Yazar "Zerenler, Dilek" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 13 / 13
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Antigone’nin iki farklı yorumu(Selçuk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, 2005) Zerenler, DilekSofokles’in MÖ 411 yılında yazdığı Antigone tragedyasında devlet yasaları ile Tanrıların kurallarının çatışması ve bunun sonucunda bireysel özgürlüge inanan Antigone’nin otoriteye baş kaldırışı ele alınır. Düşüncesi ve eylemi ile çağdaş insanı etkileyen bir kişiliğe sahip olan Antigone günümüzde birçok eserin de kahramanıdır. Antigone dramını eserine konu edinen yirminci yüzyıl yazarlarından biri de Kemal Demirel’dir. Demirel, insanca yaşamak için günümüzün materyalist dünyasında adaletin ve eşitliğin sağlanması gerektiğini savunurken Antigone’nin kişiliğinde evrensel bir gerçeğe ışık tutar. Bu çalışmada, Antigone dramının Sofokles ve Demirel’in oyunlarında nasıl işlendiği, Demirel’in Antigone’nin kişiliğinde günümüzün toplumsal bir sorununu nasıl ele aldığı üzerinde durulmuştur.Öğe Helene ve Güzel Helena adlı oyunların konu bakımından karşılaştırılması(Selçuk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, 2005) Zerenler, DilekMitoloji her dönemde tiyatronun başvurduğu bir malzeme olmuştur. Esere kazandırdığı zenginlik, yarattığı düş gücüyle okura farklı bir dünya sunulmasını sağlar. Her yazar bu malzemeyi kendi çağının gereğine göre veya benimsediği dünya görüşü doğrultusunda yorumlar. Bu çalışmada MÖ 5. yüzyılda yaşayan Euripides in Helene adlı oyunu ile 20. yüzyılın önemli yazarlarından Selahattin Batu nun Güzel Helena adlı oyunu konu bakımından karşılaştırılarak her iki yazarın aynı efsaneyi ele alış biçimleri ve değişikliğe gittikleri noktalar üzerinde durulmuştur.Öğe In-Yer-Face Tiyatrosunda Şiddet Üzerine Bir Örnek: Yastık Adam(Selçuk Üniversitesi, 2014) Zerenler, DilekTiyatro insanın var olduğu andan itibaren bireyin kendiyle, çevresiyle, toplumla olan mücadelesini kimi zaman da çelişkilerini sahneden yine insana anlatmıştır. Yüzyıllar boyunca insanın var olma biçimi şekil veya anlam değiştirse de sanat özelde de tiyatro bu değişimi de seyirciyle paylaşma yoluna gitmiştir. Yirmi birinci yüzyıl İngilteresi’nde de in-yer-face adı verilen yeni bir tiyatro anlayışı ortaya çıkar. Bu akım içerisinde değerlendirilen oyun yazarları özellikle normal- anormal, iyi-kötü, şeytan-masum, insanîhayvanî gibi tanımlamalara meydan okuyarak herkes tarafından kabul edilen ve bu yüzden de sorgulanmayan birçok tanıma, kavrama adeta savaş açarlar. Ayrıca oyun yazarları insanın karanlık tarafını çarpıcı bir görsellikle, kaba bir dille veya şok taktiklerle seyirciye sunarak daha çok akılda kalmayı tercih ederler. Bu oyun yazarları seyirciye fiziksel ve psikolojik şiddeti doğrudan vererek onların sahnede gösterilen acıdan, aşağılanmadan etkilenmesini amaçlarlar. Tiyatroda şiddet aslında Antik Yunan Tiyatrosu’ndan itibaren vardır. Ancak şiddetin sahnede aldığı şekil her dönemde farklı olmuştur. Antik Yunan seyircisi şiddeti sahnede görmek yerine anlatıcının veya bir habercinin sözlerinden çıkarımlar yaparken Antik Roma seyircisi döneminin özelliklerinden de kaynaklanarak şiddeti birebir sahnede görmeyi arzulamıştır. Şiddet aslında insanın doğasında var olan ancak medenileşmeyle birlikte birçok maskenin altına gizlenen bir olgudur. Toplumdan beslenen tiyatro da bu anlayışla Antik Roma’dan sonraki süreçte şiddeti birçok başka araçla sahnede yansıtmayı denemiştir. Ancak çok fazla uygulaması olmayan ve kendinden sonra gelenler tarafından da yanlış anlaşılan Yoksul Tiyatro’nun öncüsü Agusto Boal insan denen varlığın çıplak bir şekilde yorumlanması gerektiğini söylemesinden sonra in-yer-face tiyatrosu şiddeti çok açık bir şekilde sahnede kullanmaktan ve seyircilerin bundan rahatsız olmasından çekinmemiştir. Zaten in-yer-face tiyatrosunun ortaya çıkmasının nedeni de insanların kimi zaman akla kimi zaman teknolojiye güvenerek sürdürdükleri hayatlarının aslında kocaman bir yalan olduğunu, mutlu gibi görünmenin asla mutlu olmak anlamına gelmediğini, toplumu oluşturan her bireyin bu ikiyüzlülükte payı olduğunu göstermektir. Günümüz İngiliz asıllı İrladalı oyun yazarı Martin McDonagh yirminci yüzyılın önemli oyun yazarı olarak bilinmektedir. Leenane Üçlemesi ile Türkiye’de bilinen oyun yazarı Yastık Adam adlı oyununda toplumda tabu olarak kabul edilen aile içi şiddet gibi hassas bir konuya değinerek bunu masalsı bir atmosfer içinde seyirciye/okuyucuya sunmuştur. Toplumda görmezlikten gelinen birçok konunun özellikle çıplak bir şekilde seyirciye sunulduğu In-Yer-Face akımı içesinde de kabul edilen bu oyun masum varlıklar olarak kabul edilen çocuğun üzerinde şiddetin uygulanmasını merkeze alır. Oyunun kurbanının çocuk olması hissedilen öfke ve nefret duygularının daha yoğun yaşanmasına neden olur. Bu çalışmada McDonagh’ın Yastık Adam adlı oyununda şiddet unsurunun aileden başlayarak toplumda yer edinmesi sorgulanırken aynı zamanda bireyin temel hak ve özgürlükleri, devlet terörü, birey-devlet ilişkisi, kimlik oluşturmada ailenin ve devletin rolü, yazarın toplumsal sorumluluğu gibi konular da şiddet kavramı etrafında değerlendirilmiştir. McDonagh bu temanın yanı sıra oyunun ana kahramanı Katurian’ın öykülerini de seycirciye/okuyucuya sunarak şiddet kavramını masalsı bir atmosferde ele almayı tercih etmiştir. Böylece McDonagh, Katurian’ı çelişkide bırakmayı da başarır. Çünkü Katurian bir yanda yazdığı öykülerin sonsuza kadar yaşamasını isterken bir yandan da kendisinin ve kardeşinin hayatını kurtarmaya çalışır. McDonagh bu oyunuyla seyirciye çocuk, şiddet, yazarlık, ölümsüzlük gibi konuları tekrar düşünmelerin sağlar.Öğe İstanbul Beyaz, Rakı Rengârenk, Kırmızı Yorgunları, Gözü Kara Alaturka adlı oyunlardaki İstanbul(Selçuk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, 2012) Zerenler, Dilekİstanbul tarih boyunca birçok medeniyete beşiklik ederek dünya coğrafyasında önemli bir yere sahip olmuştur. Türk ve Dünya edebiyatındaki birçok edebi kişiliği etkileyen, onlara ilham kaynağı olan yedi tepeli İstanbul kimi eserlerde can yakan bir kadın kimi eserlerde hayatın merkezi olarak ele alınmıştır. Batılıların özellikle gezi yazılarında oryantalist bir bakış açısıyla da değerlendirdiği İstanbul büyük bir şehir olmanın imkânlarını ve sorunlarını içinde barındırdığı insanlarla birlikte yaşar. Bu çalışmada da Türk edebiyatının önemli isimlerinden Ahmet Hamdi Tanpınar, Yahya Kemal Beyatlı, Orhan Pamuk gibi İstanbul’dan ilham alan çağdaş oyun yazarı Özen Yula’nın İstanbul Beyaz, Rakı Rengârenk, Kırmızı Yorgunları, Gözü Kara Alaturka adlı oyunlarında İstanbul’u ele alış tarzı incelenecektir. Oyun kişilerinin İstanbul’la ilişkisi, İstanbul’un bireyler üzerindeki olumlu-olumsuz etkisi irdelenecektir. Mekânın insanın hayatını şekillendirmedeki önemi dikkate alındığında oyun kişilerinin geçmişlerinin ve geleceklerinin de İstanbul tarafından belirlendiği, bunun farkında olan kimi oyun kişilerinin özgür alan yaratmak için kaçışlara sığındıkları görülür. Bu çalışmada İstanbul’un karanlık yüzü toplum tarafından ötekileştirilen sıra dışı oyun kişileri aracılığıyla dile getirilir.Öğe İstanbul beyaz, rakı rengârenk, kırmızı yorgunları, gözü kara alaturka adlı oyunlardaki İstanbul(2012) Zerenler, Dilekİstanbul tarih boyunca birçok medeniyete beşiklik ederek dünya coğrafyasında önemli bir yere sahip olmuştur. Türk ve Dünya edebiyatındaki birçok edebi kişiliği etkileyen, onlara ilham kaynağı olan yedi tepeli İstanbul kimi eserlerde can yakan bir kadın kimi eserlerde hayatın merkezi olarak ele alınmıştır. Batılıların özellikle gezi yazılarında oryantalist bir bakış açısıyla da değerlendirdiği İstanbul büyük bir şehir olmanın imkânlarını ve sorunlarını içinde barındırdığı insanlarla birlikte yaşar. Bu çalışmada da Türk edebiyatının önemli isimlerinden Ahmet Hamdi Tanpınar, Yahya Kemal Beyatlı, Orhan Pamuk gibi İstanbul’dan ilham alan çağdaş oyun yazarı Özen Yula’nın İstanbul Beyaz, Rakı Rengârenk, Kırmızı Yorgunları, Gözü Kara Alaturka adlı oyunlarında İstanbul’u ele alış tarzı incelenecektir. Oyun kişilerinin İstanbul’la ilişkisi, İstanbul’un bireyler üzerindeki olumlu-olumsuz etkisi irdelenecektir. Mekânın insanın hayatını şekillendirmedeki önemi dikkate alındığında oyun kişilerinin geçmişlerinin ve geleceklerinin de İstanbul tarafından belirlendiği, bunun farkında olan kimi oyun kişilerinin özgür alan yaratmak için kaçışlara sığındıkları görülür. Bu çalışmada İstanbul’un karanlık yüzü toplum tarafından ötekileştirilen sıra dışı oyun kişileri aracılığıyla dile getirilir.Öğe Lawrence'ın Oğullar ve Sevgililer'inde sınıf bilincine ilişkin diyalog çözümlemeleri(Selçuk Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi, 2006) Onur, Gülbün; Zerenler, DilekLawrence, Oğullar ve Sevgililer adlı romanında kendisinin de yakından tanıdığı sanayi devrimi sonrası ortaya çıkan kömür işçilerinin yaşamını, ·çektikleri sıkıntıları betimlerken farklı sınıflara ait karakterlerin iç dünyaları, birbirleriyle olan ilişkileri ve sınıf ayrımı nedeniyle ortaya çıkan savunma bilinçleri üzerinde durur. Lawrence, romanda orta sınıf ve işçi sınıfı arasındaki çatışmayı diyaloglar yoluyla okura aktarmaktadır. Bu çalışmada yer alan iki diyalog biçem açısından ele alınmıştır. Diyalogların kurucu öğeleri olan tümcelerin içlerindeki ve aralarındaki dilbilimsel ilişkiler incelenerek romanın derin yapısında bulunan sınıf farklı/ığı/çatışması üzerinde durulmuştur. Kişilerin sarf ettiği tümcelerin bu gerçeğe işaret etmesi ve bu gerçek karşısında takınılan tavır, duygu aşamalarıyla birlikte vurgulanmıştır.Öğe Michael Frayn’n Here Adlı Oyununda İlişkinin Dili(Selçuk Üniversitesi, 2011) Zerenler, DilekLanguage is a kind of tool to express ourselves and the universe. It is a fact that through language people have a chance to reflect their inner world. According to linguistics, women and men use language in different ways. The difference is obvious especially in their conversations. Women are more likely to be people-oriented and to stress interpersonal concerns while men tend to be more object-oriented and primarily interested in matters of the outside world. As Donohue states, in conversation, men are more likely to emphasize the confirmation while women stress the support. (Donohue, 1999;8). Language is also one of the important elements of drama and it gives some clues about the playwright’s aim. It expresses the major and minor characters’ mind, conflict, desires and struggles. The language of a play is not a language of words which represents reality, but a language which classifies and controls subjects, power and status of the characters. In this study, the play of one of the well-known contemporary English playwright, Michael Frayn’s Here is going to be analysed in terms of its language in order to show the characters’ identity, their feeling of possession and the needs for communication. The aspects of language such as pragmatics and syntax and also the gender factor in the usage of language are going to be analysed to foreground the reason of lack of communication in the play. Thus, in order to examine relationship between the major characters the function of the other dramatic elements, such as place, time and the minor character of the play are going to be studied. Michael Frayn deals with a newly married couple’s difficulty of having a good communication/relation in a two-act play, Here. In the play Frayn points out that although it is believed that people can solve every problem through communication, sometimes they cannot achieve to have a dialogue if it is created artificially. Frayn, in the play Here, shows a newly married couple’s effort of ordering the world which needs understanding each other and having a good communication. This chaotic atmosphere becomes even more difficult with the challenging usage of language. In the play, there is a couple, Cath and Phil, at the beginning of their marriage and they try to organize their new flat together. The characters force themselves to understand each other, but just because of the complexity of human nature and also the life, they have difficulty to reach the same point. Frayn gives this conflict by creating an atmosphere with a new setting and a nearly married couple. Throughout the play, because of the ambiguous language Phil and Cath used, there does not appear to be clearly signaled difference of opinion between them. But through a close analysis of the play can show that Phil and Cath have lots of conflicts about each other and life. It is clear that although Cath and Phil have different personalities they try to share the same life. Sometimes they have difficulty in looking at the life from the same point of view, and they know that only a good communication can help them in this situation. But being a newly married couple, they hesitate to share their thoughts or desires most of the time in order not to make the other sad. Throughout the play they try to understand their role in the ‘concept of marriage’ through language. This is reflected by unfinished sentences, questions and misunderstandings in the play. This situation reflects that the characters feel themselves standing at a crossroad in their life and relationship. In the play, Here, the playwright foregrounds the function of language in the development of the plot of the play. He does not think of using any special prop to tell the personalities, identities and relations of the characters. An empty flat and being a newly married couple are just the key terms in the play. Throughout the play, Cath and Phil force themselves to find out their place in the universe, in their flat and in their marriage. And they know that if they achieve to have a healthy communication they can solve every problem related to their relation and the life. The playwright does not mention the age of the characters, but probably they are in their early twenties. This means that they do not have sufficient experience about life and relationships. For that reason, he presents another character, Pat, in the play. She is the owner of the flat and as an old lady she shares her opinion about life and marriage with them. It is seen that most of the time the young couple does not want to listen to her ideas or memories but at the end of the play they understand that in fact Pat is talking just about the truths of life. In the play, the memories or past is reflected by Pat and the future is represented by Cath and Phil. In this way, Frayn underlines the fact that there is continuity in life and if you have enough knowledge to solve the puzzle of the universe you have a chance to have a good and happy life and a happy relationship. It is emphasized that in order to be successful or to have a harmonious relationship with nature or the universe you should not ignore the experience of the old people and should follow the signs carefully. At the end of the play, Cath and Phil achieve to create their own language in their relation and move into another flat and this means that same problems or hesitations are going to be experienced by another couple in the same flat. The life is just a vicious circle. Throughout the play, the playwright shows the importance of language in communication. By the help of language, the individual understands the universe, expresses himself and communicates with other people. But in the play, the playwright shows another perspective that he underlines that language can be a dangerous tool and function just in an opposite way and causes lack of communication even in a close relationship.Öğe Nature Image In The Short Storıes Of Ted Hughes: Snow, The Harvestıng and The Raın Horse(Selçuk Üniversitesi, 2006) Zerenler, DilekBu çalışmada Hughes’un Snow, The Harvesting ve The Rain Horse adlı öyküleri biçemsel olarak incelenmiştir. Karakterlerin ruhsal bölünmesi, doğadan ve iç dünyalarından uzaklaşmaları eserlerdeki dil kullanımıyla ortaya konmuştur. Yazarın biçemi, kelime seçimi, cümle yapıları, noktalama işaretleri ve tonlama ile verilmeye çalışılmıştır. Bu üç öykünün detaylı çalışması, karakterlerin doğa karşısıdaki çaresizliklerini belirtmektedir.Öğe Nature in the short stories of Ted Hughes: Snow, The Harvesting and The Rain Horse(Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2002) Zerenler, Dilek; Onur, GülbünIn this thesis Hughes' three short stories Snow, The Harvesting and The Rain Horse are analysed in terms of style. Psychic dissolution of the characters and their withdrawal from nature and their inner world are examined through his usage of language. The choice of words, sentence structure, punctuation, tone and rhythm are all analysed in detail to prove his style and achievement. The detailed study of these short stories show vividly the intention of nature and the characters' desperate situations with their neurotic behaviour. It is typical that the heroes of the three short stories Snow, The Harvesting and The Rain Horse stand as the only major characters. The heroes of The Harvesting and The Rain Horse fail in their struggle because they do not have any intention to face their inner world. Only the hero of Snow achieves to obtain the harmony with himself and in nature through Oriental philosophy. It emphasizes that one must open his senses to new perceptions and reach harmony and spiritual release in his life.Öğe Pedofili üzerine iki oyun incelemesi: Karatavuk ve donmuş(2014) Zerenler, DilekToplumlar tarafından tabu kabul edilen konular arasında çocuk istismarı ve çocuklara uygulanan cinsel istismarlar önceliklidir. Pedofli yetişkin bir kimsenin ergenlik öncesi çocukları veya ergenliğe yeni girmişleri cinsel açıdan çekici bulması ve cinsel eğiliminin çocuklara yönelik olmasına neden olan psikoseksüel rahatsızlıktır ve pedofllerin büyük çoğunluğu erkektir. Pedofl birçok Avrupa ülkesinde cinsel suçların en önemlisi olarak kabul edilir. Genelde kurbanın yaşı küçüldükçe ve kurbanla saldırgan arasındaki yaş farkı arttıkça cezalar artar. Ancak burada önemli olan kurbanın veya kurban yakınlarının durumu resmi makamlara taşımasıdır. Çünkü yapılan araştırmalarda pedofllerin büyük çoğunluğunun akraba içerisinden veya yakın komşular arasından çıktığı bilinmekte ve bu durum olayın mahkeme taşınmasında bir engel teşkil etmektedir. Toplumu oluşturan bireylerin çocuk istismarı konusunda yeterince bilinçli olması hem çocukların bu tarz tehlikelerden korunmasında önemli bir noktadır hem de bu şekilde bir tehditle karşılaşıldığında doğru analiz yapılıp çocuğun incinmeden, herhangi bir travma yaşamasına sebep olmadan olayı aynı zamanda olayın bir pedofl-kurban ilişkisi olup olmadığı da iyi tespit edilmesinde önemlidir. Bu toplumsal bilinç de ancak sosyal amaçlı projelerle konunun basında daha çok yer alamsı sağlanarak veya sanat yoluyla olabilir. Bu çalışmada da yirmi birinci yüzyılda olunmasına rağmen hâlâ gizlenen pedofl konusunun iki Avrupalı yazarın oyunlarında nasıl ele aldığı pedofl-kurban ve toplum bağlamında incelenmiştir. İskoç oyun yazarı David Harrowerın Karatavuk adlı oyunda pedof-kurban ilişkisini toplumun kabul etmediği âşık-âşık ilişkisinin sınırında verişi; İngiliz oyun yazarı Byron Laverynin de Donmuş adlı oyunda pedoflin çocukluk dönemi de ele alınarak çocuklukta cinsel istismara uğrayan bireylerin potansiyel suçlu olma durumu ele alınmıştır.Öğe Semiotic studies of the play Ghosts(Selçuk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi, 2009) Zerenler, DilekSemiotic studies of drama attempts to describe how to choose the signs and how to create interaction among them on the stage. it is known that every element that is used on the stage such as light, costumes, stage designs, props, music ete. are the signs for the audience. in this study the weU-known Norwegian playwright lbsen's play Ghosts is going to be analysed in teıms of semiotic stud!es. This play was perfoımed by ShawChicago in honour of World Theatre Day, 27 March 2009, at Selçuk University. in this essay, the relation between the signified and the signifier of this perfomıed text is going to be studied in connectlon with the audience, director, actor/actress, light, costumes, muslc ete. and the influence of this harmony on the success of the play. is going to be discussed.Öğe Spırıt and Animal Images In Hughes’ Two Short Storıes : The Harvestıng and The Raın Horse(Selçuk Üniversitesi, 2003) Onur, Gülbün; Zerenler, DilekBu çalışmada, çağdaş İngiliz yazarı Ted Hughes’un The Harvesting ve The Rain Horse adlı öykülerinde hayvanlarla ilgili imgeler incelenerek metin içindeki işlevleri ortaya konulmaya çalışılmıştır. Bilim ve teknolojinin insanı kendi iç dünyasına yabancılaştırdığına inanan Hughes, öykülerinde hayvanlara ilişkin imgeler kullanarak, insanın iç dünyasıyla dış dünya arasında bir denge kurmakta zorlandığını göstermektedir. The Harvesting’de ‘tavşan’ imgesi öykü kişisinin yaşadığı kişilik çözülmesini ve egonun baskın hale gelişini vurgularken, The Rain Horse adlı öyküde ise, bu kez, kullanılan ‘at’imgesi kişinin bastırılmış iç dünyasını sergiler. Sonuç olarak, Ted Hughes’un incelenen iki öyküsünde de kişilerin iç dünyalarına ulaşmak için çaba harcamamaları yüzünden uğraşlarında başarısızlığa uğramalarının imge kullanımıyla okura iletildiği söylenebilir.Öğe Türk ve İngiliz edebiyatında kısa oyunlar(Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2007) Zerenler, Dilek; Özcan, Mustafa?Türk ve İngiliz Edebiyatında Kısa Oyunlar? baslıklı doktora tezimizde öncelikle Türk tiyatrosundaki kısa oyunları Türk tiyatro tarihini esas alarak inceledik. Oyunları konu, kisiler, zaman, mekan, yapı ve kompozisyon, dil ve üslup bakımından degerlendirdik. Böylece oyun yazarlarımızın bu unsurları ne derece basarılı kullandıklarını tespit etmeye çalıstık. ingiliz tiyatrosundaki kısa oyunları da Türk tiyatrosu bölümünde benimsenen metot dogrultusunda ele aldık. Eserin sonuç bölümünde ise Türk ve İNgiliz tiyatrosundaki kısa oyunları karsılastırdık. Her iki ülkenin oyunlarını konu, kisiler, zaman, mekan, yapı ve kompozisyon, dil ve üslup açısından degerlendirdik. Türk ve ingiliz tiyatrosunun farklı kültürlerden gelmelerinden dolayı tiyatronun teknik unsurlarını kullanmada farklı yollar benimsediklerini söyleyebiliriz. Yaptıgımız degerlendirmede her iki ülkenin oyunlarında evrensel konuların islendigi anlasılmaktadır. Ancak Türk ve ingiliz toplumuna has özellikler farklı sekillerde oyunlara yansımıstır. İngiliz tiyatrosu, Türk tiyatrosunun öykündügü batılı tarzda oyun yazma teknigine baslangıcından beri hakimdir. Bu yüzden tiyatral unsurları daha yetkin kullanırlar. Türk tiyatrosunda ise teknik unsurların önemi ancak Cumhuriyet yıllarında anlasılmıstır. Artık günümüzde bütün unsurlar dikkate alınarak yazılmıs birçok eserle karsılasıyoruz.