Yazar "Erol, Muharrem" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 19 / 19
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Ağır çekim (Araba) atlarının alt ekstremite ve ayak bölgesi kemik lezyonlarının klinik ve radyolojik olarak değerlendirilmesi(2018) İzci, Celal; Erol, Muharrem; Gökşahin, EbruAtlarda kemik lezyonlarının belirlenmesinde radyografi sık kullanılan görüntüleme yöntemlerinden birisidir. Çalışmada,halk elinde bulunan ve çeşitli nitelikteki yük taşıma ve ulaşım işlerinde kullanılan atlardaki alt ekstremite ve ayakbölgesi kemik lezyonlarının taranarak elde edilen sonuçların literatür veriler ışığında tartışılması amaçlandı. Çalışmatoplam 30 adet araba atında yapıldı. Anamnez sorgulaması ve klinik muayenesi tamamlanan atların; ön ve arka, sağve sol alt ekstremite ve ayaklarının çeşitli pozisyonlarda radyografik çekimleri yapıldı. Her bir at için elde edilen radyografikgörüntüler ayrı ayrı incelendi. Belirlenen lezyonlar yerine ve niteliğine göre tasnif edilip, tanımlayıcı istatistik yapılarakdeğerlendirildi. Radyolojik olarak incelenen atların %80’inde değişik nitelikte lezyonlar saptanırken, %20’sinde herhangibir lezyon ile karşılaşılmadı. Atların %66.7’sinde osteoarthritis, %70.8’inde süro, %50’inde sesamoiditis, %54.1’inde periosteal kemik formasyonu tespit edildi. Lezyonların ön ve arka bacaklardaki dağılımı sırası ile %12.5 ile %8.3 iken, atların %79.2’ünde hem ön hem de arka bacaklarda lezyon tespit edildi. Belirlenen lezyonların hemen hepsininkronik nitelikli olduğu söylenebilir. Sonuç olarak, bu tip ağır işlerde kullanılan atların refah problemlerinin ortadankaldırılması gerektiği anlaşılmıştır.Öğe Bir İnekte Melanom Olgusu(Selçuk Üniversitesi, 2006) Koç, Yılmaz; Özdemir, Özgür; Alkan, Fahrettin; Çiftçi, M. Kemal; Erol, MuharremÖzet: Bu raporda, 3 yaşında Holştain ırkı bir inekte karın altında, göbek ile meme arasında, belirlenen 7 kg ağırlığında, 32x30x12 ebatlarında, sınırlanı belirgin, kılsız, siyah, travmatik yüzeyi siyah pigmentli, derin srynk ve ülserli büyük bir deri tümörü, değerlendirildi, Klinik olarak melanom tanısı kondu. Tümör, cerrahi girişimle uzaklaştırıldı. Histopatolojik değerlendirmede benign dermal melanom tanısı konuldu.Öğe Bir inekte melanom olgusu(2006) Koç, Yılmaz; Özdemir, Özgür; Alkan, Fahrettin; Çiftçi, M. Kemal; Erol, MuharremÖzet: Bu raporda, 3 yaşında Holştain ırkı bir inekte karın altında, göbek ile meme arasında, belirlenen 7 kg ağırlığında, 32x30x12 ebatlarında, sınırları belirgin, kılsız, siyah, travmatik yüzeyi siyah pigmentli, derin sıyrık ve ülserli büyük bir deri tümörü, değerlendirildi. Klinik olarak melanom tanısı kondu. Tümör, cerrahi girişimle uzaklaştırıldı. Histopatolojik değerlendirmede benign dermal melanom tanısı konuldu.Öğe Boynuz ve canlı tırnak lezyonu (BCTL) bulunan süt sığırlarında ökçe yastığının ultrasonografik olarak değerlendirilmesi(Selçuk Üniversitesi, 2018) İzci, Celal; Erol, Muharrem; Gökşahin, EbruAmaç: Bu çalışmada boynuz ve canlı tırnak lezyonu (BCTL) bulunan süt sığırlarında ökçe yastıklarının ultrasonografik olarak değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem: Çalışmada, aynı beslenme ve barınak şartlarında bulunan ve ayak(ların) da BCTL'ye bağlı topallık bulunan, Holstein ırkı süt sığırlarına ait kadavra ayaklar kullanıldı. Toplam 30 adet süt sığırına ait 120 adet kadavra ayak (240 adet tırnak) çalışma materyalini oluşturdu. Kadavra ayaklar her bir grupta 6 adetsüt sığırına ait olmak üzere 5 gruba ayrıldı. Kadavra ayakların klinik muayenesinden sonra her bir tırnakta fonksiyonel tırnak kesimi yapıldı. Kadavra tırnaklarda fonksiyonel tırnak kesiminden sonra 7.5 MHz konveks prob ile ultrasonografik olarak ökçe yastığı ve taban kalınlıkları ölçülerek kaydedildi. Elde edilen sonuçlar istatistiki olarak değerlendirildi. Bulgular: Ökçe yastığı kalınlıkları değerlendirildiğinde, gruplar arası farklılıkların istatistiksel olarak önemli olmadığı (P>0.05) tespit edildi. Taban kalınlıkları arasındaki gruplar arası farklılıkların istatistiksel olarak önemli (P<0.001) olduğu saptandı. Öneri: Ökçe yastığının kalınlığının azalması BCTL gelişimine yol açabilir. Bu nedenle ökçe yastığının biyomekaniksel özelliklerini besleme veya genetik seleksiyon yolu ile güçlendirmek veya vücut kondisyon skorunu (VKS) kontrol ederek ökçe yastığının tırnak içerisinde oluşan travma ve kontüzyonları absorbe etme kapasitesini artırarak, BCTL’nin oluşumu önlenebilir.Öğe Clinical and light microscopic studies of the conjunctival tissues of dogs with bilateral keratoconjunctivitis sicca before and after treatment with topical 2% cyclosporine(INFORMA HEALTHCARE, 2015) İzci, Celal; Çelik, İlhami; Alkan, Feyzanur; Erol, Muharrem; Sur, EmrahWe determined the concentrations of goblet and immune cells in conjunctival imprints and tissues of canines with keratoconjunctivitis sicca (KCS) before and after cyclosporine A (CsA) treatment. Twelve dogs with bilateral KCS were assigned to three groups: untreated, treatment group 1, and treatment group 2. The treatment groups were treated topically with 2% ophthalmic CsA solution for 45 days; CsA treatment group 2 was followed for an additional 30 days after discontinuation of the drug. Schirmer tear test (STT) scores were recorded prior to CsA treatment and on alternate days throughout the experiment. CsA treatment improved the STT scores, restored conjunctival histology, increased goblet and epithelial cell numbers, and decreased numbers of inflammatory cells. Although the STT scores regressed slightly at day 30 after discontinuing the treatment, the scores were higher than the baseline values. Topical CsA treatment resolved clinical signs of KCS, improved STT scores and restored normal conjunctival histology.Öğe Ectopic Reticulum in a Cow(UNIV AGRICULTURE, FAC VETERINARY SCIENCE, 2016) Altan, Semih; Koc, Yilmaz; Alkan, Fahrettin; Erol, Muharrem; Yildiz, RamazanA two years-old Holstein cow with poor appetite, reduced milk production, and partial defecation was evaluated in the present case report. After routine laboratory and clinical examinations, the animal further received ultrasound examination and then a right fossa paralumbal exploratory laparotomy was performed to the cow. The cow was diagnosed with ectopic reticulum on the laparotomy. After the content of the reticulum was removed, liquid paraffin was administered into the reticulum and its wall and abdominal wall was sutured as routinely. The prognosis of the animal deteriorated gradually following to the laparotomy and it was slaughtered by its owner. This is the first report showing the presence of an ectopic reticulum in a cow. (C) 2016 PVJ. All rights reservedÖğe Effects of zinc and aprotinin on the healing of ulnar diaphyseal fractures in rabbits(VETERINARNI A FARMACEUTICKA UNIVERZITA BRNO, 2018) Izci, Celal; Celik, Ilhami; Erol, MuharremThe effects of zinc and aprotinin on fracture healing in experimentally induced fractures were investigated by means of histometric analyses and alkaline phosphatase histochemistry. Healthy 54 adult New Zealand White female rabbits were separated into three groups as control, zinc, and aprotinin treatment. The control animals did not receive any medicament; zinc sulphate was given orally to the rabbits in the Zn group for 15 days. Aprotinin was postoperatively infiltrated into the fracture area at the 3rd and 24th h following operation. Immobilization of fracture ends of all groups was similar throughout the experiment. The zinc administered group displayed the highest alkaline phosphatase positive cell level through the experiment. By day 30 after the operation, fibrocartilage and osseous tissues reached the highest levels in the zinc treated group. Based on the observation of augmented osseous tissue formation and increased alkaline phosphatase positive osteoblastic cell activity in the callus, it was conluded that Zn sulphate is a potent stimulator of bone formation by increasing mineralization in the fractured bone segments.Öğe Evaluation of the outcomes of right paralumbar fossa colostomy for type II colonic atresia in calves: a report of 24 cases(POLISH SOC VETERINARY SCIENCES EDITORIAL OFFICE, 2019) Erol, Muharrem; Erol, Hanifi; Altan, Semih; Yavru, NuriThe aim of the present study was to evaluate the effectiveness of right fossa paralumbar colostomy on the survival rate of calves with atresia coli maintained under Anatolian farming conditions. The clinical diagnosis was confirmed by clinical findings, pain and contrast radiographic examination. In clinical and indirect radiographic examination, rectum and descending colon were seen as more constricted than usual. In surgery, the abdominal cavity was opened through a vertical incision from the right paralum bar fossa. The blind end of the ascending colon was fixed to the abdominal wall in order to create a stoma. The postoperative course of the calves was obtained from the owners of the calves during a period of four months. It was learned that only one calf survived and the others died because of diarrhea within the four month period. In conclusion, this study demonstrated that although right fossa paralumbar colostomy was successfully performed for type-II atresia coli, severe functional impairment and fluid imbalance due to the loss of an important fluid resorption resulted in the death of most calves that were kept under Anatolian farming conditions.Öğe Hematologic, Blood Gas, Cardiac Biomarkers and Serum Biochemical Parameters in Calves with Atresia Coli and Theirs Relationship with Prognosis(UNIV FED RIO GRANDE DO SUL, 2017) Coskun, Alparslan; Aydogdu, Ugur; Altan, Semih; Erol, Muharrem; Erol, Hanifi; Guzelbektes, Hasan; Sen, IsmailBackground: Atresia coli is an intestinal anomaly. Generally, absence of defecation in calves less than 10 days old, diminishing appetite, progressing abdominal distention and time-developing depression are reported in atresia coli. Although a calf consumes its milk normally in first days, loss of appetite develops over time. Occasional minor pain indications are observed. The objective of this study was to evaluate of hematologic, blood gases, cardiac biomarkers and serum biochemical parameters before operation in calves with atresia coli, and to investigate relationship with prognosis of these parameters. Materials, Methods & Results: Thirty calves with atresia coli and 6 healthy calves for control were used as material. Poor suction reflex, anorexia, dehydration, abdomen-kicking, frequent leg movement, abdominal distension and depression were observed in calves brought to the clinic. Some calves presented swashing sound depending on content of intestines when abdomen was shaken. Intestine atresia was diagnosed by history and clinical examination. After clinical examination, operation was performed. All calves were observed during 10 days after operation. Fifteen of 30 calves died during 10 days after operation. The blood lactate, WBC, LDH and CK-MB levels in non-surviving calves with atresia coli were significantly higher compared to control calves. The venous blood pH level was significantly lower in non-surviving calves compared to surviving calves. In addition, when compared to the control group, the blood pCO(2) level was significantly higher in non-surviving and surviving calves with atresia coli while the pO(2) and O-2 saturation levels were significantly lower. Discussion: In calves with intestinal atresia, hematologic parameters are normal in first 48 h of disease. However, leukocytosis and shift to the left have been reported over time. However, leukocytosis due to peritonitis, bacterial overgrowth, etc. have been reported over time. It was seen that leukocyte numbers of non-surviving calves with atresia coli in this study were significantly higher, but leucocyte increase in surviving calves was seen to be statistically insignificant. Leukocyte increased in non-surviving calves with atresia may be associated with excessive bacterial reproduction and peritonitis. Blood lactate level is a commonly used marker for severity of disease in humans and lactate has a prognostic value in adult horses with colic and foals with critical disease. In this study, lactate level in non-surviving calves with atresia coli was significantly higher with respect to surviving calves and control calves. In this result, lactate can be evaluated as a prognostic indicator in calves with atresia coli. Creatine kinase-MB fraction and troponins are used in determination of cardiac damage in veterinary medicine. The fact that serum blood cTnI and CK-MB levels of non-surviving calves with intestinal atresia in this study were higher than surviving calves with atresia coli and control calves suggested that endotoxemia related cardiac damage may have developed. Surgical operation is necessary in the treatment of intestinal atresia. It was determined that the importance of calves age and colon integrity during time of surgical operation in survival of calves with atresia coli. The studies showed that survival rate in surgical operation conducted on calves under 3 days old was higher than calves over 5 day-old. Average of age of non-surviving calves with atresia coli in this study (4.67 +/- 1.23 days) was higher than average of age of surviving calves with atresia coli (3.27 +/- 0.51 days). It was also observed in our study that elapsed time affected prognosis of calves negatively. Thus, performing surgical operations as soon as possible may raise survival rate of calves with intestinal atresia as stated in previous studies.Öğe Köpeklerde laparatomi ve osteotomi operasyonları sonrası oluşan postoperatif ağrı ve tedavisinin deneysel olarak araştırılması(Selçuk Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2008) Erol, Muharrem; İzci, CelalSunulan araştırma ile, köpeklerde deneysel olarak oluşturulan yumuşak ve sert doku operasyonlarından sonra oluşan postoperatif ağrıya ilişkin şekillenen klinik bulgularla birlikte stres hormonları salınımında meydana gelen değişikliklerin belirlenmesi ve yapılan tedaviye ilişkin elde edilecek bulguların değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Çalışmada 24 adet sağlıklı köpek kullanıldı. Köpekler Konya Doğayı ve Hayvanları Koruma Derneği'ne ait hayvan barınağından sağlıklı hayvanlar arasından rastgele seçildiler. Seçilen köpekler Hayvan Ambulansı ile Selçuk Üniversitesi Veteriner Fakültesi Cerrahi Anabilim Dalı kliniğine gruplar halinde getirildi. Araştırma herbiri 6 köpekten oluşan dört grup halinde yapıldı. Birinci ve üçüncü gruptaki köpeklere laparotomi, ikinci ve dördüncü gruptaki köpeklere osteotomi yapıldı. Laparotomiler median hat üzerinde yaklaşık 10 cm uzunluğundaki ensizyonla gerçekleştirildi. Osteotomiler sol ön bacak radius'unda yapıldı. Birinci ve ikinci gruptaki hayvanlara operasyondan sonra analjezik olarak carprofen, diğer gruplara da aynı hacimde serum fizyolojik uygulandı. Hayvanlardan operasyondan önce ve takip eden eden saatlerde venöz kan örnekleri toplanarak stres hormonlarının düzeyleri belirlendi. Aynı saatlerde UMPS ile ağrı skorlaması yapılarak değerlendirildi. Postoperatif dönemde, osteomi yapılan gruplarda stres hormonları laparotomi yapılan gruplardan daha kısa sürede istatistiksel olarak anlamlı derecede (P<0,05) fazla bulunmuştur. Laparotomi yapılan gruplardan analjezik tedavisi uygulanmayan gruptaki stres hormonlarındaki artış 6. ve 8. saatlerde en yüksek değerine ulaşmıştır. Osteotomi gruplarında ise 1.ve 2. saatlerdeki artışlar daha dikkat çekicidir. Analjezik tedavisi uygulanan ve uygulanmayan gruplarda 1. ve 2. saatlerde stres hormonları değerlerinde ve ağrı skorlarında benzerlikler bulunmaktadır. Bu durum, uygulanan analjezik ilacın etkisini ancak 2. saatte gösterdiğini anlamaktayız. Analjezik uygulanan gruplarda 2. saatten sonra stres hormonları değerlerinde istatistiksel olarak önemli (P<0.05) düşüşler görülmektedir. Analjezik tedavisi uygulanan gruplar belirgin olarak postoperatif dönemi daha rahat olarak atlatmaktadır. Sonuç olarak; sert ve yumuşak doku cerrahisinden sonra etkili bir postoperatif analjezinin sağlanmasının gerekli olduğu ve bu işlemin zaman geçirilmeden ve etkili bir şekilde yapılmasının, postoperatif hayvan refahı ve normal fizyolojik fonksiyonların daha çabuk oluşması bakımından oldukça önemli olduğu kanısına varılmıştır.Öğe Postoperative Analgesic Effects of Carprofen Following Osteotomy and Laparotomy in Dogs(MEDWELL ONLINE, 2011) Erol, Muharrem; Izci, CelalThis study investigated the effects of postoperative pain following soft and hard tissue operations in dogs on Adrenocorticotrophic Hormone (ACTH) levels, dopamine levels, haemocoel values and blood gases. It also evaluated the results of the applied treatments. The study was carried out in 4 groups each comprising 6 dogs. Dogs in the 1st and 3rd groups underwent laparotomy and those in the 2nd and 4th groups underwent osteotomy. Carprofen (4.4 mg kg(-1)) (Rimadyl, Pfizer) was administered subcutaneously as an analgesic to the dogs in the 1st and 2nd groups following the operation. Venous blood samples were collected from the animals before the operation and in the subsequent hours to determine the ACTH and dopamine levels. In the postoperative period, ACTH and dopamine levels were significantly higher in the groups that underwent osteotomy than in the groups that underwent laparotomy (p<0.05). Statistically significant decreases were observed in the groups that received analgesia after the 2nd h (p<0.05). In this study, effective postoperative analgesia is required after both soft and hard tissue operations. Furthermore, effective and rapid implementation of the process is important for postoperative animal welfare and rapid return to normal physiological functions.Öğe The relationship of copper concentrations in feed and plasma to developmental orthopedic disease in foals(UNIV ZAGREB VET FACULTY, 2016) Coskun, Alparslan; Ozdemir, Ozgur; Erol, Muharrem; Kirbiyik, HayrettinThe study group consisted of ten foals, 3-6 months old, 6 male and 4 female, KWPN breed, with developmental orthopedic disease (DOD). The control group consisted of eight healthy foals. On clinical examination, lameness, swelling of joints, and pain were observed in all foals. Clinical, radiographic, and pathological findings in ten foals indicated DOD. Serum Cu concentrations in foals with DOD were significantly lower than in the control group (0.094 +/- 0.011 mg/kg vs, 0.932 +/- 0.068 mg/kg, respectively; P<0.05). Serum Zn levels (1.828 +/- 0.180 mg/kg vs. 0.9257 +/- 0.052 mg/kg, respectively, P>0.05), serum Ca levels (187.836 +/- 7.921 mu g/dL vs. 150.912 +/- 5.271 mu g/dL, respectively, P>0.05), and serum P levels (247.339 +/- 10.729 mu g/dL vs. 190.470 +/- 5.775 mu g/dL, respectively, P>0.05) were observed both in foals with DOD and in healthy foals. There were no statistically significant differences between the DOD group and the control group with respect to serum levels of Ca, P and Zn. We concluded that DOD is associated with reduced serum levels of Cu in foals. Copper is an important trace element for growing foals.Öğe A study about determining the changes in the structural characteristics of the digital cushion in heifer and multipar dairy cows: A preliminary report(KAFKAS UNIV, VETERINER FAKULTESI DERGISI, 2011) Izci, Celal; Erol, Muharrem; Goksahin, EbruClaw horn lesions are crucial problems for dairy cows and causes serious financial losses. The changes in the structure of digital cushion are considered to be the trigger for such lesions. The purpose of this study is to determine these changes in heifer and multipar dairy cows. The structural changes in the digital cushion were determined by ultrasonography and gas chromatography. As a result, it can be mentioned that thickness of the digital cushion can be measured by ultrasonography and, also digital cushions of heifers have a lower percentage of fat than cows have and a higher rate of saturated fatty acid in their digital cushion. It can be asserted that these changes of digital cushion increase the traumatic effects inside the claw which may cause sole ulcer and white line disease.Öğe Surgical treatment of a calf with jejunum intussusception: Case report(Selçuk Üniversitesi Veterinerlik Fakültesi, 2015) Erol, Muharrem; Altan, Semih; Erol, HanifiBu vaka sunumunda 5 aylık bir erkek buzağıda teşhis edilen jejunum invaginasyonunun klinik, laboratuar ve operasyon bulguları değerlendirildi. Tanımlanan klinik vakada hayvanın 3 gündür iştahsız olduğu ve defekasyon yapmadığı sahibinden öğrenildi. İç Hastalıkları kliniğinde yapılan klinik ve laboratuar muayenelerinden sonra hayvan cerrahi kliniğine sevk edildi. Sol açlık çukurluğundan laporatomi operasyonu yapıldı. Operasyonda bağırsaklar patolojik vaziyet değişikliği yönünden kontrol edildi. Operasyon esnasında yapılan muayenede ventral hattın hafif sağında katı kıvamlı bağırsak segmenti palpe edildi. Palpe edilen bağırsak segmenti karın boşluğundan çıkarıldığında invagine olmuş jejunum olduğu görüldü. İnvagine kısım ödematöz, siyanotik ve fibröz adezyonların bulunmasından dolayı rezeksiyonu ve uç uca anostomozu yapıldı. Taburcu edilen buzağı hakkında hasta sahibinde bilgi alındı. Sonuç olarak bağırsak invaginasyonunun 5 aylık buzağılarda nadiren görüldüğü, teşhisinin experimental laparotomi ile koyulabileceği ve bu sürede rutin cerrahi operasyon ile tedavisinin yapılabileceği kanısına varıldı.Öğe Surgical treatment of a calf with jejunum intussusception: Case report(2015) Erol, Muharrem; Erol, Hanifi; Koç, Yılmaz; Altan, SemihBu vaka sunumunda 5 aylık bir erkek buzağıda teşhis edilen jejunum invaginasyonunun klinik, laboratuar ve operasyon bulguları değerlendirildi. Tanımlanan klinik vakada hayvanın 3 gündür iştahsız olduğu ve defekasyon yapmadığı sahibinden öğrenildi. İç Hastalıkları kliniğinde yapılan klinik ve laboratuar muayenelerinden sonra hayvan cerrahi kliniğine sevk edildi. Sol açlık çukurluğundan laporatomi operasyonu yapıldı. Operasyonda bağırsaklar patolojik vaziyet değişikliği yönünden kontrol edildi. Operasyon esnasında yapılan muayenede ventral hattın hafif sağında katı kıvamlı bağırsak segmenti palpe edildi. Palpe edilen bağırsak segmenti karın boşluğundan çıkarıldığında invagine olmuş jejunum olduğu görüldü. İnvagine kısım ödematöz, siyanotik ve fibröz adezyonların bulunmasından dolayı rezeksiyonu ve uç uca anostomozu yapıldı. Taburcu edilen buzağı hakkında hasta sahibinde bilgi alındı. Sonuç olarak bağırsak invaginasyonunun 5 aylık buzağılarda nadiren görüldüğü, teşhisinin experimental laparotomi ile koyulabileceği ve bu sürede rutin cerrahi operasyon ile tedavisinin yapılabileceği kanısına varıldı.Öğe Taban yastığı mı çatal-ökçe yastığı mı?(2015) İzci, Celal; Gökşahin, Ebru; Erol, MuharremAtlarda ayak yere bastığında, tırnak içerisinde büyük bir basınç oluşur. Yürüyen bir atta dört ayak aynı anda yere temas etmez, her bir ayağa düşen ağırlık daha da artar. Tırnak içerisindeki canlı dokuların zarar görmemesi için, bu basıncı absorbe eden yapılara ihtiyaç vardır. At ayağındaki bu yapıların en önemlisi çatal-ökçe yastığıdır. Çatal-ökçe yastığı, ayağın palmar/plantarında ve çatalın tam üzerinde bulunan kama biçiminde bir oluşumdur. Fibro-adipoz yapıda, damardan fakir ve duyarsız bir dokudur. Bu özelliği ile tırnak içerisinde oluşan basıncı absorbe etme yeteneğine sahiptir. Ligamentler ve sıkı kalın bantlar vasıtasıyla komşu yapılara bağlanır. Ayakta yastık görevi yaptığı için, 'digital cushion/pulvinus digitalis/pulvinus subcutaneus' olarak adlandırılır. Çatal-ökçe yastığı ülkemizde ayak hastalıkları ile ilgili yazılmış bütün kitaplarda 'taban yastığı' olarak adlandırılmaktadır. Oysa at tırnağının taban kısmında yastık niteliğinde herhangi bir anatomik oluşum bulunmamaktadır. Kanaatimizce bu tanımlama, ayak yere bastığında tırnağın yere temas eden toprak yüzeyinin tamamının taban olarak değerlendirilmesi şeklindeki bir yanlış algılamaya dayanmaktadır. Halbuki; ayak yere bastığında tırnağın yere temas eden yüzeyi, taban (solea ungulae), çatal (cuneus corneus), destekler (pila ungulae) ve ökçeler (torus corneus)'den oluşmaktadır. Yani taban tırnağın yere temas eden yüzeyinin sadece bir bölümünü oluşturur. Nitekim kadavra at tırnakları üzerinde yaptığımız diseksiyon çalışmalarında, yastık nitelikli doku yapılarının sadece çatal ve ökçe koryumu üzerinde yerleşmiş olduğunu, taban koryumu üzerinde bulunmadığını gördük. Bu nedenle; atlarda bugüne kadar 'taban yastığı' olarak tanımlanan oluşumun, anatomik konumu, fonksiyonu ve biyomekaniğine uygun biçimde 'çatal-ökçe yastığı' olarak adlandırılması gerekmektedirÖğe Tavşanlarda intraabdominal adezyonların önlenmesinde fluniksin meglumine ve mepiramin maleatin etkileri üzerine deneysel araştırma(2007) Alkan, Fahrettin; Koç, Yılmaz; Çelik, İlhami; Erol, Muharrem; Aydın, M. FarukBu çalışma, tavşanlarda deneysel olarak oluşturulan intraabdominal adezyonların engellenmesinde fluniksin meglumine ve mepiramin maleat'ın etkilerinin belirlenmesi amacıyla yapıldı. Çalışmada 36 adet tavşan kullanıldı. Tavşanlar 12'li 3 gruba ayrıldı. Her bir gruptaki tavşanlara 4-6 cm uzunluğunda median laparotomi uygulandı ve sol tarafta peritonda, 2-4 cm uzunluğunda 6 adet longitudinal ensizyon yapıldı. Sağ tarafta peritondan yaklaşık 1x2 cm'lik bir alan uzaklaştırıldı. Operasyonu takip eden 5 gün 1. gruba (kontrol) 5 ml/kg serum fizyolojik, 2. gruba 5 ml/kg serum fizyolojik ve 1 mg/kg fluniksin meglumine, 3. gruba 5 ml/kg serum fizyolojik ve 2 mg/kg mepiramin maleat intraperitoneal olarak uyguladı. On dört gün sonra her üç gruptaki tavşanlarda adezyonları değerlendirmek için paramedian tekrar laparotomi uygulandı ve adezyonların durumuyla derecesi arattırıldı. Elde edilen bulgulara dayanılarak kullanılan ilaçların, peritoneal adezyonların oran ve derecesini kontrol grubuna göre anlamlı şekilde azalttığı sonucuna varıldı.Öğe Tavşanlarda peritoneal adezyonların önlenmesinde metilprednisolon (MP) ve dimetil sulfoksit (DMSO)' in etkilerinin araştırılması(2007) Alkan, Fahrettin; Koç, Yılmaz; Erol, Muharrem; Aydın, M.Faruk; Çelik, İlhamiÇalışma, tavşanlarda peritoneal adezyonların önlenmesinde metilprednisolon (MP) ve dimetil sulfoksit (DMSO)'in etkilerinin değerlendirilmesi amacıyla yapıldı. Çalışmada 36 adet tavşan kullanıldı. Tavşanlar 12'li 3 gruba ayrıldı. Her gruptaki hayvana median lapşrotomi uygulandı. Sol tarafta peritona 6-8 longitudinal ensizyon yapıldı. Sağ tarafta peritondan yaklaşık 1x2 cm'lik bir alan uzaklaştırıldı. Operasyonu takip eden 5 gün 1. gruba (kontrol) 5 ml/kg serum fizyolojik, 2. gruba 5 ml/kg serum fizyolojik ve 15 mg/kg methilprednisolon, 3. gruba 5 ml/kg serum fizyolojik ve 1 g/kg dimetil sulfoksit intraperitoneal olarak uygulandı. On dört gün sonra her üç gruptaki tavşanlarda adezyonları değerlendirmek için paramedian laparotomi uygulandı ve adezyonların durumu ve derecesi araştırıldı. Histolojik araştırmalar için defekt oluşturulan bölgelerden biopsi örnekleri alındı. Sonuç olarak, MP ve DMSO'in peritoneal adezyonların oran ve derecesini serum fizyolojik grubuna göre anlamlı şekilde azalttığı görüldü.Öğe Therapeutic and prophylactic efficacy of imidocarb dipropionate on experimental Babesia ovis infection of lambs(ELSEVIER SCIENCE BV, 2007) Sevinc, Ferda; Turgut, Kursat; Sevinc, Mutlu; Ekici, Ozlem Derinbay; Coskun, Alparslan; Koc, Yilmaz; Erol, MuharremThe objective of this study was to evaluate the therapeutic and prophylactic efficacy of imidocarb dipropionate (IMDP) against babesiosis and to determine specific antibodies against Babesia ovis in experimentally infected lambs. Thirty-six 6-month-old splenectomized lambs were used. The lambs were randomly divided into six groups with six animals each, and were intravenously inoculated with 50 mL B. ovis-infected erythrocytes as follows: group I (therapy group) was treated with IMDP (1.2 mg/kg body weight) starting on the day of onset of clinical signs of babesiosis after the inoculation; group II (untreated control animals) was not treated with any therapeutic treatment after the inoculation; groups III, IV, V and VI (prophylaxis groups) were administered IMDP (2.4 mg/kg body weight) 1, 2, 3 and 4 weeks before the inoculation, respectively. The animals were housed in a tick-proof room with water and food ad libitum up to the 30th day post-inoculation (PI). The lambs were monitored from the first day PI by recording the manifestation of clinical disease, rectal temperature, and the degree of parasitaemia. All the lambs became infected with B. ovis, except five animals from group III, which were treated I week prior to experimental infection. Other animals showed signs of acute clinical babesiosis. The animals treated with IMDP (group I) were able to clear the parasite from the blood circulation after 48 h post-treatment. The recrudescence of B. ovis was observed in two lambs 7 days after treatment, and they were treated with the second similar dose of the drug. Six lambs (1, 1, 2 and 2 lambs in group III, IV, V and VI, respectively) from the prophylaxis groups died within 7-17 days after showing high parasitaemia and clinical symptoms of the disease. Regardless of the clinical symptoms, 83.30% and 66.66% of the lambs which were administered IMDP 1-2 and 3-4 weeks before, were determined to be protected against the virulent field strain of B. ovis. (C) 2007 Elsevier B.V. All rights reserved.