Yazar "Gül, Ayhan" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 5 / 5
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Endometrium kanseri olan hastalarda uyku kalitesi ve tedavinin etkisi(2017) İlhan, Tolgay Tuyan; Uçar, Mustafa Gazi; Gül, Ayhan; İlhan, Türkan Saymaz; Yavaş, Güler; Çelik, ÇetinAmaç: Uyku bozuklukları jinekolojik kanserli hastaların %54,9'unu etkilemektedir ve önemli bir sağlık sorunu oluşturmaktadır. Tedavi yöntemlerinin uyku kalitesine olan etkisi net değildir. Bu çalışma endometrium kanseri tedavisi alan hastalarda uyku kalitesinin değerlendirilmesi ve tedavi yöntemlerinin uyku kalitesine etkisini karşılaştırmayı amaçlamaktadır.Gereç ve Yöntemler: Hastalar farklı tedavi gruplarında değerlendirildi: (grup 1) cerrahi, (grup 2) cerrahi brakiterapi (BRT), (grup 3) cerrahi eksternalışın radyasyon tedavisi (EBRT) ve (grup 4) cerrahi EBRT BRT kemoterapi. Uyku kalitesi Pittsburgh Uyku Kalitesi İndeksi (PSQI) anket formu kullanılarak değerlendirildi. Bu form katılımcılar tarafında ilk olarak tedavi öncesi dolduruldu. İkinci ölçüm her bir tedavi, yönteminin bitiminde 1 ay sonra ve sonrasında 3. ve 6. aylarda yapıldı. PSQI skorları farklı klinik gruplarda ve farklı ölçüm zamanlarında karşılaştırıldıBulgular: Bu çalışmaya 114 katılımcı dahil olmuştur. Çalışma grubunu ortalama yaşı 58,111'dir. Hastaların 53'ü (%46,5) sadece cerrahi, 14'ü (%12,3) cerrahi BRT, 12'si (%10,5) cerrahi BRT eksternal radyoterapi ve 35'i (%30,7) hasta kemoradyoterapi tedavisi aldı. Başlangıçta, 28 (%24,6) hasta düşük uyku kalitesi bildirdi. Ortalama PSQI skoru ikinci ölçümde maksimuma ulaştı ve takipler boyunca azaldı. PSQI skorundaki değişim anlamlı bulundu (p0,001). Üçüncü ölçümde gruplar arası karşılaştırmada anlamlı farklılık saptandı. Üçüncü ve dördüncü grupların ortalama skorları başlangıç skorlarında anlamlı yüksek saptandı (p0,008). Dördüncü ölçümde tedavi yöntemleri içerisinde uyku kalitesine en belirgin etki kombine kemoradyoterapi alan hasta grubunda gözlemlendi.Sonuç: Endometrium kanseri tedavisi alan hastaların birçoğu düşük uyku kalitesi sorunu yaşamaktadır. Hastaların yaşam kalitesini artırmak için bu durum her muayenede sorgulanmalı ve hastanın ihtiyaçlarının karşılayacak kişiye özel tedavi planları yapılmalıdır. Bu durumun uzun dönem sonuçlarının değerlendirilmesi için daha fazla çalışmaya ihtiyaç vardırÖğe Rusty pipe sendromu(2017) Çintesun, Ersin; Akar, Serra; Ezveci, Huriye; Çelik, Çetin; Gül, AyhanAmaç: Rusty pipe sendromu, emziren annelerde bilateral kanlı meme başı akıntısına neden olabilen fizyolojik bir durumdur. Bu yazı da ikiz bebek doğurmuş bir hastada rusty pipe sendromu olgusunu sunmayı amaçladık. Olgu: Yirmi sekiz yaşındaki 33 hafta primigravid ikiz gebe hastanemizde sezaryen ile erken doğum yaptı. Her iki bebek prematüriteye bağlı olarak yenidoğan yoğun bakım ünitesine yatırıldı. Anne ameliyat sonrası ilk saatinde pompayla süt sağmaya başladı. Göğüslerden bilateral ve ağrısız kanlı süt akıntısı olduğu gördü. Meme muayenesinde herhangi bir hassasiyet, şişme, kitle lezyonu, çatlak veya fissür saptanmadı. Ultrasonografi sonucunda memede kitle, duktuslarda dilatasyon gibi bir patoloji görülmedi. Akıntının sitolojik incelemesinde neoplastik hücreler gözlenmedi. Anneye sütünü pompa ile sağmaya devam etmesi önerildi ve sonrasında kanlı akıntı 7 gün içinde kendiliğinden geriledi ve tekrar etmedi. Hastanın emzirmesinde bir sorun gözlenmedi. Sonuç: Rusty pipe sendromu dramatik semptomlarına rağmen iyi huylu fizyolojik bir durumdur. Bu nedenle, bu durumun uygun şekilde yönetilmesi, gereksiz araştırmalardan kaçınılması ve annelerde kaygının azaltılması bakımından laktasyondaki annelerle uğraşan sağlık personelinin bilinçlendirilmesi çok önemlidirÖğe Serviksin Primer Malign Melanomu, Olgu Sunumu ve Kısa Literatür Derlemesi(2017) Uçar, Mustafa Gazi; İlhan, Tolgay Tuyan; Çakır, Tansel; Gül, Ayhan; Çelik, ÇetinServiksin primer malign melanomu (MM) oldukça nadirdir. MM çok agresif seyirlidir vegenel olarak kötü prognozludur. Henüz standardize edilmiş bir tedavi yöntemi yoktur. Bu çalışmada, primer servikal MM tanısı konulan 72 yaşındaki kadın olgu sunulmuştur. Vajinal kanamaşikâyeti ile başvuran olgunun muayenesinde servikal pigmente, ekzofitik polipoid kitle izlendi. Klinik değerlendirme sonrasında servikal eksizyonel biyopsi uygulandı. Histopatolojik değerlendirmesonucu, MM olma ihtimali olan hipervasküler malign tümör olarak geldi. İmmünohistokimyasalinceleme ve diğer bölgelerde hastalığın gözlenmemesi sonucunda olguya primer servikal MM tanısıkonuldu. Hastalığın FIGO International Federation of Gynecology and Obstetrics” evresi 2A1 olarak belirlendi. Daha sonra hastaya radikal histerktomi, parsiyal vajinal rezeksiyon, bilateral salpingo-ooferektomi, pelvik ve paraaortik lenf adenektomi uygulandı. Hastaya adjuvan tedavi olarakradyoterapi uygulandı. Bu çalışmada nadir gözlenen primer servikal MM’nin tanı ve tedavi yaklaşımları literatür eşliğinde sunulmuştur.Öğe Subclinical inflammation markers in hyperemesis gravidarum and ketonuria: A case control study(WOLTERS KLUWER MEDKNOW PUBLICATIONS, 2019) Çintesun, Ersin; Akar, Serra; Gül, Ayhan; Çintesun, Feyza Nur İncesu; Şahin, Gözde; Ezveci, Huriye; Akyürek, Fikret; Çelik, ÇetinINTRODUCTION: Subclinical inflammation markers play a significant role in hyperemesis gravidarum (HEG). Simple hematological markers such as mean platelet volume (MPV), platelet distribution width (PDW), neutrophil-to-lymphocyte ratio (NLR), red cell distribution width (RDW), plateletcrit (PCT), and platelet-to-lymphocyte ratio (PLR) have been shown to reflect inflammatory burden and disease activity in several disorders. Ketonuria is a parameter used in the diagnosis of severe HEG, but its correlation with disease severity remains controversial. The relationship of subclinical inflammation markers with degree of ketonuria has not been examined previously. In this study, we aimed to determine the diagnostic value of these subclinical inflammation markers and the relationship between these markers and grade of ketonuria in patients with HEG. MATERIALS AND METHODS: A total of 94 pregnant women with a diagnosis of HEG and 100 gestational age-matched healthy pregnant women were enrolled in this retrospective study. MPV, PDW, NLR, PLR, PCT, and ketonuria were calculated and analyzed from complete blood cell counts and total urine analyses. RESULTS: Lymphocyte count was significantly higher in the control group (P< 0,001): NLR and PLR values were significantly higher in the HEG group (P< 0,001). Among inflammation markers, RDW increased significantly (P = 0,008) with an increase in ketonuria in patients with HEG. A statistically significant correlation was found between white blood cell (WBC) and NLR, PLR, PCT. A moderate uphill relationship was observed between NLR and WBC and a weak uphill linear relationship was observed between WBC and PLR and between WBC and PCT CONCLUSIONS: PLR and NLR can be considered effective markers to aid in the diagnosis of HEG. No marker was found to correlate with ketonuria grade except RDW, although the relationship of the severity of ketonuria with severity of disease is controversial. RDW increases as the degree of ketonuria increases.Öğe Uterin Serviksin Minimal Deviasyon Adenokarsinomu (Mda)(Selçuk Üniversitesi, 2018 Mart) Gül, Ayhan; Çelik, Zeliha Esin; Çakır, Tansel; Çintesun, Ersin; Çelik, ÇetinMinimal deviasyon adenokarsinom(MDA) servikal adenokarsinomların %1-3 oranında görülen bir varyantıdır.Nadir görülmesi nedeniyle standart tanısal metot ve tedavi protokolü yoktur. Uterin servikste 10-12 cm boyutunda kitlesi olan vakamızda tanı servikal biyopsi ile konamadı.Manyetik rezonans görüntülemede (MRI) MDA tanısı düşünüldü ve operasyon sonrası tanı kondu. Postoperatif olarak adjuvant kemoradyoterapi (KRT) uygulandı ve hasta 16 aylık bir süre rekürrens olmadan izlendi.