İşletme/Makale Koleksiyonu

Bu koleksiyon için kalıcı URI

Güncel Gönderiler

Listeleniyor 1 - 9 / 9
  • Öğe
    Yeniden Üretim Uygulamaları ile İşletme Performansı Arasındaki İlişkinin Belirlenmesine Yönelik Bir Araştırma
    (Selçuk Üniversitesi, 2017) Gelmez, Emel
    Günümüz artan rekabet ortamında üretici işletmeler, müşteri memnuniyetini sağlamakla birlikte maliyetlerini azaltacak, kârlılıklarını artıracak girişimlerde bulunmaktadırlar. Bu süreçte yeniden üretim, işletmeler için önemli bir iş modeli olarak karşımıza çıkmaktadır. Çevreyi koruyucu bir faaliyet olması, çevreye duyarlı üretim sistemlerinin öneminin artması ile birlikte özellikle son yıllarda işletmeler tarafından daha fazla uygulama alanı bulmaktadır. Yeniden üretim faaliyetlerinin üreticilere sağladığı finansal avantajların yanında, işletmelerin performansları üzerinde de etkili olduğu görülmektedir. Bu çalışmanın temel amacı, Konya otomotiv yan sanayinde yeniden üretim faaliyetleri, tedarik zinciri performansı ve işletme performansı arasındaki ilişkiyi incelemektir. Çalışmada anket yönteminden yararlanılmış olup, Konya Sanayi Odası (KSO)’na kayıtlı 68 işletme üzerinde yürütülmüştür. Araştırma sonucunda yeniden üretim faaliyetlerinin tedarik zinciri performansı üzerinde olumlu etkisi olduğu, tedarik zinciri performansının işletme performansı üzerine olumlu etkisi olduğu ve yeniden üretim faaliyetlerinin işletme performansı üzerinde olumlu etkisi olduğu tespit edilmiştir.
  • Öğe
    1854-1997 Yılları Arasında Türki?ye'deki? Beledi?yeleşme Süreci?ndeki? Genel Eği?li?mler
    (Selçuk Üniversitesi, 2008) Sezgin, Murat
    Yerel yönetimler içerisinde yer alan belediyelerin kamu yönetimindeki yeri, globalleşme sürecinde daha net bir görünüm almaktadır. Yerel yönetimlerde görülen uygulama hatalarının ve problemlerin öncelikle hukuki düzenlemeler ve siyasi yapılanmalardan kaynaklandığı bilinmektedir. Birde buna icra makamlarının sübjektif bakış açıları eklenince olay daha da karmaşık hale gelmektedir. Kırsal kesimde bulunan yerleşim yerleri belediye yapılırken, ele alınan kriterler nelerdir? Kırsal yerleşim yerleri için belediye uygun bir idari yapı mıdır? Türkiye'de 35.289 tane köy olduğu düşünülürse, bunların tamamı belediye yapılmalı midir? Yoksa bu tip yerleşim yerleri için yeni bir düzenleme mi getirilmelidir? Bu çalışmada 1854- 1997 yılları arasındaki belediyeleşme eğilimi incelenerek yukarıdaki sorulara cevap aranmaya çalışılmıştır. Bulunan cevaplar belediyeler hakkında çıkarılacak düzenlemelere ışık tutacaktır.
  • Öğe
    Marka İletişiminin Kriz Dönemlerinde İşletme Performansına Etkisi ve Hazır Giyim İşletmeleri Üzerine Bir Araştırma
    (Selçuk Üniversitesi, 2010) Tekin, Mahmut; Öztürk, Aziz
    Kriz dönemleri belirsizlik ve risk içerdiği için işletmelerde panik ve karmaşaya neden olmakta, üst yönetimin sorumluluklarını artırmaktadır. Yöneticiler böyle dönemlerde çoğu zaman sağlıklı karar almakta zorlanmakta ve stratejik hatalar yapabilmektedir. Yöneticilerin kriz dönemlerinde aldıkları önlemlerin başında bazı maliyetlerin ve harcama kalemlerinin azaltılmasına yönelik tedbirler gelmektedir. Bu bağlamda tasarrufa gidilen harcama kalemlerinden birisi de reklam, satış geliştirme, sponsorluk vb. gibi faaliyetleri kapsayan marka iletişim faaliyetleri olmaktadır. Ancak, işletmenin bilinirliğini ve markalarının imajını artırma konusunda en etkili yöntem olan marka iletişiminin, kriz dönemlerinde azaltılmasının, işletme açısından krizi daha da derinleştirme olasılığı bulunmaktadır. Bu bağlamda, kriz dönemlerinde, marka iletişim faaliyetlerinin azaltılması mı yoksa marka iletişimine önem verilerek krizi aşmada ve fırsata çevirmede bir yatırım aracı olarak kullanılması mı gerektiği sorusunun cevabı, bu çalışmada marka iletişimine en fazla önem veren sektörlerden birisi olan hazır giyim sektörü üzerinde araştırılmıştır.
  • Öğe
    Türkiye’de Kamu İç Borçlanmasının Makroekonomik Etkileri
    (Selçuk Üniversitesi, 2008) Çoban, Orhan; Doğanalp, Nihat; Uysal, Doğan
    Bu çalışmada 1987-2007 döneminde Türkiye’de kamu iç borçlanmasının bazı makro ekonomik göstergeler (büyüme, enflasyon, faiz oranları) üzerindeki etkisi analiz edilmiştir. Analizlerde ADF Birim Kök Testi, Johansen Eş-Bütünleşme Testi ve Granger Nedensellik testlerinden yararlanılmıştır. Analizler sonucu iç borçlanma ile büyüme arasında bir eş-bütünleşmenin olduğu, buna karşın iç borçlanma-faiz oranı ve iç borçlanma-enflasyon arasında bir eş-bütünleşmenin bulunmadığı görülmüştür. Ayrıca, iç borçlanma ile büyüme arasında bir nedensellik ilişkisi tespit edilmiştir. Bu tespit, son yıllarda Türkiye ekonomisinde meydana gelen büyümenin en önemli kaynağının iç borçlanma olduğuna işaret etmektedir.
  • Öğe
    Kamu İç Borcu ve Büyüme İlişkisi: Türkiye Örneği
    (Selçuk Üniversitesi, 2015) Doğanalp, Nihat
    Yurt içinde ihraç olunan devlet iç borçlanma senetleri, hazinenin geçici nakit ihtiyacını karşılamak için yurt içi piyasalardan yaptığı borçlanmalar ve senede bağlı olup olmadığına bakılmaksızın müsteşarlık tarafından üstlenilen her türlü malî yükümlülükler iç borçlanma olarak adlandırılmaktadır. Türkiye’de ilk kez 1933 yılında Fevzi Paşa-Diyarbakır demir yolu inşaatının finansmanı için başvurulan iç borçlanma; 1980’li yıllardan itibaren gerek hız kazanan küreselleşme olgusu gerekse her alanda kendisini hissettiren liberalizasyon eğilimleri kamu açıklarının giderilmesinde iç borçlanmayı önemli bir finansman aracı haline getirmiştir. Popülist yaklaşımların bir sonucu olarak vergilendirme yerine borçlanma yolunun tercih edilmesi zaman içerisinde iç borçların kısır bir döngüye dönüşmesiyle sonuçlanmıştır. 1994, 1999, 2000 ve 2001 krizleri özellikle borçlara ilişkin faiz yükünün önemli boyutlara ulaştığı kriz tecrübeleri olarak hafızalarda yer etmiştir. Bir finansal kriz türü olarak borç krizinin en yoğun hissedildiği dönemler kuşkusuz yaşanan bu kriz süreçlerinde gerçekleşmiştir. İç borçların iktisadi faaliyet düzeyi üzerinde önemli etkileri olduğuna dair çok sayıda teorik ve ampirik çalışma bulunmaktadır. Bu çalışmalar içinde iç borçların özellikle reel kesim üzerindeki etkilerinin irdelenebilmesi için seçilen temel değişken reel GSYH’deki büyüme oranı olmaktadır. Yapılan bu çalışmalarda genellikle kısa vadeli ve borçların finansmanı amacıyla kullanılan iç borçlanmanın arttığı dönemlerde büyüme hızında yavaşlama yaşandığına dair bulgular elde edilmektedir. Bu çalışmada yaşanan Kasım 2000 ve Şubat 2001 krizlerinin ardından güçlü ekonomiye geçiş programı çerçevesinde özellikle istikrarlı bir seyre bürünen Türkiye Ekonomisi için iç borç ve büyüme ilişkisi ortaya konmaya çalışılmıştır. 2001:1-2013:4 dönemi üç aylık verilerinin kullanıldığı analizlerde iç borç düzeyinde meydana gelen % değişme ve büyüme oranına ilişkin veri seti oluşturulmuştur. Analizlerde iç borç ve büyüme arsındaki ilişki değişkenlerin uzun dönemde birlikte hareket edip etmedikleri ve aralarında bir nedensellik ilişkisinin olup olmadığı bağlamında eş bütünleşme testi ve nedensellik testi ile incelenmiştir. Analiz sonuçlarına göre iç borçlar ve büyümenin eş bütünleşik olduğu ve % 5 anlam seviyesinde iç borç ve büyüme arasında 6 gecikme dönemi referans alınarak bir nedensellik olduğu tespit edilmiştir.
  • Öğe
    Emek Piyasasında Kadın Çalışanlara Yönelik Cinsiyet Ayrımcılığı: Kahramanmaraş Tekstil Sektörü Örneği
    (Selçuk Üniversitesi, 2018) Kartal, Mustafa; Çoban, Orhan
    Cinsiyet ayrımcılığı, bireylere cinsiyetlerinden dolayı farklı davranılmasıdır. Ayrımcı uygulamalara aile ilişkilerinde, eğitim hayatında, siyasal yaşamda, sosyal ilişkilerde ve çalışma yaşamında sıklıkla karşılaşılmaktadır. Daha çok negatif ayrımcılık şeklinde ortaya çıkan bu tür uygulamalara genellikle kadınlar maruz kalmaktadır. Kadın ve erkek arasında eşitsizliği yol açan söz konusu uygulamaların temelinde ise toplumun sahip olduğu geleneksel değer yargıları yatmaktadır. Söz konusu değer yargılarına göre erkeğin ilk ve asli görevi iş yaşamında yer alarak evinin geçimini sağlamak iken, kadından ilk olarak beklenen şey ise iyi bir eş ve anne olmasıdır. Bu düşünceler sonucunda kadın sosyal, ekonomik ve siyaset alanında erkeklerden temsil hakkı elde edememiştir. Kadınların cinsiyet temelli ayrımcı uygulamalara en çok maruz kaldığı alan çalışma yaşamıdır. İşe yönlendirme sürecinden itibaren başlayan ayrımcı uygulamalar, işe alım süreci ve iş yaşamı içerisinde de devam etmektedir. Böylece kadın, zorlukla iş yaşamına kendini kabul ettirmekle kalmayıp çalışma yaşamında da çeşitli güçlükle karşılaşmaktadır. Üstelik maddi olanaksızlıklar yüzünden çalışmak zorunda olan kadın, gerek işini kaybetmemek gerekse çevresinden çekindiği için uğramış olduğu ayrımcı uygulamaları çok fazla dile getirememektedir. Diğer yandan çalışma yaşamında yer alan kadının karşılaşmış olduğu bir diğer durum ise ev işlerindeki sorumluluklarını da yerine getirmek zorunda olmasıdır. Kadın çalışanlardan hem evdeki hem de iş yaşamındaki sorumluluklarını eksiksiz bir şekilde yerine getirmesi beklenmekte olup, böyle bir durumda kadın ev ve iş yaşamı arasında sıkışıp kalmakta ve psikolojik olarak ciddi sorunlar yaşamaktadır. Bu yüzden kadınları yaşamış olduğu ayrımcı uygulamaları azaltmak ve hatta ortadan kaldırmak amacıyla ulusal ve uluslararası platformda konuya gereken önem verilmekte ve konuyla ilgili pek çok düzenleme hayata geçirilmektedir. Bu çalışmanın amacı Kahramanmaraş Tekstil sektörü örneğinden hareketle emek piyasasında kadınların cinsiyet ayrımcılığına maruz kalıp kalmadıklarının ortaya konulmasıdır. Analizlerde kullanılan veri seti anket yöntemiyle elde edilmiştir. Bu kapsamda Kahramanmaraş tekstil sektöründe faaliyet gösteren büyük ölçekli 5, orta ölçekli 4 ve küçük ölçekli 3 olmak üzere toplam 12 işletmede çalışan 480 kadın işçiden alınan cevaplar, SPSS 15 istatistik analiz programında değerlendirilmiştir. Analiz sonuçları, emek piyasasında cinsiyet ayrımcılığının her geçen gün azaldığını göstermektedir.
  • Öğe
    Konaklama İşletmelerinde Yeşil Pazarlama Faaliyetlerinin Tüketicilerin Satın Alma Davranışlarına Etkisi, Konya İli Örneği
    (Selçuk Üniversitesi, 2020) Berk, Osman Nurullah; Celep, Emel
    Günümüzde, tüketicilerin çevre sorunları konusunda giderek daha fazla endişe duyması ile birlikte, yeşil pazarlama uygulamaları işletmelerin rekabet avantajı elde etmesi ve sürdürülebilirliklerini sağlaması açısından stratejik bir araç haline gelmektedir. Doğal kaynak kullanımının ve çevre temizliğinin büyük öneme sahip olduğu turizm sektörü, yeşil pazarlama uygulamalarının her geçen gün yaygınlaştığı sektörlerden bir tanesidir. Bu bağlamda yürütülen araştırmada değer, kalite yaklaşımı, duygusal ve genel imaj değişkenleri kullanarak, yeşil bir otel imajının tüketicilerin satın alma davranışlarını nasıl etkilediği incelenmiştir. Araştırma kapsamında, Konya ilinde faaliyet gösteren, yeşil yıldıza sahip konaklama işletmelerinde konaklayan 306 otel müşterisinin görüşleri anket yöntemi ile ölçülmüştür. Araştırma kapsamında elde edilen verilerin istatiksel yöntemlerle değerlendirilmesi sonucu ortaya çıkan bulgulara göre, yeşil pazarlama faaliyetlerinin tüketicilerin satın alma davranışı üzerine pozitif bir etkisi olduğu ortaya çıkmıştır.
  • Öğe
    Yurtdışında Yaşayan Beyşehir ve Yöresi Kökenli Gurbetçilerimizin Sayısal Olarak Tespiti ve Yöre Ekonomisine Katkıları Üzerine Bir Araştırma
    (Selçuk Üniversitesi, 2019) Öztürk, Aziz
    İkinci Dünya Savaşının yıkıcı etkileriyle sarsılan başta Almanya olmak üzere bazı Batı Avrupa ülkelerinde 1950’li yıllardan itibaren büyük bir sanayileşme ve kalkınma hamlesine girişilmiştir. Ancak savaşta genç nüfusunun önemli bir kısmını kaybeden bu ülkeler işgücü açığını yurtdışından getirdiği insan kaynağı ile kapatmak zorunda kalmışlardır. Türkiye’deki mevcut yaşam koşullarının çok zor olduğu 1960’lı yılların başından itibaren Türkiye’den de bu ülkelere işgücü olarak çok sayıda insanımız gitmiştir. İşgücü göçünü başlatan insanlarımızın büyük çoğunluğunu eğitim düzeyi düşük, kalifiye olmayan ve kırsalda yaşayan insanlarımız oluşturmuştur. Başta ekonomik gerekçeler olmak üzere çeşitli gerekçelerle Almanya ile başlayan daha sonra diğer Avrupa ülkelerine yayılan işgücü göçünün bu baş aktörlerine kimi zaman “Almancılar” kimi zaman “Gurbetçiler” denilmiştir. Gurbetçilerimiz göçün başladığı yıllardan günümüze kadar geçen süre içerisinde hem yaşadıkları ülkelere hem de ülkemize pek çok alanda ciddi katkılar sağlamışlardır. Göç ettikleri ülkelerin işgücü açığını kapatıp o ülkelerin kalkınma hamlelerinin gerçekleşmesinde önemli rol oynarlarken ülkemize de özellikle yüksek döviz girdisi sağlayarak ülkemizin ekonomik kalkınmasında ciddi faydalar sağlamışlardır. İşgücü göçünün başladığı ilk yıllarda sayıları binlerle ifade edilen ama kısa sürede milyonları aşan gurbetçilerimizin bir bölümü de Beyşehir ve yöresinden Avrupa ülkelerine gitmişlerdir. Başlangıçta biraz para biriktirip memleketlerine dönme hayali kuran gurbetçilerimizin büyük çoğunluğu geri dönmemiş ve yıllarca sadece yılda bir kez yıllık izinlerinde doğdukları topraklara izine gelerek memleket hasretlerini gidermeye çalışmışlardır. Yıl boyu zor hayat şartlarında düşük maaşlarla çalışan gurbetçiler özellikle yaz aylarında tatil sezonunda sadece yakınları ve sevdikleri tarafından değil ülke şartlarına göre harcama gücünün yüksekliğinden dolayı çok sayıda esnaf ve tüccar tarafından da yolları gözlenen bireyler haline gelmişlerdir. Beyşehir ve yöresinden giden, yurtdışında yaşayan binlerce gurbetçi şehrin ve yörenin ekonomisine, sosyal ve kültürel gelişimine çok büyük katkılar sağlamış ve sağlamaya da devam etmektedir. Ancak yöreden yurtdışına giden gurbetçi sayısı ve yöreye sağladıkları ekonomik katkının boyutu hakkında bugüne kadar yapılmış herhangi bir araştırma ve çalışmaya rastlanılmamıştır. Bu çalışmada da Beyşehir ve yöresinden yurtdışına giden gurbetçilerimizin sayısal olarak tespiti ve yöre ekonomisine katkıları araştırılmıştır.
  • Öğe
    Sivil toplum kuruluşlarında liderlik
    (2019) Kılınç, Erhan
    Günümüzde “hangi ortamda olursa olsun, bazı liderlik tarzları her zamaniyidir ve etkilidir” görüşü yerine “farklı örgüt türlerinde ve farklı koşullardayönetim ve liderlik tarzının değişebileceği görüşü” daha çok kabul görmektedir.Çünkü günümüz örgütlerinin, çalışanların ve yöneticilerin/liderlerin olanaklarıve çevreleri oldukça değişmiştir. Bu nedenle, bir liderin başarı şansının, liderlikilkelerinin tamamını uygulamasından çok, değişen çevre koşullarına dengeli birşekilde uyum sağlayabilmesi ile mümkün olduğu görülmektedir.Son yıllarda özel ve kamu sektörün bir paydaşı görülen ve üçüncü sektörolarak adlandırılan “sivil toplum kuruluşları” (STK), ulusal ve küresel alandabirçok sosyal, kültürel ve ekonomik faaliyetler yürütmekte ve sorumluluklarüstlenmektedir. STK’ların sayıları, sermaye miktarları ve önemleri günden güneartmakta ve etki alanları genişlemektedir. Bu durum onların daha iyi nasılyönetilecekleri ve bu örgüt yapısına hangi yöneticilik ve liderlik modelinin dahauygun olacağı konularını gündeme getirmiştir. Diğer birçok örgütte olduğu gibiSTK’larda da tartışılan temel konulardan birisi, “STK’ların en iyi nasılyönetileceği” sorusuna aranan cevaptır. Diğer örgüt türlerine göre çeşitlikısıtları ve farklılıkları olan bu örgütlerin daha etkin ve verimli yönetilmeleri içinyeni yönetim anlayışına ve uygulamalarına ihtiyaç vardır. Bu açıdan STK’larınyönetimi ve onlarda uygulanabilecek liderlik modellerinin araştırılması önem arzetmektedir.İyi yönetim ancak iyi bir liderle mümkün olabilmektedir. Hızlı değişimlerinve gelişmelerin yaşandığı ve toplumun bilinç düzeyinin ve beklentilerinin arttığı günümüz dünyasında, işletmelerin bu düzene ayak uydurabilmeleri vizyoner,dönüşümcü, insan odaklı ve etkileşimci bir liderlik anlayışı ile mümkündür. Buçalışmada, 21. yüzyılda STK’larda meydana gelen değişme ve gelişmeler ışığındaSTK’ların etkili yönetebilmesi için ihtiyaç duyulan liderlik türü ve özellikleriaçıklanmaya çalışılmıştır