Yazar "Yavru, Nuri" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 20 / 24
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Bi?r Köpekte Spondyli?ti?s Olgusu(Selçuk Üniversitesi, 1986 Ocak) Yavru, Nuri; Samsar, Erdoğan; Akın, Faruk; Güzel, NecdetA case of spondylitis ossificans in a dog was reported. The dog was six years old, and had paraplegia in the hind limbs. In radiographical examination, the ossified bridges among the vertebral bodies in the lumbosacral area were seen. Upon the consent of the owner, because the treatment was impossible the animal was euthanesied.Öğe Büyük ve Küçükbaş Hayvanların Bazı Travmati?k Lezyonlarında DMSO (Dimethylsulfoxide) Uygulamaları Üzeri?nde Kli?ni?k Çalışmalar(Selçuk Üniversitesi, 1987 Ocak) Yavru, Nuri; Samsar, Erdoğan; Akın, FarukThe aim of this study was to investigate the effectiveness of Dimethylsulfoxide (DMSO) in the treatment of some traumatic lesions occured in different parts of the body of small and large animals. For this purpose 9 cattle (calf, heifer, cow, bull), 7 horses, 2 cocks, 1 ram, 16 dogs and cats, totally 35 animals were used as materials. Undiluted pure DMSO or its 1/3 diluted solutions of it with glycerine, were applied locally once or twice in a day for the period until recovery of the lesions. DMSO was poured on the surface of the traumatic lesions by naked hand or piece of cotton or gause. The lesions were recovered between 2-15 and 2-5 days in small and large animals respectively. The treatment was failed on only two animals. As a conclusion, DMSO applications were found to be a simple and effective treatment in acut traumatic lesions of both small and large animals.Öğe Clinical Experience of Interlocking Nail Stabilization of Long Bone Fractures in Dogs - A Retrospective Study of 26 Cases(ISRAEL VETERINARY MEDICAL ASSOC, 2017) Arıcan, Mustafa; Alkan, Feyzanur; Altan, Semih; Parlak, Kurtuluş; Yavru, NuriThe aim of the study is to report the clinical and radiographic outcome after use of an interlocking nail (ILN) for stabilization of long bone fractures in dogs. Twenty-six dogs were evaluated. There were ten femoral fractures, 12 tibial fractures and four humeral fractures. The equipment was manufactured by Orthovet (Orthovet, Izmir, Turkey). Three ILN lengths with three different diameters (4, 6 and 8 mm) were used. Each ILN had a trocar tip on one end and four screw holes (two distal and two proximal). Ten fractures (four femoral, five tibial, one humeral) were associated with other orthopedic problems. Nine (39.1%) patients had aseptic nonunion and malunion fractures. A static fixation mode was used for nine fractures and a dynamic fixation mode was used in 17 (65.3%). The surgical time recorded was 45-52 minutes. Three dogs had a major complication requiring surgical intervention. At 6 months, the functional outcome was excellent in 15 (57.6%) animals, good in seven (26.9%), fair in three (11.5%), and poor in one (3.8). In conclusion, the use of ILNs to repair diaphyseal fractures of the femur, tibia, and humerus in dogs resulted in a good or excellent functional outcome in most patients.Öğe Clinical experience of interlocking nail stabilization of long bone fractures in dogs – a retrospective study of 26 cases(Israel Veterinary Medical Association, 2017) Arıcan, Mustafa; Alkan, Feyzanur; Altan, Semih; Parlak, Kurtuluş; Yavru, NuriThe aim of the study is to report the clinical and radiographic outcome after use of an interlocking nail (ILN) for stabilization of long bone fractures in dogs. Twenty-six dogs were evaluated. There were ten femoral fractures, 12 tibial fractures and four humeral fractures. The equipment was manufactured by Orthovet (Orthovet, Izmir, Turkey). Three ILN lengths with three different diameters (4, 6 and 8 mm) were used. Each ILN had a trocar tip on one end and four screw holes (two distal and two proximal). Ten fractures (four femoral, five tibial, one humeral) were associated with other orthopedic problems. Nine (39.1%) patients had aseptic nonunion and malunion fractures. A static fixation mode was used for nine fractures and a dynamic fixation mode was used in 17 (65.3%). The surgical time recorded was 45-52 minutes. Three dogs had a major complication requiring surgical intervention. At 6 months, the functional outcome was excellent in 15 (57.6%) animals, good in seven (26.9%), fair in three (11.5%), and poor in one (3.8). In conclusion, the use of ILNs to repair diaphyseal fractures of the femur, tibia, and humerus in dogs resulted in a good or excellent functional outcome in most patients. © 2017, Israel Veterinary Medical Association. All rights reserved.Öğe Comparison of steroid and platelet-rich plasma (PRP) applications in the treatment of collagenase induced tendinopathy in rabbit(Selçuk Üniversitesi Veterinerlik Fakültesi, 2021) Zamirbekova, Nuriza; Yavru, NuriAmaç: Bu çalışmada, tavşanlarda kollajenaz (Kollajenaz Tip I) ile oluşturulmuş aşil tendinopatilerinde trombositten zengin plazma (PRP) ve MPA (metilprednizolon asetat) enjeksiyonlarının terapötik etkilerini histopatolojik olarak değerlendirmeyi amaçlamıştır. Gereç ve Yöntem: Aşil tendinopatisi, 23 tavşanın sağ ve sol aşil tendonlarının proksimal ve distal bölgelerine intratendinöz tip I kollajenaz enjeksiyonu ile oluşturuldu. Kolajenaz enjeksiyonundan bir hafta sonra, sağ aşil tendonları- nın distaline PRP ve sol aşil tendonlarının distaline MPA enjekte edildi. Tüm aşil tendonlarının proksimal kısımlarına %0,9 serum fizyolojik enjekte edildi. Tavşanlar, terapötik enjeksiyonlardan 3, 6 ve 8 hafta sonunda ötenazi edildi. Tendonların histolojik dejenerasyon derecesi Modifiye Movin skorlamasına göre yapıldı. Bulgular: Tedavi grupları ile % 0,9’luk serum fizyolojik enjekte edilen grup arasında incelenen tüm dönemlerde istatistiksel açıdan önemli farklılıklar tespit (p<0,05) edildi. Altıncı hafta sonunda tedavi grupları arasında tüm parametrelerde istatistiksel olarak önemli olmayan orta düzeyde iyileşme gözlenirken, 8. hafta sonunda MPA uygulaması yapılan tavşanlarla kıyasla PRP enjeksiyonu uygulanan hayvanların aşil tendonlarında kollajen ipliklerin paralel düzenlenmeleri ve demetleşmenin daha iyi olduğu gözlendi. Ayrıca tedavi grupları 8. hafta sonunda karşılaştırıldığında, PRP grubunun vaskülarizasyon ve tenosit çekirdek parametrelerinde istatistiksel olarak önemli düzeyde iyileşme gözlendi (p<0,05). Öneri: PRP enjeksiyonlarının, MPA enjeksiyonuna göre tendinopati tedavisinde daha erken iyileşme sağlayacağı kanısındayız.Öğe Comparison of steroid and platelet-rich plasma (PRP) applications in the treatment of collagenase induced tendinopathy in rabbit(Selçuk Üniversitesi, 2021) Zamirbekova, Nuriza; Yavru, NuriAim: The aim of this study was to evaluate histopathologically the therapeutic effects of platelet-rich plasma (PRP) and MPA (methylprednisolone acetate) injections in rabbits achill tendinopathies induced by collagenase (Collagenase Type I) Materials and Methods: Achilles tendinopathy was formed with intrathendinous injections of type I collagenase into the proximal and distal regions of the right and left achilles tendons of 23 rabbits. PRP was injected distal to the right Achilles tendons and MPA to the distal of the left Achilles tendons. A 0,9% saline solution was also injected into the proximal parts of all achilles tendons. Rabbits were euthanized 3, 6, and 8 weeks after the therapeutic injections. The degree of histopathological degeneration of the tendons was made according to the Modified Movin scoring. Results: Statistically significant differences were detected between the treatment groups and the 0.9% saline injected group (p<0.05). In the histopathological evaluations performed at the end of the 6th week no statistically significant difference was detected between the treatment groups (p>0.05) without tenocyte nuclei (p<0.05). At the end of the 8 weeks vascularization and tenocyte nuclei (p<0.05) parameters was observed better in the Achilles tendons of the rabbits undergoing PRP injection compared to rabbits with MPA application. Conclusion: In conclusion, we consider that PRP injections tend to provide an earlier improvement in the treatment of tendinopathy compared to MPA injection.Öğe Comparison of the effects of intraocular pressure with phacoemulsification and extra- capsular cataract extraction methods in dogs with cataract(2014) Arıcan, Mustafa; Erol, Hanifi; Parlak, Kurtuluş; Kamış, Ümit; Yavru, NuriAmaç: Bu çalışmada intraoküler lens (IOL) konularak veya konulmadan yapılan ekstrakapsüler ekstraksiyon (EKKE) ve fakoemülsifikasyon (FAKO) yöntemlerinin 28 gün süre içinde göz içi basınçlarına etkilerini araştırılması amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem: Materyal olarak her iki cinsiyetten farklı yaşlarda vücut ağırlıkları 10 ile 30 kg arası olan katarakt teşhisi konulan 20 köpek kullanıldı. Katarakt teşhisi, direkt ve indirekt oftalmoskop, ultrasonografi, biyomikroskop ile yapıldı. Katarakt olguları klinik muayene ve ultrason ile immatür (7 olgu), matür (7 olgu) ve hipermatür (6 olgu) olarak sınıflandırıldı. Köpekler 10'arlı iki gruba ayrıldı. Katarakt teşhisi konulan 10 köpeğe EKKE ve diğer 10 köpeğe ise FAKO operasyonları gerçekleştirildi. Her iki grup için 41 dioptrilik tek parça akrilik intraoküler lens kullanıldı. Bulgular: Göz içi basınçı IOL kullanılmayan EKKE grubunda 14. günde en düşük seviyede ölçüldü. IOL uygulanan grupta ise düzensiz seyir gösterdi. Fakoemülsifikasyon IOL uygulanmayan grupta ise göz içi basınçları 21. günde en düşük seviyede ölçüldü. Bununla birlikte 28. gün sonunda bütün değerlerin referans aralığında olduğu tespit edildi. Öneri: Kataraktlı olgularda göz içi basınçları dikkate alındığında her iki cerrahi uygulamanında kullanılabileceği kanısına varılmıştır. Cerrahinin başarısı doğru hasta seçimi, doğru cerrahi teknik, doğru ekipman ile olmaktadır. Bunun yanı sıra katarakt immatür dönemde teşhis edilirse fakoemülsifikasyonun başarı oranı artmaktadır.Öğe Comparison of the effects of intraocular pressure with phacoemulsification and extracapsular cataract extraction methods in dogs with cataract(Selçuk Üniversitesi Veterinerlik Fakültesi, 2014) Erol, Hanifi; Arıcan, Mustafa; Parlak, Kurtuluş; Kamış, Ümit; Yavru, NuriAmaç: Bu çalışmada intraoküler lens (IOL) konularak veya konulmadan yapılan ekstrakapsüler ekstraksiyon (EKKE) ve fakoemülsifikasyon (FAKO) yöntemlerinin 28 gün süre içinde göz içi basınçlarına etkilerini araştırılması amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem: Materyal olarak her iki cinsiyetten farklı yaşlarda vücut ağırlıkları 10 ile 30 kg arası olan katarakt teşhisi konulan 20 köpek kullanıldı. Katarakt teşhisi, direkt ve indirekt oftalmoskop, ultrasonografi, biyomikroskop ile yapıldı. Katarakt olguları klinik muayene ve ultrason ile immatür (7 olgu), matür (7 olgu) ve hipermatür (6 olgu) olarak sınıflandırıldı. Köpekler 10’arlı iki gruba ayrıldı. Katarakt teşhisi konulan 10 köpeğe EKKE ve diğer 10 köpeğe ise FAKO operasyonları gerçekleştirildi. Her iki grup için 41 dioptrilik tek parça akrilik intraoküler lens kullanıldı. Bulgular: Göz içi basınçı IOL kullanılmayan EKKE grubunda 14. günde en düşük seviyede ölçüldü. IOL uygulanan grupta ise düzensiz seyir gösterdi. Fakoemülsifikasyon IOL uygulanmayan grupta ise göz içi basınçları 21. günde en düşük seviyede ölçüldü. Bununla birlikte 28. gün sonunda bütün değerlerin referans aralığında olduğu tespit edildi. Öneri: Kataraktlı olgularda göz içi basınçları dikkate alındığında her iki cerrahi uygulamanında kullanılabileceği kanısına varılmıştır. Cerrahinin başarısı doğru hasta seçimi, doğru cerrahi teknik, doğru ekipman ile olmaktadır. Bunun yanı sıra katarakt immatür dönemde teşhis edilirse fakoemülsifikasyonun başarı oranı artmaktadır.Öğe Enfekte Yara ve Apseleri?n Sağıtımında Şeker Uygulamalarının I?yi?leşme Üzeri?ne Etki?si?(Selçuk Üniversitesi, 1992 Ocak) Yavru, Nuri; Koç, Yılmaz; Arıcan, Mustafa; Doğruer, YusufWith this study it was tried to use the rather simple, cheap and uncomplicated treatment method of crystallise sugar application as an help of treatment in the field of veterinary medicine. In this study materials were consisted of total 28 cases; these were; 1 dog, 1 rabbits, 2 horses and 4 cattle which had been brought to the surgery clinics. 1 horse, 2 catle had bursitis purulenta, 2 calves had arthritis purulenta, 1 cat, 1 sheep, 4 horses, 3 cattle had infected and necrotic wounds, 6 dogs had experimentally made symetric wounds. Granulated sugar was applied in crystallise form as 40% solution and 59% paste form. One of the experimentally made wounds was treated in clasical medhod, and the next one is by grunulated sugar application. Any antibiotic was used expect in arthritis purulenta cases. The resistance of the wound was measured comparatively with an electronic prebe (Eastern-Animdletek-Inc. USA) in order to have an idea about the improvement rate of the healing results of granulation tissue of experimentally made wounds in 3 dogs. From the other 3 dogs 1 gram of muscle piece was taken before and third and sixth day after the treatment in order to detect the bacteria level on both of the wounds, that colony counts were made. Putrid flow from abscesses in different dimensions has stopped varying in time of 3 to 5 days by application of 40% granulated sugar solution. This time was obtained as 4 days in arthritis and 2-3 days in bursitis cases. Complete healing was in between 10-17 days. In the infected wounds it was detected that production of granulation tissue by ceasing of flow occured in 3 to 5 days depending on the size of the wound. It has neeted 7 to 13 days for granulation tissue to reach to the skin level. It was reported that the regression of the size of the wound half of its original size on the fifth day and a higher resistance of sugar applied wound was detected in the measurements of the granulation tissue improvement. Reduction of bacteria number was detected in sugar applied wounds comparing with the other one in colony countings bacteriologically. Findings at the end of this study was showed that because of good results, cheapness, easily applicabliness and most abundancy of sugar it may be an alternative to other classical treatment methods.Öğe Evaluation of the outcomes of right paralumbar fossa colostomy for type II colonic atresia in calves: a report of 24 cases(POLISH SOC VETERINARY SCIENCES EDITORIAL OFFICE, 2019) Erol, Muharrem; Erol, Hanifi; Altan, Semih; Yavru, NuriThe aim of the present study was to evaluate the effectiveness of right fossa paralumbar colostomy on the survival rate of calves with atresia coli maintained under Anatolian farming conditions. The clinical diagnosis was confirmed by clinical findings, pain and contrast radiographic examination. In clinical and indirect radiographic examination, rectum and descending colon were seen as more constricted than usual. In surgery, the abdominal cavity was opened through a vertical incision from the right paralum bar fossa. The blind end of the ascending colon was fixed to the abdominal wall in order to create a stoma. The postoperative course of the calves was obtained from the owners of the calves during a period of four months. It was learned that only one calf survived and the others died because of diarrhea within the four month period. In conclusion, this study demonstrated that although right fossa paralumbar colostomy was successfully performed for type-II atresia coli, severe functional impairment and fluid imbalance due to the loss of an important fluid resorption resulted in the death of most calves that were kept under Anatolian farming conditions.Öğe Geniş fıtık deliklerinin deri otogrefi ile kapatılması üzerine klinik araştırmalar(1999) Yavru, Nuri; Alkan, Fahrettin; Koç, Bahattin; Avki, Sırrı; Arıcan, Mustafa[Abstract not Available]Öğe I?yoni?k ve Non-İyoni?k Kontrast Maddeleri?n Akut Renal Toksi?teleri?ni?n Hücre Kültürleri?nde Karşılaştırmalı Araştırması(Selçuk Üniversitesi, 1992 Mart) Yavru, Sibel; Yavru, NuriIn this study was carried out to show the damage of high osmolality ionic and low osmolality non-ionic contrast media in indirect radiography of kidneys, invitro. In this study MDBK was used as permanent cell culture. Omnipaque (lohexol) which is low osmolality non-ionic and Urografin 76% (Diatrizoate) which is high osmolality ionic contrast media were used in different dilution concentrations. As a result ionic contrast media even in low concentration produced CPE in kidney cell culture, but alternatively the same effect was determined in non-ionic media after 24 hours without any dilution. CPE was not determined in cell cultures dilution of these media.Öğe The Importance of Cartilage Breakdown Products for Early Diagnosis and Prognosis of Bovine Infective Arthiritis(1998) Arıcan, Mustafa; Carter, Stuart Davit; Yavru, Nuri[Abstract not Available]Öğe Kangal Irkı Bi?r Köpekte Sertoli Hücreli? Tümör ve Seminoma(Selçuk Üniversitesi, 1992 Ocak) Erer, Hüdaverdi; Kıran, Metin Münir; Yavru, NuriBei einem 12 Jahre alten maennlichen Kangal-Hund werden im rechten Hoden Sertolizelltumor mit Invasion und im linken Hoden diffuses Seminom beschrieben. Beide Tumoren lagen im Skrotum. Der rechte Hoden war atrophisch, ca. 2 x 1.5 x 1.5 cm gross und derbe Konsistenz. Die Schnittflaeche war weisslichgrau und durch wenig entwickeltes Bindegewebe lobuliert. Parenchym des Tumors wurde aus ungeordneten und erweiterten Samenkanaelchen, gross vakuolhaltigen, oft laenglichen neoplastischen Zellen bestanden. Die relativ kleinen, chromatinarmen Kerne mit einem Nukleolus hatten eine ovale bis langgestreckte Form. Mitosen traten sehr selten auf und Infiltration der Tumorzellen in die Umgebung war zu beobachten. Die Oberflaeche des ca. 18 x 13 x 8 cm grossen linken Hodens war unregelmaessig. Die Schnittflaeche war grauweiss, durch unterschiedliche grosse Knoten lobuliert und wiess blutige sowie nekrotische Herde auf. Mikroskopisch. wurde die tubulere Hodenstruktur unsichtbar. Durch sehr dünnes Stroma getrennte Zellen waren uniform, rund oder polyhedral und wiesen dichte Massen auf. Tumorzellen hatten grosse, rundliche, blaeschenförmige Kerne mit einem oder mehreren deutlichen Kernkörperchen. Zellriesen und mehrkernige Riesenzellen wurden gelegentlich und Mitosen haeufiger festgestellt. Lymphozyten werden als herdförmige Anhaeufungen oder lockere Infiltrationen im Stroma besonders perivaskulaer und an den Tumorraendern nachgewiesen. Haemorrhagische Bezirke und nekrotische Herde sowie Hyperaemie wurden aufgewiesen, wobei in manchen Gefaessen metastatische Tumorzellen angetroffen wurden. Dies ist die erste Fallbeschreibung dieser primaeren kombinierten Hodentumoren in der Türkei.Öğe Konya Bölgesi?nde Sığır Topallıklarına Neden Olan Ayak Hastalıkları Üzeri?nde Radyoloji?k ve Hi?stopatoloji?k I?ncelemeler(Selçuk Üniversitesi, 1992 Ocak) Yavru, Nuri; Koç, Yılmaz; Elma, Ertuğrul; Erer, Hüdaverdi; Özkan, Kadircan; İzci, Celal; Kaya, ZuhalDiese Arbeit wurde ausgeführt, um die Frage zu beantworten, an welchen Klauenerkrankungen die Tiere leiden, die in den Schlachthof zur wirtschaftlichen Verwertung eingeliefert waren, und die nachfolgenden Untersuchungen entsprechend der Ergebnisse durchzuführen.. Das Untersuchungsmaterial bestand aus 100 Rinderfüssen, die den 73 Rindern von unterschiedlichen Alter, Geschlecht und Rasse gehörten. In der vorliegenden Untersuchung wurde bei Klauenerkrankungen, die in Konya ein wichtiges Zuchtproblem darstellen, die klinische Untersuchung nacher mit röntgenologischen und histopathologischen Untersuchungen ausgewertet und die richtige Diagnose gestellt. Unter 100 Füssen waren in 84% der Klauen, eine Deformierung des Klauenschuhs vorhanden. Nach diesen Untersu- chungen waren die Ergebnisse wie folgendes: Nichteitrige Klauenlederhautentzündung (32%), Ostitis-Periostitis 15 %), Ballenhorfaeule (12%), Podarthrose (11%), Eitrig-infizierte Klauenlederhautentzündung (8%), Klauengelenkentzündung (6 %), Hornspalt (3%) Rusterholz'sches Sohlengeschwür (4%), Zwischenklauenhautentzündung (3%), Eitrige Entzün- dung der gemeinsamen digitalen Beugesehnenscheide (1%), Zwischenklauenwulst (2%), Ankylosierung des Klauenge- lenkes (1%), Klauenbeinfraktur (1%) und Knochentuberkulose (1%). Als Schlussfolgerung wurde die Wichtigkeit der Klauenpflege ausgesagt, da bei 84% der erkrankten Klauen eine Formveraenderung vorhanden warÖğe Köpek Gözünde Calliphora Vomitoria Olgusu(Selçuk Üniversitesi, 1986 Ocak) Yavru, Nuri; Samsar, Erdoğan; Güzel, Necdet; Karaer, Zafer; Gürkan, MehmetIn may 5th 1983 a male puppy in 5 days old with a slight occular purulent discharge was brought to the clinics of the Veterinary Faculty of Ankara University, for treatment. The lid area was swollen and a purulent discharge was extruding throung a small lid openin. The lid separation was performed with a blunt scissors. By this, the conjunctival and the corneal surface were exposed and two worms were found on the corneal surface. The worms were removed with forceps. Perforation and panophthalmia was seen in the cornea. The worms were identified as Calliphora vomitoria.Öğe Köpeklerde Bazı Trankilizanların Kan ve Serebrospinal Sıvıdaki Çeşitli Biyokimyasal Değerler Üzerine Etkilerinin Araştırılması(Selçuk Üniversitesi, 1990 Ocak) İzci, Celal; Yavru, Nuri; Tiftik, Ali Muhtar; Koç, YılmazThis study was carried out in three groups, that each group consists of 5 dogs. In the first group xylazine, in the second group propionylprozmazine and third group promazine was used intravenously, as a doses of mg per kg body weight 3.5, 0.3 and 3 mg respectively. In all the animals blood an cerebrospinal fluid samples were taken first before and then after the application of drug on 30th, 60th and 120th minutes. In the samples changes in glucose, sodium, potassium, calcium and phosphor parameters were investigated.Öğe Köpeklerde Farklı Bölgelere Yapılan Kasi?çi? Enjeksi?yonlar Üzeri?nde Karşılaştırmalı Araştırmalar(Selçuk Üniversitesi, 1989 Ocak) Tıpırdamaz, Sadettin; Yavru, Nuri; Özkan, KadircanIn this study it was aimed to find the most suitable region comparing both the spread of injected material and appropriaty of the region by means of intramuscularly injections which are applied from different regions in veterinary clinics. In this study 16 dogs were used under two separate groups. The dogs in the first group were injected 2 ml. of contrast medium with a 22 mm. long needle from the infraspinata, supraspinata, gluteal and femoris caudalis regions. Latero-medial radiographs of all the regions were taken and the spread of contrast medium was examined after 5,15, and 30 minutes of injections. In the second group the dogs were injected 2 ml. of indian ink to the above mentioned regions with the same length needles. The dogs were euthanized after 30 minutes of injection and were kept in a deepfreeze for a day. After the end of this prioed, sections were done on the regions in order to determine the degree of spread of indian ink. As a result it has been decided that infraspinata and gluteal regions were superior to the other regions from the point of spread of contrast medium and indian ink, and from the anatomical point of view regio infraspinata was superior to other regions.Öğe Köpeklerde laparoskopik destekli gastropeksi ile klasik gastropeksi operasyonunun karşılaştırılması(Selçuk Üniversitesi Veterinerlik Fakültesi, 2014) Erol, Hanifi; Arıcan, Mustafa; Parlak, Kurtuluş; Yavru, NuriAmaç: Profilaktik gastropeksi özellikle büyük ırk köpeklerde gastrik dilatasyon volvulus (GDV)’un önlenmesi için yapılan cerrahi bir uygulamadır. Bu çalışmada, GDV’nin profilaksisinde etkili olan klasik gastropeksi ile laparoskopik destekli gastropeksi yöntemleri iyileşmedeki etkileri ve uygulanma kolaylığı açısından karşılaştırıldı. Gereç ve Yöntem: Araştırma materyalini 12 adet köpek oluşturdu. Köpeklerin ağırlıkları ortalama 20-30 kg olarak belirlendi. Köpekler iki gruba ayrıldı. 1. Gruptaki köpeklere klasik gastropeksi (ventral orta hat gastropeksi) yöntemi uygulandı. 2. Gruptaki köpeklere ise laparoskopik destekli gastropeksi operasyonu uygulandı. Biyokimyasal analizler ve kan gazı muayeneleri için preoperatif dönem ve postoperatif 9. günde kan alınarak incelendi. Ultrasonografik muayeneler 5-7.5 MHz’lik konveks problar ile gerçekleştirildi. Postoperatif dönem 9. günde köpeklere direkt ve indirekt radyografik muayeneler yapıldı. Bulgular: Post-operatif olarak köpeklerin, 9 gün süreyle operasyon sonunda günlük kontrolleri yapıldı. Sonuçlar, her iki operatif tekniğin hızlı ve kolay uygulanabilirliğini ortaya koydu. Klasik gastropeksi için ortalama operasyon süresinin 20 dakika oldu- ğu belirlenirken, laparoskopi grubunda bu sürenin 41.5 dakika ortalamasında olduğu belirlendi. Her iki cerrahi müdahalenin sonucunda post-operatif bakımda dikişlerin alınmasına kadar komplikasyonla karşılaşılmadı. Ultrasonografik muayenede, her iki grup için gastrik peristaltik kontraksiyonlar postoperatif 7. günde sayıldı. Klasik gastropeksi ve laparoskopik gastropekside 4-5 kontraksiyon ortalaması bulundu. Radyolojik muayene, midenin lokalizasyonu, ölçüsü, şekli, içeriği, gastrik rugal ve duvarda herhangi patolojik bir durum ile karşılaşılmadı. Öneri: Çalışma sonunda laparoskopik gastropeksi ve klasik gastropeksinin acil cerrahi müdahalelerde ve profilaktik amaç için uygulanabileceği önerildi.Öğe Köpeklerde laparoskopik destekli gastropeksi ile klasik gastropeksi operasyonunun karşılaştırılması(2014) Arıcan, Mustafa; Parlak, Kurtuluş; Erol, Hanifi; Yavru, NuriAmaç: Profilaktik gastropeksi özellikle büyük ırk köpeklerde gastrik dilatasyon volvulus (GDV)'un önlenmesi için yapılan cerrahi bir uygulamadır. Bu çalışmada, GDV'nin profilaksisinde etkili olan klasik gastropeksi ile laparoskopik destekli gastropeksi yöntemleri iyileşmedeki etkileri ve uygulanma kolaylığı açısından karşılaştırıldı. Gereç ve Yöntem: Araştırma materyalini 12 adet köpek oluşturdu. Köpeklerin ağırlıkları ortalama 20-30 kg olarak belirlendi. Köpekler iki gruba ayrıldı. 1. Gruptaki köpeklere klasik gastropeksi (ventral orta hat gastropeksi) yöntemi uygulandı. 2. Gruptaki köpeklere ise laparoskopik destekli gastropeksi operasyonu uygulandı. Biyokimyasal analizler ve kan gazı muayeneleri için preoperatif dönem ve postoperatif 9. günde kan alınarak incelendi. Ultrasonografik muayeneler 5-7.5 MHz'lik konveks problar ile gerçekleştirildi. Postoperatif dönem 9. günde köpeklere direkt ve indirekt radyografik muayeneler yapıldı. Bulgular: Post-operatif olarak köpeklerin, 9 gün süreyle operasyon sonunda günlük kontrolleri yapıldı. Sonuçlar, her iki operatif tekniğin hızlı ve kolay uygulanabilirliğini ortaya koydu. Klasik gastropeksi için ortalama operasyon süresinin 20 dakika olduğu belirlenirken, laparoskopi grubunda bu sürenin 41.5 dakika ortalamasında olduğu belirlendi. Her iki cerrahi müdahalenin sonucunda post-operatif bakımda dikişlerin alınmasına kadar komplikasyonla karşılaşılmadı. Ultrasonografik muayenede, her iki grup için gastrik peristaltik kontraksiyonlar postoperatif 7. günde sayıldı. Klasik gastropeksi ve laparoskopik gastropekside 4-5 kontraksiyon ortalaması bulundu. Radyolojik muayene, midenin lokalizasyonu, ölçüsü, şekli, içeriği, gastrik rugal ve duvarda herhangi patolojik bir durum ile karşılaşılmadı. Öneri: Çalışma sonunda laparoskopik gastropeksi ve klasik gastropeksinin acil cerrahi müdahalelerde ve profilaktik amaç için uygulanabileceği önerildi.