Yazar "Akcan, Recep" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 14 / 14
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Avukatlık kanunu geçici madde 13’de düzenlenen dava vekili kurumunun mevcudiyeti hakkında bir inceleme(2012) Akcan, RecepTürk Hukukunda 1939 yılına kadar kendilerine dava ruhsatnamesi verilen dava vekilleri, mevzuatta hukuken yer alsa da, fiilen varlıkları tartışmalıdır.Öğe Borçlunun Haline Münasip Evi ve Bilirkişiye Başvurulması(Selçuk Üniversitesi, 2012 Haziran) Akcan, Recepİcra ve İflas Kanunu m. 82/12 uyarınca, borçlunun haline münasip evi haczedilemez. Evden anlaşılması gereken, mahalli geleneklere göre mesken olarak oturulmaya elverişli yerlerdir. Bağımsız ev, apartman dairesi, bir ev veya apartman dairesindeki paylı mülkiyet veya elbirliği mülkiyet payı, meskendir. Bir evin borçlunun haline münasip olup olmadığı, borçlunun sosyal durumuna ve borçlu ile ailesinin ihtiyaçlarına göre, icra müdürü tarafından tespit edilir.Öğe Çeklerde Banka İbraz Kaşesinin Karalanması(Selçuk Üniversitesi, 2012 Haziran) Akcan, RecepÇek süresinde bankaya ibraz edilmişse ve çekin diğer unsurları tamam ise, çek vasfi mevcuttur. Çekin arkasında yer alan, banka ibraz kaşesinin kısmen veya tamamen karalanması, çek vasfını kaybettirmez, çek hukuken geçerlidir, kambiyo senedi niteliğini korumaktadır. Bu şekildeki bir senede dayanılarak, kambiyo senetlerine mahsus takip yolu yapılması mümkündür.Öğe Öğe Hukuk Mahkemesinin Hükmünde “Türk Milleti Adına” İbaresinin Eksikliği(Selçuk Üniversitesi, 2012 Aralık) Akcan, RecepHukuk Muhakemeleri Kanunu m. 297 uyarınca, hukuk mahkemesinin hükmünde, “Türk Milleti Adına” ibaresinin yer alması gerekmektedir. İbarenin eksikliğinde, istinafda esastan reddi veya düzelterek yeniden esas hakkında karar verilmesi; temyizde düzelterek onanması veya yanlışlığa işaret edilmesi usul ekonomisi ilkesine uygun olacaktır.Öğe İcra Hukukunda Temsil(Selçuk Üniversitesi, 1999 Haziran) Akcan, Recepİcra (iflas) takibinin tarafları, alacaklı ve borçludur. Yani, alacaklı olduğunu bildirerek icra takibi yapan kişi ile onun takip talebinde borçlu olarak belirttiği kişidir. Hukuk davalarında olduğu gibi, icra takiplerinde de daima iki taraf bulunmaktadır. Bu kişilerin gerçekten alacaklı veya borçlu olup olmadıkları ise, icra takibinin sonunda belirlenecektir. Takip ehliyetine sahip olan kişi, kendisi icra takibi yapabileceği gibi, kendisine karşı yapılan icra takibinde haklarını bizzat kendisi savunabilir (örneğin ödeme emrine itiraz edebilir). Alacaklı veya borçlu, takip talebinde bulunabilmek için, gerçek veya tüzel kişi olmalıdır. Kural olarak, her gerçek kişi borçlu ve alacaklı icra takibinin tüm aşamalarını bizzat kendisi yürütebilir. İcra takibinin tarafları, isterse takibi bir vekil aracılığıyla da yapabilir. Bazı hallerde, takibin kanuni temsilciler tarafından sürdürülmesi gerekir. Örneğin, borçlu, takip ehliyetine sahip değilse, takibin kanuni temsilciye karşı yapılması gerekir. Yani, temsil kanundan veya sözleşmeden doğar. Bu temsilciler avukat gibi bir iradi temsilci veya veli, vasi gibi kanuni temsilcidir. Avukatın temsil yetkisinin kaynağı sözleşmedir. Kanuni temsilcinin kaynağı ise, ilgili kanunlardır. Her iki halde de, temsil, yetkili bir kimsenin kendi iradesiyle doğrudan doğruya diğer biri namına hak ve borç ihdas edebilmesi gücüdür. Bu temsilciler icra takip işlemlerini yürütür. Tebligatlar bunlara yapılır. İcra ve İflas Kanununda da temsilden bahseden hükümler mevcuttur. İncelememizde, yalnızca icra hukukunda temsil hususunu ele aldığımız için, iflas hukukundaki temsil konusuna değinmedik. İcra hukukunda, işini bizzat takip edemeyen veya etmek istemeyen taraf adına kimlerin iş görebileceği hususu çözümlenmesi gereken bir konudur. Temsil iradi ve kanuni olmak üzere ikiye ayrılır. Temsil yetkisi, ya temsil edilenin iradesine veya kanuna dayanır.Öğe İcra İşlerinde Tebligat(Selçuk Üniversitesi, 1999 Haziran) Akcan, RecepTebligat Kanunu aracılığıyla, idari organlar ve mahkemeler gerçek ve tüzel kişilere yazışmaları gönderirler. İcra işlerinde tebligatın önemi yadsınamaz bir gerçektir. Yapılan takip işlemlerinin duruma göre alacaklıya ve borçluya tebliğ edilmesi gerekir. İcra ve iflas Kanununun bazı maddelerinde, tebliğle ilgili düzenlemelere yer verilmiştir. İcra işlemlerinin tamamlanarak sonuç doğurabilmesi için, ilgilisine tebliğ edilmesi lazımdır. Örneğin, ödeme emri (ve itiraz) süresinin işlemeye başlayabilmesi için, bu konudaki tebliğlerin yapılması gerekir. Borçluya ödeme emri tebliğ edilmeden, icra takibine devam edilerek haciz ve satış yapılamaz. Borçluya icra emri gönderilmedikçe diğer bir takip işlemine devam edilemez. Takip işlemleri usulüne uygun olarak ilgililere bildirilmelidir. Böylece ilgililer, zamanında takip işlemleri hakkında bilgi sahibi olurlar. İcra ve ödeme emrinin tebliğ edilmemesi, borçlunun savunma hakkını kısıtlar. Alınan karar veya yapılan işlem, ancak ilgilisine tebliğ edilmekle tamamlanır ve sonuç doğurur.Öğe Medeni Usul Hukuku Açısından Faks Metinlerinin Önemi ve Delil Niteliği(Selçuk Üniversitesi, 2001 Haziran) Akcan, RecepGünümüzde geniş bir kullanım alanına sahip olan faks (belge geçer) cihazının, gerçek ve tüzel kişiler arasındaki iletişimde büyük bir önem taşıdığını söylemek mümkündür. Faksın taraflara yazışma kolaylığı sağlaması, belge örneklerini göndermeyi mümkün kılması ve bu işlevini normal posta ulaşımına göre daha kısa bir sürede gerçekleştirebilmesi gibi nedenlerle kullanım alanı genişlemiştir.Öğe Medeni ve idari yargıda hakimin davaya bakmaktan yasaklılığı ve reddi(2010) Akcan, Recep; Kaya, Cemil[Abstract not Available]Öğe Medeni ve idari yargıda iddia ve savunmanın genişletilmesi veya değiştirilmesi yasağı(2009) Kaya, Cemil; Akcan, Recep[Abstract not Available]Öğe Şirket kayıtlarında yer almayan çeklerin borca batıklık bilançosunda gösterilmesi(2012) Akcan, Recep[Abstract not Available]Öğe Usul kurallarına aykırılığa dayanan temyiz sebepleri(Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 1998) Akcan, Recep; Arslan, RamazanÖğe Vekilin Başkasını Tevkil Etme Yetkisi(Selçuk Üniversitesi, 2001 Aralık) Akcan, RecepAvukat, üstlendiği işi kural olarak bizzat yerine getirmekle yükümlüdür. 4667 sayılı Kanunun 83. maddesiyle, Avukatlık Kanunu m. 171'in birinci fıkrasında yapılan değişiklikle, avukata, üzerine aldığı işi kanun hükümlerine göre ve yazılı sözleşme olmasa bile sonuna kadar takip etme yükümlülüğü getirilmiştir. Bu hükümden anlaşılacağı üzere, Avukatlık Kanunu, avukatın üstlendiği işi tek başına yürüterek, başka avukatların yetkilendirilmemesini kural olarak kabul etmiştir. 4667 sayılı Avukatlık Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunla, 1136 sayılı Avukatlık Kanununda önemli değişiklikler yapılmıştır. Bu değişikliklerden biri de tevkil konusundadır. 1136 sayılı Avukatlık Kanununu değiştiren 4667 sayılı Kanunun 36. maddesi ile, Avukatlık Kanununun 56. maddesine eklenen hüküm uyarınca, avukatlar ve avukatlık ortaklığı, vekaletname yerine geçmek üzere "yetki belgesi" düzenleyebileceklerdir. Bu yeni değişiklikle, avukat ve avukat ortaklığı, avukata veya avukatlık ortaklığına vekaletname yerine geçen tevkile ilişkin yetki belgesi verebilir. Benzer bir düzenleme, 25.11.2001 tarihinde Resmi Gazetede yayımlanıp yürürlüğe giren, Türkiye Barolar Birliği Avukatlık Ortaklığı Yönetmeliği m. 38'de de bulunmaktadır. Bu değişiklikler karşısında, tevkil konusunun yeniden incelenmesinde yarar bulunmaktadır. Hukukumuzda tevkil, Avukatlık Kanunu, Avukatlık Ortaklık Yönetmeliği ve Borçlar Kanunu'nda düzenlenmiştir. İncelememizi, Avukatlık Kanunu çerçevesinde ele aldığımızdan, Borçlar Kanunundaki tevkile ilişkin hükümlere sınırlı olarak girdik. Tevkil için, vekaletnamede avukata açıkça yetki verilmesi gerekir. Bu konuda öğreti ve Yargıtay kararları aynı doğrultudadır. Tevkil konusunda, özel yetkinin varlığının incelenmesinden önce, tevkil kavramının ve tanımının açıklığa kavuşturulması uygun olacaktır.Öğe Yargıtay Kararlarındaki “Güçlü Delil” Kavramının Hukuki Niteliği(Selçuk Üniversitesi, 2004 Haziran) Akcan, RecepMedeni usul hukukunda deliller, genellikle kesin deliller ve takdiri deliller olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Bu ayırımın yanında, bazı Yargıtay kararlarında, çoğunlukla “güçlü delil” kavramına yer verildiği görülmektedir. Yargıtay ve öğretide, güçlü delil kavramı yanında, kuvvetli delil, kuvvetli takdiri delil, önemli delil gibi bazı başka kavramları da görmek mümkündür. Yargıtay kararlarında, daha çok güçlü delil kavramına dayanıldığı için, başlık olarak da bu kavramı tercih ettik. Kavrama, Yargıtay‟ın değişik tarihlerde birbirine benzer veya farklı somut olaylarda temyiz ve karar düzeltme üzerine verdiği kararlarında rastlamak mümkündür. Bu konuda yayımlanmış ve yayımlanmamış kararlar bulunmaktadır. Bu kararlarda, değişik adlarla ve fakat çoğunlukla güçlü delil kavramına yer verilmekle birlikte, bunun hukuki niteliği üzerinde durulmamıştır. Öğretide de, bu kavramdan, kuvvetli delil, kuvvetli takdiri delil gibi değişik adlarla bahsedilmiştir. Güçlü delil, yeni bir delil türü müdür? Yoksa, kesin ve takdiri delillerin birine mi dahildir? gibi soruların çözümlenmesi amacıyla bu konuyu incelemeyi uygun gördük.