Yazar "Bahar, Hasan" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 13 / 13
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Ancient history education in Turkey and ancient east-west concepts in ancient historiography(ELSEVIER SCIENCE BV, 2015) Bahar, HasanGod centered outlook on human of Medieval Age in Europe has given way to human centered humanistic view since the XIV th century along with Renaissance. Developments in scientific understanding began to emerge by this outlook. History is the scientific field which was affected by these developments. These developments aroused interest and admiration to Ancient Greek and Roman Civilizations and expedited the studies on history. When the studies focused on this direction, the concept of Ancient History emerged as a result of departmentalization of History science in the XIX th century and this concept was identified with history of Greece and Rome. By this sense, Greece and Rome were acknowledged and admired more. But archaeological excavations conducted in Middle East since the XVIII th century revealed Ancient East concept at the beginning of XX th century. Are these concepts sufficient to comprehend Ancient World? Or, should new concepts comprising other regions of the World be formed? (C) 2015 The Authors. Published by Elsevier Ltd.Öğe Antik dönemde Toroslar'daki Pb, Zn ±Ag±Cu±Sn madenciliği(Selçuk Üniversitesi Mühendislik-Mimarlık Fakültesi, 2010) Bahar, Hasan; Koçak, KerimDünyada madenciliğin dikkati çekmeye başladığı Kalkolitik Çağ (M.Ö.5500?3000) yıllarından çok önce Neolitik Çağ başlarında (M.Ö.VIII. bin) Diyarbakır Çayönü ve Aksaray Aşıklı ve Konya Çatalhüyük’te bazı madenler tanınmaya ve kullanılmaya başlanmıştır. Anadolu bu öncü rolüyle, dünya uygarlığının beşiği sayılan Mezopotamya uygarlığının oluşup gelişmesinde büyük bir paya sahiptir. Mezopotamya’nın ilk yazılı kaynakları Anadolu’nun zengin maden yataklarını ima eden kayıtlara yer vermektedir. Nitekim Mezopotamyalı tüccarların Anadolu’ya maden ticareti için gelmeleri Anadolu’da tarihsel çağların başlamasını sağlayan en önemli etkenlerin başında gelir. Antik dönemde Anadolu uygarlıklarının oluşup gelişmesinde maden ve madenciliğin çok önemli bir yeri vardır, ancak günümüzde bu konunun yeterince araştırıldığı söylenemez. Uzun yıllardır Tarih ve arkeolojisi üzerine yüzey araştırmaları yapılan Konya ve karaman illerinin özellikle güneyinde kalan Toros dağlık kesiminde antik yerleşmelerin büyük bir kesiminde madencilik yapıldığı yüzeyde bulunan maden posalarından anlaşılmaktadır. Diğer taraftan, bölgede antik döneme ait bulunan maden işçiliğine ait galeriler, Torosların yoğun bir madencilik geçmişinin bize kalan izlerini yansıtmaktadır. Anadolu madenciliği üzerine yapılan yüzey araştırmalarında derlenen cevher ve cüruf örneklerinde toplam kayaç kimyasal analizleri gerçekleştirilmiştir. Kızılgeris (Hadim/KONYA) örneklerinde Fe (% 47), Pb, Zn, Cu, Ag (30 ppm); Üçhüyük (Akşehir/KONYA) örneklerinde Cu, Pb (22 ppm), Sn (116 ppm); Çavuşkale (Hüyük, Beyşehir/Konya) örneklerinde Cu (606 ppm); Erengirit (KONYA) örneklerinde U (23 ppm); Tatköy (Konya) örneklerinde ise Zn (335 ppm)’ca bir zenginleşme izlenmektedir. Arazi özellikleri, cevher ve cürüfların toplam kimyasal analiz sonuçları söz konusu lokasyonlarda muhtemelen Pb, Zn±Ag±Cu±Sn madenciliğinin gerçekleştirildiğini ileri sürmektedir.Öğe Bozkır çevresinin erken çağları(Selçuk Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi, 2006) Bahar, HasanGrekler dünya medeniyetlerinin beşiği sayılan Fırat ve Dicle arasında kalan toprak/ara iki ırmak anlamına gelen "Mezopotamya" demişlerdi. Orta Toroslar'ın Batı Toroslar'dan ayrıldığı başlangıç Bozkır ve çevresi Orta Toroslar'ın kuzeyinde Çarşamba Havzası ile Göksu Havzası arasında yer alan dağlık bir bölgedir. Bu havzanın vadilerinde tarım ve hayvancılık önemlidir. Bunun yanında, bölge Konya Ovası ile Güney Akdeniz arasındaki yolların kavşak noktasında yer alır. Bu bölge kuzey-güney bağlantısı yanı sıra Çarşamba Suyu, Suğ/a ve Beyşehir Göllerinin oluşturduğu havzada, sağladığı ulaşımla doğu-batı arasında da önemli bir bağlantı noktasındadır. Bu nedenle Orta Anadolu'nun Batı Anadolu kültürleri ile etkileşimde önemli yeri vardır. Bozkır ve çevresi Neolitik Çağ'dan beri tanınan ve kullanılan maden yatakları açısından da önem taşır. Nitekim Toroslar'dan getirilen kurşunun Çata/höyük'te süs eşyası olarak kullanıldığı bilinmektedir. Sazlı kesiminde yer alan ve Asur Koloni Çağı buluntuları da veren Sazlı Yerleşmesi muhtemelen, Anadolu'ya özellikle maden ticareti için gelen Asurlu tüccarların uğradığı bir yerdir. Buluntular Bozkır ve çevresinin Anadolu madenciliği kadar Mezopotamya madenciliği için de önemli bir konumda olduğunu göstermektedir.Öğe Hititlerde yerleşim yeri-kutsal dağ ilişkisi üzerine bir mesafe önerisi(Selçuk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi, 2018) Bahar, Hasan; Turgut, Murat; Küçük, BoraEskiçağ Tarihindeki birçok toplum gibi Hititler de dağların kutsal mekan olduklarını düşünmüşlerdir. Bu düşüncelerinin altında dağları tanrı olarak ve tanrıların yaşadıkları mekan olarak görmeleri vardır. Hititler bu düşünceleri sayesinde bazı ritüellerini dağlarda gerçekleştirmişlerdir. Hititler dini hayatlarında kullanmak için yerleşim yerlerinin yakınlarındaki bazı dağların kutsal olduklarını düşünmüşlerdir. Bu dağları kentleri ile özdeşleştirmişlerdir. Boğazkale – Yazılıkaya, Ortaköy – Ağılönü, Alacahöyük - Kalehisar Tepesi, Kuşaklı – Karatonus/Kulmaç Dağı, Oymaağaç – Adatepe, Çadır höyük – Çaltepe, Hatıp höyük – Hatıp kayalıkları, Maltepe Höyük – Arısama Dağı bunların en göze çarpanları olmuştur. Hitit yazılı belgelerinde, kentlerin dışında kalan açık hava kutsal mekanlarının nasıl belirlendiği konusunda açıklayıcı bilgiler bulunmamaktadır. Bizim düşüncemize göre ise kentlerin yakınlarında bulunan kutsal dağlar, birkaç saatlik yürüme mesafesinde (5 km.) yer almaktadır. Biz bu çalışmamızda, Hitit yönetici veya din adamlarının, kentlerinin kutsal dağlarını belirlerken, belirli bir mesafeye kadar olan yerleri seçtiklerini önereceğiz.Öğe İsauria bölgesi tarihi(Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 1991) Bahar, Hasan; Zoroğlu, LeventOur study is about history of the Isauria region, in the ancient Age, Isauria was located by Strabo and other geophers between Lycaonia and Cilicia Isaurians appear to have occu pied the mountainous country south of Lycaonia, properly so called and bordering on Cilicia and Pisidia. Living in a wild and rugged tract, the character of this people partook of the na ture of the air and soil in which they were bred. They descended into the plain country and ravaged and plundered wherever they could overcome the resistance of the inhabitants of the valleys, whether in Cilicia, Phrygia, or Pisidia. The capital city is Isaura. Strabo reports in this region succeeded in conquering most of its fortress, and reducing them to subbission. These successes were thought sufficiently important to obtain for him (74 B.C) the honours of the triumph, and the surname of Isauricus. (Strabon XII. 568, 569) Diodoros reports that Isaura city was ceded by the Perdikkas who cansed the old town to be destroyed, (B. 322. B.C.), (Diodoros XXVIII, 22) And Strabon also reports that Isaura city (Zengibar Kalesi) was destroyed Amyntas, who commenced the foundation of new city, which he surrounded with walls, but did not live to complete the work. Hence the distinction which the geo- graphes elsewhere makes of Isaura Palaia (Vetus) and Isaura Nova (XI, p. 568, 569). Isaura city, in the tablo ıtinary leads us to look for this town on a line of road commu nicating between Iconium and Anemurium in Cilicia Tracheia, agreeably to Pliny's account, who says that Isauria stretches down towards the sea in that direction (V. 27). In the prehistoric period Isauria region was connection Çatalhöyük and Suberde. Su- berde is a Isauria city. This is very important for Isauria prehistoric. In the Hitite Period, Isauria region was called Tarhuntassa. Isauria was under the name of Pirindu, an indepen dent state in the Neo-Babylonian period. Regarding the preceding period it cannot begroved that this region then belonged to the Phrygian Empire or indepente. In the Persian and Helle nistic period this region was Semi-indepente (vassal) state. The compound Luwian names are most numerous in precisely this region where the population managed to retain for the longest period a large degree of independence. We think this culture! influence was started second part of third millenium B.C. We can say Isauria region has jeopoütical-importence in the history. Because of that between the Central AnatoEa and Mediterrian Sea.Öğe Konya araştırmaları III: Lykaonia (Konya Merkez Bölgesi)(Selçuk Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi, 1998) Bahar, Hasan[Abstract not Available]Öğe Konya çevresi tarih araştırmaları 1 : Hititler'den Romalılar'a kadar İsauria Bölgesi(Selçuk Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi, 1994) Bahar, Hasan[Abstract not Available]Öğe Konya çevresi tarih araştırmaları II : tarih öncesinden Ortaçağa kadar Phrygia Paroeus(Selçuk Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi, 1997) Bahar, Hasan[Abstract not Available]Öğe Kızıldağ üzerine yeni bazı gözlemler(2002) Karauğuz, Güngör; Bahar, Hasan; Kunt, H. İbrahimWe present an evaluation of all work carried out at Kızıldağ to date and present new information from recent work. In the course of three surveys at Kızıldağ, we discovered two castles built on different levels, belonging to two different periods. The fortresses on top, measuring 90 m in diameter, were encircled by a circular rampart that supported eleven towers. The rampart wall was 1.70 m thick; six of the towers were 4 m in diameter while the rest were 3.20 m in diameter. The remains of the building inside the castle were situated next to the northwest side of the rampart. On the west part of the rampart, a building with steps, a libation hole, and an inscription of Kızıldağ 4 are situated next to one another. Pottery sherds indicative of the Iron Age, Hellenistic, and Roman Periods were collected from in and outside the castle. These ceramics are generally cream, light brown, orange red, or brown colored; they are slipped and the paste is mixed with sand, tiny pebbles, lime,and/or mica temper. Painted ceramics occur as well, and usually display a geometric pattern. Although there is a hieroglyph inscription at Kızıldağ, it is too early to date the site to the Late Hittite periodÖğe M.Ö.ii. Bi?nyıl Başlarında Anadolu-Mezopotamya Arasındaki? Ti?caret Hayatı(Selçuk Üniversitesi, 1994) Bahar, Hasanİlim Dünyasına "Kapadokya Tabletleri' olarak geçen ve Mezopotamya ile Anadolu arasındaki ticaret ilişkilerini konu edinen, M.Ö.II. Binyılın başlarındaki ticaret hayatına ait yazılı kil tabletlerin çoğu Kayseri'nin 20 km. doğusundaki Kültepe'de ortaya çıkarılmıştır. Bu belgeler Asurlu tüccarlarla yapılan ticareti yansıttığından bu döneme arkeologlar ve tarihçiler tarafından 'Asur Ticaret Kolonileri Çağı" (M.Ö. 1950-1750) denilmiştir (1).Öğe A Perspective of Distance on the Relation Between Settlement - Sacred Mountain in Hittites(SELCUK UNIV, FAC LETTERS, 2018) Bahar, Hasan; Turgut, Murat; Kucuk, BoraHittites thought that mountains were sacred places just as other societies in the ancient history. This was due to the idea that a mountain was viewed as a God and as an ermitage. Therefore, Hittites made some of their rituals on the mountains. Hittites thought some mountains, near their cities, were sacred mountains to be used in their religious lives. They consubstantiated these mountains with cities. The most notable ones are Bogazkale - Yazilikaya, Ortakoy - Agilonu, Alacahoyuk - Kalehisar Tepesi, Kusakli - Karatonus/Kulmac Dagi, Oymaagac - Adatepe, Cadir hoyuk - Caltepe, Hatip hoyuk - Hatip kayaligi, Maltepe Hoyuk - Arisama Dagi. There is no explanatory information in the Hittites cuneiform texts related with how open -air sacred spaces were chosen. We think that sacred mountains near the Hittite settlements were located within a few hours walking distance. In this paper, we will suggest that when Hitttie administrators or clergymen determined the sacred mountains of cities, they prefered to limit the distance within 5 km.Öğe Takkeli? Dağ (Kevele Kalesi?) ve Konya Tari?hi? Bakımından Önemi?(Selçuk Üniversitesi, 1994) Bahar, Hasanİç Anadolu Bölgesinde yer alan Konya vilayetinin şehir merkezinden yaklaşık 10 km. batıda yer alan, ikiz tepelerden doğuda olanına, yöre halkı tarafından "Takkeli Dağ" denilmektedir (Bkz. Hrt., 1). Takkeli Dağ tarih içinde bir çok isimler almıştır. Bizans Dönemi kaynaklarında adından Kaballa olarak sözedilmektedir (1). Calder ve Bean, Anadolu'nun klasik dönemini gösteren haritalarında Caballa'nın (Kaballa) Konya'nın yaklaşık 8 mil batı- kuzey-batı istikametinde ve 5.300 fit'lik yükseklikte olduğunu belirtmişlerdir (2). Anadolu'nun Türkler tarafından fethinden sonra Kaballa Kevele şekline dönüştürülerek kullanılmaya başlanmıştır. Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde Kevele ya da Kevale olarak kullanılan isim (3) günümüzde de kullanılmaktadır. Anomik Selçukname'de Süleymanşah'ın Konya'yı Martavkosta'dan, Gevale kalesini de Romanus Makri'den aldığı belirtilmiştir (4). I. Hakkı Konya'lı Kevele adının Frig tanrıçası Kübele'den (Sibel) geldiğini ileri sürmüştür (5).Öğe Tarih öncesinden Bizans dönemine kadar Konya ulaşımı ve Balkayalar-Bağırsıkdere Kalesi(Selçuk Üniversitesi Selçuklu Araştırmaları Merkezi, 2017) Bahar, HasanDoğu, batı ve kuzey, güney yollarının kesişmekte olan Konya coğrafyası bereketli ovaları ve su kaynakları ulaşım değil aynı zamanda bir yerleşim coğrafyasını da oluşturmuştur. Konya ovasının merkezinde yer alan beş bin yıllık tarihi ile Konya (Ikkuwaniya) kenti bir geçiş noktası olmasından öte siyasi, dini ve ticari kimliği ile kültürlerin buluşma merkezi hüviyetindedir. Bu yüzden tarih boyunca komşusu ya da daha uzakta bulunan küresel çaptaki siyasal güç odaklarının hedefi olmuştur. Kent, bu türden antik dönemde birçok saldırıya uğrayıp yağma ve yıkımlar yaşamıştır. Orta Çağ’da Müslümanların VII. Yüzyılda Doğu Akdeniz’de bulunan Kudüs başta olmak üzere belli başlı dini merkezleri ele geçirmeleri sonucunda İstanbul’a uzanan kara yollarının Konya üzerinde olması bölgeyi daha önemli hale getirmiştir. Önceleri Arap-Bizans mücadelelerinde askeri bir üs gibi sınır kenti olarak dikkat çeken Konya Türklerin bölgeyi ele geçirmeleri ile merkezi bir hüviyet kazanmıştır. Bu nedenle önceleri imparatorluk merkezleri arasında bir geçiş koridoru şeklinde olan Konya’nın ulaşım ağının bu dönemde merkezileştiğini göstermektedir. Bölgenin bu önemini anlayabilmek için Neolitik Çağ’dan itibaren on bin yıllık ulaşım ağına bakarak, Hitit, Frig, Lidya, Pers, Hellenistik ve Roma dönemleri Konya çevresi ulaşım ağından söz edilip, son yıllarda Myriokephalon olarak düşünülen ve tartışılan Balkayalar-Bağırsıkdere Kalesi çevresinin jeopolitiği üzerinde durulacaktır.