Yazar "Gök, Mehmet" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 9 / 9
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Akciğer kanseri ile karışan iki endobronşial tüberküloz olgusu(2005) Yosunkaya, Şebnem; Gök, MehmetAmaç: Nadir görülen ve klinik, radyolojik, bronkoskopik bulguları ile başka akciğer hastalıklarını taklit eden bir hastalık olan endobronşial tüberküloz (EBTB)’un tartışılması amaçlandı. Olgu: Öksürük, göğüs ağrısı, hemoptizi şikayetleri ile başvuran ve daha önce araştırıldıkları merkezlerde akciğer kanseri tanısı alan iki EBTB olgusu sunuldu. Her iki olgunun radyolojilerinde kitle görünümü vardı ve balgamlarında basil negatifti. Her iki olguya tanı bronkoskopik biopsi ve lavaj sıvısında ve post bronkoskopik balgamda teksif ile pozitiflik ve kültürlerde tüberküloz basili üremesi ile tanı kondu. Sonuç: Akciğer tüberkülozu akciğer kanseri ile benzer bulgular verebileceği için, bronş lavajında ve postbronkoskobik balgamda ARB bakılmalıdır.Öğe Diffüz Malign Plevral Mezotelyomalı Olgularımız(1997) Gök, Mehmet; Bektemür, Güven; Özer, FarukAmaç: Çalışmada, kliniğimizde son beş yıl içinde takip ve tedavi edilen diffüz malign plevral mezotelyomalı olguların epidemiyolojik, klinik ve radyolojik bulgularının değerlendirilmesi amaçlandı. Yöntem: Selçuk Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Kliniğinde 1992-1997 yılları arasında takip ve tedavi edilen 26 diffüz malign plevral mezotelyomalı olgunun dosyaları retrospektif olarak incelendi. Epidemiyolojik bilgiler yaş, cinsiyet, meslek, yaşama yerleri, aktoprak temas özellikleri ve sigara alışkanlıkları belirlendi. Bulgular: 15 erkek, 11 kadın olgunun ortalama SS yaşı 59.3 12.6 (38-80) olup olguların büyük kısmı Konya’nın Ereğli bölgesindendi. 22 olgunun hikayesinde evlerinin ak toprakla badana yapıldığı öğrenildi. Olguların hiçbirisinde asbestle ilişkili meslek hikayesi yoktu. Sonuç: İç Anadolu Bölgesinden plevral efüzyon nedeniyle tetkik edilen olgularda malign plevral mezotelyoma akla gelmeli ve ak toprakla temas mutlaka sorgulanmalıdır.Öğe The effect of cigarette smoke in bleomicyn ınduced pulmonary fibrosis in the rat model(2011) Maden, Emin; Toy, Hatice; Teke, Turgut; Korkmaz, Celalettin; Kıyıcı, Halil; İmecik, Oktay; Gök, MehmetSigaranın pulmoner fibrozis geli?imindeki ve sonuçlarına etkisi net değildir. Bu çalı?mada bleomisin uygulama yolunun pul- moner fibrosis geli?imine ve sigaranın bleomisine bağlı pulmoner fibrosis geli?imi üzerine etkisini değerlendirmeyi amaçladık. Be? grup fare ile çalı?tık; 1-kontrol grubu, 2- intratrakeal bleomisin (IT), 3- intratrakeal bleomisin ve 4 hafta süreyle sigara du- manı (IT-S), 4- inhale bleomisin(IN), 5- 4 hafta süreyle inhale bleomisinle birlikte sigara dumanı (IN-S). Aschoft kriterlerine gö- re fibrosis skoru IT ve IT-S gruplarında kontrol, IN ve IN-S gruplarıyla kar?ıla?tırıldığında daha yüksek bulundu. IT ve IT-S grup- ları arasında belirgin fark yoktu. Farelerin akciğerlerinin histopatolojik incelemesinde alveol ve interstisyel bo?luktaki nötrofil, makrofaj, plazma hücreleri ve lenfositler IN ve IN-S grubuna kıyasla IT ve IT-S grubunda belirgin olarak daha yüksekti (p0.001). IT ve IT-S gruplarında alveolar, vasküler, havayolu ve interstisyel bo?lukta yoğun kollajen, laminin, elastin, fibro- nektin ve proteoglikan düzeyleri izlendi. IN ve IN-S gruplarında akciğerde hafif inflamasyon izlendi. Kontrol grubu dı?ında tüm gruplarda alveolit, ödem, peribron?ial fibrozis, fibroblast çoğalması ve amfizematöz lezyonlar mevcuttu. Bu çalı?mada fare- lerde pulmoner fibrozis olu?umunda intratrakeal bleomisin uygulamanın inhale bleomisin inhalasyonundan daha etki- li olduğu ve sigaranın pulmoner fibrozis geli?iminde ek katkısı bulunmadığını tespit ettik.Öğe Karın ağrılarının nadir sebeplerinden birisi: Chiliaditi sendromu, 2 olgu sunumu(2004) Kayaçetin, Ertuğrul; Gök, Mehmet; Karaaslan, HayriTomografi ve akciğer grafisi ile teşhis edilen Chiliaditi sendromlu iki hastayı sunduk. Hastalardan her ikisi de karın ağrısından şikayet ediyordu ve semptomları konservatif tedavi ile düzeldi.Öğe Malign-nonmalign plevral efüzyon ayırıcı tanısında IGF ve IGFBP’lerin rolü(2004) Gederet, Yavuz T.; Öztürk, Bahadır; Karagözoğlu, Emrah; Gök, Mehmet; Tiftik, A. MuhtarAmaç: IGF’ler, Büyüme Hormonunun (GH) periferik etkilerine aracılık eden polipeptidlerdir. IGF’lerin, hücre büyümesi ve proliferasyonunda önemli etkileri vardır. Son yıllarda yapılan çalışmalarda IGF’lerin malign proliferasyonda da rolleri olduğu ortaya çıkmıştır. Çalışmamızda IGF ve bağlayıcı proteinlerin akciğer kanseri ve nonspesifik plöritiste seviyeleri ve malignite ile ilişkisi araştırıldı. Yöntem: Bu çalışmaya değişik nedenli plevral efüzyonu bulunan toplam 40 hasta alındı. Hastalar, konulan tanılara göre akciğer kanseri ve nonspesifik plörezi şeklinde iki gruba ayrıldı. Her bir grupta 20 hasta vardı. Bu hastalardan alınan serum ve plevral sıvı örneklerinde IGF I-II, IGFBP I-II analizleri yapıldı. Bulgular: Serumda IGFBP-I ve IGFBP-II, malign grupta anlamlı olmasa da yüksek iken, plevral sıvıda IGFBP-I düşük, IGFBP-II ise yüksek bulundu. Serum IGF-II ve plevral sıvı IGF-II seviyesi malign grupta anlamlı şekilde yüksek bulundu. Plevral sıvı IGF-I seviyesi malign grupta anlamlı şekilde yüksek bulundu. Sonuç: IGF’lerin etkilerine aracılık eden bağlayıcı proteinlerin malignitede yükseldiğini, plevral sıvı değerleri açısından da farklılık gösterdiğini tespit ettik. Malignitede özellikle etkili olan IGF-II ise plevral sıvıda, serumdan daha belirgin olarak yükselmektedir.Öğe Plevra sıvılarında interlökin-6 düzeyinin tanısal değeri(2005) Arıkan, Veysel; Gök, Mehmet; Kanat, Fikret; Yosunkaya, Şebnem; Uzun, Kürşat; İmecik, OktayAmaç: Çalışmaya 78 plevral ef üzyonlu hasta ile kontrol grubu olarak 20 sağlıklı birey alındı. Gereç ve Yöntem: Hastaların 53'ü erkek 25'i kadındı ve 46'sı sigara içerken 32'si sigara içmeyenlerden oluşuyordu. Kontrol grubu ise 10 erkek ve 10 kadın bireyden oluşmaktaydı. Bulgular: Plevra sıvısı IL-6 düzeyleri her bir olguda serum düzeylerinden yüksekti. Tüm hasta gruplarında serum ortalama IL-6 düzeyleri, kontrol grubundan anlamlı derecede yüksekti. Ancak, her bir hasta grubu arasında serum ve plevra sıvısı ortalama IL-6 düzeyleri, istatistiksel olarak anlamlı fark göstermiyordu. Sonuç: Bu çalışmada serum ve plevra sıvısı IL-6 düzeylerinin belirlenmesinin ayırıcı tanıda kullanılabilecek yardımcı bir yöntem olamayacağı kanısına vardık.Öğe Plevra sıvısı PGE2 düzeyinin akciğer kanserli hastalarda tanısal değeri ve transüda-eksuda ayırımındaki yeri(Selçuk Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2003) Gök, Mehmet; Aydemir, YusufBu çalışmaya 2001-2002 yılları arasında, Selçuk Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları ve Tüberküloz Kliniğinde yatırılarak tetkik edilen 100 plörezi olgusu ve kontrol grubu olarak seçilen 22 sağlıklı birey dahil edildi. Plevra sıvıları, tanılarına göre transüda-eksuda, malign-benign ve spesifik tanı grupları olmak üzere 3 gruba ayrıldı ve olgular bu üç grupta incelendi. Olguların plevra sıvısı ve plazma PGE2 düzeyleri eş zamanlı olarak EIA yöntemi ile belirlendi. Transüda-eksuda grupları arasında plevra sıvısı PGE2 seviyeleri açısından istatistiki olarak anlamlı fark bulundu (p=0.005). Eksudatif sıvıların ayırt edilmesinde sınır değer 112.7 pg/ml olarak alındığında, plevra sıvısı PGE2 düzeyinin tanısal değeri, sensitivitesi % 63.5, spesifitesi % 80 olarak belirlendi. Benign-malign grup arasında plevra sıvısı PGE2 seviyeleri açısından fark bulunamadı. Akciğer kanseri grubu ile tüberküloz grubu hariç, diğer tüm gruplar arasında plevra sıvısı PGE2 seviyeleri açısından anlamlı fark bulundu. Akciğer kanseri tanısında plevra sıvısı PGE2 düzeyinin tanısal değeri, sınır değer 210 pg/ml olarak alındığında sensitivitesi % 70.8, spesifitesi % 76.3 olarak saptandı. Plazma PGE2 konsantrasyonları karşılaştırıldığında transüda-eksuda ve benign-malign gruplar arasında fark bulunamadı. Sonuç olarak plevra sıvısında PGE2 düzeyinin transüda-eksuda ayırımında ve malign-benign ayırımında kullanılmasının uygun olmadığı, akciğer kanseri tanısında ise şüphede kalman durumlarda yararlı olabileceği kanaatine varıldı.Öğe Spontan Pnömotorakslı Olguların Değerlendirilmesi(2007) Gök, Mehmet; Ceran, Sami; Sunam, Güven; Uzun, KürşatAmaç: Spontan pnomotoraks iatrojenik ve travmatik pnomotoraks dışında herhangi bir presipite edici faktör olmaksızın kendiliğinden oluşan pnomotoraks türüdür. Gereç ve Yöntem: Bu çalışmada son 10 yıl içinde yatarak tedavi gören 164 spontan pnömotorakslı hastadan 20 pnömotorakslı kadın hasta retrospektif olarak değerlendirildi. Bulgular: Yatarak tedavi edilen olguların 6'sı primer spontan pnomotoraks iken, 14'ü sekonder spontan pnomotoraks idi. Bu olguların yaş aralığı 16-76 arasında değişiyor idi. Her iki grupta yaş dağılımı karşılaştırıldığında primer grupta yaş ortalaması 28 iken sekonder grupta 44.4 idi. Olgularımızın yapılan radyolojik incelemeleri sonucunda pnömotoraksın daha çok sağ (n:13, %65 ) tarafta ve total (n:ll, %55) olduğu gözlendi. Sonuç: Sonuç olarak kadınlarda sekonder spontan pnömotoraksın daha sık görüldüğü sebeplerinin çeşitli olduğu ve katamenial pnomotoraks ile karşılaşamadığı veya görülmediği söylenebilir.Öğe Tüberküloz plörezide plevra sıvısı seruloplazmin düzeyinin tanısal değeri(1995) Özer, Faruk; Gödeneli, Berna; Gök, Mehmet; Zamani, Adil; Çağlayan, Osman; Kalak, Sadinaz; İmecik, Oktay[Abstract not Available]