Yazar "Sökmen, Gülizar" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 7 / 7
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Aort Yetmezliğinin Derecelendirmesinde Kullanılan Ekokardiyoğrafik Yöntemlerin Birbirleriyle Korelasyonu ve Sol Ventrikül Relakasyon Bozukluğunun Bu Yöntemler Üzerindeki Etkisi(2001) Sökmen, Gülizar; Korkut, Bayram; Özdemir, Kurtuluş; Tokaç, Mehmet; Sökmen, Abdullah; Gök, HasanAMAÇ: Kronik AY'nde yetmezliğin derecesinin doğru tayin edilmesi klinik takip ve tedavi için oldukça önemlidir. PHT, JY/LVOT çapı ve . ölçümü bu amaçla pratikte sık kullanılan kantitatif yöntemlerdendir. LVRB kronik AY'de sıkça karşılaşılan bir durum olup yetmezliğin derecelendirmesinde kullanılan eko parametrelerini etkileyebilir. Bu çalışmada AY şiddetini değerlendiren farklı eko yöntemlerinin birbirleri korelasyonunu ve L VRB 'nün bu yöntemler üzerindeki etkisini araştırmayı amaçladık. GEREÇ VE YÖNTEM: Çalışmaya ekokardiyografık inceleme için başvurup çeşitli derecelerde A Y tesbit edilen toplam 38 hasta alındı. Hasta transmitral E / A, EDZ, IVRT ve TDIE /A parametreleri kullanılarak LVRB olan (n-19) ve olmayanlar (n19) olmak üzere iki gruba aynldı. Tüm hastalarda PHT, RF ve JY / LVOT çapı hesaplandı. Parasternal uzun aks ve apikalbeş boşluk pencerelerinden renkli akımla jet uzunluğu ölçüldü. BULGULAR: AY derecelendirmesinde kullanılan kantitatif eko yöntemleri birbirleriyle anlamlı düzeyde korele bulundu. Daha önceki çalışmalar anjiyografik AY derecelendirmesi ile korele olmadığı gösterilen jet uzunluklarının bu çalışmada kantitatif yöntemlerle anlamlı derecede korele olduğu görüldü. LVRB, kullanılan tüm parametreleri az çok etkilemekte idi ancak en belirgin etki PHT ve apikal jet uzunluğu üzerinde gözlen LVRB'nun etkilemediği RF ile bu iki parametre arasında LVRB (-) olan grupta anlamlı bir korelasyon gözlenirken, LVRB () olan grupta anim bir korelasyon tesbit edilemedi. SONUÇ: PHT, LVRB olan AY hastalarında yetmezliği doğru derecelendirmek için uygun bir metod değildir. LVRB diğer parametreleri istatistiksel olarak anlamlı olmasa da değişen derecelerde etkilediği için bu tip olgularda yetmezlik değerlendirilirken mümkün olduğu kadar fazla metodun kombinasyonunu kullanmak uygundur.Öğe Diyabetik Olmayan Akut Koroner Sendromlarda Erken Dönem Yeni Bir Risk Önbelirleyicisi Olarak "Geliş İnsülin Rezistans İndeksi (GİRİ)’nin" Değerlendirilmesi(2002) İçli, Abdullah; Gök, Hasan; Altunkeser, Bülent Behlül; Özdemir, Kurtuluş; Gürbilek, Mehmet; Gederet, Yavuz Turgut; Sökmen, GülizarAmaç: İnsülin rezistansı birçok kardiyovasküler hastalık için bir risk göstergesidir. Ancak, bazılarının etyoloji ve prognozu üzerinde etkisi tam olarak açığa kavuşmamıştır. Bu çalışmamızda, insülin rezistansının pratik olarak belirlenmesinde yeni sunulmuş olan "Geliş İnsülin Rezistans İndeksi (GİRİ)'nin" diyabetik olmayan akut koroner sendromlarda erken dönem yeni bir risk önbelirleyicisi olup olmadığını araştırmayı amaçladık. Yöntem: Çalışmamıza akut miyokard infarktüsü (AMİ) (Grup I, yaş ortalaması 5812 yıl olan 72 hasta) ve kararsız angina pektoris (KAP), (Grup II, yaş ortalaması 5810 yıl olan 88 hasta) tanılarıyla koroner yoğun bakım ünitesine yatırılan ve koroner anjiyografi (KAG) yapılan 160 diyabetik olmayan hasta dahil edildi. Tüm hastalarda geliş insülin ve glukoz değerlerinin çarpımının, normal glukoz düzeyi (5mmol/L) ve insülin düzeyinin (5mU/L) çarpımına bölünmesiyle GİRİ hesaplandı. Hastaların ekokardiyografik olarak sol ventrikül ejeksiyon fraksiyonu (SVEF), duvar hareket skor indeksi (SVDHSİ) ve KAG'lerinden Gensini skor indeksi belirlenerek 30 gün boyunca major kardiyak olaylar (kalp yetersizliği, atriyal fibrilasyon, reinfarktüs, ciddi ventriküler aritmiler, atriyo-ventriküler blok, revaskülarizasyon gereksinimi ve mortalite) bakımından izlemleri yapıldı. Bulgular: Grup I'de GİRİ daha yüksek bulundu.(7.25.3'e karşın, 5.24.4, p0.01). Grup I'de GİRİ ile Gensini skoru ve SVDHSİ arasında pozitif (sıra ile; r0.41, p0.01; r0.48, p0.001), SVEF arasında ise negatif korelasyon (r-0.37, p0.001) tespit edildi. Ayrıca Grup I'de çok değişkenli regresyon analizinde, GİRİ ile Gensini skor indeksi (r0.23, p0.01) ve SVDHSİ (r0.43, p0.0001) arasındaki pozitif korelasyonun devam ettiği görüldü. Yine Grup I'de kalp yetersizliği (r0.42, p0,0001), atriyal fibrilasyon (r0.35, p0.002) ve reinfarktüs (r0.23, p0.04) arasında anlamlı korelasyon tespit edilirken, çok değişkenli regresyon analizinde de, kalp yetersizliği (r0.21, p0.007), atriyal fibrilasyon (r0.18, p0.01) ve reinfarktüs (r0.18, p0.01) ile anlamlı pozitif korelasyonun devam ettiği görüldü. Buna karşın Grup II'de GİRİ ile bu parametreler arasında anlamlı bir ilişki tespit edilmedi. Sonuç: Geliş İnsülin Rezistans İndeksi, AMİ ile gelen ve diyabetik olmayan hastalarda erken dönem yeni bir risk önbelirleyicisi olarak yüksek riskli alt grupların erken belirlenmesinde kullanılabilir. Aynı zamanda GİRİ, AMİ'lü hastalarda sol ventrikül disfonksiyonunun ve koroner arter hastalığının yaygınlığını belirleyen bağımsız bir risk faktörü olarak, pratik olarak hesaplanabilen ve geniş ölçekli klinik çalışmalarda kolaylıkla kullanılabilir bir parametredir.Öğe Evaluation of "Admission Index of Insulin Resistance (Airi)" as an Early Stage Risk Predictor in Nondiabetic Acute Coronary Syndromes(2002) İçli, Abdullah; Gök, H.; Altunkeser, Bülent Behlül; Özdemir, K.; Gürbilek, Mehmet; Gederet, Y. T.; Sökmen, GülizarObjective: Insulin resistance is a risk predictor for many cardiovascular diseases, but its effect on etiology and prognosis of diseases has not been clearly identified. In this study, we aimed to investigate whether admission index of insulin resistance (aIRI), recently and practically presented for determination of insulin resistance, could be a new risk predictor of early prognosis in nondiabetic acute coronary syndromes. Methods: One hundred and sixty nondiabetic patients admitted to the intensive coronary care unit and underwent coronary angiography with the diagnosis of acute myocardial infarction (AMI) (Group I; 72 patients; mean age - 58 ± 12 years) or unstable angina pectoris (UAP) (Group II; 88 patients; mean age 58 ± 10 years) were included in the study. In all patients blood glucose and insulin levels were measured on admission and AIRI was calculated by the formula of "admission glucose level X insulin level / normal blood glucose level (5mmol/L) X normal insulin level (5 mU/L)" for each patient. After determining the left ventricular ejection fraction (LVEF) and wall motion score index (LVWMSI) echocardiographically and calculating the Gensini score index from coronary angiography, the patients were followed up for major cardiac events (heart failure, atrial fibrillation, reinfarction, life-threatening ventricular arrhythmias, atrio-ventricular block, need for revascularisation and mortality) for 30 days. Results: AIRI was found higher in Group I (7.2 ± 5.3 versus 5.2 ± 4.4, p< 0.01) than in Group II. AIRI was positively correlated with Gensini score and LVWMSI (r=0.41, p<0.01 and r=0.48, p<0.48, p<0.001, respectively) and negatively correlated with LVEF (r=-0.37, p=0.001) in Group I. In addition, it was seen that positive correlation of AIRI with Gensini score (r=0.23, p=0.01) and LVWMSI (r=0.43, p=0.0001) in Group I persisted on multivariate regression analysis. Again, AIRI was significantly correlated with heart failure (r=0.42, p<0.0001) atrial fibrillation (r=0.35, p=0.002) and reinfarction (r=0.23, p=0.04) in Group I. Along with this, in multivariate regression analysis, it was correlated with heart failure (r=0.21, p<0.007), atrial fibrillation (r=0.18, p=0.01) and reinfarction (r=0.18, p=0.01). On the other hand, there was no significant correlation between AIRI and these parameters in Group II. Conclusion: AIRI can be used in early stage as a risk predictor to determine high-risk subgroups of nondiabetic patients presenting with AMI. Also AIRI, a parameter, which is practically calculated and easily used, is an independent risk factor detecting the extent of coronary artery disease and left ventricular dysfunction in patients with AMI.Öğe Şiddetli Mitral Yetmezliğinin Tahmininde Mitral Zirve Akım Hızının Kullanılabilirliğine Sol Ventrikül Sistolik Fonksiyonunun Etkisi(2001) Özdemir, Kurtuluş; Altunkeser, Bülent Behlül; Sökmen, Gülizar; Tokaç, Mehmet; Gök, HasanAMAÇ: Mitral yetmezliği (MY)'nin derecelendirmesinde kalitatif ve kantitatif metotlar arasındaki uygunluğu tespit ederek derecelendirmede daha kolay ve pratik olabileceği düşünülen mitral hızlı doluş kan akım hızının güvenilirliğini, sol ventrikül (SV) ejeksiyon fraksiyonu (EF) normal veya düşük olanlarda ayrı ayrı değerlendirmek bu çalışmanın amacı idi. MY'nde mitral E dalgası zirve kan akım hızının arttığı bilinmektedir. Fakat bu artışın regürjitasyon fraksiyonu ile korelasyonu, MY'nin derecelendirmesinde kullanılabilirliği ve SV EF'nun E dalgasına etkisi yeterince araştırılmamıştır. GEREÇ VE YÖNTEM: Farklı nedenlere bağlı değişik derecelerde MY tespit edilen 135 hasta prospektif olarak ekokardiyografi ile değerlendirildi. MY hem kalitatif hem de kantitatif olarak derecelendirilerek iki metodun uygunluğu belirlendi. Mitral E dalgası ve A dalgası zirve kan akım hızları, E deselerasyon zamanı ölçülerek E/A hesaplandı. SV izovolumetrik relaksasyon ve kontraksiyon zamanları ölçüldü. Kantitatif derecelendirme referans alınarak farklı MY grupları, SV EF normal veya düşük (%50) olanlarda karşılaştırıldı. BULGULAR: Kantitatif ve kalitatif değerlendirmenin uygunluğu, EF düşük olanlarda daha az idi (kappa0.37'ye karşın 0.65). E dalgası zirve kan akım hızı, regürjitasyon fraksiyonu ile paralel olarak artış gösterdi (r0.47,p0.001). Akım hızını etkileyen bir diğer parametrenin SV EF olduğu tespit edildi (r0.33,p0.001). E dalgası zirve kan akım hızı ve E/A, gruplar arasında önemli farklılıklar gösterdi. E dalgası zirve kan akım hızı1.2m/s olmasının şiddetli MY'ni göstermesi yönünden duyarlılık, özgüllük ve negatif öngörü değerleri EF normal ve düşük olanlarda farklı bulundu (sıra ile; %96'ya karşı 66, %78'e karşı 83, %97'ye karşı 78). E deselerasyon zamanı, SV izovolumetrik relaksasyon ve kontraksiyon zamanları MY şiddeti ile korelasyon göstermedi. SONUÇ: E dalgası zirve kan akım hızı, özellikle SV fonksiyonları normal olanlarda olmak üzere, MY şiddetinin teşhisinde yaygın olarak kullanılabilecek semikantitatif bir tarama metodu olarak düşünülebilir.Öğe Usefulness of Coronary Angiography for Assessing Left Ventricular Systolic Function(ACTA CARDIOLOGICA, 2001) Özdemir, Kurtuluş; Altunkeser, Bülent Behlül; Sökmen, Gülizar; Şahingeri, Mustafa; Tokac, Mehmet; Telli, Hasan H.; Gök, HasanObjective - In previous echocardiographic studies, a correlation between ejection fraction of the left ventricle and change in the movement of the mitral annular ring was found. In the light of these studies, we planned to investigate the relationship between systolic shortening (SS) and percent of systolic shortening (PSS), calculated from the long axis frame in coronary angiography and left ventricular systolic function. Methods and results - One hundred and thirty-eight patients (40 men and 98 women; mean age 58 +/- 10 years) who had been referred for coronary angiography and left ventriculography were included in the study. Ejection fraction (EF) was calculated from left ventriculography obtained from 30 degrees right anterior oblique projection. Distance from the lower border of the ostium of the left coronary artery to the most apical border of the left anterior descending (LAD) artery was measured at end-systole (ES) and end-diastole (ED) using coronary angiography obtained from the same projection. SS as ED-ES and PSS as SS/ED were calculated. Correlation of SS and PSS with EF was calculated (EF = 13.7 + 4.8 x SS, r = 0.91, p < 0.001 and EF = 14.2 + 6.5 x PSS, r = 0.90, p < 0.01). SS < 7 mm (criterion A) and PSS < 6% (criterion B) suggested that left ventricle EF was less than 50%, with a sensitivity, specificity and diagnostic accuracy of 83%, 100%, 95%; 95%, 86% and 88%, respectively. Conclusion - SS and PSS highly significantly correlate with left ventricular EF Therefore, left ventriculography could be omitted in selected patients undergoing coronary angiography if it is not necessary to define the anatomic structure of the left ventricle.Öğe Usefulness of Peak Mitral Inflow Velocity for Prediction of Mitral Regurgitation Severity in Patients With Different Left Ventricular Systolic Functions(WB Saunders Co Ltd, 2000) Özdemir, Kurtuluş; Altunkeser, Bülent Behlül; Sökmen, Gülizar; Tokaç, Mehmet; Gök, HasanBackground The aim of this study was to evaluate the reliability of peak mitral inflow (E-wave) velocity, which was thought to be easier and more practical than qualitative and quantitative methods used to grade mitral regurgitation (MR) in patients both with normal and low left ventricular (LV) ejection fraction (EF). It is known that peak E-wave velocity increases in MR. But correlation of this increase with regurgitant fraction (RF), its usefulness in grading MR, and the effect of EF on peak E-wave velocity have not been studied in detail. Methods We prospectively examined 135 consecutive patients with varying grades of MR with echocardiography. MR was evaluated both qualitatively and quantitatively, and concordance of these 2 methods was determined. Peak E-wave velocity, A-wave velocity, and E-wave deceleration time were measured and the E/A ratio was calculated. LV isovolumetric relaxation and contraction times were measured. Different MR groups classified by RF were compared with each other. Results Concordance of quantitative and qualitative evaluation was low in patients with low EF (? 0.37 vs 0.65). Peak Ewave velocity and E/A ratio showed significant differences between MR groups. Peak E-wave velocity correlated with the RF and EF (r = 0.47, r = 0.33, respectively, P < .001). Sensitivity, specificity, and negative predictive value of peak E-wave velocity >1.2 m/s suggesting severe MR were found to be different in patients with normal and low EF (96% vs 66%, 78% vs 83%, 97% vs 78%, respectively). E-wave deceleration, LV isovolumetric relaxation, and contraction time did not show a correlation with RF. Conclusion Peak E-wave velocity is a screening method that could be used in common for determining severity of MR semiquantitatively, especially in patients with normal EF.Öğe Usefulness of Peak Mitral Inflow Velocity to Predict Severe Mitral Regurgitation in Patients With Normal or Impaired Left Ventricular Systolic Function(MOSBY-ELSEVIER, 2001) Özdemir, Kurtuluş; Altunkeser, Bülent Behlül; Sökmen, Gülizar; Tokaç, Mehmet; Gök, HasanBackground The aim of this study was to evaluate the reliability of peak mitral inflow (E-wave) velocity, which was thought to be easier and more practical than qualitative and quantitative methods used to grade mitral regurgitation (MR) in patients both with normal and low left ventricular (LV) ejection fraction (EF). It is known that peak E-wave velocity increases in MR. But correlation of this increase with regurgitant fraction (RF), its usefulness in grading MR, and the effect of EF on peak E-wave velocity have not been studied in detail. Methods We prospectively examined 135 consecutive patients with varying grades of MR with echocardiography. MR was evaluated both qualitatively and quantitatively, and concordance of these 2 methods was determined. Peak E-wave velocity, A-wave velocity, and E-wave deceleration time were measured and the E/A ratio was calculated. LV isovolumetric relaxation and contraction times were measured. Different MR groups classified by RF were compared with each other. Results Concordance of quantitative and qualitative evaluation was low in patients with low EF (kappa 0.37 vs 0.65). Peak E-wave velocity and E/A ratio showed significant differences between MR groups. Peak E-wave velocity correlated with the RF and EF (r = 0.47, r = 0.33, respectively, P < .001). Sensitivity, specificity, and negative predictive value of peak E-wave velocity > 1.2 m/s suggesting severe MR were found to be different in patients with normal and low EF (96% vs 66%, 78% vs 83%, 97% vs 78%, respectively). E-wave deceleration, LV isovolumetric relaxation, and contraction time did not show a correlation with RF. Conclusion Peak E-wave velocity is a screening method that could be used in common for determining severity of MR semiquantitatively, especially in patients with normal EF.