Yazar "Temel, Mehmet" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 9 / 9
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Atatürk devrimlerinin Çin aydınlarınca algılanışı ve XX. yüzyılın ilk yarısındaki Türkiye-Çin ilişkilerine yansıması(Selçuk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, 2007) Temel, MehmetAtatürk önderliğindeki Milli Mücadele’nin ve devrimlerin Çin’de ilgi uyandırması nedeniyle bu ülkede Atatürk ve Türkiye ile ilgili birçok kitap yayınlanmıştır. Türkiye Cumhuriyeti ile Çin arasında ilk kez 1934 yılında Dostluk Antlaşması imzalanmış, bu antlaşmanın ardından iki ülke arasında siyasi, ekonomik ve kültürel ilişkiler gelişmiştir. İki ülke ilişkileri, Osmanlı Padişahı II. Abdülhamit’in bu ülkeye nasihat heyetleri göndermesiyle başlamışsa da Cumhuriyet dönemine kadar resmi bir anlaşma imzalanamamıştır.Öğe Atatürk döneminde Muğla madenlerinin imtiyaz, devir ve ferağ muameleleri(Selçuk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, 2015) Temel, MehmetMuğla bölgesinde Osmanlı döneminden itibaren işletilmekte olan krom, zımpara, manganez, simli kurşun, bakır, demir, kalay, kurşun gibi madenlerin imtiyaz, devir ve ferağ işlemleri Atatürk döneminde de devam etmiştir. Ancak, ulusal çıkarlara uygun davranmayan, yasal süresi içinde yönetici atamayan, imtiyaz sahibinin resmi ikametgâhını bildirmeyen ve üretime başlamayan işletmelerin imtiyazları iptal edilmiştir. Madenler, Amerikan, İngiliz, Alman ve İtalyan uyruklu kişi ve şirketlerin yanı sıra sayıları az da olsa Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları tarafından işletilmiştir. Osmanlı madenciliğinde olduğu gibi işletme hakkının yüksek fiyatlardan ikinci, üçüncü kişilere satılarak devri uygulaması da sıklıkla görülmüştür. Alınmakta olan vergilere ilave olarak Fethiye, Köyceğiz, Gökova ve Güllük iskelelerine yakın maden işletmelerinden üretim üzerinden %10’luk ek vergi alınmıştır.Öğe Cumhuriyet arşivi belgelerine göre cumhuriyetin ilk yıllarında Türkiye-İsveç ilişkileri(Selçuk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, 2017) Temel, MehmetTürkiye-İsveç ilişkilerinin geçmişi XVII. Yüzyıla kadar uzanmaktadır. XVIII. ve XIX. Yüzyılda Osmanlı Devleti ile imzalanan dostluk, ticaret ve savunma antlaşmalarıyla XX. Yüzyıla kadar süregelen ilişkiler, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasıyla birlikte tam bağımsızlık, barış, ulusal egemenliğe saygı ve tam karşılıklılık ilkeleri doğrultusunda yeni bir boyut kazanmıştır. Milli Mücadele’den hemen sonra iki ülke arasında kurulan diplomatik ilişkilerin ardından 1924 yılından itibaren Dostluk ve Modüs Vivendi Antlaşmaları imzalanmış, teknik ve ticari işbirliği başlatılmıştır. 1925 yılında İsveç’e eğitim amacıyla uzman ve teknik eleman gönderilmiş, 1927 yılında Ereğli Limanı ve demiryolu, Fevzipaşa-Diyarbakır, Irmak-Filyos demiryolu hatlarıyla Mersin Limanı inşasının ihaleleri İsveç firmalarına verilmiştir. 4 Şubat 1928 tarihinde imzalanan Ticaret ve Seyr-i Sefain Antlaşması’nın ardından iki ülkenin ekonomik, siyasi ve ticari ilişkilerindeki artış hızlanmıştır. Bu çalışmada, Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk yıllarında Türkiye ile İsveç arasındaki ilişkilerin siyasi, ekonomik ve teknik işbirliği boyutu incelenecektir.Öğe Kuvâ-Yı Milliye Baskısı Nedeniyle Anadolu’dan İstanbul’a Göç Edenlere Osmanlı Hükümetinin Yardımları(Selçuk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, 2019) Temel, MehmetMondros Mütarekesi’nin ardından Anadolu’nun işgal edilmeye başlanmasıyla birlikte direnme amacıyla silahlı halk kuvvetlerinden milis örgütü Kuvâ-yı Milliye oluşturulmuştur. Yunan ordusu ve işgal kuvvetlerinin Anadolu içlerine doğru ilerleyişine karşı cephe oluşturmaya çalışan gönüllü, zeybek, efe, maceracı, komiteci, terhis edilmiş Osmanlı birliklerinin subaylarından vs. oluşan bu örgütün iaşesi için cepheye gitmeyen zenginlerden para toplanması veya parası olup ta vermeyenlerden zorla alınması, Milli Mücadele karşıtlarının memleketlerini terk ederek başkent İstanbul’a kaçışlarının gerekçesini oluşturmuştur. Milli Mücadeleyi padişaha karşı bir başkaldırı olarak gören ve bu nedenle Kuvâ-yı Milliyecilerin cezalandırılmalarını öngören padişah iradesiyle şeyhülislam fetvasının gereğini yerine getirmek için basın, yayın, propaganda, silahlı eylem ve halkı Kuvâ-yı Milliye’ye karşı ayaklanmaya çağırma yoluyla Milli Mücadele aleyhinde faaliyet gösteren aralarında din adamı, naip, tüccar, memur, esnaf, çiftçi vs. gibi kişilerin bulunduğu yüzlerce Anadolu insanı, Kuvâ-yı Milliye tarafından cezalandırıldıkları, tehdit edildikleri veya cezalandırılacakları gerekçesiyle Anadolu şehirlerinden başkente göç etmişlerdir. Kurtuluş çaresini milli irade ve milli egemenlik yerine, siyasi olarak çökmüş saltanatla, İslam dünyasındaki etki gücünü ve saygınlığını kaybetmiş hilafet makamının devamında ve bunların önerdiği siyasi çözümde gören Kuvâ-yı Milliye düşmanları, İstanbul hükümetinden nakdi yardım ve barınma talebinde bulunmuşlardır. Tahkik-i Hüviyet Masası Komiserliği tarafından haklarında gerekli araştırma yapıldıktan sonra bunlara Masârif-i Gayrı Melhûze Tertibinden günlük veya aylık olarak nakdi yardım yapılmış, memleketlerinde emlaki olanlara da borç olarak aylık ödenmiştir. Ev ve işyerlerinin yağmalandığı gerekçesiyle hane ve sermaye talep edenlerin istekleri ise genellikle kabul edilmemiştir. İstanbul’daki medrese, han, otel, kahvehane, pavyon ve bazı kulüplere yerleştirilen Milli Mücadele kaçaklarının yiyecek ve barınma sorunlarıyla Polis Müdüriyeti ilgilenmiş, memleketlerine dönmek isteyenlerin yol ücretleri de ödenmiştir. Kaçaklardan bir kısmı yardımların hükümet tarafından kesilmesi üzerine memleketlerine erken dönmek zorunda kalmış, bazıları da yaşamlarını sürdürmeye devam etmişlerdir. Bu makalede, Kuvâ-yı Milliye baskısı gerekçesiyle veya Milli Mücadele’ye olan düşmanlıkları nedeniyle İstanbul’a kaçanların kaçış gerekçeleri, geldikleri memleketler, İstanbul hükümetlerinin ayni ve nakdi yardımları, iskân mekânları hakkında elde edilecek bilgi ve bulgular analiz edildikten sonra bu kaçışların Milli Mücadele ve Türkiye Cumhuriyeti tarihindeki anlamı yorumlanıp değerlendirilecektirÖğe Kuvâyı Milliye Döneminde Milas-Bodrum’da eşkıyalık ve çetecilik(Selçuk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, 2010) Temel, MehmetMondros Mütarekesi’nin ardından Anadolu topraklarının işgali süreci başlamış ve ülke kaos ortamına sürüklenmiştir. İşgale karşı koymak amacıyla ülkenin birçok bölgesinde yerel direniş örgütleri kurulmuş, düzenli orduya geçilinceye ve merkezi otorite yeniden kuruluncaya kadar milis hareketleriyle düşmana karşı konulmaya çalışılmıştır. Ancak, direniş amacıyla kurulan örgütlerin üyelerinden bir kısmı ve ülkenin içinde bulunduğu olağanüstü durumu fırsat bilen pek çok kişi gasp, yağma, adam kaçırma, ırza tecavüz etme eylemine başvurarak halkı korkutmuş, malına mülküne el koymuştur. Milas-Bodrum ilçeleri de İtalyan nüfuzunda, hükümet otoritesinin olmadığı, uzun sahile, ormanlara ve geniş coğrafyaya sahip bir bölge olduğu için çete ve eşkıyalığın en sık görüldüğü merkezlerden biridir. 1919-1920 yıllarında bu bölgede pek çok kişinin canına, malına, ırzına, kastedilmiştir. Merkezi ve yerel idarecilerin anlaşmazlığı, yerel jandarma komutanlığının Kuvâ-yı Milliye adına hareket ettiğini iddia eden çete ve eşkıya grubuna müdahale etmekten kaçınması gibi nedenlerle bölgede 1920 yılının ortalarına kadar asayişsizlik önlenememiştir.Öğe Menteşe/Muğla Belediye Başkanı Mehmet Ragıp Zorbazzade Hakkında 1920 Yılında Açılan Usulsüzlük Ve Yolsuzluk Soruşturması(Selçuk Üniversitesi, 2020) Temel, Mehmet1914-1928 yılları arasında Muğla Belediye Başkanlığı görevinde bulunmuş olan Mehmet Ragıp Zorbazzade hakkında fazla harcama, usulsüz sarfiyat, kayıt dışı ve eksik muamele, bütçe dışı harcama, meclis kararı olmadan ve meclis kararından önce işlem yapma vb. gerekçelerle 1920 yılında usulsüzlük ve yolsuzluk soruşturması açılmıştır. Soruşturma sürecinde mülkiye müfettişinin tüm iddia ve suçlamalarını cevaplayan Zorbazzade’nin dosyası Dâhiliye Nezareti’nde de değerlendirildikten sonra kanuna aykırı muamelelerde bulunduğu gerekçesiyle hakkında azil kararı verilmiştir. Soruşturmanın, Zorbazzade’nin Muğla’da Kuvâ-yı Milliye’yi, örgütlediği, İzmir ve Nazilli’de toplanan yerel kongrelerde Muğla’yı temsil ettiği dönemde açılması Milli Mücadele’ye olan desteğinin kırılmak istendiği şüphesini doğurmuştur. Görevden azledilmemesi ve 1928 yılına kadar sürdürmesi de soruşturma hakkındaki şüpheleri güçlendirmiştir. Bu makalede, soruşturmanın gerekçeleri ve Zorbazzade’nin savunması incelendikten sonra müfettişin iddiaları üzerine bazı değerlendirmeler yapılmıştır.Öğe Osmanlı arşivi belgelerinde İrlanda ihtilali(Selçuk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, 2018) Temel, MehmetXII. Yüzyılda İngiliz kolonisi haline gelen, XVI. Yüzyılın ilk yarısında da İngiliz egemenliğine giren İrlanda’da, İngiltere’nin siyasi ve ekonomik egemenliğini güçlendirerek sürdürebilmesi için uyguladığı politikalar, Amerika ve Avrupa’da görülen ekonomik, siyasi ve fikri özgürlükler İngiliz egemenliğinden kurtulmayı sağlayacak ihtilal sürecini başlatmıştır. İrlanda’nın bağımsızlık sürecini XVIII. Yüzyıldan itibaren izlemeye başlayan Osmanlı Devleti, adadaki gelişmeleri ve İngiltere’nin İrlanda politikalarını Eflak-Boğdan voyvodalarının kaimeleriyle, Londra’daki diplomatlarının raporlarından öğrenmeye çalışmıştır. XVI. Yüzyıldan itibaren görülen ayaklanmaları mezhep çatışması, fitne-fesat hareketi ve ihtilal ateşi olarak nitelendirerek gelişmeleri izlemekle yetinmiş, insani yardım dışında İngiltere ile ilişkilerini zedeleyebilecek girişimlerde bulunmaktan kaçınmıştır. İrlanda’nın bağımsızlık isteklerine karşı XIX. Yüzyılın ortalarına kadar sertlik politikası izleyen İngiliz hükümetleri, 1880’li yıllardan itibaren uzlaşmacı politikalara yönelmişlerdir. Özellikle Liberal Parti’nin iktidara geldiği dönemlerde yapılan müzakereler sonucunda Güney İrlanda 1921 yılında bağımsızlığını elde etmiştir. Bu makalede İrlanda’nın, XVIII. Yüzyılın sonlarında başlayıp XX. Yüzyılın başlarında bağımsızlıkla sonuçlanan ihtilal süreci ve Osmanlı Devleti ile ilişkileri Osmanlı Arşivi belgeleri ve diğer kaynaklar ışığında incelenmeye çalışılacaktır.Öğe Osmanlı arşivi belgelerine göre Osmanlı-Avustralya ilişkileri(Selçuk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, 2016) Temel, MehmetOsmanlı-Avustralya ilişkilerinin tarihi, Suriye ve Lübnan bölgelerinden Avustralya’ya yönelik göçlerin yoğunlaştığı XIX. yüzyılın ikinci yarısına kadar uzanmaktadır. Osmanlı Devleti ve Avustralya yerel hükümetleri, göçleri önlemeye çalışmışlarsa da ada ülkede yaygın olarak yapılan gezdiricilik mesleğinin göçmenlere çekici gelmesi ve servet edinme hayalleri girişimlerin başarılı olmasını engellemiştir. Osmanlı Devleti, Avustralya’daki tüccar ve vatandaşlarının hak ve hukuklarını koruyabilmek için bu ülkenin bazı şehirlerinde konsolosluklar açmıştır. Avustralya’da bulunan endemik hayvan ve bitki türleri Osmanlı devlet adamlarının ilgisini çektiği için Osmanlı ülkesine getirme girişimlerinde bulunmuşlardır. Avustralya’daki Osmanlı yerleşimciler ve tüccarlar Balkan ve I. Dünya Savaşı yıllarında Osmanlı Devleti’ne nakdi yardım göndermişlerdir. I. Dünya Savaşı’nda Anzak birlikleri içinde yer alan Avustralyalı askerlerin Gelibolu’daki serüveni, savaş sonrası ilişkileri de olumlu etkilemiş, Avustralyalı devlet adamlarıyla asker ailelerinin Gelibolu’daki anıt mezarları ziyaretleri iki ülke ilişkilerinin Cumhuriyet döneminde de artarak gelişmesini sağlamıştır. Bu çalışmada, Osmanlı-Avustralya ilişkilerinin ortaya çıkış, gelişme ve cumhuriyet dönemine uzanan süreci incelenmeye çalışılmıştır.Öğe XX. yüzyılın başlarında Menteşe Sancağı Hapishaneleri(Selçuk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, 2009) Temel, MehmetHapis, ceza infaz sistemi olarak Osmanlı ceza hukukundaki yerini batılılaşma süreciyle birlikte aldığından, hapishaneler XIX. yüzyılın ikinci yarısından itibaren yaygınlaşmaya başlamıştır. Başlangıçta fiziki ve sıhhi bakımdan uygun mekânlarda açılmadıklarından 1856 yılından 1917 yılına kadar aralıklarla çıkarılan nizamname ve yasalarla ıslah edilmeye çalışılmışlardır. XX. yüzyılın başlarında Muğla merkeziyle Marmaris, Köyceğiz, Fethiye, Milas ve Bodrum ilçelerinde yedi hapishane bulunuyordu. Bunların en büyüğü olan Bodrum Genel Hapishanesi, Bodrum Kalesi’nin 1895 yılında genel hapishaneye dönüştürülmesiyle hizmete açılmıştır. Kapasitesi büyük ve havadar olduğu için ülkenin diğer hapishanelerinden sürekli olarak hükümlü sevk edilmiştir. Hapishane ıslahatının Osmanlı Devleti’nin öncelikli gündemini oluşturmaması nedeniyle Muğla’daki hapishaneler için de yeterli ödenek ve personel ayrılmadığından XIX. yüzyılın ikinci yarısında başlatılan ıslah çalışmaları istenen düzeyde başarılı olamamış, insan sağlığına uygun olmayan koşullar cumhuriyet dönemine kadar devam etmiştir.