Sağlık Bilimleri Enstitüsü Tez Koleksiyonu
Permanent URI for this collection
Recent Submissions
Item Türkiye'de yetiştirilen ashwagandha (withania somnifera (L.) dunal.) bitkisinin süperkritik CO2 ekstraksiyonu, elde edilen ekstrakttan nanopartikül sentezi ve antimikrobiyal aktivitelerinin incelenmesi(Selçuk Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2024) Şenol, Taner; Göver, TuğçeYüzyıllar boyunca birbirinden farklı birçok hastalığı tedavi etmek için Ayurveda, eski Hint sağlık alanında yer alan malzemelerden biri olan Ashwagandha (Withania Somnifera) kullanılmıştır. Stres seviyesini düzenleyen bir bitki olan Ashwagandha, duygusal, zihinsel ya da psikolojik stres sonucu ortaya çıkmaktadır. Tiroid fonksiyonları, nöropsikiyatrik sistem ve inflamasyon süreçlerindeki olumlu etkisi nedeniyle Ashwagandha geleneksel tıbbın vazgeçilmez bir parçasıdır. Son zamanlarda, hücre ve hayvan modelleri üzerinde yapılan birkaç çalışma, Ashwagandha ve türevlerinin anti-inflamatuar, anti-diyabetik, anti-kanser, anti-stres, anti-oksidan, nöroprotektif ve immün-modülatör potansiyellerini ortaya koymuştur. Sunulan tez projesi kapsamında Ashwagandha bitkisinin kök ve yapraklarından Süperkritik CO2 Ekstraksiyonu yöntemi ile ekstrakt eldesi, bu ekstrakt içeriğinde bulunan biyoaktif bileşenlerin miktarsal analizi, elde edilen ekstrakttan nanopartikül sentezi ve antimikrobiyal aktivitelerinin incelenmesi amaçlanmıştır. Ashwagandha bitkisinin esas olan fitokimyasal bileşenleri; withanolidler (triterpen laktonlar), tropin, alkaloidler, steroidal laktonlar, withaferin A ve kuskohigrindir. Süperkritik CO2 Ekstraksiyonu sürecinde ekstraksiyon verimini etkileyen, basınç (200-300 bar), sıcaklık (400C-600C) ve yardımcı çözücü etkisi (% 0-200 ekstraktörde ürün:etanol) gibi temel işletme parametrelerinin etkisi araştırılmış, elde edilen ekstraktların içeriğinde bulunan withanolide A ve withaferin A biyoaktif bileşenlerinin % miktarları LC-MS/MS sıvı kromatografi kütle spektrometresi cihazı ile tespit edilmiştir. Süperkritik karbondioksit ekstraksiyon sisteminde yapılan deneysel çalışmalar sonunda Ashwagandha bitkisinin kök ekstraktında en yüksek withanolide A oranı %0,39 değeri, en yüksek withaferin A oranı %0,12 değeri, Ashwagandha bitkisinin yaprak ekstraktında en yüksek withanolide A oranı %0,149 değeri ve en yüksek withaferin A oranı %0,041 değeri elde edilmiştir. Ashwagandha bitkisinin kök ekstraktında en yüksek withanolide-A ve withaferin-A içeriğine sahip parametrik değerler, sıcaklık 51,413 0C, basınç 279,700 bar ve etil alkol oranı %151,843 olarak belirlenmiştir. Ashwagandha bitkisinin yaprak ekstraktında en yüksek withanolide-A ve withaferin-A içeriğine sahip parametrik değerler, sıcaklık 44,100 0C, basınç 279,700 bar ve etil alkol oranı %126,543 olarak belirlenmiştir. Bu çalışmada ayrıca, Ashwagandha özütü kullanılarak, gümüş iyonları başarılı bir şekilde gümüş nanopartiküllere indirgenmiş ve nanopartiküllerin varlığı renk değişimi ve UV-vis spektroskopisi karakterizasyon yöntemi ile doğrulanmıştır. Antimikrobiyal aktivite çalışmaları, yeşil sentezlenen gümüş nanopartiküllerinin biyolojik aktivite gösterdiğini ortaya koymuştur.Item Bazı seçili nörotransmitterlerin ve öncül bileşiklerinin kromatografik tayini için deneysel tasarıma dayalı mikroektraksiyon yöntemlerinin geliştirilmesi(Selçuk Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2024) Göğer, Ayşe Nur; Ayyıldız, Hamide FilizMelatonin, bir indolamin hormonu olan N-asetil-5-metoksitriptamin, triptofandan türetilir ve omurgalıların epifiz bezi tarafından salgılanır. Son on yılda yapılan araştırmalar, melatoninin özellikle uyku bozuklukları ve tümörler gibi çeşitli hastalıkların tedavisinde kullanılabileceğini göstermektedir. Melatonin oldukça biyoaktif olduğundan, melatonin içeren ürünlerin kalite kontrolünün sağlanması gerekmektedir. Mevcut çalışmada, diyet takviyeleri ve gıda örneklerinde melatoninin ön konsantrasyonu ve HPLC-DAD ile tayini için girdap destekli dağıtıcı sıvı-sıvı mikroekstraksiyon (VADLLME) prosedürü öneriyoruz. İlk olarak, ana üç faktörün (ekstraksiyon çözücüsünün hacmi, girdaplama süresi, santrifüjleme süresi) etkileri farklı beş seviyede araştırılmak üzere denendi. İlk olarak, ana üç faktörün (ekstraksiyon çözücüsünün hacmi, girdaplama süresi, santrifüjleme süresi) etkileri farklı beş seviyede araştırılmak üzere denendi. Önerilen prosedür matris etkilerini ortadan kaldırır ve çok daha yüksek seçicilik sağlar. Optimum koşullar altında kalibrasyon eğrisi 1,0–150,0 µg.mL-1 melatonin aralığında doğrusaldı. Melatonin için tatmin edici geri kazanımların %90,65–%99,97 aralığında elde edildiği bulundu. Melatonin tayini için önerilen HPLC ile birleştirilmiş VADLLME yöntemi, melatonin tayini için büyük zenginleştirme faktörleri ve düşük tespit limiti ile basit ve hızlı bir ekstraksiyon tekniğidir.Item İki farklı sabit lingual retainer materyalinin periodontal etkilerinin prospektif klinik değerlendirilmesi(Selçuk Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2020) Norçinli, Zeynep; Baka, Zeliha MügeBu çalışmanın amacı paslanmaz çelik ve cam fiberle güçlendirilmiş kompozit sabit retainer materyallerinin periodontal dokulara etkisinin klinik, radyografik ve mikrobiyal olarak incelenmesidir.Yaş ortalamaları 16,2 ± 1,8 yıl olan 40 hasta (26 kız, 14 erkek) rastgele iki gruba ayrılmış, birinci grupta 0,0195 inç çapında 6 sarmallı paslanmaz çelik retainer (Dentaflex® Dentaurum, Phorzeim, Almanya), ikinci grupta 0,024 inç çapında cam fiberle güçlendirilmiş kompozit retainer (EverStick® Ortho, Stick Tech Ltd Oy, Turku, Finlandiya) mandibular kanin-kanin arası tüm dişlerin lingualine yapıştırılmıştır. Plak indeksi (PI), gingival indeks (GI), sondlanabilir cep derinliği (SCD), sondlamada kanama indeksi (SKI) ve diştaşı indeksi (DI) ölçümleri sabit retainer yapıştırılma seansı (T0), yapıştırılma seansından 1 ay sonra (T1), yapıştırılma seansından 3 ay sonra (T2) ve yapıştırılma seansından 6 ay sonra (T3) yapılmıştır. T0 ve T3 zamanlarında sabit retainer yapıştırılmış dişlerden periapikal radyografiler alınarak alveol kemiğinde rezorpsiyon varlığı değerlendirilmiştir. T0 ve T3 zamanlarında subgingival plak örnekleri steril paper pointler ile alınarak A.actinomycetemcomitans ve P.gingivalis bakterilerinin kantitatif incelemesi real-time polimeraz zincir reaksiyonu (Real-time PCR) kullanılarak yapılmıştır. Klinik periodontal bulgular değerlendirilirken gruplar arası karşılaştırmalarda Mann-Whitney U testi, grup içi karşılaştırmalarda Friedman testi kullanılmıştır. Radyolojik değerlendirmelerin zamanlara ve gruplara göre farklılığının incelenmesi için ki-kare testi yapılmıştır. Mikrobiyolojik bulgular değerlendirilirken gruplar arası karşılaştırmalarda Mann-Whitney U testi, grup içi karşılaştırmalarda Wilcoxon testi kullanılmıştır. A.actinomycetemcomitans ve P.gingivalis bakteri sayılarının 6 aylık dönemde grup içi ve gruplar arası değişimleri anlamlı bulunmamıştır (p>0,05). PI, DI ve SKI ölçümlerinin T0'dan T3'e olan grup içi değişimleri istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur (p<0,05). GI ölçümünün T0'dan T3'e olan grup içi değişimi CFGK grubunda istatistiksel olarak anlamlı artış göstermiştir (p<0,05). SCD ölçümünün T0'dan T3'e grup içi değişimi istatistiksel olarak anlamsızdır (p>0,05). GI değerinde 1. ve 3. aylarda, SKI ve SCD değerlerinde ise 1. ayda gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık saptanmıştır (p<0,05). Radyografik değerlendirmede T0'dan T3'e grup içi ve gruplar arası karşılaştırmada CFGK grubunda istatistiksel olarak anlamlı artış saptanmıştır (p<0,05).Cam fiberle güçlendirilmiş kompozit sabit retainerlar ile paslanmaz çelik sabit retainerların periodontal dokulara klinik ve mikrobiyolojik etkileri açısından belirgin bir fark bulunmamasına rağmen alveol kemiğine etkileri açısından fark bulunmaktadır.Item Alüminyum hidroksit adjuvanlı inaktif staphylococcus aureus aşılı ratlarda eş zamanlı uygulanan farklı immünomodülatörlerin aşı bağışıklığına etkisinin belirlenmesi(Selçuk Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2024) Ayan, Serhat; Sayın, Zaferİmmünomodülatörler, bağışıklık sisteminin etki altına alan aktivitesini düzenleyen veya modifiye eden maddelerdir. Bu maddeler, bağışıklık yanıtını güçlendirebileceği veya zayıflatabileceği ve çeşitli hastalıkların tedavisinde kullanılabileceği bilinmektedir. İmmünomodülatörler arasında ilaçlar, doğal bileşikler, bitkisel veya hayvansal ekstreler ve biyolojik ajanlar bulunmaktadır. Bağışıklık sistemi bozuklukları, otoimmün hastalıklar, çeşitli enfeksiyonlar ve kanser benzeri durumlarda immünomodülatörler yaygın olarak kullanılmaktadır. Bu tez çalışmasında, alüminyum hidroksit adjuvanlı inaktif Staphylococcus aureus aşısı ile aşılanan ratlarda, farklı immünomodülatörlerin aşı bağışıklığı üzerindeki etkileri araştırılmıştır. İmmünomodülatörlerin aşılama ile eş zamanlı kullanımında aşıya olan etkileri hakkında sınırlı sayıda çalışma bulunmaktadır. Bu bağlamda, çalışmanın temel amacı, immünomodülatörlerin aşı bağışıklığı üzerindeki potansiyel etkilerini belirlemek ve bu maddelerin aşı yanıtını iyileştirme potansiyelini araştırmaktır. Deneysel çalışmada, Al(OH3) adjuvanlı inaktif Staphylococcus aureus aşısı ile aşılanan rat gruplarına eş zamanlı olarak Tarantula cubensis özü, bor, Ivermektin ve Newcastle virüsü gibi immünomodülatörler uygulanmıştır. Çalışma gruplarından, 1. ve 2. aşılama sırasında 21. gün ve 42. gün kuyruk veninden serum ve tam kan için örnek alındı. Serum örneklerinden, laboratuvarımızda hazırlanan ELISA kitleri ile anti-S.aureus antikor titreleri ölçüldü ve LC-MS/MS Metodu ile nitrik oksit metabolitleri olan Asimetrik Dimetil Aarjinin, Simetrik Dimetil Arjinin, Nω-monometil-L-arjinin, Homoarjinin, Sitrülin, Ornitin ve Arjinin seviyeleri ölçüldü; Kan örneklerinden mononükleer hücre izolasyonu yapıldı, izole edilen hücreler otomatik hücre sayım cihazı ile sayıldı, qRT-PCR ile sitokin seviyelerinin ölçülmesi için mononükleer hücreler antijen ile stimüle edildi. hücre kültürü örneklerinden RNA izole edildi, RNA örneklerinden cDNA sentezlendi, sentezlenen cDNA örneklerinden RT-qPCR (Eş Zamanlı Kantitatif Polimeraz Zincir Reaksiyonu) ile IFN-gama, IL-4 genlerinin ekspresyonlarının belirlenerek immünolojik parametreler analiz edilmiştir. Aşı + immünomodülatör kombinasyonları (özellikle Newcastle virüs aşısı, Bor, Tarantula cubensis, Tarantula Logoplex) Ig-G seviyelerinde önemli artışlar görülmektedir. Aşı + Newcastle Virüs Aşısı Aşı + Bor ve Aşı + Tarantula cubensis kombinasyonlarında en belirgin artış görülmektedir. En Yüksek IFN-γ Seviyesi Aşı + Newcastle Virüs Aşısı kombinasyonunda, 42. günde en yüksek IFN-γ seviyesine ulaştığı belirlenmiştir. Aşılar, immün modülatörlerle eş zamanlı uygulandığında (özellikle Newcastle Virüs Aşısı, Bor, Tarantula cubensis, Tarantula Logoplex) IFN-γ seviyelerinde belirgin artışlar gözlemlenmiştir. Aşı + Newcastle Virüs Aşısı kombinasyonunda, IL-4 seviyesinde en yüksek değere ulaşmıştır. Aşılar ve immünomodülatörler ile kullanıldığında (özellikle Newcastle Virüs Aşısı, Bor, Tarantula cubensis, Tarantula Logoplex), IL-4 seviyelerinde belirgin artışlar gözlemlenmiştir. İmmünomodülatör uygulanan gruplarda, asimetrik dimetil arjinin (ADMA), simetrik dimetil arjinin (SDMA), Nω-monometil-L-arjinin (L-NMMA), ornitin, arjinin, homoarjinin seviyeleri kontrol grubuna göre düşerken, sitrülin seviyelerinin yükseldiği gözlendi. En düşük ADMA seviyeleri; aşı + ivermektin ve aşı + Tarantula cubensis, SDMA seviyeleri; aşı + ivermektin ve aşı + Tarantula logoplex, L-NMMA seviyeleri; aşı + ivermektin, aşı + bor ve aşı + Tarantula gruplarında, ornitin seviyesi; aşı + bor grubunda, arjinin seviyeleri; aşı + Tarantula cubensis, aşı + Tarantula logoplex ve aşı + Newcastle virüs aşısı, homoarjinin seviyeleri; aşı + Tarantula cubensis, aşı + Tarantula logoplex ve aşı + bor gruplarında ölçülürken, en yüksek Sitrülin seviyeleri; aşı + Newcastle virüs aşısı ve aşı + bor gruplarında ölçülmüştür. İmmünomodülatörlerin aşı bağışıklığını artırıcı etkiler gösterdiği, çalışmada kullanılan immünomodülatörler arasında Tarantula cubensis, bor ve Newcastle virüs aşısının bu yönde ön plana çıktığı belirlenmiştir. Sonuçlar, immünomodülatörlerin aşı bağışıklığını artırıcı etkiler gösterdiğini ve aşı yanıtını güçlendirdiğini ortaya koymuştur. Özellikle, Tarantula cubensis özü ve borun, antikor yanıtlarını ve sitokin seviyelerini artırdığı gözlemlenmiştir. Ayrıca, immün modülatörlerle birlikte düşük antijen dozu kullanıldığında da koruyucu bir bağışıklık yanıtı elde edilebileceği tespit edilmiştir. Bu durum, immünomodülatörlerin aşılarda maliyet etkinliğini artırabilecek potansiyele sahip olduğunu göstermektedir. Elde edilen bulgular, immünomodülatörlerin hem veteriner aşı geliştirme süreçlerinde hem de insan sağlığında aşılama stratejilerinde etkin bir şekilde kullanılabileceğini öne sürmektedir. Çalışma, immünomodülatörlerin aşı yanıtı üzerindeki etkilerini inceleyen özgün bir katkı sunmakta ve küresel bağışıklık programlarına yeni yaklaşımlar geliştirilmesi açısından önemli bir model oluşturmaktadır.Item Okul öncesi dönem çocukların yürütücü işlev becerileri ile sınıfa uyumları arasındaki ilişkinin incelenmesi(Selçuk Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2024) Aykaş, Merve; Alakoç, DevletBu araştırmada 5-6 yaş grubu çocukların yürütücü işlev becerilerinin sınıfa uyumları üzerindeki yordayıcı etkisini incelemek amaçlanmaktadır. Bunun yanı sıra araştırmada 5-6 yaş grubu çocukların yürütücü işlev becerilerinin yaş, cinsiyet, kardeş sayısı, okulöncesi eğitime devam süresi, anne öğrenim durumu, baba öğrenim durumu değişkenleri açısından incelenmesi amaçlanmaktadır. Araştırmada genel tarama modellerinden ilişkisel tarama modeli kullanılmıştır. Araştırmanın örneklem grubunu okul öncesi eğitim kurumlarına devam eden 5-6 yaş grubu 319 çocuk oluşturmuştur. Araştırmanın verileri Kişisel Bilgi Formu, Çocukluk Dönemi Yürütücü İşlev Envanteri (ÇDYİ Envanteri) , Sınıfa Uyum Öğretmen Gözlem Kontrol Listesi aracılığı ile toplanmıştır. Araştırma verilerinin analizinde Pearson korelasyon analizi, doğrusal regresyon analizi, bağımsız gruplar t testi ve varyans analizi kullanılmıştır. Araştırma sonucunda ÇDYİ Envanterinin ketleyici kontrol ve çalışan bellek alt boyutlarının, Sınıfa Uyum Öğretmen Gözlem Kontrol Listesi toplam puanlarını, konsantrasyon problemleri ve prososyal davranışlar alt boyutlarını yordadıkları saptanmıştır. ÇDYİ Envanterinin ketleyici kontrol alt boyutunun, Sınıfa Uyum Öğretmen Gözlem Kontrol Listesi agresif/yıkıcı davranışlar ve duygu düzenleme problemleri ve aile sorunları alt boyutlarını yordadığı; Envanterin çalışma belleği alt boyutunun ise Sınıfa Uyum Öğretmen Gözlem Kontrol Listesi içselleştirme problemleri ve aile katılımı alt boyutlarını yordadığı saptanmıştır. Ayrıca araştırma sonucunda çocukların yürütücü işlev becerilerinin cinsiyet, yaş ve anne baba öğrenim durumu değişkenleri açısından anlamlı düzeyde farklılaştığı, okul öncesi eğitime devam süresi ve kardeş sayısı değişkenleri açısından anlamlı düzeyde farklılaşma olmadığı belirlenmiştir.Item Ergenlik dönemi öncesi ve ergenlik dönemi sonrası kız çocuklarında yetenek tarama test ölçüm sonuçlarının karşılaştırılması(Selçuk Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2024) Atak, Elif Aycan; Aslan, HüseyinBu araştırma, ergenlik döneminin fiziksel değişimlerinin, özellikle yetenek tarama testi sonuçları üzerindeki etkilerini incelemek amacıyla gerçekleştirilmiştir. Araştırmanın katılımcıları, İsmil İmam Hatip Ortaokulu'nda görevli olan araştırmacı tarafından belirlenen örnekleme dayanarak seçilmiştir. Başlangıçta, 40 ergenlik dönemine girmemiş öğrenci ve daha sonra ergenlik dönemine girmiş 27 öğrenci (yaş 12,48±0,64 yıl, boy 153,15±7,73 cm ve vücut ağırlığı 49,21±13,40 kg) yetenek tarama testlerine tabi tutulmuştur. Çalışmada gençlik ve spor bakanlığı Türkiye sportif yetenek taraması ve spora yönlendirme programı protokolü uygulanmıştır. Elde edilen bulgular, ergenlik döneminin yetenek tarama testi sonuçları üzerinde belirgin bir etkisi olduğunu göstermektedir. Ergenlik dönemine giren öğrencilerin boy, vücut ağırlığı, vki, pençe kuvvetleri ve sürat parametrelerindeki test sonuçları, ergenlik dönemine girmelerinden önceki sonuçlarına kıyasla istatistiksel olarak anlamlı bir artış göstermiştir (p˂0,05). Sonuç olarak, ergenlik döneminin psikomotor ve fiziksel değişimlerinin spora yönlendirme programlarının tasarımı ve uygulanmasında dikkate alınması önemli olacağı düşünülmektedir. Bu değişimlerin etkilerini anlamak, öğrencilerin potansiyellerini daha iyi değerlendirmesine ve eğitim stratejilerini buna göre şekillendirmesine yardımcı olabilir.Item Lise öğrencilerinin çevrimiçi öğrenme tutumları, egzersiz düzeyleri ve sosyalleşmeleri arasındaki ilişkinin incelenmesi(Selçuk Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2024) Düzce, Gökhan; Görücü, AlpaslanBu araştırma, lise öğrencilerinin çevrimiçi öğrenme tutumları, egzersiz düzeyleri ve sosyalleşme düzeyleri arasındaki ilişkileri değerlendirmeyi amaçlamıştır. Araştırmada çeşitli demografik değişkenlerin bu özellikler üzerindeki etkilerinin belirlenmesine de çalışılmıştır. Araştırma grubu, 271 kadın 232 erkek olmak üzere toplam 503 lise öğrencisinden oluşmaktadır. Araştırmada veri toplama araçları olarak, Çevrimiçi Öğrenme Tutumu Ölçeği, Egzersizde Davranışsal Düzenlemeler Ölçeği, Spor ve Sosyalleşme Ölçeği kullanılmıştır. Verilerin analizinde ve değerlendirilmesinde SSPS paket programı kullanılmıştır. Araştırmada t testi, One Way Anova testi ve korelasyon analizi kullanılmıştır. Analizlerin değerlendirilmesinde anlamlılık düzeyi 0,05 olarak kabul edilmiştir. Araştırma sonuçlarına göre katılımcıların cinsiyet ve yaş değişkenleri ile çevrimiçi öğrenmeleri arasında anlamlılık vardır. Diğer alt boyutlarda anlamlılık yoktur. Cinsiyet değişkeni ile egzersiz düzeyleri arasında anlamlılık vardır. Diğer alt boyutlarda anlamlılık yoktur. Cinsiyet değişkeni ile sosyalleşmeleri arasında anlamlılık vardır. Diğer alt boyutlarda anlamlılık yoktur. Katılımcıların çevrimiçi öğrenme genel kabul ve bireysel farkındalık alt boyutları ile egzersiz düzeyi içeatımla düzenleme alt boyutu arasında negatif ve düşük düzeyli bir ilişki vardır. Bireysel farkındalık alt boyutu ile dışsal düzenleme ve güdülenememe alt boyutları arasında anlamlı, pozitif ve düşük düzeyli bir ilişki vardır. Kullanışlılık ve uygulama etkililiği alt boyutları ile içeatımla düzenleme alt boyutu arasında anlamlı, negatif ve düşük düzeyli bir ilişki vardır. Katılımcıların çevrimiçi öğrenmeleri ile sosyalleşmeleri arasında herhangi bir ilişki yoktur. Katılımcıların egzersiz düzeylerinin içsel düzenleme ve içe atımla düzenleme alt boyutları ile sosyalleşmeleri arasında anlamlı, pozitif ve düşük düzeyli, dışsal düzenleme alt boyutu ile sosyalleşmeleri arasında ise anlamlı, negatif ve düşük düzeyli bir korelasyon tespit edilmiştir.Item Aile yapıları arasında birlikte ebeveynlik, aile aidiyeti ve empati arasındaki ilişki(Selçuk Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2024) Özkan, Elvan Ulucan; Daşbaş, SerapBu tez çalışmasının amacı; aile yapılarında birlikte ebeveynlik, aile aidiyeti ve empati arasındaki ilişkileri araştırmaktır. Çalışmada birlikte ebeveynliğin objektif bir şekilde değerlendirilmesi için Aile Yapılarında Birlikte Ebeveynlik Ölçeği'nin (AYBEÖ) Türk kültürüne uyarlanması gerçekleştirilmiştir. Araştırma; birlikte ebeveynlik, aile aidiyeti ve empati arasındaki etkileşimleri inceleyerek bu değişkenlerin sosyo-demografik faktörlere göre nasıl farklılık gösterdiğini ortaya koymayı hedeflemiştir. Araştırma, metodolojisi betimsel araştırma olarak tasarlanmış ve iki aşamadan oluşmuştur. İlk aşamada, ölçeğin dilsel geçerliliği ve kültürel uyarlaması yapılmıştır. İkinci aşamada ise birlikte ebeveynlik, aile aidiyeti ve empati sosyo-demografik değişkenler ile ebeveynlik sürecini etkileyebilecek çocuğa veya ebeveyne ilişkin gelişimsel stres kaynakları ve olası destek kaynakları gibi faktörler doğrultusunda incelenmiştir. Bu aşamada betimsel istatistikler, Pearson korelasyon katsayısı, bağımsız örneklemler t-testi ve ANOVA analiz yöntemleri kullanılmıştır. Çalışmanın bulguları; AYBEÖ'nün iletişim, güven, saygı, düşmanlık ve diğer ebeveynin katılımına değer olmak üzere beş faktörlü yapısının Türk kültürüne başarılı bir şekilde uyarlandığını ve ölçeğin yüksek düzeyde iç tutarlılık gösterdiğini ortaya koymuştur. Bulgulara göre iletişim, saygı, düşmanlık ve değer alt boyutlarında cinsiyetler arasında anlamlı bir fark bulunmazken, erkeklerin güven alt boyutunda kadınlardan daha yüksek puan aldığı tespit edilmiştir. Eğitim seviyesi ve ekonomik düzey arttıkça birlikte ebeveynlik puanlarının yükseldiği görülmüştür. Medeni durumun da birlikte ebeveynlik ilişkisinde önemli bir değişken olduğu, evli ebeveynlerin boşanmış ebeveynlere kıyasla daha yüksek puanlara sahip olduğu belirlenmiştir. Ayrıca çocuğun kronik bir rahatsızlığı ya da gelişimsel bir bozukluğunun olması, birlikte ebeveynlik ilişkisinde olumsuz etkilere neden olmuştur. Aile aidiyeti ve empati arasında pozitif bir ilişki bulunmuştur. Aile aidiyeti yüksek olan ebeveynlerin empati düzeylerinin de yüksek olduğu bulunmuştur. Empati düzeylerinin, özellikle duygusal tepki alt boyutunda kadınlar lehine anlamlı bir fark gösterdiği tespit edilmiştir. Araştırma sonuçları, birlikte ebeveynlik süreçlerinde empati ve aile aidiyeti gibi psikososyal faktörlerin kritik bir rol oynadığını ve bu faktörlerin ebeveynler arasındaki uyumu olumlu yönde etkilediğini ortaya koymaktadır. Bu bağlamda ebeveynler arasındaki empatinin artırılmasının olumlu birlikte ebeveynlik ilişkisi açısından önemli olduğu görülmektedir. Ayrıca boşanmanın ebeveynlik süreçlerine olumsuz etkileri göz önünde bulundurularak, bu aileler için psiko-sosyal destek mekanizmalarının geliştirilmesi önerilmektedir. Eğitim ve ekonomik düzeyin yüksek olması birlikte ebeveynlik süreçlerine olumlu katkı sağladığı bulgusu, bu alanlarda geliştirilecek program ve politikaların ebeveynlik uyumunu destekleyebileceğini göstermektedir.Item Eko-okullar programının okul öncesi dönemdeki çocukların çevreye yönelik tutum ve farkındalıklarına etkisi(Selçuk Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2024) Özcan, Rümeysa; Temiz, GülayAraştırmanın amacı okul öncesi dönemde Eko-Okullar programı uygulanan ve uygulanmayan 60- 66 aylık çocukların çevreye ilişkin tutum ile farkındalıklarının karşılaştırmalı olarak incelenmesidir Araştırma 2022-2023 eğitim öğretim senesinde Konya ili Selçuklu, Meram, Karatay ilçelerinde yer alan Eko-Okullar programı uygulanan ve uygulanmayan 6 okulda gerçekleştirilmiştir. Araştırmanın çalışma grubunu 100 deney 100 kontrol olmak üzere toplam 200 okul öncesi eğitime devam eden 60-66 aylık çocuklar oluşturmaktadır. Araştırmada yarı deneme modelleri arasında yer alan ön test son test eşitlenmemiş kontrol gruplu yarı deneysel desen kullanılmıştır. Araştırma verileri "Demografik Bilgi Formu" ile "Okul Öncesi Çocukları İçin Çevre Farkındalık ve Tutum Ölçeği" (EAASPC) aracılığıyla toplanmıştır. Araştırmanın istatistiksel analizinde demografik özellikler için frekans ile yüzde, ölçeklere ait aritmetik ortalama ve standart sapma gibi betimsel istatistikler tercih edilmiştir. Gruplar arası farklılıkları analiz edebilmek için bağımsız örneklem t testi, bağımlı örneklem t testi ile tek yönlü varyans analizi (ANOVA)'ne başvurulmuştur. İstatistiki anlamlılık % 95 güven aralığında incelenmiştir. Yapılan analiz sonucunda deney grubu ön test-son testin arasında anlamlı farkın olduğu ve kontrol grubu ön test- son testi arasında anlamlı düzeyde farkın olmadığı ve kontrol ile deney grubu son testleri arasında anlamlı düzeyde bir farkın bulunduğu sonucuna erişilmiştir.Item Ebeveynliğe geçiş sürecindeki annelerin eş katılımı deneyimlerinin aile yaşamına yansımaları(Selçuk Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2024) Şahin, Cennet Ulucan; Ercan, Fatümatü ZehraBu araştırmada ebeveynliğe geçiş sürecini ilk kez deneyimleyen annelerin, eş katılımı deneyiminin aile yaşamına yansımalarını derinlemesine incelemek amaçlanmıştır. Bu amaç doğrultusunda araştırmada nitel yöntem ve teknikler kullanılmıştır. Araştırma kapsamında Ankara ilinde, evli ve eşi ile birlikte yaşayan, 3-12 aylık ilk (tek) sağlıklı çocuk sahibi olan 20 anne ile yüz yüze görüşme gerçekleştirilmiştir. Yarı yapılandırılmış görüşme formuyla yapılan derinlemesine görüşmede toplanan verilerin tematik analizinde ise MAXQDA 2020 programı kullanılmıştır. Araştırmanın analizinde ortaya çıkan 6 ana tema; "ebeveynlik algısı", "ebeveynliğin katkıları", "ebeveynliğe geçişte zorlanılan alanlar", "ebeveynliğe geçişte ebeveynlik profilleri", "ebeveynliğe geçişte eş ilişkisi" ve "aile yaşamında eş katılımı" olarak şekillenmiştir. Araştırmanın analizinde; anneliğin kadınlar için farklı anlamlar taşıdığına, ebeveynliğin kadınlara çeşitli katkıları olduğuna, yeni annelerin bu süreçte birçok alanda (psikolojik, fiziksel vb.) zorlandıklarına, ailelerin farklı ebeveynlik profiline sahip olduklarına ve ebeveynliğe geçiş sürecinin eş ilişkisine, babaların ebeveynliğe katılımının da aile yaşamına nasıl yansıdığına ilişkin sonuçlar elde edilmiştir. Araştırma sonuçları ile ilgili olarak toplumsal boyutta mükemmel annelik yerine yeterince iyi ebeveynlik algısının pekiştirilmesine, ebeveynlere ilişkin birlikte ebeveynlik eğitimlerin artırılmasına ve yapılacak çalışmalara dair öneriler sunulmuştur.Item 19-21 yaş aralığındaki bireylerin ultra işlenmiş besinlere yönelik bilgi ve tüketim sıklıklarının değerlendirilmesi(Selçuk Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2024) Kacar, Saime; Bayrak, EbruUltra işlenmiş besin tüketiminin artması ile başta obezite olmak üzere bulaşıcı olmayan hastalıkların prevalansı artış göstermektedir. Bu çalışmada 19-21 yaş aralığındaki bireylerin ultra işlenmiş besinlere yönelik bilgilerinin ve tüketim sıklıklarının değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Araştırma verileri, ilişkisel tarama modeli kullanılarak yüz yüze görüşme yöntemi ve anket aracılığıyla toplanmış olup, anket demografik bilgiler ve antropometrik ölçümle ilgili sorular, ultra işlenmiş besinlere yönelik bilgi formu ve ultra işlenmiş besin tüketim sıklığı formu olmak üzere üç kısımdan oluşmuştur. Katılımcıların %65,69'u (n=381) kadın ve %34,31'i (n=199) erkektir. Katılımcıların %64,8'i ultra işlenmiş besin kavramını daha önce duymadığını belirtirken, %79,5'i ultra işlenmiş besinlerin sağlıksız olduğunu düşündüklerini ve %52,8'i yine de tüketmeye devam edeceklerini bildirmişlerdir. Ultra işlenmiş besin denildiğinde akla gelen ilk besinler cips, sosis, sucuk, paketli besin, salam, noodle, kek vd. olmuştur. Paketli dondurma, işlenmiş etler, kahvaltılık tahıllar, margarin, şekerli veya gazlı içeceklerin tüketim sıra ortalamaları ile cinsiyet arasında anlamlı ilişki saptanmıştır (<0,001). Ultra işlenmiş besinlerden paketli meyveli/aromalı süt, paketli dondurma, şekerlemeler, hazır sosların tüketim sıra ortalamaları BKİ ile anlamlı ilişki bulunmuştur (p<0,05). En fazla tüketilen ultra işlenmiş besinler sırasıyla şekerli veya gazlı içecekler, tüketime hazır besinler, paketli unlu mamüller, hazır çorba/noodle/tatlılar, cips/tuzlu krakerler olmuştur. Katılımcıların büyük kısmının ultra işlenmiş besinlere yönelik bilgi durumlarının bu besinleri tüketmelerine engel olmadığı yine de tüketim sıklıklarını etkilediği belirlenmiştir. Ultra işlenmiş besinlerin toplum sağlığı açısından dikkate alınması önemlidir dolayısıyla ultra işlenmiş besin kavramı bireyler için daha anlaşılabilir hale getirilebilir. Toplum sağlığı açısından önemli meslek mensuplarından olan diyetisyenlerin de sağlıklı beslenme önerilerinde bu konuya yer vermesi etkili olabilir.Item Konya'da iki ilkokulda dokuz yaş ve üzeri kız ve erkek çocuklarda beslenme alışkanlıkları, demir yetersizliği anemisi ve parazitlerin ilişkisi üzerine bir araştırma(Selçuk Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 1987) Akman, Mehmet; Demireli, OrhanBu araştırma, 9-11 yas grubu toplam 148 ilkokul öğrencisinde; demir Yetersizliği anemisinin görülme sıklığı, anemiyle beslenme alışkanlıkları, parazit durumu, büyüme ve gelişme arasındaki ilişkiyi ortaya koymak amacıyla planlanmış ve yürütülmüştür. Çocuklar ve aileleri hakkında elde edilen genel bilgiler sonucu Karşıyaka İlkokulunun, sosyo-ekonomik durumu İnkılap İlkokuluna göre daha düşüktür. Sağlık şikayetleri Karşıyaka İlkokulu öğrencilerinde, İnkılap İlkokulu öğrencilerine göre iki kat fazla ve istatistiksel olarak önemlidir (p<0.05 ). Fizik muayene sonucu çocukların % 61,4'ünde diş çürüğü, % 30,4'ünde konjektiva solukluğu, % 16,2'sinde avuç içi solukluğu saptanmıştır. Ayrıca % 7,4 oranında angular 1ezyon ve % 5,4 oranında keylozis bulunmuştur. Çocukların % 47,9'unda demir yetersizliği anemisi, periferik yayma sonucu % 30,4'ünde hipokrom-normositer anemi saptanmıştır. Sosyo-ekonomik düzeyi farklı iki ilkokulun demir yetersizliği anemisi ilişkisi önemsiz (p>0,05) bulunmuştur, Anemik bulunan çocukların % 53,5'inin dışkısında değişik tipte parazit yumurtaları görülmüştür. Parazit varlığı yönünden iki ilkokul arası ilişki önemsizdir (p>0,05). Vücut ağırlığı ortalaması erkeklerde 28,4 ± 4,91 kg, kızlarda 30,27 ± 4,66 kg, boy uzunluğu ortalaması ise erkeklerde 136,4 ± 6,32 cm, kızlarda 135 ± 6,54 cm'dir. Vücut ağırlığı ve boy uzunluğu ile anemi arasındaki ilişki önemsizdir (p>0,05). Çocukların diyeti, özellikle sosyo-ekonomik düzeyi düşük olan ilkokulda olmakla birlikte, her iki ilkokulda da tahıla dayalıdır. Süt ve yoğurt, kurubaklagiller, yeşil yapraklı sebzeler ve bitkisel sıvı yağ tüketimi azdır. Et ve türevlerinin tüketimi sosyo-ekonomik durum ile paralellik göstermektedir. Kişi başına günlük enerji tüketimi erkeklerde ortalama 2084 kkal, kızlarda ise ortalama 2078 kkal'dir. Bu değerler önerilenden biraz düşüktür. Kalsiyum, riboflavin, niasin ve A Vitamini tüketimi de yetersiz düzeydedir. Ortalama demir ve protein tüketimi yeterli ancak demir emilimi düşük ve az olan tahıllardan, protein ise kalitesi düşük olan bitkisel kaynaklı proteinlerden sağlanmaktadır. Çocukların sağlık ve beslenme sorunlarının çözümünde; yaygın bir beslenme eğitiminin yapılması, çocuklara kişisel temizlik kurallarının öğretilmesi, okul kantinleri ve seyyar satıcıların denetlenmesi, önemlidir. Ayrıca, besinlerin demir yönünden zenginleştirilmesi veya demir preparatları kullanılması yerine diyette C Vitamini tüketim miktarlarının artırılması ve öğünlere dağılımının sağlanması, ilkokul beslenme programlarının devlet politikası içinde yer almasının yarar sağlayacağı düşünülmektedir.Item Ballota Glandulosissima bitki ekstraktlarının bazı bakteriler üzerine antimikrobiyal etkilerinin araştırılması(Selçuk Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2024) Tunç, Elife; Aladağ, Mustafa OnurBu çalışmada; Ballota glandulosissima özütlerinin antimikrobiyal etkileri sıvı Mikrodilüsyon ve disk difüzyon yöntemleri ile değerlendirildi. Bu yöntemlerde metanol ve su özütleri kullanıldı. Antimikrobiyal potansiyel testi için standart mikroorganizma olan yedi bakteri ve bir maya kullanıldı. Sıvı mikrodilüsyon testi için gentamisin kontrol antibiyotiği olarak uygulandı. Sonuçlar, Çalışmamızda kullandığımız B. glandulossisima bitki ekstramızın su ve metanol özütü ile olan sonuçlarında kullandığımız mikroorganizmalara karşı farklılık gösterdi. Sıvı Mikrodilüsyon testinde E. coli bakterisi (0,3906 mg/ml), metanol ile yapılan çalışmada B. cereus (0.781 mg/ml) ile en düşük minimum inhibisyon konsantrasyonu değeri gösterdi. Çalışmada Klebsiella pneumoniae, Salmonella enteritidis ve Sarcina lutea metanol ve su özütlerin de dirençli bulundu. Araştırmamızın disk difüzyon sonuçlarına göre B. cereus su özütünde 16 mm ve metanol özütünde 10 mm ile diğer mikroorganizmalara göre en fazla antimikrobiyal duyarlılık gösterdi. B. glandulossisima bitkisinin hem su özütünde hemde metanol özütünde B. cereus mikroorganizmasına karşı disk difüzyon testinde daha etkili olduğu görüldü. Çalışmamızda hem Mikrodilüsyon hemde disk difüzyon yöntemleri ile B. glandulossisima bitkisinin test mikroorganizmalarına etkisinin düşük seviyede olduğu görüldü. Bu tip çalışmalar daha da geliştirilerek gerek biyokimyasal gerek mikrobiyolojik ve bunun yanında moleküler düzeyde yapılması gerekmektedir.Item Rekreasyonel amaçlı doğa yürüyüşünün lise öğrencilerinin şiddet yönetimleri ve benlik saygılarına etkisinin incelenmesi(Selçuk Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2024) Özşaker, Kübra; Hadi, Gaye ErkmenBu çalışma, rekreatif doğa yürüyüşlerinin lise öğrencilerinin benlik saygısı ve şiddet yönetimi üzerindeki etkilerini incelemeyi amaçlamaktadır. Modern toplumun bireyleri, hızla değişen teknolojik ve sosyal yapılar içerisinde çeşitli baskılarla karşı karşıya kalmakta ve özellikle gençler, bu baskıları fiziksel ve psikolojik olarak yoğun bir şekilde hissetmektedir. Bu baskılar, gençlerin duygusal sağlığını, benlik saygısını ve sosyal ilişkilerini olumsuz etkileyebilmektedir. Bu doğrultuda; doğa yürüyüşü gibi rekreasyonel aktivitelerin, gençlerin psikolojik ve sosyal gelişimlerine nasıl bir katkı sağladığı araştırılmıştır. Çalışma kapsamında; Has Asansör Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi 9. sınıf öğrencileri arasından seçkisiz örnekleme yöntemlerinden biri olan uygun örnekleme yöntemi ile seçilen 80 öğrenci, deney ve kontrol gruplarına ayrılmıştır. Deney grubundaki öğrenciler, 8 hafta süresince haftada iki kez doğa yürüyüşü programına katılmıştır. Veri toplama sürecinde, İki Boyutlu Benlik Saygısı Ölçeği ve Şiddet Eğilimi Ölçeği kullanılmıştır. Ölçeklerin yer aldığı anketler, öğrencilerin benlik saygısı ve şiddet yönetimi düzeylerini ölçmek amacıyla uygulanmıştır. Veriler, SPSS 22 yazılımı kullanılarak analiz edilmiştir ve parametrik testler (bağımlı gruplarda t-testi, ANOVA gibi) ile değerlendirilmiştir. Çalışmanın sonuçları, doğa yürüyüşüne katılan öğrencilerin benlik saygısı ve şiddet yönetimi puanlarında anlamlı bir artış olduğunu göstermektedir. Deney grubu öğrencilerinin benlik saygısı ve şiddet yönetimi düzeylerinde, kontrol grubuna kıyasla daha olumlu yönde değişiklikler olduğu belirlenmiştir. Bu bulgular, doğa yürüyüşlerinin gençlerin duygusal ve sosyal gelişimlerine katkıda bulunduğunu ve onların daha sağlıklı bireyler olmalarına yardımcı olduğunu göstermektedir. Araştırma sonuçları, lise öğrencilerinin fiziksel ve psikolojik sağlıklarını iyileştirmek amacıyla doğa yürüyüşü gibi rekreasyonel aktivitelerin eğitim programlarına entegre edilmesinin önemini vurgulamaktadır.Item Yetişkin obez bireylerin yaşam kalitelerine psikolojik iyi oluşları ile beslenme değişim süreçlerinin etkisinin incelenmesi(Selçuk Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2024) Kağıtcı, Mine; Aktaş, NazanPsikolojik iyi oluş ve beslenme değişim süreçleri obez bireylerin yaşam kaliteleri açısından önemlidir. Bu çalışmanın amacı obez bireylerin yaşam kalitelerine psikolojik iyi oluşları ve beslenme değişim süreçlerinin etkisinin incelenmesidir. Tarama modelinde tanımlayıcı ilişkisel bu çalışmada Türkiye'de yaşayan 19-64 yaş arası 870 obez bireyin verileri çevrimiçi (Google Forms) olarak Obezite Hastalarına Yönelik Yaşam Kalitesi Ölçeği (QOLOD), Psikolojik İyi Oluş Ölçeği (PİOÖ) ve Beslenme Değişim Süreçleri Ölçeği (BDSÖ) kullanılarak toplanmıştır. Araştırmada katılımcıların %55,5'i kadın ve %44,5'i erkektir. Beden kütle indekslerine (BKİ) göre katılımcıların %42,3'ü 1.derece obez, %29,5'i 2.derece obez ve %28,2'si ise 3.derece obez olup BKİ ortalaması 37,21±5,18'dir. Katılımcıların QOLOD ve PİOÖ puanları arasında pozitif orta şiddetli anlamlı ilişki vardır (r=0,510 p=0,000). QOLOD ile BDSÖ (r=-0,138 p=0,000) ve BDSÖ ile PİOÖ (r=-0,107 p=0,002) arasında ise negatif zayıf şiddetli anlamlı ilişki vardır. Obezite derecesi ile QOLOD, PİOÖ ve BDSÖ puanları arasında fark anlamlıdır (p<0.05). 1.derece obez grubunun yaşam kalitesi puanı (112.96∓24,04), 2.derece obez (102.89∓25,07) ve 3.derece obez (97.70∓21,86) gruplarından daha yüksektir (p<0.05). 1.derece obez grubunun PİOÖ puanları (42.35∓12,20), 2.derece obez (38.90∓12,86) ve 3.derece obez (34.68∓ 12,19) gruplarına göre daha yüksektir (p<0.05). BDSÖ puanlarında ise 3.derece obez grubu (139.17∓30,54) en yüksek puanları almış olup, 2.derece (125.92∓33,35) ve 1.derece obez (115.46∓35,08) gruplarından sırasıyla daha yüksektir (p<0.05). Sonuç olarak, obez bireylerde yaşam kalitesini beslenme değişim süreçleri ve psikolojik iyilik hali etkilemektedir. Değişkenler arasındaki ilişkiler BKİ'ye göre farklılık göstermektedir. Obezitenin tedavisinde obez bireylerin yaşam kalitelerinin iyileştirilmesine yönelik müdahele çalışmalarında beslenme değişimi ve psikolojik iyilik haline yönelik girişimler daha başarılı sonuçlar elde edilmesine katkı sağlayabilir.Item Premenstrual sendromu olan ve olmayan genç kızların diyet kalitesi, diyet antioksidan kapasitesi ve diyet inflamatuvar yükünün karşılaştırılması(Selçuk Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2024) Sandıkcı, Zeynep; Demir, GülperiBu çalışma, premenstrual sendromu olan ve premenstrual sendromu olmayan genç kadınların diyet kalitesi, diyet antioksidan kapasitesi ve diyet inflamatuvar yükünün karşılaştırılması amacıyla 290 kadın üniversite öğrencisi ile yürütülmüştür. Çalışma verileri araştırmacı tarafından anket formu ile yüz yüze görüşme ile toplanmıştır. Anket formu; tanımlayıcı bilgiler, menstruasyon dönemi ile ilgili bilgiler, antropometrik özellikler, Premenstrual Sendrom Ölçeği (PMSÖ), antioksidan besin tüketim sıklığı formu ve üç günlük besin tüketim kaydı formundan oluşmaktadır. Kadınların diyet kaliteleri Uluslararası Diyet Kalite İndeksi (Diet Quality Index-International (DQI-I)) ile; diyetin inflamatuvar yükü Diyet İnflamatuvar İndeksi (Diet Inflammatory Index (DII)) ile değerlendirilmiştir. Kadınların PMSÖ toplam puanı ortalaması 127,2±38,56 olup %47,9'unda premenstrual sendrom varlığı saptanmıştır. Araştırmada, premenstrual sendromu olmayan kadınların, premenstrual sendromu olan kadınlara göre anlamlı olarak daha fazla kurubaklagil, yağlı tohum, tahıl, meyve ve sebze grubu tükettiği; premenstrual sendromu olan kadınların ise premenstrual sendromu olmayan kadınlardan anlamlı olarak daha fazla şekerli besin ve içecekleri, çay ve kahve tükettikleri bulunmuştur (p<0,05). Premenstrual sendromu olan kadınların antioksidan besin tüketim sıklığından hesaplanan diyet antioksidan kapasitesi 3,65±1,47, premenstrual sendromu olmayan kadınların diyet antioksidan kapasitesi ise 6,18±2,92 olarak bulunmuştur(p<0,05). Hem besin tüketim kaydından hesaplanan diyet antioksidan kapasitesi, hem de antioksidan besin tüketim sıklığından hesaplanan diyet antioksidan kapasitesi ile Premenstrual Sendrom Ölçeği alt boyut ve toplam puanı arasında negatif anlamlı bir ilişki saptanmıştır (p<0,05). Premenstrual sendromu olan kadınların Diyet İnflamatuvar İndeks ortalama skoru 2,57±3,53, premenstrual sendromu olmayanların Diyet İnflamatuvar İndeks ortalama skoru ise 1,2±3,35 olarak bulunmuştur (p<0,05). Kadınlar Diyet İnflamatuvar İndeks skoruna göre tertillere ayrıldığında, T1'de (antiinflamatuvar beslenme) yer alan bireylerin Premenstrual Sendrom Ölçeği alt boyut ve toplam puanları T3'te (inflamatuvar beslenme) yer alan kadınların puanlarından daha düşük olduğu bulunmuştur (p<0,05). T1'de yer alan kadınların diyet antioksidan kapasitesi, T3'te yer alan kadınların diyet antioksidan kapasitesinden yüksek bulunmuştur (p<0,05). Katılımcıların diyet kaliteleri değerlendirildiğinde; premenstrual sendromu olmayan kadınların, premenstrual sendromu olan kadınlara göre daha kaliteli bir diyetle beslendikleri saptanmıştır (p<0,05). Uluslararası Diyet Kalite İndeksi toplam puanı ve çeşitlilik, yeterlilik, ölçülülük, genel denge alt boyut puanlarının Premenstrual Sendrom Ölçeği alt boyut punları ile negatif yönlü ilişkili olduğu bulunmuştur (p<0,05). Araştırmada elde edilen bulgular, kaliteli, antiinflamatuvar ve antioksidan besinlerden zengin beslenmenin, premenstrual sendrom gelişimini ve semptomlarını iyi yönde etkileyebileceğini göstermektedir.Item Lise öğrencilerine verilen ruhsal hastalıklara yönelik yapılandırılmış bilgilendirme eğitiminin öğrencilerin ruhsal hastalıklara yönelik inanç, empatik eğilim ve sosyal mesafe düzeylerine olan etkisi(Selçuk Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2024) Kara, Mehmet; Lök, NeslihanBu çalışma ruhsal hastalıklara yönelik lise öğrencilerine verilen eğitimin, ruhsal hastalıklara yönelik lise öğrencilerinin inancına, empatik eğilimine ve sosyal mesafelerine olan etkisini incelemek amacı ile deneysel ön test-son test kontrol gruplu randomize kontrollü bir araştırmadır. Araştırma Konya İli Selçuklu İlçesi'nde yer almakta olan İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü'ne bağlı Aliya İzzetbegoviç Anadolu Lisesi'nde yapılmıştır. Araştırmaya 9. Sınıf öğrencilerden 36 müdahale, 36 kontrol grubu olacak şekilde toplam 72 kişi katılmıştır. Öğrencilere Ruhsal Hastalıklara Yönelik Yapılandırılmış Bilgilendirme Eğitimi verilmiştir. Eğitim öncesi ve sonrası her iki gruba da ön test ve son test şeklinde Kişisel Bilgi Formu, Ruhsal Hastalıklara Yönelik İnanç Ölçeği, Empatik Eğilim Ölçeği ve Sosyal Mesafe Ölçeği uygulanmıştır. Müdahale ve kontrol grubundaki öğrencilerin ruhsal hastalıklara yönelik inanç ölçeği toplam puana ait ön test puan ortalamaları arasında anlamlı fark bulunmazken müdahale sonrası her iki grubun puan ortalamaları arasında çok anlamlı fark olduğu saptanmıştır. Müdahale grubundaki öğrencilerin iki ölçümden elde edilen Sosyal Mesafe Ölçeği puan ortalamaları arasında anlamlı fark olduğu, kontrol grubundaki öğrencilerin iki ölçümdeki puan ortalamaları arasında ise anlamlı fark olmadığı saptanmıştır. Müdahale ve kontrol grubundaki öğrencilerin empatik eğilim ölçeği toplam puana ait başlangıç ölçümü puan ortalamaları arasında anlamlı fark bulunmazken müdahale sonrası her iki grubun puan ortalamaları arasında anlamlı fark olduğu saptanmıştır. Bu araştırmanın sonuçlarından yola çıkarak Ruhsal Hastalıklara Yönelik Yapılandırılmış Bilgilendirme Eğitimi'nin lise öğrencilerinin ruhsal hastalıklara yönelik inaçları üzerinde olumlu etkisi olduğu söylenebilir. Empatik eğilimlerinde artırıcı ve sosyal mesafe koyma eğilimlerinde ise azaltıcı yönde etkili bir müdahale yöntemi olduğu ifade edilebilir.Item Ergenlerde internet bağımlılığının yeme davranışları, öğün düzenleri, antropometrik değerleri ve fiziksel aktivite düzeyleri ile ilişkisinin incelenmesi(Selçuk Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2024) Takak, Muhammed Kazım; Demir, GülperiBu çalışma ergenlerde internet bağımlılığı ile yeme davranışları, öğün düzenleri, antropometrik değerleri ve fiziksel aktivite düzeyleri arasındaki ilişkinin incelenmesi amacı ile 13-18 yaş aralığındaki 300 lise öğrencisiyle yürütülmüştür. Araştırma verileri anket formu ile yüz yüze görüşme tekniği kullanılarak toplanmış, antropometrik ölçümler (vücut ağırlığı, boy uzunluğu, bel-boyun çevresi) araştırmacı tarafından alınmıştır. Anket formunda öğrencilere ve ailelerine ilişkin sosyodemografik bilgiler, beslenme ve internet kullanım alışkanlıkları, Young İnternet Bağımlılığı Testi-Kısa Form, Hollanda Yeme Davranışı Anketi ve Adölesanlar için Fiziksel Aktivite Anketi yer almaktadır. Çalışmaya katılan ergenlerin yaş ortalaması 15,58±1,17 yıl olup %59,7'si normal vücut ağırlığında (15-85.persentil), %22,7'si fazla kilolu/obez (>85.persentil)'dir. Ergenlerde bel çevresi sınıflandırmasına göre %18'i artmış ve yüksek risk grubunda, bel/boy oranı sınıflandırmasına göre %63,3'ü normal grupta, boyun çevresi sınıflandırmasına göre %18,7'si riskli gruptadır. Çalışmaya katılan ergenlerin %35,7'si öğün atlarken, kız ve erkek ergenlerin öğün atlama durumları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmuştur, kız ergenler daha fazla öğün atlamaktadır (p<0,05). En çok atlanan öğün sabah (%64) olurken, en az atlanan öğün akşam (%25) olmuştur. Kız ergenlerin akşam öğününü atlama oranları daha yüksek olurken (p<0,05), sabah öğünleri ile cinsiyet arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır (p>0,05). Ergenlerde en çok kullanılan internet erişim aracı akıllı telefon (%92,0) internette en çok başvurduğu alan sosyal medya (%68,7)'dır. Çalışmada kısıtlayıcı yeme davranışları puanı 20,42±9,18; duygusal yeme davranışları puanı 26,02±12,71; dışsal yeme davranışları puanı 28,97±8,93 ve toplam Hollanda Yeme Davranışı Anketi puanı 75,41±20,48, Young İnternet Bağımlılığı Testi-Kısa Form puanı 27,41±8,97, Adölesanlar için Fiziksel Aktivite Anketi puanı 15,88±5,41 olarak bulunmuştur. Kızların erkeklere göre toplam Hollanda Yeme Davranışı Anketi, kısıtlayıcı yeme davranışı ve duygusal yeme davranışı puanları daha yüksektir (p<0,05). 9. sınıfların dışsal yeme davranışı puanı 11. ve 12. sınıflara göre anlamlı olarak daha düşük olduğu saptanmıştır (p<0,05). Uyku sorunu yaşamayan ergenlerin yaşayanlara göre toplam Hollanda Yeme Davranışı Anketi puanının daha az olduğu bulunmuştur (p<0,05). Kız ergenlerin, erkek ergenlere göre Young İnternet Bağımlılığı Testi-Kısa Form puanlarının daha yüksek olduğu belirlenmiştir (p<0,05). Ergenlerin sigara içme, alkollü içki tüketimi, bağımlılık yapıcı madde kullanımı, uyku sorunu varlığı değişkenleri ile Young İnternet Bağımlılığı Testi-Kısa Form puanları arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık bulunmuştur (p<0,05). Ergenlerin antropometrik değerleri ile fiziksel aktiviteleri arasındaki ilişkiler incelendiğinde; boy uzunluğu ve vücut ağırlığı ile Adölesanlar için Fiziksel Aktivite Anketi puanları arasında istatistiksel olarak anlamlı ilişki bulunmuştur (p<0,05). Sonuç olarak ergenlerde internet bağımlılığının önlenebilmesi ve sağlıklı yaşam biçimi davranışlarının teşvik edilmesi için ergenler bilinçlendirilmelidir. İnternet bağımlılığı, yeme davranışları ve fiziksel aktivite arasındaki ilişkileri daha iyi anlamak için daha fazla araştırma yapılmalıdır.Item Rezerpinle oluşturulan deneysel fibromiyalji modelinde kurkumin'in kognitif fonksiyonlar üzerine etkisi(Selçuk Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2024) Özkan, Fehmi; Okudan, NilselFibromiyalji (FM) ağrıya duyarlılığın arttığı, beraberinde yorgunluk, depresyon, kognisyon bozukluğu gibi diğer bulgularında eşlik ettiği etyolojisi tam tanımlanmamış kronik bir hastalıktır. Bu çalışmada dişi sıçanlara rezerpin verilerek oluşturulmuş deneysel fibromiyalji modelinde kurkuminin kognitif fonksiyonlar üzerine olan etkisi araştırılmıştır. Selçuk Üniversitesi Hayvan Deneyleri Yerel Etik Kurul'undan onayı alınan 40 adet dişi Wistar albino sıçan kullanılmıştır. Sıçanlar; Kontrol grubu (n=6), Taşıyıcı Kontrol grup (n=6), Rezerpin grubu (n=10), Kurkumin grubu (n=8) ve Rezerpin+Kurkumin grubu (n=10) olmak üzere rastgele 5 gruba ayrılmıştır. Kontrol grubuna çalışma süresince standart yem ve su verilerek herhangi bir uygulama yapılmamıştır. Taşıyıcı kontrol gruba 6 gün boyunca taşıyıcı mısır yağı ve glasiyel asetik asit içeren distile su cilt altına, rezerpin gruplarına 1mg/kg/gün dozunda rezerpin 3 gün cilt altına uygulanmış, kurkumin gruplarına ise 10 gün 300 mg/kg dozunda kurkumin oral olarak verilmiştir. Kognisyon araştırılması amacıyla 4, 6 ve 10. günlerde Morris su labirenti testi (MWM), mekanik allodini ve termal hiperaljezi araştırılması amacıyla 4,6 ve 10. günlerde sırasıyla von Frey ve soğuk allodini testi, depresyon ve anksiyete araştırılması amacıyla da 5, 7 ve 9. günlerde açık alan ve zorlu yüzme testi yapılmıştır. Sıçanlar morris su labirenti bitiminden 24 saat sonra eter anestezisi altında intrakardiyak kan alımı sonrası servikal dislokasyon yöntemiyle sakrifiye edilmiştir. Serumda TNF-α ve IL-1β gibi sitokin düzeylerine bakılarak, beyin ve kas dokusunda BDNF, beynin prefrontal korteksinde ise serotonin ölçülerek kognisyonla ilişkisi değerlendirilmiştir. Rezerpin MWM testinde merkezden geçiş sayıları ve toplam kat edilen mesafe yüksekti. Von Frey analizinde rezerpin grubunun değerleri Rezerpin+Kurkumin grubuna göre düşüktü. TNF-α ve BDNF değerlerinde fark yoktu. Sonuç olarak rezerpin fibromiyalji modelinde kognisyon bozulabilir ve kurkumin bu durumu iyileştirebilir.Item 60 yaş üstü bireylere verilen eğitim ve danışmanlık hizmetinin aktif yaşlanma düzeylerine etkisi: Konya'da bir ASM örneği(Selçuk Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2024) Ekmen, Gülşah; Hisar, Kemal MacitBu çalışmanın amacı Aile Sağlığı Merkezlerine başvuran 60 yaş ve üstü bireylerin aktif yaşlanma düzeylerinin belirlenmesidir. Çalışmanın evrenini Konya ili Selçuklu ilçesine bağlı bir aile sağlığı merkezine kayıtlı 60 yaş ve üstü bireyler oluşturmuştur. Araştırmanın başladığı 2021 yılı mayıs ayı verilerine göre 60 yaş ve üstü toplam nüfus sayısı 355 kişiden oluşurken örneklemi ise 90 kişiden oluşmuştur. Deneysel bir araştırma olan çalışmada deney grubuna uygulanan eğitimin içeriğinde bağımsız, sağlıklı ve güvenli yaşam, topluma katılım, aktif yaşlanma kapasitesi, çalışma durumu, fiziksel hareket, sağlıklı beslenme ve aktivitelere katılma konuları yer almıştır. Çalışmada araştırmacılar tarafından hazırlanan sosyodemografik veri formu, Rantanen ve arkadaşları (2018) tarafından hazırlanan Aktif Yaşlanma Ölçeği (AYÖ) ve Diener (1985) tarafından hazırlanan Yaşam Memnuniyeti Ölçeği (YMÖ) kullanılmıştır. Deney ve kontrol gruplarının sayıları eşit olurken hem ön test hem de son teste aynı katılımcılar yanıt vermişlerdir. Demografik verilerin gruplara göre karşılaştırılmasında tüm gruplar arasında anlamlı fark bulunmazken grupların homojen bir şekilde dağıldığı sonucuna ulaşılmıştır. Deney ve kontrol gruplarının ön test ve son test sonuçları karşılaştırıldığında yaşam memnuniyeti düzeyi ve AYÖ alt boyutlarından amaçlar düzeyinin ön test sonuçları arasında anlamlı fark bulunmazken (p>0,05), son test ve fark testleri sonuçlarına göre aralarında anlamlı fark bulunmuştur (p<0,01). AYÖ alt boyutlarından fonksiyonel kapasite, fırsatlar ve aktivite düzeylerinde ise ön test ve son test sonuçlarına göre deney ve kontrol grupları arasında anlamlı bir fark bulunmazken (p>0,05), fark testi sonuçları arasında anlamlı farklılık bulunmuştur (p<0,01). Yapılan korelasyon analizleri sonuçlarına göre hem ön test hem de son test sonuçları benzerlik göstererek tüm faktörler arasında pozitif yönlü güçlü düzeyde ilişki bulunmuştur. Sonuç olarak deney grubunda bulunan 60 yaş ve üstü bireylere verilen eğitim ve danışmanlık hizmetinin bireylerin aktif yaşlanma ve yaşam memnuniyeti düzeylerine olumlu etkide bulunduğu görülmüştür.