Yazar "Serarslan, Meral" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 6 / 6
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Dünyanın teknolojik ve toplumsal dönüşümü: Kurosawa’nın zamana ait ‘Düşler’i(Selçuk Üniversitesi İletişim Fakültesi, 2014) Serarslan, Meralİnsanlar araç yaparken basit veya karmaşık amaçlarla hareket edebilirler. Yapılan her araç, kaçınılmaz olarak, insanların hayatı yaşama ve algılama biçiminde dönüşümlere yol açacaktır. Araçlar tasarlanırken ne tür dönüşümlere yol açabilecekleri az çok düşünülmektedir. Ancak dönüşümler düşünülenin çok ötesine geçebilmektedir. Sanayi Devrimi ve onun ürettiği araçların getirdikleri, insanlık tarihinin en büyük dönüşümü olarak kabul edilmektedir. Ancak bu dönüşüm, doğal kaynakları tüketme hızı, insan sağlığına karşı ölümcül etkileri gibi nedenlerle gelecek hakkında kaygılar uyandırmakta, dünyanın daha ne kadar sürdürülebileceği sorusunu akıllara getirmektedir. Çeşitli meslek grupları insanlığın ortak geleceğinin nasıl olabileceğini farklı şekillerde dile getirebilirler. Ortak geleceğin neye benzeyeceği hakkında tasarımlar üreten alanlardan biri de sinemadır. Öykünün ikna ediciliğini görselliğiyle güçlendiren sinema, kitlelere ulaşabilme özelliğiyle ortak geleceğe dair imgeleri küresel çapta dolaşıma sokabilmekte, gündem oluşturabilmekte ve bilinç üretebilmektedir. Ortak gelecek hakkında ciddi kaygılar besleyen dünya çapında yönetmenlerden biri de, dünyanın en büyük teknoloji üreticilerinden Japonya’nın yetiştirdiği Akira Kurosawa’dır. Kurosawa özellikle Düşler adlı filmiyle geleceğe yönelik kaygılarını güçlü bir görsellikle ortaya koymuştur. Bu çalışmada Kurosawa’nın Düşler filmiyle dünyanın sürdürülebilirliğine yönelik kaygıları, doğanın korunması, savaşlar ve özellikle nükleer enerji konularına yaklaşımı incelenmiştir. Söylem analiziyle yapılan bu incelemede Kurosawa’nın cennetin ve cehennemin bu dünyaya özgü olduğunu ve bunların insan eliyle kurulduklarını düşündüğü anlaşılmaktadır. Kurosawa, dünyanın cehenneme dönüşmesi noktasında bilim insanlarını ve politikacıları suçlu bulmaktadır.Öğe Sinema öldürüyor televizyon diriltiyor: Türk sinemasının ve TV dizilerinin ağalık sistemini ve ağayı tanımlama biçimi(Selçuk Üniversitesi İletişim Fakültesi, 2007) Serarslan, MeralKitle iletişim araçları, insanların görüşlerinin oluşmasında, var olan görüşlerin pekiştirilmesinde ve dünyayı algılamalarında etkili olmaktadır. Kitle iletişim araçları özellikle kurmacaya dayalı içerikleriyle, gerçekliğin yanılsamalı bir biçimde algılanmasına yol açabilir. Özellikle televizyonun zaman zaman izleyicilere, seçenek olarak görünebilecek yaşam biçimleri ve özlemlerin canlı imgelerini sunduğu da bir gerçek olarak kabul edilmektedir. Kitle iletişim araçlarının gerçekle örtüşmeyen bir dünyayı nasıl kurduğu ve nasıl sunduğu, bu sunumun izleyicilerin algılarını nasıl etkilediği önemlidir. Bu çalışmada Türk sineması ve Türk televizyon dizilerinden seçilen örnek içeriklerle, ağalık sisteminin nasıl sunulduğu incelenmektedir. İnceleme, Türk sinemasından Kibar Feyzo ve Züğürt Ağa filmleri ile Türk televizyonundan Asmalı Konak ve Sıla dizileri üzerinden yapılmıştır.Öğe Sinemada ‘Dünyayı Kurtarmak’: Türk sinemasında Dünyayı Kurtaran Adam ve Oğlu(Selçuk Üniversitesi İletişim Fakültesi, 2011) Serarslan, Meral; Özgür, ÖzlemTicari sinema kahramanlara dayalı bir sinemadır. Kahramanlar olağanüstü özelliklere sahip olduklarından, her türlü zorluğun üstesinden gelip bozulan düzeni ve dengeyi eski haline döndürebilirler. Dünyayı her tür tehdit ve saldırıdan korumak ve kurtarmak da ticari sinemanın yarattığı kahramanların görevidir. Bu kahramanlar Hollywood tarafından yaratılmakta, majörlerin güçlü dağıtım ağları sayesinde bütün dünya izleyicisine ulaşmaktadır. Uzun yıllardır süren Hollywood egemenliği, izleyicinin algısına ve bilinçaltına, dünyayı kurtarmanın Amerikalılara has bir özellik olduğu fikrini yerleştirmektedir. Ancak zaman zaman diğer ülkelerin ulusal sinemalarında da dünyayı kurtaran kahramanlara rastlanmaktadır. Türk ticari sinemasında 1982 yapımı ‘Dünyayı Kurtaran Adam’ ile 2006 yapımı ‘Dünyayı Kurtaran Adamın Oğlu’ filmleri kendine has kahramanlarıyla dünyayı kurtarmaktadır. Bu çalışmada, bu iki film, dünyanın karşı karşıya olduğu tehdit, kahramanın yapılandırılması ve filmlerin çekildiği dönemde ülkenin içinde bulunduğu ekonomik-politik ve toplumsal durum açısından incelenmiştir. Filmlerle, çekildikleri dönemin ekonomik, politik ve toplumsal yapısı arasındaki bağlantıları ortaya koymak amacıyla, ideolojik çözümleme yöntemi kullanılmıştır.Öğe Türk Sinemasında Köylü-Kentli Karşılaşması: ‘Hakkâri’de Bir Mevsim’ ve ‘Uzak’ Filmleri(Selçuk Üniversitesi, 2012) Ünlü, Şirin; Serarslan, MeralÜçüncü dünya ülkelerinin ortak bir özelliği olan köy-kent farklılığı Türkiye’de de belirgin olarak hissedilmektedir. Köy ile kent arasındaki farklılığın kaynağı ise nüfus, ekonomi, aile yapısı, coğrafi yapı, yerleşim düzeni, davranış örüntüleri, sosyo-kültürel hayat, kadın-erkek olgusu ve evlilik gibi konulardır. Köyle kent arasındaki bu farklar köylü ile kentliyi de birbirinden ayırmış, ortaya iki farklı dünya çıkmıştır. Türkiye’de köylü ile kentlinin karşılaşmaları en çok kentlerde meydana gelmektedir. Bunun en büyük sebebi de kentleşme olgusudur. Hızlı kentleşme sonucunda bir takım ekonomik ve sosyal sorunlar ortaya çıkmaktadır. Şehir hayatının gereklerini yerine getiremeyen kır insanı, şehirde bir kültürel bütünleşme sorunu yaşamaktadır. Bu da kültür boşluğu, kültür çatışması ve yabancılaşmayı beraberinde getirmektedir. Bulunduğu çevrenin sosyal ve siyasal değişimlerinden, ekonomik sıkıntılarından, kültürel değerlerinden etkilenen ve beslenen sinema, Türkiye’de de bu genel çerçeveye uygunluk göstermektedir. Arkasında ekonomik nedenleri barındıran ve Türkiye’nin en önemli toplumsal değişimlerinden birini oluşturan köyden kente göç, Türk sinemasına 1960’lı yıllarda dâhil olmaya başlamıştır. Türkiye’nin bir diğer sosyal ve siyasal gerçeği olan sürgün ve zorunlu hizmet nedeniyle kentten köye gidenlerin sayıları ise hiç de az değildir. Köyden kente ya da kentten köye göç sonucunda köylü ile kentlinin karşılaşması Türk sinemasının sıklıkla işlediği konulardan birini oluşturmaktadır. Özellikle köyden kente göç ile başlayan köylü-kentli karşılaşması, birçok yönetmenin dikkatini çekmiş ve Türk sinemasında çok sayıdaki filmin temasını oluşturmuştur. Bu çalışmada, köylü-kentli karşılaşmalarının Türk sinemasının temel konularından biri olduğu savunulmuştur. Köy-kent olgusu, köy-kent farklılığı, köyden kente göçün nedenleri ve etkileri, bu sürecin yarattığı durum eleştirel gözle değerlendirilmiş, Türk sinemasındaki köylü-kentli karşılaşmaları seçilen filmlerle birlikte incelemeye tabi tutulmuştur.Öğe Türkiye'de radyo televizyon düzeninin değişimi(Selçuk Üniversitesi İletişim Fakültesi, 2001) Serarslan, Meralİletişim alanında, her geçen gün hem teknolojik hem de yönetim anlayışı bakımında pek çok değişim yaşanmaktadır. Radyo ve televizyon alanını yönetmek için hemen her ülkede birtakım kavgalar, tartışmalar yaşanmaktadır. Radyo ve televizyonun ne kadar güçlü kitle iletişim aracı olduğu düşünüldüğünde bu tartışmaları doğal karşılamak gerekir. Her ülke toplumsal yapısına uygun olarak söz konusu tartışmaları bir sonuca bağlamış ya da bağlamaya çalışmaktadır. Bu çalışmada, Türkiye'de 1960'larda dile getirilmeye başlanan değişim istemlerinin, 1990'da başlayan fiili durumlarla nasıl gerçekleştirildiği araştırılmıştır. Fiili durumun başladığı dönemde ortaya çıkan, radyo televizyon alanını düzenlemeye yönelik yasa önerileri değerlendirilerek, yeni yasanın ne gibi temel özellikler taşıması gerektiği saptanmaya çalışılmıştır.Öğe Türkiye'nin siyasal ortamında özerklik kavramı ve TRT kurumunun özerklik dönemi (1964-1972)(Selçuk Üniversitesi İletişim Fakültesi, 2001) Serarslan, Meral1920'li yıllardan itibaren dünya ve Türkiye yeni bir kitle iletişim aracıyla tanışmıştır. Yeni olduğu kadar etkili ve güçlü olan bu kitle iletişim aracı radyodur. Özellikle II. Dünya Savaşı'nda etkisini ve gücünü ortaya koyan radyo, herkesin olduğu gibi siyasal iktidarların, baskı gruplarının vs. ilgi odağı olmuştur. Türkiye, bu etkili kitle iletişim aracını kullanmaya başlamak konusunda, öncü ülkelere oranla çok geç kalmamıştır. 1927 yılından itibaren ülkemizde de radyo yayını yapılmaya başlanmıştır. Türkiye'nin siyasal ortamında radyo daima önemli bir rol oynamış, özellikle, çok partili hayata geçiş döneminde, üzerinde çok büyük tartışmalar yaşanmıştır. 27 Mayıs 1960 Devrimi'nin ardından hazırlanan 1961 Anayasası ile bazı kurumlara özerklik tanınmış, böylece siyasal iktidarların etki ve baskısından uzak tutulmaya çalışılmıştır. Özerklik verilen kurumlardan birisi de TRT Kurumu olmuştur. Özerk TRT Kurumu 1964 yılında faaliyetlerine başlamış, özerkliğini fiilen 12 Mart 1971 muhtırasına kadar, yasal olarak da Şubat 1972 yılına kadar sürdürmüştür. Bu dönem, Türkiye'nin siyasal ortamıyla birlikte, TRT'nin gelişimi bakımdan çok özel bir öneme sahiptir. Bu çalışmada, özerk TRT kurumunun, 7 yıl boyunca ortaya koyduğu gelişme ele alınmış, Türkiye'nin bu dönemdeki siyasal ortamı da göz önünde tutularak, TRT'nin özerkliği konusunda yaşanan tartışmalar incelenmiştir. Siyasi partilerin, ulusal gazetelerin tutumlarının yanı sıra, TRT'nin kendi iç tutumu da incelenerek, TRT'nin yıpranma ve özerkliğinin kaldırılma sürecinde yaşananlar ortaya konulmuştur.