Yazar "Kumlu, Esin" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 2 / 2
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe A comparative analysis of the male setting in the Fight Club and A Man Asleep(Selçuk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi, 2016) Kumlu, EsinThe twentieth century postmodern world not only created an era of a decentered way of life but also tremendously triggered a decentered literary style that somehow achieves to encompass the entire story of human life. Although the term postmodern seems to be a broad concept that has different effects in different geographies, it magically succeeds to unite differences and reflect a common story behind a veil. Chuck Palahniuk’s The Fight Club (1999) and George Perec’s A Man Asleep (1967) are marvelous examples for that. While Palahniuk’s story is the voice of the reflections of postmodern human life in the United States, therefore American postmodern literature, Perec’s story becomes the voice of postmodern human life in France. Although two works signify different geographies, a comparative analysis of these works highlight the reality that two different cultures are bounded with each other in terms of the literary concepts; ‘daily life;’ ‘sleep,’ ‘headache – pain,’ ‘depression,’ ‘addiction,’ ‘the double’ and ‘the notion of success.’ Perec’s and Palahniuk’s nameless characters’ lives surrounded by cultural codes of abundance at first sight, which later became their captivity that triggers either depression or schizophrenia. At this point, a comparative analysis that acts as a bridge between two different cultures and geographies postulate the idea that in the postmodern world of fragmentation, comparative literature achieves to form a web of wholeness which helps the reader to develop a cultural, historical, social and psychological analysis of stories which are the stories of all of us.Öğe Sylvia Plath’in Mona Lisa Gülümsemesi: Çarpıtılmış Gerçekliğin Yıkımı(Selçuk Üniversitesi, 2011) Kumlu, EsinEserleri ve kimliği adeta bir fantezi ve mite dönüştürülen Amerikan şair ve yazar Sylvia Plath, edebiyat dünyası tarafından “deli dahi” olarak damgalanmıştır. Dolayısı ile Sylvia Plath ismi şizofreni, delilik, travma ve belirsizilik ile özdeşleşmektedir ve sadece yaşamı değil eserleri de “Plath miti’nin” anahtar kelimeleri olarak adlandırılabilinecek bu kavramlar üzerinden okunmaktadır. Oysa okuyucuya Mona Lisa’nın ünlü tarif edilemeyen gülümsemesini andıran ve belirsizlikler üzerine kurulu gibi görünen bu karmaşık durum objektif bir lens aracılığı ile incelendiğinde okuyucu tamamiyle farklı bir tablo ile karşılaştırmaktadır çünkü Plath’in eserlerinde ısrarla vurguladığı ve eleştirmelerin otobiografik olarak yorumladığı mutluluk ve mutsuzlukla örülü gel gitler yazarın şizofrenik algılama biçemini değil Soğuk Savaş söyleminin sonucu olan hayatın ta kendisini yansıtmaktadır. Dolayısı ile eserleri de sadece Plath’in hayatını değil Soğuk Savaş döneminin sosyal, politik ve psikolojik travmalarını yaşayan tüm bireyleri yansıtmaktadır. Bu çalışmada bu güne kadar Plath üzerine yazılan eserlerin ve yazara yöneltilen eleştirilerin merkezine yerleştirilen “delilik” üzerine kurgulanmış senaryoların karşısında Plath’in politik söylemini merkeze alan bir görüş sunulmaktadır. Plath’in politik duruşu ve eserlerinin yaratım süreci Amerikan Soğuk Savaş söylemlerine paralel olarak incelemekte ve entellektüel bir kadın kimliğinin ve bu kimliğin sonucu olan eserlerin kültürel bir ikona dönüştürülme adına ne denli çarpıtıldığı vurgulanmaktadır. Bu güne kadar Sylvia Plath üzerine yazılan pek çok eserde göze çarpan kadın yaratıcılığının ilham kaynağı olarak niteldirilen şizofrenik dünya, Soğuk Savaş dönemi yazılan eserlerin incelenmesi ile bir kurgulamayı açığa çıkarmaktadır. Sonuç olarak Plath’in deliliğin sonucu olarak olarak ortaya çıktığı iddia edilen eserleri yapay kültürel ikonlar yaratma adına feda edilen eserlere dönüştürülmektedir. Öte yandan Plath’in eserlerinin edebi gücü feda edilen kadın yaratıcılığını ısrarla vurgulamakta ve dönemin tarihsel gerçeklerine ışık tutmaktadır.