Yazar "Kafes, Mahmut" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 13 / 13
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Arap dilinde nahiv ilminin doğuşu ve önemi(Selçuk Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi, 1994) Kafes, Mahmut[Abstract not Available]Öğe Arap edebiyatında tevki(Selçuk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi, 2014) Kafes, MahmutTevki Arap edebiyatında bir nesir türüdür. Terim olarak tevki; halife, emir, vezir, vali ve benzeri idareci kesimin kendilerine iletilen talep (dilekçe) ve sikâyetlerin altlarına kendilerinin ya da izin verdikleri kisilerin yazdıkları kısa ve etkili ibarelerdir. Genellikle birer cümleden olusur ve cümleler daha çok ayet, hadis, atasözü ve siir metinlerinden iktibas edilir. Bu durum, tevkiin daha etkin olmasını saglar. Tevki aynı zamanda yazan kisinin, kendisine iletilen meseleye bakıs açısını da yansıtır. Tevkiin ilk defa Sâsânî )mparatorlarının yazılarında görüldügü, )slamiyette ise ilk önce dört büyük halife ile basladıgı, Emevî ve Abbâsi dönemlerinde artarak sürdügü belirtilmistir. Tevki cümleleri aslında ibarelerde kolaylık, kelimelerde sıklık ve zerafet, dizinde mükemmellik gibi özelliklere de sahiptir. Verilmek istenen mesajın kısa ve en etkili (belig) ibarelerle verilmesi Araplarda oldukça yaygın olan bir adettir. Bazıları söyle demistir: Edebiyatçıların gönlünde icaz ve ihtisar öteden beri hep var olup gelmistir; tevki, atasözleri ve vecizeler bunun tipik birer örnegidir. Tevkie, kisinin kendisine yapılan haksızlıkları ve zulümleri dile getirdigi için kıssa, sikâyet ve istekler kumas veya deri parçaları üzerine yazıldıgı için rakâ adları da verilmistir. Tevki ile amaçlanan sey, yaptıgı yanlıslıklar karsısında muhatabı uyarmak, söz konusu yanlıslardan dönmesini saglamak ve daha da önemlisi kendisinden üstte hesap verecegi bir makamın bulundugunu ona hatırlatmaktır. Özellikle halife ve vezirlerin yazdıkları tevkilerin geregi büyük ölçüde tamamen yerine getirilmistir. Öte yandan tevki, üst makamlardaki kisilerin sözlerinin alt makamlardakilere etkili bir sekilde ulasmasını saglayan bir araçtır. Tevki metinleri aynı zamanda karsıdakilerin ibret almasına ve onlardan ders çıkarmasına katkıda bulunan ibarelerdir. Tevki daha sonraları mensur, pervane, ferman, berat, tugra, mühür gibi anlamlarda da kullanılmıs olup devlet ricali arasında resmi yazısma niteligi tasımaktadır.Öğe Arapçada kelime oluşturma yöntemleri ve Arapça'nın diğer diller arasındaki yeri(Selçuk Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi, 2006) Kafes, MahmutDlllerdekl yapısal özelfikferden biri de kelime oluşturma/türetme yöntemidir. Dilciler bu konu üzerinde geniş olarak durmuşlar ue b.u yönüyle dilleri ayrımlı, bitişimli ve bükümlü olmak üzere üçe ayırmışlardır. Bükümlü diller gurubunda yer alan Arapçada kelime oluşturma yônteml daha çok iştikak diye tabir edilen ve bazı usı71 ue esaslara bağlı kalınarak kök kelimeden kelime/kelimeler türetme yoluyla. olmaktadır. Örneğin belfi uezlnlere sokulmak ueya hareke değişik/iği yapılmak suretiyle türetilmesi gibi. Ayrıca köken olarak Sami dil/er topluluğundan olan Arapçanın, önce bu dil ailesi içindeki yeri ve onun kendine has bazı özelllkleri üzerinde durulmuş sonra da diğer dünya dilleri arasındaki konumuna yer verilmiştir.Öğe Cahiliye şiirinde deve(Selçuk Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi, 1994) Kafes, Mahmut[Abstract not Available]Öğe DESCRIPTIONS OF PLANTS AND ANIMALS IN THE MUALLAQAT(SELCUK UNIV, FAC LETTERS, 2016) Kafes, MahmutThe Arabic poetry which displays the most distunguished samples of preislamic era literature, particularly eulogies (qasidah) called "muallaqa", were read in different fairs in front of people and became popular in society after the appreciation of the literature autorities. Muallaqat, the best of them, were hanged on Kabe wall so as to be seen by visitors. These poems represented ordinary desert life and revealed the most important customs of Arabs living in that time. On the other hand, these poems, flawless in a litarary sense, handled migration places, pastures and description of desert animals, wild or domestic, foremost among them the camel and desert plants. Poetry, which was preserved by being memorized was appreciated more than prose due to its easiness to be memorized. Such that the period's poems have been transfed via memorisation for ages. Ancient Arab poetry is one of the most important resources of Arabic. There is no consensus on which poems consist Muallaqat, the number of Muallaqat and the poets who composed them. Some limit their number to seven, some think they were nine and some think they were ten. But the number seven is the consensus number of majority. According to this consensus these muallaqa potes are: Imru'l-Kays, Tarafa b. el-Abd, Zaheyr b. Ebi Sulma, Antera b. Seddad, Amr b. Kulsum, Lebid b. Rebia ve Haris b. Hillize. As in many Arabic poetry of the pre-islamic era, in muallaqa poems we see mostly the description the migration places, the camels without which a migration can not be imagined, the desert animals, some desert plants and trees.Öğe Ebu Hayyan el-Endelüsi'nin hayatı ve el-Bahru'l-Muhit isimli tefsirindeki metodu(Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 1994) Kafes, Mahmut; Turan, AbdülbakiEbû Hayyân, who was one the famous scholors of his era in language and grammar lived in (654/1256- 745/1345) the first half of the 8 th. century Hegira; the 14 th. A. D. He had more than sixty works in prose and verse on language-principally in science of grammar, recitation of Qur'an and commentary. Unfortunately, we have to express that - handwriting and printed- totally only twenty copies could reach our time. Some studies on the field of grammar that Ebû Hayyân rose in fame have sepcially been made lately. "Ebû Hayyân en-Nahvî" written by Dr. Hatice el-Hadîsî is proir to these studies. We sellected, "el-Bahru'1-Muhît" the well-known commentaror of Ebû Hayyân which he was considered authority in his field, our subject matter of thesis/and tried to determine the steps he followed giving some examples we chose in various volumes and pages. In the first part of our study we gave a detailed information about Ebû Hayyân's life, childhood, surroundings, domestic position, knowledge, literary character, teachers, students, and works. In the second part, having made a general explonation how his commentory was written, its bibliography and simplifications and his ideas about commentaries and commentarors, we thought it would be a good service to make a short explanation about narrative and comprehetional commentaries which were the two basic parts of sicence of commentary. Then studying Ebû Hayyân's intenpretation from this point of view we tried fo put forward the subjects he dwelled on "el-Bahru'1-Muhîf is more a structural narrative commentary. The interpretor gave detailed explonation about his method in the preface of his work. According to this method the work used in verses were studied in a lingual, ethimological way and also their literary meanings. Then the views of successor and predecessor scholars about varient reading verses and their meanings were repo rted. Last of all they studied gramatically and analized all words used in 221 verses. They made explanations and literary arts in related verses. They paid great attention to avoid dealing with jurisprudance, and theology and referred the readers to related search books and encouraged them to look into sources. Ebû Hayyân was extremelly careful about not to use tell-tales and absolitely against them. Also, we complained about some commentarors that they narrated a great number of made -up stories in their books without making any check. Though he approximated the viewes of sufies with great care he presented a negative mode agains philosophers and those out of Sunnies ideas. In short, the commentary of Ebû Hayyân was the one which gave detailed information especially about sceince of language, grammar and recitation of Qur'an. His commentary was pressed several times in eight volumes and abridged by him and also by his student îbn Mektûm (749/1348). The two abridged works were pressed together on the margins around the main text of commentary.Öğe Ebu Ubeyd El-Kasım B. Sellam ve ona nispet edilen El-Ugat Elleti Nezele Biha'l-Kur-an'l-Kerim adlı eser(Selçuk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi, 2015) Kafes, MahmutDin, dil ve edebiyat alanlarında ortaya konulan ilk eserlerin müelliflerinden biri olan Ebû Ubeyd el- Kâsım b. Sellâm hicri birinci asrın ortalarında dogmus, döneminin önemli ilim merkezlerinde tahsilini tamamlamıs, kadılık ve egitmenlik görevlerinde bulunmustur. Anlamları kapalı kelimeler (garîbulluga) konusunda ilk eser verenlerden biri olarak bilinir. Ebû Ubeyd’e nispet edilen el-Lugât elletî nezele bihâ’l-Kur’ânu’l-Kerîm adlı eser Kur’ân’da, lehçelerinden kelimeler bulunan önemli Arap kabilelerini konu alır. Ancak zaman zaman baska dillerden Arapça’ya geçmis olup Kur’ân’da yer alan bazı yabancı kökenli kelimelere de deginmistir. Kabile sayısı yaklasık kırkı, dil sayısı da (Farsça, Süryânîce, .brânîce, Habesçe, Rumca, Kıptîce ve Berberîce) olmak üzere yediyi bulmaktadır. Kelimeler, Kur’ân’daki sûre ve âyet sırasına göre dizilmis, hangi lehçe ya da dilden geçtigi kelimenin hemen ardından belirtilmistir. Birden fazla lehçe ve dillerden alınanlara da dikkat çekilmistir.Öğe Eski ve yeni kaynaklarda fıkhulluga kavramı(Selçuk Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi, 2007) Kafes, MahmutDil insanla başlayan ve onunla bitecek olan bir olgudur. Her ne kadar dile dair çalışmalar insanlık tarihi kadar eski olmasa da bu konuda epeyce mesafe alındığı bilinen bir gerçektir. Bu gelişmelerin çoğu dil konusunda bilimsel ve metotlu çalışmaların yapılmaya başlandığı birkaç yüzyıl içerisinde gerçekleşmiştir. Fıkhulluga (filoloji, betikbilim) dil ile ilgili bir terim olup dilin ilk ortaya çıktığı yerin/yerlerin dil ailelerinin, diller arasındaki ilişkilerin, birbirlerine olan yakınlık ve uzaklık derecelerinin, ses özelliklerinin, kelime ve cümle yapılarının, lehçelerinin, yazı ve metin olarak gelişmişlik derecelerinin üzerinde durur. Veya şöyle de denebilir: Yazılı yapıtlar aracılığıyla geçmiş uygarlıkları tanımayı amaçlayan, iç ve dış ölçütlere dayanarak betiklerin (edebi yapıtlar) aktarılması , tarihlendirilmesi, çözülmesi, değişik betik biçimlerinin ve el yazmalarının karşılaştırılması ve değerlendirilmesidir.Öğe Fıkhulluga ve ilmulluga terimlerinin anlamları(Selçuk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi, 2011) Kafes, MahmutBu çalışmada fıkhulluga (filoloji) ve ilmulluga (dilbilim) terimlerinin anlam ve içerikleri üzerinde durulmuş, her iki terimin Arap edebiyatındaki yeri ve önemi incelenmiştir. Fıkhulluga terimi Arap edebiyatında ilk defa IV./X. yüzyılda, ikinci defa da XX. yüzyılın ortalarında ortaya çıkmıştır. Asırlar süren bu boşlukta fıkhulluga teriminin Araplarca tekrar kullanıldığı belirlenememiştir. Ayrıca fıkhulluganın ilk ortaya çıktığı dönemdeki anlamıyla yirminci yüzyılın ortalarında ortaya çıktığı dönemdeki anlamı da birbirinden farklı olmuştur. Biz bu çalışmada ortaya çıkan bu farklılıklar ve sebepleri üzerinde durmayı yeğledik ve her iki terimden kastedilen anlamların neler olduğunu belirlemeye çalıştık. İlmulluga terimi dünyada XIX. yüzyılın baslarında kullanılmaya başlanmış ve geçen bir iki asırda büyük gelişme göstermiştir. Araplarda bu terim ilmulluga adıyla ve Avrupa’da anlaşıldığı sekliyle XX. yüzyılın baslarında tanınmaya başlamıştır. Önceki dönemlerde Araplarda dil çalışmaları, el-Ulumu’l-arabiye adıyla ve Arapçaya tahsis edilmiş bir şekilde yapılmakta idi. Arapların dil çalışmalarında Arapça; nahiv, sarf, belagat, şiir, nesir, metin, edebiyat ve tarihi gibi çeşitli yönlerden ele alınmakta idi.Öğe İbnü Cinnî’nin El-Hasâis ve Suyûtî’nin El-Müzhir Fî Ulûmi’lLuga Adlı Eserlerinin Metod ve İçerik Yönünden Karşılaştırılması(Selçuk Üniversitesi, 2014) Kafes, Mahmutİbnü Cinnî’nin el-Hasâis ve Suyûtî’nin el-Müzhir adlı eserleri Arap dilinin önde gelen iki önemli kaynağıdır. Her iki eser de Arap dilinin her hangi bir alanında çalışma yapan bir kişinin yararlanması gerektiği eserlerdendir. el-Hasâis’de daha çok Arap gramerine ait konulara ağırlık verilmiş, özellikle gramerdeki illet (sebep, gerekçe) konusu detaylı bir şekilde işlenmiştir. elMüzhir’de ise ağırlıklı olarak dil ve edebiyat konuları işlenmiştir. Bu yüzden ikisinin ortak ele aldığı konu sayısı oldukça sınırlıdır. İbnü Cinnî daha çok hocası Ebû Ali el-Fârisî’nin görüşlerini ön plana çıkarmış ve en çok rivayeti ondan yapmıştır. Genel itibariyle naklettiği rivayetlerin ve görüşlerin doğruluğunu tartışmış ve beğendiklerini öne çıkarmıştır. Onların yanı sıra kendi görüşlerine de yer vermiştir. Bazen bir konuyla ilgili sadece kendi görüşünü belirttiği de olmuştur. Yüz altmış civarında bölümden oluşan elHasâis’de Arap dilinin temel pek çok konusuna yer verilmiştir. el-Müzhir’de ise Suyûtî daha çok başkalarının görüşlerini nakletmiş, ancak görüşünü naklettiği müellifin adını ve eserini vermeyi ihmal etmemiştir. Başka eserlerden aktardığı rivayetler bazen birkaç sayfayı bulmakta, bazen de birkaç kısa cümleden oluşmaktadır. Elli bölümden oluşan ve çoğunluğu derleme olan eserde müellif daha çok kendinden önce yazılmış olan sözlüklerden yararlanmış, değişik anlamlara gelen kelimelerin anlamlarını da nakletmiştir. Ayrıca tarih, tabakât, şiir ve ahbâr kitaplarından da nakillerde bulunmuştur. Ancak Suyûtî başka eserlerden naklettiği bilgileri titiz bir ayıklamaya tabi tuttuktan sonra eserine almış ve kısaltmalar yapmıştır. Bu çalışmada iki eserin karşılaştırması yapılmış, birlikte ele aldıkları konular, her birinin ayrı ayrı ele aldığı konular belirlenerek adları ve içerikleri hakkında bilgiler verilmiştir. Konu başlıklarından birebir örtüşenler ve bazı kelime değişiklikleriyle ayrışanlar belirtilmiştir. Çalışmada ayrıca her iki müellifin hayatı ve hocaları hakkında da bilgi verilmiş, önemli eserlerinin – özellikle Arap diline ait olanların – isimlerine yer verilmiştir.Öğe Kansu Gavri'nin Arapça divanı(Selçuk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi, 2012) Yavuz, Orhan; Kafes, MahmutBu çalısmada son Memlük Sultanı Kansu Gavrî’nin stanbul Millet Kütüphanesi Ali Emîrî Efendi Bölümü, Arabî Nu: 4639’da kayıtlı bulunan Arapça Divanı üzerinde durulmustur. Önce Gavrî’nin eserleri, sonra da söz konusu Divan’ın içindeki siirler ve konuları hakkında bilgiler verilmistir. Ayrıca Arapça siirlerin tamamı Türkçeye tercüme edilmistir.Öğe Muallakalarda bitki ve hayvan tasvirleri(Selçuk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi, 2016) Kafes, MahmutCâhiliye dönemi edebiyatının en seçkin örneklerini teşkil eden eski Arap şiiri, -özellikle muallaka adıyla anılan kasideler- değişik panayırlarda kalabalık halk kitlesinin huzurunda okunmuş, oluşturulan dil üstadları tarafından beğenildikten sonra halk arasında yaygınlaşmıştır. Eski Arap şiirinin en iyi örnekleri olarak kabul edilen muallakalar sergilenmek üzere pek çok kişinin ziyaret ettiği Kabe’nin duvarlarına asılmıştır. Bu şiirler sıradan çöl hayatını yansıtmakta, o dönemin Araplarının en önemli geleneklerini içermektedir. Ayrıca edebî sanatlar açısından da oldukça zengin olan bu şiirler göç yerlerinin, otlakların başta deve olmak üzere yabani olsun evcil olsun diğer çöl hayvanlarının ve çöl bitkilerinin tasvirlerini de konu edinmiştir. Ezberlenerek muhafaza edilen şiir, hıfzının kolaylığı sebebiyle nesirden daha çok rağbet görmüştür. Öyle ki o dönemin şiirlerinin dilden dile asırlarca intikali ezber yoluyla sağlanmıştır. Eski Arap şiiri, Arap dilinin en önemli kaynaklarındandır. Muallakaları oluşturan şiirlerin ve şairlerin hangileri ve sayılarının kaç olduğu konusunda bir görüş birliği yoktur. Bazıları onların sayısını yedi ile sınırlarken bazıları dokuz, bazıları da on olduğu görüşündedir. Ancak yedi sayısı çoğunluğun üzerinde ittifak ettiği sayıdır. Buna göre yedi muallaka şairi şunlardır. İmriu’l-Kays, Tarafa b. el-Abd, Zuheyr b. Ebî Sulmâ, Antera b. Şeddâd, Amr b. Kulsûm, Lebîd b. Rebîa ve Haris b. Hıllıze. Câhiliye dönemi Arap şiiri pek çoğunda olduğu gibi muallaka şiirlerinde daha çok göç yerlerinin, göçün olmazsa olmazlarından olan develerin, çöl hayvanlarının, bazı çöl bitkilerinin ve ağaçlarının tasvirlerini görmekteyiz.Öğe Teorik ve pratik açıdan yabancı kelimeleri Arapçalaştırma (ta'rib) yöntemleri(Selçuk Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi, 2006) Kafes, MahmutDiller arasındaki kelime alı§ueri§i sosyolojik bir olgu ue bir insanlık gerçeğidir. Diğer pek çok dil gibi Arapça da bu olgu ve gerçekten kendine dü§en payı almrştır. Dünyada birçok alanda (ekonomi, siyaset, tic.aret, ziraat, sanayi, sosyoloji, din ue edebiyat gibi) gerçekle§tirilen geli§meler ve ortaya konulan bulu§lar toplumları etkilediği gibi dillerini de etkilemiş, karşılıklı kelime ue terim alışverişi kaşınılmaz hale gelmi§tir. Bu makalede, yabancı sözcüklerin Arapçaya giriş nedenleri, onları tanıma yolları, Arapçaya adaptasyon/arı, Arapçalaştırma tar/eri, Arapçalaştırmada uyulacak usul ue metotlarla dilcilerin bu konudaki görüşleri ue tutumları ele alınmıştır. Ayrıca Kahire'deki Arap Dil Akademisinin konuyla ilgili almış olduğu kararın da bir değerlendirmesi yapılmıştır.