Yazar "Öztürk, Bora" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 9 / 9
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Bazı Estetik Rezin Materyallerin Diş Fırçası Aşındırmasına Karşı Dayanımlarının İncelenmesi(2000) Ünlü, Nimet; Özer, Füsun; Şengün, Abdulkadir; Öztürk, BoraBu çalışmada Clearfil AP-X, Dyract, Dyract AP ve Degufil dolgu maddelerinin aşınmaya karşı dirençleri Selçuk Üniversitesi, Diş Hekimliği Fakültesi, Konservatif Diş Tedavisi Bilim Dalında geliştirilen bir fırçalama aleti yardımıyla araştırıldı. Çalışma için dolgu maddeleri 2 mm. derinliğinde 10x10 mm. ebatlarında kare örnekler olarak 12'şer adet hazırlandı. Polisajları yapılan örnekler 48 saat distile suda 37 C'de bekletilmelerini takiben, elektronik hassas terazide tartıldı ve fırçalama işlemini yapacak alete parafin mum içerisinde sabitlendi. 5 yıllık fırçalamaya eş değer olacak şekilde 6 saat boyunca fırçalandı. Üzerinden mumlan temizlenen örnekler hassas terazide tekrar tartılarak elde edilen değerler ilk değerlerden çıkarılıp aşınma miktarları bulundu. Bulunan aşınma miktarları istatistiksel olarak değerlendirildi. Araştırmanın sonucunda Clearfil AP-X ve Dyract AP dolgu maddeleri en az aşınma gösterdi (sırasıyla 0.19 0.09 mg ve 0.22 0.16 mg). Dyract ve Degufil'de ise diğer iki restoratif maddeye göre daha fazla aşınma görüldü (sırasıyla 0.69 0.65 mg ve 1.40 1.38 mg) ve aralarındaki fark istatistiksel olarak anlamlı bulundu (sırasıyla p0.05, p0.001).Öğe Ca(OH) _2 uygulandıktan sonra farklı bekleme sürelerinin adezivlerin dentine bağlanma dayanımı üzerine etkisi(2011) Cebe, Fatma; Kocabaşoğlu, Ayşe; Cebe, M. Ata; Öztürk, BoraAmaç: Bu çalışmanın amacı kalsiyum hidroksit uygulamasını takiben üç farklı bekleme süresinden sonra uygulanan, iki farklı adeziv sistemin Ca(OH) _2’in etrafındaki dentine bağlanma dayanımının incelenmesidir. Gereç ve Yöntem: Bu çalışmada son 3 ay içerisinde çekilmiş 96 adet çürüksüz insan üçüncü molar dişi kullanıldı. Dişlerin tüberkülleri, düzgün dentin yüzeyi açığa çıkaracak şekilde uzaklaştırıldı. Hazırlanan dişler dentin yüzeyleri açıkta kalacak şekilde silindir akrilik bloklara gömüldü. Örnekler rastgele iki farlı adeziv sistem [SE Bond (Kuraray, Osaka, Japonya), Optibond Solo (Kerr, Orange, CA, ABD )] uygulanmak üzere 48 örnekten oluşan iki ana gruba ayrıldı. Her bir grup kendi içinde biri kontrol grubu diğerleri de kalsiyum hidroksit uygulanmak üzere 4 alt gruba (n12) ayrıldı. Kontrol grubu dışındaki gruplarda 2 mm çapında kalsiyum hidroksit (Life, Kerr, Scafatiy, İtalya) uygulandıktan sonra birinci grupta 2, diğerinde 6 ve son grupta ise 10 dakika beklendikten sonra adeziv sistemler önce Ca(OH) _2 yüzeyinden başlayarak tüm dentin yüzeyine uygulandı. Ardından 2,5 mm çap ve 2 mm yükseklikteki kompozit rezin restorasyonlar (Clearfil Photo Posterior, Kuraray, Osaka, Japonya) özel bir alet ile Ca(OH) _2’in kenarındaki dentin yüzeylerine uygulandı. Tüm materyaller üretici firma talimatlarına göre uygulandı. Hazırlanan örnekler bağlanma dayanımı testine tabi tutuldu ve elde edilen verilerin istatistiksel analizleri Kruskal Wallis ve Mann Whitney U testleri kullanılarak yapıldı. Bulgular: Çalışmadaki gruplar arasında dentine bağlanma dayanımı açısından fark bulunamamıştır (p0,05). Sonuç: Bu in vitro çalışmada, kalsiyum hidroksit uygulamasını takiben 2, 6 ve 10 dakika sertleşme süresinin beklenmesinin adeziv sistemlerin Ca(OH) _2’in kenarındaki dentine bağlanma dayanımı üzerine bir etkisinin olmadığı ortaya çıkmıştır. Dolayısı ile Ca(OH) _2 uygulandıktan 2 dakika sonra adeziv sistemler rahatlıkla uygulanabilir.Öğe Çürük tespit boyalarının çürükten etkilenmiş dentinde bağlanma dayanımı üzerine etkisi(2014) Yalçın, Muhammet; Cebe, Fatma; Cebe, Mehmet Ata; Dündar, Ayşe; Öztürk, Bora; Şengün, AbdulkadirAmaç: Bu çalış manın amacı 3 farklı çürük tespit boyasının, çürükten etkilenmiş dentinde bir adeziv sistemin makaslanma bağ lanma dayanımına olan etkilerinin incelenmesidir. Gereç ve Yöntem: Bu çalış mada 60 adet çekilmiş çürüklü insan 3. molar diş i kullanıldı. Okluzal yüzeyler düz bir dentin yüzeyi elde etmek için kaldırıldı ve akrilik kalıplar içerisine yerleş tirildi. Örnekler 15er diş ten oluş acak ş ekilde 4 gruba ayrıldı ve 3 farklı çürük tespit boyası test edildi. İlk grup kontrol grubu ve diğ er gruplar Caries Detector, Quadrant Cari Test, Sable Seek grubu olarak belirlendi. Kontrol grubunda herhangi bir çürük tespit boyası uygulanmadan çürük dentin dokusu 300 gridlik silikon karbit zımparayla kaldırıldı. Diğ er gruplarda ise çürük dentin dokusu, çürük tespit boyası uygulandıktan sonra 300 gridlik silikon karbit zımparayla kaldırıldı. Çürüğ ü uzaklaş tırılan tüm önekler 600 gridlik zımpara ile aş ındırıldı. Daha sonra dentin bonding sistemi Clearfil SE Bond uygulandı ve örnekler kompozit rezin ile restore edildi. Bütün uygulamalar üretici firma tavsiyelerine uyularak gerçekleş tirildi. Bağ lanma dayanımı test edildi ve verilerin istatistiksel analizi tek yönlü varyans analizi ve Post Hoc Tukey testi kullanılarak yapıldı. Bulgular: Bu çalış manın sonuçlarına göre Quadrant Cari Test uygulanan örnekler diğ er çürük tespit boyası uygulananlara göre daha düş ük bağ lanma dayanımı gösterdi. Caries Detector ve Sable Seek uygulanan örnekler benzer bağ lanma dayanımı gösterirken bu iki çürük tespit boyası uygulanan örnekler Quadrant Cari Testten anlamlı derecede daha yüksek bağ lanma dayanımı gösterdi. Sonuçlar: Bu in-vitro çalış manın sonuçlarına göre çürük tespit boyaları çürükten etkilenmiş dentinde daha yüksek bağ lanma dayanımı elde edilmesine neden olabilmektedir.Öğe Çürükten Etkilenmiş ve Etkilenmemiş Dentin Üzerine Uygulanan Bazı Dentin Adezivlerin Sem Gözlemleri(2003) Şengun, Abdülkadir; Öztürk, Bora; Özer, FüsunBu çalışmanın amacı; çürükten etkilenmiş ve sağlıklı dentin üzerine uygulanan dentin bonding sistemlerin dentin yüzeyi SEM görüntülerini karşılaştırmalı olarak değerlendirmekti. Bu çalışmada sekiz tanesi koronal dentin çürüklü olmak üzere toplam on altı adet çekilmiş insan III. molar dişi kullanıldı. Çürük lezyonu çevreleyen sağlıklı dentini kaldırmak için oklüzal yüzey dişin uzun aksına dik olarak aşındırıldı. Görsel inceleme ve çürük teşhis edici boyama solüsyonu birlikte kullanılarak çürük doku tamamen uzaklaştırıldı. (Kuraray Co, Ltd, Osaka, Japan). Dentin yüzeyleri 600'lük zımpara ile akan su altında düzleştirildi. Adeziv sistemler (Clearfil SE Bond, Single Bond, Prime Bond NT, Optibond Solo Plus) üretici firmanın önerilerine göre uygulandı. Örnekler bağlantı ara yüzeyine dik olarak her bir dişin çürükten etkilenmiş ve sağlıklı kısımları boyunca akan su altında, düşük hızda çalışan elmas separe kullanılarak kesildi. Bundan sonra bağlantı arayüzeyi 10 sn %10'luk fosforik asite ve 5 dak. %5'lik sodyum hipoklorite maruz bırakıldı. Bütün örnekler l dak. distile suda yıkandı ve tamamen kurutuldu. Hazırlanan örneklerin I. ve II. yüzeyleri ince bir altın filmle kaplandı ve tarama elektron mikroskobu (SEM) altında incelendi. Hem sağlıklı hemde çürükten etkilenmiş dentinde oluşturulan hibrit tabakasının asit ve diğer etkenlere karşı dirençli olduğu izlendi. Kullanılan bütün bonding sistemlerinde çürükten etkilenmiş dentinde oluşturulan hibrit tabakasının sağlıklı dentinde oluşturulana göre daha kalın olduğu bulundu. Özellikle Single Bond ve Prime&Bond NT'de oluşan resin taglarının hibrit tabakasının altında demineralize dentinal tübüllerinin hemen başlangıcında resin köprüleriyle birbirine bağlı olduğu görüldü. Sonuç olarak bu çalışma gösteriyor ki dentin tipi ve onun histolojik yapısı adeziv rezin materyallerinin bağlanma performansı üzerinde önemli bir rol oynar, ilave olarak bonding sistemin kimyasal içeriği de bağlanma mekanizmasının performansı üzerinde etkili olabilir.Öğe Effect of Cavity Preparation Techniques and Different Preheating Procedures on Microleakage of Class V Resin Restorations(2012) Karaarslan, Emine Şirin; Üşümez, Aslıhan; Öztürk, Bora; Cebe, Mehmet AtaObjectives: This study aimed to evaluate the extent of microleakage of a single type of composite resin (Clearfil Majesty Posterior, Kuraray, Osaka, Japan) following different preheating procedures in Class V cavities prepared with a diamond bur or Er:YAG (erbium: yttrium aluminum garnet) laser. Methods: The study randomly divided 72 permanent molar teeth divided into eight groups (n = 9): G1: Diamond bur-unheated composite resin (room temperature-24°.C); G2: Diamond bur-composite preheated to 37°.C; G3: Diamond bur-composite preheated to 54 °C; G4: Diamond bur-composite preheated to 68 °C; G5: Er:YAG laser-unheated composite resin (room temperature-24°.C); G6: Er:YAG laser-composite preheated to 37°.C; G7: Er:YAG laser-composite preheated to 54 °C; and G8: Er:YAG laser-composite preheated to 68 °C. The specimens were subjected to a thermal cycling regimen of 5000 cycles between 5 and 55 °C; then they were immersed in a solution of 0.5% basic fuchsin dye for 24 hours. The dyed specimens were sectioned in the buccolingual direction and dye penetration was scored in a blinded manner using a five-point qualitative scale. Microleakage scores were analyzed with the Kruskall-Wallis, Mann-Whitney U, and Wilcoxon tests. Results: There were no statistically significant differences between the microleakages of composite applied to cavities prepared by either the Er:YAG laser or diamond bur (P>.05). Statistical analysis revealed significant differences between the enamel and dentin in all restorations (P<.001). However, there were no significant differences among the preheated groups (P>.05). Conclusions: For all groups, microleakage values were higher at gingival margins than at occlusal margins. The use of the Er:YAG laser at different preheating procedures did not influence the marginal sealing in Class V composite resin restorations.Öğe Effects of Staining Solutions on the Discoloration of Orthodontic Adhesives: An İn-Vitro Study(Mosby-Elsevier, 2010) Çörekçi, Bayram; Irgın, Celal; Malkoç, Sıddık; Öztürk, BoraIntroduction: Our aim was to evaluate the effects of staining solutions on the discoloration of orthodontic adhesives. Methods: Six orthodontic adhesives were investigated (Transbond XT [3M Unitek, Monrovia, Calif, USA], Heliosit Orthodontic [Ivoclar Vivadent, Liectenstein], Light Bond [Reliance Orthodontic Products, Itasca, IL, USA], Bisco Ortho [Bisco, Schamburg, IL, USA], Quick Cure [Reliance Orthodontic Products, Itasca, IL, USA], and Filtek Supreme XT [3M ESPE, St Paul, Minn, USA]), and 5 beverages (tea, cola, coffee, red wine, and yogurt). Sixty specimens were prepared. Five specimens from each group were stored in each of the 5 staining solutions. The 5 remaining specimens from each group served as the controls and were stored in distilled water. The specimens were immersed in staining solutions and water at 37 degrees C +/- 1 degrees C for 5 days. The test period was 25 days. Before and after the test period, color measurements were carried out with a spectrophotometer, and color changes (Delta E*) were calculated. Statistical differences were evaluated by using analysis of variance (ANOVA) and the Tukey HSD tests. Results: Adhesive materials, staining agents, and their interactions were found to play statistically significant roles (P <0.001) in color changes. Among the adhesive materials, the Light Bond water control group consistently showed the lowest Delta E* value for all materials, and the Filtek Supreme XT group showed the highest Delta E* value for all materials. After the in-vitro experimental process for staining solutions and water, unsatisfactory color stability was observed for the conventional adhesive systems except for Light Bond, Transbond XT, and Bisco Ortho water control group (Delta E* >3.7), respectively. Conclusions: In esthetically critical areas, discoloration of adhesive materials for fixed orthodontics can cause patient dissatisfaction. Orthodontic composites will discolor from staining beverages during their lifespan.Öğe Farklı adeziv sistemlerin bağlanma dayanımlarının, mikrosızıntılarının ve rezin-dentin bağlanma arayüzeylerinin pulpa odası duvarında değerlendirilmesi(Selçuk Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2002) Öztürk, Bora; Özer, FüsunEndodontik tedavi sonrasında yapılan restorasyonlarla diş yapısı arasındaki bağlanma ve marjinal kapamadaki eksiklik kök-kanal tedavisinin başarısını olumsuz yönde etkileyebilmektedir. Son zamanlarda endodontik tedavili dişlerin rezin kompozitlerle başarılı şekilde restore edilebilme şansı, yeni nesil dentin bonding sistemlerin geliştirilmesine bağlı olarak artmıştır. Bu in vitro çalışmanın amacı; beş forklı adeziv sistemin (Clearfil SE Bond (CSEB); Prompt L-Pop (PLP); Prime&Bond NT (PBNT); Scotchbond Multi Purpose Plus (SMPP); EBS-Multi (EBSM) ve bir cam iyonomer siman (ChemFil)'ın NaÖCl uygulamadan önce ve uyguladıktan sonra pulpa odası duvarı dentinine bağlanma dayanımlarım değerlendirmek, pulpa odası duvarı dentinindeki sızdırmazlık özelliklerini nitel bir şekilde ölçmek, rezin-dentin bağlanma arayüzeylerini SEM (Scanning electron microscopy) altında incelemek ve bağlanma dayanımıyla sızdırmazlık yetenekleri arasındaki ilişkiyi değerlendirmektir. Bu çalışmada 164 adet yeni çekilmiş insan molar dişi kullanıldı (Bağlanma dayanımı çalışması için=60, mikrosızıntı çalışması için=90 ve SEM çalışması için- 14). Pulpa odası tavam ve köklerin alt yarısı kesme cihazı ile uzaklaştırıldı. Pulpa dokusu el ve kanal aletleri kullanılarak çıkartıldı. Bağlanma dayanımı çalışması için dişler önce iki ana alt gruba ayrıldı, ilk 30 dişin pulpa odasına 1 dakika %5'lik NaOCI uygulanırken, kalan 30 diş NaOCI uygulanmadan bırakıldı. İki ana gruptaki örnekler daha sonra 5 dişten oluşan 6 alt gruba ayrıldı ve test edilecek materyallerle restore edildi. Restore edilmiş pulpa odası mesial duvarlarından 3 tane kare şekilli ince çubuklar elde edildi ve toplam 180 örneğin mierotensile bağlanma dayanımları ölçüldü (MPa). Mierotensile sonucu Mpa cinsinden elde edilen değerler; iki yönlü varyans analizi, Bağımsız t testi, Kruskal VVallis ve Mann- Whitney U testleriyle 90 değerlendirdi. Bulgular NaOCI uygulamasının genel olarak bonding ajanların bağlanma dayanımlarını azalttığım gösterdi. NaOCI uygulanmayan örneklerde hem CSEB hem de PLP grupları en yüksek bağlanma değerleri gösterdi. NaOCI uygulanan gruplar arasında da CSEB ve PLP, diğerlerinden daha iyi performans gösterdi. Sonuçta pulpa odası duvarı dentinine bağlanmada self-etching sistemler (CSEB, PLP) diğer sistemlerden (Tek-şişe and multi-step) daha başarılıydı. Kırılma yüzey analizi sonuçlan ise bağlantı başarısızlık tipinin ağırlıklı olarak (%83) adeziv olduğunu gösterdi. Mikrosızıntı çalışmasında kullanılan 90 diş herbirinde 15 diş içeren 6 gruba ayrıldı. Restoratif materyallerle pulpa odası kapatıldı. Mikro sızıntının nitel olarak değerlendirilmesi için fluid filtrasyon metodu kullanıldı. Sıvı geçişinin ölçümleri 2 dakika aralıklarla toplam 8 dakikada yapıldı. Her bir örneğin restorasyondan hemen sonra, 1 gün, 1 hafta ve î ay sonrasında ölçümleri yapıldı. Ölçüm sonuçlan; tekrarlayan ölçümlerde varyans analizi, Friedman testi, Wilcoxon Signed, Kruskal Wallis ve Mann- Whitney U testleri kullanılarak istatistiksel açıdan değerlendirildi. Sonuçta, mikrosızıntı değerleri farklı ölçüm periyodlarında önemli bir şekilde farklılık gösterdi. Genel olarak bütün gruplarda mikrosızıntı değerleri zamanla azaldı. Ancak PBNT ve PLP uygulanmış örneklerde restorasyonların hemen sonrasında yapılan ölçümlerde en az sızıntı değerleri gözlendi. Bir ay sonunda ise, sızıntı adeziv sistemlerin hiçbirisinde önemli bir farkılık göstermedi. Bu çalışma sonucunda kullanılan materyallerin hiçbirisinin pulpa odası duvarı dentininde mükemmel bir kapama sağlayamadığı ortaya çıktı. SEM çalışması için bir örneğin pulpa odasına hiçbirşey uygulanmadı (Nç adeziv material nede NaOCI). Bir örneğe sadece bir dakika %5'lik NaOCI uygulandı. Kalan 12 örneğin 6 tanesi bir dakika %5'lik NaOCİ uygulandıktan sonra diğer altı örnek ise NaOCI uygulamaksızın adeziv sistemlerle restore edildi. Örnekler uygun işlemlerden sonra SEM'de incelendi. Hiçbirşey uygulanmayan pulpa odasının SEM görüntüsünde smear tabakası bulundurmayan, düzensiz dentin yüzeyi (Predentin) gözlendi. NaOCİ uygulanmasını takiben ise, kollajen fibrillerin ortamdan uzaklaştığı, daha düz bir dentin yüzeyi ile birlikte huni şekilli genişlemiş dentin tübül ağızlan oluştuğu gözlendi. NaOCI uygulanmış örneklerin rezin-dentin arayüzeylerinde hibrit tabakasına rastlanmazken kalın bir adeziv rezin tabaka ve uzun rezin uzantılan mevcuttu. Bütün adeziv materyaller birlikte değerlendirildiklerinde, bağlanma dayanımları ve mikrosızıntıları arasında önemli derecede ters bir ilişki bulundu. Yani, bağlanma dayanımı artarken mikrosızıntı azaldı. Ancak her bir adeziv materyal ayrı ayrı 91 değerlendirildiğinde, bağlanma dayanımı ve mikrosızıntı arasında istatistiksel olarak önemli bir ilişki bulunamadı. Sonuç olarak, endodontik tedavi görmüş dişlerin pulpa odasının restorasyonunda daha güçlü bağlantı ve daha az sızıntı sağlayacak olan self-etching dentin bonding sistemlerin kullanımı tavsiye edilebilir. Yine de mükemmel bir bağlanma dayanımı ve pulpa odası dentininin sızdırmaz bir şekilde kapatılması için bonding sistemlerinin geliştirilmesine yönelik yeni çalışmalara gereksinim vardır.Öğe Farklı sayıda termal siklus uygulamasının bir kompozit rezinin marjinal sızıntısı üzerine etkisi(2005) Şengün, Abdülkadir; Öztürk, Bora; Ülker, Mustafa; Dişçioğlu, Feridun; Özer, FüsunAmaç: Bu çalışmanın amacı, sınıf V kavitelerde bir kompozit rezinin kenar sızıntısı üzerine farklı sayıda termal siklus uygulamasının etkisini in vitro olarak değerlendirmektir. Gereç ve Yöntem: Bu çalışmada 40 adet çekilmiş insan molar dişi kuşanıldı. Standart sınıf V kaviteler dişlerin bukkal ve lingual yüzeylerine oklüzal marjini minede ve servikal marjini ise dentinde olacak, şekilde hazırlandı. Dişler total-etch (Optibond Solo Plus, Kerr, Calif. A.B.D.) bir adeziv sistem ve hibrit bir kompozitle (Point 4, Kerr, Calif. A.B.D.) restore,edildi. Örnekler rastgele 4 gruba ayrıldı (n20) ve elektronik bir termal siklus cihazında (Nova, Konya, Türkiye) farklı sayıda termal siklusa maruz bırakıldı. Kontrol; termal siklus yok, Grup 1; 1000 termal siklus, Grup 2; 5000 termal siklus, Grup 3; 10000 termal siklus (5 C, oda ısısı ve 55 C; bekleme süresi 30 s). Termal siklus uygulandıktan sonra'örnekler % 0.5 bazik fuksin solüsyonu içinde 24 saat 37 "C'de bekletildi. Her bir diş bukko lingual yönde kesildi ve boya penetrasyonu x20 büyütmede stereomikroskop altında skorlandı. Bulgular: Sonuçlar, 10000 termal siklus uygulamasının diğer termal siklus uygulamalarından mikrosızıntıyı daha fazla arttırdığını gösterdi (p0.05). Hiçbir grupta mine marjinlerinde sızıntı görülmeksizin dentin marjinlerinde her zaman sızıntı oluştuğu bulundu. Sonuç: Yüksek sayıda uygulanan termal siklusun dentin marjinlerinde mikrosızıntının artmasına yol açtığı söylenebilir.Öğe Kompozit ve Seramik İnleyler ile Direk Kompozit Restorasyonların Marjinal Sızıntılarının Karşılaştırılması(2003) Öztürk, Bora; Öztürk, Nilgün; Özer, Füsun; Şengün, AbdülkadirBu çalışmanın amacı seramik inley, kompozit inley ve posterior kompozitlerin 5. sınıf kavitelerdeki sızıntılarını değerlendirmektir. 44 adet premolar dişin vestibül ve lingual köle bölgesinde standart 5. sınıf kaviteler hazırlandı. Bu çalışmada kullanılan seramik inleyler (Vitadur Alpha), kompozit inleyler (Estenia) ve iki farklı markada kompozit rezin (Clearfil Photo Posterior, Aelite) kavitelere uyg0ulandı, inleyler dual sertleşen bir rezin siman ile (Panavia F) yapıştırıldı. Direkt kompozit rezinler kendi dentin bonding sistemleri ile (Clearfil SE Bond, One Step Plus) kullanıldı. Örneklere 500 kez termalsiklus uygulandı. Dişler boya penetrasyonuna tabi tutulduktan sonra vertikal olarak ikiye ayrıldı ve sızıntı skorları bir stereomikroskop yardımıyla skorlandı. Bu çalışmanın sonuçları dentin marjinlerindeki mikro sızıntının mine marjinlerinden daha fazla olduğunu gösterdi (p0,05). Ancak mine marjinlerinde çalışmada kullanılan materyallerin mikrosızıntı değerleri arasında önemli bir farklılık yoktu (p0.05). Dentin marjinlerinde kompozit grupları arasında istatistiksel olarak önemli bir fark olmadığı görüldü (p0.05). Genel olarakda kompozitlerin mikrosızıntısı inley restorasyonlarınkinden daha fazlaydı (p0,05). İnley grupları arasında ise dentin marjinlerinde önemli bir fark gözlenmedi (p0.05). Sonuç olarak, kompozit ve seramik inley restorasyonların marjinal mikrosızıntıyı önleme açısından direkt uygulanan posterior kompozit materyallerden daha başarılı sonuçlar verdiği görüldü.