From the Bosphorus to Khurasan: the Turkish domination of Asia in the perception of the chroniclers of The First Crusade

Yükleniyor...
Küçük Resim

Tarih

2018

Dergi Başlığı

Dergi ISSN

Cilt Başlığı

Yayıncı

Selçuk Üniversitesi Selçuklu Araştırmaları Merkezi

Erişim Hakkı

info:eu-repo/semantics/openAccess

Özet

Recent writing on the crusades has emphasised how much the military success of the First Crusade (1096-1099) owed to political and religious divisions within the Islamic world, which prevented any united Muslim response. Yet given the implacable rivalries between the Great Seljuk sultanate and its claim to leadership of the Sunn? world, and the Sh?‘ite caliphate of Egypt, one might well question whether any co-operation between them could have been reasonably expected. Much more significant was the lack of significant co-operation between the different Turkish powers. The Seljuks of R?m, the Danishmendids, and the Artuqids had become independent powers, while the Seljuk sub-kingdoms and emirates of Aleppo, Damascus and Antioch had a high degree of autonomy from their nominal masters in Persia. Yet apart from the Seljuk heartlands of western Persia, and areas of significant Türkmen immigration, such as the Anatolian highlands and the Jazira, the Turks constituted a small military elite ruling over majority populations of Arabs, Greeks, and Armenians. Whereas some modern writing on the crusades claims that Westerners made few real distinctions between different Muslim groups, key sources show that the crusader leadership had a clear perception of the Turks as a distinct ethnic group separate from their subject populations. Drawing on the evidence of the Gesta Francorum, Fulcher of Chartres, Raymond of Aguilers, and Albert of Aachen, this paper will argue that, in contrast to the historical reality of political fragmentation, Western narrative sources present a picture of a powerful and unified Turkish world which extended from the R?m-Byzantine borderlands to the original Seljuk homelands in Central Asia. In particular, the mysterious land of Corrozana (the Latin name for the historical Kh?rasan) figures in chronicles as the epicentre of this empire, a constant source of military reinforcements and a place to which Christian captives are sent. It is argued that the crusaders’ perception of a vast, united Turkish world derived from an awareness of the Turks as a conquering military elite, whose organisation and training ensured an effectiveness out of all proportion to their numbers. By the second half of the twelfth century the Franks even produced a history of the Turks which recorded their conquests from Kh?rasan to the Levant. Written in the style of Western origin myths, this history thus gives the Turks a similar status to historic Western peoples such as Trojans, Goths, Normans and Scandinavians. It is a further indication of the mixture of fear and admiration with which the early crusaders viewed their Turkish opponents

Yakın dönemde Haçlı Seferleri üzerine yapılan çalışmalarda Birinci Haçlı Seferi’nin (1096-1099) askeri başarısında Müslümanların birlikte hareket etmesinin önüne geçen İslam dünyasındaki siyasi ve dini bölünmelerin ne denli önemli olduğu vurgulanmaktadır. Ne var ki, Büyük Selçuklu Devleti’nin Sünni dünyasında liderlik iddiası ile Mısır’daki Şii Halifelik arasındaki amansız rekabet göz önüne alındığında, aralarında herhangi bir işbirliği olmasını beklemenin makul olup olmadığı tartışılır. Ancak bundan daha da önemlisi, farklı Türk güçleri arasında belirgin bir işbirliği olmamasıydı. Selçukluların Halep, Şam ve Antakya’daki eyaletleri İran’daki sözde yöneticilerinden yüksek ölçüde özerklik elde etmiş, Anadolu Selçukluları, Danişmendliler ve Artuklular bağımsız birer güç haline gelmişti. Ne var ki, Selçukluların İran’ın batısındaki merkezi ile Anadolu yaylaları ve Cezire gibi çok sayıda Türkmen göçmenin bulunduğu bölgeler dışında Türkler, Arap, Yunan ve Ermenilerden oluşan çoğunluk topluluklarını yöneten küçük, askeri bir elit kesimi teşkil ediyordu. Haçlı Seferleri hakkındaki bazı modern çalışmalarda, Batılıların farklı Müslüman grupları arasında gerçekte pek ayrım yapmadığı iddia edilmesine rağmen, konuya ilişkin ana kaynaklar Haçlı liderlerinin Türkleri yönettikleri topluluklardan ayrı, müstakil bir etnik grup olarak algıladıklarını göstermektedir. Gesta Francorum ile Chartres’lı Fulcherus, Aguilers’li Raimundus ve Aachen’lı Albertus’un eserlerindeki kanıtlara dayanarak, bu tebliğde, Batılı yazılı kaynaklarda, siyasi parçalanmanın tarihsel gerçekliğinin aksine, Anadolu Selçukluları ile Bizans arasındaki sınırdan Büyük Selçukluların Orta Asya’daki vatanına uzanan güçlü ve birleşik bir Türk dünyası ortaya koyulduğu iddia edilmektedir. Vakayinamelerde, özellikle gizemli Corrozana (tarihsel Horasan kentinin Latince adı) bu imparatorluğun merkez üssü olarak yer almakta; Horasan’dan sabit askeri takviye kaynağı ve Hristiyan tutsakların gönderildiği yer olarak bahsedilmektedir. Haçlıların engin ve birleşik Türk dünyası algısının ardında ise sayıca az olmalarına rağmen örgütlenmeleri ve eğitimleri sayesinde beklenmedik bir etkinlik gösteren Türklerin Haçlılar tarafından fetheden, askeri bir elit olarak görülmelerinin yattığı ileri sürülmektedir. On ikinci yüzyılın ikinci yarısında Franklar tarafından Horasan’dan Levant’a Türklerin fetihlerini kayıt altına alan bir Türk tarihi dahi kaleme alınmıştır. Batının köken efsaneleri tarzında yazılan bu tarihi anlatı, böylelikle Türklere Troyalılar, Gotlar, Normanlar ve İskandinavlar gibi tarihsel Batılı halklarınkine benzer bir statü vermektedir. Bu da, erken dönem Haçlıların Türk hasımlarına karşı duyduğu korku ve hayranlık karışımının bir diğer göstergesidir.

Açıklama

Url: http://usad.selcuk.edu.tr/usad/article/view/96

Anahtar Kelimeler

First Crusade, Khurasan, Origin myths, Latin chronicles, Turks, I. Haçlı Seferi, Türkler, Horasan, Latin kronikleri, Yaratılış efsaneleri

Kaynak

Selçuklu Araştırmaları Dergisi

WoS Q Değeri

Scopus Q Değeri

Cilt

Sayı

Künye

Murray, A. V. (2018). From the Bosphorus to Khurasan: the Turkish domination of Asia in the perception of the chroniclers of The First Crusade. Selçuklu Araştırmaları Dergisi, (8), 82-98.