Yazar "Özer, Bedri" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 13 / 13
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Akut otitis mediaya sekonder lateral sinüs tromboflebiti(2011) Keleş, Bahar; Öztürk, Kayahan; Dündar, Mehmet Akif; Özer, BedriGeniş spektrumlu antibiyotiklerin kullanımının yaygınlaşmasıyla birlikte lateral sinüs tromboflebiti (LST) görülme insidansı ve mortalitesi son yıllarda belirgin bir şekilde azalmıştır. Fakat antibiyotiklerin kullanımı ile semptom ve bulgular baskılandığı için LST’nin klinik tablosu değişmekte ve tanı koymak gecikebilmektedir. (LST) sıklıkla kronik otitis medialı erişkin hastalarda görülmektedir. Akut otitis mediaya bağlı LST gelişmesi ise daha çok çocukluk çağında görülmekle beraber erişkin yaş grubunda görülmesi ise oldukça nadir bir durumdur. Bu çalışmada akut otitis mediaya bağlı LST gelişen 24 yaşındaki erkek hasta sunuldu. Uygulanan tedavi şekli ve hastalığın klinik seyri literatürlerin ışığı altında tartışıldı.Öğe Benign Paroksismal Pozisyonal Vertigo Tedavisinde Kullanılan Semont Ve Epley Manevralarının Karşılaştırılması(2003) Arbağ, Hamdi; Özer, Bedri; Keleş, Bahar; Ülkü, Çağatay Han; Öztürk, KayhanAmaç: Benign paroksismal pozisyonel vertigo (BPPV) tedavisinde kullanılan Semont ve Epley manevralarını, hasta uyumu ve tedavi sonuçları açısından değerlendirmek. Gereç ve Yöntem: Ocak 2001-Mayıs 2003 tarihleri arasında Selçuk Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi KBB Anabilim Dalında, BPPV tanısı konularak tedavi edilen, 58 hasta üzerinde yapılan prospektif bir çalışmadır. BPPV tanısı, hastanın hikayesine ve Dix-Halpike manevrasında nistagmusun karekteristik özelliklerinin belirlenmesi ile konuldu. Dix Halpike manevrası uygulandıktan 10 dakika sonra, 29 hastaya Semont’ un serbestleştirici manevrası, 29 hastaya da Epley manevrası uygulandı. Hastalar manevradan 24 saat, 1 hafta ve 1 ay sonra kontrol edildi. Kontrollerde, hastaların yakınması ve Dix Halpike manevrasına verdiği cevaplar esas alınarak tedavi metotları kıyaslandı. İstatiksel değerlendirmeler için ki-kare testi kullanıldı. Bulgular: 58 hastanın yaşları 22 ile 79 arasında (ortalama:52,5814,3) olup, 38’i (%65.5) kadın, 20’si (%34.5) erkek idi. Hastaların 29’unda (%50) sağ kulak, 23’ünde (%40) sol kulak, 6’sında ise (%10) her iki kulak etkilenmiş olup, toplam 64 kulak için manevra uygulanmıştır. Semptomların ortalama süresi yaklaşık 11.9 ay idi. Semont manevrası uygulanan 32 kulağın 21’inde (%65.6), 24 saat sonra yapılan ilk kontrolde tamamen iyileşme tespit edildi. İkinci kontrolde Dix-Halpike manevrası pozitif olan 11 kulak için tekrar manevra uygulandı, bunların 7’sinde başarı elde edildi. İkinci uygulama ile manevranın başarısı %87.5’e yükseldi. Bir ay sonraki kontrolde 4 (%12.5) kulakta semptomların hala devam ettiği görüldü. Bu hastaların birinde şikayetlerde kısmen de olsa azalma görüldü. Otuz iki kulağa Epley manevrası uygulandı. Bir gün sonraki ilk kontrolde 26 (%81.25) kulakta tam iyileşme görüldü. Bir hafta sonraki kontrolde 6 kulakta semptomların devam etmesi üzerine tekrar manevra uygulandı. Bunların 4’ünde semptomlarda azalma tarif edildi. İkinci uygulamadan sonra manevranın başarısı %93.75 idi. Bir ay sonraki kontrolde 2(%6.25) hastanın semptomları devam ediyordu. Her iki manevranın tedaviye cevap açısından karşılaştırılmasında anlamlı fark yoktu. Sonuç: Pozisyonel vertigo dışında nörolojik ve vestibüler şikayetleri olmayan hastalarda, laboratuar ve görüntüleme yöntemlerine başvurmadan tedavi manevralarının uygulanması maliyet ve zaman açısından kazanç sağlayacaktır. BPPV’nun paroksismal olması, haftalar ve aylar süren spontan remisyonlar gösterebilmesinden dolayı tedavi metodları arasında sağlıklı bir kıyaslamanın yapılması güçtür. Ancak hastanın fiziksel yapısı göz önüne alınarak yaşlı, şişman ve vertebra patolojisi olan hastalarda, Epley manevrasının daha uygun olacağı kanaatindeyiz.Öğe Birinci ve İkinci Brankiyal Yarık Anomalilerinde Cerrahi Sonuçlarımız(2003) Ülkü, Çağatay Han; Uyar, Yavuz; Özer, Bedri; Yaman, HüseyinAmaç: Birinci ve ikinci brankiyal yarık anomalisi nedeniyle cerrahi tedavi uygulanan olgular, cerrahi teknikler, sonuçlar ve komplikasyonlar açısından değerlendirildi. Hastalar ve Yöntemler: Yirmi dört hasta (16 kadın, 8 erkek; ort. yaş 24; dağılım 7-64) retrospektif olarak incelendi. Tüm olgular ultrasonografi, bilgisayarlı tomografi/manyetik resonans görüntüleme ve/veya fistülogram ile değerlendirildi, ikinci brankiyal yarık anomalilerinde, kist için transservikal yaklaşım, fistül için ikili horizontal servikal insizyon uygulandı. Birinci brankiyal yarık anomalisinde fasyal sinir ortaya konarak eksizyon yapıldı. Olgularda ameliyat sonrası komplikasyon ve nüks araştırıldı. Ortalama izlem süresi 74 ay (dağılım 10-116 ay) idi. Bulgular: Üç olguda (%12.5) birinci (1 kist, 2 fistül), 21 olguda (%87.5) ikinci brankiyal yarık anomalisi (5 fistül, 16 kist) saptandı. Birinci brankiyal yarık anomalili olgu-lar daha önce birden fazla ameliyat geçirmişlerdi. Bilgisayarlı tomografi/manyetik resonans görüntüleme kistik lezyonlarda cerrahi sınırları belirlemede önemli bir tanı aracı iken, fistül oluşumlarında daha sınırlı bilgi sağladı. Tüm olgularda lezyon tam olarak rezeke edildi. Hiçbir olguda komplikasyon ya da nüks gelişmedi. Sonuç: Erken tanı ve doğru cerrahi teknik uygulanan brankiyal yarık anomalilerinde komplikasyon ve nüks oranı düşmektedir.Öğe Büyük Jüvenil Nazofaringeal Angiofibromaların Tedavisi(1995) Uyar, Yavuz; Erongun, Uğur; Karaköse, Serdar; Cenik, Ziya; Özer, Bedri; Kocaoğullar, Yalçın; Sağlam, Kaan; Güney, ÖnderJuvenil Nazofaringeal Angiofıbromalar, adölesan dönemi erkek çocuklarında sık görülen benign bir tümördür. Ancak kafa kaidesinde çeşitliforaminalar vefıssürler yoluyla yayıldıklarından tedavileri bir problem teşkil eder. Bu özellikteki 4 olgumuzun semptomları, tümörün yaygınlığı, uyguladığımız yöntemler ve kompUkasyonlan sunulmuş olup, literatür gözden geçirilerek sonuçlar değerlendirilmiştir.Öğe Çocuklarda Adenoid Hiperplazinin Değerlendirilmesinde Adenoidal-Nazofarenjeal Oranın Yeri(2000) Eyibilen, Ahmet; Cenik, Ziya; Özer, Bedri; Öztürk, KayhanAmaç: Çocuklarda adenoid dokusunun büyüklüğünün objektif olarak değerlendirilmesinde adenoidal-nazofarenjeal oranın (ANO)değerini belirlemek. Hastalar ve Yöntemler: Anamnez ve kliniği ile adenoid hiperplazi öntanılı 100 çocukta, ameliyat öncesi lateral kafa grafileri çekilerek ANO hesaplandı. Adenoidektomi sonucu elde edilen adenoid dokusunun ağırlığı bulundu. Adenoidal-nazofarenjeal oran ile adenoid ağırlığı arasındaki ilişki, anamnez ve klinik bulgularla karşılaştırılarak araştırıldı. Bulgular: Adenoidal-nazofarenjeal oranın ortalaması 0.740.08, adenoid ağırlığı ortalaması 1.960.63 gr bulundu. Adenoidal-nazofarenjeal oran ile adenoid ağırlığı arasında anlamlı bir ilişki saptandı (r0.46, p0.001). Sonuç: Adenoidal-nazofarenjeal oranının adenoid büyüklüğünün belirlenmesinde güvenilir, objektif bir yöntem olduğu sonucuna varıldı.Öğe Çocuklarda Adenoid Hiperplazisinin Maksiller Sinüzit Etyolojisindeki Rolü(1999) Eyibilen, Ahmet; Cenik, Ziya; Özer, BedriAmaç: Çocuklarda adenoid hiperplazisinin maksiller sinüzit etyolojisindeki yerini tespit etmek. Yöntem: Adenoid hiperplazisi bulunan 100 çocukta yumuşak doku dozunda lateral kafa grafisi ve Water's grafisi çekildi. Bir hasta maksiller sinüslerde havalanma olmadığı için çalışmaya dahil edilmedi. Lateral kafa grafisinde adenoidal-nazofarengeal oran (ANO) hesaplandı. ANO ile maksiller sinüzit arasındaki ilişki araştırıldı. Bulgular: ANO 0.74 0.08 idi. 45 hastada sinüzit bulundu. ANO sinüziti olan hastalarda ANO 0.73 0.07, sinüziti olmayanlarda ise 0.74 0.08 idi (P 0.05). Sonuç: Adenoid hiperplazisinin maksiller sinüzit oluşumunda etkisi yoktur.Öğe Çocukluk çağı sinüzitlerinde predispozan faktörler ve Water's grafisinin tanı değeri(1999) Öztürk, Kayhan; Cenik, Ziya; Özer, Bedri; Eyibilen, AhmetBu çalışmada pediyatrik sinüzitli hastalardaki klinik ve radyolojik özellikler; amoksisilin-klavulanat potasyum ile tedavi edilen vakaların tedavi öncesi ve sonrası semptom, bulgu ve radyolojik sonuçlar;predispozan faktörler araştırılmıştır. Sonuç olarak; akut maksiller sinüzitli çocuklardaki en sık görülen semptomlar burun tıkanıklığı, öksürük, burun akıntısı ve baş ağrısıdır. En sık tespit edilen bulgular burun mukozasında hiperemi veya ödem, postnazal akıntı, septonazal deviasyon ve sinüs vakalarında hassasiyet olduğu bulunmuştur.Septonazal deviasyon ve adenoid hipertrofisi, çocukluk çağı akut maksiller sinüzitlerinde önemli predispozan faktörlerdendir. Ve tedavinin sonucu üzerinde etkilidir. Water's grafisi akut maksiller sinüzitli çocukların değerlendirilmesinde ve özellikle tedavinin takibinde değerli bir metottur.Öğe An evaluation of the effects of adenoidectomy on voice and speech function in children(2013) Kara, Medine; Öztürk, Kayhan; Özer, BedriAmaç: Bu çalışmada adenoidektominin ses ve konuşma fonksiyonu üzerindeki muhtemel etkileri değerlendirildi. Hastalar ve Yöntemler: Adenoid hipertrofisi tanısı konulan 36 çocuk (20 erkek, 16 kız; ort. yaş 8.221.86 yıl) ve 50 sağlıklı çocuk (23 erkek, 27 kız; ort. yaş 8.541.92 yıl) çalışmaya dahil edildi. Adenoidektomi ameliyatı yapılan çocuklarda ve kontrol grubunda ameliyat öncesi ve ameliyat sonrası birinci hafta ve üçüncü ay akustik ve spektrografik analizler, ses analizi ve nazalans değerlendirmeleri yapıldı. Bulgular: Adenoidektomi yapılan çocuklarda ses nazalansı ve F3 ve F4 formant değerlerinde anlamlı bir değişiklik gözlendi. Objektif ses analizi ile değerlendirildiği üzere, F0, shimmer %, amplitüd pertürbasyon oranı (APQ), jitter %, rölatif ortalama pertürbasyon (RAP), harmonik gürültü oranı (NHR) ve F1 ve F2 formant değerlerinde anlamlı bir değişikliğe rastlanmadı. Sonuç: Çalışma bulgularımız, adenoidektominin nazofarenks ve üst solunum yolunun şekil ve boyutunu değiştirerek sesin rezonans ve nazalansı üzerinde etkili olabildiğini göstermektedir. Adenoidektominin ses kalitesinde anlamlı bir değişikliğe neden olmadığı ve güvenle uygulanabileceği görülmektedir.Öğe Kronik Sinüzitli Hastalarda Radyolojik ve Cerrahi Bulguların Karşılaştırılması(1995) Cenik, Ziya; Şahiner, Tolga; Uyar, Yavuz; Özer, BedriBu çalışmada kronik maksüler sinüzitti 40 hastanın 57 Sinüsü ameliyat edilmiştir. Ameliyat öncesi elde edilen direk radyoloji ve CT bulguları ile ameliyat esnasındaki bulgular karşilaştınlmtştır. Kronik sinüzitlerde radyolojik incelemelerin tanı değeri tartışılmıştır.Öğe Micronucleus frequency in acquired middle ear cholesteatoma(TAYLOR & FRANCIS LTD, 2004) Öztürk, Kayhan; Yıldırım, M. Selman; Acar, Hasan; Arıkoğlu, Hilal; Arbağ, Hamdi; Özer, BedriObjective - To determine the micronucleus (MN) frequency of acquired cholesteatoma tissue using an MN assay. Material and Methods - Eighteen patients were diagnosed as having chronic otitis media with acquired cholesteatoma and were divided into primary and secondary acquired cholesteatoma groups. Cholesteatoma tissue and normal tissue specimens from the external ear canal skin were taken from the patients during surgical operations. MN frequencies of cholesteatoma and control samples were determined according to standard criteria. Results - The MN frequencies of the cholesteatoma and control tissues were 0.54% +/- 0.31% and 0.24% +/- 0.11%, respectively (p< 0.01). MN frequencies for the primary and secondary acquired cholesteatoma groups were 0.63% +/- 0.36% and 0.46% +/- 0.26%, respectively ( p > 0.05). MN frequencies in cholesteatoma patients without and with complications were 0.42% +/- 0.19% and 0.85% +/- 0.37%, respectively ( p< 0.05). Conclusion - MN frequencies were found to be increased in cholesteatoma tissues when compared with external ear canal skin. The MN frequency in five cases with complications was higher than in cases without complications. These results indicate that there could be associations between MN frequency and acquired cholesteatoma and between MN frequency and complications.Öğe Sert damak pleomorfik adenomu(2005) Öztürk, Kayhan; Yaman, Hüseyin; Toy, Hatice; Arbağ, Hamdi; Köroğlu, Duygu; Özer, BedriPleomorfik adenom ya da benign mikst tümör, tükrük bezlerinin en sık görülen tümörüdür ve sıklıkla parotis bezinde görülür. Minör tükrük bezleri içerisinde en sık sert damakta görülür. Pleomorfik adenom, ağrısız, yavaş büyüyen şişlik şeklinde kendini gösterir. Sert damakta, zamanla büyüyen, ağrısız kitle şikayetleri ile başvuran, 41 yaşında kadın hasta, 59 yaşında erkek hasta ve sık rekürrens ve malign dejenerasyon gösteren 51 yaşındaki erkek hasta sunuldu. Histolojik olarak, epitelyal ve mezenkimal dokuların her ikisini de içerir. Tedavide total eksizyon genellikle yeterlidir. Benign bir tümör olmasına rağmen rekürrens ve malign dejenerasyon bildirilmiştir.Öğe Tiroglossal kist cerrahi sonuçlarımız(2005) Öztürk, Kayhan; Yaman, Hüseyin; Akbay, Ercan; Keleş, Bahar; Arbağ, Hamdi; Özer, BedriAmaç: Tiroglossal duktus kisti veya fistülü nedeniyle cerrahi tedavi uygulanan olgularda cerrahi sonuçlar değerlendirildi. Hastalar ve yöntem: Ondört hasta (6 kadın, 8 erkek; ortalama yaş 20.514.4; 5-52 yaşları arasında) retrospektif olarak incelendi. Tüm olgular, ayrıntılı öykü alımı, tam bir KBB muayenesi, tiroid fonksiyon testleri, ultrasonografi (USG), BT veya MRG ve sintigrafi ile değerlendirildi. Hastalara cerrahi tedavi uygulandı. Ameliyat sonrası komplikasyon ve nüks araştırıldı. Takip süresi 2-84 ay (ortalama takip süresi 39.328.3 ay) idi. Bulgular: Olguların 9’unda kist (% 64.3), 5’inde (% 35.7) fistül formasyonu saptandı. Kitle % 92.9’ünde (13 olguda) orta hatta, % 7.1’inde (1 olguda) orta hattın sol lateralinde yerleşim gösteriyordu. Fizik muayenede, düzgün yüzeyli, hareketli, yumuşak, ağrısız şişlik ve dil hareketleri ile kitlenin hareket ettiği görüldü. USG kist ve fistül formlarının hepsinde kitlenin sınırları belirlemede önemli bir tanı aracı idi. Olguların tamamına Sistrunk ameliyatı uygulandı. Postoperatif erken dönemde vakaların % 42.9’unda geçici disfaji tespit edildi. Hiçbir hastada nüks tespit edilmedi. Sonuç: Tiroglossal duktus kisti, konjenital boyun kitleleri içinde en sık görülenidir. Malign dejenerasyon gelişebileceği için cerrahi olarak tedavi edilmelidir. En uygun cerrahi teknik düşük komplikasyon ve nüks oranı nedeni ile Sistrunk ameliyatıdır. Geçici disfaji olabileceği konusunda hastalar preoperatif dönemde uyarılmalıdır.Öğe Üç olgu nedeni ile inverted papillom(2006) Yaman, Hüseyin; Öztürk, Kayhan; Ünaldı, Deniz; Toy, Hatice; Arbağ, Hamdi; Özer, BedriAmaç: Bu çalışmanın amacı inverted papillom nedeni ile cerrahi tedavi uygulanan olguların sonuçlarını değerlendirmektir. Olgu Sunumu: İnverted papillomlu üç erkek hasta sunuldu. Sonuç: İnverted papillom, burun ve paranazal sinüslerin nadir görülen lokal invazyon gösteren benign bir tümörüdür. Benign bir tümör olmasına rağmen rekürrens ve malign transformasyon bildirilmiştir. Tedavide amaç, cerrahi sınırlar temiz olacak şekilde tümörün tamamının çıkarılmasıdır.