Yazar "Günel, Engin" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 20 / 24
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Akciğerin konjenital kistik adenomatoid malformasyonu (prenatal tanı ve postnatal tedavi)(2004) Günel, Engin; Yurtçu, Müslim; Tavlı, LemaAmaç: Akciğerin konjenital kistik adenomatoid malformasyonu (KKAM) embriyonik farklılaşma anomalisi olarak normal akciğer dokusunun yerini değişik boyut ve sayıda kistlerin alması ile ortaya çıkan nadir bir hastalıktır. Prenatal ultrasonografi (USG) ile akciğerinde KKAM olduğu saptanan bir olgunun tanı ve tedavisini sunarak, bu nadir anomalinin tedavi prensiplerini tartışmayı amaçladık. Olgu sunumu: 20 yaşındaki 26 haftalık gebeye yapılan rutin prenatal USG’de dişi fetüsün sol toraksı içinde yerleşimli büyük kistik kitle (40x50x55 mm) tespit edildi. Akciğerin KKAM ön tanısı konularak, konservatif tedavi için fetüs takibe alındı ve 38 haftalık iken vajinal yoldan doğurtuldu. Bebek doğumdan sonraki günlerde sağlıklı olup solunum sıkıntısı yoktu. Fakat, hastaya doğumunun 4. gününde kan gazlarındaki ani bozulma ve solunum sıkıntısı çıkması üzerine acil torasik cerrahi girişim uygulandı. Sol torakotomi yapılarak, sol akciğer alt lobda yerleşik olan makrokistik kitle alt lobla birlikte rezeke edildi. Kistik kitlenin histopatolojik tetkiki ile Stocker’in Tip1 KKAM tanısı doğrulandı. Sonuç: Akciğerin KKAM, yenidoğanda solunum sıkıntısı ve mediastinal kaymaya neden olan konjenital kistik malformasyon olup ayırıcı tanıda akla getirilmelidir.Öğe Çocukluk çağında gonad tümörleri(2012) Çiftci, İlhan; Köse, Doğan; Köksal, Yavuz; Günel, EnginGiriş: Testis ve over tümörleri nadir görülen tümörlerdir ancak çocuklarda sıklığı yetişkinlere oranla daha yüksektir. İki taraflı da görülebilirler ancak sağ tarafı tercih ederler. Dördüncü dekatta pik yapmalarına rağmen her yaşta görülebilirler. Ergen ve çocuklarda en sık rastlanan genital neoplazma ise germ hücreli tümörlerdir. Akciğer, meme, kolon ve pankreas kanserlerinden sonra ölümlerin en sık nedenidir. Metod: Bu çalışmamızda retrospektif olarak Çocuk Onkoloji ve Çocuk Cerrahisi Kliniklerine son yedi yılda gonadal kitle nedeni ile başvuran hastaların epidemiyolojik ve klinik özellikleri gözden geçirilmiştir. Sonuç: Gonadal tümör teşhisi erkeklerde oldukça kolaydır. Dikkatli fizik muayene ile testiste kitle tespit edilebilir, hidrosel gibi, testiste kitle yapan hastalıklardan ayırt edil- melidir. Kızlarda şikâyetler belirsiz olduğu için teşhis genellikle kitle etkisi nedeni ile konulmaktadır. Bu nedenle yaş olarak daha geç tanı almaktadırlar. Kliniğe üriner sistem semptomları yada kabızlık ile gelen hastalarda mutlaka sorgulama ve fizik muayene dikkatle yapılmalı, gonadal tümörler unutulmamalıdır.Öğe Colon Agenesis With Ileovesical Fistula and Anorectal Malformation(W B Saunders Co-Elsevier Inc, 2010) Yurtçu, Müslim; Esen, H. Hasan; Günel, EnginColonic agenesis is a rare cause of congenital bowel obstruction and is usually associated with other malformations such as abdominal wall defects or gastrointestinal, cardiac, urogenital, and musculoskeletal lesions. Although many uncommon types have been reported, ileovesical fistula (IVF) associated with total colonic agenesis (TCA) has not been reported in a newborn with anorectal malformation (ARM). This is the first report of a 1-day-old newborn with ARM, IVF, and TCA.Öğe Deneysel nekrotizan enterokolit modelinde ağız yolu ile verilen immünglobülin A'nın etkisi(2008) Aydoğdu, Bahattin; Yurtçu, Müslim; Akbulut, Seval; Gürbilek, Mehmet; Toy, Hatice; Günel, EnginAmaç: Deneysel/olarak oluşturulan nekrotizan enterokolit (NEK) modelinde, oral yoldan verilen immünglobülin A'nın sıçan barsağını koruyucu etkisini araştırmayı amaçladık. Gereç ve Yöntem: 40 yenidoğan sıçan 10'arlı gruplar halinde 4 gruba ayrıldı. Kontrol (K) grubu anne yanında bırakılırken, NEK (N), sham (S) ve tedavi (T) grubu anne sütü almadan, annesinden ayrı olarak 36C de ve % 60'lık nemde beslenme ve bakım sağlanmak üzere inkübatöre yerleştirildi. K grubundaki sıçanlar anne sütü ile beslendi. N grubundaki denekler doğar doğmaz, hiç anne sütü almadan annelerinin yanından ayrılarak formula mama ile beslendi. T grubundaki sıçanlara hiç anne sütü almadan formula mamaya ilaveten 600 mglkglgün 6 doz halinde saf oral IgA verildi. S grubundaki deneklere hiç anne sütü almadan mamaya ilaveten 0.1 mllkglgün immunoglobulin çözücüsü olan distile su verildi. Tüm gruplardaki sıçanlar 4. gün tartılarak sakrifiye edildi. Laparatomi sonrası ile-oçekal valvin 1 cm proksimalinden 2 cm'lik barsak segmenti histopatolojik inceleme için, geri kalan 10 cm'lik segment biyokimyasal inceleme için çıkartıldı. H&E boyama ile histopatolojik, ARC (Apoptosis Repressor With CARD) Ab-1 apopitozis kiti kullanılarak immunohistokimyasal, doku Myeloperooksidaz (MPO), Tümör nekrozis faktör alfa (TNF-a), ve İnterlökin altı (IL-6) bakılarak biyokimyasal değerlendirme yapıldı. Bulgular: N ve S gruplarında mortalite oranı T ve K gruplarına göre anlamlı olarak yüksek bulundu (P0.05). K grubunda istatistiksel olarak anlamlı% ağırlık artış olduğu tespit edilirken, diğer gruplarda ağırlık azalması tespit edildi (P0.05). Histopatolojik değerlendirme ve apopitozis dağılımına bakıldığında, T grubunun, N ve S grubundan anlamlı azalma olduğu görüldü (P0.05). Doku IL-6, TNF-a ve MPO seviyeleri incelendiğinde, T grubunun S ve N gruplarından anlamlı olarak düşük olduğu (P0.05), ayrıca T ile K grubu arasında anlamlı fark olmadığı tespit edildi (P0.05). Sonuç: Oral yolla verilen saf lgA'nın deneysel NEK modelinde, intestinal hasan azalttığı ve NEK' ı önlediği görüldü.Öğe Deneysel nekrotizan enterokolit modelinde ağızdan verilen immünglobülin G' nin etkisi(2008) Yurtçu, Müslim; Aydoğdu, Bahattin; Toy, Hatice; Gürbilek, Mehmet; Günel, EnginAmaç: Deneysel olarak oluşturulan nekrotizan enterokolit (NEK) modelinde, ağızdan verilen immünglobulin G’nin sıçan barsağında koruyucu etkisini araştırdık. Gereç ve Yöntem: 40 yenidoğan sıçan 10’arlı gruplar halinde 4 gruba ayrıldı. Kontrol (K) grubu anne yanında bırakılırken, NEK (N), sham (S) ve tedavi (T) grubu anne sütü almadan, annesinden ayrı olarak 36C’de ve % 60’lık nemde beslenme ve bakım sağlanmak üzere inkübatöre yerleştirildi. K grubundaki sıçanlar anne sütü ile beslendi. N grubundaki denekler doğar doğmaz, anne sütü almadan annelerinin ayrılarak formula mama ile beslendi. T grubundaki sıçanlara hiç anne sütü almadan formula mamaya ilaveten 1200 mg/kg/gün 6 doz olarak ağızdan saf Ig G verildi. S grubundaki deneklere hiç anne sütü almadan mamaya ek olarak 0.1 ml /kg/gün immunoglobülin çözücüsü olan distile su verildi. Tüm gruplardaki sıçanlar 4. gün tartılarak sakrifiye edildi. Laparatomiden sonra ileoçekal valvin 1 cm yukarısından 2 cm’lik bağırsak segmenti histopatolojik inceleme için, geri kalan 10 cm’lik kısmı biyokimyasal inceleme için çıkartıldı. H&E boyama ile histopatolojik, ARC (Apoptosis Repressor With CARD) Ab-1 apopitozis kiti kullanılarak immunohistokimyasal, Tümör nekrozis faktör alfa (TNF-?) ve İnterlökin altı (IL-6) bakılarak biyokimyasal inceleme yapıldı. Bulgular: N, S ve T gruplarında mortalite oranı K gruplarına göre anlamlı olarak yüksek bulundu (P0.038). K grubunda diğer gruplara göre anlamlı ağırlık artışı tespit edildi (P0.000). Histopatolojik değerlendirmede K grubunda villus hasarı, transmural nekroz ve apoptozisin, N, S ve T gruplarından anlamlı olarak az olduğu görüldü (P0.000). Apopitozisin de K grubunda, N, S ve T gruplarından anlamlı olarak az olduğu görüldü (P0.001). Doku IL-6 ve TNF-? seviyelerinin K grubunda, S, N ve T gruplarından anlamlı olarak az olduğu (P0.05), ayrıca N, S ve T grupları arasında anlamlı farklı olmadığı saptandı (P0.05). Sonuç: Ağızdan verilen saf IgG’nin deneysel NEK modelinde, biyokimyasal ve histopatolojik olarak intestinal yıkımı azaltmadığı ve NEK’i önlemediği gösterildi.Öğe Deneysel özofagus atrezisi modelinde özofagus ile trakea arası destek dokudaki farklılıklar(2004) Günel, Engin; Madenci, Hasan; Avunduk, Mustafa CihatAmaç: Deneysel özofagus atrezisi modelinde, cerrahi tedavi sonrası özofagus fonksiyonlarında yetersizliğe neden olabilecek, özofagus ile trakea arası destek dokudaki yapısal farklılıkları ortaya koymak. Yöntem: Çalışmamızda, 18 adet Sprague-Dawley cinsi dişi sıçan ve bunlardan kontrollü olarak elde edilen 30 adet fetüs kullanıldı. Grup 1’i; annelerine gebeliklerinde hiç bir müdahale yapılmayan ve özofagus atrezisi gelişmeyen fetüsler. Grup 2’yi; annelerine hamileliklerinin 6-9. günleri arası 4 gün, intraperitoneal 2 ml serum fizyolojik verilen ve özofagus atrezisi gelişmeyen fetüsler. Grup 3’ü; annelerine hamileliklerinin 6-9. günleri arası 4 gün, intraperitoneal 2 mg/kg adriamisin verilen ve özofagus atrezisi oluşmayan fetüsler. Grup 4D’ü; annelerine hamileliklerinin 6-9. günleri arası 4 gün, intraperitoneal 2 mg/kg adriamisin verilerek ÖA’si oluşan ve distal TÖF seviyesindeki kesitlerinin değerlendirildiği fetüsler ve Grup 4P’yi; ÖA’si oluşan ve proksimal özofagus poşu seviyesindeki kesitlerinin değerlendirildiği fetüsler oluşturdu. Histopatolojik çalışma için toraksı içine alan bloklardan 5 µ kalınlığında kesitler alınıp, bağ dokusu boyalarından, Masson’s Trichorome ve Van Gieson’s ile boyandı. Trakeanın bifürkasyonu seviyesinde, özofagus ile trakeayı içine alan kesitlerde, iki yapı arasındaki alanda fibroblastlar ve kollajen lifleri sayıldı. Bulgular: Grup 4D’den alınan kesitlerdeki sayımlarla Grup 1, Grup 2, Grup 3 ve Grup 4P’den alınan kesitlerdeki sayımlar karşılaştırıldığında, Grup 4D’de fibroblast sayılarında azalma ve kollajen lif sayılarında artma saptandı. Sonuç: Trakea-özofageal fistül seviyesinde fibroblast sayılarının az, kollajen liflerinin sayıca artmış olması, embriyonel gelişim sürecinde burada bir enflamatuar olayın geliştiğini düşündürmektedir. Bu enflamatuar kollajen birikiminin doğum sonrasında da devam etmesi, özofagusun fonksiyonlarını olumsuz yönde etkileyeceği kanaatindeyiz.Öğe Effect of Antioxidant Therapy on Collagen Synthesis in Corrosive Esophageal Burns(Springer, 2002) Günel, Engin; Çağlayan, Fatma; Çağlayan, Osman; Canbilen, Aydan; Tosun, MuratTo investigate the efficacy of antioxidant therapy on collagen synthesis in corrosive esophageal burns, 110 Sprague-Dawley rats were divided into five groups of 22 animals each. A standard esophageal caustic burn was produced by 1 ml of 10% sodium hydroxide solution for the rats in groups B to E, group A was instilled only with 0.9% saline after preparation of the distal esophageal segment. Group A animals (controls) were uninjured and untreated. Group B had untreated esophageal burns. Esophageal burns were treated in group C with vitamin E (10 mg/kg IM), in group D with vitamin C (10 mg/kg IP), and in group E with methylprednisolone (30 mg/kg IM) on each of 5 days. Eight rats from each group were killed 4 days after initiation of the study and the abdominal esophagus was studied for tissue malondialdehyde (MDA; mumol/g protein) levels. The other rats were killed 28 days after initiation of the study and determination of hydroxyproline (HP) (mug/g tissue) levels in esophageal tissue was performed for 8 rats in each group. Histopathologic evaluation was also performed in the other 6 rats from each group. MDA levels in esophageal tissue were significantly lower in groups C (9.24 +/- 2.62, P < 0.01) and group E (6.26 +/- 2.22, P < 0.001) than in group B (12.35 +/- 1.80). HP levels were significantly lower in groups A (0.75 +/- 0.2 1, P < 0.001), C (1.11 +/- 0.15, P < 0.01), and E (0.96 +/- 0.15, P < 0.001) than in group B (1.40 +/- 0.20). Histopathologically, collagen deposition in the submucosa and tunica muscularis was lower in groups C and E than in group B (P < 0.05, and 0.01, respectively). Our results demonstrate that treatment with antioxidant drugs such as vitamin E and methylprednisolone decreased tissue HP levels, and thus inhibited new collagen synthesis and stricture formation in rats with alkali-induced caustic esophageal burns.Öğe Effect of oral immunoglobulin A in experimental necrotisan enterocolitis model(2008) Aydoğdu, Bülent; Yurtçu, Müslim; Akbulut, Seval; Gürbilek, Mehmet; Toy, Hatice; Günel, EnginAim: Investigation of the protective effect of oral immunglobulin(Ig) A on rat intestinum in experimental necrotising enterocolitis (NEC) model. Materials and methods: 40 newborn rats were divided into 4 groups each containing 10 rats. While control (C) group was fed by breast, the rats in necrotisinge enterocolitis (N), sham (S), and treatment (T) groups were settled into incubators at 36°C and 60 % humidity and fed, but not by breast. The rats in C group were fed by breast. The rats in N group were fed with Formula as soon as they were born. The rats in T group were fed with Formula and 600 mg/kg/day oral Ig A with 4-hour intervals. The rats in S group were fed with Formula and 0.1 ml/kg/day distilled water which is solvent of Ig. The rats in all groups were weighed and sacrified on fourth day. 2 cm intestinal segment from proximal of ileocaecal valve was used for histopathologic examination, another 10 cm intestinal segment for biochemical examination. After laparotomy, H&E was used for histopathological examination and apoptosis repressor with card Ab-l citt for immunohistochemical examination. Biochemical parameters such as myeloperoxidase (MPO), TNF-?, and IL-6 were evaluated. Results: The rate of mortality in N and S groups was significantly higher than T and C groups (P<0.05). Significant weight increase was identified in C group (P<0.05) There was significant decrease in T group in comparison of histopathologic values and apoptosis according to N and S groups (P<0.05). T group was significantly different in comparison of IL-6, TNF-?, and MPO according to S and N groups (P<0.05). There was no significant difference between T and C groups (P>0.05). Conclusion: Pure IgA given orally was identified to decrease intestinal damage and to prevent NEC in experimental NEC model.Öğe EFFECTS OF TOTAL PARENTERAL NUTRITION ON ANTHROPOMETRIC VALUES AND METABOLISM IN NEWBORNS(NOBEL ILAC, 2011) Dinçer, Şaduman; Yurtçu, Müslim; Günel, Engin; Abasıyanık, AdnanObjective: To compare one-year-results of short- and long-term total parenteral nutrition on anthropometric measurements and metabolism in newborns after surgery. Material and Method: This study includes 20 newborns who were treated between June 2003 and October 2006. Total parenteral nutrition was given to the newborns for less than 15 days in the short-term total parenteral nutrition group and for more than 15 days in the long-term total parenteral nutrition group. Anthropometric measurements, biochemical and elemental parameters were evaluated once a week and hormonal parameters twice a week during total parenteral nutrition period. These parameters were measured at 1(st), 2(nd), 3(rd), 6(th), and 12(th) months after stopping total parenteral nutrition. Results: There was a parallel increase in anthropometric measurement values in both groups. One-month cholesterol values in both groups, and high density lipoprotein and low density lipoprotein in the short-term total parenteral nutrition group were significantly high. Lactate dehydrogenase values at 3(rd) month and alanine aminotransferase and aspart ate aminotransferase values at 6(th) month were significantly low in both groups. One-month phosphorus (P) and 6-month calcium (Ca) values in the long-term total parenteral nutrition group were significantly decreased. Conclusion: There was no statistically significant difference regarding anthropometric measurements and biochemical parameters between short-term total parenteral nutrition and long-term total parenteral nutrition groups. However; there were significant changes in cholesterol, HDL, LDL, LDH, AST, ALT, Ca, and P values at 1(st), 3(rd), and 6(th) months. Long-term follow-up can help in understanding of negative effects of total parenteral nutrition on newborn metabolism.Öğe Effects of Total Parenteral Nutrition on Anthropometric Values and Metabolism in Newborns(2011) Dinçer, Şaduman; Yurtçu, Müslim; Günel, Engin; Abasıyanık, AdnanObjective: To compare one-year-results of short- and long-term total parenteral nutrition on anthropometric measurements and metabolism in newborns after surgery. Material and Method: This study includes 20 newborns who were treated between June 2003 and October 2006. Total parenteral nutrition was given to the newborns for less than 15 days in the short-term total parenteral nutrition group and for more than 15 days in the long-term total parenteral nutrition group. Anthropometric measurements, biochemical and elemental parameters were evaluated once a week and hormonal parameters twice a week during total parenteral nutrition period. These parameters were measured at 1 st, 2 nd, 3 rd, 6 th, and 12th months after stopping total parenteral nutrition. Results: There was a parallel increase in anthropometric measurement values in both groups. One-month cholesterol values in both groups, and high density lipoprotein and low density lipoprotein in the short-term total parenteral nutrition group were significantly high. Lactate dehydrogenase values at 3 rd month and alanine aminotransferase and aspartate aminotransferase values at 6 th month were significantly low in both groups. One-month phosphorus (P) and 6-month calcium (Ca) values in the long-term total parenteral nutrition group were significantly decreased. Conclusion: There was no statistically significant difference regarding anthropometric measurements and biochemical parameters between short-term total parenteral nutrition and long-term total parenteral nutrition groups. However, there were significant changes in cholesterol, HDL, LDL, LDH, AST, ALT, Ca, and P values at 1 st, 3 rd, and 6 th months. Long-term follow-up can help in understanding of negative effects of total parenteral nutrition on newborn metabolism.Öğe Functional innervation of the isolated bowel segment(W B SAUNDERS CO, 1999) Günel, Engin; Şahin, Ayşe; Çağlayan, Fatma; Akıllıoğlu, İshakPurpose: The aim of this study is to investigate whether there might be an eventual change in the enteric nerve responses to electrical field stimulation (EFS) of the isolated bowel segment (IBS) created by omentoenteropexy. Methods: In the experimental group, an IBS was created in 10 rats using the omentum as the host organ by dividing of its mesentery 4 weeks later. In the control group, a jejunal loop of identical site and length to the IBS was studied in another 10 rats as normal jejunal segment. Longitudinal muscle strips were prepared from the IBSs (n = 20) and the normal jejunal segments (n = 20). The effects of atropine, tetrodotoxin, L-arginine, and L-nitroarginine methyl ester (L-NAME) on the responses to transmural EFS were examined in both the IBS and normal jejunal segment using the isometric tension recording technique. Results: Transmural EFS of the IBS strips produced contractile responses. Atropine and tetrodotoxin abolished the EFS-induced contractions of the IBS. Moreover, EFS-induced contractions were increased by the application of L-NAME, and were decreased by the application of L-arginine in the IBS. Mean percent change of IBS's contraction was not found statistically different from mean percent change of normal jejunal segment's contraction on the effects of L-NAME and L-arginine. Conclusion: These results suggest that the IBS, created by omentoenteropexy, produced enteric nerve responses to EFS as seen as in normal jejunal segment. Copyright (C) 1999 by W.B. Saunders Company.Öğe Gastrik volvulus ile birlikte paraözefageal herni, Morgagni hernisi ve karaciğer kisti: nadir görülen bir akut batın tablosu(2011) Gündüz, Metin; Yurtçu, Müslim; Günel, EnginGastrik volvulus, gastrik ligamentlerin gevşekliği veya yokluğuna bağlı primer olabileceği gibi, paraözefageal veya diyafragmatik hernilere bağlı sekonder de gelişebilir. Gastrik volvulus ile birlikte paraözefageal herni, Morgagni hernisi ve karaciğer kisti nadir görülen bir akut batın nedeni olup, acil cerrahi müdahale gerektirir. Bu yazıda gastrik volvulus, paraözefageal herni, Morgagni hernisi ve karaciğer kisti birlikteliği güncel literatür bilgisi eşliğinde tartışılmaktadır.Öğe Helicobacter Pylori Seropositivity in Children with Recurrent Abdominal Pain(1998) Günel, Engin; Fındık, Duygu; Çağlayan, Fatma; Topgaç, ZerrinRecurrent abdominal pain (RAP) is a significant problem in pediatric patients, and there has been much recent interest in the role that Helicobacter pylori (Hp) might play in this disorder. The aim of the study was to determine the prevalence of Hp infection in children with RAP, and to determine whether there was an association between Hp and RAP. The study was conducted on 50 children with RAP and 20 asymptomatic children admitted for inguinal surgery as a con-trol group. Serum samples from the 70 children were tested for anti-Hp Ig G and anti-Hp Ig A by ELISA. Of the 50 children with RAP, 32 were seropositive (64%) for Hp Ig G, and 14 were seropositive (28%) for Hp Ig A. In the control group, a of the 20 children without RAP were seropositive (45%) for Hp Ig G, and 4 were seropositive (20%) for Hp Ig A. The high prevalence of Hp seropositivity (64% by Ig G) in this study was in variance with other reported pediatric data from the developing world. The prevalence of Hp infection in patients with RAP was not significantly different from that in asymptomatic children (p0.14). Thus, no association between Hp infection and RAP was found.Öğe I?ntestinal İskemi/Reperfüzyon Sonrası Diğer Organlardaki Oksidan Stresin Araştırılması(2000) Çağlayan, Fatma; Çağlayan, Osman; Günel, Engin; Çakmak, Muratİskemi/reperfüzyon hasarlanmasında tetikleyici olarak sorumlu tutulan reaktif oksijen metabolitleri primer olarak meydana geldikleri organda hasarlanmaya neden olurken aynı zamanda diğer organ ve sistemleri de etkilemektedir. Intestinal iskemi reperfüzyon çalışmalarında akciğer, karaciğer, kalp ve kemik iliğinde bu etkiler gösterilmiştir. Çalışmamızda intestinal iskemi reperfüzyonda karaciğer akciğer ve böbrekte oksidan stres ölçüldü. Toplam 18 adet tavşan üç gruba ayrıldı. 1. grup (n=6) bir saatlik ileum iskemisi, 2. grup (n=6) bir saat iskemi bir saat reperfüzyon, 3. grup (n=6) sham grubu olarak çalışıldı. Deney sonunda tüm gruplardan karaciğer, akciğer ve böbrek doku örnekleri alındı. Doku homojenatlarında malondialdehid ve glutatyon düzeyleri ölçüldü. Her üç grubun sonuçları birbirleriyle karşılaştırıldı. Tüm dokularda reperfüzyon grubu malondialdehid düzeyleri sham grubundan anlamlı yüksekti (p<0,05). Glutatyon düzeyleri akciğer dokusunda gruplar arasında farksızken, karaciğer ve böbrek dokularında reperfüzyon grubunda sham grubundan anlamit düşüktü (p<0,05). Bu sonuçlar her üç dokunun da intestinal iskemi reperfüzyon sonrası oksidan stres altında kaldığını göstermektedir.Öğe Intestinal Ischemia-Reperfusion and Plasma Enzyme Levels(2002) Çağlayan, Fatma; Çağlayan, Osman; Günel, Engin; Elcuman, Yeşim; Çakmak, MuratDetermination of blood levels of intracellular enzymes is an appropriate method to evaluate tissue and organ damage. To show systemic tissue damage resulting from intestinal ischemia-reperfusion, New Zealand rabbits underwent 60 min intestinal ischemia and 60 min reperfusion. Plasma samples were obtained before and at 55, 70, and 120 min after operation and enzyme levels were determined. Plasma aspartate aminotransferase (AST) showed a significant increase during reperfusion while lactate dehydrogenase (LDH) and creatine kinase (CK) levels were significantly increased at the end of ischemia and continued to be so through-out reperfusion. It is difficult to claim that enzymes arise from the intestine, but an increase of CK, LDH, and later of AST without any increase in alanine aminotransferase levels during ischemia suggests that their primary source is the injured intestine. Increased levels of plasma enzymes do not provide exact information about the location, but do reveal the presence of an injury.Öğe İntestinal iskemi-reperfüzyonun doku çinko düzeyine etkisi(1998) Çağlayan, Osman; Çağlayan, Fatma; Günel, Engin; Gülen, SalihaAmaç: Bu çalışmada intestinal iskemi-reperfüzyon (İR) sonrası doku çinko (Zn) düzeylerinin incelenmesi amaçlandı. Yöntem: Oniki beyaz Yeni Zelanda tavşanı sham ve iskemi-reperfüzyon gruplarına ayrıldı. İR grubunda 1 saat intestinal iskemi oluşturuldu. 1 saat reperfüzyon sonrası hayvanlar öldürülerek barsak, akciğer, karaciğer ve böbrekten doku örnekleri alındı. Sham grubuna ÎR dışında diğer cerrahi işlemler uygulandı. 2 saat sonunda bunlardan da aynı şekilde doku örnekleri alındı. Numuneler deiyonize su içinde homojenize edildi. Santrifüj sonrası süpernatanda protein ve Zn ölçüldü. Doku Zn seviyesi mcg Zn/g protein olarak hesaplandı. Verilerin analizinde Mann-Whitney U testi kullanıldı. Bulgular: İR grubunda Zn seviyesi sham grubuna göre barsakta yüksek, akciğerde düşüktü. Fakat her iki grubun karaciğer ve böbrek dokusunda fark yoktu. Sonuç: intestinal İR, ilgili barsak segmentindeki hasarın yanı sıra sistemik hasara da yol açar. Akciğerdeki Zn azalması bu olay sırasında gelişen akut uzak organ yaralanmasına bağlıdır. Sarsaktaki yüksek Zn içeriği, iskemi-reperfüzyona bağlı artmış mukozal perméabilité nedeniyle olabilir. Bu konuda daha fazla bilgi elde etmek için doku Zn içeriği yanında Cu-Zn SOD aktivitesi de ölçülmelidir.Öğe Investigation of Histopathologic Changes in Pelviureteral Junction Obstruction(Taylor & Francis Ltd, 2010) Yurtcu, Müslim; Gürbüzer, Nilifer; Fındık, Sıddıka; Avunduk, Mustafa Cihat; Günel, EnginObjectives. This study aimed to determine histopathologic changes in the pelviureteral junction in children with pelviureteral junction obstruction. Material and methods. Seventeen pelviureteral junction specimens obtained from children were divided into two groups: pelviureteral junction obstruction (n = 7) and control (n = 10). Wall thickness of the pelviureteral junction, tunica muscularis of the pelviureteral junction, uroepithelium thickness of the pelviureteral junction, and collagen thickness of the pelviureteral junction were evaluated in resected pelviureteral junctions in children with pelviureteral junction obstruction. Main findings. The mean wall thickness of the pelviureteral junction, mean tunica muscularis of the pelviureteral junction, and uroepithelium thickness of the pelviureteral junction were not significantly higher than those in the control group. Collagen thickness values in the pelviureteral junction obstruction group were significantly higher than those in the control group. Conclusions. Our data suggest that wall thickness (tunica muscularis and uroepithelium) was not significantly increased, but collagen thickness of the ureter was increased in the pelviureteral junctions of children with pelviureteral junction obstruction.Öğe Meram Tıp Fakültesi Çocuk Cerrahisi Servisinde Yatan Hasta Yakınlarının Memnuniyetinin Araştırılması(2005) Şahin, Kemal Tahir; Bakıcı, Hacer; Bilban, Sezgin; Dinçer, Şaduman; Yurtçu, Müslim; Günel, EnginAmaç: Bu çalışmanın amacı, ameliyat olmak üzere hastaneye yatırılan hastalara verilen tıbbi ve tıbbi olmayan bakım hizmetlerinden hasta yakınlarının memnuniyetini araştırmaktır. Yöntem: Bu tanımlayıcı çalışmada, randomize olarak seçilen hasta yakınlarına tıbbi ve tıbbi olmayan hizmetlerden memnuniyetlerini sorgulayan bir anket yüz-yüze görüşme yoluyla uygulandı. Hasta yakınlarına çocuğun hastalığı ve ameliyatı hakkında yeterli bilgi verilip-verilmediği, hasta yakınının ilgili doktordan, hemşireden, hastanın tıbbi bakımından, gösterilen ilgiden, verilen yemekten, ziyaret uygulamasından ve servis ortamı ve temizliğinden memnuniyeti sorgulandı. Bulgular: Hastaların % 98.0’ının yanında bir, % 2.0’sinin yanında birden fazla yakını refakat etti. Hasta yakınlarının % 67.3’ü kentsel, % 32.7’si kırsal kesimdendi. Hasta yakınlarının birçoğunu (% 88.4) anne, % 4.8’ini baba ve % 6.8’ini diğer yakınları oluşturmakta idi. Hasta yakınlarının % 76.0’ı ilköğretim, % 9.6’sı ortaöğretim, % 8.7’si yükseköğretim eğitimli olup, % 5.8’i okur-yazar değildi. Hasta yakınları hastalık hakkındaki bilgiyi % 68.3 oranında hekimden, % 3.8 oranında hemşireden, % 26.0 oranında hekim ve hemşireden ve % 1.9 oranında diğer personelden öğrenmişlerdi. En çok memnun olunan nedenlerin başında servis doktorları ve servis hemşireleri gelmekteydi. En çok memnuniyetsizlik duyulan konu ise yemek hizmetleriydi. Memnuniyet ile hasta yakınının geldiği yer, eğitim durumu ve hastanede kalış süresi arasında anlamlı ilişki saptanmadı. Sonuç: Hasta yakınların çok büyük bir bölümü Çocuk Cerrahisi Servisinden memnundur. Buna rağmen, personelin iletişim becerileri ve yemek hizmetleri kalitesine önem verilmeli ve hasta memnuniyeti ölçümü rutin olarak yapılmalıdır.Öğe Neuroblastoma Arising from an Unresected Sacrococcygeal Teratoma in a Child(LIPPINCOTT WILLIAMS & WILKINS, 2010) Ünal, Ekrem; Köksal, Yavuz; Toy, Hatice; Günel, Engin; Açıkgözoğlu, SaimMalignant transformation of a germ cell tumor, referring to the occurrence of somatic, nongerm cell malignancy within a germ cell tumor is a rare entity. The authors report a case of malignant transformation of an unreseceted sacrococcygeal teratoma to neuroblastoma in a 6-year-old girl and discuss this case in the light of relevant literature. This case shows that complete resection of germ cell tumor is necessary to prevent malignant transformation; In addition, when malignant transformation occurs, the treatment strategy must include surgery together with histology adapted systemic chemotherapy.Öğe Reactive oxygen radical levels in caustic esophageal burns(W B SAUNDERS CO-ELSEVIER INC, 1999) Günel, Engin; Çağlayan, Fatma; Çağlayan, Osman; Akıllıoğlu, İshakPurpose: This study was designed to determine the tissue levels of reactive oxygen radicals in caustic esophageal burns in a rat model. Methods: Forty rats were divided into four groups of 10 animals each,The control rats were uninjured in group A, and the others were injured rats in groups B, C, and D. Through a median laparatomy incision, a 1.5-cm abdominal esophageal segment was isolated and tied with 2-0 chromic sutures in all groups as described by Gehanno. One milliliter of 10% sodium hydroxide solution in groups B, C, and D and 0.9% saline solution in group A were instilled through the isolated segment via a no. 24 cannula for 3 minutes, then the esophagus was rinsed for 1 minute with distilled water. The studied 1.5 cm of the abdominal esophagus was removed from each animal 24 hours after caustic injury in group B, 48 hours after in group C, and 72 hours after in group D. In group A, studied uninjured segments were removed for biochemical investigation. Tissue malondialdehyde (MDA) and glutathione (GSH) levels were determined for each group. Results: The mean MDA levels in esophageal tissue were significantly higher in groups B, C, and D than in group A (P < .05). Moreover, the mean GSH levels in the same esophageal tissues were significantly lower in groups C and D than in groups A and B (P < .05). Conclusion: The reactive oxygen radicals may be play an important role in early phase of caustic esophageal burns by increasing the tissue damage. Copyright (C) 1999 by W.B. Saunders Company.