzı değişikliğinin öneminin vurgulanması, akdeniz tipi beslenme şekli, fizik aktivitenin artırılması, kilo verme gibi bazı tedbirlerin alınması ve hızla hayata geçirilmesi gerekmektedir.Öğe Kronik hepatit b tanılı hastalarda kemik metabolizma parametrelerinin bazılarının sağlıklı bireylerle karşılaştırılması(Selçuk Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2006) Dikbaş, Oğuz; Gönen, Mustafa SaitGenel bilgiler: lk defa 1940 yılında Amerikalı bir endokrinolog Fuller Albright postmenopozal osteoporozu tanımlamış ve sebebininde östrojen yetersizliğine bağlı kemik yapım yetersizliği olduğunu öne sürmüştür. Osteoporoz aşırı kemik rezorbsiyonu ile karakterize, iskelet sistemi hastalığıdır. Osteoporozda düşük kemik kitlesi ve mikro mimaride bozulma ve mütakiben fraktür riskinde artış izlenir. Dünyada 200 milyondan fazla insanda osteoporoz olduğu tahmin edilmektedir. Kemik kuvvetinde azalma iskelet sistemi ile ilgili kırık riskinde artmaya yol açar ve bu da ağrı ve fonksiyon kaybı ile yaşam kalitesini bozar. skelet yapının asıl mimarları kıkırdak yapan kondrositler, kemik yapan osteoblastlar ve kemiği rezorbe eden osteoklastlardır. Kemik devam eden bir süreç içinde kemik yapan osteoblastların ve kemik rezorbe eden osteoklastların koordine ettiği bir denge içinde yapılır ve resorbe edilir. OPG, RANK ve RANKL osteoklast oluşumu, gelişimi, füzyonu, aktivasyonu ve apopitozu için üç önemli sitokindir. OPG 380 aminoasitten oluşan salgısal bir proteindir. OPG osteoblastlardan salınmaktadır. OPG'nin biyolojik etkisi hem osteoklastogenezin son basamağının yani osteoklast öncülerinden dönüşümün engellenmesi, hem de erişkin osteoklastların aktivitesinin baskılanması şeklindedir. RANKL 317 aminoasitten oluşan tip 2 transmembran bir protein formunda olduğu gibi, soluble formda da olan bir proteindir. RANKL, OPG gibi osteoblastlardan salınan diğer bir proteindir. RANKL osteoklast üzerindeki yüksek affinite reseptörü olan RANK'a bağlanarak differansiasyonu ve aktivasyonunu sağlar. RANKL, kemik rezorbsiyonunu indükleyen ve hiperkalsemiye yol açan hemen hemen tüm faktörler tarafından indüklenir. Bu etki RANKL'a bağlanarak etkisini bloke eden OPG tarafından antagonize edilir. RANKL reseptörü olan RANK membrana bağlı osteoklast üzerinde yerleşmiş olan tümör nekrozis faktör süper ailesinin bir üyesidir. Osteoporozun son dönem karaciğer yetmezliğinin potansiyel bir komplikasyonu olduğu bilinmektedir. Kronik hepatit B, C ve D virus enfeksiyonunun kemik döngüsü üzerine etkisini irdeleyen çok az sayıda çalışma mevcuttur. Bazı çalışmalarda kronik hepatite bağlı sirozlu hastalarda osteoporoz sıklığı % 53 olarak bildirilmiştir. Schiefke ve arkadaşları siroz olmayan kronik B ve C hepatit tanılı hastalarda kemik mineral dansitesinde azalma izlemişlerdir. Sirozlu hastalarda osteoporoz, kemik metabolizması ve sitokinlerle ilişkisini irdeleyen çok sayıda çalışma olmasına karşın, siroz olmayan kronik hepatit B ve C tanılı hastalarda yeterli sayıda çalışma bulunmamaktadır. Biz bu nedenle siroz olmayan kronik hepatit B tanılı 44 hastalarda kemik mineral dansite, kemik yapım ve yıkım parametreleri ve serum RANKL ve OPG düzeyleri arasındaki ilişkiyi irdeledik. Materyal ve metod: Çalışmaya. Gastroenteroloji Bilim Dalı ve Enfeksiyon hastalıkları Anabilim Dalı polikliniğine başvuran 16 kronik hepatit B tanılı hasta ve 31 sağlıklı kontrol vaka alındı. DXA, kemik dansite ölçümleri, Hologic QDR 4500W Elite serisi cihazla gerçekleştirildi. Kemik mineral dansite ölçümleri AP (anterior-posterior) pozisyonda L1, L2, L3, L4, L1-L4 lomber vertebralar, femur seviyesinde; femur boynu, büyük trokanter, intertrokanterik alan, ward's üçgeni ölçülerek gerçekleştirildi. Gece açlığından sonra hasta ve kontrol grubundan alınan sabah açlık kanları santrifüj edidikten sonra serumlarından aspartat ve alanin aminotransferaz, direk ve indirek bilirubin, gamma glutamil transpeptidaz ve alkalen fosfataz üre, kreatinin, kalsiyum, fosfor, osteokalsin, TSH, LH, FSH, östradiol, kortizol, prolaktin, anti-nükleer antikor düzeyleri ve hepatit B yüzey antijeni, hepatit B yüzey antijenine karşı antikor, hepatit B kor antijenine karşı antikor, hepatit B early antijeni, hepatit B early antijenine karşı antikor, insan immun yetmezlik virüsüne karşı antikor değerleri ölçüldü. Gruplar arasındaki korrelasyon değerlendirilmesi Spearmen korrelasyon testi kullanılarak gerçekleştirildi. Idrar kalsiyum ve fosfor değerlendirilmesi için 24 saat idrar toplanarak gerçekleştirildi. Deoksipridinolin ölçümü spot idrarda gerçekleştirildi. Gruplar arası osteoporoz risk faktörlerinin karşılaştırılması için ki-kare testi kullanıldı. P< 0.05 istatistiksel olarak anlamlı kabul edildi. Bulgular: Çalışmaya toplam 47 vaka alındı. Olguların 16 adeti kronik hepatit B (37.56±10.26) ve 31 adeti sağlıklı kontrol (36.87±9.89) grubu idi. Kronik hepatit B tanılı olguların 13'ü erkek ve 3'ü kadından oluşmakta idi. Kontrol grubunun 18'i erkek ve 13'ü kadın olarak dağılım gösterdi. Her iki grubun cinsiyet dağılımı (p=0.112) ve yaş dağılımı (p=0.824) arasında anlamlı bir fark izlenmedi. Gruplar arasında sigara (p=0.769), fizik aktivite (p=0.846), kahve tüketimi (p=0.89), ailede osteoporoz (p=0.06) ve vücut kitle indeksi (p=0.686) bakımından anlamlı fark izlenmedi. Hepatit B grubu ile sağlıklı kontrol grubu karşılaştırıldığında ortalama lomber ve femur boyun KMD değerleri, t ve z skorları arasında anlamlı fark izlenmemiştir. OPG serum düzeyi hepatit grubunda kontrol grubuna göre yüksek izlenmiş iken (p=0.029), RANKL serum düzeyi hepatit grubunda kontrol grubuna göre düşük izlenmiştir (p=0.004). Spearman's korrelasyon testi ile lomber ve femur boyun t ve z-skorları, 45 KMD değerleri, idrar deoksipridinolin ve serum osteokalsin değerleri ile RANKL ve OPG arasında korrelasyon izlenmedi. Karar: Schiefke ve arkadaşlarının yaptıkları çalışmada, siroz olmayan viral hepatit B ve C'de osteopeni ve osteoporoz sıklığını yüksek saptamışlardır. Biz ise yaptığımız çalışmada osteoporoz sıklığını sağlıklı kontrol grubundan farklı izlemedik. Hegedus ve arkadaşları, Wilson hastalarında OPG düzeyinin yüksek olmasını inflamatuvar olaya ve sürece bağlı olarak fibroblast ve immun kompetan hücrelerden artmış salınım şeklinde yorumlamışlardır. Diğer bir açıklama ise artmış kemik yıkımını kompanse etmek için osteoblastlardan OPG salımında artma şeklindedir. Bu fikir bizim bulgularımızla uyuşmamaktadır. Çünkü çalışmamızda her iki grubun ortalama KMD değerlerini normal sınırlar içinde bulduk. Sylvester ve arkadaşları, yeni tanı crohn hastası çocuklarda gerçekleştirdikleri çalışmada OPG düzeylerini artmış, RANKL düzeylerini azalmış saptamışlardır ve her iki grubun KMD değerlerini normal sınırlar içinde bulmuşlardır. Bu durumu antijenik uyarıya sekonder gamma interferon artışına ve azalmış osteoblastik aktiviteye bağlamışlardır. Bizim çalışmamızda da gamma interferon azalmış olabilir. Hepatit B grubunda ortalama osteokalsin düzeylerini normal bulduk. Bu da osteoblastik aktivitenin OPG artışı ile uyumlu olarak artmadığını göstermektedir. nterlökin- 13 RANKL serum düzeyini azaltan ve OPG düzeyini artıran ve osteoklastogenezi baskılayan sitokin olarak bilinmektedir. nterlökin-13'ün STAT6 bağlı yolak ile osteoklast ve osteoblast üzerinde bulunan RANKL/RANK/OPG sistemini etkileyen reseptörleri aktif hale getirerek, osteoklast farklılaşmasını ve kemik rezorbsiyonunu baskıladığı gösterilmiştir. Bizim çalışmamızdaki bulgularımızla örtüşen bu durum hipotezimizi, yani: OPG ve RANKL düzeyindeki değişikliklerin karaciğerdeki inflamatuvar yanıtın sonucu olduğunu desteklemektedir. Literatürde kronik hepatit B enfeksiyonunda transforming growth factor beta 1 (TGF β1) düzeyinin arttığını gösteren çok sayıda çalışma vardır. TGF-β1'in RANKL düzeyini azaltırken, OPG düzeyini artırdığı bilinmektedir. TGF-β1 osteoklastogenezi baskılamakta ve kemik döngüsünü azaltmaktadır. Bizim bulgularımız, tedavi almamış kronik hepatit B tanılı hastalarda bu sitokinin artmasından kaynaklanıyor olabilir. Ama biz çalışmamızda TGF-β1 düzeyini ölçmediğimiz için bu durum hakkında kesin bir şey söylemek mümkün değildir. TGF-β1'nın osteoklastogenezi baskılaması çalışmamızda kronik hepatit B tanılı hastalarda osteoporoz izlenmemesinin nedeni olabilir. OPG ve RANKL düzeyleri ile KMD, kemik yapım ve yıkım parametreleri arasında korrelasyon olmaması başka bir açıdan 46 bakıldığında kemik metabolizmasındaki değişiklikten ziyade karaciğerde izlenen enflamasyonun OPG ve RANKL düzeyindeki değişiklikleri meydana getirmiş olabileceğidir.Öğe Ocular Changes in Primary Hypothyroidism(2009) Öztürk, Banu T.; Kerimoğlu, Hürkan; Dikbaş, Oğuz; Pekel, Hamiyet; Gönen, Mustafa S.Background: To determine the ocular changes related to hypothyrodism in newly diagnosed patients without orbitopathy. Findings: Thirty-three patients diagnosed to have primary overt hypothyroidism were enrolled in the study. All subjects were assigned to underwent central corneal thickness (CCT), anterior chamber volume, depth and angle measurements with the Scheimpflug camera (Pentacam, Oculus) and cup to disc ratio (C/D), mean retinal thickness and mean retinal nerve fiber layer (RNFL) thickness measurements with optical coherence tomography (OCT) in addition to ophthalmological examination preceeding the replacement therapy and at the 1st, 3rd and 6th months of treatment. The mean age of the patients included in the study were 40.58 ± 1.32 years. The thyroid hormone levels return to normal levels in all patients during the follow-up period, however the mean intraocular pressure (IOP) revealed no significant change. The mean CCT was 538.05 ± 3.85 ? initially and demonstrated no statistically significant change as the anterior chamber volume, depth and angle measurements did. The mean C/D ratio was 0.29 ± 0.03 and the mean retinal thickness was 255.83 ± 19.49 µ initially and the treatment did not give rise to any significant change. The mean RNFL thickness was also stable during the control visits, so no statistically significant change was encountered. Conclusions: Neither hypothyroidism, nor its replacement therapy gave rise to any change of IOP, CCT, anterior chamber parameters, RNFL, retinal thickness and C/D ratio.