Yazar "Demir, Lütfi Saltuk" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 11 / 11
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Aicardi Sendromuna Eşlik Eden Üçüncü Ventrikül Kolloid Kisti: Olgu Sunumu(2010) Cengiz, Şahika Liva; Erdi, Mehmet Fatih; Demir, Lütfi Saltuk; Beysefer, AlperAicardi sendromu koriyoretinal lakün, nöbet ve kallozal agenezi triadından oluşur. Üç aylık kız hasta anormal göz hareketleri ve nöbet şikayetleri ile kliniğimize getirildi. Fundus muayenesinde her iki gözde koriyoretinal lakün tespit edildi. Beyin manyetik rezonans görüntülemesinde korpus kallozum agenezisi ve üçüncü ventrikülü tıkayan kitle tespit edildi. Cerrahi olarak tedavi edilen hastanın histopatolojik incelemesi kolloid kist olarak geldi. Aicardi sendromunda intrakraniyal kistlere iyi tolerans olduğu bildirilmesine rağmen, üçüncü ventrikülü tıkamış kistik lezyona sahip olan bu olgu literatür ışığı altında tartışılmıştır.Öğe Bir tıp fakültesi hastanesi'nde görevli hemşirelerin kan basıncı ölçüm bilgilerinin değerlendirilmesi(2006) Şahin, Tahir Kemal; Demir, Lütfi Saltuk; Koruk, İbrahimAmaç: Bu çalışmanın amacı, hastane kliniklerinde görev yapan hemşirelerin kan basıncını doğru ölçme konusundaki bilgilerinin tespit edilmesidir. Gereç ve Yöntem: Bu tanımlayıcı araştırma kapsamına, Konya Meram Tıp Fakültesi Hastanesi’nde görev yapmakta olan 103 hemşire alınmıştır. Örneklem seçimi, kliniklerdeki hemşire sayısına orantılı olarak basit rastgele yöntemle yapılmıştır. Hemşirelere kan basıncı standart ölçüm yöntemlerine ilişkin sorular içeren bir soru formu uygulanmıştır. Bulgular: Araştırmaya alınan hemşirelerin % 55.3 - % 98.1’i soruların büyük bölümünü doğru olarak yanıtlamıştır. Ancak, hangi koldan ölçüm yapılacağına, manşonun hangi basınç değerine kadar şişirileceğine, hangi hızda indirileceğine, doğru sonuç için kaç ölçüm yapılması gerektiğine ilişkin sorulara farklı yanıtlar vermişlerdir. Kadın hemşirelerin manşonun kola sarılma gerginliğini ve steteskobun kola doğru yerleştirilmesini bilme konularında erkek hemşirelerden anlamlı şekilde daha fazla oranda bilgi sahibi oldukları, buna karşın erkek hemşirelerin manşonu indirme hızını kadın hemşirelerden daha yüksek oranda doğru yanıtladıkları saptanmıştır. Sonuç: Hemşirelerin kan basıncı ölçüm bilgilerinin kısmen yetersiz olduğu sonucuna varılmıştır. Hemşirelerin kan basıncı ölçüm bilgilerini tamamlayıcı nitelikte periyodik hizmet içi eğitimler yapılmalıdır.Öğe Bir üniversite hastanesi öğrencileri, araştırma görevlileri ve öğretim üyelerinin el hijyeni hakkındaki bilgi düzeyleri(2018) Demir, Nazlım Aktuğ; Sümer, Şua; Demir, Lütfi Saltuk; Ural, OnurAmaç: Bu çalışmanın amacı bir üniversite hastanesi öğrencilerinin,araştırma görevlilerinin ve öğretim üyelerinin el hijyenihakkında farkındalığı ve bilgi düzeyinin değerlendirilmesidir.Yöntemler: Bu çalışma bir üniversite hastanesinde okuyan 892öğrenci, fakültemizde çalışan 243 araştırma görevlisi ve 131öğretim üyesi olmak üzere toplam 1266 kişi üzerinde yapıldı.Literatür taraması sonrasında hazırlanan anketler katılımcılarayüz yüze uygulandı.Bulgular: Çalışmaya katılan 1266 kişinin 657 (%51.9)’si erkek,609 (%48.1)’u kadındı. Çalışmaya katılan öğrencilerin %91’inin,araştırma görevlilerinin %73.2’sinin son 5 yıl içerisinde el hijyenieğitimi aldığı saptandı. Araştırma görevlilerinin %23.1’inin,öğrencilerin %38.7’sinin son bir yıl içerisinde eğitim aldığı tespitedildi. Öğretim üyelerinin hiçbirinin son 5 yıl içerisinde el hijyenieğitimi almadığı saptandı. Çalışmamızda son bir yıl içerisindeeğitim alanlarda bilgi düzeyi en yüksek bulundu (p0.001).Öğrencilerin bilgi düzeyi, araştırma görevlisi ve öğretim üyelerindenyüksek olarak tespit edildi (p0.01). Çalışmaya katılanların%54.2’si el hijyenine uyum oranını orta, %23.1’i iyi, %32.7’sikötü olarak değerlendirdi. Katılımcılar tarafından en çok doğrubilinen bilgi “her hastada eldiven değiştirilmelidir”iken en çokyanlış bilinen bilgi “eldiven giymek el hijyeni yerine geçer” olaraksaptandı. Katılımcılar arasında el hijyenine uyumsuzluğunen önemli nedeni iş yoğunluğu olarak belirtildi.Sonuçlar: Hastanemizde el hijyenine uyumun artırılmasına yönelikolarak yapılan çalışmaların sürekliliğinin sağlanmasının ne kadarönemli olduğu ve ayrıca eğitimlerin hastanede çalışan tüm personele(özellikle de doktorlara) ulaştırılmasının gerekliliği gözlendi.Öğe Efficacy of Use of Red Cell Distribution Width as a Diagnostic Marker in Acute Appendicitis(AVES, 2017) Ertekin, Birsen; Kara, Hasan; Erdemir, Esma; Doğan, Emine; Acar, Tarık; Demir, Lütfi SaltukAim: We aimed to investigate the increase in values of red cell distribution width (RDW) and also the dependence of RDW on leukocyte count (WBC) and C-reactive protein (CRP) values in acute appendicitis (AA). Materials and Methods: This study includes data collected from 407 patients who were admitted between January 2012 and July 2014 to the emergency service and underwent an operation owing to a diagnosis of AA confirmed by a pathology report. These patients were divided into two groups, namely, non-complicated and complicated appendicitis, according to the results of the operation. The control group consisted of 100 adult patients with similar complaints not having acute abdominal conditions. The age, gender, and WBC, RDW, and CRP levels of the patients on admission were recorded retrospectively. Results: A total of 350 (86%) of the patient group were diagnosed with non-complicated appendicitis, 34 (8.4%) with plastron appendicitis, and 23 (5.6%) with perforated appendicitis. No significant difference was observed with respect to WBC, RDW, and CRP levels between the AA groups (p>0.05). The WBC, RDW, and CRP values were found to be significantly different in the AA groups from the control group (p<0.05). The sensitivity and specificity of the WBC, RDW, and CRP values in the AA group were 70% and 60%, 41% and 30%, and 51% and 40%, respectively. No dependence of RDW values on WBC or CRP levels was found. Conclusion: RDW values were found to be significantly higher in the AA group than in the control group. The low sensitivity and specificity values of the RDW test reduce the possibility that it might become a hematologic marker to be used in the definitive diagnosis of AA.Öğe Exploring Overlooked Anxiety Disorders: A Study on the Prevalence of Adult Separation Anxiety Disorder and Specific Phobia in the General Population(Selçuk Üniversitesi, 2023 Aralık) Ekici, Fatih; Karaoğlan, Gizem; Kandeğer, Ali; Demir, Lütfi Saltuk; Güler, ÖzkanObjective: The current study aimed to investigate the prevalence of adult separation anxiety disorder (ASAD) and specific phobia in the general population along with identifying the factors associated with these two disorders. Material and Method: The study was carried out in the Selçuklu district, encompassing 28 of the 34 family health centers selected through a simple random sampling method. The study sample included 1,218 individuals over 18 years old, chosen using a systematic sampling approach by skipping one resident from each neighborhood covered by the family health unit. After collecting the sociodemographic data, face-to-face diagnostic interviews were performed using the Structured Clinical Interviews for Separation Anxiety Symptoms (SCI-SAS) for ASAD and the Structured Clinical Interview for DSM-5 (SCID-5) for specific phobia assessment. Results: The study revealed that the lifetime prevalence of ASAD was 5.9%, with a point prevalence of 1.5% while the lifetime prevalence of specific phobia was 11.3%. The application rates for the treatment of both disorders were very low and clinicians demonstrated limited recognition of ASAD. ASAD was correlated with female gender, low income, childhood traumatic experiences, migraine presence and family history of serious illness. On the other hand, specific phobia was associated with female gender and family history of psychiatric disease. Conclusion: Despite the high prevalence of both disorders, the alarming rates of clinical recognition and treatment underscore the need to develop health policies and awareness programs aimed at promoting early diagnosis and treatment.Öğe İnaktif hepatit b taşıyıcıları ve kronik hepatit b hastalarının depresyon ve anksiyete düzeylerinin karşılaştırılması(2013) Aktuğ, Nazlım Demir; Aksöz, Selçuk; Çelik, Mustafa; Kölgelier, Servet; Sümer, Şua; Demir, Lütfi Saltuk; İnkaya, Ahmet ÇağkanAmaç: Bu çalışmada, HBsAg pozitif inaktif taşıyıcı ve kronik hepatihastalarından oluşan toplam 444 kişinin Hamilton depresyon ve anksiyete puanları karşılaştırılarak, kronik bir hastalığa sahip olmanın getirdiği psikolojik etkilerle hastalığın oluşturduğu fiziksel etkilerin hastaların ruhsal durumu üzerindeki bağıl katkılarının değerlendirilmesi amaçlandı. Yöntem: Bu çalışma, Adıyaman Devlet Hastanesi ve Adıyaman 82Yıl Devlet Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları Polikliniğinde takip edilen HBsAg pozitif 249 inaktif taşıyıcı (T), 195 kronik hepatit hastas(KHB) olmak üzere toplam 444 kişi üzerinde yapıldı. HBV taşıyıcılığve kronik hepatit B, Avrupa Karaciğer Çalışmaları Birliği (European Association for the Study of Liver/ EASL) kılavuzu eşliğinde teşhis edildiPsikiyatrik görüşme ile tüm katılımcılara Hamilton Depresyon ve Hamilton Anksiyete Ölçekleri uygulandı. Bulgular: Katılımcıların Hamilton Depresyon Derecelendirme Ölçeğ(HDDÖ) puan ortalaması 6,28, Hamilton Anksiyete DeğerlendirmÖlçeği (HADÖ) puan ortalaması 6,07,1 idi. HDDÖ puan ortalaması inaktif taşıyıcılarda 7,55,8, hastalarda 8,86,6 idi. Kronik hepatiB hastalarında HDDÖ puan ortalaması, inaktif taşıyıcılardan anlamlolarak yüksekti (p0,037). HADÖ puanı iki grupta benzerdi (p0,05)Hastaların cinsiyetine ve yaşına göre anksiyete ve depresyon puanlaraçısından fark saptanmadı (p0,05). Hastalığın süresi, ailede hepatit vsiroz öyküsü ile anksiyete ya da depresyon puanları arasında ilişki bulunmadı (p0,05). Hem hasta hem taşıyıcılarda ek hastalık olması durumunda anksiyete puanları anlamlı olarak yüksek tespit edildi (p değeri sırasıyla 0,005 ve 0,001). Depresyon puanı ise ek hastalığı olan taşıyıcılarda anlamlı olarak yüksek bulundu (p0,003). Sonuç: Kronik hepatitli hastaların tedavi ve izlemi sırasında anksiyetve depresyon başta olmak üzere psikiyatrik ek tanılar önemli sorunlardır. Kronik hepatit varlığı ve eşlik eden başka hastalık bulunması psikiyatrik komplikasyon riskini artırmaktadır.Öğe The Knowledge and Behavior of Hairdressers and Barbers on Blood-Borne Diseases(2014) Aktuğ, Nazlım Demir; Kölgelier, Servet; Demir, Lütfi Saltuk; Özçimen, Serap; İnkaya, Ahmet ÇağkanAmaç: Human Immunodeficiency Virüs (HIV), Hepatitis B Virüs (HBV) ve Hepatitis C Virüs (HCV) gibi kan yolu ile bulaşan enfeksiyonlarla kolayca enfekte olabilen kuaförler, berberler, manikürcüler ve pedikürcülerin bu konudaki bilgi düzeylerini araştırmak. Gereç ve Yöntemler: Çalışma Adıyaman ilinde 147 berber ve kuaför ile yapıldı. Adıyaman İl Sağlık Müdürlüğü ve Sanatkarlar Odasının beraber hazırladığı eğitim programı kapsamındaki seminer öncesi katılımcılar tarafından anketler dolduruldu. Anketler literatürler gözden geçirildikten sonra oluşturuldu. Bulgular: Otuz altı katılımcı HIV HBV HCVnin kan yolu ile bulaştığı doğru cevabını verdiler. Katılımcıların %72,9u HBVnin, %21,9u HIVin kan yolu ile bulaştığını belirtti. Tıraş bıçaklarının ve usturanın doğru kullanımı ile ilgili soruya sadece 10 katılımcı (%6,8) Her bir müşteri için yenisini kullanırım doğru cevabını verdi. Berber ve kuaförlerin %17,3ü bir önceki ay %49u son bir yıl içinde müşterilerine kullandıkları jilet ve ustura gibi keskin cisimlerle yaralandıklarını belirttiler. Katılımcıların %60,1i HBVye karşı aşılı iken %39,9u aşısız idi. Sonuç: Berber ve kuaförlerin kan yolu ile geçen patojenlere karşı bilgi düzeyleri yetersizdir ve kendilerini ve müşterilerini korumak için gerekli önemi göstermemektedirler.Öğe Kronik hepatit B hastaları ve inaktif hepatit B virusu taşıyıcılarında depresyon, anksiyete düzeyleri ve yaşam kalitesinin değerlendirilmesi(2017) Güler, Özkan; Demir, Lütfi Saltuk; Sümer, Şua; Demir, Nazlım Aktuğ; Kural, Onur; Yiğit, ÖzgeAmaç: Bu çalışmada kronik hepatit B (KHB) hastaları ve inaktif hepatit B virusu (HBV) taşıyıcılarında sağlıklı kontrol grubuna göre anksiyete, depresyon ve yaşam kalitesi skorlarının karşılaştırılması, HBV infeksiyonu olan kişilerin takip ve tedavisi sırasında multidisipliner yaklaşımların gerekliliğinin gösterilmesi amaçlandı.Yöntemler: Çalışma Ağustos 2013-Ağustos 2014 tarihleri arasında Selçuk Üniversitesi, Tıp Fakültesi, İnfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Polikliniği'ne başvuran 100 KHB hastası, 100 inaktif HBV taşıyıcısı ve 100 sağlıklı kontrol olmak üzere toplam 300 kişi üzerinde yapıldı. Tüm katılımcılara anksiyete ve depresyonu değerlendirmek amacıyla Hastane Anksiyete ve Depresyon (HAD) Ölçeği ve yaşam kalitelerini değerlendirmek amacıyla "Short Form-36" (SF-36) uygulandı.Bulgular: HAD Ölçeğine göre taşıyıcı grupta anksiyete riski kontrol grubundan yüksek bulundu (p0.031). Hasta grubu (p0.031) ve taşıyıcı grupta (p0.046) depresyon riski kontrol grubuna göre yüksek bulundu. Hasta grubu ve taşıyıcı grup arasında anksiyete riski ve depresyon riski açısından anlamlı bir fark yoktu (p0.05). Hasta grubu (p0.015), taşıyıcı grup (p0.035) ve kontrol grubunda (p0.001) kadın hastalarda anksiyete riskinin erkek hastalara göre yüksek olduğu görüldü. Hasta grubu (p0.037) ve taşıyıcı grupta (p0.038) kadın hastalarda depresyon riskinin yüksek olduğu görüldü. Tüm olguların medeni durumları, aile tipi, yaşadıkları yerle anksiyete ve depresyon riskleri arasında fark bulunmadı (p0.05). Yaşam kalitesi parametrelerinden genel sağlık, fiziksel rol güçlüğü ve vitalite HBV carriers and CHB patients were lower than those of the control group (p0.05).Conclusions: Psychological state of the patients who are chronically infected with HBV should not be neglected during treatment and follow-up. If a psychiatric disturbance is identified, effective treatment will increase quality of life and improve compliance to treatmentÖğe Kronik hepatit B hastalarında sosyodemografik özellikler, antiviral tedavi ve nekroinflamatuar aktivitenin depresyon ve anksiyete ile ilişkisi(2015) Çelik, Mustafa; Aktuğ, Nazlım Demir; Sümer, Şua; Demir, Lütfi SaltukAmaç: Kronik hepatit hastalarında depresyon ve anksiyete gibi psikiyatrik bozuklukların sağlıklı kişilerde olduğundan daha sık görüldüğü bilinmektedir. Bu artış kronik bir hastalığa sahip olmanın getirdiği ruhsal zorlanma ile ilişkili olabileceği gibi, karaciğerdeki nekroinflamatuar aktivite, antiviral ilaçlar ve interferon tedavisinin yan etkisi veya hepatit virüslerinin merkezi sinir sistemine doğrudan etkisi gibi birden çok etkenle de ilişkili olabilir. Bu çalışmada kronik hepatit B hastalarında anksiyete ve depresyon ile ilişkili olabilecek çeşitli etkenlerin değerlendirilmesi amaç- landı. Yöntem: Bu çalışma 195 kronik hepatit B hastası üzerinde yapıldı. Hastalarla aynı psikiyatri uzmanı tarafından yapılan klinik görüşmeler sonunda, araştırıcılar tarafından hazırlanan Sosyodemografik Bilgi Formu, Hamilton Anksiyete Değerlendirme Ölçeği (HADÖ) ve Hamilton Depresyon Derecelendirme Ölçeği (HDDÖ) dolduruldu. Amerikan Karaciğer Hastalıkları Çalışmaları Birliği ölçütlerine göre biyopsi endikasyonu konulan hastalara iğne biyopsisi yapıldı. Biyopsi materyalinin değerlendirilmesinde Knodell Histolojik Aktivite Endeksi kullanıldı. Hastaların serumundan HBV DNA ve ALT düzeyleri ölçüldü. Bulgular: Çalışmaya alınan kişilerin 119u erkek, 76sı kadındı. HADÖ puanı ortalaması 7.36.2, HDDÖ puanı ortalaması 8.86.6 olarak bulundu. Kadınlarda hem HADÖ hem de HDDÖ puanları erkeklerden yüksek bulundu. Kronik hepatit B için aile öyküsü olanlarda HADÖ, eşlik eden medikal hastalık varlığında ise hem HADÖ hem de HDDÖ puanı olmayanlardan yüksek saptandı. Alanin aminotransferaz (ALT), HBV DNA düzeyleri ve karaciğer biyopsisindeki fibrozis ile HADÖ ve HDDÖ puanı arasında bir ilişki saptanmadı. Pegile-interferon tedavisi alanlarla, oral antiviral tedavi kullananlar arasında Hamilton depresyon ve anksiyete puanları açısından fark saptanmadı. Sonuç: Kronik hepatitlerle depresyon ve anksiyete gibi psikiyatrik bozukluklar arasındaki ilişki birden fazla koşuldan etkilenmektedir. Çalışmamızın sonuçları hastanın etnik kökeni, ailede hastalık öyküsü ve ek tıbbi hastalık varlığının nekroinflamatuar aktivitenin veya hücresel hasarın şiddeti veya kullanılan tedavilerden daha etkili olduğunu düşündürmektedir. (Anadolu Psikiyatri Derg 2015; 16(6):405-412)Öğe Kronik Hepatit B’de Fibrotest ve Actitest Karaciğer Biyopsisine Alternatif Olabilir Mi?(Selçuk Üniversitesi, 2016 Eylül) Sümer, Şua; Demir, Nazlım Aktuğ; Kölgelier, Servet; Demir, Lütfi Saltuk; Ural, OnurAmaç: Bu çalışmada kronik hepatit B (KHB)’de karaciğer biyopsisinde saptanan fibrozis ve inflamasyon derecesi referans alınarak fibrotestin (FT) fibrozisi ve actitestin (AT) nekroinflamatuar aktiviteyi belirlemedeki duyarlılığının araştırılması amaçlandı. Gereç ve Yöntem: Bu prospektif çalışmaya 2013 yılı içerisinde takip edilen 53 KHB hastası dahil edildi. Biyopsiler modifiye Knodell skorlama sistemine gore değerlendirildi. Karaciğer biyopsisi yapıldığı gün hastalardan FT ve AT için kan örneği alındı. Bulgular: Çalışmaya alınan hastaların 22’si kadın, 31’i erkekti. KHB hastalarında karaciğer biyopsisi ve FT karşılaştırılmasında ciddi fibrozisi tespit etmek için FT’nin duyarlılığı %93.5, seçiciliği ise %54.5 olarak tespit edildi. FT’nin pozitif prediktif değeri (PPD) %74.3, negatif prediktif değeri (NPD) ise %85.7 olarak hesaplandı. FT için ROC analizi sonucu eğri altında kalan alan %75.1’ti (p=0.003). KHB hastalarında karaciğer biyopsisi ve AT karşılaştırılmasında ise ciddi nekroinflamasyonun tespiti için AT’nin duyarlılığı %89.2, seçiciliği %64’tü. PPD %73.5 ve NPD ise %84.2 olarak hesaplandı. AT için ROC analizi sonucu eğri altında kalan alan % 65’ti (p=0.001). Sonuç: KHB’de FT ve AT’nin ciddi fibrozis ve nekroinflamasyonu göstermedeki duyarlılıkları yüksekti. Bununla birlikte FT ve AT biyopsi yapılmaksızın tek başına kullanılabilecek bir belirteç olarak görülmemektedir.Öğe Transfusion Transmitted Virüs (Ttv) Prevalansıinaktif Hepatit B Taşıyıcılarında Hemodiyalizden Etkileniyor Mu?(Selçuk Üniversitesi, 2018 Mart) Kölgelier, Servet; Demir, Nazlım Aktuğ; Sümer, Şua; Demir, Lütfi Saltuk; Arpacı, Abdullah; Ural, OnurAmaç: Bu çalışmada, hemodiyaliz tedavisi uygulanan ve uygulanmayan inaktif hepatit B taşıyıcılarında Transfusion Transmitted Virus (TTV) prevalansının saptanması amaçlandı. Gereç ve Yöntem: Bu çalışma, hemodiyaliz tedavisi uygulanan 50 inaktif hepatit B hastası ve renal fonksiyonları normal olan 40 inaktif hepatit B olgusu üzerinde yapıldı. Hastalardan alınan serum örneklerinden ELİSA kiti ile Anti TTV IGG çalışıldı. Veriler Ki-kare testi ile değerlendirildi. Bulgular: 50 hemodiyaliz hastasının 39’unda (%78) Anti TTV IGG pozitif saptanırken, 40 hemodiyaliz tedavisi uygulanmayan inaktif hepatit B hastasının 8’inde (%20) Anti TTV IGG pozitifliği saptandı. Bu fark istatistiki olarak anlamlı idi (p=0.001). Sonuç: Hemodiyaliz tedavisi uygulanan hastalarda TTV seropozitifliğinin yüksek olması nedeniyle, hepatit virüslerinin bulaşının önlenmesi için bu ünitelerde temizlik, dezenfeksiyon ve enfeksiyon kontrolüne yönelik standart önlemlerin daha dikkatli uygulanması gerektiğini düşünüyoruz.