Arşiv logosu
  • Türkçe
  • English
  • Giriş
    Yeni kullanıcı mısınız? Kayıt için tıklayın. Şifrenizi mi unuttunuz?
Arşiv logosu
  • Koleksiyonlar
  • DSpace İçeriği
  • Analiz
  • Türkçe
  • English
  • Giriş
    Yeni kullanıcı mısınız? Kayıt için tıklayın. Şifrenizi mi unuttunuz?
  1. Ana Sayfa
  2. Yazara Göre Listele

Yazar "Doğan, Metin" seçeneğine göre listele

Listeleniyor 1 - 9 / 9
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    Brusellozun serolojik tanısında yeni bir yöntem:İmmuncapture aglutinasyon testi
    (2007) Özdemir, Mehmet; Doğan, Metin; Baysal, Bülent
    Amaç: İnsanda brusellozun serolojik tanısında kullanılan çeşitli testler vardır. En sık kullanılanları Standart Tüp Aglutinasyon ve Coombs anti-brusella testleridir. Çalışmadaki amacımız immuncapture aglutinasyon testinin tanı değerini (Brucellacapt) Standart Tüp Aglutinasyon ve Coombs anti-brusella testi ile karşılaştırarak araştırmaktır. Yöntem: Klinik olarak bruselloz şüphesi olan 74 hastanın serumu çalışmaya dahil edildi. Bu serumlarda Rose Bengal, Standart Tüp Aglutinasyon, Coombs anti-brusella testi ve Brucellacapt testleri çalışıldı. Bulgular: Brucellacapt testi, Coombs anti-brusella testi ile uyumlu bulunurken SAT ile istatistik olarak uyumsuz sonuçlar verdiği saptandı ve bulunan titreler Brucellacapt testinde daha yüksek idi. Sonuç: İmmuncapture aglutinasyon testi (Brucellacapt), Coombs anti-brusella testine benzer sonuçlar vermektedir. Bu test brusellozun tanı ve takibinde blokan antikorları da tespit etmesi nedeniyle kullanılabilecek iyi bir testtir.
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    Çeşi?tli? Kli?ni?k Örneklerden I?zole Edi?len Anaerop Bakteri?leri?n Tanımlanması ve Anti?bi?yoti?k Duyarlılıklarının Beli?rlenmesi?
    (Ankara Microbiology Soc, 2010) Doğan, Metin; Baysal, Bülent
    Routine isolation, identification and susceptibility testing of anaerobic bacteria present several difficulties leading to defects in the determination of local susceptibility patterns which will guide empirical treatment protocols This study was carried out to identify the anaerobic bacteria isolated from various clinical materials obtained from the suspected patients with anaerobic infection and to determine the antibiotic susceptibilities against several antibiotics. One hundred clinical specimens (36 blood, 31 abscess, 12 peritoneal fluid, 7 joint fluid, 7 pleural fluid, 3 biopsies, 3 cerebrospinal fluids and 1 surgical wound) that were examined in our laboratory during March 20-October 30 2007, were included in the study The specimens were collected and transported under anaerobic conditions and inoculated to conventional aerobic media and to Wilkins Chalgren agar, Schaedler agar and chopped-meat broth for anaerobic isolation Isolated anaerobic bacteria were identified with API 20A panels (Bio-Merieux, France) via conventional methods and by the help of AN-IDENT Discs (Oxoid, England) Penicillin G, clindamycin, cefoxitin, metronidazole, piperacillin/tazobactam and imipenem susceptibility tests were performed with E- test method. Twenty two anaerobic bacteria were isolated from 14 clinical specimens; 7 of the specimens yielding the growth of more than one type of anaerobic bacteria and 8 specimens yielding both anaerobic and facultative anaerobic bacterial (4 Escherichia coli and 4 Enterococcus spp.) growth Anaerobic bacteria were isolated in 89 abscess and in 6 peritoneal fluid specimens. The distribution of the anaerobic bacteria identified among these specimens were as follows Bacteroides fragilis (n= 6), Bacteroides spp. other than B fragilis (n= 4), Clostridium spp (n= 2), Fusobacterium necrophorum/nucleatum (n= 1), Prevotella intermedia/lensii (n= 1), Peptococcus niger (n= 2), Peptostreptococcus spp (n= 5), and Lactobacillus acidophilus/lenseii (n= 1). Beta-lactamase activity was detected only in 2 of the 6 B fragilis isolates All of the isolates were susceptible to imipenem and piperacillin/tazobactam. The highest rate of resistance was detected against penicillin G (9/22; 41%) While anaerobic gram-positive cocci (n= 7) were found to be sensitive to all antibiotics, the rate of resistance among anaerobic gram-negative bacilli were 75% (9/12) to penicillin, 33.3% (4/12) to clindamycin, 8 3% (1/12) to metronidazole Among anaerobic gram-positive bacilli (n= 3), 2 were resistant to metronidazole, one to clindamycin and one to cefoxitin. The results of this first anaerobic antimicrobial susceptibility testing study performed at Konya area in Turkey revealed that penicillin was not appropriate in empirical treatment of anaerobic infections, clindamycin susceptibility should be tested before use, metronidazole and cefoxitin could be used in empirical treatment and imipenem and piperacillin/tazobactam should be saved for the treatment of complicated infections and infections caused by resistant bacteria.
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    Çeşitli klinik örneklerden izole edilen anaerop bakterilerin tanımlanması ve antibiyotik duyarlılıklarının belirlenmesi
    (Selçuk Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2008) Doğan, Metin; Baysal, Bülent
    Bu çalışma anaerobik infeksiyondan şüphelenilen hastaların çeşitli kliniklerden alınan materyallerinden izole edilen anaerop bakterilerin tanımlanması ve bazı antibiyotiklerin duyarlılık oranlarının belirlenmesi amacıyla yapılmıştır. Gereç ve yöntem: 2007 yılında Selçuk Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi Hastanesi, Merkez Mikrobiyoloji Laboratuvarında, 100 klinik örnek anaerop bakteri izolasyonu için incelendi. Örnekler, %5 defibrine koyun kanı ilave edilmiş Scheadler agar, Wilkins Chalgren agar ve kıymalı buyona ekildi. Kan örnekleri Bactec Plus Anaerobic F şişelerine inoküle edildi ve firmanin otomatize sisteminde inkübe edildi. İzole edilen anaerobik bakteriler, konvansiyonel yöntemler, API 20 A paneli ve An-Ident Discs testleri kullanılarak identifiye edildi. Penicillin G, klindamisin, sefoksitin, metronidazol, piperasilin/tazobaktam ve imipenem duyarlılıkları her bir izolat için E test metodu ile belirlendi. Bulgular: 14 klinik örnekten 22 anaerop bakteri izole edilmiştir, 10 izolat Bacteroides grubundan, 7 izolat Peptostreptococcus grubundan ve beş izolat da diğer gruplardan idi. En yüksek direnç oranı penisiline karşı (%41) bulunurken, klindamisin, sefoksitin, metronidazol, piperasilin/tazobaktam ve imipenem duyarlılık oranları ise sırası ile %82, %95, %91, %100 ve %100 olarak bulunmuştur. Sonuç: Çalışmamızda yüksek oranda penisilin direnci görüldüğünden empirik tedavide penisilin tercih edilmemelidir. Metronidazol ve sefoksitin empirik tedavide tercih edilebilir, ama antibiyotik duyarlılık deneylerinin yapılması daha faydalı olacaktır. İmipenem ve piperasilin/ tazobaktama direnç gözlemlenmemiştir, bu yüzden, bu antibiyotiklerin dirençli suşlar için saklanmasında fayda vardır.
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    Çeşitli klinik örneklerden izole edilen anaerop bakterilerin tanımlanması ve antibiyotik duyarlılıklarının belirlenmesi
    (2010) Doğan, Metin; Baysal, Bülent
    Anaerop bakterilerin izolasyonlarında, tanımlanmalarında ve duyarlılık testlerinin rutin olarak uygulanmasındaki güçlükler nedeniyle, ampirik tedavinin belirlenmesi açısından önem taşıyan bölgesel antibiyotik duyarlılık oranlarının belirlenmesi zorlaşmaktadır. Bu çalışmada, anaerobik enfeksiyon şüphesi olan hastaların klinik örneklerinden izole edilen anaerobik bakterilerin tanımlanması ve antibiyotik duyarlılıklarının belirlenmesi amaçlanmıştır. Çalışmaya, 20 Mart-30 Ekim 2007 tarihleri arasında laboratuvarımıza gönderilen 100 klinik örnek (36 kan, 31 apse, 12 periton sıvısı, 7 eklem sıvısı, 7 plevra sıvısı, 3 biyopsi, 3 BOS ve 1 cerrahi yara) dahil edilmiştir. Anaerop koşullarda alınan ve taşınan tüm örneklerin hem normal atmosferde konvansiyonel kültürleri hem de Wilkins Chalgren agar, Schaedler agar ve kıymalı buyyon besiyerleri kullanılarak anaerop kültürleri yapılmıştır. İzole edilen anaerobik bakteriler, konvansiyonel yöntemlerle ve API 20 A paneli (BioMerieux, Fransa) ve AN-IDENT Discs (Oxoid, İngiltere) testleri kullanılarak tanımlanmıştır. İzolatların penisilin G, klindamisin, sefoksitin, metronidazol, piperasilin-tazobaktam (PTc) ve imipeneme karşı duyarlılıkları E-test (AB Biodisk, İsveç) yöntemi ile belirlenmiştir. Çalışmamızda örneklerin 14 (%14)’ünden anaerop bakteri izolasyonu yapılmış, bu örneklerin 7’sinde aynı anda birden fazla anaerop bakteri saptanırken, 8 örnekte anaerop ve fakültatif anaerop bakterilerin (4 Escherichia coli ve 4 Enterococcus spp.) birlikte ürediği gözlenmiştir. Anaerop bakteri izolasyonu yapılan 14 örneğin 8’inin apse, 6’sının ise periton sıvısı örnekleri olduğu belirlenmiştir. İzole edilen toplam 22 anaerop suş; Bacteroides fragilis (n 6), B.fragilis dışı Bacteroides spp. (n 2), Bacteroides caccae (n 2), Clostridium spp. (n 2), Fusobacterium necrophorum/nucleatum (n 1), Prevotella intermedia/disiens (n 1), Peptococcus niger (n 2), Peptostreptococcus spp. (n 5) ve Lactobacillus acidophilus/lensenii (n 1) olarak tanımlanmıştır. Çalışmada, 6 B.fragilis izolatından 2’sinin beta-laktamaz enzimi ürettiği saptanmış diğer anaerop suşlarda beta-laktamaz varlığı tespit edilmemiştir. Tüm izolatların PTc ve imipeneme karşı duyarlı olduğu görülmüş, en yüksek direnç oranı ise penisiline karşı (9/22; %41) saptanmıştır. Anaerop grampozitif koklar (n 7) bütün antibiyotiklere duyarlı iken; anaerop gram-negatif basillerin (n 12) 9’u penisiline, 4’ü klindamisine, biri metronidazole dirençli, gram-pozitif basillerin (n 3) ise 2’si metronidazole, biri klindamisine ve biri sefoksitine dirençli olarak bulunmuştur. Sonuç olarak, Konya Bölgesinde anaerop bakterilerin antibiyotik duyarlılığının araştırıldığı bu ilk çalışmanın verileri, izolat sayısının az olmasına rağmen; ampirik tedavide penisilinin tercih edilmemesi gerektiğini, klindamisin kullanımı için antibiyotik duyarlılık çalışmaları yapılmasının uygun olduğunu, metronidazol ve sefoksitinin ampirik tedavide güvenle kullanılabileceğini, imipenem ve piperasilintazobaktamın ise dirençli suşlar ve komplike enfeksiyonların tedavisi için saklanması gerektiğini düşündürmüştür.
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    Effectiveness of Grape (Vitis Vinifera L.) Seed Extracts on Fungi and Bacteria Management
    (Selçuk Üniversitesi, 2018) Kara, Zeki; Baykan, Mahmut; Doğan, Metin; Ege, Didem
    Grape (Vitis vinifera L.) seeds from 3 grape varieties were powdered and the fatty material was extracted. These extracts were tested for grape storage restriction fungi Botrytis cinerea, Alternaria alternata, Aspregillus niger and Penicillium expansum and antibacteria activity for Gram-negative Escherichia coli, Pseudomonas aeruginosa, Klebsiella pneumonia, and Gram-positive Enterococcus faecalis, Streptococcus pneumonia and Staphylococcus aureus by pour plate method. The grape seed extracts (GSE) were tested against periimplantitis microflora. Suspension of microorganisms was made in sterile normal saline and adjusted to 0.5 Macfarland standard (108 Cfu mL-1 ). From the stock of 65536 mg mL-1 GSEs, serial dilutions were made up to 4 mg mL-1 . It was found that, no effective restriction and/or inhibition for tested fungi and Gram-negative Escherichia coli 35218, Klebsiella pneumonia 700603, Pseudomonas aeruginosa 27853, and Gram-positive Enterococcus feacalis 51299 bacteria while Gram-positive Staphylococus aureu 44300 was inhibited at 32768 ?g mL-1 GSE of ‘Mu?şku?le’ variety and GSE 65536 ?g mL-1 GSE of ‘Öku?zgözu?’ and Streptococcus pneumonia 49619 bacteria were inhibited at 2048 ?g mL-1 4096 ?g mL-1 and 32768 ?g mL-1 concentration of ‘Kara Dimrit’, ‘Öku?zgözu?’ and ‘Mu?şku?le’ GSEs. The results of the study showed that GSEs has potential antimicrobial effects which can be further studied.
  • Küçük Resim Yok
    Öğe
    Hastane ve hastane dışı ortamlarda kullanılan bilgisayarların klavyelerinde mikrobiyal kolonizasyonun araştırılması
    (2008) Doğan, Metin; Feyzioğlu, Bahadır; Özdemir, Mehmet; Baysal, Bülent
    Bilgisayarlar, günlük yaşamda ve hastanelerde sağlık personeli tarafından yaygın olarak kullanılmaktadır. Bu çalışma, hastane ve hastane dışında kullanılan bilgisayarların klavye ve "mouse"larında mikroorganizma kolonizasyonunu araştırmak amacıyla planlanmıştır. Çalışmaya, Meram Tıp Fakültesi Hastane'sinde doktor ve hemşireler tarafından kullanılan 38 adet (Grup 1), Meram Tıp Fakültesi Öğrenci Bilgisayar Laboratuvarı'nda kullanılan 32 adet (Grup 2) ve Selçuk Üniversitesi'ne ait Öğrenci Bilgisayar Laboratuvarı'nda kullanılan 328 adet (Grup 3) olmak üzere toplam 398 bilgisayara ait klavye ve "mouse"lardan alınan örnekler dahil edilmiştir. Çalışmamızda bilgisayarların %96.7'sinin (n:385) koagülaz negatif stafilokoklar (KNS), %13.1'inin (n:52) gram-pozitif sporlu basiller ve %8.8'inin (n:35) korinebakteriler ile kolonize olduğu tespit edilmiş; bunları Candida spp. (%4.2), gram-negatif basiller (%1.7) [Acinetobacter spp. (n:4), Pseudomonas sp. (n:1), Klebsiella sp. (n:1), E.coli (n:1)], Staphylococcus aureus (%1.5) ve küfler (Penicillium, Aspergillus; %1.2) izlemiştir. Gruplar arasında KNS izolasyon oranı benzer (sırasıyla; %94,7, %93.7, %97.2) bulunmuş, ancak gram-negatif bakteri suşlarının hepsinin hastane (Grup 1) bilgisayarlarından (7/38; %18.4) izole edildiği dikkati çekmiştir. Stafilokok izolatlarının hiçbirisinde linezolid direncine rastlanmamış; sefoksitin duyarlılık oranları ise Grup 1, 2 ve 3 bilgisayarlardan izole edilen KNS suşlarında sırasıyla %26.2, %79.2 ve %91.3 olarak belirlenmiştir. S.aureus izolatları (n:6) İrasında da Grup 1 'e ait bir suş dışında hepsi sefoksitine duyarlıdır. Sonuç olarak, çalışmamızın ve diğer birçok yurtdışı çalışmanın verileri dikkate alındığında, hastanelerde yaygın olarak kullanılan bilgisayarların, nozokomiyal enfeksiyonların gelişiminde potent çapraz kontaminasyon kaynağı olacağı akıldan çıkarılmamalı; gerek bilgisayar donanımlarının sık olarak temizlenmesine, gerekse bilgisayar kullanımı sonrası el yıkama ve dezenfeksiyon kurallarına dikkat edilmesine özen gösterilmelidir.
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    Hayvan Isırığına Maruz Kalmış Kişilerde Kuduz Aşılaması Sonrası Antikor Düzeyinin Araştırılması
    (2009) Baysal, Bülent; Tosun, Selma; Özdemir, Mehmet; Doğan, Metin
    Rabies is still an important public health problem in developing countries. Vaccination against rabies should be initiated as soon as possible following the suspicious bite. It is not yet clear whether previously vaccinated people should be re-vaccinated in case of re-exposure to rabies virus. In this study it is aimed to determine the antibody titer in sera of vaccinated people and also to evaluate the relation between the antibody titer and number of vaccination. The study group consisted of 186 persons (60 female, 126 male) aged between 2-90 years (mean: 35.7 years) and who were admitted to Manisa State Hospital Rabies Follow-up Center, Turkey. Hundred and thirty five of the cases were vaccinated according to the programmes advised by WHO's reference protocol for post-exposure rabies vaccination. However, vaccination was discontinued for 51 of the cases since the follow-up of the suspicious animal revealed that it was not rabid. Five-dose vaccination programme (on days 0, 3, 7, 14, and 30) was applied to 20 cases and four-dose programme (on days 0, 2, 7, 21) was applied to 115 cases. HDCV vaccine was applied as intramuscular injection and after 3-36 months following vaccination, rabies specific neutralizing IgG antibody titers were determined by using a commercial ELISA kit (Platelia Rabies II, BioRad, France). While the titer of IgG antibodies were within the protective limits (positive, ? 0.5 IU/ml) in 116 (62.4%) of the 186 cases who were given two or more doses of HDCV, the titer was below the protective level (negative) in 70 (37.6%) of the cases. Although the rates of IgG positivity in two and three dose vaccine applied group (54.5% and 55.1%, respectively) were lower than the rates in four and five dose applied group (64.3% and 70%, respectively), the difference was not statistically significant (p> 0.05). These results denoted that the rate of protective antibody positivity was low (70%) even in full programme vaccinated cases and this might be attributed to age of the person, the length of time after vaccination, number of vaccinations and storage/transport condition of the vaccine. Thus in case of re-exposure of vaccinated people to rabies virus, it is recommended to check the anti-rabies antibody titers if possible or to re-vaccinate those people with a history of prior vaccination exceeding one year since there is high probability of low level of protective antibodies.
  • Küçük Resim Yok
    Öğe
    Hayvan ısırığına maruz kalmış kişilerde kuduz aşılaması sonrası antikor düzeyinin araştırılması
    (2009) Baysal, Bülent; Tosun, Selma; Özdemir, Mehmet; Doğan, Metin
    Kuduz, gelişmekte olan ülkelerde hala önemli bir halk sağlığı problemi olmaya devam etmektedir. Kuduz virusuna maruz kalması muhtemel bir kişinin, hayvan ısırmasından sonra mümkün olan en kısa zamanda aşılama programına alınması gerekmektedir. Daha önce aşılanmış kişilerin kuduz virusu ile tekrar karşılaşması durumunda aşılama programının yinelenmesi gerekliliği ise açık değildir. Bu çalışmada kuduz aşısı uygulanan kişilerde koruyucu antikor düzeyinin araştırılması ve aşılama sayısı ile koruyucu antikor titresi arasındaki ilişkinin belirlenmesi amaçlanmıştır. Çalışmaya, Manisa Devlet Hastanesi Kuduz Takip Merkezine şüpheli hayvan ısırığı nedeniyle başvuran 2-90 yaş arasında (yaş ortalaması: 35.7 yıl) toplam 186 kişi (60 kadın, 126 erkek) dahil edilmiştir. Bu bireylerin 135'ine Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından önerilen iki farklı aşılama programı uygulanırken, 51 kişinin aşılaması gözlem süresinde ısıran hayvanın kuduz olmadığının anlaşılması nedeniyle 2. ya da 3. dozdan sonra durdurulmuştur. Beş dozluk birinci aşılama programı (O, 3, 7, 14 ve 30. günler) 20 bireye, 4 dozluk diğer aşı programı (O, 2, 7, 21. günler) ise 115 fireye uygulanmıştır. Uygulama, HDCV aşısının kas içi enjeksiyonu şeklinde yapılmış; aşılama programından 3-36 ay sonra tekrar çağırılan aşılananlardan alınan serumlarda kuduz virusuna özgül nötralizan IgG antikor titreleri ticari bir ELISA kiti ile (Platelia Rabies II, Bio-Rad, France) araştırılmıştır. İki veya daha fazla dozda HDCV aşısı uygulanan toplam 186 bireyin 116 (%62.4)'sında IgG antikorları koruyucu düzeyde (pozitif 0.5 lU/ml) bulunurken, 70 (%37.6)'inde koruyucu düzeyin altında (negatif) saptanmıştır. IgG pozitiflik oranı 2 ve 3 doz aşı yapılan gruplarda (sırasıyla; %54.5 ve %55.1), 4 ve 5 doz aşı yapılan gruplara (sırasıyla; %64.3 ve %70) göre daha düşük görünmekle birlikte gruplar arasındaki fark istatistiksel olarak anlamlı bulunmamıştır (p 0.05). Sonuç olarak, aşılama programı tamamlanmış bireylerde bile koruyucu antikor.pozitiflik oranının düşük (%70) düzeyde kalmasının, aşılanan kişinin yaşı, aşılamadan sonra geçen zaman, aşılamanın sayısı ve aşının saklanma/taşınma koşulları ile ilişkili olduğu düşünülmüş ve bu kişilerin kuduz virusuna tekrar maruz kalma durumunda olanak varsa antikor titrelerinin koruyucu olup olmadığının kontrol edilmesi, yoksa düşük antikor düzeyi ihtimalinden dolayı özellikle de bir yıldan uzun süre geçmişse tekrar aşılanması gerektiği kanısına varılmıştır.
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    Türk solu ve din (1908-1946)
    (Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2005) Doğan, Metin; Solmaz, Bünyamin

| Selçuk Üniversitesi | Kütüphane | Açık Erişim Politikası | Rehber | OAI-PMH |

Bu site Creative Commons Alıntı-Gayri Ticari-Türetilemez 4.0 Uluslararası Lisansı ile korunmaktadır.


Selçuk Üniversitesi Kütüphane ve Dokümantasyon Daire Başkanlığı, Konya, TÜRKİYE
İçerikte herhangi bir hata görürseniz lütfen bize bildirin

DSpace 7.6.1, Powered by İdeal DSpace

DSpace yazılımı telif hakkı © 2002-2025 LYRASIS

  • Çerez Ayarları
  • Gizlilik Politikası
  • Son Kullanıcı Sözleşmesi
  • Geri Bildirim