Diş Hekimliği Fakültesi Tez Koleksiyonu
Bu koleksiyon için kalıcı URI
Güncel Gönderiler
Öğe Ön açık kapanış tedavisinde mini vida ile posterior dişlerin gömülmesinin sefalometrik değerlendirilmesi(Selçuk Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi, 2018-04-26) Akbaydoğan, Leyla Çime; Akın, MehmetBu projenin amacı, ön açık kapanışı olan hastalarda arka dişlerin gömülmesiyle ön dişlerdeki kapanmanın ve profildeki değişimin sefalometrik röntgenler kullanılarak karşılaştırmalı olarak incelenmesidir. Bu çalışma ön açık kapanışı olan 14 kız, 6 erkek toplam 20 hasta ile yapılmıştır. Hastaların yaşları 12-18 arasıdır. Palatinal bölgeye uygulanan mini vidadan üst çenede arka dişleri kaplayan akrilik apareye elastik zincirlerle 250-300 gr kuvvet uygulanmıştır. 8 ay süren tedavi boyunca aylık kontrollerle hastalar takip edilmiş ve elastik zincirler yenilenmiştir. Apareyin uygulandığı ilk seans ve uygulamanın tamamlandığı 8. ayda hastalardan elde edilen sefalometrik röntgenler üzerinden değerlendirme yapılmıştır. Çalışma grubu verilerinin analizi SPSS 21.0 İstatistik Paket Programı (IBM, Armonk, NY, USA) ile gerçekleştirilmiştir. İskeletsel ve dişsel parametrelerin başlangıç ve bitiş ölçümleri arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık olup olmadığını belirlemek amacıyla veriler bağımlı örnek t testi ile değerlendirilmiştir. Çalışmamızın sonucunda mini vida ve apareyle maksiller arka dişlerde gömülme olduğu, ön dişlerde açık kapanış miktarında azalma olduğu ve üst çene arka dişlerin gömülmesiyle birlikte alt çenenin anterior rotasyon yaparak öne geldiği görülmüştür. Bu tekniğin Sınıf I ve hafif Sınıf II ön açık kapanış anomalisi olan hastalarda uygun bir tedavi yöntemi olduğu sonucuna varılmıştır.Öğe Selçuk Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesinde okuyan öğrencilerde periodontal farkındalık ve bütünlük duygusu ile ilişkili faktörlerin değerlendirilmesi(Selçuk Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi, 2018-05-23) Danışman, Ferhat; Gürsel, MehtikarDiş Hekimliği Fakültelerinde okuyan öğrencilerin stresli, yoğun ve pratiğe dayalı bir eğitim programları olduğundan, bu süreçte genel sağlık durumları, ağız bakım alışkanlıkları ve ağız-diş sağlığı ile ilgili yaşam kalitelerinde önemli değişiklikler görülebilmektedir. Çalışmanın amacı, Selçuk Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi öğrencilerinde periodontal farkındalık ve bütünlük duygusu (SOC) ile ilişkili faktörler arasındaki ilişkiyi değerlendirmektir. Bu çalışmaya gönüllü olarak 550 öğrenci katıldı. Öğrencilerden "Sosyodemoğrafik Bilgiler", "Periodontal Farkındalık", "Bütünlük Duygusu", "Oral Hijyen Motivasyonu", "Genel Sağlık Davranışı" ve "Ağız-Diş Sağlığı ile İlişkili Yaşam Kalitesi" olmak üzere altı bölümden oluşan anket formları doldurtuldu. Elde edilen verilerin normallik varsayımı Shapiro Wilk's testi ile test edildi ve kategorik değişkenler arasındaki ilişkiler belirlenirken Ki-kare testi kullanıldı. İki kategorili değişkenler arasındaki ölçüm değişkeni açısından farklılıklar Bağımsız Örneklem T testi kullanılarak, ikiden çok kategorili değişkenler arasındaki ölçüm değişkenleri açısından farklılıklar ise Tek Yönlü Varyans Analizi ile test edildi. Ölçüm değişkenleri arasındaki doğrusal ilişkiler Pearson Korelasyon Analizi ile test edildi. Araştırmaya katılan öğrencilerin anket sorularına vermiş oldukları cevapların sonucunda, periodontal farkındalık bilgi düzeyleri oranı %57,6 bulunmuş ve üst sınıflara gidildikçe bu oranda artış görülmüştür. Ayrıca yüksek periodontal farkındalık bilgi düzeyine sahip öğrencilerin, düzenli diş fırçalama alışkanlığının olduğu saptanmıştır. Bütünlük duygusu açısından değerlendirdiğimizde, yüksek SOC seviyesine sahip öğrencilerin alkol, sigara gibi kötü alışkanlıklara sahip olmadıkları, iyi düzeyde oral hijyen davranışlarına sahip oldukları ve ağız-diş sağlığı ile ilişkili yaşam kalitesi seviyelerinin de yüksek olduğu görülmüştür. Çalışmaya katılan öğrencileri klinik ve preklinik olarak gruplandırdığımızda, klinik öğrencilerinin ağız sağlığı ile ilişkili yaşam kalitesi düzeyi preklinik öğrencilerine göre yüksek bulunmuş olup SOC açısından sınıf düzeyinde farklılık görülmemiştir. Sonuç olarak, öğrencilerin periodontal farkındalık düzeyi ve SOC seviyesi ile yaşam kaliteleri arasında pozitif bir ilişki olduğu görülmekle beraber bu konuda daha detaylı çalışmaların yapılmasına ihtiyaç vardır.Öğe Fiberle güçlendirilmiş periodontal splintler ve anterior diş eksikliklerinde fiberle güçlendirilmiş rezin köprülerin retrospektif olarak değerlendirilmesi(Selçuk Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi, 2018) Altınbilek, Nurdan; Ünlü, NimetBu retrospektif çalışmanın amacı fiberle güçlendirilmiş rezin splintlerin ve anterior tek diş eksikliğinde fiberle güçlendirilmiş adeziv köprülerin klinik performanslarının değerlendirilmesidir. Bu tez çalışmasında Selçuk Üniversitesi Restoratif Diş Tedavisi Anabilim Dalı'nda 2001- 2012 yılları arasında toplamda 65 hastaya uygulanan, FGK restorasyonların retrospektif değerlendirilmesi; ulaşılabilen 32 hastaya uygulanan 34 restorasyonun üzerinden yapıldı. Klinik değerlendirme anatomik form, marjinal adaptasyon, marjinal renklenme, sekonder çürük ve retansiyon kategorileri için USPHS (Amerika Halk Sağlığı Servisi) modifiye kriterlerine göre yapıldı. Restorasyonların mevcut durumları fotoğraflanarak kayıt altına alındı. Hasta memnuniyet derecesi görsel analog skala (VAS) kullanılarak değerlendirildi ve periodontal cep derinlikleri ölçüldü. Her bir çalışma birimini bir restorasyon ünitesi oluşturdu. Elde edilen klinik takip verileri ki kare testi ile istatistiksel olarak analiz edildi. Kategoriler başlangıç değerlerine göre değerlendirildiğinde aradaki fark istatistiksel olarak anlamlıdır (p<0.05). Kendi aralarında değerlendirildiklerinde ise istatistiksel olarak fark gözlenmemiştir (p>0.05). En başarılı sonuçlar SK (splint köprü) ve SEKR (splint –estetik kombine restorasyon) gruplarında elde edilirken, restorasyon kayıplarının tümü ve tamir gereksinimlerinin çoğu SR (splint restorasyon) grubunda meydana gelmiştir. Veriler değerlendirildiğinde tüm restorasyonların en az 5 yıl boyunca kullanıldığı görülmüştür. Klinik değerlendirme sırasında %62'si kullanılabilir durumdayken, %38'i kaybedilmiştir. Değerlendirilen 32 hastanın 20'si (%62,5) restorasyonlarla ilgili memnuniyetlerini 90-100 arası 8'i (%25) 80-90 arası 4'ü (%12,5) 70-80 arası olarak değerlendirmiştir. Başlangıç cep derinliklerine ulaşılamasa da hastaların 5 yıl sonundaki cep derinlikler 2,3-3,8 mm; 10 yıl üzerinde ise 2,4-5,2 mm arasında bulunmuştur.Öğe Kütlesel olarak yerleştirilebilen restoratif materyallerin klinik ve radyolojik olarak değerlendirilmesi(Selçuk Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi, 2016-06-29) Akman, Hayri; Tosun, GülBu in-vivo çalışmanın amacı kütlesel olarak yerleştirilebilen kompozit rezin ile yüksek viskoziteli geleneksel cam iyonomer simanın klinik başarısını, çocuk hastaların süt azı dişlerinde geleneksel tabakalama yöntemiyle uygulanabilen kompozit rezinle karşılaştırıp 3 ay, 6 ay ve 1 yıllık izleme süreci sonunda United States Public Healt Services (USPHS) kriterlerine göre değerlendirmektir. Bu çalışmada 6-10 yaşları arasındaki karışık dişlenme dönemindeki 26 çocukta toplam 134 adet süt azı dişlerinin sınıf II kaviteleri tabakalı olarak yerleştirilebilen geleneksel kompozit rezin Filtek™ Z550 Nano Hibrit Üniversal Restoratif, kütlesel olarak yerleştirilebilen 2 farklı kompozit rezin Sonicfill™, X-tra fil ve 1 tane de yüksek viskoziteli kondanse edilebilir cam iyonomer siman Equia Fil kullanılarak üretici firmanın önerilerine göre tek bir klinisyen tarafından restore edildi. Bu materyalleri uygulamak için üretici firmaların önerileri doğrultusunda rezin içerikli materyallerin restorasyonlarının altında Clearfil SE Bond bonding sistemi kullanıldı. Her bir restorasyon uygulamasından önce, sonra ve kontrol seanslarında dijital periapikal radyografi alındı. Restorasyonların klinik durumları 3, 6 ve 12 ay sonra USPHS kriterlerine göre farklı iki araştırmacı tarafından bağımsız olarak değerlendirildi.İstatistiksel analiz Pearson Chi-square ve McNemar testleri kullanılarak yapıldı. Çalışmada hiçbir olguda renk uyumsuzluğu, ikincil çürük, postoperatif hassasiyet ve anatomik formda uyumsuzluk gözlenmedi. Klinik takip süresi sonunda Filtek Z550 grubunda % 6,25, Sonicfill grubunda % 5,88, X-tra fil grubunda % 5,88, Equia Fil grubunda % 11,76 oranında kenar renklenmesi(p=0,747) gözlendi. Filtek Z550 grubunda % 3,125, Sonicfill grubunda % 2,94, X-tra fil grubunda % 2,94, Equia Fil grubunda % 17,65 oranında marjinal uyumsuzluk (p=0,034) belirlendi. Retansiyon parametresinin 1 yıllık değerlendirilmesi sonucunda Sonicfill, Filtek Z550 ve X-tra fil kompozit restorasyonlarının hiçbirinde kayıp görülmezken, Equia Fil grubunda ise % 17,65 oranında retansiyon kaybı (p=0,005) gözlendi. Marijinal uyum ve retansiyon kriterlerinde Equia Fil'in çalışmada kullanılan diğer restoratif materyallere göre istatistiksel olarak daha başarısız olduğu tespit edildi. Bu bulgular neticesinde süt azı dişlerinin restoratif tedavisinde kütlesel yerleştirilebilen kompozit rezinlerin, geleneksel kompozit rezinler kadar klinik olarak başarılı olduğu ve bu materyallerin uzun dönem başarılarını değerlendirilmesi için daha uzun süreli klinik çalışmalara ihtiyaç duyulduğu sonucuna varıldı.Öğe Farklı eğe sistemleri kullanılarak apikalden taşan debris miktarının ve çalışma zamanının karşılaştırılması(Selçuk Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi, 2018) Yılmaz, Mine Özçelik; Aydınbelge, Hale ArıBu çalışmanın amacı çekilmiş tek köklü alt çene küçük azı dişlerinin kanal preparasyonu sırasında, farklı Ni-Ti döner eğe sistemlerinin neden olduğu apikalden taşan debris miktarının ve çalışma zamanının kıyaslanmasıdır. Çalışmada toplam 90 adet mandibular premolar diş kullanılmıştır. Dişler seçilirken kök gelişimini tamamlamış, kök ucu kapanmış, tek köklü, tek ve düzgün kanallı olanları tercih edilmiştir. Her birinde 15 adet diş olmak üzere 6 grup oluşturulmuştur. Kök kanalları üretici firmaların talimatları doğrultusunda ProTaper Universal, ProTaper Next ve ProTaper Gold rotasyonel hareket yapan çoklu eğe sistemleri ile Reciproc, WaveOne ve WaveOne Gold resiprokal hareket yapan tekli eğe sistemleri kullanılarak şekillendirilmiştir. Apikalden taşan debris, hazırlanan düzenek içerisindeki daha önceden ağırlığı hassas terazi ile tartılmış epphendorf tüplerinde toplanmıştır. Tüpler içindeki distile suyun buharlaşması için 37 0C'de 14 gün inkübatörde bekletilmiş, kalan debris ağırlıkları hassas terazi ile tartılarak hesaplanmıştır. Kanal preparasyonu boyunca geçen süre elektronik kronometre kullanılarak belirlenmiş, irrigasyon ve eğe değişimi esnasında kronometre durdurulmuştur. Eğe sistemlerinin apikalden debris taşkınlık ve çalışma zamanı değerlerine ilişkin ortalamalar arasındaki fark Tek Yönlü Varyans Analizi (ANOVA) testi kullanılarak incelenmiştir. ANOVA sonrası ikili kıyaslamalar için Post Hoc testlerinden TUKEY testi yapılmıştır. Yapılan tüm testlerde anlamlılık seviyesi olarak P<0,05 kullanılmıştır. Elde edilen verilere göre tüm gruplar arasında en az miktarda apikal debris taşıran sistemin Reciproc ve WaveOne Gold olduğu tespit edilmiştir. Çalışma zamanı açısından değerlendirildiğinde WaveOne ve WaveOne Gold eğe sistemlerinin diğer eğe sistemlere kıyasla daha iyi bir performans sergilediği görülmüştür (P<0.05). Bu çalışmanın şartları altında kullanılan tüm eğe sistemlerinin apikalden debris taşkınlığına sebep olduğu tespit edilmiştir. Resiprokal hareket yapan, tek eğe sistemi WaveOne Gold'un daha az debris taşırdığı ve çalışma zamanı açısından daha avantajlı olduğu söylenebilir.Öğe Diş-doku destekli ve kemik-doku destekli hızlı üst çene genişletme aygıtlarının hastaların ağrı algısı ve hayat kalitesi üzerine etkilerinin değerlendirilmesi(Selçuk Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi, 2018-05-17) Feriz, Kemal; Akın, MehmetBu çalışmanın amacı, diş-doku destekli ve kemik-doku destekli hızlı üst çene genişletme apareyi kullanan hastaların, tedavi boyunca ağrı düzeylerini belirlemek (VAS ve VRS-4) ve bu apareylerin hayat kalitesi (OHIP-14) üzerine etkilerini incelemektir. Bu çalışmaya her grupta (Diş-doku destekli ve Kemik-doku destekli grup) 20 kişi olmak üzere 40 birey dahil edilmiştir. Hastaların yaşları 11-16 arasındadır. Her iki grup içinde veri toplama zamanları, apareyin uygulandığı ilk gün (T1), ilk bir haftalık süreçte her gün (1 haftalık), genişletmenin bitip vidanın sabitlendiği gün (T2), retansiyon dönemi sonrası (T3) olarak belirlenmiştir. Her iki grubun verilerinin analizi için SPSS 18 İstatistik Paket Programı (IBM, Armonk, NY, USA)'ndan yararlanılmıştır. Hastaların kullanılan apareyleri bakımından zamana bağlı gruplar arasındaki farklılıkları değerlendirmek için Mann-Whitney U testi kullanılmıştır. Çalışmamızın sonucunda, hastaların ağrı düzeylerinin ilk 7 günde en yüksek seviyeye çıktığı sonra zamanla azalarak ortadan kalktığı görülmüştür. Her iki apareyi kullanan hastaların ağrı algısının benzer şekilde etkilendiği görülürken, hayat kalitesi açısından konuşma ve yemek yeme gibi rutin davranışlar arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmuştur. Kemik-doku destekli hızlı üst çene genişletmesi apareyinin hastaların hayat kalitesinde artış meydana getirdiği sonucuna varılmıştır.Öğe Twin-blok apareyinin alt birinci küçük azi dişleri üzerine demineralizasyona etkisinin değerlendirilmesi(Selçuk Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi, 2018-02-07) Mutluol, Esra Ulusoy; Akın, MehmetOrtodontik tedavi sırasında diş sert dokularında mineral kayıpları (demineralizasyon) meydana gelebilmektir ve buna bağlı olarak mine mikrosertliğinde azalma görülebilmektedir. Bu çalışmanın amacı twin-blok apareyi kullanımına bağlı olarak alt birinci küçük azı dişlerinde meydana gelen olası mineral kayıplarının mine mikrosertlik ölçümleri ile değerlendirilmesidir. Çalışmamıza twin-blok tedavisi sonrası alt birinci küçük azı çekimli sabit tedavi ihtiyacı olan 20 hasta (8 erkek,12 kız; ortalama yaş=12,21±1,12) dahil edilmiştir. Çalışma bölünmüş ağız çalışması olarak tasarlanmıştır. Twin-blok apareyi alt çenede tek tarafta birinci küçük azı dişini kapsarken diğer tarafta birinci küçük azı dişi aparey dışında kalacak şekilde modifiye edilmiştir. Bu şekilde modifiye edilen twin-blok apareyi hastalara 12 ay tüm gün boyunca (yemekler hariç) kullandırılmıştır. Hastaların aparey dışında kalan alt birinci küçük azı dişlerinin (Grup I) ve aparey içinde kalan alt birinci küçük azı dişlerinin (Grup II) bukkal ve lingual bölgelerine Vicker's mikrosertlik ölçüm cihazı ile 200 gr yük 10 sn boyunca uygulanmıştır. Grup I ve Grup II den elde edilen sertlik değerleri birbirleri ile kıyaslanmıştır. Sertlik ölçüm değerlerinin istatistiksel değerlendirilmesinde İki Bağımsız Örneklem t Testi (Student's t) kullanılmıştır. Elde edilen bulgulara göre, aparey dışında kalan dişler (Grup I) ile aparey içinde kalan dişlerin (Grup II) bukkal ve lingual bölgelerinin sertlik değerleri arasında anlamlı bir fark bulunmuştur (p<0,05). Grup II'deki dişlerin sertlik değerlerinin bukkal ve lingual bölgelerde, Grup I'deki dişlerin sertlik değerlerinden istatistiksel olarak anlamlı bir şekilde az olduğu tespit edilmiştir. Her iki grupta, dişlerin bukkal bölgelerindeki sertlik değerlerinin lingual bölgelerindeki sertlik değerine göre anlamlı şekilde az olduğu görülmüştür (p<0,05). Twin-blok apareyi kullanımı sırasında dişlerde mineral kayıpları (demineralizasyon) meydana gelebilmektedir. Klinisyen aparey kullanımına bağlı olası mineral kaybı riskini göz önünde bulundurarak koruyucu önlemler almalıdır.Öğe All-on-six tekniğine göre yerleştirilen implantlarda farklı altyapı materyalleri kullanımının stres dağılımına etkisinin sonlu elemanlar stres analizi yöntemi ile değerlendirilmesi(Selçuk Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi, 2018) Gezer, Tuğçe; Sevimay, MüjdeAtrofik kemiğe sahip dişsiz hastaların protetik rehabilitasyonu zorlu bir tedavidir. İmplant destekli sabit protezler, konvansiyonel hareketli protezlere göre artmış stabilite, fonksiyon ve yüksek derecede hasta memnuniyeti açısından daha tahmin edilebilir sonuçlar sunmaktadır. Dişsiz maksillanın anatomik özellikleri, dental implant tedavisini karmaşıklaştırmaktadır. Dişsiz maksillanın sabit protez ile rehabilitasyonunda sadece 4 implant kullanımı kısa dönemli klinik çalışmalar ile desteklense de, 6 implant gibi daha fazla sayıda implant kullanımının protetik restorasyon için daha yararlı olabileceği belirtilmiştir. Protetik alt yapı materyali, implant destek sistemine ve implant çevresindeki kemik bölgesine stres iletiminde önemli rol oynamaktadır. Çalışmada farklı pozisyonlarda yerleştirilen 6 adet implant üzerine farklı alt yapı materyallerinin kullanımının implant, implant çevresi kemik ve protezde oluşturduğu stresler 3 boyutlu sonlu elemanlar analiz yöntemi kullanılarak araştırılmıştır. Atrofik maksilla modellemesinde sinüsün farklı pozisyonlarda olduğu varsayılarak 2 farklı modelleme yapıldı. İlk modelde implantlar lateral kesici, 1. premolar ve 1. molar bölgelerine; ikinci modelde ise lateral kesici, 2. premolar ve 2. molar bölgelerine yerleştirildi. İmplant üstü protetik alt yapı hibrit protez yapımı için kesik diş formunda oluşturulup; alt yapı materyalleri olarak kobalt-krom, titanyum, zirkonya ve PEEK olmak üzere 4 farklı materyal kullanıldı. Yarım yuvarlak sert gıda materyali 2. premoların distali ile 1. moların mezialindeki çiğneme merkezinde konumlandırıp 150 N'luk vertikal kuvvet tek taraflı olarak uygulandı. Toplamda 8 modele sonlu elemanlar stres analizi uygulanıp; kemikteki basma ve çekme streslerine, alt yapı ve implantlardaki Von Mises streslerine bakıldı. Çalışmanın sonucunda; ark uzunluğu ile molar bölgede implant çevresi kemik ve implant boyun bölgesinde oluşan stresler arasında negatif ilişki bulunmuştur. Alt yapı olarak kullanılan materyallerin elastik modülü arttıkça, kemiğe ve implanta iletilen stresler azalmaktadır; alt yapının kendi içinde oluşan stresler ise artmaktadır. PEEK materyali en çok stres ileten materyal iken; kobalt-krom ve zirkonya en az stres ileten materyaller olarak bulunmuştur. Bu sebeple yapılan çalışmada kobalt-krom ve zirkonya, hibrit protezler için en ideal altyapı materyali olarak varsayılmaktadır.Öğe Ortodontik tedavide kullanılan elastik zincirlerin ortamdaki ısı değişimi, su emilimi ve zamana bağlı olarak kuvvet azalmasının değerlendirilmesi(Selçuk Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi, 2018) Yılmaz, Esra; İleri, ZehraBu çalışmanın amacı; farklı markalar tarafından üretilen elastomerik zincirlerde; ortamdaki ısı değişimi, su emilimi ve zamana bağlı olarak kuvvet azalmalarında görülen farklılığı karşılaştırmaktır. Beş farklı firmaya ait, farklı aralıklara ve özelliklere sahip elastik zincirler çalışmaya dahil edilmiştir. Elastomerik zincirlerin marka bazında su emilimine, zamana ve ortama bağlı olarak kuvvet kayıpları değerlendirilmiştir. Ölçümler 0. saatte, 1. saatte, 24. saatte, 3. günde, 1., 2., 3., ve 4. haftada manuel bir kuvvet ölçer kullanılarak tekrarlanmıştır. Zamana bağlı ortamlar ve markalar arasındaki farkı tespit amacıyla Anova testi, fark tespit edilen zamanlarda ikili karşılaştırmalar için Post-Hoc Tukey testi, ortamların zamana göre kuvvet azalış yüzdesi arasındaki farkın tespiti için tekrarlı Anova testi elastik zincirlerin istatistiksel karşılaştırması için kullanılmıştır. Anlamlılık p<0,05 olarak kabul edilmiştir. Markalar arası su emiliminde anlamlı bir fark bulunamamıştır (p>0,05). Kuru ortamda yapılan çalışmada markalar arasında 1. saat, 24. saat ve 3. günde yapılan ölçümlerde kuvvet azalış yüzdeleri arasında anlamlı bir fark bulunamazken (p>0,05), 1. hafta, 2. hafta, 3. hafta ve 4. haftada markalar arasında anlamlı bir fark tespit edilmiştir (p<0,05). Yapay tükürüklü ortamda 1. saatte markalar arası kuvvet azalış yüzdesi arasında anlamlı bir fark bulunamazken (p>0,05), 24. saatte, 3.günde, 1. hafta, 2. hafta, 3. hafta ve 4. hafta ölçümlerinde markalar arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark tespit edilmiştir (p<0,05). Termal sikluslu ortamda 1. saatte, 24. saatte, 3.günde, 1. hafta, 2. hafta, 3. hafta ve 4. hafta ölçümlerinde markalar arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark tespit edilmiştir (p<0,05). Markalar arasında su emilimi açısından fark yoktur. Ancak farklı ortamlarda ve farklı markalarda zamana bağlı olarak kuvvet kayıpları açısından anlamlı farklılık tespit edilmiştir.Öğe Hızlı üst çene genişletmesinin nazometrik sesler üzerindeki etkisinin incelenmesi(Selçuk Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi, 2018-04-05) Balaban, Merve Erol; Akın, MehmetBu çalışmanın amacı; çift taraflı üst çene darlığı tanısı almış hastalarda, hızlı üst çene genişletmesinin nazometrik sesler üzerindeki etkisini değerlendirmektir. Bu çalışmada, çift taraflı üst çene darlığı tanısı konmuş 20 bireye üst çene genişletmesi öncesi (T1) nazometrik analiz, akustik rinomanometri ve akustik ses analizi yapılmıştır. Hızlı üst çene genişletme aygıtının tatbikini takiben, apareydeki vida bir hafta boyunca günde iki tur çevirtilmiştir. 1 hafta sonunda okluzal radyografide midpalatal suturda açılma görüldükten sonra 3 hafta boyunca günde bir tur vida çevirme protokolüne devam edilmiştir. Üst çenede yeterli genişletme elde edildikten sonra vida çevirme işlemi bırakılmıştır ve üç ay süre ile aparey ağızda tedaviyi pekiştirme amaçlı kalmıştır. 3 ayın sonunda hızlı üst çene genişletme apareyi sökülmüş (T2) nazometrik analiz, akustik rinomanometri ve akustik ses analizi tekrarlanmıştır. Üst çene darlığı olmayan 20 birey, çalışmanın kontrol grubunu oluşturmuştur. Bu hastalara da başlangıçta (T1) ve 4 ay sonra (T2) nazometrik analiz, akustik rinomanometri ve akustik ses analizi yapılmıştır. Başlangıçta üst çene darlığı olan ve olmayan bireyler arasında nazalans ortalamaları açısından anlamlı bir farklılık tespit edilmiştir (p<0,05). Ortalama nazalans ölçümleri üst çene darlığı olan grupta, olmayanlara göre anlamlı derecede düşük bulunmuştur. Bu durum maksiller darlığın hiponazaliteye neden olduğunu düşündürmektedir. Hızlı üst çene genişletmesi tedavisinden sonra nazalans değerlerinde anlamlı bir artış bulunmuştur. Sonuç olarak, RME'den sonra hiponazalitede düzelme olduğu gözlenmiştir. Akustik rinometri ölçümlerinde üst çene darlığı olan bireylerde her iki nazal kavitede için MCA1, MCA2, VOL1, VOL2 değerlerinde artış gözlensede, sadece sağ nazal kavite için MCA2 değerinde anlamlı artış saptanmıştır. RME, burun hacminde ve kesit alanında artışa yol açtığı için burun solunumunu rahatlatmaktadır. RME sonrası sesin akustik parametrelerinde istatistiksel olarak anlamlı değişiklikler saptanmamıştır. RME, sesin kalitesinde değişikliğe yol açmadığı için hastalarda güvenle kullanılabilir.Öğe Plateletten zengin fibrin (PRF)' nin hızlı üst çene genişletmesi (RME) sonrası kemik yapım miktarına etkisi(Selçuk Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2018-04-26) Seyman, İfakat Zeynep; Baka, Zeliha MügeBu çalışmanın amacı, trombositten zengin fibrin enjeksiyonunun midpalatal sutur içerisinde hızlı üst çene genişletmesi sonrası kemik formasyonu üzerine olan etkisini araştırmaktır. Bu çalışma her birinde 15 hızlı üst çene genişletme tedavisi hastası olan 2 gruptan oluşmaktadır. Kontrol grubu: Yalnızca hızlı üst çene genişletme tedavisi yapılan hastalar. Tedavi grubu: Hızlı üst çene genişletmesi ile birlikte 3 kez plateletten zengin fibrin (PRF) enjeksiyonu yapılan hastlar. Her iki gruptan da hızlı üst çene genişletme apareyini takiben 8. haftada konik ışınlı bilgisayarlı tomografi (CBCT) alınmıştır. Alınan CBCT katıtları üzerinden midpalatal suturdaki kemik yoğunluk değerleri kesitsel ve oransal olarak ölçülmüştür. Çalışma ve kontrol gruplarının hızlı üst çene genişletmesi sonrası midpalatal suturdaki kemik yoğunluğu değerlerinin gruplar arası karşılaştırılma sonuçlarına göre kesitsel ölçümlerde çalışma grubunda midpalatal sutur kalsifikasyonu kontrol grubuna göre istatistiksel olarak anlamlı derecede fazla bulunmuştur (p<0,05). Fakat oransal ölçümlerde çalışma ve kontrol grubu arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunamamıştır (p>0,05). PRF'nin midpalatal suturda kemik yoğunluğunu arttırdığı fakat bu farkın istatistiksel olarak anlamlı olmadığı bulunmuştur.Öğe İskeletsel sınıf III maloklüzyonlu ortognatik cerrahi hastalarında sefalometrik değişimlerin yaşam kalitesinin ve postoperatif memnuniyetin değerlendirilmesi(Selçuk Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi, 2018-05-17) Vural, Ahmet; Akın, MehmetÇalışmamızın amacı; sınıf III maloklüzyona sahip ortognatik cerrahi hastalarında sefalometrik filmler üzerinde sert ve yumuşak doku değişimlerinin incelenmesi, ortognatik cerrahi sonrası yaşam kalitesinin ve cerrahi sonrası hasta memnuniyetinin değerlendirilmesidir. İskeletsel sınıf III maloklüzyona sahip ortognatik cerrahi prosedür geçirmiş 48 birey geçirdikleri cerrahi operasyona göre 2 gruba ayrılmıştır. Tek çene cerrahi operasyonu geçiren 14 birey (ortalama yaş 23,90) bilateral sagital split ramus osteotomisi operasyonu geçirmiştir. Çift çene cerrahi operasyonu geçiren 34 birey alt çene için bilateral sagital split ramus osteotomisi operasyonu üst çene için Le Fort I osteotomisi operasyonu geçirmiştir. Hastaların başlangıç ve bitim lateral sefalometrik röntgenleri dijital ortamda çizilmiştir. Postoperatif hasta memnuniyeti anketi (PSPSQ) ve oral sağlık etki profili (OHIP-14) anketleri ortalama 23,54 ay sonra (min 7ay, max 24 ay) hastalara uygulanmıştır. Sefalometrik ölçümlerin ve hasta memnuniyeti anketlerinin korelasyonu değerlendirilmiştir. Sınıf III maloklüzyona sahip ortognatik cerrahi hastalarında her iki ankette ve her iki grupta yüksek memnuniyet skorları görülmektedir. Tek ve çift çene cerrahisi grubu hastalarında psikolojik rahatsızlıklar ile ilgili sorular haricinde farklılık bulunmamaktadır. Çalışmamız sonucunda hastaların büyük çoğunluğunun ortognatik cerrahi sonrasında yaşam kalitelerinden ve cerrahinin estetik fonksiyonel ve psikolojik sonuçlarından memnun kaldıkları görülmüştür.Öğe Kök kanal duvarlarının farklı rotary sistemlerin kullanılmasından sonra sem altında incelenmesi(Selçuk Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi, 2015) İnce, Selen; Aydınbelge, Hale ArıAmaç: Bu çalışmanın amacı, resiprokal hareketli tek eğeli döner alet sistemleri ile ProTaper Next ve ProTaper Universal eğelerinin kök kanallarını temizleme etkinliklerinin çekilmiş tek kanallı dişler kullanılarak karşılaştırılmasıdır. Materyal-Metot: 60 adet çekilmiş tek köklü insan dişi 4 grupa ayrıldı (n=15). Grup 1, kök kanalları ProTaper Universal eğeleri ile genişletildi, grup 2, kök kanalları ProTaper Next eğeleri kullanılarak genişletildi, grup 3, kök kanalları Wave One Primary eğesi kullanılarak genişletildi, grup 4, kök kanalları Resiproc 25 eğesi kullanılarak genişletildi. Kök kanallarının apikal boyutları; ProTaper Universal F3, ProTaper Next X3, Wave One Primary, Resiproc 25 olacak şekilde bitirildi. Bütün gruplar da eğeleme esnasında 2 ml %2.5 NaOCl irigasyon solüsyonu kullanıldı. Final irigasyon 2 ml %2.5 NaOCl, 2 ml %17 EDTA, 2 ml distile su olacak şekilde bütün gruplara uygulandı. Daha sonra kökler bukkolingual yönde iki parçaya ayrıldı ve taramalı elektron mikroskobu altında incelendi. Debris ve smear tabakasının varlığı apikal, orta ve koronal üçlü bölgelerinde olacak şekilde 5 basamakta skorlandı. Veriler Kruskal-Wallis ve Mann Whitney U testleri ile istatistiksel olarak değerlendirildi. Sonuç: Bütün gruplar koronal bölgede apikal bölgeye göre daha iyi debris ve smear tabakası sonuçları göstermiştir. Smear tabakası ve debris sonuçları Wave One ve Resiproc gruplarında daha iyi bulunmuştur. Bu çalışmanın koşullarına göre kök kanallarının temizliği bakımından Wave One ve Resiproc eğeleri PTU ve PTN eğelerine tercih edilebilir.Öğe Peri-implant ve dişeti oluk sıvılarında osteokalsin ve n-terminal crosslink telopeptit (NTX) seviyeleri ve klinik parametrelerle ilişkisinin incelenmesi(Selçuk Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi, 2015) Yamalı, İlknur Pelin; Gürsel, MehtikarBu çalışmada farklı periodontal durumlardaki bireylerde diş ve implant oluk sıvılarındaki osteokalsin ve Ntx seviyelerinin periodontal tedavi olmaksızın incelenmesi ve klinik parametreler ile ilişkisinin belirlenmesi amaçlanmıştır.Kırk diş ve kırk implant olmak üzere toplam 80 bireyin diş ve implantları değerlendirildi.Diş ve implant gruplarındaki bireyler kendi içlerinde 20 sağlıklı diş, 20 kronik periodontitisli, 20 sağlıklı implant ve 20 peri-implantitisli olmak üzere ikişerli gruplara ayrıldı. DOS örneklemesi bireylerin ağız içi muayenesi yapıldıktan 48 saat sonra alındı. Dişeti oluk sıvısı osteokalsin (OC) ve Ntx seviyeleri total ve konsantrasyon değerleri ELISA ile değerlendirildi. Klinik parametreler ile ilişkisi değerlendirildi. Yapılan istatistiksel analizler sonucunda tüm hasta gruplarında OC, Ntx total ve konsantrasyon için bulunan değerler arası farklılık istatistiksel olarak anlamlı bulunmadı (p>0,05). Klinik parametreler açısından beklenildiği üzere; hasta gruplarında sağlıklı gruplara göre Pİ, Gİ, SK, SCD istatistiksel olarak anlamlı yüksek bulundu (p<0,05). Klinik parametreler ile biyokimyasal parametreler arasındaki korelasyona bakıldığında; klinik parametreler ile Ntx total ve OC total değerleri arasında negatif zayıf ilişki bulunmuştur (p<0,05). Biyokimyasal parametrelerin total ve konsantrasyon değerleri arasında ise istatistiksel olarak anlamlı pozitif kuvvetli bir ilişki mevcuttur (p<0,01). Kemik metabolizmasındaki yapım yıkım sürecindeaktif rol oynayan OC ve Ntx için yapılan önceki çalışmalarda OC ve Ntx'in lokal kemik yıkımının belirteci olabileceği düşünülmüş olsada bizim çalışmamız bu bulguları desteklememektedir.Bu konu ile ilgili iyi tasarlanmış periodontal tedavi öncesi ve sonrasını kapsayan longitidunal klinik yeni çalışmalara ihtiyaç duyulmaktadır.Öğe Akrilik ortodontik apareylerin oral mukoza hücreleri üzerine sitotoksik etkisinin ve rezidüel monomer salınımı ile ilişkisinin in vivo değerlendirilmesi(Selçuk Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi, 2016) Yıldırım, Ayşe Menzek; İleri, ZehraBu çalışmanın amacı akrilik ortodontik apareylerle tedavi edilen hastalarda, apareyin oral mukoza hücrelerine sitotoksik etikisinin ve salınan rezidüel monomer miktarıyla ilişkisinin değerlendirilmesidir. Çalışmamıza 40 birey dahil edilmiş olup, bireyler randomize olarak 2 gruba ayrılmıştır ve iki farklı otopolimerizan ortodontik akrilik (Orthoplast (Vertex Dental, Zeist, The Netherlands)), (Forestacryl (Forestadent, Pforzheim, FrGermany)) kullanılarak yapılan hızlı üst çene genişletmesi apareyi ile tedavi edilmiştir. Herbir gruptaki hastaların yarısına hızlı üst çene genişletmesi apareyi direk uygulanmış, diğer yarsına da ilgili aperey 24 saat suda bekletildikten sonra uygulanmıştır (10'ar hasta). Tüm hastalardan 5 farklı zamanda tükürük ve bukkal mukozadan smear örnekleri alınmıştır: tedaviye başlanmadan önce (T0), aparey simante edildikten 24 saat sonra (T1), aparey simante edildikten 1 hafta sonra (T2), genişletme işlemi bitip, 6 hafta retansiyon için beklendikten sonra aparey çıkartıldığında (T3) ve aparey çıkartıldıktan 1 ay sonra olmak üzere (T4). Tükrük örneklerinde, Yüksek Performanslı Likit Kromatografi (HPLC) ile rezidüel metilmetakrilat (MMA) miktarı ölçülmüştür. Bukkal mukozadan alınan smear örneklerinde ise ışık mikroskobu altında mikronükleus sayısı tespit edilmiştir. Çalışmamızda yaş ve cinsiyet kıyaslaması için student-t testinden yararlanılmıştır. Karşılaştırma yapılacak grupların rezidüel monomer miktarları tespit edilemediğinden, çalışmanın bu aşamasında herhangi bir istatistiksel analiz uygulanamamıştır. Mikronükleus sayılarının istatistiksel değerlendirilmesinde Shapiro Wilks normallik testi, Friedman testi, Wilcoxon testi, Mann Whitney-U testi kullanılmıştır. Çalışmamız sonucunda, incelenen tükürük örneklerinde MMA saptanmamıştır. Mikronükleus testi bulguları ise şöyledir: Orthoplast markalı akrilik kullanılan grupta, apareyin aynı gün ve 24 saat suda bekletilmesi sonucu zamana bağlı mikronükleus sayısında anlamlı bir farklılık bulunamamıştır. Forestacryl kullanılan grupta, aparey aynı gün tatbik edildiğinde T0 ve T1' e göre T3'de mikronükleus sayısı istatistiksel olarak artmıştır. Aparey 24 saat suda bekletildikten sonra tatbik edildiğinde, T0 ve T1'e göre T2'de mikronükleus sayısı anlamlı bir şekilde artmıştır. İki akrilik grubu karşılaştrıldığında, aparey aynı gün tatbik edildiğinde, Forestacryl grubunda mikronükleus sayıları Orthoplast'a göre T3 ve T4'de anlamlı bir şekilde fazladır. Aparey 24 saat suda bekletildiğinde ise iki akrilik grubunun mikronükleus sayıları arasında anlamlı bir farklılık yoktur. Sonuç olarak apareyler polimerizasyon sonrası aynı gün uygulandığında Forastacryl markalı ortodontik akrilik, Orthoplast'a göre daha sitotoksik bulunmuştur. Apareylerin suda bekletilmelerinden bağımsız olarak, mikronükleus sayıları üzerinde bireysel faktörlerin etkili olabileceği düşülmektedir.Öğe Primer sjögren sendromlu hastalarda periodontal durumun değerlendirilmesi(Selçuk Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi, 2016) Güdük, Safiye Karadeniz; Hakkı, SemaSjögren sendromu (SS) tükürük bezlerinin, lenfositik infiltrasyona bağlı yıkımı sonucunda tükürük salgısının azalmasıyla karakterize, sistemik otoimmün bir hastalıktır. Bu çalışmanın amacı, primer SS (pSS)'li hastalar ile sistemik olarak sağlıklı bireyleri klinik parametreler, DOS ve tükürükte bulunan pro/antienflamatuvar sitokinler, çürük ve periodontal hastalıkla ilişkili patojen mikroorganizmalar açısından kıyaslanmasıdır. Çalışmaya 17 pSS'li hasta ve yaş/cinsiyet uyumlu sistemik olarak sağlıklı 16 birey kontrol olarak dahil edildi. Klinik parametreler; plak indeksi (Pİ), gingival indeks (Gİ), sondlama cep derinliği (SCD), sondlamada kanama indeksi (SKİ), klinik ataçman seviyesi (KAS), vücut kitle indeksi (VKİ), çürük, kayıp, dolgulu diş (DMTF) indeksi kaydedildi. DOS ve tükürük örneklerindeki interlökin (IL)- 1β, IL-6, IL-8, IL-10, tümör nekroz faktör (TNF)-α ve yüksek sensitiviteli C-reaktif protein (hs-CRP) seviyeleri ELISA yöntemiyle analiz edildi. Supragingival plak örneklerinde Streptococcus mutans ve subgingival plak örneklerinde Porphyromonas gingivalis, Tannerella forsythia, Treponema denticola miktarı kantitatif polimeraz zincir reaksiyonu (PCR) ile tespit edildi. Uyarılmamış tükürük akış hızı gruplar arasında karşılaştırıldı. İstatistiksel analizlerde normal dağılım gösteren veriler için t-testi ve normal dağılım göstermeyen veriler için Mann Whitney U testi kullanıldı. Çalışmanın sonucunda SCD, KAS, Pİ, Gİ, SKY, VKİ ve DMFT indeksleri açısından gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark olmadığı görüldü. Uyarılmamış tükürük akış hızı pSS'li grupta kontrol grubuna göre anlamlı derecede düşük tespit edildi. Dişeti oluğu sıvısındaki pro/antienflamatuvar sitokin seviyeleri açısından gruplar arasında önemli bir farklılık saptanmadı. Sitokinlerin uyarılmamış tükürük örneklerindeki total miktarları gruplar arasında farklılık göstermezken, konsantrasyon miktarları, hs-CRP hariç, pSS'li grupta kontrol grubuna göre istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksek tespit edildi. İki grup arasında Streptococcus mutans seviyeleri benzerlik gösterirken, Porphyromonas gingivalis, Tannerella forsythia, Treponema denticola seviyelerinin pSS'li grupta, kontrol grubuna kıyasla daha yüksek olduğu izlendi. Bu çalışmanın bulguları, DOS'taki sitokin profilleri arasında fark izlenmezken, tükürükteki sitokin konsantrasyon seviyelerinin, pSS'li grupta kontrol grubuna göre daha yüksek olduğunu gösterdi. Sitokinlerin konsantrasyon düzeyindeki artışının, pSS'li hastalardaki azalmış tükürük akış hızına bağlı olduğu düşünülmektedir. Primer SS'li hastalarda subgingival periodontopatojen miktarının yüksek seviyede olması, bu hastaların mikroorganizmaların uzaklaştırılması için düzenli kontrol altında tutulması gerektiğini düşündürmektedir.Öğe Temporomandibular eklemin transkraniyal görüntülenmesinde farklı açılamaların değerlendirilmesi: In vitro çalışma(Selçuk Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi, 2015) Kaplanoğlu, Kadir; Akgünlü, FarukÇalışmamızın amacı, temporomandibular eklemin lateral transkraniyal radyografik yöntem ile görüntülenmesinde en ideal açılamanın değerlendirilmesidir. Kafa modelde sol temporomandibular eklem bölgesi üzerinde çalışıldı. Kondil başı ve artiküler fossaya belirteç olarak gutta perka parçaları yerleştirildi. Kafa model üzerindeki belirteçler arası mesafeler dijital kumpas ile ölçülerek yedi farklı parametrenin gerçek boyutları belirlendi. Periapikal röntgen cihazı kullanılarak sol temporomandibular eklem bölgesinden 15 farklı açılama altında radyograflar alındı. Vertikalde 3, horizontalde 5 farklı açı kombinasyonu sonucunda 15 farklı açılama elde edildi. Alınan radyograflar üzerindeki parametre boyutları istatistiksel olarak Two-way Anova testi kullanılarak değerlendirilmiştir (p˂0.05). Sonuç olarak, tüm parametreler birlikte değerlendirildiği zaman gerçek boyuta en uzak açılama: 25V +20H olarak, en ideal açılamalar ise: 20V -20H ve 25V -10H olarak belirlenmiştir.Öğe Matriks metalloproteinazların yirmi yaş dişinin gömülü kalması üzerine etkisinin dentin dokusunda araştırılması(Selçuk Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi, 2016) Bayrak, Nagehan Burcu; Küçükkolbaşı, HasanYirmi yaş dişleri çeşitli lokal ve sistemik sebeplerle gömülü kalmaktadır.Gömülü dişlerin beraberinde perikoronitis, kist veya tümör lezyonları, komşu dişte kök rezorbsiyonu veya enfeksiyon gibi farklı patolojiler ortaya çıkabilir. Bu gibi durumlar gömülü dişlerin çekilmesini zorunlu kılar. Bu tez çalışmasında; yirmi yaş dişlerinin gömülü kalması üzerinde dişin dentin dokusundaki matriksmetalloproteinazların (MMP) etkinliği bisinkoninik asit analizi (BSA) ile incelenmiştir. Bu analiz için 50 adet çürüksüz sürmüş ve 50 adet kemik/mukoza retansiyonlu gömülü diş toplanmıştır. Bu dişlerin kök kısmı, mine ve pulpa dokuları uzaklaştırıldıktan sonra kalan dentin dokusundan horizontal kesitler (yaklaşık 0,1 mm) alınarak dişler öğütme işlemine hazırlanmıştır. Sonrasında, mermer bir havan içine alınan dentin kesitleri sıvı azot yardımıyla öğütülerek toz haline getirilmiştir. Elde edilen dentin tozu örneklerinden eşit miktarlarda alınarak (1'er gr) BSA için hazırlandı. Bu analiz ile bir membran üzerinde on farklı MMP incelenmekte, bu sayede Western blot gibi geleneksel yöntemlerin zaman kaybı ve mliyet artışı gibi dezavantajlarından kaçınılmaktadır. BSA ile elde edilen sonuçlara göre sürmüş dişler ile gömülü dişler karşılaştırıldığında MMP-1, MMP-2 ve TIMP-1 değerleri sürmüş dişlerde istatistiksel olarak anlamlı derecede (α= 0.05 için) yüksek bulunmuştur. MMP-1, MMP-2 ve TIMP-1 değerlerinin anlamlı derecede yüksek bulunması bu dişlerde sürme basamaklarının sorunsuz işlediğini gösterirken, gömülü dişlerde bu proteinlerin anlamlı ölçüde düşük bulunması gömülü kalma sürecinde bu proteinlerin etkili olabileceğini göstermiştir.Öğe Gingivitis ve kronik periodontitis hastalarında dişeti oluğu sıvısındaki IL-1β, IL-10, IL-36γ sitokin düzeylerinin incelenmesi(Selçuk Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi, 2016) Bayat, Tüba; Gürsel, MehtikarDişeti oluğu sıvısı (DOS) damarlardaki sıvının mikrosirkülasyonu sırasında enflame periodontal dokuya, sulkusa ve periodontal cebe sızması ile oluşmaktadır. Bu sıvı enflame dokuyu geçtiğinde hastalığın yıkıcı sürecinde yer alan enzimlerin ve diğer moleküllerin hastalıklı bölgede toplandığı düşünülmektedir. DOS'taki bu enzim ve moleküllerin tespiti hastalıkların patogenezi ile ilgili bilgilerin elde edilmesine, periodontal hastalık aktivitesinin izlenmesine ve diagnostik testlerin geliştirilmesine olanak sağlamaktadır. Bu çalışmada, sağlıklı, gingivitisli ve kronik periodontitisli bireylerde, DOS'ta var olan Interlökin 1β (IL-1β), IL-10 (IL-10), IL-36γ(IL-36γ) düzeylerinin tespit edilerek gruplar arası karşılaştırılması amaçlanmıştır. Bu çalışmaya, Selçuk Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesine başvuran, sistemik olarak sağlıklı, sigara içmeyen, klinik ve radyografik olarak teşhisi konulmuş (25 sağlıklı, 25 gingivitis, 30 kronik) toplam 80 birey dahil edildi. Çalışmaya dahil edilen her bireyin klinik periodontal kayıtları alındıktan sonra, bireylerden DOS örnekleri sitokin analizi için toplandı. DOS örnekleri sitokinlerin ELISA yöntemi ile analizi sürecine kadar -80 C˚ de saklandı. Klinik parametreler (Gİ, Pİ, SK, SCD ve KAS) analiz edildiğinde gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulundu. Kronik periodontitisli grupta ölçülen değerler, sağlıklı ve gingivitis grubundan daha yüksekti. DOS IL-1β, IL-10, IL-36γ miktarı kronik periodontitisli grupta anlamlı olarak yüksekken, gingivitis ve sağlıklı grup arasında anlamlı bir fark yoktu. Bu çalışmanın sonuçları, DOS'taki sitokin düzeylerinin periodontal sağlık ve hastalık için belirleyici olabileceğini göstermiştir. Ancak, DOS'taki IL-36γ seviyesinin periodontal hastalıkta bir rolü olup olmadığını anlamak için periodontal tedavi öncesi-sonrası değerlendirmeleri içeren daha ileri çalışmalara ihtiyaç vardır.Öğe Farklı braket tiplerinin dental plak birikimi ve mikrobiyal flora üzerine etkilerinin incelenmesi(Selçuk Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi, 2016) Eker, Ayşen; İleri, ZehraBu çalışmanın amacı paslanmaz çelik tel ligatür ile bağlanan seramik ve metal braketleri dental plak retansiyonuna ve mikrobiyal floraya olan etkilerini karşılaştırmalı olarak değerlendirmektir. Ortalama yaşları 13,6 ± 1,1 yıl olan yirmibeş hastaya (13 kız, 12 erkek) bölünmüş ağız dizaynı kullanılarak randomize olarak sağ ve sol tarafta farklı olacak şekilde paslanmaz çelik tel ligatür ile bağlanan konvansiyonel seramik braket ve metal braket ile bonding işlemi uygulanmıştır. Plak indeksi (PI), periodontal cep derinliği (PCD) ve modifiye gingival indeksi (GI) içeren klinik ölçümler bonding işleminden önce (T0), bonding işleminden 1 hafta sonra (T1) ve bonding işleminden 3 ay sonra yapılmıştır. Supragingival plak örnekleri bakterilerin tespiti için T0 ve T2'de alınmıştır. Streptococcus mutans ve Lactobacillus casei için kantitatif analiz real-time Polimeraz Zincir Reaksiyonu (PCR) kullanılarak gerçekleştirilmiştir. Mann-Whitney U testi, Friedman testi ve Wilcoxon testi grupların istatistiksel karşılaştırması için kullanılmıştır. S. mutans ve L. casei sayıları arasında seramik ve metal braket adezyonu açısından anlamlı bir farklılık tespit edilememiştir (p>0,05). S. mutans'ın 3 aylık dönemde hem metal hem de seramik braketlere olan adezyonunda anlamlı bir fark bulunamamıştır (p>0,05). L. casei'nin her iki braket türüne olan 3 aylık zamandaki adezyonunda anlamlı bir düşüş izlenmiştir (p<0,001). Seramik ve metal braket bondlanan dişlere ait PI ve PCD ölçümlerinde T0'dan T2'ye olan zamanda anlamlı farklılık tespit edilmemiştir (p>0,05). Seramik braket grubunda T1-T2 ve T0-T2 zaman aralıklarında gingival indeks değerlerinde düşüş tespit edilmiştir (p<0,05). Metal braket grubunda ise gingival indeks değerleri açısından bir farklılık bulunmamıştır(p>0,05). Paslanmaz çelik tel ligatür ile bağlanan seramik ve metal braketler arasında dental plak retansiyonu, mikroorganizma sayısı ve periodontal parametreler açısından farklılık yoktur.