Yazar "Koyuncu, Feridun" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 5 / 5
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Acil yoğun bakım da çoklu travma hastaları ve skorlama sistemleri(2009) Dur, Ali; Cander, Başar; Koçak, Serdar; Girişgin, Sadık; Gül, Mehmet; Koyuncu, FeridunAmaç: Bu çalışmanın amacı Selçuk Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi (SÜMTF) acil yoğun bakım kliniğinde takip edilmiş olan çoklu travmalı hastalar hakkında epidemiyolojik veri toplamak ve Glaskow Koma Skorları (GKS) ve Revize Travma Skorlarının (RTS) etkinliğini saptamaktır. Gereç ve Yöntem: Bu geriye dönük çalışma, SÜMTF acil yoğun bakım kliniğinde Ocak 2006 - Ocak 2009 tarihleri arasında takip edilmiş olan 146 travma hastaları incelenerek yapılmıştır. Bu hastalarda en az iki vücut bölgesini ilgilendiren travma mevcut idi. Hastaların başvuru anındaki GKS ve RTS değerleri hesaplandı. Elde edilen veriler SPSS 15.0 Microsoft for Windows programı ile değerlendirildi. Bulgular: Çalışmaya alınan bu hastaların yaş ortalaması 3121 (1- 80 yıl) yıl idi. Hastaların 112’si (%81.2) erkek, 26’sı (%18.8) kadın idi. Tüm çalışma hastalarındaki ortalama GKS ve RTS değerleri sırasıyla 9.8 (3 -15) ve 5.81 (0- 7.841) olarak tespit edildi ve bu hastaların acil yoğun bakım kliniğinde yatış süreleri 5 (1- 30 gün) gün olarak tespit edildi. Hayatını kaybeden hastaların ortalama GKS ve RTS değerleri sırasıyla 5.16 (3- 15) ve 3.971 (0- 7.108) olarak tespit edildi ve bu hastaların acil yoğun bakım kliniğinde yatış süreleri 4 (1- 30 gün) gün olarak tespit edildi. Travmaların %41’ i araç içi, %37'si de araç dışı trafik kazasına bağlı meydana gelmişti. Sonuç: Bu çalışmada, çoklu travma yaralanmalarının genç ve erkek cinsiyeti etkilediği ve başvuru anındaki GKS ve RTS değerlerinin önemli birer prognostik faktör olduğu tespit edilmiştir.Öğe Elektrik Yaralanmalarının Demografik Özellikleri ve Yatış Süresi Üzerine Etkili Faktörler(2010) Cander, Başar; Dur, Ali; Koyuncu, Feridun; Gül, Mehmet; Girişgin, SadıkAmaç: Bu çalışmada, Selçuk Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi (SÜMTF) acil kliniğine elektrik yaralanması nedeniyle başvuran hastaların yanık oranları, elektrik akımının türleri, laboratuar bulguları ve yatış sürelerinin incelenmesi amaçlandı. Gereç ve Yöntem: Bu geriye dönük çalışmada, Ocak 2006-Ocak 2009 tarihleri arasında Selçuk Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi (SÜMTF) acil tıp anabilim dalına elektrik yaralanması şikayetiyle getirilen ve tedavi edilen 33 hasta incelendi. Elektrik yaralanması olan hastaların klinik gidişleri, yanık dereceleri ve laboratuar bulgularındaki değişiklikler arasındaki ilişki incelendi. Serum lökosit, Kreatin kinaz-MB (CK-MB), Kreatin kinaz (CPK) düzeylerinin prognostik değerlerinin belirlenmesi için, hastanede kalış süreleri ve yanık dereceleri ile aralarındaki ilişki analiz edildi. Serum lökosit, CK-MB ve CPK değerleri hastanın başvurusunun ikinci günündeki incelendi. Bulgular: Bu hastaların ortalama yaşları 24 yıl idi. Çalışmaya alınan 33 hastanın 31’i (%93.4) erkek, ikisi (%6.6) kadın idi ve hastaların ortalama yatış süreleri 7 gün olarak tespit edildi. İncelenen hastaların %49’ unu elektrik teknisyenleri ve sanayi işçileri oluşturmakta idi. On dört hasta (%42.3) yüksek voltaj ve 19 hasta (%57.7) düşük voltaj elektrik akımına maruz kalmıştı. Yanık dereceleri ile yükselmiş olan lökosit, CK-MB ve CPK değerleri arasında ilişki olduğu tespit edildi. Sonuç: Hastanede kalış süresi ile lökosit, CK-MB ve yanık dereceleri arasında da ilişki mevcut idi. Bu nedenle, laboratuar bulgularının kullanılması, hastaların klinik gidişi ile ilgili prognostik değer taşıyabilir.Öğe The prognostic value of the Glasgow coma scale, serum acetylcholinesterase and leukocyte levels in acute organophosphorus poisoning(K FAISAL SPEC HOSP RES CENTRE, 2011) Cander, Basar; Dur, Ali; Yildiz, Mesut; Koyuncu, Feridun; Girisgin, Abdullah Sadik; Gul, Mehmet; Okumus, MehmetBACKGROUND AND OBJECTIVES: Organophosphate poisoning (OP) is a serious clinical condition that may sometimes be fatal. The aim of this study was to determine whether the Glasgow coma scale (GCS), and serum acetylcholinesterase and leukocyte levels have prognostic value in acute OP poisoning. DESIGN AND SETTING: Retrospective review of records of patients admitted to the intensive care unit of Selcuk University, Meram Medical Faculty, Emergency Department, Konya, Turkey, between January 2006 and January 2009. METHODS: We studied acutely OP-poisoned patients admitted within 24 hours after OP exposure. RESULTS: The mean age of the 25 patients was 37 years (range, 20-80 years). Three (12%) of the 25 patients (male-female ratio, 12: 13) died. The mean GCS values of the patients who died were significantly lower compared to those of the group that survived (4 vs 11.7, respectively P <.05). While the mean serum acetylcholinesterase levels were lower in the patients who died, the difference in the mean serum acetylcholinesterase levels between the patients who died and the ones who survived was not statistically significant (3841 IU/L vs. 1768 IU/L, respectively). CONCLUSION: Although serum cholinesterase values can be used in the quick diagnosis, their efficiency at predicting outcome in patients with OP poisoning has not been established. It has also been determined that serum leukocyte values have no prognostic value in OP poisoning, but GCS values have been found to be effective in predicting the outcome.Öğe Resuscitative thoracotomy in the emergency department: A case report(2013) Dur, Ali; Cander, Başar; Koyuncu, Feridun; Kocabıyık, Mehmet; Gültekin, MustafaResüsitatif Torakotomi (RsT), uygun endikasyon ile hızlı bir şekilde uygulandığında, özellikle toraks ve batın travması olan penetran travmalı hastalarda, hayat kurtarıcı bir girişimdir. Son 30 yılda özellikle gelişmiş ülkelerde olmak üzere tüm dünyada RsT uygulamasına yönelik önemli bir eğilim olmuştur. Yirmi yaşında künt toraks travması olan hasta aniden başlayan göğüs ağrısı ve nefes darlığı şikayeti ile acil servise getirildi. Hastada akciğer yaralanması sonucunda gelişen masif hemopnömotoraks mevcut idi. Hastanın göğüs duvarında görünen bir kanama odağı olmamasına rağmen, hemorajik şok ve bilateral hemopnömotoraks nedeniyle kardiyopulmoner arrest (CPA) gelişti. Hasta entübe edildi ve hemen RsT uygulanmasına başlandı. Pulmoner hilusa el ile acilen baskı uygulanarak hasar kontrolü yapıldı ve akciğerdeki yırtılma cerrahi olarak onarılarak kanama tamamen durduruldu. Hastaya uygulanan açık kalp masajı sonrası hastanın kalp atımı ve nabzı tekrar alınmaya başlandı. Künt toraks travması geçiren hasta, uygulanan RT ve açık kalp masajı ile başarılı bir şekilde resüsite edildi. RsT uygulanan hastaların prognozu; hastanın yaşı, travmanın tipi ve uygulama zamanı olmak üzere bir çok faktöre bağlıdır. Türkiyedeki acil servislerde RsT, nadir uygulanan bir girişimdir. Bu nedenle, sunulan vaka vesilesiyle, RsT nin etkinliği ve endikasyonları tartışıldı. (JAEM 2013; 12: 46-8)Öğe Silent cerebral ischemia and infarct prevelance in chronic renal failure patients(2012) Kebapçıoğlu, Ali Sedat; Bakoğlu, Ertan; Kafalı, Mehmet Ertuğrul; Girişgin, Sadık; Koyuncu, Feridun; Bircan, Metin; Gül, MehmetAmaç: Serebrovasküler hastalıklar tüm dünyada mortalite ve morbiditenin en önemli sebebidir. İskemik infarktlar, serebrovasküler hastalıklar içerisinde en sık görülen ve en çok ölüme neden olan grubu oluşturur. Sessiz serebral iskemili hastalarda, iskemik infarkt insidansı normal populasyona göre 10 kat daha fazladır. Serebral infarkt geliştikten sonra uygulanan tedavi modaliteleri yeterli olmamaktadır. Bu sebeble risk faktörlerinin tespiti, primer ve sekonder profilaksi, erken tanı, tedavi ve rehabilitasyon için yapılan çalışmalar önem kazanmaktadır. Serebrovasküler hastalıklar diyaliz hastalarında da ölümün major nedenlerinden biridir. Kronik böbrek yetmezliği (KBY) ve diyaliz tedavisinin serebral iskemi ve infarkt gelişimi üzerine etkisi henüz açıklığa kavuşturulamamıştır. Biz bu çalışmada, hemodiyaliz ve periton diyaliz tedavisi alan KBY hastalarında sessiz serebral iskemi ve infarkt prevalansını manyetik resonans görüntüleme (MRG) ile araştırdık. Gereç ve Yöntemler: Otuz hemodiyaliz ve 40 periton diyaliz hastası vaka grubu olarak, acil servise başvuran nörolojik şikayetleri olamayan 50 hasta ise kontrol grubu olarak çalışmaya alınmıştır. Bulgular: Vaka ve kontrol grupları benzer demografik özellikler ve risk faktörleri taşımalarına rağmen, KBY’ li hastalarda kontrol grubuna kıyasla sessiz serebral iskemi ve infarkt prevalansının anlamlı şekilde arttığı gözlenmiştir. Sonuç: KBY’nin serebral iskemi ve infarkt gelişimi üzerine istatistiksel olarak anlamlı etkisinin (MRG ile ortaya konan) olduğu belirlenmiştir. Elde edilen bu sonuçlar, KBY’ nin iskemik strok gelişiminde önemli bir risk faktörü olduğunu, daha geniş klinik ve deneysel çalışmalarla bu konunun araştırılması gerektiğini ortaya koymuştur. (JAEM 2012; 11: 208-11)