Yazar "Göktepe, Halime" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 2 / 2
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Preeklamptik hastalarda fetal umblikal arter, duktus venosus, middle serebral areter doppler bulgularının incelenmesi(Selçuk Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2011) Göktepe, Halime; Acar, AliPreeklampsi gebeliğin son yarısı boyunca maternal-fetal morbidite ve mortaliteye neden olan, hipertansiyon, proteinüri, yaygın olarak da ödemin eşlik ettiği bir problemdir. Uteroplasental ve fetal dolaşımı saptamak için birçok invazif yöntem kullanılmıştır. Doppler görüntüleme ölçümleri ise maternal ve fetal sirkülasyonu değerlendirmede yeni noninvazif uygulamalardır. Uterin arterler, umblikal damarlar, fetal arterler ve venlerde akım araştırması ile preeklamptik grupla sağlıklı gebeler arasındaki farklılıkların tesbiti ile renkli doppler ultrasonografi yaygın kullanılır hale getirmiştir. Özellikle yüksek riskli gebelerde kullanımı, obstetrik sonuçları iyileştirmeyi ve perinatal morbiditeyi azaltmayı vaat etmektedir (94). Uterin arterler ve umblikal arterler plasenta için, venöz dopplerler detaylı kardiyovasküler durum ve solunum sistemi durumunun değerlendirilmesi için gerekli komponentlerdir (85). Middle serebral arter (MCA) sistemik arteryel özellikleri göstermek, gerekli durumlarda beyin koruyucu etkiyi anlamak için kullanılır. Serebroplasental oran (MCA/UA oranları) ise esasen doğuma yakın gebeliklerde UA ölçümleri normal değerlendirilenlerde kötü perinatal sonuçları tahmin ederek, bunları iyileştirmek amacıyla kullanılır. Duktus venosus doppleri ise kardiak fonksiyonları yansıtan, dopplerde en son bozulan parametredir. Klinik, prospektif ve gözlemsel olarak dizayn edilen bu çalışmaya, Selçuk Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Kliniği' nde takip edilen, ilk defa gebeliğin 20. haftasından sonra tansiyon yüksekliği oluşan ve öncesinde proteinürisi olmayıp, tansiyon yüksekliği sonrası proteinüri saptanarak preeklampsi tanısı alan hastalarla, preeklamptiklerin yaş ve gebelik haftalarına uygun olarak oluşturulan tansiyon ölçümleri normal olan ve proteinürisi olmayan gebeler dahil edildi. Fetal anomalisi, multipl gebeliği olanlar çalışmaya dahil edilmedi. Fetüslerden umblikal arter ( ölçümü amnion sıvısı içerisinde fetüs ve plasentadan uzak bir segmenttten), orta serebral arter ( mezensefalon düzeyinden geçen transvers düzlemde Willis poligonu bulunarak), duktus venosus dopplerleri ( karaciğer içinden umblikal ven takip edilerek VCI'a dökülmeden önce, fetal sonlumun olamadığı bir anda) hesaplandı. UA ve MCA PI ve RI değerleri oranlanarak, serebroplasental durum değerlendirildi. Bulunan diğer doppler bulguları; gebelik haftalarında olması gereken persentillere göre; duktus venosus ise `a' dalga durumuna göre değerlendirildi. Toplanan tüm veriler SPSS 18.0 programına yüklendi, uygun istatistiksel yöntemlerle değerlendirildi. Kontrol ve preeklamptikler arasındaki doppler değerleri karşılaştırıldı. Bu testlerde 'p' değerinin 0.05 değerinin altında olduğu sonuçlar istatistiksel olarak anlamlı kabul edildi. Çalışmaya 43 kontrol, 43 preeklamptik hasta olmak üzere, toplam 86 gebe alındı. Kontrol grubunun yaş ortalamaları 28.48±6,18, preeklamptik grubun ise 30,27±6,90 idi. Gebelik haftaları ortalaması kontrol grubunda 36,02 ±3,58, preeklamptik grupta 34,86 ± 3,73 olarak hesaplandı. Doppler bulguları karşılaştırıldığında, preeklamptik grupta doppler bulgularının patolojikliği ile kontrol grubu arasında anlamlı fark olduğu görüldü (her biri için p<0,05). Aynı zamanda çalışmamızda preeklampsi şiddeti ile doppler bulguları karşılaştırıldığında, preeklampsi şiddeti arttıkça doppler bulgularında anormallik tesbit etme oranı yükselmekteydi. Bununla birlikte doppler bulgusu anormal olan hastalarda postnatal fetal sonuçlar değerlendirildiğinde; mekonyum, 1. ve 5. dakika apgar skorlarında düşüklük ve bebeklerin yenidoğan yoğun bakımda takibini tesbit etme açısından, doppler anormalliğinin spesifitesi düşüktü. Çalışmamız bize dopplerin daha çok preeklampsi şiddeti ile uyumlu olduğunu, fakat postnatal öngörüde yetersiz kaldığını göstermektedir. Bunu da çalışmamızdaki preeklamptik gebelerin fetal durum bozukluğu oluşmadan veya artmadan, preeklamptik gebeliklerin daha çok maternal nedenlerden ötürü sonlandırıldığı sonucuna götürmektedir. Postnatal fetal sonucu öngörmek için dopplere başka parametreleri eklemek gerektiğini düşünmekteyiz.Öğe Tekrarlayan Gebelik Kaybı Olan Hastalarda Trombofili Mutasyon Sıklığının Değerlendirilmesi(2010) Özdemir, Suna; Balcı, Osman; Göktepe, Halime; Görkemli, Hüseyin; Taşçı, Elmas; Acar, HasanAmaç: Çalışmada daha önce en az üç tane gebelik kaybı olan hastalarda bazı trombofilik faktörlerin sıklığının sağlıklı kontrol grubu ile karşılaştırılarak değerlendirilmesi amaçlandı. Yöntem: Çalışmaya 2005-2009 yılları arasında kliniğimize başvuran toplam 301 hasta alındı. Bu hastalar iki gruba ayrıldı. Grup 1 daha önce üç veya daha fazla 20 haftanın altında gebelik kaybı olan 251 hastadan oluştu. Grup 2 aha önce en az 1 tane sorunsuz gebeliği olan ve hiç düşük yapmamış 50 kadın hastayı kapsadı. Tüm kadınlar Faktör V Leiden (FVL), protrombin (G20210A) ve metilentetrahidrofolat redüktaz (MTHFR) C677T varlığı açısından PCR-RFLP yöntemi ile test edildi. Veriler istatiksel açıdan ki-kare testi, student-t ve Mann-Whitney testleri kullanılarak analiz edildi. Bulgular: Her iki grubun yaş ortalaması benzer olarak saptandı. Her üç trombofilik faktör heterozigot ve homozigot olarak incelendi. Değerlendirme sonucunda her üç mutasyon FVL, protrombin, MTHFR bölgesi için de çalışma ve kontrol arasında anlamlı olarak fark tespit edilemedi (p0.05). Çalışma grubunda 134 (% 53.3) hastada, kontrol grubunda ise 23 (% 46) hastada en az bir trombofilik faktör saptandı. Protrombin homozigot mutasyon her iki grubta da bulunamadı. FVL homozigot mutasyon kontrol grubundaki hiçbir hastada tespit edilmedi. Sonuç: Çalışmadan elde edilen veriler FVL, protrombin ve MTHFR mutasyonları ile tekrarlayan gebelik kayıpları arasında anlamlı bir ilişki olmadığını desteklemektedir.