Yazar "Yazar, Abdullah" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 6 / 6
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Akut bronşiyolitte izole edilen viral patojenlerin ve uygulanan tedavi yöntemlerinin hastalığın seyrine etkisi(2017) Akın, Fatih; Yazar, Abdullah; Arslan, ŞükrüGiriş ve Amaç: Akut bronşiyolit süt çocukluğunda ve 2 yaşından küçük çocuklarda, genellikle viral etkenlere bağlı gelişen ve hastaneye yatışın majör sebeplerinden olan bir alt solunum yolu enfeksiyonudur. Çalışmamızın amacı akut bronşiolit nedeniyle hastanede yatan çocuklarda izole edilen laboratuvar bulguları ve uygulanan tedavi yöntemlerinin hastaların yatış sürelerine etkisini araştırmaktır.Yöntem ve Gereçler: Bu amaçla Konya Eğitim ve Araştırma Hastanesi Çocuk Kliniğinde Aralık 2013 - Mayıs 2014 tarihleri arasında bronşiyolit tanısıyla yatarak takip edilen 95 hastanın dosyaları retrospektif olarak incelendi.Bulgular: En fazla izole edilen viral patojenler respiratuvar sinsityal virüs (%21.8) ve rinovirüs idi (%21.8). Sadece rinovirüs üreyen grupla üreme olmayan grup arasında yatış süreleri açısından anlamlı bir fark bulunamazken, sadece RSV-A üreyen ve RSV-ARinovirüs birlikte üreyen grupta hastanede yatış süreleri anlamlı derecede uzun bulundu. İnhale bronkodilatatör, ipratropium bromid, hipertonik salin tedavisi uygulanan ve uygulanmayan hasta grupları arasında yatış süreleri açısından anlamlı fark saptanmazken, inhale streoid alan olguların yatış süresi almayanlara oranla daha uzun bulundu. İmmunglobulin E (Ig E) düzeyi yüksek ölçülen hastaların ortalama yatış süreleri, normal olanlara göre anlamlı olarak uzundu. Anne sütü alan ve almayan gruplar arasında ve sigara ile temas öyküsü olan ve olmayan gruplar arasında yatış süreleri açısından anlamlı fark saptanmadı.Tartışma ve Sonuç: Sonuç olarak, RSV ve rinovirüs hala akut bronşiyolitin majör sebepleridir. İnhale steroid tedavisi almak, yüksek Ig E düzeyi ve bronşiolit sebebinin RSV olması hastanede yatış süresini uzatmaktadır.Öğe Cerebral venous sinus thrombosis in an adolescent with Ewing sarcoma(SPRINGER, 2008) Unal, Ekrem; Yazar, Abdullah; Koksal, Yavuz; Caliskan, Umran; Paksoy, Yahya; Kalkan, ErdalBackground Although thromboembolic complications are common in adult patients with malignant diseases, cerebral venous sinus thrombosis has been rarely described in cancer afflicted pediatric and adolescent population. Case history A 16-year-old adolescent girl referred for complaints of pain and swelling on her left leg. On physical examination, a solid tibial mass was discovered. After the diagnosis of Ewing sarcoma with a tru-cut biopsy, chemotherapy protocol consisting of cisplatin, ifosfamide, adriamycine, and vincristine was started. During the first course of the treatment, the patient expressed headache, diplopia, and ptosis. Contrast-enhanced magnetic resonance (MR) images and MR angiography showed superior sagittal and transverse sinus thromboses. After anticoagulant therapy, the thromboses disappeared within 1.5 months. She received her chemotherapy protocol with the anticoagulant prophylaxis. After a follow-up period of 12 months, she is still in a good neurological recovery without any sequel. Conclusion Children and adolescents with cancer should be monitored closely for thrombotic complications. We discuss this uncommon case to draw attention to the importance of early diagnosis and adequate treatment of intracranial thrombosis in childhood cancer, and we review the relevant literature.Öğe The importance of troponin-I as a predictor of cardiac injury caused by carbon monoxide poisoning(TAYLOR & FRANCIS INC, 2007) Unal, Ekrem; Yazar, Abdullah; Oran, Bulent[Abstract not Available]Öğe Is Asymmetric Dimethylarginine a Useful Biomarker in Children With Carbon Monoxide Poisoning?(LIPPINCOTT WILLIAMS & WILKINS, 2019) Yazar, Abdullah; Akin, Fatih; Sert, Ahmet; Ture, Esra; Topcu, Cemile; Yorulmaz, Alaaddin; Ercan, FatihObjective Carbon monoxide poisoning (COP) is the leading cause of mortality and morbidity due to poisoning worldwide. Because children are affected more quick and severely from COP, they may require a longer treatment period, even if carboxyhemoglobin (CO-Hb) and/or lactate levels return to normal. Therefore, a new marker that predicts the duration of treatment and the final outcomes of COP is needed. Methods This case control study was conducted on 32 carbon monoxide-poisoned patients younger than 18 years who had been admitted to pediatric emergency department. The control group included age- and sex-matched 30 healthy children. Blood samples were obtained for analysis of arterial blood gases, CO-Hb percent, methemoglobine, lactate, and asymmetric dimethylarginine (ADMA). Results Asymmetric dimethylarginine levels were significantly increased (P < 0.05) in patients with COP on admission and after the treatment when compared with controls (1.36 [0.89-6.94], 1.69 [0.76-7.81], 1.21 [0.73-3.18] nmol/L, respectively). There was no positive correlation between CO-Hb and ADMA levels on admission and at 6 hours (P = 0.903, r = 0.218, P = 0.231, r = 0.022, respectively). Positive correlation was found between lactate and CO-Hb levels on admission (P = 0.018, r = 0.423). Conclusions This study showed that ADMA levels were still high after 6 hours of 100% oxygen therapy in children with COP, even CO-Hb and/or lactate levels return to normal range. On the basis of these results, we consider that ADMA may be a useful biomarker in patient with COP.Öğe Konya İlinde 6-18 Yaş Arası Çocuklarda Obezite Sıklığı(2019) Yazar, Abdullah; Kılıçaslan, Murat; Akın, Fatih; Arslan, ŞükrüAmaç: Bu çalışmada Konya ilinde yaşayan 6-18 yaş arası öğrencilerin vücut kitle indeksleri (VKİ) ölçülerek obezite sıklığının belirlenmesi, elde edilen verilerle persentil eğrilerinin oluşturulması amaçlanmıştır.Gereç ve Yöntem: Çalışma Konya il merkezi ilk ve ortaöğretim okullarında öğrenim gören 6-18 yaş arası 3171çocukta gerçekleştirildi. Antropometrik ölçümler sonrası hesaplanan VKİ değerleri 5. persentilin altında olanlardüşük kilolu, 5. ile 85. persentil arası normal kilolu, 85. ile 95. persentil arası fazla kilolu, 95. persentil ve üzeriolanlar ise obez olarak tanımlandı.Bulgular: Öğrencilerin yaş ortalaması 12,683,25 yıl; % 51,2’si (1624) erkek, % 48,8’i (1547) kız idi. Kız çocukların ortalama VKİ’i 20 4 kg/m2, erkek çocukların 20,1 4,2 kg/m2 olarak hesaplandı. Her bir yaş aralığındaki değerlere bakıldığında obezite (% 12,3) ve fazla kilolu olma sıklığı (% 11,9) 15 yaşında anlamlı derecede(sırasıyla; p0,018-p0,02) yüksek bulundu. Elde edilen veriler ışığında Konya ili için 6-18 yaş arası çocuklarınboy, vücut ağırlığı ve VKİ persentil eğrileri çıkarıldı. Buna göre öğrencilerin toplamda % 4,9’si obez, % 9,4’üfazla kilolu, % 79,2’si normal kilolu, % 6,5 düşük kilolu olarak saptanırken; erkeklerin % 5,4’ü obez, % 9,5’i fazlakilolu, kızların % 4,3’ü obez, % 9,4’ü fazla kilolu olarak tespit edildi.Sonuç: Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizi de etkileyen obezite sıklığındaki artış Konya ilinde de etkisini göstermekteydi. Bununla birlikte obezitenin doğru teşhisi için hali hazırda kullanılan standart büyüme persentillerinyanısıra il bazlı verilerle oluşturulacak bölgesel eğrilere ihtiyaç duyulmaktadır ki; çalışmamız bu bağlamda yapılacak daha ileri çalışmalara ışık tutacaktır.Öğe Romatizmal mitral yetmezlikli hastalarda sol ventrikül sistolik ve diyastolik fonksiyonlarının geleneksel ve doku doppler yöntemleri ile değerlendirilmesi(Selçuk Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2007) Yazar, Abdullah; Karaaslan, SevimMitral yetmezlikli (MY) hastalarda, sol ventrikül fonksiyonlarının bozulduğunun erken saptanmasında doku Doppler görüntülemelerinin (DDG) geleneksel yöntemlerden daha iyi sonuç verdiği ileri sürülmektedir. Ancak çocukluk yaş grubundaki hastaların ameliyata verilme zamanını gösteren doku Doppler değerleri henüz belirlenmemiştir. Bu çalışmanın amacı, sol ventrikül fonksiyon bozukluğunun erken farkedilmesi açısından sağlıklı ve değişik ağırlıklı MY'li çocuklardan geleneksel ve DDG yöntemleri ile elde edilecek sonuçları karşılaştırmaktır. Hafif-orta derecede MY bulunan 20 hasta (grup 2), ağır derecede MY bulunan 10 hasta (grup 3) ve sağlıklı 30 çocuk (grup 1) çalışmaya dahil edilmiştir. Gruplar arasında yaş, vücut alanı, kan basıncı, kalp hızı gibi sonuçları etkileyecek parametreler açısından anlamlı bir farklılık mevcut değildir. Ekokardiyografik incelemeler Hawlett-Packard Sonos 5500 ekokardiyografi cihazı ve 2.5 MHz'lik proplar kullanılarak yapılmıştır. MY'nin derecelendirilmesi jet alanının sol atriyuma oranı ve rügürjitan fraksiyonu kullanılarak yapılmıştır. Ejeksiyon fraksiyonu, fraksiyonel kısalma, pre-ejeksiyon periyodu (PEP), ejeksiyon zamanı (ET), PEP/ET oranı, aortik peak flow velosite, aortik peak velosite integral, akselerasyon zamanı, aortik distansibilite, kardiyak indeks, interventriküler septumun kalınlaşma yüzdesi, sol ventrikül arka duvarının sistolik kalınlaşma yüzdesi, sol ventrikül sistol-sonu meridyonal duvar stresi, çembersel kısalmanın ortalama hızı, ortalama akselerasyon açısından gruplar arasında anlamlı bir farklılık bulunmamıştır (P>0.05). Grup 3'te miyokard performans indeksleri (MPI) ve Tei indeksleri kontrol grubuna göre anlamlı bir artış göstermiş ve bulunan değerler normal değerlerden daha yüksek bulunmuştur. Geleneksel ve DDG ile bakılan izovolumik kontraksiyon ve relaksasyon zamanları, E ve A dalga velositeleri. E/A oranı, E-dekselerasyon zamanı, DDG ile bakılan Em /Am oranı, heriki yöntem ile değerlendilen E/Em oranı grup 3'te kontrol grubundan anlamlı olarak farklı olduğu saptanmış ancak saptanan değerler literatürde bildirilen normal değerler arasında olduğu görülmüştür. Sonuçlarımız, tek bir DDG'nin LV fonksiyon bozukluğunun başlangıcını yeterince ortaya koyamadığı ve seri şekilde yapılacak takip incelemelerine gereksinim duyulduğu şeklindeki literatür bilgisini desteklemiştir. Ameliyat sonrası gelişebilecek mortaliteyi öngörebilecek doku Doppler değerlerinin tesbit edilebilmesi için çok sayıda vaka ile yapılacak çalışmalara ihtiyaç vardır.