Diş Hekimliği Fakültesi Tez Koleksiyonu

Bu koleksiyon için kalıcı URI

Güncel Gönderiler

Listeleniyor 1 - 20 / 124
  • Öğe
    Farklı polisaj sistemleriyle polisajlanmış kompozit rezinlerin yüzey özellikleri üzerine yaşlandırmanın etkileri
    (Selçuk Üniversitesi, Diş Hekimliği Fakültesi, 2022) Ülkü, Sultan Gizem; Ünlü, Nimet
    Bu in vitro çalışmanın amacı farklı polisaj sistemleriyle polisajlanmış farklı kompozit rezinlerin kahvede bekletme ve termal döngü ile yaşlandırma sonucu yüzey pürüzlülüğü, renk ve mikrosertlik değişimlerini değerlendirmektir. Çalışmamızda Filtek Ultimate Universal (Enamel, FUU), Clearfil Majesty ES-2 (CME), Palfique Estelite Paste (PEP), G-ænial Universal Injectable (GUI), Tetric PowerFill (TPF) kompozit rezinlerin dört farklı polisaj sistemi, OneGloss (OG), Zenit Flex (ZF), ClearfilTwist Dia (CTD), NovaTwist (NT) ile polisajlanma öncesi kontrol grubu, polisajlanma sonrası ve bir yıla denk gelecek şekilde kahvede bekletme ile 10000 termal döngü maruziyeti olarak üç ayrı aşamada yüzey pürüzlülüğü, renk ve mikrosertlik değişim değerleri analiz edildi (n=20). Kompozit örneklerin üç farklı bölgesinden yüzey pürüzlülük ölçümleri bir yüzey pürüzlülük cihazı (Mitutoyo Surftest/ SJ-301, Tokyo, Japonya), renk ölçümleri spektrofotometre (Easyshade V, VITA Zahnfabrik, Bad Säckingen, Almanya) ve yüzey sertliği Vickers sertlik cihazı (Hardway Mikro Vickers, MHVS 1000AD, Türkiye) ile ölçüldü. Ayrıca örneklerin yüzey özelliklerini incelemek için yaşlandırma öncesi ve sonrası AFM (NT MDT, Rusya) ve SEM (Taramalı Elektron Mikroskobu, Evo LS10, Carl Zeiss, Oberkochen, Almanya) görüntüleri alındı (n=1). Verilerin istatistiği İki Yönlü ANOVA ve Post-Hoc Tukey Testleri kullanılarak analiz edildi. Kontrol grubu ile kahvede bekletme ve termal döngü sonrası renk değişimi karşılaştırıldığında; FUU, ZF hariç diğer polisaj sistemlerinde, PEP ise ZF grubunda en fazla renk değişimi göstermiştir (p<0.05). Dört polisaj sisteminde her bir kompozitin yüzey pürüzlülüğü karşılaştırıldığında, OG ile polisajlı FUU, CME, TPF' de önemli farklılıklar gözlendi (p<0.05). Polisaj sistemlerinin kompozitler arasındaki pürüzlülük değişimleri karşılaştırıldığında, sadece OG ile polisajlanmış CME'de daha yüksek pürüzlülük değişimi bulundu (p<0.05). FUU'in OG ile polisajlanan grubunda kontrole göre mikrosertlik değerinde azalma görüldü. CTD ile polisajlanan CME örneklerinin mikrosertliğinde artış, düşük pürüzlülük değeri gözlendi (p<0.05). Örneklerin SEM ve AFM görüntüleri verilerle uyumluydu. Çalışmamızda kahvede bekletme ve yaşlandırma sonrasında kompozitlerin, kompozit ve polisaj sistemindeki farklılıklarla beraber renklenme, pürüzlülük, mikrosertlik değerlerinde değişimler gözlemlendi.
  • Öğe
    Dişsiz rezorbe maksillaya sahip bireylerde sabit protetik rehabilitasyon için posterior maksillaya uygulanacak tedavi tercihinde hekimin eğitim durumu ve tecrübesinin planlamaya etkisinin değerlendirilmesi
    (Selçuk Üniversitesi, Diş Hekimliği Fakültesi, 2022) Akkoç, Muhammed Sefer; Kalaycı, Abdullah
    Diş kaybı sonrası ortadan kalkan periodontal ligamanların kemik içi uyaranların eksikliği sebebiyle yatay ve dikey yönde kemik rezorpsiyonu ortaya çıkar. Bu durum üst molarların kaybı sonrası Schneider membranında osteoklast aktivasyonunda artışa yol açarak kısa bir süre içinde sinüs pnömatizasyonuna sebep olur. Bu çalışmadaki amacımız hekimlerin eğitim durumları ve tecrübelerinin dişsiz atrofik maksillaya yapılmak istenen sabit protezlerde posterior maksillaya uygulayacakları yönteme olan eğilimlerini saptamaktır. Bu amaçla kliniğimize başvurmuş ve kliniğimizde üst çenelerine sabit protezler yapılmış hastalardan bir havuz oluşturulmuştur. Hastalar seçilirken rezidüel kretlerin genişliklerinin 4.5mm ve daha fazla olmasına dikkat edilmiştir. Bilgiler dijital ortamda Google Forms aracılığıyla toplanmıştır. Bu Çalışmada SPSS 25 paket programı yardımı ile tanımlayıcı ve açıklayıcı istatistikler, Ki-Kare testi ve bağımsız gruplarda oransal testi kullanılmıştır. Kliniğimize başvurmuş ve dişsiz maksillaya sahip hastalardan seçilerek hastaların panoramik filmleri ve tomografi kesitleri hekimlere sunulmuştur. Amacımız posterior maksillası atrofik total dişsiz hastalarda rezidüel kemik hacmine göre hekimlerin tedavi tercihlerinin aldıkları eğitime ve tecrübesine göre ne tür farklılıklar gösterdiğidir. Hekimlere toplamda 6 hastanın panoramik ve tomografi kesitleri gösterilmiştir. Kemik yükseklikleri en fazla 7 mm ve en az 1mm' dir. Tüm sorularda aynı şıklar kullanılmıştır. Hekimlerden tedavi planlamalarını yapmaları istenmiştir. Genel diş hekimleri daha karmaşık ve ekstra cerrahi işlemlerden kaçınmışlardır. Bu sebeple kısa implant ve all-on-four tekniğine daha çok yönelmişlerdir. Çene cerrahisi uzmanları diğer gruplara oran zigoma implantını daha çok tercih etmişlerdir. Hekimlerin tecrübesi iki basamakta incelenmiştir. Birincisi meslekte geçirdikleri yıl, diğeri ise yılda yaptıkları ortalama implant sayısı üzerinden olmuştur. İki durum içinde tedavi tercihlerinde fark görülmemiştir. Sonuç olarak hekimlerin aldıkları eğitimlerin tedavi tercihleri üzerinde etkin olduğu tecrübenin tedavi tercihlerini çok etkilemediği görülmüştür.
  • Öğe
    Enfeksiyöz olmayan üveiti olan bireylerde periodontal durumun ve sitokinlerin değerlendirilmesi
    (Selçuk Üniversitesi, Diş Hekimliği Fakültesi, 2022) Durmaz, Duygu; Hakkı, Sema
    Enfeksiyöz olmayan üveit (EOÜ), gözün pigmentli kısmı olan uveanın enflamasyonudur. EOÜ, otoimmün veya immün aracılı hastalıklar olarak tanımlanırken; idiyopatik veya sistemik hastalıklara ikincil olarak da ortaya çıkabilir. Bu çalışmanın amacı, EOÜ'lü hastaları ve sistemik olarak sağlıklı bireyleri klinik periodontal parametreler, dişeti oluğu sıvısı (DOS), tükürük ve serumdaki pro/anti-enflamatuvar sitokinler açısından karşılaştırmaktır. Çalışma, EOÜ'lü 25 hasta ile cinsiyet ve yaş açısından benzer 27 sistemik sağlıklı bireyden oluşturuldu. Klinik parametreler; sondalama cep derinliği (SCD), plak indeksi (Pİ), gingival indeks (Gİ), sondalamada kanama indeksi (SKİ), klinik ataçman kaybı (KAK), vücut kitle indeksi (VKİ), çürük, kayıp, dolgulu diş (DMTF) indeks kayıtları kaydedildi. DOS, tükürük ve serum örneklerinde tümör nekroz faktörü (TNF)-α, interlökin (IL)-1β, IL-2, IL-6, IL-8, IL-10 ve IL-17 seviyeleri ELISA yöntemi ile analiz edildi. İstatistiksel analizde normal dağılım gösteren veriler için t testi, normal dağılım göstermeyen veriler için Mann Whitney U testi kullanıldı. Çalışmanın bulguları gruplar arasında SCD, KAK, Pİ, Gİ, SKY, VKİ ve DMFT indeksleri açısından istatistiksel olarak anlamlı bir fark olmadığı göstermiştir. Kontrol grubunun VKİ'si istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksekti. Dişeti oluğu sıvısı ve tükürükte incelenen sitokinler açısından üveit ve kontrol grupları arasında anlamlı fark gözlenmedi. Serum IL-10 konsantrasyonu, sistemik olarak sağlıklı kontrol grubu ile karşılaştırıldığında, üveit grubunda istatistiksel olarak anlamlı derecede düşüktü. Sonuçlar, EOÜ hastalarının serum IL-10 düzeylerinin sağlıklı kontrollere göre daha düşük olduğunu, DOS ve tükürük arasında anlamlı bir fark olmadığını ve oral durumun EOÜ üzerinde etkisi olmayabileceğini gösterdi. Aktif/inaktif EOÜ ve gingivitis/periodontitis olarak alt bölümlere ayrılan daha yüksek katılımcılar ile periodontal durum ve EOÜ arasındaki ilişkiyi daha iyi netleştirmek için daha fazla çalışmaya ihtiyaç vardır. Ayrıca, EOÜ'nün periodontal tedavi ile uzun süreli takibi de değerlendirilecektir.
  • Öğe
    İmplant abutment bağlantısında farklı yiv tasarımlı vidaların, geri tork değerlerine etkisi
    (Selçuk Üniversitesi, Diş Hekimliği Fakültesi, 2022) Sazlıkoğlu, Uğur Tuna; Akman, Serhan
    Bu çalışmanın amacı, iki farklı implant abutment bağlantı vidasının dinamik yüklemeden önce ve sonra implant abutment bağlatısında geri tork değerlerine etkilerini incelemektir. Çalışmamızda 5 mm çap ve 12 mm uzunluğa sahip Grade 4 titanyum deneysel implantlar kullanılmıştır. İmplantların platform genişliğiyle uyumlu, grade 5 titanyumdan abutmentlar, M2.3 implant abutment bağlantı vidaları ve modifiye edilmiş M2.3 implant abutment bağlantı vidaları kullanılmıştır. Tüm örnekler 70Ncm' lik başlangıç torku ile sıkılmıştır ve geri dönüş tork değerleri (GTD1) kaydedilmiştir. Tekrar 70Ncm' lik tork değerleriyle örnekler sıkılmış ve ISO 14801 standardına göre (abutmentin uzun eksene 30°olacak şekilde ve 3x105 dinamik siklus) 250 N kuvvet 1,2 Hz çiğneme frekansında uygulanmıştır ve tekrar geri dönüş tork değerleri (GTD2) ölçülmüştür. Sonrasında tüm örnekler diğer vida kullanılarak 70Ncm' lik başlangıç torku ile sıkılmıştır ve geri dönüş tork değerleri (GTD3) kaydedilmiştir. Tekrar 70Ncm' lik tork değerleriyle örnekler sıkılmış ve ISO 14801 standardına göre (abutmentin uzun eksene 30°olacak şekilde ve 3x105 dinamik siklus) 250 N kuvvet 1,2 Hz çiğneme frekansında uygulanmıştır ve tekrar geri dönüş tork değerleri (GTD4) ölçülmüştür. Elde edilen verilerin istatistiksel değerlendirilmesinde Mann-Whitney U testi uygulanmıştır. Örnekler üzerinde oluşan plastik deformasyonlar Stereomikroskop ve SEM'de incelenmiştir. Dinamik yüklemeler uygulanmadan yapılan GTD1 ve GTD3 ölçümlerinde iki vida arasında istatistiksel anlamlı bir fark bulunmamıştır. Dinamik yükleme sonrası GTD2 ve GTD4 değerleri incelendiğinde iki vida arasında istatistiksel olarak anlamlı fark mevcuttur. Dinamik yükleme sonrası modifiye edilmiş M2.3 vidalar M2.3 vidalara göre daha yüksek GTD'lerine sahiptir. SEM ve Stereo Mikroskop bulgularında da dinamik yorgunluk sonrası modifiye edilmiş M2.3 vidalarla implant arasında daha fazla yiv uyumu gözlemlenmektedir.
  • Öğe
    Farklı CAD-CAM seramik materyallerin kalınlıklarının ölçüm yapılan arka zemin tipine göre maskeleme yeteneğine etkisi ve yarı saydamlığın değerlendirilmesi
    (Selçuk Üniversitesi, Diş Hekimliği Fakültesi, 2022) Bursalı, Tansu; Yöndem, İsa
    Restoratif materyallerin optik özellikleri materyalin yapısı ve kalınlığından etkilenmektedir. Aynı zamanda yapılan çalışmalar materyalin renginin üretim tekniği, simanın tipi ve kalınlığı, arka zemin rengi, yüzey özellikleri ve aydınlatma koşullarından da etkilendiğini göstermiştir. Bu in vitro çalışmanın amacı farklı markalarda üretilmiş yeni nesil monolitik zirkonya, lityum disilikat ve zirkonyum oksit içerikli lityum disilikat örneklerin farklı kalınlıklardaki maskeleme yeteneği ve translüsensi özellikleri üzerindeki etkisi araştırılmaktadır. Üç farklı tam seramik sistemine ait (Vita YZ XT, Vita Suprinity PC ve IPS e.max CAD) 90 adet n=10 olacak şekilde 1 mm, 1.5 mm ve 2 mm kalınlıklarda örnekler hazırlandı. Variolink Esthetic DC Neutral siman örnek ara yüzey için hazırlandıktan sonra, siyah ve beyaz arka planlarda ölçümler gerçekleştirilip translüsensi parametresi hesaplandı. Sonrasında örnekler aynı siman yüzeyiyle birlikte A2, A4, titanyum ve opak sinterize titanyum arka planlarda gri alt zeminde her bir ölçümleri gerçekleştirilerek maskeleme yeteneği değerlendirildi. Renk farkı formülünde göz ile algılabilir standart ΔE =1.2, klinik olarak kabul edilebilir standart ΔE =2.7' dir. Materyal ve kalınlığa göre normal dağılmayan translüsensi, ΔE (TİT) değerlerinin karşılaştırılmasında iki yönlü Robust testi kullanıldı. Materyal ve kalınlığa göre normal dağılan ΔE (OPAK) ve ΔE (A4) değerlerinin karşılaştırılmasında İki yönlü ANOVA kullanıldı ve çoklu karşılaştırmalar Tukey HSD testi ile incelendi. Veriler arasındaki ilişkinin incelenmesinde Spearman's rho korelasyon katsayısı kullanıldı. Veriler IBM SPSS V23 ile analiz edildi. Normal dağılıma uygunluk Shapiro-Wilk testi ile incelendi. Sonuç olarak restorasyonun nihai rengi ve translüsensi kalınlıkla değişebilmektedir. Vita Suprinity PC ve IPS e.max CAD benzer translüsensiye sahip çıksa da maskeleme yetenekleri arasında fark vardır. Titanyum arka plan varlığında incelenen tam seramiklerin alttaki rengi maskelemesi için en az 2 mm kalınlığında olması gerektiği sonucuna ulaşılmıştır. Titanyum arka plan varlığında kalınlık gözetmeksizin ortalamaya göre maskeleme yetenekleri sırasıyla Vita YZ XT>IPS e.max CAD>Vita Suprinity PC bulunmuştur. Opak sinterize titanyum arka plan varlığında; maskeleme yeteneği açısından en yüksek olan materyal 2 mm kalınlıktaki IPS e.max CAD ve Vita Yz Xt olmuştur. En düşük maskeleme yeteneği gösteren materyal ise; 1 mm kalınlığındaki Vita Suprinity PC materyalidir. A4 arka plan varlığında kalınlık gözetmeksizin ortalamaya göre maskeleme yetenekleri sırasıyla Vita YZ XT>IPS e.max CAD>Vita Suprinity PC şeklindedir.
  • Öğe
    Eğimli kök kanallarında farklı döner alet sistemlerinin şekillendirme yeteneklerinin değerlendirilmesi
    (Selçuk Üniversitesi, Diş Hekimliği Fakültesi, 2015) Başer Kolcu, Mukadder İnci; Özcan, Erhan
    Bu çalışmanın amacı, eğimli alt çene birinci büyük azı dişlerinin meziyobukkal köklerinde dört farklı nikel titanyum döner alet sisteminin ve bu sistemlere ait farklı apikal uç boyutundaki eğelerin kök kanal şekillendirilmesi için kullanımından sonra kök kanallarında meydana gelen açısal ve hacimsel değişimin, transportasyon miktarının ve eğelerin şekillendirme sırasında merkezde kalma oranlarının konik ışınlı bilgisayarlı tomografi görüntüleme (KIBT) yöntemi kullanarak belirlenmesidir. Eğimleri 20 ̊- 45 ̊ arasında değişen 60 adet alt çene birinci büyük azı dişinin meziyobukkal kök kanalları çalışma için seçildi. Dişler, 15 örnek içerecek şekilde 4 gruba ayrıldı. Şekillendirme öncesi kök kanal yapılarının belirlenmesi için örneklerden KIBT görüntüsü elde edildi. Elde edilen görüntüler Materalise Mimics programı kullanılarak kök kanallarının üç boyutlu modellemeleri yapıldı. Modellenen örneklerin başlangıç eğim açıları ve hacimleri belirlendi. Gruplar arasındaki dağılımın homojenitesi %5'lik anlamlılık düzeyinde tek yönlü varyans analizi ile kontrol edildi. Kök kanalları gruplara göre sırasıyla; ProTaper Next (Dentsply, Maillefer, Ballaigues, Switzerland) ProTaper Gold (Dentsply, Tulsa Dental Specialties, USA), Revo-S (MicroMega, Besanc¸on, France) ve BioRace (FKG, La Chaux-de-Fonds, Switzerland) döner alet sistemleri kullanılarak 40 apikal uç boyutuna kadar şekillendirildi. Çalışma boyuna ulaşan her eğenin kullanımından sonra dişlerden KIBT görüntüsü elde edildi. Tüm KIBT görüntüleri Materalise Mimics programı kullanılarak analiz edildi ve elde edilen veriler tek yönlü varyans analizi ve çoklu karşılaştırma için Duncan testi kullanılarak istatiksel olarak değerlendirildi. İstatiksel anlamlılık düzeyi P<.05 olarak belirlendi. Tüm döner alet sistemlerinde kullanılan eğelerin apikal uç boyutlarının artmasıyla kanallarda meydana gelen açısal düzleşmenin ve hacimsel uzaklaştırılan dentin miktarının arttığı tespit edildi (P<0,01). Revo-S döner alet sistemi ve BioRace sistemine ait .04 taperlı 25 apikal uç boyutundaki eğelerin diğer sistemlere göre kanal eğimini daha iyi koruduğu ve en az hacimde dentin kaldırdığı belirlendi (P<0,05). Protaper next sistemi ve BioRace sistemine ait .06 taperlı eğelerin ise kök kanallarını diğer sistemlerden daha çok düzleştirdiği bulundu (P<0,05). ProTaper Gold döner alet sisteminin en fazla hacimde dentin kaldıran sistem olduğu belirlendi (P<0,05). 30 uç boyutunda kanal eğiminin korunmasında Revo-S döner alet sisteminin daha başarılı olduğu belirlenirken, 40 apikal uç boyutunda Revo-S ve ProTaper Gold döner alet sistemlerinin kök kanal eğimini diğer sistemlerden daha çok koruduğu bulundu (P<0,05). Kök kanallarında şekillendirme sonrasında meydana gelen transportasyon miktarı ve eğelerin şekillendirme sırasında merkezde kalma oranları değerlendirildiğinde sistemler arasında ya da sistemlere ait farklı apikal uç boyutlarındaki eğeler arasında istatiksel farklılık belirlenmedi (P>0,05). Kullanılan eğelerin uç boyutları arttıkça kök kanal eğimlerinde görülen düzleşme miktarı ve kök kanallarından kaldırılan dentin hacmi artmaktadır. Eğimli kök kanallarında şekillendirme yapılırken enfekte kök kanalları gibi fazla genişletmenin gerekli olduğu durumlarda açısal düzleşmeden kaçınmak için Revo-S ve ProTaper Gold döner alet sistemleri tercih edilebilir.
  • Öğe
    Farklı periodontal hastalıklara sahip bireylerde ultrasonik scaler kullanımına bağlı olarak oluşan aerosol miktarlarının değerlendirilmesi
    (Selçuk Üniversitesi, Diş Hekimliği Fakültesi, 2019) Aydındoğan, Sefa; Marakoğlu, İsmail
    Bu çalışmanın amacı farklı periodontal hastalıklara sahip bireylerde periodontal tedavide ultrasonik scaler kullanımı sırasında oluşan mikrobiyal aerosol kontaminasyonunun değerlendirilmesidir. Bu çalışma ultrasonik scalerlar kullanımı sırasında saçılan aerosollerin farklı periodontal hastalıklarda değerlendirildiği ilk çalışmadır. Çalışmaya periodontal tedavi için Selçuk Üniversitesi Diş Hekimliği Periodontoloji Anabilim Dalı'na başvuran sistemik olarak sağlıklı 44 gönüllü birey dahil edildi. Klinik periodontal parametreler; Pİ, Gİ, SCD, SKİ, KAS ve DMFT değerleri kaydedildi. Klinik ve radyolojik değerlendirmelere göre çalışma grupları oluşturuldu (15 gingivitis, 14 periodontitis Evre III derece B ve 15 periodontitis Evre III derece C).Ortamın sıcaklık ve nem değerleri kaydedildi. Hava kontaminasyonunu değerlendirmek için tedavi öncesi, tedavi sırasında ve tedavi sonrasında hava örneklemeleri yapıldı. Aktif hava örneklemeleri taşınabilir hava örnekleme cihazı kullanılarak yapıldı (Biomerieux AirIdeal). Pasif örneklemeler ise besiyeri içeren petri kutularının ortamda açık bırakılması ile yapıldı. Aktif hava örneklemeleri tedavi öncesi ve tedavi sonrasında, pasif hava örneklemeleri ise tedavi öncesi ve tedavi sırasında yapıldı. Aerobik total bakteriyel kontaminasyonun değerlendirilmesi için PCA besiyeri kullanıldı. Alınan hava örnekleri 37 °C'de 48 saat inkübe edildi ve sonrasında cfu sayımı yapıldı. Ultrasonik scaler kullanımı sırasında tüm gruplarda cfu miktarlarında hem aktif hem de pasif hava örneklemelerinde tedavi öncesine göre tedavi sırası/sonrasında artış gözlendi. Tedavi sırasında en yüksek artış Evre III C grubunda (ort ± ss; 100,86±74,497 cfu/dm2 ), tedavi sonrasında aynı şekilde Evre III C grubunda görüldü (ort ± ss; 201,33±60,859 cfu/m3). G grubunda tedavi sırası/sonrasında yapılan örneklemelerindeki cfu, Evre III C grubuna göre istatistiksel olarak anlamlı şekilde düşük bulundu (p<0,05/p<0,01). Evre III B ve Evre III C grupları arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık görülmedi. Pİ, G grubunda Evre III C grubuna göre istatistiksel olarak anlamlı derecede düşük bulundu. Tedavi sonrasındaki cfu/m3 sayıları ile Pİ arasında pozitif ilişki bulundu. Mevcut çalışma verilerine göre ultrasonik scaler kullanımı sırasında ortaya çıkan atmosferik mikrobiyal kontaminasyon önemli bir problem olarak ortaya çıkmaktadır. Ultrasonik scaler kullanımında ağızdaki dental plakla orantılı şekilde, periodontitis Evre III derece C'li bireylerde gingivitislilere göre daha fazla mikrobiyal kontaminasyon oluşmaktadır. Preoperatif olarak plak miktarının azaltılmasıyla tedavi sırası/sonrasında ortaya çıkan aerosol kontaminasyon miktarını azaltılabilir.
  • Öğe
    Sefalometrik analizlerde kullanılan tam otomatik dijital, yarı otomatik dijital ve manuel çizim yöntemlerinin karşılaştırılması
    (Selçuk Üniversitesi, Diş Hekimliği Fakültesi, 2022) Erdoğan, Elif; Baka, Zeliha Müge
    Bu çalışmanın amacı; OrthoDx ve Webceph tam otomatik dijital sefalometrik analiz programlarını, Quick Ceph yarı otomatik dijital sefalometrik analiz programı ve el ile çizim yöntemi ile güvenilirlik ve analiz oluşturma süresi açısından kıyaslayarak değerlendirmektir. Çalışmamızda Selçuk Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Ortodonti Anabilim Dalı kliniğine, tedavi olma amacıyla başvurmuş ve tedavisi devam eden ve/veya biten hastalardan tanı ve tedavi amacıyla elde edilmiş 50 adet sefalometrik film elde edilmiştir. Elde edilen sefalometrik filmler el ile çizim yöntemiyle, Quick Ceph yarı otomatik dijital sefalometrik analiz programı ile ve tam otomatik dijital sefalometrik analiz programları olan OrthoDx ve Webceph ile çizilmiştir. Çizimler üzerinde 14 adet açısal, 5 adet doğrusal olmak üzere 19 adet ölçüm yapılmıştır. Ölçümler sırasında analiz oluşturma süresini değerlendirebilmek amacıyla kronometre kullanılmıştır. Elde edilen değerlere göre istatistiksel analizler yapılmıştır. OrthoDx tam otomatik dijital sefalometrik analiz programı, el ile çizim yöntemi ve Quick Ceph yarı otomatik dijital analiz programı ile karşılaştırıldığında, 16/19 doğruluk göstermiştir. Webceph tam otomatik dijital sefalometrik analiz programı, el ile çizim yöntemi ve Quick Ceph yarı otomatik dijital analiz programı ile karşılaştırıldığında, 12/19 doğruluk göstermiştir. Araştırmacı müdahalesi sonrasında OrthoDx programı için elde edilen değerler, el ile çizim yöntemi ve Quick Ceph yarı otomatik dijital analiz programı ile karşılaştırıldığında aralarında istatistiksel olarak anlamlı farklılık bulunmamıştır. Araştırmacı müdahalesi sonrasında Webceph programı için elde edilen değerler, el ile çizim yöntemi ve Quick Ceph yarı otomatik dijital analiz programı ile karşılaştırıldığında Artiküler Açı (°), U1-NA (mm) ve Oklüzal Düzlem-SN (°) ölçümlerinde hem el ile çizim değerleri hem de Quick Ceph yarı otomatik dijital analiz programı değerleriyle arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık bulunmuştur. Analiz oluşturma süreleri karşılaştırıldığında, tam otomatik dijital analiz programları olan OrthoDx ve Webceph ölçümleri en kısa sürede gerçekleştirilmiştir. İki programda yapılan sefalometrik analiz süreleri arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık bulunmamıştır. İkinci sırada tam otomatik dijital programların araştırmacı müdahalesi ile olan ölçüm süreleri yer almıştır. İki programda araştırmacı müdahalesi ile yapılan sefalometrik analiz süreleri arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmamıştır. Üçüncü en uzun süren ölçümler Quick Ceph programındayken, el ile çizim yöntemi ile yapılan analizler en uzun sürede gerçekleştirilmiştir. Çalışmamızın sonuçları şu şekildedir: Tam otomatik dijital sefalometrik analiz programları klinisyenlere önemli derecede zaman kazandırmakta ve araştırmacı farklılıklarından kaynaklanan ölçüm değişimlerini standardize etmektedir, ancak ortodonti pratiğinde rutin olarak kullanılabilmeleri için anatomik noktalara araştırmacı müdahalesi gereklidir. Araştırmacı müdahalesi sonrası farklı programlar ile farklı sonuçlar elde edildiği göz önüne alınarak, klinisyen hangi programı kullanacağına yapılan çalışmalar ışığında karar verebilir.
  • Öğe
    Farklı yüzey işlemlerinin yeni nesil zirkonyanın makaslama bağlantı dayanımına etkisi
    (Selçuk Üniversitesi, Diş Hekimliği Fakültesi, 2022) Kultaş Kaleli, Merve Buse; Eraslan, Oğuz
    Bu çalışmanın amacı, farklı üreticilere ait yeni nesil zirkonya seramiklere uygulanan yüzey pürüzlendirme işlemlerinin makaslama bağlanma dayanımı üzerine etkisinin incelenmesidir. Çalışmada CAD/CAM ile üretilmiş, 3Y-TZP ile güçlendirilmiş zirkonya blok (IPS e.max ZirCAD), 3Y-TZP ile güçlendirilmiş monolitik zirkonya blok (Vita YZ HT) ve hem 3Y-TZP hem 5Y-TZP ile güçlendirilmiş monolitik zirkonya blok (IPS e.max ZirCAD Prime) kullanılmıştır. Bloklar sinterizasyon sonrası kalınlıkları 2 mm olacak şekilde CAD/CAM ile hazırlanmış ve üretici firma talimatları doğrultusunda sinterlenmiştir. Elde edilen örnekler yüzey işlemlerine göre 4 gruba (kontrol, kumlama, tribokimyasal silika kaplama, Er:YAG lazer ile pürüzlendirme) ayrılmış, toplamda 12 grup oluşturulmuştur (n=10). Kontrol grubundaki örneklere herhangi bir yüzey işlemi uygulanmamıştır. Yüzey işlemlerinin ardından elde edilen tüm zirkonya seramik örneklere öncelikle MDP içerikli primer (Clearfill Ceramic Primer Plus) ardından dual cure self adeziv rezin siman (SpeedCem Plus) uygulanmıştır. Örneklerin makaslama bağlanma dayanımı değerleri, üniversal test cihazı (TSTM 02500) ile 1mm/dk hızda ölçülmüştür. Veriler; Shapiro Wilk testi, iki yönlü varyans analizi ve Tukey HSD testi ile analiz edilmiştir (IBM SPSS V23) (p<0,05). Seramik türünün, uygulanan yüzey işleminin ve bu faktörler arasındaki etkileşimin makaslama bağlanma dayanımı üzerine etkili olduğu bulunmuştur (p<0,001). Bloklar arasındaki farklılık Vita YZ HT (15,21 MPa) ile IPS e.max ZirCAD (12,86 MPa) bloğundan kaynaklanmaktadır (p=0,004). Kontrol grubu (7,99 MPa) ile Er:YAG lazer ile pürüzlendirme (6,66 MPa) işlemi arasında istatistiksel olarak fark bulunmamaktadır (p=0,386). Benzer şekilde kumlama (20,17 MPa) ile de tribokimyasal silika kaplama (21,04 MPa) arasında da fark yoktur (p=0,729). Farklı seramik bloklarda kontrol grupları açısından bağlanma değerleri arasında bir fark bulunmamıştır. En yüksek bağlanma dayanımı değerleri Vita YZ HT zirkonya seramiğe yapılan kumlama işleminden (22,9 MPa) ve IPS e.max ZirCAD Prime bloğuna yapılan tribokimyasal silika kaplama işleminden (22,78 MPa) elde edilmiştir. En düşük makaslama bağlanma dayanımı ise IPS e.max ZirCAD Prime bloğunun Er:YAG (6 MPa) ile pürüzlendirildiği grupta elde edilmiştir. Anahtar sözcükler: CAD/CAM; Makaslama bağlanma dayanımı; Yüzey işlemleri; Zirkonya.
  • Öğe
    Maksilla anterior bölge tek diş eksikliğinde dar çaplı implant ile rehabilite edilen vakalarda implant geometrisi ve yüzey tasarımının stres dağılımına etkisinin sonlu elemanlar analizi ile incelenmesi
    (Selçuk Üniversitesi, Diş Hekimliği Fakültesi, 2022) Tekeli Yavuz, Ayşegül; Durmuş, Ercan
    Amaç Bu çalışmada, maksilla anterior bölge tek diş eksikliğinde dar çaplı implant ile rehabilite edilen vakalarda, implant üzerinde oluşan stresler ile implant tasarımı arasındaki ilişkinin deneysel olarak araştırılması amaçlanmıştır. Çalışmamızda farklı dizaynlara sahip dar çaplı implantların dikey ve açılı kuvvetlere maruz bırakılması sonucunda meydana gelen stres dağılımının sonlu elemanlar analizi ile incelenmesi amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntemler Çalışmamızda bilgisayar ortamında maksilla anterior bölgedeki kemik yoğunluğunu taklit eden modellemeler yapıldı. Hazırlanan modellere silindirik ve konik şekilli olmak üzere ve farklı yiv tasarımına (kare, payanda, ters payanda, v şekilli yiv) ait dar çaplı implantlar yerleştirildi. İmplantların çapı standart 3,3 mm olarak, uzunlukları ise 12 mm olarak belirlendi. Toplam 8 grup olarak tasarlandı. Bu implantlara dikey yönde ve 30 derece açılı oblik 100 N'luk kuvvet uygulandı. İmplantlarda oluşan von-mises stres değerleri ve asal stresler ile kemik-implant arayüzündeki stres değerleri sonlu eleman analiz tekniği ile incelenmiştir. Bulgular Tüm modellerde implantın boyun bölgesini çevreleyen kortikal kemikte meydana gelen stresler, trabeküler kemikte meydana gelen streslerden daha yüksek bulunmuştur. Tüm modellerimizde en yüksek stres değerleri, yükleme alanına daha yakın implantların çevresinde görülmüştür. Oblik kuvvetler dikey kuvvetlerden hem implant hem çevre kemik dokuda daha fazla stres meydana getirmektedir. Dört farklı yiv tipi karşılaştırıldığında kare yiv formunda Von Mises stres değeri daha düşük bulunmuştur. Payanda yiv şekilli implantta belirgin şekilde tüm gruplara göre daha fazla stres oluşmuştur. Sonuç Ön bölgelerde konik ve silindirik implant tüm yiv şekillerinde implant tasarımları tercih edilebilir. Ancak silindirik implatın en çok stresin oluştuğu bölge olan boyun kırıklarına sebep olabileceği, konik implantların ise kemikte meydana getirdiği streslerin daha fazla olacağı bilinmelidir. Dört farklı yiv tipi karşılaştırıldığında kare yiv formunda Von Mises stres değeri daha düşük bulunmuştur. Yapılan çalışmada 21 nolu diş bölgesine 100 N'lik kuvvet vertikal ve 30° açılı uygulanmış ve kemikte rezorpsiyon meydana getirecek kadar stresin oluşmadığı gözlenmiştir. Ancak payanda yiv şekilli implantta belirgin tüm gruplara göre daha fazla stres oluşmuştur. Buna göre kare, V şekilli ve ters payanda yiv şekilli implantların öncelikli olarak tercih edilmesi sonucuna varılabilir.
  • Öğe
    Üst çene ana bağlayıcıların optimizasyonu
    (Selçuk Üniversitesi, Diş Hekimliği Fakültesi, 2022) Açıkbaş, İpek; Akman, Serhan
    Hareketli bölümlü protez, eksik dişlerin ve ilgili dokuların yerine konması için üretilir. Hastanın görünümünü geri kazandırır, konuşmayı iyileştirir, çiğnemeye yardımcı olur ve kalan doğal dişler arasında sağlıklı, istikrarlı bir ilişki sürdürür. Hareketli bölümlü protezin temel yapısal unsurlarından olan ana bağlayıcılar, fonksiyonlarını maksimum etkinlikle yerine getirmek ve basınçlar karşısında eğilip bükülmemesi için yeterli deformasyon direncine sahip olmalıdırlar. Bu in vitro çalışmada; literatürde geçen üst çene ana bağlayıcılarda kalınlıklar değiştirilerek optimal tasarımların belirlenmesi hedeflenmiştir. Üst çene için Kennedy Sınıf I,II,III,IV durumlarında farklı kalınlıklarda (0,5 mm , 0,7 mm ve 0,9 mm) ana bağlayıcı iskelet tasarımları hazırlanarak sonlu eleman stres analizi uygulanmıştır. Model geometrisi, fantom üst çenede (Frasaco GmbH, Tettnang, Germany) dişlerin eksiltilmesi ve 3 boyutlu tarayıcıda (Dental Wings 3 Series, Montreal, Kanada) fantom modelin taranmasıyla elde edilmiştir. Modeller hazırlandıktan sonra, 4 farklı Kennedy sınıflaması için sıklıkla tercih edilen bir ana bağlayıcı tipi olan anteroposterior bant tasarımı tercih edilmiştir. Ana bağlayıcılara her eksik diş bölgesinden 20 N yük uygulanmıştır. Uygulanan kuvvet sonrası iskelet tasarımlarına sonlu eleman stres analizi çalışması yapılmıştır. 0,9 mm kalınlığındaki iskelet tasarımına optimizasyon çalışması yapılmıştır. Sonlu eleman stres analizi sonucunda ana bağlayıcı iskelet tasarımının kalınlığı arttıkça gerilme değerlerinde azalma gözlenmiştir. En fazla gerilme stres değerleri destek diş çevresindeki ana bağlayıcı bölgesinde lokalizedir. Destek diş miktarı ne kadar fazla ise ana bağlayıcıda oluşan stres miktarı o kadar azalmaktadır. Optimizasyon çalışması sonucunda ise Kennedy sınıf I durumunda en uygun tasarımın anteroposterior bant benzeri tasarım, Kennedy sınıf II durumunda palatal plak benzeri tasarım, Kennedy sınıf III durumunda palatal bant benzeri tasarım ve Kennedy sınıf IV için U-plak benzeri tasarım olduğu görülmüştür.
  • Öğe
    Dental implant tedavisi uygulanan hastaların farkındalık seviyelerinin değerlendirilmesi
    (Selçuk Üniversitesi, Diş Hekimliği Fakültesi, 2022) Ataseven, Aslı; Durmuş, Ercan
    Çalışmanın amacı; dental implant tedavisi uygulanan hastaların bilgi seviyesi ve farkındalıklarının ölçülmesidir. Çalışmamız, Selçuk Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Ağız, Diş ve Çene Cerrahisi Anabilim Dalı'na ilk defa dental implant tedavisi uygulanması amacıyla başvuran 112'si kadın ve 88'i erkek olmak üzere toplamda 200 hasta üzerinde yürütülmüştür. Anket formunun birinci bölümünde araştırmaya katılan kişiler hakkında demografik bilgiler ikinci bölümünde dental implant tedavisi ile ilgili hastaların tercihlerini değerlendirmek 20 adet soru sorulmuştur. Sonuç olarak dental implant tedavisi, uzun bir süredir klinik dişhekimliği uygulamalarının ön saflarında yer almaktadır. İmplant tedavisinin başarı oranının artmasıyla birlikte, daha fazla hasta, eksik dişlerin tedavisi için dental implantlarını tercih ediyor. Toplumda gelişmiş bir tedavi modalitesinin farkındalığının artması, kabul edilebilirliğinin önünü açmaktadır. Hasta popülasyonundaki farkındalık düzeyini değerlendirmek için yapılan anketler, gelecekteki yaklaşıma karar vermede her zaman kullanışlıdır. Dental implant farkındalığı ve hastaların bilgi düzeyleri konusunda pek çok araştırma yapılmış olmasına rağmen, Türkiye'de dental implantlar hakkında hasta farkındalığı konusunda sınırlı veri bulunmaktadır. Bu tür bir anket, hastanın belirli bir tedavi yöntemine yönelik farkındalık düzeyi, bilgisi, kabulü ve zihniyeti hakkında veri sağlar.
  • Öğe
    Çeşitli endodontik irrigasyon solüsyonlarının sitotoksik etkilerinin değerlendirilmesi
    (Selçuk Üniversitesi, Diş Hekimliği Fakültesi, 2022) Coşkun, Hilal; Kont Çobankara, Funda
    Bu in-vitro çalışmanın amacı endodontide yaygın olarak kullanılan NaOCl, EDTA ve CHX irrigasyon solüsyonları ile borik asit, hipokloröz asit, perasetik asit, etidronik asit ve fitik asit irrigasyon solüsyonlarının MRC-5 insan akciğer fibroblast hücreleri üzerindeki sitotoksik etkilerinin karşılaştırılmalı olarak incelenmesidir. Bu doğrultuda kullanılacak irrigasyon solüsyonlarına ait belirlenen başlangıç konsantrasyonları (1/1) kültür medyumu ile 1/2, 1/4, 1/8, 1/16 ve 1/32 oranlarında seri dilüasyonlar şeklinde hazırlandı ve her bir konsantrasyonun MRC-5 insan akciğer fibroblast hücreleri ile 24 saatlik temas sonrası meydana gelen sitotoksik etkileri XTT testi kullanılarak incelendi. Sadece kültür medyumu içeren kontrol gruplarına ait % hücre canlılık oranı ortalaması %100 kabul edildi ve irrigasyon solüsyonlarına ait % hücre canlılık oranı ortalamaları kontrol grubuyla (%100) oranlanarak hesaplandı. İstatistiksel analizde Kruskal Wallis ve çoklu karşılaştırmalar için Bonferroni düzeltmeli Dunn testleri kullanıldı. Önem düzeyi p<0,05 olarak alındı. Elde edilen sonuçlara göre hipokloröz asit (HOCl) ve fitik asit (FA) dışındaki diğer irrigasyon solüsyonlarının tüm dilüasyonlarda kontrol grubuna göre istatistiksel olarak anlamlı derecede daha düşük canlılık oranları sergiledikleri (p<0,05); HOCl ve FA'nın ise 1/16 ve 1/32'lik dilüasyonlarda kontrol grubuna benzer düzeyde canlılık oranları sergiledikleri tespit edildi (p>0,05). Mevcut çalışma şartları doğrultusunda diğer solüsyonlara göre daha düşük sitotoksik potansiyele sahip olduğu belirlenen dilüe HOCl ve FA'nın biyouyumluluk özellikleriyle alternatif endodontik irrigasyon solüsyonu olarak ümit vadedici oldukları söylenebilir.
  • Öğe
    Farklı ligatür materyalleri kullanılarak uygulanan konvansiyonel braket sistemleri ile kapaklı braket sistemleri arasındaki başlangıç ortodontik ağrısının değerlendirilmesi
    (Selçuk Üniversitesi, Diş Hekimliği Fakültesi, 2022) Yılmaz, Hatice; İleri, Zehra
    Bu klinik çalışmamızın amacı; başlangıç ark teli paslanmaz çelik ve elastik ligatür ile ligatürlenen konvansiyonel braket sistemleri ve kapaklı braket sistemlerinin, hastaların ağrı algısı ve hayat kalitesi üzerine olan etkilerini karşılaştırmalı olarak değerlendirmektir. Çalışmamızda 12-22 yaş aralığında, toplam 45 hasta olmak üzere 15'er kişilik üç grup oluşturulmuştur. Birinci grup paslanmaz çelik ligatür ile başlangıç ark teli ligatüre edilen konvansiyonel braket sistemine sahip hastalar, 2. grup elastik ligatür ile başlangıç ark teli ligatüre edilen konvansiyonel braket sistemine sahip hastalar, 3. grup ise kapaklı braket sistemi (Damon Q2, Ormco) ile başlangıç ark teline sahip hastalardan oluşmaktadır. Hastaların hayat kalitesindeki değişimleri değerlendirmek için OHIP-14 ölçeği, ağrı algısındaki değişimleri değerlendirmek için VAS ve VRS-4 ölçekleri kullanılmıştır. Hastalardan veri toplama zamanları tedavi başlangıcı (T0), tedaviden 2 saat sonra (T1), tedaviden 6 saat sonra (T2), tedaviden 2 gün sonra (T3), tedaviden 3 gün sonra (T4), tedaviden 7 gün sonra (T5) olarak belirlenmiştir. Veriler normal dağılmadığı için gruplar arası farkların değerlendirilmesinde Mann-Whitney U, zamana bağlı grup içi değerlendirmelerde ise Wilcoxon non-parametrik testler kullanılmıştır. Çalışmamızda OHIP-14 ölçeğinden elde edilen toplam veriler değerlendirildiğinde, Tel Ligatür ve Kapaklı Braket Grupları'nda zaman bağlı değişimler anlamlı bulunmuştur. Hayat kalitesi tedavi başlangıcından itibaren düşmeye başlamış ve maksimum düşüş 2. günde saptanmıştır. OHIP-14 ölçeği soruları değerlendirildiğinde; 2. günde (T3) Elastik Ligatür Grubu'nda hissedilen gerginlik Kapaklı Braket Grubu'na kıyasla daha yüksek iken 7. günde (T5) Elastik Ligatür Grubu'nda hissedilen gerginlik Tel Ligatür ve Kapaklı Braket Grubu'na kıyasla daha yüksek bulunmuştur. Ek olarak, 2. saatte (T1) Elastik Ligatür Grubu'nda beslenme problemlerinin Kapaklı Braket Grubu'na kıyasla daha fazla görüldüğü saptanmış ve bireyler yemek yemeye ara vermek zorunda kalmışlardır. Tüm gruplarda çiğneme, ön ve arka dişler ile ısırma esnasında hissedilen ağrı düzeyi başlangıçtan itibaren artarak, 2. günde en üst seviyeye ulaşmıştır. Ağrı düzeyi 2. günden sonra kademeli olarak azalıp 7. günde düşük değerlere ulaşmıştır. Tedaviden 6 saat sonra (T2) yapılan VAS ölçümleri sonucunda ön dişlerle ısırma esnasında hissedilen ağrı açısından; Tel Ligatür ve Elastik Ligatür Grubu'nda hissedilen ağrı düzeyi, Kapaklı Braket Grubu'na kıyasla daha yüksek bulunmuştur. VRS ölçümleri sonucunda, çiğneme sırasında Elastik Ligatür Grubu'nda hissedilen ağrı düzeyi Kapaklı Braket Grubu'na kıyasla daha yüksek seviyede iken, ön dişler ile ısırma yapıldığında hissedilen ağrı düzeyi Tel Ligatür ve Elastik Ligatür Grubu'nda Kapaklı Braket Grubu'na kıyasla daha yüksek bulunmuştur. Tedaviden 7 gün (T5) sonra yapılan VAS ve VRS ölçümleri sonucunda, ön dişlerle ısırma esnasında Elastik Ligatür Grubu'nda Kapaklı Braket Grubu'na kıyasla daha yüksek düzeyde ağrı tespit edilmiştir. Bizim çalışmamızın sınırları dahilinde ortodontik tedavinin başlangıç aşaması hastaların hayat kalitesinde düşüşe ve hissettikleri ağrı miktarında artışa sebep olmaktadır. Genel olarak bakıldığında, ağrı düzeyinde gruplar arasında anlamlı fark saptanan zaman dilimlerinde Kapaklı Braket Grubu'nda tanımlanan ağrı algısı, konvansiyonel yöntemlerle ligatürlenen gruplara göre daha azdır. Özellikle Elastik Ligatür Grubu'nda ağrı düzeyi daha yüksektir.
  • Öğe
    Enterecoccus faecalis ve candida albicans üzerine çeşitli kök kanal irrigasyon solüsyonlarının karşılaştırmalı antimikrobiyal analizi: İn-vitro bir çalışma
    (Selçuk Üniversitesi, Diş Hekimliği Fakültesi, 2022) Ünal, Murat; Kont Çobankara, Funda
    Bu in-vitro çalışmanın amacı; endodontide yaygın olarak kullanılan %5.25 sodyum hipoklorit (NaOCl), %17 etilen diamid tetra asetikasit (EDTA) ve %2 klorheksidin (CHX) irrigasyon solüsyonları ile %0.1 oktenidin (OCT), %2 perasetik asit (PAA), %18 etidronik asit (HEBP), %1 fitik asit (FA), %25 tannik asit (TA), %1, %3 ve %5 borik asit (BA), 0.4 mg/ml nanopartiküllü hegzagonal boron nitrit (h-BN) ve %0.02 hipokloröz asit (HOCl) solüsyonlarının E. faecalis ve C. albicans üzerindeki antimikrobiyal etkinliklerini minimum inhibitör konsantrasyon (MİK) ve direkt kontakt test (DKT) yöntemleriyle değerlendirmektir. Öncelikle her bir solüsyondan 50 µl alınarak, aynı hacimde McFarland 0.5 olacak şekilde ayarlanan E. faecalis (ATCC 29212) ve C. albicans (ATCC 90028) suşları ile 96 kuyucuklu mikropleytlere konulup, 1/1'den - 1/8192 oranlarına kadar olan seri dilüasyonları hazırlandı ve 37ºC'de 24 saat süreyle inkübe edildi. Daha sonra mikropleytler ELISA okuyucuda tarandı. Değerlendirme sonunda solüsyonların E. faecalis ve C. albicans'ın üremesini durdurdukları son dilüasyonları MİK değeri olarak kaydedilerek MİK skorları belirlendi. MİK testi sonucuna göre her iki mikroorganizmaya da herhangi bir antimikrobiyal etkinlik gösteremeyen 0.4 mg/ml h-BN ve %0.02 HOCl haricindeki diğer solüsyonların antimikrobiyal etkinlikleri, DKT yöntemiyle 30 sn, 60 sn, 5 dk ve 10 dk'lık temas sürelerinde % mikroorganizma ölüm oranları üzerinden hesaplandı. İstatistiksel analizde solüsyonlar arasında genel bir değerlendirme yapmak için karışık düzen (mixed design) varyans analizi ve çoklu karşılaştırma testlerinden Bonferroni-Dunn testi, süre kıyaslamaları için ise Bonferroni-Dunn testleri kullanıldı. Tüm değerlendirmelerde önem düzeyi p<0.05 olarak alındı. MİK testinde elde edilen sonuçlara göre; %2 CHX, %0.1 OCT, %25 TA ve %2 PAA solüsyonları E. faecalis ve C. albicans'ın büyümesini düşük MİK skorlarında durdurdu (sırasıyla; (1/1024; 1/1024), (1/256; 1/1024), (1/4096; 1/8192), (1/32; 1/16)). %5,25 NaOCl, %2 PAA, %25 TA ve %2 FA (sırasıyla; (1/8; 1/4), (1/32; 1/16), (1/4096; 1/8192), (1 /2; 1/4)) hem fungisit hem de bakterisit etki gösterdi. DKT yönteminde elde edilen sonuçlara göre; %5.25 NaOCl, %2 PAA, %18 HEBP, %0.1 OCT ve %2 CHX 30 sn'de E. faecalis'i tamamen ortadan kaldırdı (p>0.05). %2 FA 60 sn, %25 TA 5 dk sonunda E. faecalis'i tamamen yok ederken, bunu artan konsantrasyon ve zamanlarda %1-3-5 BA ve %17 EDTA takip etti. %5.25 NaOCl, %17 EDTA, %3-%5 BA, %2 FA, %25 TA, %2 PAA ve %2 CHX 30 sn'de (p>0.05), %0.1 OCT ise 60 sn'de (p<0.05) C. albicans'ı tamamen ortadan kaldırdı. 5 dk sonunda %18 HEBP hariç tüm solüsyonlar C.albicans'ı tamamen elimine etti (p>0.05). Mevcut çalışma şartları doğrultusunda diğer solüsyonlara göre, her iki mikroorganizmaya karşı yüksek antimikrobiyal etkinlik gösterdiği belirlenen solüsyonlar; %5.25 NaOCl, %2 CHX, %2 PAA, %0.1 OCT, 25%TA ve %2 FA olarak belirlenmiştir. Sonuç itibariyle, geleneksel irrigasyon solüsyonlarından %5.25 NaOCl ve %2 CHX'e ilave olarak %2 PAA, %0.1 OCT, 25%TA ve %2 FA'nın da antimikrobiyal özellikleriyle alternatif endodontik irrigasyon solüsyonu olarak ümit vadedici ve klinik kullanım açısından tavsiye edilebilir nitelikte oldukları söylenebilir. Anahtar sözcükler: Direkt kontakt test, antimikrobiyal etkinlik, irrigasyon solüsyonu.
  • Öğe
    Farklı yüzey işlemleri uygulanan zirkonyum oksit seramiğin farklı abutment materyallerine makaslama bağlanma dayanımının incelenmesi
    (Selçuk Üniversitesi, Diş Hekimliği Fakültesi, 2022) Akça Ayaz, Merve; Eraslan, Oğuz
    Günümüzde implant destekli restorasyonlarda artan estetik beklentinin karşılanması amacıyla diş renginde implant dayanaklarına ilgi artmıştır. Bu amaçla titanyumun yanı sıra PEEK, zirkonya gibi materyaller kullanılmaya başlanmıştır. İmplant üstü restorasyonların rehabilitasyonunda zirkonyalar sıklıkla kullanılmaktadır. Son yıllarda, zirkonya ile yapıştırıcı ajanlar arasındaki bağlantı araştırmacıların çok önem verdikleri bir konu olmuştur. Bağlantıyı arttırmak için çok sayıda yöntem geliştirilmiş ve literatürde rapor edilmiştir. Bu in vitro çalışmanın amacı farklı yüzey işlemleri uygulanan zirkonyum oksit seramiklerin farklı abutment materyallerine makaslama bağlanma dayanımının incelenmesidir. Bu çalışmada üç farklı abutment materyalinden (titanyum, zirkonya, PEEK) 30' ar adet 12 mm çap ve 2 mm kalınlıkta örnekler elde edilmiştir. Üst yapı materyali olarak 6 mm çap 2 mm kalınlıkta 90 adet zirkonya örnek üretilmiştir. Üst yapı materyalleri üç gruba ayrılarak bir gruba kumlama bir gruba Er-Yag lazer diğer gruba ise sıcak kimyasal asitleme işlemi uygulanmıştır. Yüzey işlemi uygulanan zirkonya örnekler abutment materyallerine her grupta 10 adet örnek olacak şekilde rezin simanla simante edilmiştir ve toplamda 9 grup oluşturulmuştur. Örneklerin 5000 termal döngü uygulanması sonrası makaslama bağlanma dayanımları değerlendirilmiştir. Veriler Minitab V14 ile analiz edilmiştir. Normal dağılıma uygunluk Shapiro-Wilk testi ile incelenmiştir. Materyal ve yüzey işlemlerine göre MPa değerlerinin karşılaştırılmasında iki yönlü varyans analizi kullanılmıştır. Çoklu karşılaştırılmalar Tukey HSD testi ile incelenmiştir. Analiz sonuçları ortalama ± standart sapma şeklinde sunulmuştur. Önem düzeyi p<0,050 olarak alınmıştır. Sonuç olarak materyal ana etkisi makaslama bağlanma dayanımı değeri üzerine istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur (p<0,001). Zirkonya ve titanyum materyallerinin makaslama bağlanma değerleri, PEEK materyalinden istatistiksel olarak anlamlı şekilde daha yüksek bulunmuştur. Yüzey işlemi ana etkisi makaslama bağlanma dayanımı değeri üzerine istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur (p<0,001). Kumlama yüzey işleminin bağlanma dayanımı değerleri Er-Yag ve sıcak kimyasal asitleme yüzey işlemlerinden istatistiksel olarak anlamlı şekilde daha yüksek bulunmuştur. Materyal ve yüzey işlemi etkileşimi arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmamıştır (p=0,784).
  • Öğe
    Temporomandibular eklem rahatsızlığı olan hastalarda belirli etiyolojik faktörlerin değerlendirilmesi
    (Selçuk Üniversitesi, Diş Hekimliği Fakültesi, 2022) Demircan, Serhat Cem; Durmuş, Ercan
    Bu çalışma Temporomandibular Disfonksiyon görülen hastalarda belirli etiyolojik faktörlerin prevalanslarını ve TMD ile korelasyonlarını değerlendirmektedir. Çalışmaya Şubat 2022 – Mayıs 2022 tarihleri arasında, Selçuk Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Ağız Diş ve Çene Cerrahisi kliniğine, eklem çevresinde ağrı, çiğneme kaslarında ağrı, eklem sesleri ve ağız açıklığında kısıtlılık şikayetlerinden bir veya daha fazlasına sahip 200 hasta dahil edilmiştir. İncelenen etiyolojik faktörler, bruksizm, parafonksiyonel alışkanlıklar, diş eksiklikleri, ortodontik bozukluklar, TME travma hikayesi, psikiyatrik rahatsızlıklar, yaş ve cinsiyeti içermektedir. Veriler, tek hekim tarafından klinik muayene yöntemleri ve anamnez alınarak elde edilmiştir. Hastaların %78'i kadın ve %22'si erkeklerden oluşmuştur. Dahil edilen hastaların %50'sini 15-24 yaş arası genç grup oluştururken, yaş grupları arttıkça TMD prevalansı azalmıştır. Değerlendirme sonucunda, bruksizm prevalansı 81.5%, parafonksiyonel alışkanlık prevalansı 80.5% olmuştur. Hastaların 24.5%'inde Klas A diş eksikliği, 5.5% Klas B ve 2% Klas C diş eksikliği gözlenirken, 68%'inde diş eksikliği bulunmamaktadır. Ortodontik bozukluk prevalansı 12% oranındadır. TME'de bir travmatik etken ile şikayetlerinin başladığını ifade eden hastalar 11%'lik kesimi oluşturmuş ve bu travmatik etkenlerin büyük bir kısmı bir diş çekimi veya tedavisine bağlı görülmüştür. Psikiyatrik tedavi görmekte olduğunu belirten hastaların oranı ise 16% oranındadır. Sonuç: Kadınlarda ve genç yaş gruplarda TMD etkilenim oranı daha yüksektir. Bruksizm ve parafonksiyonel alışkanlıklar diğer faktörlere göre TMD ile çok daha yüksek korelasyon göstermekte ve eşlik eden bir psikiyatrik rahatsızlık bu faktörlerin sıklığını artırabilmektedir. Parafonksiyonel alışkanlıkların erken dönemde eliminasyonu, oklüzal bozukluğa ve parafonksiyonel yeme alışkanlıklarına sebep olan diş eksikliklerinin protetik rehabilitasyonu, diş çekimi ve tedavilerinde atravmatik uygulama TMD gelişim riskini minimalize etmek açısından önem arz etmektedir.
  • Öğe
    Güncel kanal içi ilaçların ve yeni hidrojellerin rejeneratif endodontide kullanımı sonrasında E. faecalis biyofilmini uzaklaştırma etkinliği ve kök hücreler üzerindeki sitotoksik ve alkalen fosfataz aktivitesi
    (Selçuk Üniversitesi, Diş Hekimliği Fakültesi, 2024) Öztürk, Adem; Ünverdi Eldeniz, Ayçe
    Bu çalışma, rejeneratif endodontik tedavi (RET) kapsamında kullanılan konvansiyonel ve yeni nesil kanal içi medikamentlerin Enterococcus faecalis biyofilm tabakası üzerindeki antibakteriyel aktivitelerini ve dental pulpa kök hücreleri (DPSC) üzerindeki sitotoksik etkilerini değerlendirmeyi amaçlamaktadır. Çalışmada, üçlü antibiyotik patı (TAP), ikili antibiyotik patı (DAP), kalsiyum hidroksit (Ca(OH)₂) ve klorheksidin jel gibi geleneksel medikamentler ile birlikte kitosan hidrojel, klorheksidin hidrojel, hyaluronik asit hidrojel, metronidazol hidrojel ve diklofenak hidrojel gibi yenilikçi ajanlar kullanılmıştır. Çalışmada, medikamentlerin antibakteriyel etkinliklerini değerlendirmek için tek köklü kesici dişler ve sitotoksik etkilerini incelemek için ise 3. molar dişlerden elde edilen dentin diskleri kullanılmıştır. Kesici dişlerden elde edilen kök kanalları, E. faecalis biyofilmi oluşturmak amacıyla hazırlanmış ve çalışmada kullanılan medikamentlerin uygulanmasıyla antibakteriyel aktiviteleri değerlendirilmiştir. Ayrıca, 3. molar dişlerden elde edilen dentin diskleri üzerinde dentin pulpa kök hücreleri kültürlenmiş ve bu diskler üzerine çalışmada kullanılan medikamentler uygulanarak sitotoksik etkiler ve alkalen fosfataz (ALP) aktiviteleri incelenmiştir. Antibakteriyel etkinlik açısından, 2.5 mg/ml konsantrasyonundaki TAP ve DAP, E. faecalis biyofilmini tamamen ortadan kaldırmış (p<0,05) ancak DPSC canlılığına yönelik olarak TAP daha düşük canlılık oranları göstermiştir (p<0,05). Klorheksidin jel, E. faecalis biyofilmini önemli ölçüde azaltmış (p<0,05), fakat DPSC'ler üzerinde yüksek sitotoksik etki sergilemiştir (p<0,05). Ca(OH)₂, biyofilme karşı sınırlı antibakteriyel etkinlik göstermiş (p<0,05) ancak DPSC'ler üzerinde en yüksek canlılık oranını korumuştur (p<0,05). Yenilikçi ajanlardan klorheksidin hidrojel, E. faecalis biyofilmini tamamen ortadan kaldırırken (p<0,05), DPSC canlılığını büyük oranda azaltmıştır (p<0,05). Diklofenak hidrojel de yüksek antibakteriyel aktivite göstermiş (p<0,05), ancak DPSC'ler üzerinde belirgin sitotoksik etki yaratmıştır (p<0,05). Buna karşılık, kitosan hidrojel hem yüksek DPSC canlılığı hem de sınırlı antibakteriyel etkinlik sunmuştur (p<0,05). Hyaluronik asit hidrojel, biyofilme karşı daha düşük etkinlik gösterse de DPSC'ler üzerindeki sitotoksik etkisi minimal olmuştur (p<0,05). Bu çalışmada, antibakteriyel etkinlik sağlanırken dental pulpa kök hücrelerinin canlılığını korumak amacıyla belirli bir ilaç konsantrasyonu üzerinde durulmuştur. Bu konsantrasyon hem bakteriyel eliminasyonu sağlamak hem de DPSC canlılığını korumak için literatür verilerine göre seçilmiştir. Yüksek ilaç konsantrasyonlarının bakteriyel etkinliği artırabileceği, ancak DPSC üzerinde toksik etkiler yaratabileceği göz önünde bulundurularak ideal oranı belirlemek için farklı konsantrasyonlar üzerinde çalışmalar yapılmalıdır. Bu tür çalışmalar, ilaçların etkinliği ve güvenliğini optimize ederek rejeneratif endodontik tedavilerde kullanılan biyomateryallerin geliştirilmesine katkı sağlayacaktır.
  • Öğe
    İndirekt bonding sisteminde kullanılan iki farklı yöntemin transfer doğruluğunun karşılaştırılması
    (Selçuk Üniversitesi, Diş Hekimliği Fakültesi, 2024) Karakoç, Ramazan Emre; İleri, Zehra
    Bu çalışmanın amacı; yarı dijital ve tam dijital yöntemlerle üretilen indirekt bonding transfer kaşıklarının sanal olarak tasarlanan braket konumlarını hasta ağzına taşıma başarısını karşılaştırmak ve rutin klinik prosedürlerine dahil edilebilirliğini değerlendirmektir. Çalışmamıza Selçuk Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Ortodonti Anabilim Dalına ortodontik tedavi görmek amacıyla başvuran, daimi dişleri sürmüş ve hafif çapraşıklığa sahip 32 birey katılmıştır. Katılımcıların yarısında yarı dijital, diğer yarısına ise tam dijital yöntem ile hazırlanan transfer kaşıkları kullanılarak indirekt bonding işlemi gerçekleştirilmiştir. Bonding işlemi sonrası elde edilen ağız içi tarama görüntüleri GOM Inspect programı ile çakıştırılarak braketlerin lineer ve açısal sapma miktarları değerlendirilmiştir. Çakıştırma işlemi sonrasında elde edilen veriler istatistiksel olarak değerlendirilmiştir. Tam dijital ve yarı dijital transfer kaşıkları arasında lineer sapmalar açısından anlamlı bir fark bulunmamıştır. İki yöntem de lineer yönden başarılı bulunmuştur. İki transfer kaşığında da angulasyon hariç açısal sapmalar lineer sapmalara göre daha yüksektir. Yarı dijital yöntem tam dijital yönteme göre rotasyon ve tork yönünden anlamlı derecede daha başarılı bulunmuştur. İki transfer kaşığında da vertikal yönden braketlerin daha çok gingivale saptığı görülmüştür. İki yöntem tüm sapmalar açısından değerlendirildiğinde yarı dijital yöntemle üretilen transfer kaşığı daha başarılı bulunmuştur.
  • Öğe
    Dengeleyen taraf temaslı oklüzyona sahip hastaların tedavisinde anterior repozisyon splintinin eklem sesleri üzerine etkisinin değerlendirilmesi
    (Selçuk Üniversitesi, Diş Hekimliği Fakültesi, 2024) Uludağ, Ayşenur; Yayman, Mevsim; Akman, Serhan
    Temporomandibular eklem rahatsızlıklarında ağrı, eklem sesi, ağız açmada kısıtlılık, mandibulanın deviasyonu ve defleksiyonu gibi semptomlar görülebilmektedir. Bu rahatsızlıklar çeşitli splintler kullanılarak konservatif olarak tedavi edilebilmektedir. Anterior repozisyon splinti mandibulayı interküspal pozisyonundan daha önde bir pozisyonda konumlandırmaktadır. Amacı fossa içinde doğru bir kondil disk ilişkisi yakalayarak dokuların adaptasyon ve onarımına olanak sağlamaktır. Tedavinin amacı mandibular pozisyonu kalıcı olarak değiştirmek değil, sadece retrodiskal dokuların adaptasyonu için alan sağlayarak geçici olarak mandibulanın pozisyonunu değiştirmektir. TME rahatsızlıklarında sık rastlanan bir semptom olan eklem sesleri genellikle öznel yöntemlerle değerlendirilmektedir. Doğru teşhis ve tedavinin uygulanabilmesi için eklem seslerinin nesnel olarak değerlendirilmesi gerekmektedir. Bu çalışmanın amacı, disk interferens rahatsızlığı olan hastalara uygulanan anterior repozisyon splinti tedavisinin etkinliğini klinik muayene bulguları ve eklem seslerinin spektral analiz verilerine göre belirlemektir. Bu çalışma, disk interferens rahatsızlığı olan 41 hasta üzerinde yürütülmüştür. Dengeleyen temasların durumuna göre çift taraflı dengeleyen temas (n=21) ve tek taraflı dengeleyen temas (n=20) olmak üzere iki hasta grubu oluşturulmuştur. Hastalar 4 hafta süresince anterior repozisyon splinti ile tedavi edilmiştir. Splint kullanımından önce ve tedavi süresince haftalık kontroller yapılarak eklem sesleri ve klinik muayene verileri kaydedilmiştir. Elde edilen ses sinyallerinin haftalık kontrollere göre maksimum enerji değerleri spektral analizle farklı frekans aralıklarındaki beş bantlı filtreden (125Hz- 250Hz - 500Hz - 1000Hz - 2000Hz) geçirilmiştir. Ek olarak, kaydedilen seslerin haftalık takiplere göre ortalama tepe genlik ve enerji değerleri hesaplanmıştır. Enerji bulgularının değerlendirilmesinde istatistiksel analiz için tekrarlayan ölçümlerde ANOVA testi uygulanmıştır. Çalışmanın sonucunda, çift taraflı ve tek taraflı dengeleyen teması bulunan hastalarda anterior repozisyon splintinin klinik muayene bulguları ve eklem sesleri üzerinde anlamlı bir iyileşme sağladığı görülmüştür.