Yazar "Ak, Murat" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 5 / 5
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Bi?r Âdemi?yet Anlatısı Olarak Vesîletü’n-necât(Selçuk Üniversitesi, 2022 Ağustos) Ak, MuratOsmanlı dönemi Türk edebiyatında Hz. Peygamber’i konu edinen birçok dînîedebî tür ortaya çıkmıştır. Hz. Peygamber’in doğumunun, mi’râcının ve ahlâkî özelliklerinin anlatıldığı mevlid türü bu dinî-edebî türler içinde birçok müstakil örneği bulunması açısından oldukça önemlidir. Bu türün Türk edebiyatında en meşhur örneği ise Süleyman Çelebi tarafından XV. yüzyılın hemen başında telif edilen Vesîletü’n-Necât isimli mesnevîdir. Vesîletü’nNecât, sosyal ve siyasal işlevi açısından ehl-i sünnetin tasavvufî yorumuyla Osmanlı topraklarında itikâdî ve siyâsî birlikteliği sağlamaya çalışan bir metindir. Bu hususiyetiyle Vesîletü’n-Necât Osmanlı topraklarında yaşayan insanlar için istikamet tayin eden öncü ve kurucu metin şeklinde tavsif edilmiştir. Bununla birlikte muhtevâsı itibariyle tasavvufî düşünce zemininde telif edilen eser, Hz. Peygamber şahsında kaleme alınmış bir âdemiyet anlatısı olarak karşımıza çıkar. Vesîletü’n-Necât’ın zeminini oluşturan tasavvufî düşünce sisteminde Hz. Peygamber, yegâne insân-ı kâmil olarak tasavvur edilir. Hz. Peygamber, insan nev’inin en mükemmel varoluşunu temsil eden Hz. İnsan’dır ve maddî ve manevî şahsıyla bütün bir âdemiyeti temsil etmektedir. Bu yönüyle Vesîletü’n-Necât’ı ademiyetin Hz. Peygamber şahsında anlatıldığı bir meta-anlatı olarak ele almak mümkündür. Vesîletü’nNecât’ı bugün Anadolu toplumu içinde hâlâ popüler kılan önemli sebeplerden birisi, sahip olduğu dilsel ve sanatsal özellikler kadar eserin Hz. Peygamber’in şahsında evrensel bir âdemiyet anlatısı hüviyetine sahip olması, yaratılışa ve varoluşa ilişkin sorulara verdiği cevaplarla âdemiyeti anlamlandırmasıdır.Öğe HİCAZ SEYAHATNÂMESİ, SÜLEYMAN ŞEFİK SÖYLE MEZOĞLU; Yayına Hazırlayan: Ahmet Çaycı - Bayram Ürekli, İz Yayıncılık, İstanbul 2012, 239 s.(2012) Ak, Murat[Abstract not Available]Öğe Mehmet Akif ve Necip Fâzıl şiiri merkezinde edebiyat ve Düşüncede nehir metaforu(2012) Ak, MuratTürk Şiirinin ve düşüncesinin önemli ismi Mehmet Akif Ersoy, şiirinde nehir metaforunu kullanır. Metafor, bu kullanımda nehrin zaman içindeki akışıyla be- şeriyetin tarih içindeki seyri arasında bir teşbih aracıdır. O beşeriyeti hızla akıp giden bir nehre benzetmiştir. Bu teşbihte milletler bu nehre bağlanan ırmaklar, fertler ise ırmaklardaki katrelerdir. Nehir metaforu benzer bir şekilde Necip Fazılın şiirinde de karşımıza çıkar. İki şair metaforun bu kullanım şeklini Klasik Türk Şiiri geleneğinden tevarüs etmemişlerdir. Zira Klasik Türk Şiirinde Farsça aslı cûy kelimesiyle karşımıza çıkan nehir, daha çok âşığın sevgilisi ardından akıttığı gözyaşlarının ifadesidir. Nehir metaforu Mevlânâ, Yahya Kemal gibi diğer şairlerin şiirlerinde de yer alır. Yine Hz. Muhammed için naat kaleme alan Alman şairi Goethe, Peygamberi bir nehre benzetmiştir. Bununla birlikte metafor sade- ce şiirin konusu olmamış, daha önce felsefî düşüncede, mistik düşünce biçimlerinde ve beşerî hareketlilikleri anlamaya yönelik sosyal tahlil çabalarında birçok disiplinin kullandığı bir anlatım aracı olagelmiştir.Öğe Na'tlerin tasavvufî temelleri ve na't mecmuaları (Süleymaniye Kütüphanesi Hamidiye Bölümü 1210,1211 -tenkidli metin)(Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2014-03-28) Ak, Murat; Tunç, Semra; Yeniterzi, EmineTürk şiirinin klasik döneminde hemen her şair na't kaleme almıştır. Na't, şairin Hz. Peygamber'e olan sevgisini dile getirdiği en müstesna metindir. Klasik dönemde na'tlerin muhtevasında tasavvufî bir Hz. Peygamber telakkisi karşımıza çıkar. Bu sebeple na'tlerin anlaşılması için tasavvuf düşüncesindeki Hz. Muhammed telakkisinin bilinmesi gerekir. Hz. Muhammed tasavvufî düşüncede âlemin varlık ve varoluşun başlangıcıdır. Bütün bilgi ve hikmetlerin kaynağıdır. Ahlakın nihâi gayesi ve insanoğlunun en mükemmel var oluşudur. Hz. Peygamber'i varlık, bilgi ve ahlak açısından ifade eden bu düşüncelerin edebî tezahürlerini klasik dönem na'tlerinde bütünüyle görmek mümkündür. Tasavvufî telakki ile kaleme alınan na'tlerin XV. yüzyıldan itibaren nicelik olarak arttığı görülür. Na'tler zamanla birikmiş ve içlerinden seçmeler yapılarak özellikle XVIII. ve XIX. yüzyıllarda na't mecmuaları meydana getirilmiştir. Bu mecmualar Hz. Peygamber için yazılmış na'tleri bir araya getiren önemli kaynaklardır. Edebiyatımızda müstakil birçok na't mecmuası bulunmakla birlikte, Süleymaniye Kütüphanesi Hamidiye Bölümü 1210 numarada kayıtlı na't mecmuası gerek içerdiği na't sayısı, gerek tertip hususiyetleri göz önünde bulundurulunca türün en güzel örneği olarak karşımıza çıkar. Aynı kütüphanede 1211 numarada bir başka na't mecmuası ile karşılaşırız. Bu iki mecmua birbirinden farklı metinleri de ihtiva eder. Türk şiirinin klasik döneminde na't mecmuaları olarak isimlendirilen derlemelere, Cumhuriyet döneminde na't antolojileri denmiştir. 1962'den günümüze birçok na't antolojisi ortaya çıkmıştır. Alanın uzmanları tarafından bilimsel hassasiyetle hazırlanan antolojiler hariç birçok na't antolojisinin özensizce hazırlandığını söylemek mümkündür. Gerek na't mecmuaları gerekse na't antololojilerinin bir kısmı na'tlerle birlikte tevhid, münacat, miraciye vb. dinî türlerde kaleme alınmış şiirlerin de yer aldığı eserlerdir. Bu çalışmada na'tlerin tasavvufî temelleri na't metinlerinden örneklerle ele alınmış, klasik dönemdeki na't mecmuaları incelenmiş ve Süleymaniye Kütüphanesi Hamidiye Bölümü 1210, 1211 numaralı na't mecmualarının metinleri verilmiştir.Öğe Türk İslam edebiyatında aşere-i mübeşşere(Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2009) Ak, Murat; Yılmaz, AhmetAşere-i mübeşşere, daha hayatta iken Hz. Peygamber tarafından cennetle müjdelenmiş, dört halifenin de içinde bulunduğu on isimden oluşan bir sahâbe topluluğudur. Sahâbeden cennetle müjdelenmiş başka isimler olsa da, Hz. Peygamber'in onların isimlerini tek bir rivâyette birlikte zikretmesi, İslam düşüncesi geleneği içinde aşere-i mübeşşere ıstılahı ile tavsif edilmelerinin sebebidir. Aşere-i mübeşşerede yer alan isimler yaşadıkları dönemde dinî, siyasî, içtimaî hemen her konuda öne çıkmışlardır. Bu sûretle başta dört halife olmak üzere aşere-i mübeşşere sözlü ve yazılı, manzum ve mensur edebî kültürümüzün tamamında kendilerine ait yerlerini almışlardır. Aşere-i mübeşşere içinde yer alan dört büyük halife, divanlarda oldukça yer etmiş, medh-i çâr-yârlar ile Hz. Peygamber naatlarından sonra yerlerini almışlardır. Dört halife içinde Hz. Ebû Bekir sadâkat, Hz. Ömer adâlet, Hz. Osman hilm ve hayâ, Hz. Ali de ilim ve irfan sahibi olma vasıflarıyla öne çıkmışlardır. Divanlarımızda, dört halife içindeki diğer isimlere nispetle Hz. Ali'ye daha fazla telmihte bulunulmuştur. Bu durum edebî geleneğimizde yer alan ehl-i beyt sevgisinin bir tezâhürüdür. Bununla birlikte dört halife dışında, aşere-i mübeşşerede yer alan diğer isimler divanlarda çok az zikredilmişlerdir. Yine divanlarda yer almayan birçok beyitte aşere-i mübeşşereye telmihlerle karşılaşmak mümkündür. Edebî geleneğimizde eserlerde aşere-i mübeşşere için müstakil fasıllar açılmıştır. Hz. Peygamber'in hayatını manzum olarak dile getiren Muhammediyye'de, sûfiyâne tarzda kaleme alınmış nasihatnâme eserleri diyebileceğimiz Garibnâme ve Tazarrunâme'de aşere-i mübeşşere müstakil fasıllarda manzum ve mensur olarak zikredilmişlerdir. Edebiyatımızda aşere-i mübeşşere için yazılmış üç manzum aşere-i mübeşşere hilyesi mevcuttur. Bu hilyelerden biri Edirneli Güftî'ye aittir. Diğer iki hilye Natî Mustafa Bey ve Mehmet Şâkir'e aittir. Edirneli Güftî ve Natî Mustafa Bey'e ait iki hilye Cevrî İbrahim Çelebi'nin çâr-yâr hilyesinin tekmileleri niteliğindedir. Başta dört büyük halife olmak üzere aşere-i mübeşşere manzum İslâmî edebiyatımızın temel unsurları olan divanlarımızda, manzum müstakil eserlerde ve kendileri için kaleme alınmış hilyelerde birçok telmihin konusu olmuşlardır.