Yazar "Erdur, Ömer" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 14 / 14
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Ciddi burun tıkanıklığına neden olan dev konka bülloza(2016) Erdur, Ömer; Elsürer, Çağdaş; Kibar, Ertuğrul; Bozkurt, Mete KaanSinonazal bölgenin en sık görülen anatomik varyasyonu olan konka bülloza, orta konkanın pnömatizasyonu olarak tanımlanır. Konka bülloza genellikle asemptomatik olsa da boyutuna bağlı olarak nazal septum ve osteomeatal bölge ile ilişkisine göre semptomatik hale gelebilir. En sık karşılaşılan semptomlar burun tıkanıklığı, baş ve yüz bölgesinde ağrı, koku problemleri, sinüzit, postnazal akıntı ve hipozmidir. Tanı; anterior rinoskopi, endoskopik muayene ve paranazal sinüs tomografisiyle konulur. Tedavide yeterli burun açıklığı sağlamak amacıyla endoskopik yöntemle orta konkanın parsiyel rezeksiyonu yapılır. Bu yazıda kronik baş ağrısı, burun tıkanıklığı ve koku alma bozukluğuna neden olan tek taraflı dev konka büllozası olan 34 yaşında bir kadın hasta literatür eşliğinde sunuldu.Öğe Çocuklarda ağız solunumunun kraniyofasiyal gelişim üzerine etkisi(2018) Erdur, Ömer; Erdur, Emire Aybüke; Erol, MerveAmaç: Bu çalışmada ağız solunumunun kraniyofasiyal gelişimüzerine etkisini belirlemek için nazal veya ağız solunumu yapançocukların sefalometrik grafileri karşılaştırıldı.Hastalar ve Yöntemler: Çalışmaya maloklüzyon nedeniyleortodontik tedavi gören 132 pediatrik hasta (65 erkek, 67 kız; ort.yaş 12.1 yıl; dağılım, 10-14 yıl) dahil edildi. Solunum şekli birkulak burun boğaz hastalıkları uzmanı tarafından aile öyküsü,fizik muayene, anterior rinoskopi ve fleksibl nazofarengoskopikmuayene ile değerlendirildi. Hastalar bu muayene sonucundanazal solunum yapanlar (n60) ve ağız solunumu yapanlar(n72) olarak sınıflandırıldı. Hastaların ortodontik tanı vetedavileri için alınan sefalometrik radyografileri kraniyofasiyalanalizler için kullanıldı.Bulgular: Nazal solunum yapan hastalara kıyasla ağızsolunumu yapan hastalarda retrognatik mandibula, artmışmandibüler düzlem açısı ve okluzal düzlem açısı vardı (p0.05).Nazal solunum yapan hastalara kıyasla ağız solunumu yapanhastaların hyoid kemikleri daha yüksekte yerleşimli venazofarengeal hava yolları daha dar idi (p0.05).Aktif büyüme döneminde ağız solunumu yapançocuklarda yüksek yerleşimli hyoid kemiği, retrognatikmandibula ve artmış vertikal yüz yüksekliği gözlemlendi. Ağızsolunumu yapan çocuklarda multidisipliner bir yaklaşım ileerken tanı sağlanarak kraniyofasiyal ve dental anomalileringelişimi önlenebilir.Öğe Ear laterality in sudden sensorineural hearing loss(2019) Ata, Nurdogan; Tezer, Mesut Sabri; Erdur, Ömer; Bülbül, Tahir; Demirkan, Abdullah; Gogus, Halil Emre; Karaoğlu, Emre; Ciftci, Mehmet AliAim: Sudden sensorineural hearing loss (SSHL) is usually diagnosed in a single ear. The main objective of this study is to assess thedominance of affected ear by comparing right versus left-ear cases.Materials and Methods: We retrospectively examined the records of 105 patients (63 males, 42 females; mean age 41.515 years;range 18 to 72 years) between January 2013 and January 2017.Results: Sixty-three of the included cases were male and 42 were female patients. SSHL was diagnosed on the left ear in 51 (48.6%)patients and on the right ear in 49 (45.7%) patients. No statistically significant dominance on the affected ear side was detectedwhereas bilateral involvement was significantly low. In male patients, 33 (52.3%) had hearing loss on the right and 29 (46%) hadhearing loss in the left ear. Sixteen (32.7%) female patients had right ear and 22 (43.1%) had left ear involvement. There was a slightdominance on the right ear in male and on the left ear in female patientsConclusion: There is no significant difference between left and right ear involvement in SSHL. The results of our study which showedright ear dominance in males and left ear dominance in female patients are thought to be purely coincidental.Öğe Hızlı üst çene genişletmesinin nazofarengeal havayoluna etkisi(Selçuk Üniversitesi, 2014) Akın, Mehmet; Erdur, Emire Aybüke; Menzek, Ayşe; Erdur, ÖmerHızlı üst çene genişletme (HÜÇG) işlemi üst çene darlıkların giderilmesinde yaygın olarak kullanılır. Bu çalışmanın amacı HÜÇG tedavisi sonrası nazofarengeal alandaki değişimleri değerlendirmektir.Gereç ve Yöntemler:Çalışma grubu çift taraflı transversal darlığa sahip 20 hastadan (12 kız ve 8 erkek, ortalama yaş, 12.34±1.26) oluşturuldu. Bu hastalar tüm dişleri kaplayan akrilik aparey ile tedavi edilmiştir. Kontrol grubu için ise sagittal ve transversal yön anomalisi olmayan 20 birey (13 kız ve 7 erkek,ortalama yaş, 12.68±1.15) seçildi.Hastalar ve kontrol grubu kayıtları klinik arşivimizden seçildi. Değerlendirmeler tedavi başında ve sonunda kaydedilen sefalometrik ölçümlerle yapıldı. İstatistiksel karşılaştırma için, bağımlı ve bağımsız örnek t-test leri kullanıldı.Bulgular:Tedavi sonucunda, tedavi öncesine kıyasla, adenoidal alan, aerial alan ve toplam alan anlamlı derecede artmıştır (P < 0.05). Kontrol grubuyla karşılaştırıldığında çalışma grubunda, adenoidal alan ve toplam alanda artış bulunmuştur (P < 0,05), fakat aerial alandaki artış istatiksel olarak anlamlı değildir (P > 0,05).Sonuç:HÜÇG tedavisi nazofarengeal hava yoluna pozitif etki eder ve nazofarengeal alanda anlamlı derecede artışa sebep olur.Öğe Intratympanic steroid injection and hyperbaric oxygen therapy for the treatment of refractory sudden hearing loss(ASSOC BRASILEIRA OTORRINOLARINGOLOGIA & CIRURGIA CERVICOFACIAL, 2018) Gülüstan, Filiz; Yazıcı, Zahide Mine; Alakhras, Wesam M. E.; Erdur, Ömer; Acıpayam, Harun; Küfeciler, Levent; Kayhan, Fatma TulinIntroduction: Controversy surrounds the use of salvage therapies to treat sudden sensorineurat hearing loss (SSNHL), with no consensus on recommendations. White several studies have demonstrated the effectiveness of intratympanic administration of steroids (ITS) and hyperbaric oxygen (HBO) treatment, few have compared the efficacy of ITS and HBO therapy in patients with refractory SSNHL. Objective: We evaluated the efficiency of ITS and HBO therapy in patients with refractory SSNHL. Methods: Patients who did not adequately benefit from systemic treatment were evaluated retrospectively. Refractory patients were defined as those who gained less than 20 dB in hearing after initial treatment. All refractory patients were informed about salvage therapy options: ITS or HBO therapy, the advantages and disadvantages of which were explained briefly. ITS involved 4 mg/mL dexamethasone administered through a 25 gauge needle. Patients underwent HBO therapy in a hyperbaric chamber where they breathed 100% oxygen for 120 min at 2.5 atmospheric pressure. The hearing levels of both groups were evaluated before the salvage therapy and at 3 months after treatment. Improvements in hearing were evaluated according to the Furahashi criteria. We also compared the two therapies in terms of speech discrimination scores (SDSs) and the recovery of all frequencies. Results: The salvage therapies generated similar results. Changes in pure tone averages and SDSs were similar for ITS and HBO therapy (p = 0.364 and p = 0.113). Comparison of SDSs and hearing thresholds at all frequencies showed similar levels of improvement. Conclusion: ITS and HBO therapy produced similar improvements in SSNHL patients, but the sample size was too small to draw definitive conclusions. Further randomized controlled studies are needed to identify the best therapy for patients with refractory sudden hearing loss. (C) 2016 Associacao Brasileira de Otorrinolaringologia e Cirurgia Cervico-Facial. Published by Elsevier Editora Ltda.Öğe Long-term follow-up of tonsillectomy efficacy in children with PFAPA syndrome(ASSOC BRASILEIRA OTORRINOLARINGOLOGIA & CIRURGIA CERVICOFACIAL, 2019) Aktaş, Öztürk; Aytuluk, Hande Gürbüz; Çalışkan, Sebla Kumaş; Erdur, Ömer; Cırık, Ahmet AdnanIntroduction: The role of tonsillectomy in the periodic fever, aphthous stomatitis, pharyngitis, and adenitis syndrome, is controversial. Although some studies reported high success rates with tonsillectomy, further investigations are needed with larger numbers of patients. Objective: To seek the long-term outcomes of tonsillectomy in periodic fever, aphthous stomatitis, pharyngitis, and adenitis syndrome. Methods: Case series; multi-center study. The study comprised 23 patients with periodic fever, aphthous stomatitis, pharyngitis, and adenitis syndrome who underwent surgery (tonsillectomy with or without adenoidectomy) between January 2009 and November 2014. Results: 21 (91%) of 23 patients had complete resolution immediately after surgery. One patient had an attack 24 h after surgery, but has had no further attacks. One patient had three attacks with various intervals, and complete remission was observed after 3 months. Conclusions: Tonsillectomy is a good option for the treatment of periodic fever, aphthous stomatitis, pharyngitis, and adenitis syndrome. (C) 2017 Associacao Brasileira de Otorrinolaringologia e Cirurgia Cervico-Facial. Published by Elsevier Editora Ltda.Öğe Management of pleomorphic adenoma in the nasopharynx: A case report(2015) Yazıcı, Zahide Mine; Yeğin, Yakup; Erdur, Ömer; Çelik, Mustafa; Kayhan, Fatma TülinBackground: Pleomorphic adenomas (PAs) are the most common type of benign salivary gland tumours and usually originate from the major salivary glands. PA originating from the nasopharynx has rarely been reported in the literature. Case Report: A 62 year-old male presented with right aural fullness and subjective hearing loss. Otoscopic examination revealed an opaque and bulging tympanic membrane. Nasal endoscopic examination revealed a smooth mass arising from the right wall of the naso- pharynx, obstructing the opening of the right Eustachian tube. The MRI showed a 1.3x2x1.3 cm sharply outlined and lobar mass in the right lateral wall of the nasopharynx. The tumour was meticulously detached from its attachment site and excised via the transnasal route under endoscopic visualisation. Conclusion: We reported pleomorphic adenoma in the nasopharynx in a patient who presented with serous otitis media that successfully resected with transnasal endoscopic surgery and discussed the treatment methods.Öğe Management of pleomorphic adenoma in the nasopharynx: A case report(GALENOS YAYINCILIK, 2015) Yazıcı, Zahide Mine; Yeğin, Yakup; Erdur, Ömer; Çelik, Mustafa; Kayhan, Fatma TülinBackground: Pleomorphic adenomas (PAs) are the most common type of benign salivary gland tumours and usually originate from the major salivary glands. PA originating from the nasopharynx has rarely been reported in the literature. Case Report: A 62 year-old male presented with right aural fullness and subjective hearing loss. Otoscopic examination revealed an opaque and bulging tympanic membrane. Nasal endoscopic examination revealed a smooth mass arising from the right wall of the nasopharynx, obstructing the opening of the right Eustachian tube. The MRI showed a 1.3x2x1.3 cm sharply outlined and lobar mass in the right lateral wall of the nasopharynx. The tumour was meticulously detached from its attachment site and excised via the transnasal route under endoscopic visualisation. Conclusion: We reported pleomorphic adenoma in the nasopharynx in a patient who presented with serous otitis media that successfully resected with transnasal endoscopic surgery and discussed the treatment methods.Öğe Nadir Gözlenen Ventilasyon Tüpü Komplikasyonu: Tüpün Orta Kulağa Atılması(Selçuk Üniversitesi, 2020 Haziran) Erdur, Ömer; Çolpan, Bahar; Gül, OsmanTimpanik membrana ventilasyon tüpü tatbiki en sık uygulanan kulak cerrahilerinden bir tanesidir. Kronik seröz otit medianın cerrahi tedavisinde sıkça uygulanan bu yöntem hastada orta kulağın ventilasyonunu sağlayıp orta kulak basıncını düzenler. Ventilasyon tüpü tatbikine bağlı en sık karşılaşılan komplikasyonlar miringoskleroz, atrofi ve otoredir. Tüpün atılım sürecinde mediale doğru yönlenip orta kulağa atılmasıyla sağlam zarın medialinde görülmesi haline oldukça nadir rastlanan bir komplikasyondur. Ventilasyon tüpü tatbiki sonrası komplikasyon çok nadir gözlense de erken dönemde tanınıp tedavi edilmesi durumun daha kötüye gitmesini engelleyecektir.Bu vaka sunumunda rutin takiplerini bırakan geç dönem muayenesinde tüpü orta kulağa atılan ve çevresinde granülasyon dokusu oluşan hastanın literatür eşliğinde sunulması amaçlandı.Öğe Otosklerozlu olguların analizi(2016) Çolpan, Bahar; Öztürk, Kayhan; Elsürer, Çağdaş; Kibar, Ertuğrul; Erdur, ÖmerAmaç: Bu çalışmada, otoskleroz ameliyatı olan hastaların ameliyat yöntemi, işitme sonuçları ve komplikasyonları literatür eşliğinde değerlendirildi.Hastalar ve Yöntemler: Haziran 2010 - Haziran 2015 tarihleri arasında kliniğimizde otoskleroz tanısı konularak ameliyat edilen 50 hastanın (21 erkek, 33 kadın ort. yaş 3815 yıl; dağılım 18-67 yıl) dosyaları retrospektif olarak incelendi. Hastaların muayene bulguları, uygulanan ameliyat yöntemleri, kullanılan protezler, işitmedeki kazanç ve değişiklikler ile karşılaşılan komplikasyonlar değerlendirildi. Ameliyat öncesi ve sonrası hava-kemik yolu eşikleri karşılaştırılarak fonksiyonel kazanç oranları hesaplandı.Bulgular: Elli otoskleroz hastasının 54 kulağına stapedotomi ameliyatı uygulandı. Ameliyat sonrasında hastaların hava yolu işitme eşikleri ve hava-kemik aralıklarında istatistiksel olarak anlamlı oranda azalma saptandı. Ameliyat sonrası 46 hastada (%85.1) fonksiyonel başarı elde edildi. Hastaların birinde inkus dislokasyonu, üçünde korda timpani hasarı, birinde yüzen taban ve iki hastada da total sensörinöral işitme kaybı gözlendi. Beş hastada da geçici vertigo şikayeti gözlendi.Sonuç: Klasik yöntemle uygulanan stapedotomi, yüksek başarı oranı ve düşük komplikasyon oranları ile başarılı bir tedavi yöntemidir. Ameliyatın nadir de olsa ciddi morbiditeye neden olan komplikasyonlarının olabileceği akılda tutulmalı ve medikolegal sorunlar ile karşılaşmamak için hastalar ameliyat öncesi bilgilendirilmelidir.Öğe Postconditioning ozone alleviates ischemia-reperfusion injury and enhances flap endurance in rats(Taylor and Francis Ltd, 2020) Elsürer, Çağdaş; Önal, Merih; Selimoğlu, Nebil; Erdur, Ömer; Yılmaz, Mustafa; Erdoğan, Ender; Kal, Öznur; Çelik, Jale Bengi; Önal, ÖzkanMuscle-flap transferring is a routine approach utilized in reconstructive operations; however, flap morbidity is often a source of post-operative difficulty. Ischemia-Reperfusion Injury (IRI) is an important contributor to the viability of flaps after transferring. The goal of this research was for assess the probable useful impacts of ozone on flap survival in a rat muscle-flap design. Materials and Methods: We examined the effects of postconditioning ozone administration on viability of pedicled composite flaps. Twenty-eight Wistar rats were randomized into four groups: sham-operated (S), ischemia-reperfusion (IR), sham-operated + ozone (O), IR + ozone (IR + O), respectively. The animals were sacrificed on the eighth day. In a general histological evaluation, flap tissues were examined with a light microscope, and apoptotic cells were counted. The Apoptotic Index (AI) was then calculated. Flap-tissue samples were sent for analyses of malondialdehyde (MDA), catalase (CAT), glutathione peroxidase (GSH-Px), superoxide dismutase (SOD), and protein carbonyl (PCO), and blood samples were sent for analyses of Total Oxidant Score (TOS), and Total Antioxidant Capacity (TAC). Data were evaluated statistically using the Kruskal–Wallis test. Results: The histomorphometric score was remarkably greater in O (p =.002). The AI was greater in IR (p =.002). The antioxidant parameters values as regards SOD, GSH-Px, CAT, and TAC were found to be greater in O (p <.005). The oxidant parameters values as regards MDA, PCO, TOS were found to be greater in IR (p <.005). Discussion: The current research indicates that ozone application can attenuate the muscle-flap injury brought about by IR through triggering the increase of the antioxidant capacity.Öğe Rekürren nazal septal piyojenik granülomun endoskopik eksizyonu(2016) Elsürer, Çağdaş; Erdur, Ömer; Dağıstan, Hakan; Bozkurt, Mete Kaan; Kibar, Ertuğrul; Karabağlı, PınarNazal kavitenin lobüler kapiller hemanjiomları (Piyojenik granülom) benign bir tümör olup etyolojisi tam olarak bilinmemektedir. En çok üzerinde durulan nedenler nazal travma ve hormonal faktörlerdir. Genellikle bir pedinkül ile anterior septum mukozasından kaynaklanırlar. Tek taraflı burun tıkanıklığı ve burun kanaması en önde gelen semptomlardır. Hızlı büyümeleri ve ülseratif görünümlerinden dolayı bazen nazal maligniteler ile karıştırılabilmektedir. Bu yazıda 46 yaşında bir kadın hastada daha önceki tedavilerinden sonra iki kez nüks eden piyojenik granülom olgusunun endoskopik olarak tüm sınırları görülerek tutunduğu mukoza ve perikondrium ile birlikte çıkarılması sunuldu. Nazal piyojenik granülom olgularının cerrahi tedavilerinin endoskopik yöntemle mukoza ve perikondrium ile birlikte çıkarılmasının gerekliliği literatür eşliğinde tartışıldı.Öğe Retroauriküler yaklaşım sonrası aurikulada lateralizasyon olur mu?(2017) Erdim, İbrahim; Erdur, Ömer; Sapmaz, EmrahAmaç: Bu çalışmada retroauriküler yaklaşımla yapılan otolojik cerrahilerden sonra aurikulada lateralizasyon olup olmadığı araştırıldı.Hastalar ve Yöntemler: Eylül 2014 - Ocak 2017 tarihleri arasında kliniğimizde retroauriküler yaklaşımla otolojik cerrahi yapılan toplam 83 hasta (35 erkek, 48 kadın; ort. yaş 37.614.3 yıl; dağılım 14-69 yıl) değerlendirildi. Aurikulanın serbest helikal kenarı ile mastoid cilt arasındaki mesafe üç yerden ölçüldü: A mesafesi (kulağın üst serbest helikal noktası ile mastoid cilt arası), C mesafesi (kulak lobülünün bittiği nokta ile mastoid cilt arası) ve B mesafesi (A ve C arasındaki mesafe). Meatoplasti yapılmadan inside to out mastoidektomi ve timpanoplasti yapılan hastalar grup 1 (n62), meatoplasti yapılarak açık kavite timpanoplasti ve radikal mastoidektomi yapılan hastalar grup 2 (n21) olarak belirlendi. Üç mesafe ameliyat öncesi, ameliyat sonrası birinci ay ve altıncı ayda ölçüldü ve grup içi ve gruplar arası karşılaştırmalarla değerlendirildi.Bulgular: Her iki grupta da ameliyat öncesi ölçümlere göre ameliyat sonrası birinci ayda istatistiksel olarak anlamlı farklılık görülürken (p0.05), ameliyat sonrası altıncı ayda istatistiksel olarak anlamlı farklılık görülmedi (p0.05). Ancak grup 1'de beş hastada (%8.1), grup 2'de ise üç hastada (%14.3) ameliyat sonrası altıncı ayda aurikulada asimetri saptandı. Gruplar arası karşılaştırmada; ameliyat sonrası birinci ay ile ameliyat öncesi değerler ve ameliyat sonrası altıncı ay ile ameliyat öncesi değerler arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık görülmedi (p0.05).Sonuç: Çalışma sonuçlarımıza göre retroauriküler yaklaşımda ameliyat sonrası erken dönemde aurikulada belirgin kepçelik görülürken ameliyat sonrası geç dönemde bu sorun büyük ölçüde düzeldi. Ancak hastaların %9.6'sında asimetri devam etti. Bu nedenle retroauriküler yaklaşım planlanan hastaların cerrahi öncesi onamlarını alırken böyle bir riskin olabileceğini hastalara anlatmakta fayda olacağını düşünmekteyiz.Öğe Rhinolith Associated with Pseudomonas Aeruginosa in a Diabetic Patient(MODESTUM LTD, 2016) Şentürk, Mehmet; Övet, Gültekin; Alataş, Necat; Azgın, İsa; Erdur, ÖmerRhinolithiasis is a rare condition in routine otolaryngologic practice and may cause chronic sinusitis. Pseudomonas aeruginosa is frequently found microorganism in chronic sinusitis. Although pseudomonas infections are not uncommon in chronic sinusitis, no report of co-existance of the trinity of rhinolithiasis, nasal pseudomonas infection and diabetes mellitus was found in the literature. This paper discusses the clinical features of rhinolithiasis in a 45-year-old diabetic female who presented with rhinolithiasis and nasal pseudomonas infection.