Diş Hekimliği Fakültesi Tez Koleksiyonu
Bu koleksiyon için kalıcı URI
Güncel Gönderiler
Öğe Güncel kanal içi ilaçların ve yeni hidrojellerin rejeneratif endodontide kullanımı sonrasında E. faecalis biyofilmini uzaklaştırma etkinliği ve kök hücreler üzerindeki sitotoksik ve alkalen fosfataz aktivitesi(Selçuk Üniversitesi, Diş Hekimliği Fakültesi, 2024) Öztürk, Adem; Ünverdi Eldeniz, AyçeBu çalışma, rejeneratif endodontik tedavi (RET) kapsamında kullanılan konvansiyonel ve yeni nesil kanal içi medikamentlerin Enterococcus faecalis biyofilm tabakası üzerindeki antibakteriyel aktivitelerini ve dental pulpa kök hücreleri (DPSC) üzerindeki sitotoksik etkilerini değerlendirmeyi amaçlamaktadır. Çalışmada, üçlü antibiyotik patı (TAP), ikili antibiyotik patı (DAP), kalsiyum hidroksit (Ca(OH)₂) ve klorheksidin jel gibi geleneksel medikamentler ile birlikte kitosan hidrojel, klorheksidin hidrojel, hyaluronik asit hidrojel, metronidazol hidrojel ve diklofenak hidrojel gibi yenilikçi ajanlar kullanılmıştır. Çalışmada, medikamentlerin antibakteriyel etkinliklerini değerlendirmek için tek köklü kesici dişler ve sitotoksik etkilerini incelemek için ise 3. molar dişlerden elde edilen dentin diskleri kullanılmıştır. Kesici dişlerden elde edilen kök kanalları, E. faecalis biyofilmi oluşturmak amacıyla hazırlanmış ve çalışmada kullanılan medikamentlerin uygulanmasıyla antibakteriyel aktiviteleri değerlendirilmiştir. Ayrıca, 3. molar dişlerden elde edilen dentin diskleri üzerinde dentin pulpa kök hücreleri kültürlenmiş ve bu diskler üzerine çalışmada kullanılan medikamentler uygulanarak sitotoksik etkiler ve alkalen fosfataz (ALP) aktiviteleri incelenmiştir. Antibakteriyel etkinlik açısından, 2.5 mg/ml konsantrasyonundaki TAP ve DAP, E. faecalis biyofilmini tamamen ortadan kaldırmış (p<0,05) ancak DPSC canlılığına yönelik olarak TAP daha düşük canlılık oranları göstermiştir (p<0,05). Klorheksidin jel, E. faecalis biyofilmini önemli ölçüde azaltmış (p<0,05), fakat DPSC'ler üzerinde yüksek sitotoksik etki sergilemiştir (p<0,05). Ca(OH)₂, biyofilme karşı sınırlı antibakteriyel etkinlik göstermiş (p<0,05) ancak DPSC'ler üzerinde en yüksek canlılık oranını korumuştur (p<0,05). Yenilikçi ajanlardan klorheksidin hidrojel, E. faecalis biyofilmini tamamen ortadan kaldırırken (p<0,05), DPSC canlılığını büyük oranda azaltmıştır (p<0,05). Diklofenak hidrojel de yüksek antibakteriyel aktivite göstermiş (p<0,05), ancak DPSC'ler üzerinde belirgin sitotoksik etki yaratmıştır (p<0,05). Buna karşılık, kitosan hidrojel hem yüksek DPSC canlılığı hem de sınırlı antibakteriyel etkinlik sunmuştur (p<0,05). Hyaluronik asit hidrojel, biyofilme karşı daha düşük etkinlik gösterse de DPSC'ler üzerindeki sitotoksik etkisi minimal olmuştur (p<0,05). Bu çalışmada, antibakteriyel etkinlik sağlanırken dental pulpa kök hücrelerinin canlılığını korumak amacıyla belirli bir ilaç konsantrasyonu üzerinde durulmuştur. Bu konsantrasyon hem bakteriyel eliminasyonu sağlamak hem de DPSC canlılığını korumak için literatür verilerine göre seçilmiştir. Yüksek ilaç konsantrasyonlarının bakteriyel etkinliği artırabileceği, ancak DPSC üzerinde toksik etkiler yaratabileceği göz önünde bulundurularak ideal oranı belirlemek için farklı konsantrasyonlar üzerinde çalışmalar yapılmalıdır. Bu tür çalışmalar, ilaçların etkinliği ve güvenliğini optimize ederek rejeneratif endodontik tedavilerde kullanılan biyomateryallerin geliştirilmesine katkı sağlayacaktır.Öğe İndirekt bonding sisteminde kullanılan iki farklı yöntemin transfer doğruluğunun karşılaştırılması(Selçuk Üniversitesi, Diş Hekimliği Fakültesi, 2024) Karakoç, Ramazan Emre; İleri, ZehraBu çalışmanın amacı; yarı dijital ve tam dijital yöntemlerle üretilen indirekt bonding transfer kaşıklarının sanal olarak tasarlanan braket konumlarını hasta ağzına taşıma başarısını karşılaştırmak ve rutin klinik prosedürlerine dahil edilebilirliğini değerlendirmektir. Çalışmamıza Selçuk Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Ortodonti Anabilim Dalına ortodontik tedavi görmek amacıyla başvuran, daimi dişleri sürmüş ve hafif çapraşıklığa sahip 32 birey katılmıştır. Katılımcıların yarısında yarı dijital, diğer yarısına ise tam dijital yöntem ile hazırlanan transfer kaşıkları kullanılarak indirekt bonding işlemi gerçekleştirilmiştir. Bonding işlemi sonrası elde edilen ağız içi tarama görüntüleri GOM Inspect programı ile çakıştırılarak braketlerin lineer ve açısal sapma miktarları değerlendirilmiştir. Çakıştırma işlemi sonrasında elde edilen veriler istatistiksel olarak değerlendirilmiştir. Tam dijital ve yarı dijital transfer kaşıkları arasında lineer sapmalar açısından anlamlı bir fark bulunmamıştır. İki yöntem de lineer yönden başarılı bulunmuştur. İki transfer kaşığında da angulasyon hariç açısal sapmalar lineer sapmalara göre daha yüksektir. Yarı dijital yöntem tam dijital yönteme göre rotasyon ve tork yönünden anlamlı derecede daha başarılı bulunmuştur. İki transfer kaşığında da vertikal yönden braketlerin daha çok gingivale saptığı görülmüştür. İki yöntem tüm sapmalar açısından değerlendirildiğinde yarı dijital yöntemle üretilen transfer kaşığı daha başarılı bulunmuştur.Öğe Dengeleyen taraf temaslı oklüzyona sahip hastaların tedavisinde anterior repozisyon splintinin eklem sesleri üzerine etkisinin değerlendirilmesi(Selçuk Üniversitesi, Diş Hekimliği Fakültesi, 2024) Uludağ, Ayşenur; Yayman, Mevsim; Akman, SerhanTemporomandibular eklem rahatsızlıklarında ağrı, eklem sesi, ağız açmada kısıtlılık, mandibulanın deviasyonu ve defleksiyonu gibi semptomlar görülebilmektedir. Bu rahatsızlıklar çeşitli splintler kullanılarak konservatif olarak tedavi edilebilmektedir. Anterior repozisyon splinti mandibulayı interküspal pozisyonundan daha önde bir pozisyonda konumlandırmaktadır. Amacı fossa içinde doğru bir kondil disk ilişkisi yakalayarak dokuların adaptasyon ve onarımına olanak sağlamaktır. Tedavinin amacı mandibular pozisyonu kalıcı olarak değiştirmek değil, sadece retrodiskal dokuların adaptasyonu için alan sağlayarak geçici olarak mandibulanın pozisyonunu değiştirmektir. TME rahatsızlıklarında sık rastlanan bir semptom olan eklem sesleri genellikle öznel yöntemlerle değerlendirilmektedir. Doğru teşhis ve tedavinin uygulanabilmesi için eklem seslerinin nesnel olarak değerlendirilmesi gerekmektedir. Bu çalışmanın amacı, disk interferens rahatsızlığı olan hastalara uygulanan anterior repozisyon splinti tedavisinin etkinliğini klinik muayene bulguları ve eklem seslerinin spektral analiz verilerine göre belirlemektir. Bu çalışma, disk interferens rahatsızlığı olan 41 hasta üzerinde yürütülmüştür. Dengeleyen temasların durumuna göre çift taraflı dengeleyen temas (n=21) ve tek taraflı dengeleyen temas (n=20) olmak üzere iki hasta grubu oluşturulmuştur. Hastalar 4 hafta süresince anterior repozisyon splinti ile tedavi edilmiştir. Splint kullanımından önce ve tedavi süresince haftalık kontroller yapılarak eklem sesleri ve klinik muayene verileri kaydedilmiştir. Elde edilen ses sinyallerinin haftalık kontrollere göre maksimum enerji değerleri spektral analizle farklı frekans aralıklarındaki beş bantlı filtreden (125Hz- 250Hz - 500Hz - 1000Hz - 2000Hz) geçirilmiştir. Ek olarak, kaydedilen seslerin haftalık takiplere göre ortalama tepe genlik ve enerji değerleri hesaplanmıştır. Enerji bulgularının değerlendirilmesinde istatistiksel analiz için tekrarlayan ölçümlerde ANOVA testi uygulanmıştır. Çalışmanın sonucunda, çift taraflı ve tek taraflı dengeleyen teması bulunan hastalarda anterior repozisyon splintinin klinik muayene bulguları ve eklem sesleri üzerinde anlamlı bir iyileşme sağladığı görülmüştür.Öğe Rezin infiltrasyon yönteminin başlangıç mine çürükleri üzerine etkinliğinin incelenmesi(Selçuk Üniversitesi, Diş Hekimliği Fakültesi, 2025) Özdemir, Sinem; Ünlü, NimetBu gözlem çalışması, dişlerin vestibül yüzeylerindeki beyaz nokta lezyonları (BNL) ve aproksimal yüzeylerdeki başlangıç çürüklerinin tedavisinde Icon® rezin infiltrasyon (Icon® Rİ) sisteminin etkinliğini, remineralize edici diş pastası (MI PP, GC MI Paste Plus™) ve oral hijyen eğitimi (OHE) ile karşılaştırmayı amaçlamaktadır. Çalışmada Restoratif Diş Tedavisi Kliniği'ne başvuran 47 hastada vestibül ve aproksimalde toplam 245 lezyon (187 vestibül, 118 aproksimal) başlangıç DIAGNOdent Pen demineralizasyon dereceleri, Vita Easyshade® V renk ölçümleri, ağız-içi fotoğrafları ve bite-wing radyografları ile dahil edilmiş olup, 6 ve 12 aylık takiplerde tekrarlanan ölçümlerle karşılaştırılarak değerlendirilmiştir. Beş grup oluşturulmuştur: Vestibül 1-Icon® Rİ (73 lezyon), Vestibül 2-MI PP (60 lezyon), Vestibül 3kontrol (54 lezyon), Aproksimal 1-Icon® Rİ (53 lezyon) ve Aproksimal 2-kontrol (65 lezyon). Veriler IBM SPSS ile analiz edilmiş, normal dağılım gösteren veriler ANOVA ve tekrarlı ölçümler, göstermeyenler Kruskal-Wallis H ve Friedman testleri ile değerlendirilmiştir. Gruplar arası karşılaştırmalar Bonferroni, Dunn ve Tamhane testleriyle yapılmıştır. Çürük ilerlemesi ve mineralizasyonun zamana bağlı değişimleri için Genelleştirilmiş Lineer Karma Modeller (GLMM) kullanılmıştır. Tüm analizlerde anlamlılık düzeyi p<0,05 olarak kabul edilmiştir. Vestibül Icon® Rİ grubu, renk ve mineralizasyon açısından diğer vestibül gruplara göre istatistiksel olarak anlamlı derecede daha iyi sonuçlar göstermiştir (p<0,05). MI PP grubu kontrol grubundan renk ve mineralizasyon açısından daha iyi performans sergilemiştir, bu fark istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur (p<0.05). Aproksimal Icon® Rİ grubunda çürük ilerlemesi aproksimal kontrol grubuna göre istatistiksel olarak anlamlı derecede daha yavaş olduğu belirlenmiştir (p<0,05). Icon® Rİ sistemi, başlangıç çürüklerinin tedavisinde minimal invaziv bir yaklaşım sunarak, geleneksel yöntemlerin sınırlamalarını aşmaktadır. Çalışmamız, bu sistemin hem estetik açıdan tatmin edici sonuçlar verdiğini hem de diş dokusunu koruyarak çürük ilerlemesini etkin bir şekilde durdurduğunu kanıtlamıştır. Bu bulgular, Icon® Rİ sisteminin klinik uygulamalarda daha geniş bir kullanım alanı bulabileceğini göstermektedir.Öğe Yüksek dolduruculu akışkan kompozit rezinlerin diş dokuları ile renk uyumlarının stabilitesi(Selçuk Üniversitesi, Diş Hekimliği Fakültesi, 2024) Yılmaz, Özge; Çobanoğlu, NevinAmaç: Bu çalışmanın amacı, tek tonlu veya tek tonlu olmayan yüksek dolduruculu akışkan kompozit rezinlerin renk uyumunu ve bu renk uyumunun satbilitesini çekilmiş insan dişleri üzerinde 2 adet yüksek dolduruculu olmayan akışkan ve 1 adet macun kıvamındaki kompozit rezinle karşılaştırarak dijital fotoğraflar üzerinden ve görsel olarak değerlendirmektir. Gereç ve Yöntem: Çalışmada tek tonlu yüksek dolduruculu akışkan kategorisinde olan kompozit rezinler olarak; GC Essentia Universal HiFlo(GEUH), GC Essentia Universal LoFlo(GEUL), Omnichroma Flow Bulk(OBF), tek tonlu olmayan yüksek dolduruculu akışkan kompozit olarak Clearfil Majesty ES Flow(CMF), G-aenial Universal Injectable(GUI) kullanıldı. Kontrol grubu olarak tek tonlu olmayan ve yüksek doldurucu akışkan kompozit kategorisinde olmayan 3M Filtek Ultimate Flowable Refill(3MFURF) ile Imycryl Novacomp HF(INF) ve geleneksel macun kıvamında kompozit olan GC Essentia Universal(GEU) kompozit rezin kullanılmıştır. 120 adet çekilmiş ve suda bekletilmiş molar diş pembe akriliğe gömülmüştür(n=15). Dişlerin bukkal yüzeyinde, meziobukkal tüberkülünün hizasında silindirik elmas frezle soğutma altında yüksek hızlı bir türbinde standartlaştırılmış silindirik bir kavite bizotaj yapılmadan (4 mm çapında ve 2 mm derinliğinde) açılmıştır. Tüm örneklere single bond universal adeziv sistem etch and rinse modunda kullanılarak restorasyonlar tamamlanmıştır. Sonrasında örnekler sırayla 1 gün distile suda bekletme (T0), 6 gün distile suda bekletme (T1) ve 6 gün kahve de bekletme sonra fırçalama (T2) prosedürlerine tabii tutulmuştur. T0, T1 ve T2 de diş ve restorasyon arasındaki renk uyumu hem görsel olarak skorlandı, hem de dijital fotoğraf makinesi kullanılarak çekilen fotoğrafları üzerinden ΔE00 değeri olarak hesaplandı. Elde edilen veriler Kruskal Wallis H testi, sonrasında anlamlı bulunan parametreler için Bonferroni düzeltmeli Dunn testi ile çoklu karşılaştırmalar yapılarak değerlendirildi. p<.05 değeri istatistiksel olarak anlamlı kabul edildi. Bulgular: Başlangıçta hem görsel hemde ΔE00 olarak en uyumlu kompozit rezinler GUI, GEU, GEUH ve 3MFUF, en uyumsuz olanlar GEUL ve INF dur. Tüm periyotlarda hem görsel hem de ΔE00 olarak en uyumlu kompozitlerden biri GUI, en uyumsuzlardan biri INF dir. 3MFUF T0 ve T1 daha uyumludur. GEU ve GEUL ve INF T2 de en uyumsuz kompozitlerdir. CMF ve OBF T0 ve T2 de benzer ve iyi bir renk uyumu göstermişlerdir. Sonuç: Yüksek dolduruculu akışkan kompozit rezinler renklenme periyodu sonrasında macun kıvamındaki kompozit rezinden kötü renk uyumu göstermemiştir. Yüksek dolduruculu olmayan akışkan kompozit rezinlerin renklenme periyodu sonunda renk uyumu daha çok bozulmuştur. Tek tonlu kompozit rezinler daha iyi ve stabil bir renk uyumu göstermemiştir.Öğe Video paylaşım sitesi Youtube'a yüklenmiş olan ortodontik tedavi gören hastaların deneyimleri ile ilgili içeriklerin değerlendirilmesi(Selçuk Üniversitesi, Diş Hekimliği Fakültesi, 2024) Odaman, Dilara; Baka, Zeliha MügeBu çalışmanın amacı, internette halka açık bir bilgi kaynağı olan Youtube'da, geleneksel braketler, şeffaf plaklar ve lingual braketlerle ortodontik tedavi gören bireylerin deneyimleriyle ilgili paylaşılan içeriklerin incelenmesidir. Paylaşılan videolardan alınan ifadeler doğrultusunda videoların bilgilendiricilik düzeylerinde, bireylerin tedavi konforu ile ilgili ifadelerinde ve videolara yapılan yorumların duygu analizi aracılığıyla izleyici tepkilerinde 3 tedavi yöntemi için gruplar arasında fark olup olmadığını araştırmaktır. Tedavi yöntemlerine karşılık gelen "my braces experience", "my Invisalign experience" ve "my lingual braces experience" anahtar kelimeleri YouTube'da aratılmıştır. Her bir grup için kriterleri karşılayan en çok izlenen 30 video seçilerek toplam 90 video elde edilmiştir. Her videonun bilgilendiricilik düzeyi puanı belirlenmiş, tek bir araştırıcı tarafından bireylerin tedavi konforuyla ilgili ifadeleri kaydedilmiş ve video yorumları duygu analizi yazılımı kullanılarak analiz edilmiştir. İstatistiksel analiz için Ki-kare testi, Kruskal Wallis H testi, Mann Whitney U testi ve Pearson korelasyon testi kullanılmıştır. Çalışmaya dahil edilen 90 video internet kullanıcıları tarafından 13,1 milyon kez izlenmiştir. Videoların bilgilendiricilik düzeylerinde gruplar arasında fark bulunmamaktadır (p>0,05). Tedavi yöntemlerine göre, bireylerde ağrının ve ağız içi rahatsızlıkların lokalizasyonunda, şiddetinde, bireylerin günlük aktivitelerini sürdürmesi ve ağız içindeki apareylerin görünümüne ilişkin memnuniyetleri ile ilgili ifadelerinde farklılıklar vardır (p<0,05). Video yorumları aracılığıyla değerlendirilen, izleyicilerin duygusal tepkilerinde 3 grup arasında farklılıklar vardır (p<0,05). YouTube'da hasta deneyimi içeren videoların izlenme sayıları ve izleyicilerle etkileşimi yüksektir. Bilgilendiricilik düzeyinin yüksek ya da düşük olması videolarla etkileşim düzeyini etkilememektedir. Sosyal medyadaki paylaşımlarla, ortodontik tedavi gören bireylerin deneyimleri ve tedavinin psikososyal yönleri ile ilgili bilgiler yayılmaktadır.Öğe Fonksiyonel apareylerin temporomandibular eklem, kaslar ve periodontal yapılara olan etkilerinin değerlendirilmesi: Üç boyutlu sonlu eleman analizi(Selçuk Üniversitesi, Diş Hekimliği Fakültesi, 2024) Çatalkaya, Hasan; Kök, HasanÇalışmamızın amacı; mandibular retrognati ile karakterize Sınıf II bölüm 1 maloklüzyonların tedavisinde kullanılan Aktivatör, Forsus, Herbst, Lingual teknik ile uygulanan Herbst (LH) ve şeffaf plak yöntemi ile uygulanan madibular advancement (MA) apareylerinin, temporomandibular eklem (TME) ve kas yapılarında oluşturdukları stres, alt-üst çene dişleri ve periodontal yapıları üzerindeki biyomekanik etkilerinin in vitro olarak sonlu elemanlar gerilim analizi yöntemi ile incelenmesidir. Çalışmamızda maksiller ve mandibular kemik dokularının modelinin elde edilmesi için herhangi bir kraniyofasiyal bozukluğu olmayan, SNA:81 SNB:75 ANB:6, WİTS:4 olduğu belirlenmiş iskeletsel mandibular geriliğe bağlı Sınıf II bölüm 1 anomalisi bulunan, SNGoGn:33.8, FMA:23.2 ve Y aksı:57.1 olup normal büyüme yönüne sahip olduğu tespit edilmiş, 6 mm overjeti bulunan, el bilek radyografisinde MP3u döneminde olan 15 yaşında kadın hastanın CBCT görüntüsü kullanılarak üç boyutlu kafa-yüz modeli oluşturulmuştur. Çalışmamızın bulgularında; dişlerde oluşan toplam yer değiştirme miktarına bakıldığında en fazla harekete maksiller ve mandibular dişlerde Aktivatör apareyinin neden olduğu görülmüştür. Maksiller dişlerde LH modelinde en yüksek stres değerinin 7.090 MPa, MA apareyi modelinde en yüksek stres değerinin stres değerinin 0.002 MPa olduğu, mandibular dişlerde ise; Herbst modelinde en fazla stres değerinin 52.539 MPa, Forsus modelininde en yüksek stresin 1.552 MPa olduğu şekilde tespit edilmiştir. MA apereyi incelendiğinde; kondilde (22,608 MPa) ve angulusta (34,313 MPa), koronoid proçeste(-40,689 MPa) stres değerleri tespit edilmiştir. Tüm aparey modellerinde kondile genel olarak bakıldığında; LH apareyi modelinde minumum asal gerilmenin (-21,914 MPa) maksimum asal gerilmeden (18,621 MPa), MA apereyi modelinde maksimum asal gerilmenin (22,608 MPa) minimum asal gerilmeden (-19,465 MPa), Herbst apereyi modelinde maksimum asal gerilme (9,425 MPa) minimum asal gerilmeden (-5,191 MPa), Forsus apereyi modelinde minumum asal gerilme (-21,713 MPa) maksimum asal gerilmeden (17,964 MPa), Aktivatör apereyi modelinde maksimum asal gerilme (19,597 MPa) minimum asal gerilmeden (-16,889 MPa) mutlak değer olarak fazla olduğu tespit edilmiştir. Çalışmamız sonucunda; maksiller ve mandibular dişlerde sagittal olarak en fazla hareket molar dişlerde; mandibular dişlerde en fazla strese Herbst, en az strese Forsus modelinin neden olduğu, maksiller dişlerde en fazla strese LH, en az strese MA aperey modelinin sebep olduğu görülmüştür. Stres mutlak değerlerde en yüksek koronoid proçes bölgesinde, daha sonrasında angulus bölgesinde gözlenmiş, en düşük stres kondil bölgesinde görülmüştür. Aktivatör, Herbst ve MA apareylerinin sagittal yönde etki etmeleri sebebiyle kondilde büyümeyi tetikleyerek iskeletsel etkiyi arttırabileceği; Forsus ve LH apareylerin ise vertikal yönde etki etmesi sebebiyle iskeletsel değişimde daha az etkili olabileceği sonucuna varılmıştır.Öğe Dental pulpa kök hücre uygulamasının Yeni Zelanda tavşan dişi pulpa rejenerasyonu üzerine etkisinin değerlendirilmesi(Selçuk Üniversitesi, Diş Hekimliği Fakültesi, 2022) Furan, Caner; Arı Aydınbelge, HaleEndodontik tedavinin uzun vadeli hedefi, derin çürük ve / veya pulpa enflamasyonu sonrası dental pulpa dahil dişlerin korunması ve restorasyonudur. Ancak dişin canlılığının devam ettirilebilmesi çoğunlukla mümkün olamamaktadır. Bu amaçla son yıllarda rejeneratif endodontik tedavi araştırmaları hız kazanmıştır. Rejeneratif endodonti için nihai amaç, pulpitis veya apikal periodontitis durumunda, bozulmuş veya hasar görmüş dokuları, canlı pulpa dokusu ile değiştirmek veya eski haline getirmektir. Bu çalışmanın amacı, allojenik tavşan dental pulpa kök hücrelerinin (tDPKH) in vivo pulpa rejenerasyonu üzerindeki etkisinin mikro bilgisayarlı tomografi (mikro-bt) ile değerlendirilmesidir. Ayrıca allojenik dental pulpa kök hücrelerinin in vivo oluşturacağı dokunun, apikal kanatmayla oluşması indüklenen dokudan farklılıklarının mikro bt değerlendirmeleri aracılığıyla incelenmesi amaçlanmıştır. Çalışmamızın in vitro bölümünde fibroin (F) ve kitosan oligosakkarit (COS) kombinasyonu hidrojel iskele ile tavşan dental pulpa kök hücreleri kullanılmıştır. Tavşan DPKH'leri ile iskele olarak kullanılacak F/COS hidrojellerin uyumlarının değerlendirilmesi için canlılık testi ve konfokal görüntülemeleri yapıldı. Doku kültürü polistiren'e (TCPS'ye) ekilen hücreler kontrol olarak kullanıldı. F ve F / COS grubundaki hücrelerin canlılığının, 1. ve 3. günlerde TCPS'den önemli ölçüde daha düşük olduğu ortaya çıktı. Bununla birlikte, F/COS grubunun hücre canlılığı, 7. günde TCPS'ye kıyasla önemli ölçüde daha yüksekti. Dahası, F/COS grubunun hücre canlılığı, 1. ve 3. günlerde F grubundan anlamlı derecede yüksekti. Benzer şekilde, konfokal mikroskopi görüntüleri, 1. ve 7. günlerde F grubuna kıyasla F/COS grubunda daha fazla hücre bulunduğunu ortaya koydu. Her zaman noktasında F ve F/COS gruplarındaki hücre canlılığının önemli ölçüde artmasına rağmen, TCPS'ye ekilen hücrelerin canlılığının, 3. günden 7. güne önemli ölçüde azaldığı gözlendi. Çalışmamızın in vivo bölümünde Yeni Zelanda cinsi tavşanların alt anterior dişleri kullanılmıştır. Kök hücre uygulaması için gereken kök kanal boşluğu genel anestezi altında mikromotor yardımıyla oluşturuldu. Kök kanalları sodyum hipoklorit (NaOCl), EDTA (Etilendiamintetraasetik asit) ve serum fizyolojik ile irrige edilip kompozit rezin ile geçici olarak örtülendi. İkinci seansta genel anestezi altında deney grupları (kök hücre grubu, kök hücre / hidrojel kombinasyon grubu, apikal kanatma grubu ve sham grubu) oluşturuldu. Daha sonra kök kanalları MTA (Mineral trioksit agregat) ve kompozit rezin ile örtülendi. 1 aylık takip sonunda tavşanlar sakrifiye edilerek dişler ve çevresindeki dokular mikro bilgisayarlı tomografi yardımıyla incelenmiştir. Kök hücre, kök hücre + jel ve apikal kanatma gruplarının micro- bt görüntüleri incelendiğinde kök kanal boşluklarında yeni dentin birikimleri gözlenmiştir.Öğe Maksiller anterior tek diş implant destekli protezlerde değişik açı ve bağlantı tipleri ile kullanılan platform açılı implant ve farklı abutment materyallerinin oluşturduğu stres dağılımının üç boyutlu sonlu elemanlar analizi ile değerlendirilmesi(Selçuk Üniversitesi, Diş Hekimliği Fakültesi, 2022) Şahin, Gizem; Yücel, Münir TolgaAnterior maksilladaki tek diş eksikliği implant destekli restorasyonlarla sıklıkla rehabilite edilmektedir. Bölgenin anatomik yapısı nedeniyle restorasyon aşamasında bölgede açılı abutmentlardan sıklıkla yaralanılmaktadır. Literatürde açılı abutmentların kemikte stresi arttırdığı şeklinde çalışmalar mevcuttur. Bu yüzden açıyı implant seviyesinde düzelten platform açılı implantları tanıtılmıştır. Bu çalışmada labiolingual boyuttaki açıyı abutment veya implant seviyesinde düzeltmenin kemik ve implant bileşenlerinde oluşturduğu stres analizi incelenmiştir. Bu amaçla, bilgisayar ortamında oluşturulan 16 faklı model üç boyutlu sonlu elemanlar stres analizi yöntemiyle incelenmiştir. Çalışmanın sonunda iki implant grubu için kemik ve implant bileşenlerinde farklı stres dağılımları izlenmiştir.Öğe Koyu renkli remineralize mine ve sağlam minenin vital bleaching sonrası renk stabilitelerinin, yüzey özelliklerinin ve derin morfolojik özelliklerinin karşılaştırılması(Selçuk Üniversitesi, Diş Hekimliği Fakültesi, 2024) Sadioğlu, Berna; Çobanoğlu, NevinÇok sayıda hasta için estetik bir problem olan durmuş çürük kaynaklı koyu renklenmelerin sıklıkla tedavisi restoratif olarak yapılmaktadır. Beyazlatmanın bu lezyonların tedavisi için alternatif olabilecek bir sonuç ortaya çıkarması daha sağlıklı, minimal invaziv ve uygun maliyetli olacaktır. Bu nedenle bu çalışmada bu lezyonlar beyazlatma tedavisinden sonra renklenmeye maruz bırakılarak renk stabiliteleri değerlendirilecek ve renk stabiliteleri sağlam mine ile karşılaştırılacaktır. Ayrıca renk stabilitesi ile ilişkili olabileceğinden bu çalışmada durmuş çürük lezyonu yüzey ve derin morfolojik özellikler açısından sağlam mine ve white spot lezyon ile karşılaştırmak için SEM ve SEM/EDX ile incelenecektir. Çalışmamızda beyazlatmadan önce ve sonraki periyotlarda dişlerin Diagnodent, ICDAS, gözlemsel olarak komşu diş dokuları ile renk uyumunun değerlendirmesi de yapılacak ve birbirleriyle ilişkileri değerlendirilecektir. Bu çalışmada , 24 adet mine seviyesinde koyu renkli durmuş çürük lezyonlu çekilmiş insan dişleri kronları açıkta kalacak şekilde akriliğe gömülmüştür. Her örnek numaralandırılıp polisajlandıktan sonra başlangıç (T0) renk ve Diagnodent ölçümleri yapılmıştır. %40 H2O2 içerikli beyazlatma ajanı (Opalescence Boost, Ultradent Products) ile beyazlatma işlemi uygulanmasının ardından işlemden hemen sonra (T1), 1 hafta kahvede renklendirildikten sonra(T2), 3 ay kahvede bekletildikten sonra(T3), 3 ay kahvede bekletildikten sonra fırçalama yapıldığında(T4) ve fırçalamadan 1 hafta sonra (T5) periyotlarında da renk ve Diagnodent ölçümleri yapılmıştır. Yapılan takiplerde DiagnodentPEN (Diagnodent Pen, Kavo, Biberach, Almanya) ile demineralizasyon derecesi , Vita Easyshade (VITA Easy Shade Advance Digital Dental Instrument, Germany) ile renk ölçümü , ICDAS ile görsel olarak lezyon sınıflaması yapıldı. Ayrıca takipleri yapan hekim işlemden önceki diş rengi ve işlemden sonraki diş renginden duyduğu memnuniyeti 0'dan 10'a kadar puanladı. Beyazlatma yapılan hastalarda dişlerin renk değerlerinin (L*, a*, b*), renk değişimlerinin (∆E00), DiagnodentPEN değerlerinin, hekim memnuniyet puanlamalarının verilerinin istatistiksel analizinde grup içi farklılıklarının karşılaştırılması için Tek Yönlü ANOVA (p<0,05), gruplar arası farklılıkların kıyaslanması amacıyla da Bağımlı Örneklem T-Testi (p<0,05) kullanıldı. Çalışmada hem koyu renkli durmuş çürük lezyonlu hem de sağlam dişlerde başlangıca göre beyazlatmadan hemen sonra klinik olarak algılanabilir eşiğin üstünde renk değişiklikleri bulunmuştur. ∆E00 değerlendirmesine göre koyu renkli durmuş çürük lezyonu olan yüzeylere beyazlatma yapıldığında komşu sağlam yüzeyle olan renk farkı azalmış daha uyumlu hale gelmiştir. Bu renk uyumu renklenme ve fırçalama periyotlarından sonra da devam etmiştir. Bu sonuç gözlemsel olarak da aynı şekilde değerlendirilmiştir ve L değerinde artma ve a değerinde azalma ile uyumludur. Ancak b değerindeki değişiklik çok etkili görünmemektedir. T5 değerlendirmemizde de örneklerin çoğu başlangıçtaki gibi ICDAS 2 olarak skorlanmasına rağmen başlangıca göre kahverengi görünümde azalma ve bleachingten hemen sonrasına göre de opak görünümde azalma gözlenmiştir. Başlangıca göre beyazlamasına rağmen en son periyot olan T5 periyodunda hala bir miktar renkli görünen bazı örneklerde diagnodent başlangıçtaki gibi yüksek değerler göstermiş, sağlam dişle olan renk farkı oldukça azalacak şekilde beyazlayan, artık koyu renkli gözükmeyen örneklerin diagnodent değerleri başlangıca göre epey bir azalma göstermiştir. SEM incelemelerinde Brown spot lezyonun bukkal yüzeylerinde sağlam minede görülmeyen, dişe ve lezyon bölgesine göre değişen düzensiz ve pörözlü alanlar görülmüştür. Demineralizasyon nedeniyle boşluk şeklinde remineralizasyon nedeniyle eklenti şeklinde görülen düzensizlikler her lezyon için farklı derecede gözlenmiştir. Çok aktif white spot lezyonun bukkal yüzeyiyle karşılaştırıldığında remineralizasyon eklentileri white spot lezyonda da gözlense de brown spot lezyonda fark edilir derecede fazla gözlenmiştir. Brown spot lezyonların ve white spot lezyonların arayüz morfolojisi çok benzerdir. Her iki lezyon için de lezyon gövdesi ve yüzeydeki sağlam tabaka örneklerin tümünde kolaylıkla izlenebilmiştir. Brown spot ve white spot lezyonlu yüzeylerde bleaching yapılmamış örneklerde görülen, remineralizasyon nedeniyle mineral birikintileri olduğu düşünülen alanların ve demineralize bölgelerdeki ince kristallerin bleaching yapılmış örneklerde kaybolduğu görülmektedir. Bu bleaching nedeniyle yüzeyden mineral kaybı olduğunu göstermektedir. Sağlam yüzeyler için ise çok fark edilebilir bir değişiklik gözlenmemiştir. EDX sonuçlarımıza göre sağlam yüzeyde bleaching yapıldıktan sonra Ca yüzdesinin daha fazla olmak üzere, Ca ve P yüzdesinde azalma, F yüzdesinde ise artma görülmüştür. Bu değişim, brown spot yüzeyde sağlam yüzeye göre nispeten daha az Ca ve P yüzdesinde azalma, yine daha az F yüzdesinde artma olarak gözlenmiştir. Brown spot lezyonlara bleaching yapıldığında komşu sağlam mine ile daha iyi bir renk uyumu göstermek üzere lezyona göre değişen derecelerde renkleri açılmış ve bu açılmış halini yeniden renklenmeye maruz kaldıktan sonra fırçalandıklarında büyük oranda korumuşlardır.Öğe Konya ilindeki 9-14 yaş aralığındaki çocukların beslenme alışkanlıkları ve fiziksel aktivitelerinin dmft ve dmfs durumuna etkisinin değerlendirilmesi(Selçuk Üniversitesi, Diş Hekimliği Fakültesi, 2024) Gürbulak, Funda; Kahvecioğlu, FirdevsAğız ve diş sağlığı, genel sağlığın ayrılmaz bir parçası olarak kabul edilmiştir. Diş çürükleri ve periodontal hastalıklar, en sık görülenler arasındadır. Bu nedenle; genel sağlıkla birlikte ağız ve diş sağlığının düzenlenmesi için beslenme alışkanlıklarının ve fiziksel aktivite davranışlarının düzenlenmesi oldukça önemlidir. Bu çalışma, beslenme ve fiziksel aktivitenin DMFT ve DMFS indekslerine etkilerini değerlendirmek amacıyla yapılmıştır. Çalışmaya dahil edilen 9-14 yaş arası çocuklara; demografik bilgileri, ağız ve diş sağlığı alışkanlıkları, beslenme ve fiziksel aktivite durumları ile ilgili sorulardan oluşan anket uygulanmıştır. Çocukların ağız içi muayeneleri ile DMFT ve DMFS indeksleri tespit edilmiştir. Elde edilen sonuçlara göre çalışmaya dahil edilen çocukların ortalama DMFT indeks puanı 3,81, ortalama DMFS indeks puanı 6,09 olduğu ve en yüksek DMFT, DMFS indeks puanına sahip yaş grubunun 9-10 yaş grubu olduğu tespit edilmiştir. DMFT ve DMFS indeks puanlarının beslenme alışkanlıkları ile ilişkisi değerlendirildiğinde sadece atlanan öğün çeşidi ile arasında anlamlı bir ilişki bulunmuştur. Diş macunu flor içeren çocukların ortalama DMFT ve DMFS indeks puanlarının diş macunu flor içermeyen çocuklara göre daha düşük olduğu tespit edilmiştir. Fiziksel aktivite ve DMFT, DMFS indeksleri arasında ilişki bulunmamıştır. Ağız ve diş sağlığının oluşturulması ve sürdürülmesi için genel sağlıkla birlikte, beslenme alışkanlıkları ve fiziksel aktivite durumları oldukça önemlidir. Bu davranışların erken yaşlarda düzenlenmesi ve sağlıklı davranışların kazandırılması için çocuklar ve ebeveynleri içeren çalışmalar ülke genelinde artırılmalıdır.Öğe Mezenkimal kök hücre uygulamasının ratlarda deneysel periodontitis üzerine etkisi(Selçuk Üniversitesi, Diş Hekimliği Fakültesi, 2022) Balaban, Yunus Emre; Hakkı, SemaCerrahi ve cerrahi olmayan geleneksel periodontal tedaviler genellikle hastalığın ilerlemesini önlemede başarılı olmakla birlikte kaybedilen periodontal doku rejenerasyonunda sınırlı bir etkinliğe sahiptir. Son dönemlerde yapılan çalışmalar öngörülebilir periodontal rejenerasyon elde etmek için hücre bazlı rejeneratif tedaviler üzerine odaklanmaktadır. Bu çalışmada, deneysel periodontitis oluşturulmuş ratlarda fibroin/kitosan oligosakkarit laktat hidrojel (F: KOS) yapı içerisinde lokal olarak uygulanan adipoz doku kaynaklı (AMKH) ve gingival fibroblast kaynaklı (GMKH) mezenkimal kök hücrelerin periodontal doku rejenerasyonu üzerine etkisinin değerlendirilmesi amaçlandı. Yetmiş beş adet erkek Wistar rat rastgele beş gruba ayrıldı: A) Pozitif kontrol grubu (Periodontal sağlık; n:15), B) Negatif kontrol grubu (Deneysel periodontitis grubu; n:15) C) Sham kontrol grubu (Hücresiz hidrojel grubu; n:15), D) AMKH enjekte edilen grup (n:15), E) GMKH enjekte edilen grup (n:15). Deneysel periodontitis oluşturmak amacıyla maksiller ikinci molar dişlerin çevresine subgingival pozisyonda 3/0 ipek sütür yerleştirildi; 14 gün sonra dikişler alındı. Hücreler, prob ile sonike edilmiş F ve F: KOS hidrojeller içinde kapsüllendi. Hücre canlılığı, live/dead boyamadan sonra Alamar Blue testi ve konfokal görüntüleme ile değerlendirildi. Green floresan protein (GFP) geni ile transfekte edilmiş GMKH ve AMKH (250.000) içeren F: KOS, ikinci molar dişlerin mezial ve distal interproksimaline uygulandı. Mikro bilgisayarlı tomografi (Mikro-BT) ve histopatolojik inceleme kullanılarak alveolar kemik seviyeleri ölçümleri için hayvanlar 2, 4 ve 8. haftalarda sakrifiye edildi. Elde edilen mikro-BT verilerinin değerlendirilmesi sonucu GMKH uygulanan grupta 8 hafta sonunda NK grubuna kıyasla istatistiksel olarak anlamlı derecede daha az kemik kaybı olduğu görüldü. SK ve AMKH gruplarında da NK grubuna göre daha az kemik kaybı olduğu görülmekle birlikte bu fark istatistiksel olarak anlamlı değildi. Histolojik kesitler üzerinde yapılan değerlendirmede GMKH grubunda daha belirgin olmakla birlikte kök hücre uygulanan gruplarda kontrol gruplarına kıyasla uzun bağlantı epiteli oluşumun daha az, bağ dokusu ve pdl yapısının sıkı ve düzgün olduğu görüldü. SK grubunda kök hücre uygulanan gruplara kıyasla ataçman kaybı biraz daha fazla olmakla birlikte 8 hafta sonunda epitel ve bağ dokusu görüntüsü NK grubuna göre daha iyi olduğu görüldü. GFP ve PKH ile işaretlenen AMKH ve GMKH'lerin 8 hafta sonunda dokuda varlığını sürdürdüğü gözlendi. F: KOS hidrojellerin etkinliğin değerlendirmek amacıyla yapılan in vitro çalışmalarda; Alamar Blue testi ve konfokal görüntüleme ile kapsüle edilmiş AMKH'lerin ve GMKH'lerin 14 günlük uygulama süresince canlılığının arttığı ortaya çıkarıldı. Hidrojellerde KOS'un dahil edilmesinin, F ve kontrol gruplarına kıyasla hücre canlılığını arttırdığı da bulundu. Bu çalışma ile F: KOS hidrojel içerisinde uygulanan GMKH ve AMKH'lerin lökosit infiltrasyonunu azaltabileceği, doku iyileşmesini hızlandırabileceği ve periodontal rejenerasyona olumlu yönde katkı sağlayabilecekleri gözlenmiştir. Ancak F: KOS içinde AMKH ve GMKH lerin periodontal rejeneratif tedavilerde uygun bir tedavi alternatifi olabilmesi için ileri çalışmalara ihtiyaç olduğu sonucuna varıldı.Öğe Farklı ağız gargalarının rezin matriks seramiklerin yüzey özellikleri ve renk stabilitesine etkilerinin in vitro olarak incelenmesi(Selçuk Üniversitesi, Diş Hekimliği Fakültesi, 2022) Kara, İrem; Yılmaz Savaş, TubaBu in vitro çalışmanın amacı; 5 farklı materyale (Shofu Block (HC), Brilliant Crios (BC), Grandio Blocs (GR), Cerasmart (CS), IPS e.max CAD (EM)), 5 farklı ağız gargarası (Klorhex, Andorex, Tantum Verde, Listerine Cool Mint, Listerine Total Care Zero, distile su) uygulamasının yüzey pürüzlülüğü (Ra), mikrosertlik (VHN), renk (ΔE00) ve translusens parametresi (TP00) üzerine olan etkilerinin incelenmesidir. Bilgisayar destekli tasarım/bilgisayar destekli üretim (CAD/CAM) bloklardan 14x16x1,2 mm boyutlarında kesitler alınarak her materyalde 60 adet olmak üzere toplam 300 adet örnek elde edildi. Ardından her materyal grubu kendi içinde kullanılan solüsyona göre 6 alt gruba ayrıldı (n=10). Polisaj işlemi, polisaj lastikleri ve polisaj pastası ile yapıldı. Örneklerin Commission Internationale de I' Eclairage (CIE) L*, a* ve b* renk koordinatları bir spektrofotometre ile D65 standart aydınlatma kullanılarak ölçüldü. Örneklerin yüzey pürüzlülük değerleri profilometre cihazı, mikrosertlik değerleri vickers cihazı ile ölçüldü. İlk ölçümlerden sonra, örnekler etüv içerisinde 37oC'de 180 saat ilgili gargaralarda bekletildi. Gargara sonrası ölçümler sırasıyla aynı koşullar altında tekrarlandı. Grupların elde edilen ΔE00, TP00, Ra, VHN değerleri hesaplandı. Sonuçların analiz edilmesinde normal dağılıma uygunluk Shapiro Wilk testi ile değerlendirildi. Normal dağılım göstermeyen Ra, TP00, vickers değerleri analizinde üç yönlü Robust ANOVA ve normal dağılım göstermeyen ΔE00 değerleri için iki yönlü Robust ANOVA testi kullanıldı (α=0,05). ΔE00 değerleri için materyal, gargara ve materyal×gargara etkileşimi istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur (P<0,05). ΔE00 değerleri GR=2,58±1,02, CS=1,51±0,90, HC=1,26±0,60, BR=1,19±0,61, ve EM=0,42±0,25'tir. EM dışında tüm materyal gruplarının renk değişimi görsel olarak algılanabilir eşik değerin üzerindedir (ΔE00>0,81). Andorex klinik olarak algılanabilir renk farkı değerinden fazla renk değişimine neden olmuştur (ΔE00>1,77). Grupların TP00 değerleri için materyal, gargara, zaman ve materyal×gargara×zaman etkileşimi istatistiksel olarak anlamlıdır (P<0,05). Materyal gruplarının TP00 değerleri GR>CS>HC>EM>BR şeklindedir. En yüksek TP00 Klorhex, en düşük TP00 Listerine Total Care Zero gruplarından elde edilmiştir. Gargara sonrası gruplarda TP00 değerleri azalmıştır. Materyal ve zamanın etkisi yüzey pürüzlülüğü için istatistiksel olarak anlamlı iken (P<0,05), materyal×gargara×zaman etkileşimi anlamlı bulunmamıştır (P>0,05). En yüksek Ra gargara sonrası HC gruplarında bulunmuştur. Materyal gruplarına göre vickers değerleri farklılık göstermiştir (P<0,05) ancak materyal×gargara×zaman etkileşimi anlamlı bulunmamıştır (P>0,05). Materyal gruplarının VHN değerleri EM>GR>CS>HC>BR'dir. Farklı ağız gargaralarında bekletme işlemi rezin matriks seramiklerin yüzey pürüzlülüğü, mikrosertliği ve optik özelliklerini önemli derecede etkilemiştir. Rezin matriks seramik restorasyon mevcudiyetinde ağız gargarası kullanımı sonrası restorasyonların yüzey ve optik özelliklerinin değişebileceği göz önünde tutulmalıdır.Öğe Ratlarda oluşturulan deneysel periodontitis üzerine probiyotik (Lactobacillus reuteri) uygulamasının etkisi(Selçuk Üniversitesi, Diş Hekimliği Fakültesi, 2022) Keskin, Mehmet Serdar; Marakoğlu, İsmailProbiyotikler insan vücudunda ve özellikle gastrointestinal sistemde sağlığa yararlı etkileri bilimsel olarak kanıtlanmış canlı mikroorganizmalardır. Fakat periodontal sağlık ve hastalıktaki rolleri hakkında yeterince bilgi ve araştırma bulunmamaktadır. Bu çalışmanın amacı sistemik olarak uygulanan probiyotik L. reuteri'nin (BioGaia®, Eczacıbaşı) ratlarda oluşturulan deneysel periodontitis modelleri üzerine etkisini araştırmaktır. Bu amaç kapsamında çalışmada probiyotiklerin periodontal hastalığın oluşumunu önleme (protektif) veya periodontal hastalığı tedavi edici (teröpatik) etkisi olup olmadığının histolojik incelemesi, IL-1 beta, IL-10, TRAP (tartrate-resistant acid phosphatase) değerlendirilmesi yapıldı. Çalışmanın hayvan deneyi kısmı, Selçuk Üniversitesi Deneysel Tıp Araştırma ve Uygulama Merkezinde 48 adet erkek Wistar Albino cinsi rat kullanılarak yapıldı. Hayvanlar her grupta 8 hayvan olacak şekilde 6 gruba ayrıldı. Gruplar protektif etki için değerlendirilen; 40 gün probiyotik 30. gün periodontitis (Grup 1), 40 gün probiyotik (Grup 2), 30. gün periodontitis (Grup 3) ve teröpatik etki için değerlendirilen; kontrol (Grup 4), 10 gün periodontitis 30 gün probiyotik (Grup 5), 10 gün periodontitis (Grup 6) şeklinde ayarlandı. Deneysel periodontitis Grup 1, Grup 3, Grup 5 ve Grup 6 daki ratların üst çene 2. molar dişlerinin etrafına 3-0 ipek sütur bağlanıp, 10 gün beklenmesiyle oluşturuldu. Grup 1, Grup 2 ve Grup 5 için probiyotik uygulaması, gruplar için belirlenen süreler dahilinde her gün L. reuteri içeren Biogaia® (1x10⁸ CFU/5 damla, Süspansiyon, Eczacıbaşı İlaç Pazarlama A.Ş) enteral besleme (gavaj) yoluyla yapıldı. Deney süresinin bittiği 40. gün tüm hayvanlar sakrifiye edilerek histolojik inceleme için üst çeneleri paraformaldehit solüsyonu içerisine alındı. Histolojik incelemeler ve ölçümler Selçuk Üniversitesi Tıp Fakültesi Histoloji ve Embriyoloji Anabilim Dalında yapıldı. Histolojik incelemelerde kemik kaybı, IL-1 beta, IL-10 ve TRAP ölçümleri Image J (National Institutes of Health, Bethesda, MD, USA) programı kullanılarak hesaplandı. IL-1β seviyeleri incelendiği zaman protektif etkiyi değerlendirdiğimiz Grup 3 deki IL-1β seviyesi Grup 1 deki IL-1β seviyesine göre anlamlı olarak yüksek bulundu. IL-10 seviyeleri incelendiği zaman protektif etkiyi değerlendirdiğimiz Grup 2 ve Grup 3 deki IL-10 seviyesi Grup 1 deki IL-10 seviyesine göre anlamlı olarak düşük bulundu. Terapötik etkiyi değerlendirdiğimiz ikinci deney düzeninde gruplar arasında IL-1β ve IL-10 açısından fark anlamlı bulunmadı. TRAP değerleri incelendiği zaman protektif etkiyi değerlendirdiğimiz Grup 1 ve Grup 2'deki TRAP değerlerinin Grup 3'e kıyasla anlamlı şekilde daha düşüktür, bununla birlikte Grup 1 ve Grup 2 arasında anlamlı bir farklılık bulunmadı. Terapötik etkiyi değerlendirdiğimiz ikinci deney düzeninde de TRAP değerleri incelendiğinde Grup 6'daki TRAP değerlerinin Grup 4 ve Grup 5'e kıyasla anlamlı şekilde yüksek olduğu saptandı. Kemik kayıp miktarı incelendiğinde ilk deney düzeninde mezial ölçümlerin Grup 1 ve Grup 3'deki değerlerin Grup 2'ye kıyasla anlamlı şekilde daha yüksek, bununla birlikte Grup 1 ve Grup 3 arasında anlamlı bir farklılık bulunmadı. Diğer taraftan, ikinci deney düzeninde de mezial ölçümlerin Grup 6'daki değerlerinin Grup 4 ve Grup 5'e kıyasla, ayrıca Grup 5'deki mezial ölçümlerinin de Grup 4'e kıyasla anlamlı şekilde yüksek olduğu saptandı. Distal ölçümlerin Grup 1 ve Grup 3'deki değerleri Grup 2'ye kıyasla anlamlı şekilde daha yüksektir, bununla birlikte Grup 1 ve Grup 3 arasında anlamlı bir farklılık bulunmadı. Diğer taraftan, ikinci deney düzeninde de distal ölçümlerin Grup 6'daki değerleri Grup 4 ve Grup 5'e kıyasla anlamlı şekilde yüksek bulundu, fakat Grup 4 ve grup 5'deki distal ölçüm değerleri arasında anlamlı bir farklılık bulunmadı. Protektif etkiyi değerlendirdiğimiz ilk deney düzeninde probiyotik L. reuteri'nin 30 gün boyunca kullanımı; IL-1β seviyelerine göre periodontal hastalık şiddetini azaltmakta, IL-10 seviyelerine göre periodontal hastalığın gelişimini yavaşlatmakta ve TRAP seviyelerine göre periodontal hastalığın kemik yıkımı üzerine olan etkisini azaltmaktadır. Terapötik etki için baktığımız ikinci deney düzenine göre periodontitis oluştuktan sonra 30 gün boyunca uygulanan L. reuteri; TRAP seviyelerine göre periodontal hastalığın kemik yıkımı üzerine olan etkisini azaltmakta ve iyileşmeye katkı sağlamakta, mezial ve distal kemik seviyesi ölçümlerine göre de yıkım üzerine olan azalmış etki kanıtlanmaktadır. Probiyotiklerin uzun süre kullanımının doku iyileşmesine katkısı olduğu ve periodontal hastalık oluşumunu yavaşlattığı, etken ortadan kaldırıldıktan sonra ya da FAZ 1 tedavi yapıldıktan sonra destekleyici yan etkisi olmayan ürün olarak kullanılabileceği hayvan çalışması olarak gösterildi. Bildiğimiz kadarıyla çalışmamız ratlarda oluşturulan deneysel periodontitis modelinde L. reuteri'nin sistemik olarak uygulandığı ilk çalışma olduğundan dolayı; tüm periodontal dokuları ve serum örneklerini içeren, daha geniş parametrelerin ve daha geniş doz rejimlerinin incelendiği ek çalışmalara ihtiyaç duyulmaktadır.Öğe Lityum silikat içerikli farklı CAD/CAM seramiklere uygulanan yüzey işlemlerinin bağlanma dayanımlarına olan etkisi(Selçuk Üniversitesi, Diş Hekimliği Fakültesi, 2022) Erdoğan, Aras Canberk; Yücel, Münir TolgaBu çalışmanın amacı, güncel dental tedavilerde yaygın olarak kullanılan lityum silikat içerikli farklı CAD/CAM seramiklere uygulanan yüzey işlemlerinin makaslama bağlanma dayanımı üzerindeki etkisini incelemektir. Çalışmada, CAD/CAM ile işlenebilir lityum silikat içerikli 4 farklı high translucency (HT), A2 renkte cam seramik restorasyon materyali (IPS e.max, Vita Suprinity, Amber Mill, Nice Blok) 2 mm kalınlıkta olacak şekilde düşük hızlı hassas kesme cihazında kesildi. Kendinden kristalize formda bulunan Nice Blok dışındaki tüm seramik örnekler, üretici firmaların talimatları doğrultusunda kristalizasyon işlemine tabii tutuldu. Elde edilen örneklerle 12 alt grup oluşturuldu (n=10). Seramik örneklere, farklı gruplar altında 2 farklı yüzey işlemi (IPS Ceramic Etching Gel+Clearfil Ceramic Primer Plus, Monobond Etch & Prime) uygulandı. Kontrol grubunda yer alan örneklere herhangi bir yüzey işlemi uygulanmadı. Yüzey işlemlerinin ardından elde edilen tüm seramik örneklere kontrol grupları da dâhil olmak üzere ışıkla sertleşen rezin siman (Variolink Esthetic LC) bağlandı. Elde edilen tüm örnekler standardizasyon için 24 saat boyunca distile suda bekletildi. Örneklerin makaslama bağlanma dayanımı değerleri, üniversal test cihazı (TSTM 02500, Elista Ltd. Şti., İstanbul, Türkiye) yardımıyla 1 mm/dk hızla ölçülmüştür. Veriler; IBM SPSS v23, Shapiro Wilk, iki yönlü varyans analizi, Benferroni, Tamhane's T2 ile analiz edildi (p<0,05). Çalışmanın sonucunda seramik çeşidi, makaslama bağlanma dayanımı üzerinde istatistiksel olarak anlamlı bir fark oluşturmuştur. En yüksek makaslama bağlanma dayanımı değerleri Nice Blok örneklere %5 HF (Hidroflorik asit)+CCPP (Clearfil Ceramic Primer Plus) (11,344 MPa) uygulanan grupta görülürken en düşük makaslama bağlanma dayanımı değerleri ise Amber Mill örneklere ait kontrol grubunda (0,227 MPa) görülmektedir. %5 HF+CCPP uygulanmış seramik gruplardan IPS e.max, Amber Mill ve Nice Blok arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmazken (p≥0,170), Vita Suprinity istatistiksel olarak diğer seramiklere göre daha düşük değerlere sahiptir (p≤0,009). MEP (Monobond Etch & Prime) uygulanmış gruplardan IPS e.max ve Vita Suprinity arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmuş olup (p=0,046), diğer tüm ikili karşılaştırmalar arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmamıştır (p≥0,177). Kontrol grupları, her seramik içinde en düşük makaslama bağlanma dayanımı değerlerine sahiptir (p≤0,005). Kontrol gruplarından IPS e.max ve Amber Mill gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunurken (p=0,011) diğer tüm ikili karşılaştırmalar arasında anlamlı bir fark gözlenmemiştir (p≥0,093). IPS e.max seramik örneklere uygulanan her iki yüzey işlemi arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmamıştır (p>0,05). Vita Suprinity seramik örneklere uygulanan her iki yüzey işlemi arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmuştur (p=0,004). Yine Amber Mill örneklere uygulanan her iki yüzey işlemi arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmuş olup (p=0,005), son olarak Nice Blok gruplara bakıldığında da her iki yüzey işlemi arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark gözlenmiştir (p<0,001).Öğe Açık apeksli immatür daimi dişlerde uygulanan tedavi seçenekleri, kullanılan medikamanlar ve koronal bariyer materyallerinin kırılma dirençlerinin değerlendirilmesiin vitro araştırma(Selçuk Üniversitesi, Diş Hekimliği Fakültesi, 2022) Kottaş, Dilan; Arı Aydınbelge, HaleBu çalışmanın amacı açık apeksli immatür dişlerde uygulanan farklı tedavilerin, farklı medikamanların ve farklı koronal bariyer materyallerinin dişlerin kırılma direncine etkisini incelemektir. Çalışmamızda 150 örnek kullanılmış olup 15 diş pozitif kontrol grubu için hiçbir işlem uygulanmadan ayrılmıştır. Geriye kalan örnekler; standardizasyonu sağlamak amacıyla kron ve kök boyları eşitlenip, açık apeksli diş simülasyonu için peeso reamer ile genişletilmiştir. Preperasyonu yapılan 15 diş negatif kontrol grubu olarak tedavi uygulanmamak üzere ayrılmıştır. 15 örnek geleneksel apeksifikasyon tedavisi için, 3 ay boyunca kalsiyum hidroksit ile muamele edilip 3 ayın sonunda guta perka ile kanal dolumu gerçekleştirilmiştir. 15 diş tek seans apeksifikasyon tedavisi için 1 hafta boyunca kalsiyum hidroksit ile muamele edilip 1 haftanın sonunda MTA ile apikal tıkaç oluşturularak guta perka ile kanal dolumu yapılmıştır. Rejeneratif endodontik tedavi için rastgele seçilen 90 örnek ikiye ayrılıp 1 ay boyunca bir grup kalsiyum hidroksit diğer grup antibiyotik patı ile nemli ortamda bekletilmiştir. Bir ayın sonunda medikamanlar uzaklaştırılıp koronal bariyer materyali uygulanmak üzere her grup 3 ayrı gruba ayrılmıştır. Rastgele seçilen örneklere MTA, Biodentin ve CEM materyali uygulanmıştır. Her grup uygulanan tedavilerin ardından akrilik bloklara gömülerek açılı kırma aparatına yerleştirilip Universal Test Cihazında kırılmış kırıldıkları andaki değerler Newton(N), cinsinden kaydedilmiştir. Ayrıca kırılma seviyeleri restore edilebilirlik açısından kaydedilmiştir. Kırılma dirençleri değerlendirildiğinde gruplar arasında anlamlı fark bulunmuştur (p<0,05). En yüksek kırılma direnci gösteren grup pozitif kontrol grubu iken; bunu tek seans apeksifikasyon yöntemi izlemektedir. En düşük kırılma direnci negatif kontrol grubu ve geleneksel apeksifikasyon tedavisinde bulunmuştur. Rejeneratif endodontik tedaviler; tek seans apeksifikasyon tedavisinden düşük kırılma direnci gösterirken, geleneksel apeksifikasyondan yüksek kırılma direnci gösterdiği bulunmuştur. Rejeneratif endodontik tedavilerde kullanılan medikamandan bağımsız olarak kullanılan koronal bariyer materyallerinin kırılma direnci etkisi üzerinde istatiksel olarak anlamlı bir fark bulunamamıştır (p >0,05). Koronal bariyer materyali olarak MTA kullanılan kalsiyum hidroksit ve antibiyotik patı gruplarında kırılma direnci olarak anlamlı bir fark bulunamamıştır (p>0,05). Buna karşın koronal bariyer materyali olarak CEM ve Biodentin kullanılan gruplarda antibiyotik patı kullanılan örneklerin kırılma direnci kalsiyum hidroksit kullanılan örneklerden daha yüksek bulunmuştur (p<0,05). Restore edilebilirlik açısından değerlendirildiğinde en yüksek restore edilebilir kırık %80 ile pozitif kontrol grubu iken onu %47 ile geleneksel apeksifikasyon %40 ile tek seans apeksifikasyon izlemiştir. Negatif kontrol grubu ve rejeneratif endodontik tedavi gruplarında diğer gruplardan daha fazla restore edilemez kırıklar meydana gelmiştir. Çalışmamızın sonuçlarına göre kırılma direnci açısından en başarılı tedavi tek seansta MTA ile apikal tıkaç oluşturulan tedavidir. Kalsiyum hidroksitin uzun süreli kullanımı kırılma direncini azalttığı görülmüştür. En düşük kırılma direnci 3 ay kalsiyum hidroksit ile muamele edilip geleneksel apeksifikasyon tedavisi uygulanmış örneklerde bulunmuştur. Anahtar Kelimeler: açık apeksli diş; apeksifikasyon; CEM; kırılma direnci; rejeneratif endodontik tedavi.Öğe Cam iyonomer içeren alternatif dolgu materyallerinin mekanik özelliklerinin değerlendirilmesi(Selçuk Üniversitesi, Diş Hekimliği Fakültesi, 2022) Çoban, Elçim; Ülker, Hayriye EsraBu in vitro çalışmanın amacı cam iyonomer içerikli alternatif dolgu materyallerin mekanik özelliklerini değerlendirmektir. Çalışmamızda yüksek viskoziteli cam iyonomer (EQUIA Forte HT), geleneksel yüksek viskoziteli cam iyonomer (Fuji IX GP Kapsül), rezin modifiye cam iyonomer (Fuji II LC Kapsül ve Nova Glass LC), geleneksel cam iyonomer (Nova Glass F) simanların basma dayanımı, su emilimi, suda çözünürlük, yüzey mikrosertlik ve pürüzlülük değerleri test edildi. Basma dayanımı değerleri universal test cihazında (Devotrans DA5, Türkiye) ölçüldü (n=10). Su emilimi ve suda çözünürlük testleri için örnekler hassas terazide (Radwag Bracka, Polonya) tartıldı (n=10). Yüzey mikrosertliği Vicker's sertlik test cihazı (Hardway-MHVS 1000 AD, Çin) ile ölçüldü (n=10). Örneklerin yüzey pürüzlülüğü profilometre cihazı (NanoMap–LS, AEP Technoloji, Amerika) kullanılarak test edildi (n=9). Pürüzlülük verileri (Ra) değerlerin aritmetik ortalaması alınarak hesaplandı. Numunelerin optik görüntüleri kaydedildi. Materyalin yüzey özellikleri incelemek için AFM (NT MDT, Russia) ve SEM (Taramalı Elektron Mikroskobu, Evo LS10, Carl Zeiss, Oberkochen, Germany) görüntüleri alındı (n=1). Veriler tek yönlü varyans analizi (one-way ANOVA) ve Post-Hoc Tukey testi ile analiz edildi. Fuji II LC Kapsül ve Nova Glass LC grupları istatistiksel olarak birbiri ile benzer (p>0.05) ve diğer gruplardan istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksek basma dayanımı değeri gösterdi (p<0.05). Fuji II Kapsül ve Nova Glass F diğer gruplardan önemli derecede fazla su emilimi değerleri gösterdi (p>0,05). Equia Forte HT, Fuji IX Gp Extra Kapsül ve Nova Glass LC grupları diğer gruplarından daha az suda çözünürlük değerleri gösterdiler (p˂0,05). Fuji II LC Kapsül grubu test edilen grupların hepsinden daha yüksek suda çözünürlük değeri gösterdi (p˂0,05). Equia Forte HT, Fuji IX Gp Extra Kapsül ve Fuji II LC Kapsül grupları birbiri ile benzer ve diğer gruplardan daha yüksek mikrosertlik değerleri gösterdi (p>0.05). Equia Forte HT ve Nova Glass LC grupları Fuji II LC Kapsül ve Nova Glass F gruplarından daha düşük pürüzlülük değerleri gösterdi (p˂0.05). Elde edilen AFM görüntüleri, profilometre ile ölçülen pürüzlülük değerleri ve SEM görüntüleriyle uyumludur. Çalışmamızda test edilen cam iyonomer içerikli alternatif restoratif materyallerinin fiziksel ve mekanik özellikleri farklılıklar gösterdi. Cam iyonomer simanların daimi restoratif materyal olarak güvenle kullanılabilmeleri için bu materyallerin fiziksel, mekanik özelliklerinin geliştirilmesi gerekmektedir.Öğe Diş hekimliği öğrencileri tarafından yapılan giriş kavitelerinin değerlendirilmesi(Selçuk Üniversitesi, Diş Hekimliği Fakültesi, 2022) Kaya, Dolu; Belli, SemaBu çalışmanın amacı, Selçuk Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi'nde, Endodonti Anabilim Dalı 'nda Endodonti preklinik ve klinik uygulama eğitimi almakta olan Dönem 3, 4 ve 5. sınıf öğrencileri tarafından hazırlanan giriş kavitelerini değerlendirmek ve endodonti eğitiminin gelişimine katkıda bulunmaktır. Tanımlayıcı tipteki bu çalışma Selçuk Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Etik Kurulu tarafından onaylanmıştır. Çalışmada, 2019-2020 ve 2020-2021 akademik yılında, endodonti dersi preklinik ve klinik uygulama aşamasındaki 3, 4 ve 5. sınıf öğrencileri tarafından 389 dişte hazırlanan giriş kaviteleri değerlendirilmiştir. Araştırmada veriler Tanıtıcı Bilgi Formu ve Giriş Kavitesi Preparasyonu Değerlendirme Formu kullanılarak toplanmıştır. Tanıtıcı Bilgi Formu; öğrenci, hasta ve giriş kavitesi preparasyonu yapılan diş ile ilgili bilgileri içeren 19 sorudan oluşmaktadır. Giriş Kavitesi Preparasyonu Değerlendirme Formu; hazırlanan giriş kavitesini, ideal giriş kavitesi kriterlerine göre değerlendiren 16 sorudan oluşmaktadır. Değerlendirme formundaki her evet cevabı için "1" puan, hayır cevabı için "0" puan verilerek toplam puan elde edilmiştir. Bu puan ilgili diş için değerlendirilen kriter sayısı ile orantılı olarak yüzdelik puana çevrilmiştir ve yüzdelik puan üzerinden giriş kavitesi değerlendirilmiştir. Buna göre alınabilecek minimum puan "0", maksimum puan "100"dür. Tüm formlar aynı araştırmacı tarafından doldurulmuştur (DK). Tüm veriler SPSS 22 paket programında değerlendirilmiştir. Verilerin değerlendirilmesinde bağımsız iki grup için Mann Whitney U testi, ikiden fazla grup için Kruskal Wallis Testi, ikili ilişki için Ki-kare (Çapraz tablo) testleri kullanılmıştır. Hazırlanan giriş kavitelerinin genel başarı puanı ortalaması 66,58'dir ve dönem bazında değerlendirildiğinde 3, 4 ve 5'in başarı puanları sırasıyla 68,19, 58,02 ve 73,58'dir. Başarı puanı en yüksek olan dişler üst ve alt premolar (sırasıyla 71,74 ve 69,56), en düşük olanlar ise üst molar dişlerdir (59,59). Giriş kavitesi hazırlanan dişlerin %41,1'inde pulpa odası tavanının, %29'unda desteksiz diş dokularının tamamen kaldırılmadığı, %17,2'sinde en az bir kanal ağzının ayırt edilemediği, %14,1'inde pulpa odası tabanına frez ile zarar verildiği, anterior dişlerin %49,2'sinde lingual omuzcuk, %27'sinde insizal kenardaki pulpa boynuzlarının kaldırılmadığı, çürük dişlerin %32,8'sinde çürük dokuların tamamen kaldırılmadığı gözlenmiştir. Ayrıca hataların çoğunluğuna molar dişlerde rastlanmıştır. Çalışmada öğrenciler tarafından hazırlanan giriş kavitelerinin başarı puanı, gerek preklinik gerekse klinik eğitiminde bazı değişikliklerin ve yeniliklerin yapılması gerekliliğine işaret etmektedir. Öğrencilerin ikinci klinik uygulama yılına göre ilk klinik uygulama yılında daha başarısız olması, preklinik eğitiminde klinik simülasyon şartlarının yetersiz olduğu anlamına gelebilir. Preklinik eğitiminde sanal gerçeklik, pulpa odası anatomisini taklit eden 3 boyutlu dişler gibi teknolojik gelişmelerden daha fazla faydalanılabilir ve fantom laboratuvarında hasta ağzını daha iyi taklit eden modellerin kullanımı artırılabilir.Öğe Maksiller keser dişlerin eksen eğimlerinin profil gülümseme estetiğine etkisi(Selçuk Üniversitesi, Diş Hekimliği Fakültesi, 2022) Kaderoğlu, Sevi; Baka, Zeliha MügeBu çalışmanın amacı; maksiller santral ve lateral diş eğiminin profil gülümseme estetiği üzerindeki etkisini araştırmak, profil gülümsemesindeki en estetik kesici diş eğim derecesini belirlemek ve farklı kesici diş eğimine sahip profil gülümseme fotoğraflarının ortodontistler, diş hekimleri, ortodontik tedavi gören hastalar ve meslek dışı bireyler tarafından estetik açıdan değerlendirilmesidir. Çalışmamıza ortodontistler, diş hekimleri, Konya Selçuk Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi'nde tedavi görmüş ya da görmekte olan 18 yaş üstü hastalar ve meslek dışı bireyler olmak üzere toplam 300 kişi katılmıştır. Katılımcılara bilgisayarda düzenlenmiş 20 adet profil gülümseme fotoğrafı gösterilmiştir. Katılımcılardan fotoğrafları estetik açıdan puanlamaları istenmiştir. Katılımcıların sosyal statü/mesleklerine göre istatistiksel analizler yapılmıştır. Tüm gruplarda en çok puanı alan santral dişin değişimlerine ait profil gülümseme fotoğrafları S2 (+5) ve S1 (0) olurken; en az puanı alan gülümseme fotoğrafı S5 (-20) olmuştur. Lateral dişe ait fotoğraflar içinden en yüksek puanı L7 (-5) ve L8 (+5) fotoğrafı alırken, en düşük puanı L5 (+20) fotoğrafı almıştır. Çalışmamızın sonucunda: Maksiller santral ve lateral diş eğiminin profil gülümseme estetiği üzerinde etkisi vardır. Maksiller keser dişlerin eğim değişimlerine dair estetik algı, katılımcıların mesleklerine göre farklılık göstermektedir. Maksiller santral dişin eğimindeki değişim, lateral dişe göre daha çok fark edilmektedir.Öğe Maksiller ve mandibular posterior kısmi dişsiz bölgelerin anatomik özelliklerinin konik ışınlı bilgisayarlı tomografi ile değerlendirilmesi(Selçuk Üniversitesi, Diş Hekimliği Fakültesi, 2022) Ertürk, Hicazi Tolunay; Yaşar, Füsunİmplant tedavisinin planlanmasında hasta için uygun olup olmadığına karar vermek, mandibular kanal ve maksiller sinüs gibi hayati anatomik yapıların yerini belirlemek, kemik miktarını, yüksekliğini, bukkolingual genişliğini ve alveolar sırtın açısını belirlemek, patolojik durumları tespit etmek ve ayrıca yerleştirilecek implantın uzunluk ve genişliğine karar vermek için 3 boyutlu görüntüleme yöntemlerine başvurulmaktadır. Cerrahi öncesi görüntüleme tekniklerinin ve cerrahi şablonların geliştirilmesi, diş hekiminin implantları nispeten kolaylıkla ve kontrollü yerleştirmesine yardımcı olmaktadır. Bu tez çalışmasında kliniğimize daha önce çeşitli yakınmalarla başvurmuş, konik ışınlı bilgisayarlı tomografi (KIBT) görüntüleri bulunan bir grup hastada mandibuler veya maksiller premolar ve molar bölgede tek veya en çok yan yana iki diş eksikliği bulunan (eksik olabilecek dişler ikinci premolar, birinci ve ikinci molarlardır.) ve dişli sonlanan dentisyona sahip olan hastalara ait KIBT görüntüleri kullanılmıştır. Bu sonlu dişsiz alanlarda alveoler kret yüksekliklerini, genişliklerini, vertikal pozisyonusu, dişsiz çene segmenti uzunluğunu belirlemek, revize edilmiş Lekholm & Zarb sınıflamasına göre sınıflandırmak hedeflenmiştir. Bu tez çalışması için erkek ve kadın, 25-35 ve 45-55 yaş grupları arasında eşit olacak şekilde her grupta 34 toplamda 136 posterior bölgede dişli sonlanan dişsiz boşlukların KIBT görüntüsü retrospektif olarak incelenmiştir. Bu çalışmada sürekli nicel verilerin gözlemci içi uyumun değerlendirilmesinde Crohnbach alfa, kategorik değerlendirmelerde ise Cohen'in kappası kullanılmıştır. İstatistiksel analiz için SPSS (Statistical Package for Social Sciences, versiyon 22) kullanılmıştır. Verilerin normal dağılım gösterip göstermediği Kolmogorov-Smirnov testi ile değerlendirildi. Verilerin homojenliği ise bağımsız örneklem t-testi sırasında Levene'ın testi ile değerlendirildi. Normal dağılım gösteren veri setleri için bağımsız örneklem t-testi ile, normal dağılım göstermeyen veriler için non-parametrik testlerden Mann-Whitney U testi uygulandı. Parametreler arasındaki ilişkiler Pearson korelasyon katsayısı ile değerlendirildi. Önem düzeyi p<0,05 alındı. Çalışmamızda modifiye Lekholm-Zarb sınıflamasına göre değerlendirdiğimiz posterior alveol kretleri en sık Tip2b (%30,06) olarak izlendi. Bunu takiben Tip 3b (26,38), Tip2a (%15,33), Tip 3a (%9,2), Tip 4 (%9,2), Tip1 (5,52), Tip2c (%4,29) kemik paternleri tespit edildi. H yükseklik değeri 25-35 yaş kadın hastalarda 13,42±3,42mm, 45-55 yaş kadın hastalarda 14,65±4,43mm, 25-35 yaş erkek hastalarda 14,54±4,68mm ve 45-55 erkek hastalarda 12,7±4,31 mm olarak ölçülmüştür. W3 değeri 25-35 yaş erkek hastalarda 8,5±2,04mm, 25-35 yaş kadın hastalarda 7,77±1,88mm, 45-55 yaş erkek hastalarda 9,09 ±1,94mm, 45-55 yaş kadın hastalarda 7,95±1,95mm olarak ölçülmüştür. W6 değeri 25-35 yaş erkek hastalarda 10,23 ±2,23, 25-35 yaş kadın hastalarda 9,3±2,13mm, 45-55 yaş erkek hastalarda 10,39±1,69mm, 45-55 yaş kadın hastalarda 10,06±2,22mm olarak ölçülmüştür. L değeri 25-35 erkek hastalarda 7,1±2,09, 25-35 kadın hastalarda 6,5±2,1mm, 45-55 yaş erkek hastalarda 7,94±1,93mm, 45-55 yaş kadın hastalarda 7,9±2,45mmm olarak belirlenmiştir. RVP değeri 25-35 yaş erkek hastalarda 2,33±1,37mm, 25-35 yaş kadın hastalarda 1,19±0,93mm, 45-55 yaş erkek hastalarda 3,06±1,41mm, 45-55 yaş kadın hastalarda 2,55±1,31mm olarak belirlenmiştir.