Yazar "Gündüz, Metin" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 12 / 12
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Amyand’s Hernia in Children(2018) Gündüz, MetinIntroduction: Amyand’s hernia is the rare presentation of the vermiform appendix in an inguinal hernia sac. This study is anevaluation of perioperative diagnoses of Amyand’s hernia.Methods: This retrospective study was carried out using the data of patients who were admitted to the Selcuk UniversityFaculty of Medicine Department of Pediatric Surgery between November 2011 and December 2017. The clinical data of ageand sex of the patient, side of the hernia location, admission complaints, and the treatment were assessed.Results: During the study period, 1668 patients, 1279 males and 309 females, underwent an inguinal herniorrhaphy at thiscenter. Amyand’s hernia was diagnosed in 14 (0.83%) cases. All were male and had a right-sided Amyand’s hernia. The medianage was 7.5 months. Swelling was observed in 12 patients, postoperative recurrent swelling was seen in 1, and incarcerationin 1. An appendectomy was performed with the herniorrhaphy in 1 case; in the remainder the appendix vermiformis wasreduced.Discussion and Conclusion: Amyand’s hernia is a rare condition in children, and the diagnosis is generally made duringsurgery. When diagnosed, the appendix should be examined carefully. In the presence of an inflamed appendix, an appendectomyshould be performed.Öğe Çocukluk Çağı Karsinoid Tümörleri: Tek Merkez Deneyimi(Selçuk Üniversitesi, 2019 Aralık) Kara, Buket; Gündüz, Metin; Köksal, Yavuz; Madenci, HasanAmaç: Karsinoid tümörler (KT), 15 yaş altı çocuklarda 1-1.4/1.000.000 sıklıkta görülmektedir. Akciğer ve gastrointestinal sistemin diğer bölgelerinde de görülmekle beraber çoğunlukla apendikste görülür. Bu çalışmada kliniğimizde KT tanısı ile izlenen hastaların epidemiyolojik ve klinik özellikleri ile tedavileri retrospektif olarak değerlendirildi. Gereç ve Yöntem: Selçuk Üniversitesi Tıp Fakültesi, Çocuk Onkoloji Kliniği’nde 2010-2017 arasında KT tanısı ile tedavi edilen hastaların dosyaları retrospektif olarak incelendi. Bulgular: Tanı alıp, tedavisi ve izlemi yapılan 10 KT hastası çalışmaya dâhil edildi. Hastaların 7’si kız (% 70) ve 3’ü erkekti (% 30). Hastaların yaşları 10-17 yıl arasında değişiyordu (ortanca yaş:15 yıl). Tümör yerleşimleri apendiks (n: 9, % 90) ve akciğerdi (n: 1, % 10). Apendiks kaynaklı KT hastaların hepsinde başvuru şikâyeti karın ağrısı olup akut apendisit tanısıyla ameliyat edilmişti. Tümör çapları 0,3-2,5cm arasında değişiyordu (ortanca 0,7 cm). Beş hastada tümör apendikste sınırlı iken2 hastada tümör apendiks serozasını aşmıştı. Bu hastalarda tümör çapı 1,7 cm ve 2,5 cm idi. Tümör çapı 2,5 cm olan hastaya sağ hemikolektomi yapıldı. Apendiks kaynaklı KT hastaların hepsi hastalıksız olarak izlemleri devam etmektedir. Akciğer kaynaklı KT hastası, geçmeyen öksürük şikâyeti ile başvurmuş, yapılan bronkoskopide sol akciğer alt lobda KT saptanmıştır. Bu hastaya, lobektomi yapıldı. Bu hasta da halen hastalıksız olarak izlemi devam etmektedir. Hastaların hiçbirinde karsinoid sendrom bulguları yoktu. Sonuç: Çocukluk çağında nadir görülen karsinoid tümörlerin tanısı insidantel olarak konduğu için akut apandisit tanısı ile ameliyatedilen hastaların patolojik incelemelerinin takibi önemlidir.Öğe Çocukta diyafragmatik morgagni hernisinin laparoskopik onarımı(2012) Çiftci, İlhan; Gündüz, MetinMorgagni Hernisi; anteriyor, anteromediyal, parasternal veya retrosternal herni olarak bilinir. Konjenital diyafram hernisinin sık rastlanan tipidir. Tüm opere edilen olguların %4-6 sını oluşturur. Standart tedavisi açık cerrahi uygulamadır. Biz laparoskopik olarak 5 yaşındaki çocuk olguya başarılı tedavi uyguladık. Laparoskopik onarımı güvenli alternative metod olarak tavsiye ederiz. Bu yakla- şımın minimal invasive metod olması ve kozmetik açıdan mükemmel görünüm oluşturması gösterilmiştir.Öğe Gastrik volvulus ile birlikte paraözefageal herni, Morgagni hernisi ve karaciğer kisti: nadir görülen bir akut batın tablosu(2011) Gündüz, Metin; Yurtçu, Müslim; Günel, EnginGastrik volvulus, gastrik ligamentlerin gevşekliği veya yokluğuna bağlı primer olabileceği gibi, paraözefageal veya diyafragmatik hernilere bağlı sekonder de gelişebilir. Gastrik volvulus ile birlikte paraözefageal herni, Morgagni hernisi ve karaciğer kisti nadir görülen bir akut batın nedeni olup, acil cerrahi müdahale gerektirir. Bu yazıda gastrik volvulus, paraözefageal herni, Morgagni hernisi ve karaciğer kisti birlikteliği güncel literatür bilgisi eşliğinde tartışılmaktadır.Öğe Immunohistochemical and morphometric evaluation of neuronal dysfunction in pelviureteral junction obstruction(ELSEVIER SCI LTD, 2013) Gündüz, Metin; Yurtçu, Müslim; Toy, Hatice; Abasıyanık, Adnan; Demirci, ŞerafettinPurpose: The pathophysiology of pelviureteral junction obstruction remains unclear. In this study, we attempted to evaluate the neuronal dysfunction using immunohistochemical and morphometric parameters. Materials and methods: Using specific antibodies, we studied the neuronal markers and morphometry of specimens from 10 cases of pelviureteral junction obstruction and 10 normal pelviureteral junctions by immunohistochemistry using synaptophysin (synaptic vesicle membrane protein), S-100 (nerve cell fiber marker), protein gene product 9.5 (neuron specific protein) and CD-117 (transmembrane receptor with tyrosine kinase activity). Results: In pelviureteral junction obstruction, smooth muscle thickness was significantly higher than in normal specimens. Cytoplasmic cells stained by synaptophysin were found in the pelviureteral junction obstruction specimens but were absent in normal pelviureteral junction specimens. In addition, significantly more intense staining for S-100 was found in the pelviureteral junction obstruction specimens compared with the normal specimens. Immunohistochemical staining for protein gene product 9.5 showed no differences between the normal and pelviureteral junction obstruction specimens. Neither the normal specimens nor pelviureteral junction obstruction groups were stained by CD-117. Conclusion: We propose that the cause of neuronal dysfunction in pelviureteral junction obstruction depends on the increase in number and structure of neuronal cells and smooth muscle thickness. These factors could play an important role in the pathophysiology of pelviureteral junction obstruction by affecting motility and peristalsis. (C) 2012 Journal of Pediatric Urology Company. Published by Elsevier Ltd. All rights reserved.Öğe İstemli kilo verme sonrasında gelişen süperior mezenterik arter (Wilkie) sendromu: Nadir bir olgu sunumu(2016) Sekmenli, Tamer; Gündüz, Metin; Hidayetoğlu, Semiha; Emiroğlu, Halil HaldunWilkie sendromu akkiz bir hastalık olup, ergenlerde hızlı büyüme ve istemli diyet girişimleri sonucunda retroperitoneal yağ yastığını azaltarak, süperior mezenterik arter sendromunu tetikleyebilir. Biz öncelikle istemli kilo kaybı sonrasında gelişen, istemsiz kusma ve kilo kaybı semptomlarıyla gelen 15 yaşında kız hastamızın, kliniğini ve tedavi sürecini literatür bilgileri eşliğinde sunmayı amaçladık.Öğe Konya bölgesinde çocuk yanıkları ve özellikleri(2017) Gündüz, MetinYanık unitesinde tek hekim tarafından tedavi edilen çocuk hastaların özelliklerini değerlendirmek.Gereç ve Yöntemler: Konya Eğitim ve Araştırma Hastanesi Yanık Ünitesi'nde Eyul 2013- Nisan 2014 arasında tek hekim tarafından tedavi edilen hastaların dosyaları retrospektif olarak tarandı.Bulgular: 48 hastanın 26'sı erkek 22'si kız olup yaş ortalaması 3.1 bulundu. Hastaların % 48'inde 2. derece yuzeyel % 48'inde 2. derece derin ve % 4'unde 3. derece yanık mevcut olup total yanık yuzeyi ortalaması % 8 bulundu. Yanık etkenleri çay % 44, sıcak su % 36, soba % 8, sut % 2, yağ % 2, duduklu tencere patlaması %2, jel alevlenmesi %2, parfum alevlenmesi % 2, ve bomba patlaması % 2 idi. Tedavide 11 hastaya debritmanı yapıldı, 4 hastaya greft uygulandı, 1 hastaya eskarotomi yapılıp ust merkeze sevk edildi, 2 hasta bası giysisi kullandı ve 6 hasta aile isteğiyle taburcu edildi.Sonuç: Olguların % 80'i haşlanma yanığı olup etken genelde çay içme alışkanlığıdır. Çocuklar kendilerini koruyamayacak yaşta olduklarından ebeveynler gerekli önlemler konusunda bilgilendirilmelidir. Minor ve moderate yanıkların tedavisi için yanık unitelerindeki hekim ve hemşireler meslek içi eğitim almalıdır.Öğe Posttraumatic stress disorder symptoms in children exposed to circumcision under general or local anesthesia(TURKISH J PEDIATRICS, 2018) Kozanhan, Betül; Kocaoğlu, Canan; Gündüz, Metin; Akça, Ömer FarukThe aim of this study was to investigate the impact of general versus local anesthesia on the Posttraumatic Stress Disorder (PTSD) symptoms after circumcision. Of the 134 consecutive children (7-12 years of age) who underwent circumcision, 71 had general anesthesia (GA) and 63 had local anesthesia (LA). All participants completed the child depression inventory (CDI), State Anxiety (SA) and Trait Anxiety (TA) inventories, and Childhood Anxiety Sensitivity Index (CASI) before the operation as well as the Child Posttraumatic Stress Reaction Index (CPSRI) one month after the operation. The CDI, CASI and TA scores of the children were similar in both groups, while the SA scores of the LA group were higher than those in GA group (p<0.001). The CPSRI scores of the GA group were higher than those of the LA group (p=0.04). When the other parameters were controlled via regression analysis, only the CDI scores and being in the GA group predicted the CPSRI scores. This study suggests that children witnessing the surgical procedure of the circumcision developed no serious symptoms of PTSD. In contrast, children exposed to GA during circumcision developed more serious PTSD symptoms than children who had LA. The severity of depressive symptoms may be important in the development of PTSD symptoms after circumcision.Öğe Rapunzel Syndrome in a Patient with Autism(Selçuk Üniversitesi, 2022) Ergani, Anna Carina; Gümüş, Meltem; Gümüştekin, Reyhan; Sıkı, Fatma Özcan; Gündüz, Metin; Emiroğlu, Halil HaldunTrichobezoar should be considered in the differential diagnosis in pediatric patients who present with complaints of abdominal pain, feeding problems, and vomiting as well as psychiatric problems. Rapunzel syndrome is a rare form of trichobezoar that can extend from the stomach to the small intestine and even to the colon. In this case report, a 9-year-old girl with autism accompanied by trichotillomania and trichophagia and diagnosed with Rapunzel syndrome is presented.Öğe Travmatik dalak yaralanması ve akut apandisit birlikteliği: Olgu sunomu(2013) Sekmenli, Tamer; Gündüz, Metin; Çiftci, İlhanAkut apandisit her yaşta görülebilen bir akut b atın nedeni olup, puberte çağında bu nedenler arasında birinci sıradadır. Appendiks lümeni obstrüksiyonu, akut apandiste yol açan en sık sebeptir. Obstrüksiyon nedeni sıklıkla fekalom, lenjoid hiperplazi, yabancı cisimler, karsinoid tümör ve intestinal parazitlerdir. Travma ve apandisit, çocuk yaş grubunda acil serviste cerrahi konsultasyon yapılan en sık iki durumdur. Literatürde künt abdominal travma sonrası akut apandisit gelişen çok az sayıda olgu bildirilmektedir.]] ya şındaki araç dışı trafik kazası sonucu oluşan travmatik dalak laserasyonu nedeniyle operasyona alınan hastada, insidental akut apandisit tespit edilmesi üzerine splenektomi ve apendektomi yapıldı. Olgu, klinik, radyolojik ve patolojik özellikleri ile sunuldu. Karın travması nedeniyle opere edilen hastalarda eşlik edebilecek ilave anormalliklerin tespiti amacıyla ayrıntılı batın eksplorasyonu yapılmalıdır.Öğe Üreterpelvik bileşke darlıklarında nöronal disfonksiyonun morfometrik ve immünohistokimyasal olarak değerlendirilmesi(Selçuk Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2008) Gündüz, Metin; Abasıyanık, AdnanAmaç: Üreteropelvik bileşke darlığı (UPBD) etyopatolojisi çok net değildir. Çalışmamızda UPBD'da nöronal disfonksiyonu morfometrik ve immünohistokimyasal olarak değerlendirmeyi amaçladık. Materyal ve metod: Radyolojik ve sintigrafik bulgularla UPBD tanısı alarak opere edilen, yaşları 3 ay-6 yaş arasında UPBD tanısı konulan toplam 10 hastanın UPB ve 1 cm'lik proksimal üreteri ile üriner sistem patolojisi olmayan non-medikal nedenlerle eksitus olan, yaşları 4 ay-15 yaş olan yine toplam 10 vakada UPB'den 1 cm uzunluğunda rezeksiyon yapılıp histopatolojik olarak karşılaştırıldı. İmmünohistokimyasal boya olarak sinaptofizin (sinaptik vezikül membran proteini), S-100 (sinir hücresi liflerini boyar), protein gene product 9.5 ( PGP 9.5)(nöron spesifik protein) ve CD-117 (tirozin kinaz aktivitesine sahip transmembran reseptörü) ile inceleme yapıldı. Ayrıca düz kas kalınlıklarına bakıldı. İki grup birbirleri ile karşılaştırıldı. Bulgular: Çalışmamızda dar segmentteki düz kas kalınlığında anlamlı artış olduğunu gördük. Dar segment sinaptofizin ve S-100 ile boyandığında sinir liflerinin sayılarının anlamlı olarak arttığını, PGP 9.5 ile boyanmada anlamlı farklılık olmadığını, CD-117 ile iki grubun da boyanmadığını gördük. Sonuç: Üreteropelvik bileşke darlığındaki nöronal disfonksiyona; dar segmentteki sinir hücre sayılarıyla birlikte düz kas kalınlığındaki artışın neden olduğunu gördük. Bu durumun UPBD'ında peristaltizm ve motiliteyi etkileyerek etyopatolojide etkili olduğunu söyleyebiliriz.Öğe What Predicts Spontaneous Passage of ≤ 1 Cm Ureteral Stones in Children?(W.B. Saunders, 2019) Elmacı, Ahmet Midhat; Dönmez, Muhammet İrfan; Akın, Fatih; Çetin, Bilal; Gündüz, MetinPurpose: The aim of this study is to determine what factors predict spontaneous passage of ? 1 cm ureteral stones in children. Methods: Files of the patients diagnosed with a single ureteral stone on a given side between 2008 and 2017 were retrospectively reviewed. Patients with congenital obstructive uropathy, neurogenic bladder, vesicoureteral reflux and those with a stone diameter of > 1 cm were excluded. Detection of ureteral stones was done using ultrasonography (US) primarily, and computed tomography when US findings were inconclusive. Patients were treated either conservatively or surgically. Conservative treatment included adequate hydration and pain management whereas surgical treatment included ureteroscopic intervention. Apart from those who required urgent intervention, patients were referred for surgical treatment after 2–4 weeks of follow-up with no spontaneous passage. Factors analyzed for association of spontaneous passage included age, gender, type of hematuria, stone localization, laterality, presence of concomitant kidney stone, degree of hydronephrosis, stone size and stone composition. Results: A total of 70 patients (38 males, 32 females); median age 4.7 years had a ? 1 cm ureteral stone (median diameter 7 mm). US was able to diagnose the ureteric stone in 47 patients while computed tomography was required in 23 patients. Spontaneous passage was observed in 40 patients (57.1%). Median time for stone passage was 8 days (3–34 days). Stone size and presence of hematuria (macroscopic and microscopic combined) were factors associated with spontaneous passage and 6.7 mm was found to be the cut-off (AUC = 0.953; 95% CI 0.905–1.000; sensitivity 96.7%, specificity 82.5%, p < 0.001). Moreover, age, degree of hydronephrosis or stone location were not associated with spontaneous passage. Conclusion: Patients with a ureteric stone size < 6.7 mm can safely be followed conservatively, with a spontaneous passage rate of 82.5%. Type of Study Case series with no comparison group. Level of Evidence IV © 2019 Elsevier Inc.