Dergi Yayın Koleksiyonu
Bu koleksiyon için kalıcı URI
Güncel Gönderiler
Öğe Başkomutanlar: Timurlu ordusunda Emîrü’l-Ümerâ ünvanına giriş(Selçuk Üniversitesi, 2024) Koçak, Muhammed EminEmîrü’l-ümerâ ünvanı tarihte pek çok Türk-İslâm devletinde kullanılmıştır. Selçuklu, Akkoyunlu, Karakoyunlu ve Safeviler bu devletlerden bazılarıdır. Maverâünnehir’de Semerkant merkezli kurulan Timurlular’da da emîrü’l-ümerâ makamı bulunmaktadır. Timurluların kurucu hükümdarı Timur’dan, son hükümdarları Sultan Hüseyin Baykara’ya kadar emîrü’l-ümerâ ünvanına sahip devlet adamları olmuştur. Timurlu tarihi içerisinde emîrü’l-ümerâ ünvanına sahip olan komutanların gücü, dönemsel olarak değişiklik göstermektedir. Başkomutan (emîrü’l-ümerâ) olan emîrler, hükümdar ile yakın ilişki içerisine girmiştir. Genellikle bu makama güvenilen ve hükümdar ile şahsi ilişkiler kuran emîrler atanmıştır. Ayrıca Timurluların da mensubu oldukları Barlas boyundan, pek çok emîrü’l-ümerâ ünvanlı devlet adamına rastlanılmıştır. Emîrü’l-ümerâ ünvanına sahip komutanlar, hükümdar ile beraber seferlere katılmışlardır. Onlar savaşlarda, bazen sağ kolda, bazen sol kolda bazen de öncü birlik olarak görev almışlardır. Başkomutanların gücü ve etkinliği Timur döneminde belirli bir seviyede olmuştur. Bu kimseler büyük bir meydan savaşını yönetmemiş ve parlak bir zafer kazanmamışlardır. Ancak orduda belirli bir güce ve etkinliğe sahip oldukları kesindir. Timur döneminde, Emîr Cakü Barlas, Emîr Cihanşah Barlas ve Emîr Sultan Pir Ahmed Barlas’ın adı emîrü’l-ümerâ olarak anılır. Emîr Cakü Barlas ve Emîr Cihanşah Barlas aynı zamanda tavacıdır. Emîr Cihanşah Barlas, Emîr Cakü Barlas’ın oğludur. Dolayısıyla Timur döneminde, Barlas boyundan gelen önemli komutanlar vardır. Timur sonrası dönemde emîrü’l-ümerâ olan devlet adamlarının güçlerinin kademeli bir şekilde arttığı görülmektedir. Şahruh döneminde birden fazla emîrü’l-ümerâ vardır. Emîrü’l-ümerâların seçimi daha çok yönetici hanedan ile yakınlığa bağlı olarak değişmiştir. Bu dönemde de Timurluların mensubu oldukları Barlas boyundan emîrü’l-ümerâ makamına atanan kimseler vardır. Ancak hükümdar ile şahsi ilişkileri olan devlet adamlarının daha fazla güç kazandıkları görülmüştür. Timurlularda emîrü’l-ümerâ makamına sahip olan bazı emîrler, aynı zamanda Timurlu ordusundaki mühim bir görev olan tavacıdır. Bu durum onların askerî işlerdeki aktifliğine dair önemli ipuçları vermektedir. Ayrıca emîrü’l-ümerâ makamında bulunan emîrler, sadece orduda değil ekonomik ve idarî meselelerde de etkili olmuşlardır. Son olarak Timurlularda emîrü’l ümerâ ünvanı bazen kalıtsal olarak nesilden nesile aktarılmıştır. Barlas kökenli emîrü’l ümerâlar bu duruma örnektir. Ancak emîrü’l-ümerâ ünvanının tamamıyla kalıtsal olduğunu söylemek doğru değildir.Öğe Haçlı seferi vaazının nadide örneklerinden biri: Humbert de Romans’ın de Predicatione Crucis adlı eseri(Selçuk Üniversitesi, 2024) Çaylı, MuratBaşarısızlıkla sonuçlanmaması için titizlikle hazırlanılması gereken Haçlı Seferlerinin; askerî teçhizatın muntazam olması, en uygun güzergâhın seçilmesi ve binlerce insanı aynı amaç uğruna bir araya getirmek gibi pek çok aşaması vardı. Bunların hepsi birbirleriyle bağlantılı gibi görünse de ölümle sonuçlanması muhtemel bir sefere iştirak edecek kitleleri ikna etmek en zoru olmalıydı. Haçlı Seferinin mimarları, insanları en hassas noktasından yakalamayı bilen ruhbanlar olduğu müddetçe bu kolay bir işti. Lakin dinî motivasyon ne kadar etkili olsa da geçmişteki başarısızlıklar, uzuvlarını kaybetmiş ya da hiç geri dönememiş insanlar veya elde dilen kazançların kısa sürede yitirilmesi, Hristiyanların yüreğine korku salmaya ve haç kuşanmaya engel teşkil edebiliyordu. Bu sebeple Haçlı vaazı verme işi ehil insanların kontrolünde yapılması gereken bir meslek hâline geldi. XIII. yüzyılda yaşamış Dominikan üstadı azamı Humbert de Romans, Haçlı Seferine çıkmanın eskisi kadar cazip gelmediği bir dönemde Haçlı vaazı verecek meslektaşlarının işini kolaylaştırmak için bir eser yazmaya karar verdi. De predicatione crucis adını verdiği eserini 1260’lı yıllarda bitirdi ve vaizlerin hizmetine sundu. Çalışmasında, vaaz vermeye yetkin kişileri bilinçlendirmeyi ön planda tutan Humbert, toplanan halkın niteliğine, amacına ve olayların gidişatına göre vaizlerin nasıl hareket edeceklerini tek tek sıraladı. Bu çalışmada Humbert de Romans’ın hayatı incelenecek ve De predicatione crucis adlı eserde yer alan vaaz teknikleri üzerinde durulacaktır.Öğe Nizamülmülk’ün Siyasetname’sinin bir parrhesia örneği olarak değerlendirilmesi(Selçuk Üniversitesi, 2024) Yıldırım, OnurNizamülmülk’ün Siyasetname’si, İslam siyasal-edebi literatürü bağlamında siyasetname türünün ilk özgün örneklerinden birisini teşkil etmektedir. Siyasetname türünün karakteristik özelliklerini taşıyan Siyasetname genel yapısı itibariyle devlet yönetimiyle ilgili bir eserdir. Batı dillerinde hükümdar aynaları olarak bilinen siyasetname türünün merkezi siyasal aktörü hükümdardır. Bu bakımdan Siyasetname hükümdara devletin yönetimiyle ilgili öğüt verme amacında olan bir metindir. Ancak Siyasetname’nin tarihsel siyasal bağlamı, eserin yazarının siyasal-kamusal misyon ve gücü dikkate alındığında, bu eser sadece hükümdara öğüt verme suretiyle devlet yönetiminin nasıl olması gerektiği ya da “olması gereken”in ne olduğu üzerinden bir anlatı sunmaz. Aksine Siyasetname, “olan”ı müşahede etme suretiyle mevcut siyasal-kamusal işleyişe karşı eleştirel bir perspektif ortaya koyar. Başka bir deyişle Siyasetname, “olan”ın eleştirisinden “olması gereken”e yönelik reform programı ya da bir yol haritası sunmasına rağmen, bu eserin odak noktasını “olan”ın tüm açıklığıyla değerlendirilmesi oluşturur. Bu çalışma bağlamında Siyasetname’nin “olan”a karşı eleştirel söyleminde hakikati dile getirme çabası içerisinde olduğuna yönelik yarattığı izlenim, bu eserin parrhesia kelimesinin kılavuzluğunda okunulması ve değerlendirilmesine neden olmuştur. Fransız filozof Foucault tarafından “sözel ilişki etiği” olarak tanımlanan parrhesia’nın kelime anlamı “her şeyi söylemek”tir. Bu kelime anlamını muğlak bulan Foucault, pratik siyasetteki görev ve rolü nedeniyle parrhesia’nın açık sözlülük, tehlike, ödev ve eleştiri kelimelerini içerisinde barındırdığını ifade eder. Aslında ona göre parrhesia, yukarıda zikredilen kelimeleri bünyesinde taşıma suretiyle hakikati söyleme sanatı anlamına gelir. Bu çalışma, Foucault’nun çözümlemesine dayanan parrhesia kelimesinin kılavuzluğunda Siyasetname’yi kendi tarihsel-siyasal bağlamı içerisinde değerlendirmeyi yöntem olarak belirlemektedir. Çalışmanın konusu, parrhesia kelimesinin kılavuzluğunda Siyasetname’nin eleştirel söylemini ortaya çıkarmaktır. Çalışmanın amacı, hükümdara devlet yönetimiyle ilgili öğüt verme amacıyla kaleme alındığı ifade edilen siyasetname türünün özgün örneklerinden birisi olan Siyasetname’nin bir parrhesia metni olarak değerlendirilmesi gerektiği ortaya koymaktır.Öğe Bolvadin’deki Selçuklu yapıları ve Kırkgöz Köprüsü(Selçuk Üniversitesi, 2024) Uysal, Ali OsmanBolvadin ve çevresindeki en eski yerleşimler “Kayster-Pediom” ve “Polybotos”tur. Selçuklu döneminde “Molifdun” adıyla bilinen Bolvadin ise; Bizans dönemi yerleşimi olan Polybotos’un 5 km kadar doğusuna kurulmuştur. Burada, Selçuklu döneminden birkaç yapı tespit edilebilmektedir.Bunlar Bucak Mescidi, Alaca Mescit ve önündeki çeşme ile şehrin biraz dışında uzanan Kırkgöz Köprüsü’dür. Bize göre IV. Kılıç Arslan devrine ait olması gereken Bucak Mescidi’nden geriye sadece H. 660 / M.1262 tarihli kitâbesi kalmıştır. Bu kitâbe, mescidin biraz ilerisinde sokak köşesinde bulunan çeşmeye konulmuştur. Alaca Mescit’in üzerinde inşa kitâbesi yoktur. Buna karşılık Osmanlı dönemi onarımına dair H.965 /M.1558 tarihli bir kitâbe minare kaidesi üzerinde yer almaktadır. Selçuklu üslûbunda ahşap minare kapısına sahip Alaca Mescit’in, önündeki çeşmeyle birlikte H.677/M.1278 yılında inşa edildiğini düşünüyoruz. Osmanlı İmparatorluğu’nun ana yollarından birisi üzerinde yer alan Kırkgöz köprüsünün ilk olarak Roma veya Doğu Roma (Bizans) dönemlerinde yapıldığı ileri sürülür. Fakat bu görüşün dayanakları zayıftır. Çünkü Kırkgöz Köprüsü bu dönemlerin işlek yol ağı üzerinde değildir. Yapılan araştırmalarda Amorium-Polybotos arasında hiç Roma mil taşlarına rastlanılmamış olması da bunu doğrulamaktadır. Buna karşılık yapının mimarî malzemesi ve biçimsel nitelikleri özellikle Selçuklu dönemine işaret etmektedir. Üzerinde inşa kitâbesi bulunmayan köprünün Selçuklu döneminde 13. yüzyılın son çeyreğinde yaptırılmış olması kuvvetle muhtemeldir. Yapı 16. yüzyılda, Osmanlılar tarafından büyütülmüş ve zaman zaman tamir edilmiştir.Öğe Gazneliler ve Büyük Selçuklular devrinde zindan, zindan idarecileri ve gardiyanlar üzerine bir değerlendirme(Selçuk Üniversitesi, 2024) Tarifci, SinanGazneliler ve Büyük Selçuklular devrinde muhtelif suçlarından dolayı tutukluluklarına hükmedilen suçluların veya önlem amacıyla yahut siyaset açısından gözaltına alınan şahısların tutuldukları mekânlar olarak hususî ve umumî zindanlardan bahsetmek mümkündür. Saray zindanları, kale zindanları ve kuyu zindanları hususî zindanlar; şehir zindanları ise umumî zindanlar olarak tebarüz ettirilebilir. Saray içerisinde yer alan zindanlar bizzat hükümdarın denetiminde bulunan özel bir ceza alanıydı. Saray zindanlarında daha ziyade üst düzey devlet görevlileri ve dinî şahsiyetler tutulmuşlardır. Böyle kimselerin statülerinden ötürü, saray zindanlarının şartları bir dereceye kadar iyileştirilmiştir. Özel ceza alanına giren hapis mekânlarının başka bir türü kûtvâl, dizdâr ya da dejbân/dezbân gibi adlarla anılan kale hâkimlerinin yönetiminde bulunan kale zindanları idi. Kale zindanlarında da hanedan üyeleri başta olmak üzere idarî, askerî, dinî ve edebî zümrelere mensup önde gelen kimseler tutulmuşlardır. Kale zindanlarının koşulları, mahkûmun statüsüne göre nispeten iyileştirilmiş ya da ağırlaştırılmıştır. Özel ceza alanı içerisinde değerlendirilebilecek olan diğer bir mekân da kuyu zindanları idi. Sarayların, kalelerin içerisinde ya da belirli bir yerde kazılan derince çukurlardan bu maksatla istifade edilmiştir. Böyle zindanlarda da genellikle üst düzey şahıslar tutuklu bulundurulmuştur. Şehir zindanları ise başkentten başlamak üzere, önemli merkezlerde inşa edilen, halktan kimselerin hapsedildiği mekânlardı. Saray zindanları, bizzat hükümdarın ya da halifenin yönetimi altındaydı. Hususî zindanlardan olan kale zindanları ve kuyu zindanlarının idarecileri ile umumî zindan niteliğinde olan şehir zindanlarının idarecileri mahkûmların her türlü işlerinden sorumluydu. Zindanlarda mahkûmların gözetimi ve nezareti zindânbân, nigehbân, derbân, pâsbân, muvekkel, cellâd gibi isimlerle anılan gardiyanlar tarafından sağlanmıştır. Mahkûmlar ve gardiyanlar arasında genellikle menfi bir ilişki mevcut olmuştur. Bu çalışmada, Gazneliler ve Büyük Selçuklular devrinde saray zindanları, kale zindanları, kuyu zindanları ve şehir zindanları ile zindan idarecileri ve gardiyanlar üzerine bir değerlendirme yapılacaktır.Öğe Boris Koçnev’in makalesi ve ilk Selçuklu sikkesi: Arslan Yabgu’nun 415 (1025) yılında Kermîne’de bastırdığı fels(Selçuk Üniversitesi, 2024) Kucur, Sadi SüleymanTürk Hakanlığı (Karahanlılar) nümismatı Boris Koçnev 2001 yılında yayınladığı makalede Selçuklular’ın Dandanakan Savaşından önce darb ettirdikleri bazı sikkeleri tanıtmıştır. Bunlardan Türk Hakanlığı hakimiyetindeki Mâverâünnehir’de Semerkand ve Buhara arasında bulunan Kermîne’de 415 (1025) yılında darbedilen ilk sikkelerin Musa Yabgu’ya ait olduğu sonucuna varmıştır. Makalede bu ilk sikkeden başka Selçuklu tarihi için önemli olan 417 (1026-27), 419 (1028) ve 420 (1029) yıllarında, aynı darphanede darp edilen sikkeleri de tanıtmıştır. İlk sikkenin Musa Yabgu’ya ait olduğuna dair tezini delillendirmek için Musa Yabgu ve oğullarının 435 (1043-44), 439 (1047-48), 443 (1051-52) ve 446 (1054-55) yıllarında Herat’ta darp ettirdikleri dinarları da eklemiştir. Ancak zaman, mekân yani sikkenin darp edildiği tarih ve yer ile buradaki siyasî gelişmeler dikkate alındığında Koçnev’in özellikle ilk sikke hakkındaki iddiasının isabetli olmadığı kanaatindeyiz. Bu araştırmada Koçnev’in görüşleri anahatlarıyla tanıtıldıktan sonra asıl konumuzu teşkil eden 415 (1025) tarihli ilk sikkenin Musa Yabgu’ya değil, kardeşi Arslan Yabgu’ya ait olması gerektiği ortaya konmuştur. Bu sikkelerin Selçuklular tarafından çok erken bir tarihte Türk Hakanlığı bölgesinde, üstelik sikke darp ettirdiği bilinmeyen Arslan Yabgu tarafından darp ettirilmiş olması Selçuklu tarihinin erken tarihi için büyük önem taşımaktadır.Öğe Büyük Selçuklularda Devlet-Yönetim Anlayışı ve İtaat Kavramı(Selçuk Üniversitesi, 2023 Aralık) Sarıcı, Burak NazifSelçuk Bey’in İslâm’ı kabulünden sonra onun oğul ve torunları Mâveraünnehir bölgesinde faaliyet göstermeye başlamışlardı. Zaman içerisinde Horasan’a geçen Selçuklular burada Gaznelilerle mücadele ettiler. Bu mücadele onlar için oldukça zorluydu ama kırılma noktası 1040 yılında yaşandı. Dandanakan Savaşı’ndan sonra bağımsız bir devlet hâline gelen Selçuklular kısa süre içerisinde geniş toprakları ele geçirdiler. Selçuklular devletleşme yolunda ilerlerken kendi öz geleneklerinden gelen yönetim anlayışlarını benimsemişlerdi. Eski Türk ananesi idare mekanizmasının temel unsurları arasındaki güçlü konumunu daima korudu. Tuğrul Bey gibi bazı hükümdarların merkezîleşme çabaları bu geleneklerle çatışmıştı ancak köklerden gelen anlayışlar değiştirilememişti. Devletin sınırlarının genişlemesiyle birlikte idari sistemde ve yönetim anlayışında bazı yenilikler ve değişimler meydana geldi. Selçukluların başarılı bir devlet olarak yükselmesinde benimsedikleri devlet modeli ve yönetim anlayışı etkiliydi. Ayrıca bu başarının oluşmasında yönetilenlerin gösterdiği itaat de önemliydi. İtaati temin eden temel etkenler ise iyi bir yönetim sistemiyle yakın ilişkiliydi. Hükümdarın nitelikleri ve devlet mekanizmasının ilerleyişi itaatin başlıca teminatçılarındandı. Selçuklu sultanları sosyal devlet anlayışını benimseyen ileri görüşlü hükümdarlardı ve bu nitelikleri kuruluşlarından itibaren henüz bir asır geçmeden kıtalararası bir devleti başarıyla yönetmelerine sebep olmuştu. Sultan Alp Arslan yahut oğlu Melikşah, devlet hazinelerini halkları için harcamaktan geri durmayan liderlerdi. Alp Arslan ülkesindeki fakirleri gözettiği gibi ilim talepkârlarını da geri çevirmiyordu. Selçuklu sultanlarının hâmilikleri toplumun itaatini artırdığı gibi başarılı bir devlet yönetimini de temin ediyordu. Bu çalışmada, Selçukluların devlet gelenekleri ve yönetim anlayışları temel özellikleri ile ele alınmaya çalışılmıştır. Büyük Selçukluların yönetim anlayışında zamanla meydana gelen değişimler ve bu değişimleri etkileyen kültürel etkenler değerlendirilmiştir. Ayrıca Büyük Selçuklu Devleti’ne itaat gösteren çeşitli unsurların bağlılıklarının altında yatan sebepler ile ortaya çıkan neticeleri yorumlayıp devlet anlayışıyla ilişkisini ortaya koyabilmek hedeflenmektedir.Öğe Türkiye Selçuklu Sultanı I. Gıyaseddin Keyhüsrev Döneminde Devlet Yapılanması(Selçuk Üniversitesi, 2023 Aralık) Kaya, SelimTürkiye Selçuklu Sultanı I. Gıyaseddin Keyhüsrev ikinci saltanatı döneminde ülkede siyasî birliği ve istikrarı sağladıktan sonra devleti idarî olarak yeniden yapılandırmıştır. Bir plan ve program dâhilinde gerçekleştirilen bu yapılandırma; güçlü yönetim, güçlü ekonomi, kaynaşmış toplum ve uç beyliği politikası olarak dört temel esas üzerine tesis edilmiştir. Bu bağlamda devlet yönetiminde liyakatli komutan ve beyler yanında ilim ve fikir adamları da görevlendirilmiştir. Meliklerin siyasî ve idarî yetkileri sınırlandırılmış, sosyal ve kültürel hayatta etkin olan güçler arasında denge kurulmuştur. Ülke genelinde yol emniyeti sağlanarak ticari faaliyetlere önem verilmiş, limanlara sahip olmak için askerî seferler düzenlenilerek denizlere ulaşılmıştır. Dîvân-ı mezâlim etkin olarak çalıştırılmış, Müslüman halka olduğu gibi gayr-i müslimlere de huzurlu bir ortam sunulmuştur. Bu durum diğer ülkelerdeki gayr-i müslimlerin de Selçuklu ülkesine gelmesini sağlamıştır. Anadolu fütüvveti olan Ahilik ile diğer tasavvufi oluşumlar himaye edilerek, halkın dini inancının ve milli bilincinin korunması siyaseti takip edilmiştir. Sultan I. Gıyaseddin Keyhüsrev’in ikinci saltanat döneminde, yönetim siyaseti ve devlet idarî yapısında gerçekleştirilen değişim ve dönüşümün ifade edildiği bu makalede, amaca bağlı yöntem olarak, konu ile ilgili tarih metodolojisine uygun literatür incelemesi yapılmış sonra da panoramik bakış açısıyla tarihî-felsefik bir perspektif ortaya konulmuştur.Öğe Anadolu Selçuklu Devleti Döneminde Kale Kuşatmalarında Uygulanan Yöntem ve Teknikler(Selçuk Üniversitesi, 2023 Aralık) Çıtak, MesutSelçuklu Türkleri 26 Ağustos 1071 Malazgirt Savaşı’nın ardından Anadolu’yu yurt edinmek maksadıyla fetih hareketlerinde bulundular. Bu fetih hareketlerinin büyük kısmını kale muhasaraları oluşturmaktadır. Kale muhasaraları kendine özgü taktiği ve teknolojisi olan savaşlar olup hem kuşatan hem de kuşatılan açısından meydan savaşlarına göre daha riskli savaşlardır. Meydan savaşları birkaç saat içinde olup biterken kuşatma savaşları günler hatta aylarca sürebiliyordu. Bu süreç içinde kuşatıcı orduda açlık ve bulaşıcı hastalıklar ortaya çıkabiliyordu. Bu nedenle kuşatmanın baştan sona tüm ayrıntılarıyla planlanması ve en kısa sürede bitirilmesi gerekmekteydi. Gelişigüzel yapılan plansız bir kuşatma kalabalık orduların az sayıdaki savunucular karşısında mağlup olmasına neden olabiliyordu. Ortaçağın simgesi haline gelmiş kaleler Anadolu’nun her yanına yayılmıştı. Anadolu Selçukluları kuşatma stratejisini doğru planlayarak ve kuşatmaya uygun silah teknolojisini kullanarak bahsi geçen bu kaleleri ele geçirebilmişlerdir. Bu çalışmada Anadolu Selçuklularının kale kuşatmasını nasıl planladıklarını, kuşatmanın aşamalarını ve kuşatmada kullandıkları silahların neler olduğunu ortaya koymaya çalışacağız.Öğe Seyyid Burhaneddin Mezarlığı Türbe Araştırma Kazısı(Selçuk Üniversitesi, 2023 Aralık) Gündüz, FehmiTürbe ve kümbetler bir milletin varlığını kanıtlayan en önemli kültür varlıklarıdır. Türklerin İslamiyet’i kabul etmesi dünya tarihi açısından oldukça mühim sonuçlar ortaya çıkarmıştır ki bu geçiş döneminde ilk Müslüman Türkler geçmişteki kültür ve geleneklerini yeni dinleriyle kaynaştırmasını çok iyi bilmişlerdir. Bu durumun en iyi kanıtı ise bilimde, sanatta, sosyal yaşam da ve mimaride kendisini göstermektedir. Türklerin İslam’ın sancaktarlığını yapmış olduğu 11. yüzyıldan 20. yüzyılın başlarına kadar her alanda olduğu gibi ölü gömme geleneklerinde de değişikliklerin olduğunu tarihsel süreç ve dönem içerisinde değişen mimari geleneklerden takip edebilmekteyiz. Anadolu’nun en eski şehirlerinden biri olan Kayseri’de de sayısız eski mezarlık bulunmakla birlikte; ne yazık ki günümüze sadece Seyyid Burhaneddin Mezarlığı asli halini büyük oranda koruyarak gelebilmiş mezarlıklardan biridir. Seyyid Burhaneddin Mezarlığı 13. yy’den beri içerisine gömü yapılan, bir mezarlık alanı olarak kullanılan; Anadolu’nun da en eski mezarlıklarından biri olarak önemli bir yere sahiptir. İslâm coğrafyasında tanınmış şahsiyetlerin mezar anıtları türbe olarak ifade edilmekteyken özellikle Türklerin Müslüman olmasıyla “kümbet, makam, kubbe, meşhed, buk‘a, darîh, ravza” gibi adlarla da anılmıştır. Bu adlandırmalar genellikle yapının ait olduğu kişinin makam ve mevkiini, mensup olduğu sosyal, dinî ve siyasî zümreyi, ayrıca yapının mimari özelliğini yansıtmakla birlikte birbirinin yerine de kullanılmıştır. Tarihi bir mezarlığın içerisindeki türbe ve kümbetleri koruma altına almak, kısacası tarihi eserlerimizi koruma altına almak bizler için en önemli görevlerin başında gelmelidir.Öğe Son İlhanlı Başkenti Sultaniye ve Orta Çağ’daki Ticarî Önemi(Selçuk Üniversitesi, 2023 Aralık) Özturhan, Ahmet; Ağır, Abdullah MesutMöngke Kağan, Hülâgû Han’ı Ön Asya’ya göndermesinden kısa bir süre sonra Hülâgû Han tarafından İlhanlı Devleti tesis edildi. Hülâgû Han, İlhanlıların ilk başkenti olarak Meraga’yı tercih etti. Ardından Abaka döneminde İlhanlı başkenti Tebriz olarak belirlendi. Gâzân Han dönemine gelindiğinde İlhanlılar şehirler kurma anlamında yeni bir evreye girdi. Gâzân Han, Şenb-i Gâzân ve Mahmudâbâd gibi yeni yerleşim yerleri inşa ettirdi. Ayrıca Argun Han’ın İlhanlıların yaylak olarak kullandığı Şeru-yazı’da yeni bir şehir inşa etmek fikrini benimsedi. Ancak bu şehir Sultan Olcaytu’nun gayretleri ile tamamlandı. Sultan Olcaytu yeni kurulan şehre Sultaniye ismini vererek ülkenin dört bir tarafından sanatkârlar ve tacirleri bu şehre göçtürdü. Bunun yanında şehri başkent olarak belirledi. Böylece şehir kısa bir süre içinde Yakın Doğu’nun önemli ticaret merkezlerinden biri haline dönüştü. Fakat Sultaniye’nin hızla yükselen cazibesi Sultan Olcaytu’nun ölümüyle azalmaya başladı. Tüm bunlara rağmen Sultaniye şehri XV. yüzyılın başlarına kadar Yakın Doğu’nun önemli siyasî ve ticarî merkezlerinden biri olmaya devam etti. Bu çalışma Sultaniye şehrinin kuruluşu, yükselişi ve Orta Çağ’da ticarî ehemmiyetini dönemin kaynaklarını referans alarak irdelemeye çalışacaktır.Öğe Matrakçı Nasuh’un Beyân-ı Menâzil-i Sefer-i Irakeyn Adlı Eserinde Konya Kalesi(Selçuk Üniversitesi, 2023 Aralık) Özkan, Ela; Şimşir, ZekeriyaMinyatürler geçmişe ışık tutan, tarihi belgelere görsel nitelik kazandıran en önemli kaynaklardan biridir. Topografik konulu minyatürler ise Osmanlı dönemi minyatür sanatının önemli bir kısmını oluşturmakta olup konu ile ilgili en önemli minyatürlü yazmalardan biri de hiç şüphesiz Matrakçı Nasuh’un Beyân-ı Menâzil-i Sefer-i Irakeyn isimli eseridir. Matrakçı Nasuh, bu eserinde Kanuni Sultan Süleyman’ın İran seferinde İstanbul’dan hareket ederek Tebriz’e kadar ordunun geçtiği bütün menzillerin fizikî durumunu ve topoğrafyasını tasvir etmiştir. Konya kenti de bu kapsamda minyatürü yapılan menzillerden biridir. Bu çalışmayla Matrakçı Nasuh’un Konya minyatürünü resmederken konuya yaklaşımı, öncelik verilen ögelerin saptanması, kalenin form, renk, üslup bağlamında tanımlanması ve aynı zamanda sanatçının üslubunun mimariye nasıl yansıdığının tespit edilmesi amaçlanmıştır. Ayrıca minyatür ayrıntılı olarak tanıtılıp çalışma sonucunda minyatürde yer alan kale ile eldeki bilgiler ışığında kalenin özgün durumu arasında bağlantılar kurularak araştırmada varılan sonuçlar aktarılmaya çalışılacaktır.Öğe Gizemli Figür: İran ve Suriye’den Seramik Heykeller C. 1150-1250(Selçuk Üniversitesi, 2023 Aralık) Gibson, Melanieİslâm’ın gelişi ile birlikte putperestliğin yasaklanmasından sonra heykeltıraşlık sanatına çok ihtiyatlı yaklaşılmış ve İslâmî bir sanatsal ifade biçimi olarak görülmemiştir. Ancak Selçuklular zamanında gelindiğinde durum değişmiş ve sanat genel anlamıyla bazı değişikliklere uğramıştır. Nitekim daha önce önem verilmeyen heykeltıraşlık sanatına büyük bir alaka gösterilmiş ve sanatçıların ve onların destekçilerinin ilgisini çekmiştir. Bunun neticesinde sanatın kendisinden önce ve sonra ayırt edici özellikler bulduğu Selçuklular döneminde yeni bir sanatsal üslup ortaya çıkmış, birçok yeni dekoratif tema geliştirilmiş ve farklı temalarla insan heykelleri ve figürinleri yapılmıştır. 1150-1250 yılları arasında yeni bir moda ile gelen talep, sistematik alçı, seramik ve metal heykel üretimini teşvik etmiştir. Bu dönemde başta Kâşân, Rakka, Rey ve İsfahan gibi şehirlerde çok sayıda seramik heykel ve figürin üretilmiştir. Bu çalışmada, Selçuklu dönemi seramikleri üzerinde çok sayıda çalışması bulunan Melanie Gibson tarafından kaleme alınan “Gizemli Fı ?gür: İran ve Surı ?ye’den Seramik Heykeller c. 1150-1250” adlı makale İngilizce aslına sadık kalınarak Türkçe’ye tercüme edilmiştir. Makalede Selçuklular döneminde üretilen seramiklerin içeriği ve üretim aşamaları ile ilgili bilgi verilmesinin yanında, Kâşân ve Rakka’da üretilen, çeşitli müzelerde ve koleksiyonlarda bulunan on beş adet seramik figürün hakkında değerlendirmelerde bulunulmuştur.Öğe Investigation of Weight Loss Methods of Wrestlers Fighting in Different Styles and Categories During the Competition Period(Selçuk Üniversitesi, 2023 Nisan) Sarıkaya, Mehmet; Ökmen, Mehmet Şerif; Kılınçarslan, Gökmen; Bayrakdar, AkanThis research was conducted in order to determine the preferred weight loss methods of wrestlers in the category of juniors, cadets and espoir who compete in Greco-Roman and freestyle wrestling. 215 male wrestlers between the ages of 14 and 17 participated in the study. In order to determine the weight loss methods of wrestlers, the “athlete weight loss methods and effects scale” developed by Yarar et al. (2016) and the personal information form developed by the researchers were used. In the analysis of the data obtained from the wrestlers SPSS package program was used. Independent t test was used from binary comparisons and ANOVA test was used for multiple comparisons. Significance level was accepted as p<0.05. According to the styles variable, it was found that there was a significant difference between free and Greco-Roman wrestlers in the diet sub-dimension of the athlete weight loss and effects scale (p<0.05). According to the category variable, it was determined that there was a significant difference in the diet and ergogenic aids sub-dimensions of the juniors and the espoir (p<0.05). As a result, it is observed in the research findings that wrestlers usually use the diet method as a method of weight loss. It is thought that one of the most appropriate methods to protect the health and athletic performance of athletes is to apply a conscious diet, which will be more advantageous than other methods. In addition, it can be said that wrestlers consciously and healthily apply weight loss methods as they get older.Öğe Training Monitoring and Effect of Training Variables on Wellness Score in Elite Male Fencers(Selçuk Üniversitesi, 2023 Nisan) Yıldırım, Enver; Zengin, Hatice Yağmur; Cinemre, Şükrü AlpanSubjective measures such as well-being indices may be beneficial to balance fatigue and recovery on the fatigue continuum and awareness of well-being is considered a useful sign for identifying nonfunctional overreaching (NFOR) status. Recovery and neuromuscular fatigue process from training may be delayed because of the eccentric component during a stretch-shortening cycle (SSC) type activities and needs to be well monitored during fencing training and matches. The aim of the study is to investigate training monitoring of elite male fencing athletes aged 15-23 and to examine the variables that affect wellness during intensified training sessions. The study includes 16 elite men's saber fencers who train regularly and comprised of 139 data concentrated on training and 6 data engrossed on competitions. These data were examined throughout 2 different time sessions and an overall duration. Wellness scores, acute/chronic workload ratio (ACWR) and monotony scores were collected. The main findings of this study, in training loads a statistically significant difference was not observed between sessions, but in wellness scores, a significant difference was observed between sessions (acute load, p=0.861; hooper index, p=0.003). ACWR (p=0,6103) and monotony (p=0,4810) scores were not observed to be significant predictors of wellness both univariate and multivariate. In summation, this investigation concluded and reinforced the notion that the wellness score is a vital criterion in training and performance monitoring. It was discovered and noted that the continuity of the trainings and the increased intensity of the competition resulted in the wellness score to increase during the second sessionÖğe For a Higher Sprint Running Performance, in Which Part of the Warm-Up Protocol Should the Dynamic Stretching Phase be Applied?(Selçuk Üniversitesi, 2023 Nisan) Günay, Erkan; Özçelik, Recep; Mancı, Egemen; Çetinkaya, Caner; Bediz, Cem ŞerefThe literature has frequently examined the acute effect of warm-up protocols on athletic performance components. The lack of evidence in static stretching studies led researchers to dynamic stretching protocols that simultaneously enhance basic skill level, kinaesthetic awareness, range of motion, and core temperature. However, it needed to be clarified in which part of the warming up the dynamic stretching phase should be done. This study investigated the acute effect of the dynamic stretching exercise phase before and after a warm-up on the 20m sprint performance. The study included forty-four soccer players, aged 16.59±1.06 years, who played for amateur teams. Participants were randomly divided into two groups on the first day of the study. In the first group, dynamic stretching was performed before warm-up (BGW), and the players' 20m sprint performances were tested. In the second group, dynamic stretching was performed after the warm-up (AGW), and the players' 20m sprint performances were tested. On the second day of the study, the same protocol was applied to the same players by changing groups of players. The average speed in the 20m sprint test of the BGW group (2.96±0,13 sec.) was found to be significantly shorter than the AGW group (3.01±0,12 sec., p<0.05). The difference in the 20 m speed test values between groups was significant (p<0.05). The findings obtained in the applied experimental condition show that the dynamic stretching protocol applied before the warm-up running phase increases the sprint running performance. It may be more beneficial for the performance of athletes to do dynamic stretching before sprint running performances.Öğe Investigation of Fair Play Behaviors of Secondary School Students Participating in School Sports(Selçuk Üniversitesi, 2023 Nisan) Temel, Ahmet; Akdağcık, İbrahim ÜmranThis research aims to examine the fair play behaviors of secondary school students who participate in school sports. The sample of the research consists of 495 secondary school students who continue their education in Niğde in the 2022-2023 academic year and are selected by criterion sampling from purposive sampling methods. “Frequency of Exhibiting Fair Play Behaviors Scale” was used as a data collection tool in the research. Descriptive statistics, t-tests, and ANOVA tests were performed in the analysis of the data, and a significance level of .05 was taken into account in the interpretation of the data. According to the research findings, the students who participated in school sports exhibited fair play behavior at a frequent level in the spectator dimension; at a very frequent level in team, negative behavior, opponent dimension, throughout the scale. Fair play behaviors of female students were higher than male students (p<.03). According to the grade level, the scores of the 5th-grade students were found to be significantly higher than the 7th-grade students (p<.01). While the fair play behaviors of the students playing football in the spectator dimension of the scale were higher than the athletes interested in individual branches (p<.00), no significant difference was found in other dimensions (p>.05). In the variable of sports age, the fair play behaviors of the students who do sports for 1-3 years were found to be higher than the students who did sports for less than 1 year (p<.00). As a result of the research, it has been determined that secondary school students participating in school sports exhibit fair play behaviors very often and develop more positive attitudes towards their team. It is recommended that secondary school students participate in events such as games, competitions, and tournaments within the scope of school sports.Öğe The Effect of Aerobic Endurance on Agility and Speed in Amateur Soccer Players(Selçuk Üniversitesi, 2023 Nisan) Şahin, İbrahim Halil; Kahraman, Ömer; Budak, Maya; Kaplan, TurgutThe aim of this study is to examine the effect of aerobic endurance on speed and agility performance in amateur soccer players. 18 male soccer players at the Türkiye regional amateur league voluntarily participated in the research. The means age of the soccer players participating in the research; 24.61 ± 4.434 years, means height; 181.50 ± 0.041 cm and means body weight; 73.17 ± 6.364 kg. In the study, the yo-yo test was used to determine VO2Max levels, the 30-meter sprint test to determine sprint performance, and the pro-agility test to determine agility performance. The results of this study were that high VO2max levels in soccer players had a significant effect on agility and speed performance. Additionally, when the effect size was examined, it was seen that VO2max level was more effective in speed performance than agility. Also, it was found that the VO2max level explained the speed performance by 37% and a 1-unit change in the VO2max level affected the speed by 0.16, while the VO2max level explained the agility performance by 40.2% and a 1-unit change in the VO2max level affected the agility performance by 0.11. In conclusion, It has been observed that aerobic endurance affects sprint performance more than agility. Considering the distances related to agility (18.28 m) and sprint test (30 m), it is thought that the effect level of aerobic endurance increases as the running distance increases. Therefore, aerobic endurance levels should also be considered when applying agility and speed exercises.Öğe Movement Training Course View Scale Validity and Reliability of Study(Selçuk Üniversitesi, 2023 Nisan) Hoşver, Pelin Ustaoğlu; Hasırcı, Merve; Akpınar, SelahattinMovement education is important for the development of children, so it should be ensured that children gain multiple experiences with movement education curriculum prepared by experts suitable for children's developmental periods. This should only be provided by experts who have taken or have taken the movement education course at universities' faculties of sports sciences or physical education and sports colleges. The aim of this research is to develop a valid and reliable scale in order to determine the attitudes of the students who take the movement education course towards the movement education course. The study group of this research consisted of 300 students, 178 of whom were enrolled in physical education and sports teaching and 122 of them were enrolled in the department of coaching education and took the movement training course, studying at the faculties of sports sciences and sports sciences schools of various universities in the spring semester of the 2021-2022 academic year. forms. 103 of the students are female and 197 are male. Cronbach Alpha coefficient was calculated to determine the reliability of the scale. As a result of expert opinion and exploratory factor analysis, a five-point Likert-type scale consisting of 26 items was obtained. The scale consists of three dimensions. In order to determine the internal consistency of the scale, the item-total correlation was calculated and it was seen that the correlation values of all items were high. The Cronbach Alpha reliability coefficient, which was calculated to determine the reliability of the scale, was calculated as .962. When the findings related to the validity and reliability studies of the scale are examined, it can be said that the scale is a valid and reliable measurement tool that can measure the attitudes of the students towards the movement education lesson.Öğe Konya Yusufağa Kütüphanesindeki Yazma Akaid ve Kelam Kitaplarının Tasvifi I ( XI. Hicri Asırdan Önce Telif Edilmiş Olanlar)(Selçuk Üniversitesi, 1987 Aralık) Toprak, SüleymanTarihte topluluklara yüzyıllar boyunca takip edecekleri istikametleri çizmeğe muvaffak olmuş büyük devirler bu devirlerin bânisi büyük âlimler vardır. Eskilerin söz ve ve fikirlerini bize kadar ulaştıran şüphesiz eserleridir. Biz onları ancak eserlerinden tanıyabilir, öğrenebiliriz. İlerlemenin ve yükselmenin ilk şartı da geçmişi iyi bilmektir. Çünkü herhangi bir konuda çalışan insan, geçmişte o hususla ilgili yapılan çalışmaları bilmez, o konudaki eserleri tanımazsa, belkide çalışmaları sonunda eskilerin tekrarından öteye gidemez. Bu itibarla ilim erbabının, kendi ihtisas alanlarına giren bazıları sonradan basılmış olsa bile hattatlar tarafından büyük bir titizlik ve emekle yazılıp kütüphane köşelerini süsleyen paha biçilmez değerdeki el yazma eserleri tanımları ve bilmeleri gerekir.