Restoratif Diş Tedavisi/Makale Koleksiyonu
Bu koleksiyon için kalıcı URI
Güncel Gönderiler
Öğe İki farklı rezin modifiye cam iyonomer simanın bölgesel toksisitesinin değerlendirilmesi(Selçuk Üniversitesi, 2020) Kölüş, Türkay; Ülker, Hayriye EsraAmaç: Bu çalışmanın amacı iki farklı rezin modifiye cam iyonomer simanın bölgesel toksisitesini değerlendirmektir. Gereç ve Yöntemler: Fuji II LC Capsule (GC) ve Vitrebond (3M ESPE) örnekleri üreticilerinin talimatlarına göre standart teflon disklerde hazırlandı. Örnekler, örnek/solüsyon hacmi 91,6mm2 /ml olacak şekilde 24 saat kültür ortamında bekletildi. L929 hücreleri 96 kuyucuklu hücre kültür kaplarına alındı ve 24 saat 37C°'de %10 FBS ve %1 penisilin/streptomisin içeren DMEM (Dulbecco's Modified Eagle's Medium) kültür ortamında bekletildi. Elde edilen materyallerin seyreltilmemiş ekstraktı ve 1/2, 1/4, 1/8, 1/16, 1/32 oranında seyreltilmiş olan ekstraktları hücrelere uygulandı. Hücre canlılığı 24. saatin sonunda XTT (2,3- Bis(2-metoksi-4-nitro-5-sulfofenil)-2H-tetrazolyum) testi ile belirlendi. Kontrol grubunun canlılığı %100 olacak şekilde kabul edildi ve tüm grupların canlılık yüzdesi buna göre belirlendi (n=27). İstatistiksel değerlendirmeler için one way ANOVA ve post hoc Tukey's HSD testleri kullanıldı. Her bir materyalin L929 hücrelerinin canlılıklarına ve proliferasyonlarına nasıl etki ettiği gerçek zamanlı hücre analizi yöntemi ile 15 dakikada bir empedans ölçümü alınarak izlendi. Elde edilen verilerin analizi RTCA Software 2.0 programı ile gerçekleştirildi, istatistiksel olarak hiyerarşik kümeleme analizi yapıldı. Bulgular: XTT deneyi sonucunda Fuji II LC’nin seyreltilmemiş konsantrasyonu, Vitrebond’un ise seyreltilmemiş, 1/2 ve 1/4 oranında seyreltilmiş konsantrasyonlarının L929 fibroblast hücreleri üzerine sitotoksik etkileri olduğu izlendi (p<0,05). Gerçek zamanlı hücre analiz deneyi sonuçlarına göre Fuji II LC Capsule’ün seyreltilmemiş konsantrasyon grubunda, Vitrebond’un ise seyreltilmemiş, 1/2, 1/4 ve 1/8 konsantrasyon gruplarında hücre canlılığının 144. saat sonunda tamamen kaybolduğu görülmüştür. Sonuç: Rezin modifiye cam iyonomer simanların biyolojik olarak aktif içerikleri pulpa hücrelerinin metabolizmasını değiştirebilecek sitotoksik potansiyele sahip olabilir. Bu nedenle özellikle derin kavitelerde materyal seçimine dikkat edilmelidir.Öğe Adeziv Sistemlerin ve Kompozit Rezin Materyallerin Derin Dentine Bağlanma Dayanımlarının İncelenmesi: in vitro çalışma(Selçuk Üniversitesi, 2021) Gürses, Merve; Tağtekin, Dilek; Yanikoglu, FundaAmaç: Bu çalışmanın amacı, düz dentin yüzeylerinde 2 farklı adeziv sistemin ve 3 farklı kompozit rezinin dentine mikrogerilim bağlanma kuvvetinin (µTBS) belirlenmesi ve bağlanma dayanımı üzerine etkisinin incelenmesidir. Gereç ve Yöntemler: 24 adet insan 3. büyük azı dişinde düz derin dentin yüzeyleri hazırlanmıştır. Dişler rastgele seçilerek, Self-etch (Futurabond M SingleDose VOCO) ve Total-etch (% 37 fosforik asit Condac 37, Adeziv 200T 3M) uygulananlar olarak iki gruba ayrılmıştır. Gruplar 3’er alt gruba ayrılmak üzere, 3 farklı kompozit rezin (X-tra Fill VOCO, SonicFill Kerr, Grandio VOCO) uygulanarak restore edilmiştir. Tüm dişlerin merkezinden 6’şar adet çubuk şeklinde numune elde edilmiştir. Tüm numunelere mikrogerilim testi uygulanmıştır. İstatistiksel analiz testleri Sigmaplot 12.5 paket programında gerçekleştirilmiştir. KruskalWallis ve Tukey testleri kullanılmıştır. Bulgular: Grupların median değerleri arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık olduğu görülmüştür (p=0.01). Tukey testinin sonuçlarına göre (p<0.05); Adeziv 200T 3M grubunda, Grandio VOCO (inkremental) kompozit ile X-tra Fill VOCO (bulk) kompozit (p=0.008) ve SonicFill Kerr (bulk) kompozit rezinin (p=0.022) bağlanma dayanımı verileri arasındaki farklılık istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur. Futurabond M SingleDose grubunda ise kompozitlerin bağlanma dayanımı verileri arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık görülmemiştir (p>0.05). Sonuç: Dentine bağlanma dayanımlarında adeziv sistemler arasında fark görülmezken; geleneksel inkremental kompozit, bulk-fill kompozitlerden daha başarılı bulunmuştur.Öğe Rezidüel Çürük Tespitinde Kullanılan Geleneksel Yöntemin Farklı Yöntemlerle Klinik Olarak Doğrulanması(Selçuk Üniversitesi, 2021) Güngör, Fatma Sağ; Güven, Alper; Ünlü, NimetAmaç: Çürüğün uzaklaştırılmasında kullanılan geleneksel yöntem; yumuşak, enfekte çürük dokuyu görsel ve dokunsal olarak kontrol ederek uzaklaştırmaktır. Bu çalışmanın amacı kavite açımı esnasındaki rezidüel çürük tespiti için sübjektif bir yöntem olan fakat rutinde kullanılan geleneksel görsel ve dokunsal muayenenin sonucunu; dental loupe, floresan destekli (FACE) bir cihaz ve çürük tespit boyası (CDD) kullanılarak yapılan değerlendirme ile karşılaştırmaktır. Gereç ve Yöntemler: Restoratif Diş Tedavisi Kliniği’nde rutin çürük uzaklaştırılma işlemi uygulanmış ve rezidüel çürüğün geleneksel görsel ve dokunsal muayenenin yanı sıra üç farklı destekleyici yöntem (Dental loupe, FACE ve CDD) ile değerlendirilip verileri kaydedilmiş olan hastalar arasından Sınıf-II (MO–DO–MOD) çürüklü molar dişe sahip 120 hasta çalışmaya dahil edildi. Dişin çenelerde bulunduğu kadrana ve kavitede kalan çürüğün lokalizasyonuna (Gingival basamak, aksiyal duvar, bukkal duvar, lingual duvar, pulpal duvar, mine-dentin sınırı) göre kaydedilmiş olan veriler değerlendirildi. İstatistiksel analizde Kendall’s W ve Kikare testi uygulandı. Bulgular: Geleneksel görsel ve dokunsal muayene kriterlerine göre çürüksüz olduğu kabul edilen 120 kavitenin 61’inin(%50,83) diğer üç yöntemle de çürüksüz olduğu doğrulandı. 35 kavitenin(%29,17) sadece CDD ile boyandığı, 24 kavitenin(%20) hem CDD ile boyandığı hem de FACE cihazı ile çürüklü olduğu tespit edildi. Rezidüel çürüğü tespit etme açısından görsel ve dokunsal muayene ile CDD (p<0,05) arasında istatistiksel bir fark olmasına rağmen, FACE cihazı(p>0,05) ve dental loupe(p>0,05) ile arasında anlamlı bir fark görülmedi. Rezidüel çürük tespitedilen dişlerin en çok sağ üst kadranda(%37,28) yer aldığı bulundu. Sonuç: Rezidüel çürük tespitinde kullanılan FACE yöntemi özellikle görüş ve manipülasyonun daha zor olduğu bölgelerde görsel ve dokunsal muayeneyi destekleyici bir yöntem olabilir.Öğe Diş Hekimliği Fakültesine Başvuran Hastaların Diş Macunu Tercihleri Ve Diş Macunlarındaki Flor İle İlgili Görüşleri(Selçuk Üniversitesi, 2021) Dönmez, Nazmiye; Çobanoğlu, Nevin; Güngör, Fatma Sağ; Alnaftachi, NoorAmaç: Bu çalışmanın amacı, iki farklı şehirde diş hekimliği fakültesine başvuran hastaların diş macunları tercihini ve bu tercihlerindeki bilinç durumlarını belirlemektir. Gereç ve Yöntemler: Bu çalışmada farklı şehirlerdeki iki diş hekimliği fakültesinin restoratif diş tedavisi anabilim dalına başvuran 500’er gönüllü birey yer aldı. Hastaların ağız içi muayeneleri yapıldı ve DMFT değerleri kaydedildi. Yapılan anket aracılığıyla demografik bilgiler, bireylerin hangi diş macunlarını kullandığı, diş macunlarındaki florla ilgili bilgi ve görüşleri, diş hekimlerinin hastalarını çürük riski açısından bilgilendirme ve diş macunlarını sorgulama durumları ile ilgili veriler elde edildi. Toplanan verilerin istatistiksel analizi Ki-Kare testi uygulanarak gerçekleştirildi. Bulgular: Her iki şehirde ankete katılan tüm bireylerin %13’ünün florsuz diş macunu tercih ettiği tespit edildi. Florsuz diş macunu kullananların İstanbul’da %72’sinin ve Konya’da % 86’sının florsuz diş macununu bilinçli bir tercihle kullanmadığı görüldü. Florlu diş macununu bilinçli olarak kullanma oranı İstanbul’da çalışmaya katılan tüm bireylerin %33, Konya’da %28’ dir. Konya’daki bireylerin % 40’ı, İstanbul’daki bireylerin % 36 sı florsuz macunların daha zararsız olduğunu düşünmektedir. Konya’daki bireylerin ve İstanbul’daki bireylerin kullandıkları diş macunlarının diş hekimleri tarafından sorgulanma oranı sırasıyla %20 ve %25, çürüğe yatkınlıkları konusunda diş hekimleri tarafından bilgilendirilme oranları sırasıyla % 40 ve % 42’dir. Sonuç: Hastaların %13’ü florsuz diş macunu kullanmakta, %40’ı florsuz macunların daha zararsız olduğunu düşünmektedir. Hastalar diş macunlarını flor açısından bilinçli bir şekilde seçmemektedir. Diş hekimlerinin hastalarını bilgilendirme oranları % 50’ den azdır.Öğe Dört Direkt Pulpa Kaplama Materyalinin Klinik Takip Sonuçlarının Değerlendirilmesi(Selçuk Üniversitesi, 2021) Velioğlu, Mehmet Semih; Ünlü, NimetAmaç: Bu çalışmanın amacı, çürükten dolayı ekspoze olmuş matur daimi dişlerin Ca(OH)2, Biodentine, MTA ve TheraCal LC pulpa kaplama materyalleri ile tedavisi sonrası klinik olarak takip sonuçlarının 1 yıl boyunca değerlendirilmesidir. Gereç ve Yöntemler: Bu takip çalışmasına, Restoratif Diş Tedavisi kliniğine çürük semptomları nedeniyle başvurmuş, çürük uzaklaştırma esnasında ekspoze olmuş pulpa üzerine rastgele farklı pulpa kaplama materyalleri (Ca(OH)2, Biodentine, MTA ve TheraCal LC) kullanılarak direkt pulpa kaplama tedavisi uygulanmış hastalar dahil edildi. Bu hastalar arasından 18-45 yaş aralığında, sistemik sağlık problemi olmayan, her bir pulpa kaplama materyaline ait grupta yaklaşık eşit sayıda hasta olacak şekilde toplam 94 hasta dahil edildi. Hastalar tedavide kullanılan pulpa kaplama materyallerine göre 4 farklı gruba ayrıldı. Grup 1:Ca(OH)2 (Kerr,ABD) (n=25), Grup 2:MTA(Angelus,Brezilya) (n=25), Grup 3:TheraCal LC (Bisco Inc,ABD) (n=22) ve Grup 4:Biodentine (Septodont,Fransa) (n=22) idi. Hastaların klinik takipleri 1., 3., 6. ve 12. aylarda gerçekleştirildi. Klinik takipler için gelen hastaların spontan ağrı, perküsyon, postoperatif hassasiyet şikayetleri değerlendirildi, soğuk testi (Endo Ice, Coltene/Whaledent, Switzerland) ve elektrikli vitalite testi (Digitest II, Parkell, USA) ile tedavi edilen dişlerin canlılıkları ölçüldü. İstatistiksel analiz için KiKare testi ve Fisher Exact testi kullanıldı (p<0,05). Bulgular: Elde edilen verilere göre en yüksek başarı Biodentine grubunda (%90.9) iken, en düşük başarı Ca(OH)2 grubunda gözlendi (%80). MTA grubunda başarı %84, TheraCal LC grubunda ise %81.8’dir. Gruplar karşılaştırıldığında başarı açısından istatistiksel olarak anlamlı bir fark olmadığı gözlendi (p=0,763). Sonuç: Direkt pulpa kaplamasında kullanılmak için üretilen materyallerin kısa dönem klinik takiplerinde dişlerin canlılığını korumada klinik olarak yeterli başarıya sahip oldukları ve klinik başarı oranlarının benzer olduğu sonucuna varıldı. Ancak çalışmamızda kullanılmış olan bu direkt pulpa kaplama materyallerinin başarısını değerlendirmek için uzun dönem klinik takiplerine ihtiyaç duyulmaktadır.Öğe Diş aşınmaları nedeniyle dikey boyut kaybı oluşan hastanın direkt kompozit restorasyonlar ile rehabilitasyonu: Olgu sunumu(Selçuk Üniversitesi, 2019) Rawi, Yasser İsmail Al; Çetin, Ali RızaDiş aşınmaları ileri yaştaki hastalarda en sık karşılaşılan sorunlardan birisidir. Dikey boyut kaybı hem fonksiyonel hem de estetik problemlere neden olmaktadır. Normal dikey boyutu yeniden kazanabilmek için çeşitli tedavi seçenekleri vardır. Sunulan vakada 51 yaşındaki erkek hastada yaygın diş aşınmaları ve çiğneme fonksiyonunda sorunlar mevcuttu. Dikey boyutun geri kazanılması amacıyla premolar dişlerin restorasyonu ile dikey boyut düzenlendi ve posterior dişler için implant destekli sabit protez yapılması planlandı. Hastanın estetiğini düzeltmek, fonksiyona katkı sağlamak ve dikey boyutunun alışmasını kolaylaştırmak için üst alt anterior dişlere kompozit veneer restorasyonlar yapıldı. Bu restorasyonlar rehabilitasyonun ilk aşamasını oluşturacak ve hastanın planlanan tedavi sürecine alışmasını ve konforunu artıracaktır.Öğe Farklı döner eğe sistemleri ile prepare edilmiş kök kanal dentinine 3 farklı fiber-post sisteminin itme bağ dayanımlarının değerlendirilmesi(Selçuk Üniversitesi, 2019) Terlemez, Arslan; Çelebi, Hakkı; Büyükerkmen, E. Begüm; Korkut, Emre; Ünlü, NimetAmaç: Bu in vitro araştırmanın amacı, iki farklı endodontik döner eğe sistemi ile hazırlanmış kök kanallarına yerleştirilen 3 farklı fiber postun itme bağ dayanımlarının karşılaştırılmasıdır. Gereç ve Yöntemler: Kırk iki adet çekilmiş tek köklü insan alt premolar dişlerin kronları uzaklaştırıldı. Kökler 2 ana gruba ayrıldı (n=21) ve ilk gruptaki kök kanalları Wave-One ile hazırlandı ve diğeri ise TF Adaptive (SybronEndo, Orange, CA, ABD) sistemler ile hazırlandı. Daha sonra kökler üç farklı fiber post tipine göre alt gruplara ayrıldı. FRC Postec Plus (Ivoclar, Vivadent AG, Schaan, Lihtenştayn), GC Fiber Post (GC Corporation, Tokyo, Japonya) ve Rely-X (3M ESPE, Seefeld, Almanya) kullanıldı. Bütün alt gruplar birself adezivsiman (Rely-X Unicem, 3M ESPE, Seefeld, Almanya) ile yapıştırıldı. Sonra kök örnekleri su soğutma sıvısı altında düşük hızlı bir elmas disk kullanılarak, 1.00 mm ± 0.05 mm kalınlığında kesitler alındı. Evrensel bir itme testi cihazı kullanılarak 1 mm/dk'lık bir hızda itme bağ dayanım testi gerçekleştirildi ve veriler, p?0.05 seviyesinde 3 yollu ANOVA ve Tukey testi ile istatistiksel olarak analiz edildi. Bulgular: Kök kanal preperasyon tekniği, fiber postun türü ve dişin koronal, orta veya apikal bölgesinden alınan kesitler arasında bağlanma dayanımı yönünden istatistiksel olarak anlamlı bir fark olmadığı bulundu (p>0.05). Sonuç: Farklı döner eğe sistemleri ile hazırlanmış kök kanalına farklı post sistemlerinin bağlanma dayanımı arasında fark bulunmamaktadır.Öğe Doğal bir kollajen çapraz bağlayıcının kendinden bağlanabilen akışkan kompozitlerin dentin bağlanma dayanımına etkisi(Selçuk Üniversitesi, 2016) Can, Seda; Kahvecioğlu, Firdevs; Acar, Hamdi; Ülker, MustafaAmaç: Bu in vitro çalışmanın amacı proantosiyanidinden zengin bir özütün (üzüm çekirdeği özütü), kendinden bağlanabilen akışkan kompozitlerin [VertiseFlow, Kerr; Fusio Liquid Dentin, Pentron; NovaCompo SF, Imicryl] dentin makaslama bağlanma dayanımlarına etkisini incelemektir. Gereç ve Yöntemler: Bu çalışmada 90 adet çürüksüz insan üçüncü molar dişi kullanıldı. Dişlerin tüberkülleri uzaklaştırılarak düz okluzal dentin yüzeyleri hazırlandı. Dentin yüzeyleri #600 grenli zımpara kâğıdı ile zımparalandıktan sonra rastgele 6 gruba ayrıldı (n=15). Deney gruplarına ait dentin yüzeylerine kompozitleri bağlamadan önce bu yüzeyler %20’lik üzüm çekirdeği özütü ile muamele edildi. Kompozitler silindirik şekilli plastik matrisler içinde uygulandı ve ışık ile sertleştirildi. Makaslama bağlanma dayanımı için her bir örneğin diş-kompozit ara yüzeyinde kırılma meydana gelinceye kadar 1 mm/dk hızda kuvvet uygulandı. Veriler One-Way ANOVA ve Tukey's HSD Post-hoc testleri ile analiz edildi. Bulgular: Nova Compo SF ve Vertise Flow için, üzüm çekirdeği özütü ile muamele edilen gruplar ile kontrol gruplarının dentin bağlanma dayanımları arasında fark yoktu (p>0.05). Ancak, dentinin üzüm çekirdeği özütü ile muamele edilmesi Fusio Liquid Dentin’in dentine bağlanma dayanımını düşürdü (p<0.05). Sonuç: Kollajen çapraz bağ ajanı olarak kullanılan %20’lik üzüm çekirdeği özütü, kendinden bağlanabilen akışkan kompozitlerin dentine bağlanma dayanımlarını arttırmadı. Bunlara ilaveten, Fusio Liquid Dentin’in, dentine bağlanma dayanımını olumsuz etkiledi.Öğe Kalan kron miktarının ve iki farklı fiber-post sistemlerinin endodontik tedavili dişlerin kırılma dayanımları üzerine etkisi(Selçuk Üniversitesi, 2016) Çelebi, Hakkı; Terlemez, Arslan; Büyükerkmen, Emine Begüm; Ünlü, Nimet; Korkut, EmreAmaç: Bu in-vitro çalışmanın amacı iki farklı cam fiber-post sistemiyle restore edilen endodontik tedavi görmüş mandibular premolar dişlerde 2 mm yüksekliğinde kron varlığının ya da yokluğunun, dişlerin kırılma dayanımına etkisini araştırmaktır. Gereç ve Yöntemler: Endodontik tedavi görmüş 56 adet yeni çekilmiş tek köklü insan premolar dişi rastgele 2 gruba ayrıldı. Bir grupta dişler mine-sement birleşim yerinden kesildi. Diğer grup mine-sement birleşiminin 2 mm yukarısından kesildi. Gruplar iki alt gruba ayrıldı. GC ve Glassix olmak üzere iki farklı cam fiber post sitemi kök kanallarına simante edildi (n=14). Simantasyon işlemi çift aşamalı polimerize olan rezin siman (Panavia SA Cement Plus Automix , Kuraray Noritake Dental Inc., Japonya) ile gerçekleştirildi ve dişlerin koronal kısmı kompozit rezin kor materyali (Estelite Posterior, Tokuyama Dental Corp., Tokyo, Japonya) ile restore edildi. Daha sonra dişlerin üst yapısı metal destekli seramik sistemle restore edildi. Her bir numune akrilik rezin içerisine gömüldü ve üniversal bir yükleme test cihazına monte edildi. Dişin uzun aksına 135° derece açı ile 1 mm/dk piston hızıyla kırık oluşuncaya kadar yük uygulandı. Kırık tipleri X20 büyütmeli ışık mikroskobu altında incelenerek, tamir edilebilir ve tamir edilemez olarak sınıflandırıldı. Elde edilen verilerin istatistiksel analizleri Two Way ANOVA ve Tukey HSD testleri vasıtasıyla gerçekleştirildi. Bulgular: Endodontik tedavi görmüş dişlerin kırılma direnci üzerinde bu çalışmada kullanılan post sistemlerinin ve kron yüksekliklerinin önemli derecede etkilendiği görülmüştür (p=0.000). En yüksek kırılma dayanımının Glassix cam fiber post uygulanan ve 2 mm kron varlığı olan grupta olduğu görülmüştür. Sonuç: Her iki cam fiber post sistemi uygulamasında, 2 mm kron varlığının olması dişlerin kırılma dayanımını arttırıcı etki ortaya koymuştur.Öğe Doğal bir kollajen çapraz bağlayıcının kendinden bağlanabilen akışkan kompozitlerin dentin bağlanma dayanımına etkisi(Selçuk Üniversitesi, 2016) Can, Seda; Kahvecioğlu, Firdevs; Acar, Hamdi; Ülker, MustafaAmaç: Bu in vitro çalışmanın amacı proantosiyanidinden zengin bir özütün (üzüm çekirdeği özütü), kendinden bağlanabilen akışkan kompozitlerin [VertiseFlow, Kerr; Fusio Liquid Dentin, Pentron; NovaCompo SF, Imicryl] dentin makaslama bağlanma dayanımlarına etkisini incelemektir. Gereç ve Yöntemler: Bu çalışmada 90 adet çürüksüz insan üçüncü molar dişi kullanıldı. Dişlerin tüberkülleri uzaklaştırılarak düz okluzal dentin yüzeyleri hazırlandı. Dentin yüzeyleri #600 grenli zımpara kâğıdı ile zımparalandıktan sonra rastgele 6 gruba ayrıldı (n=15). Deney gruplarına ait dentin yüzeylerine kompozitleri bağlamadan önce bu yüzeyler %20’lik üzüm çekirdeği özütü ile muamele edildi. Kompozitler silindirik şekilli plastik matrisler içinde uygulandı ve ışık ile sertleştirildi. Makaslama bağlanma dayanımı için her bir örneğin diş-kompozit ara yüzeyinde kırılma meydana gelinceye kadar 1 mm/dk hızda kuvvet uygulandı. Veriler One-Way ANOVA ve Tukey's HSD Post-hoc testleri ile analiz edildi. Bulgular: Nova Compo SF ve Vertise Flow için, üzüm çekirdeği özütü ile muamele edilen gruplar ile kontrol gruplarının dentin bağlanma dayanımları arasında fark yoktu (p>0.05). Ancak, dentinin üzüm çekirdeği özütü ile muamele edilmesi Fusio Liquid Dentin’in dentine bağlanma dayanımını düşürdü (p<0.05). Sonuç: Kollajen çapraz bağ ajanı olarak kullanılan %20’lik üzüm çekirdeği özütü, kendinden bağlanabilen akışkan kompozitlerin dentine bağlanma dayanımlarını arttırmadı. Bunlara ilaveten, Fusio Liquid Dentin’in, dentine bağlanma dayanımını olumsuz etkilediÖğe Diş hekimliğinde biyouyumluluk ve değerlendirme yöntemleri(Selçuk Üniversitesi, 2017) Yıldırım, Zehra Süsgün; Bakır, Elif Pınar; Bakır, Şehmus; Aydın, Mehmet SalihDental materyallerin biyouyumluluğu; oral dokular üzerine zararlı etkilerinin en az seviyede olması şeklinde tarif edilmektedir. Bu etkinin derecesi; hastaya, materyalin fonksiyonuna, gücüne, yerleştirildiği koşullara ve zamana bağlı olarak değişir. Kullanıma sunulacak materyallerin güvenilirliğinin değerlendirilmesi önemlidir. Dental materyallerin biyouyumluluğunu değerlendirmede genellikle; in vitro testler ? hayvan deneyleri ? klinik kullanım testleri şeklinde, sıralı klasik bir paradigma kullanılmaktadır. Diş hekimi yeni bir materyali kullanmaya karar verirken, farklı araştırma sonuçlarını incelemeli ve hastanın taleplerinin yanı sıra, risk-yarar analizi de yapmalıdır.Öğe Okluzal çürük teşhis yöntemlerine güncel bakış(Selçuk Üniversitesi, 2017) Gürses, Merve; Ünlü, NimetÇürüğün erken teşhisi, uygun tedavi planının oluşturulması ve diş dokusundaki kaybın azaltılabilmesi için temel esastır. Pit ve fissür sistemleriyle karakterize olan okluzal yüzeyler çürüğe yatkın bölgelerdir. Bu yüzeylerdeki başlangıç lezyonların teşhisi oldukça önemlidir. Geleneksel olarak okluzal yüzeylerde çürük teşhisi dental ayna ve sond kullanılarak yapılmaktadır. Fakat; fissür morfolojisindeki çeşitlilik, sondun keskinliği ve hekimin sondu uygulama basıncı gibi etkenler objektif sonuçlar elde edilmesini engellemektedir. Klinik gözlem ile birlikte bite-wing radyografinin kullanılması okluzal yüzeylerin teşhisinde olumlu sonuçlar vermiştir. Fakat bu yöntem, subjektif olduğundan bazı kısıtlamalar mevcuttur. Teknolojinin gelişmesi ile birlikte birçok yeni metot geliştirilmiştir. Bu derlemede güncel çürük teşhis yöntemleri ile ilgili yapılmış çeşitli çalışmalar ve sonuçları karşılaştırmalı olarak sunulmuştur.Öğe 24 Months follow-up CEREC CAD-CAM ceramic overlay restorations: Report of 3 cases(Selçuk Üniversitesi, 2017) Kazak, MağrurThe objective of this follow-up case series report was to examine the overlay restorations of posterior teeth produced with CAD- CAM technique over a functional period of 24 months. All overlays were made of feldspathic ceramic blocks and cemented with a dual cure adhesive cement. In a single appointment, esthetic and tooth like indirect restorations were produced with CAD-CAM system. Clinical evaluation was done and follow-up after 12 and 24 months showed no secondary caries, fracture, discoloration and loosening of the structural integrity of all overlays. Also, with CAD-CAM system, the patients had convenient, well-fitting and durable indirect restorations.Öğe Amalgam yüzeyine uygulanan farklı yüzey işlemlerinin ve farklı adeziv sistemlerinin ortodontik amaçlı molar tüplerin bağlanma dayanımları üzerine etkilerinin değerlendirilmesi(Selçuk Üniversitesi, 2017) Soğancı, Ahmet Ertan; Karabekiroğlu, Said; Bektaş, Zeliha; Gürses, Merve; Ünlü, NimetAmaç: Bu araştırmanın amacı, kumlama, elmas frez ve Er-YAG lazer ile pürüzlendirilmiş farklı amalgam yüzeylerine farklı yapıştırma sistemleri ile yapıştırılmış ortodontik molar tüplerin bağlanma dayanımlarının karşılaştırılmasıdır. Gereç ve Yöntemler: Kendiliğinden sertleşen akrilik ile imal edilen 60 kalıpta molar tüpler için standart boşluklar hazırlanıp, amalgam ile dolduruldu. Numuneler, rastgele yüzey pürüzlendirmesi için 20 örnekten oluşan 3 gruba ayrıldı ve ayrıca 2 farklı yapıştırıcıya göre 2 alt gruba bölündü. 1. Grupta örnek yüzeyleri elmas frezle, 2. grupta aliminyum oksit tozu ile 3. grupta ise Er-YAG lazer ünitesi ile pürüzlendirildi. Molar tüplerinin bütün gruplardaki amalgam yüzeylerine bağlanması için 2 farklı yapıştırma sistemi uygulandı. Universal test makinesi kullanılarak makaslama kuvveti uygulandı. Molar tüplerinin örneklerden söküldüğü andaki kuvvetler kaydedildi. Bulgular: Ortodontik molar tüplerin, amalgam yüzeylerine bağlanma dayanımı değerleri karşılaştırıldığında farklı pürüzlendirme yöntemlerine ve 2 farklı yapıştırma sistemine göre istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmadı. Sonuç: Amalgam yüzeyindeki tüm yüzey pürüzlendirme işlemlerinin, bu çalışmada kullanılan 2 farklı yapıştırma sistemi ile yapıştırılan ortodontik molar tüplerin, tüm gruplarda benzer bağlanma dayanımına sahip olduğu saptanmıştırÖğe The improvement of biocompatibility of adhesives: The effects of resveratrol on biocompatibility and dentin micro-tensile bond strengths of self-etch adhesives(SPRINGER HEIDELBERG, 2019) Atalayin, Cigdem; Tezel, Huseyin; Ergucu, Zeynep; Unlu, Nimet; Armagan, Guliz; Dagci, Taner; Kose, TimurObjectiveThe aim of this in vitro study is to evaluate the effects of resveratrol (RES) addition on the cytotoxicity and microtensile bond strength (mu TBS) of different adhesives.Materials and methodsFive self-etching adhesives (G-aenial Bond-GC, Optibond All in One-Kerr, Gluma Self Etch-Kulzer, Clearfil S-3 Bond-Kuraray, and Nova Compo-B Plus-Imicryl) were tested. They were applied to L-929 cell culture by the extract method. In the test groups, 0.5 mu M RES (Sigma-Aldrich) was added into the medium. Cell viability was assessed by MTT assay after 24h. Human extracted third molars were used for mu TBS test (n=7). The adhesives with or without 0.5 mu M RES addition were applied on dentin surfaces. A composite build-up was constructed. Then, the specimens were sectioned into multiple beams with the non-trimming version of the microtensile test and subjected to microtensile forces. Statistical analysis was performed using ANOVA and post hoc Tukey test (p?0.05).ResultsThe extracts of all adhesives decreased the cell viability. However, RES addition increased the cell viability in all groups (p?0.05). RES addition did not cause any decrease in mu TBS values of the adhesives compared to baseline. Optibond All in One showed the highest mu TBS after RES addition. It was followed by Clerafil S-3 Bond and Nova Compo-B Plus. No difference was determined between the Optibond All in One and Clearfil S-3 Bond. There was difference between Optibond All in One and Nova Compo-B Plus (p?0.05).ConclusionRES addition may improve the biocompatibility without causing negative influence on mu TBS of the adhesives.Clinical relevanceRES addition has clinical applicable potential to overcome the adverse biocompatibility of adhesives.Öğe The effect of antioxidant treatment on the shear bond strength of different bonding systems to bleached enamel(JOURNAL EVOLUTION MEDICAL & DENTAL SCIENCES, 2019) Cetin, Ali Riza.; Yildirim, Cihan.; Unlu, Nimet.; Cobankara, Funda Kont.BACKGROUND Nowadays, teeth whitening has become an important procedure in dental practice. According to results of previous studies, the bond strength values of bonded restorations are decreased when the teeth have been whitened with an office or home bleaching technique. The aim of this in-vitro study is to explore the effect of antioxidant implementation on enamel after whitening on the shear bond strength to enamel surface. METHODS The buccal enamel surfaces of 100 extracted teeth were divided non randomly into two groups for bonding with Single Bond [Group A] (3M ESPE) or Clearfil SE [Group B] (Kuraray). Each group was then divided into five random subgroups: 1. the negative control group (NC) received no whitening treatment [Group Al and Group B1]; 2. whitened with 15% carbamide peroxide and that received no antioxidant agents [Group A2 and Group B2]; 3. whitened with 15% carbamide peroxide and implemented 10% sodium ascorbate (SA) [Group A3 and Group B3]; 4. whitened with 35% hydrogen peroxide and that received no antioxidant agents [Group A4 and Group B4]; 5. whitened with 35% hydrogen peroxide and implemented 10% sodium ascorbate [Group A5 and Group B5]. After the restorations were done with a composite (Clearfil ST, Kuraray), they were shear-tested until failure. Two-way analysis of variance (ANOVA) test and Tukey's multiple comparisons test were used to check shear bond strength data at a significance level of p= 0.05. RESULTS Shear bond strength values of used bonding systems immediately after bleaching to whitened enamel, were significantly lower than those of non-whitened enamel (p<0.05). No statistically significant differences in shear bond strengths were found for two adhesive systems, when the antioxidant implemented groups were compared with the non-whitened group (Control) (p>0.05). Thus, the enamel bond strengths of the bonding systems were reversed following sodium ascorbate treatment. CONCLUSIONS It was concluded that the antioxidant sodium ascorbate application could fully neutralize the destructive actions of whitening agents on shear bond strength.Öğe Depth of cure and microhardness of a new composite vs. bulk-fill composites(AMBER PUBLICATION, 2019) Cetin, Ali Riza.; Hataysal, Ahmet Ercan.; Kaplan, Taibe Tokgoz.; Botsali, Murat Selim.Aim: To compare the depth of cure of new composite with bulk fill resin composites through using Vickers hardness profiles (VHN). Materials and Methods: New composite and four bulk fill composite materials were examined: Tetric N Ceram (R) Bulk Fill, X-tra base, Compon, Filtek Posterior Bulk Fill, Sonic FiIITM. Eight specimens of each material type were prepared in teflon molds which contained a slot of dimensions (8 mm x 4 mm x 2 mm), and a top plate. The molds were irradiated from one end. All specimens were stored at 37 degrees C for 24 h, before measurement. The Vickers hardness was measured as a function of depth of material, at 1 mm intervals. Data were analyzed by one-way ANOVA using Turkey post hoc tests (p=0.05). Results: The maximum VHN ranged from 46.7 to 68.1, whilst the 80% of max. WIN ranged from 374 to 54.5. The depth corresponding to 80% of maximum VHN ranged from 5.5 to 7 mm. This was taken as the depth-of cure. Discussion: In this study, VHN, 80% VHN and depth profile properties of different Bulk Fill resin composites were measured and compared with the new composite by the determination of their VHN/depth profiles. There were statistically significant differences between different bulk fill composite materials in terms of max. VHN and depth of cure, corresponding to 80% of max. VHN. Depth of cure is related to the clinical success of restoration. When a more extensive polymerization and crosslinking occurs,greater VHN results are obtained. According to the manufacturer's claims bulk fill composites can be applied up to 4 mm, or even 5 mm in one time. In general, adequate polymerization along the recommended depth in bulk fill composites is critical to the long-term stability of restorations. According to the results of our research, the manufacturers' claim was approved for these materials. Conclusion: New composite can be cured to an acceptable post-cure depth as Bulk fill resin composites, according to the manufacturers' claims. X-tra base had the greatest depth of cure among the composites examined.Öğe Effectiveness of different preventive agents on initial occlusal and proximal caries lesions: A follow-up study(ELSEVIER TAIWAN, 2018) Karabekiroglu, Said.; Kahraman, Fatma Betul.; Unlu, Nimet.Background/purpose: Monitoring the effects of different caries-preventive agents on initial caries lesions in orthodontic patients is important. Therefore, the purpose of this study is to investigate the efficacy of different preventive methods in preventing occlusal and proximal incipient lesions (ILs) during fixed orthodontic treatment. Materials and methods: Forty-eight subjects at the beginning of fixed orthodontic treatment were included. All subjects were well educated and motivated to use the fluoride toothpaste (Colgate Total, 1450 ppm F) three times a day during the study period. Four different groups were created with a split-mouth design: placebo, fluoride gel, fluoride varnish, and chlorhexidine varnish. The occlusal surfaces of the second molar teeth were assessed with DIAGNOdent pen (DD) during the first 12 months (6th and 12th), and the proximal surfaces of each quadrant were monitored using bitewing radiographs until the 24th month (baseline and 24th month). Results: The mean DD values increased in each group during the first 6 months compared to the baseline, but a significant increment was only obtained in the control and fluoride gel groups (p < 0.05). Fluoride and chlorhexidine varnish had significantly more preventive effects than the control and the fluoride gel for occlusal surfaces at the 6th and 12th month and for intact proximal surfaces at the 24th month, but no significant differences were found between the two varnish groups (p > 0.05). No significant differences were found between the four methods in terms of caries progression for proximal ILs after 24 months. Conclusion: Effective toothbrushing with 1450 ppm fluoridated toothpaste and topical fluoride gel application seems to be inadequate for prevention of new proximal ILs during fixed orthodontic treatment. Fluoride and chlorhexidine varnish showed more protection in relation to occlusal surfaces. (C) 2018 Association for Dental Sciences of the Republic of China. Publishing services by Elsevier B.V.Öğe Influence of caries detection dye on composites bond strength of carious affected dentin(Cumhuriyet University Faculty of Dentistry, 2014) Yalçin M.; Cebe F.; Cebe M.A.; Dündar A.; Öztürk B.; Şengun A.Objectives: The aim of this in vitro study was to evaluate effect of three different caries detecting dyes on shear bond strength of a self etch adhesive to caries affected dentin. Materials and Methods: 60 extracted human third molars which are affected by caries used in this study. Occlusal surfaces removed to obtain flat dentinal surfaces and teeth mounted acrylic. Specimens were divided into four groups of 15 to be tested three different caries detecting dyes. First group is control and others Caries Detector, Quadrant Cari Test, Sable Seek groups. In control group decayed dentine tissues remowed with silicon carbite papers (300 gride) and in others groups caries detectors applied and carious dentine tissues remowed with silicon carbite papers. Than dentin bonding systems Clearfil SE Bond applied and specimens restorated with composite resin. All products were used according to manufacturer's instructions. Bond strengths were tested and data were statistically analyzed one-way Analysis of Variance (ANOVA) and Tukey tests. Results: As results of this study, Quadrant Cari Test group showed lower bond strength than other detecting dyes groups. While bond strengths of Caries Detector and Sable Seek groups were similar, their bond strengths were significantly higher than Quadrant Cari Test group (p<0,05). Conclusions: According to the results of this in vitro study caries detecting dyes may lead to increased shear bond strength values obtained.Öğe Bond strength of an adhesive system to dentin contaminated with hemostatic agents(2014) Güller F.; Şimşek M.; Cebe F.; Yildiz E.; Yildirim C.Objectives: The aim of the present study was to evaluate the microtensile bond strength (?TBS) of self-etch adhesive system to dentin surface contaminated with three different hemostatic agents in the presence of blood and saliva. Materials and Methods: Twelve extracted human carious-free permanent molar teeth were used to obtain flat occlusal dentin surfaces. The dentin surfaces were grinded with 600 grid sandpaper under water irrigation. Teeth were divided into four groups (I: Kontrol, II: Ankaferd, III: ViscoStat Clear and IV: Transamine). The hemostatic agents were aplicated in the presence of blood and saliva, then were rinsed and dried. Teeth were restored with self-etch adhesive system (Clearfil SE Bond) 2mm thick composite resin (Quadrant Universal LC). Then specimens were stored 37 °C distilled water during 24 hours. Five microtensile specimens from each tooth measuring 1.00-+ 0.003 mm were prepared with a slow-speed diamond saw sectioning machine with a diamondrim blade (n=15). These specimens were attached to opposing arms of the microtensile testing device with cyanoacrylate adhesive and fractured under tension at a crosshead speed of 1 mm/min. Statistical analysis was made with one-way analysis of variance (ANOVA) and Tukey tests (?=0.05). Results: ?TBS values of groups were (mean ± SD in MPa); I: 28.81±6.84, II: 27.38±4.89, III: 24.89±5.80, IV: 24.73±7.14. There was no significant differences between ?TBS of groups (p>0.05). Conclusions: Contamination of dentin with hemostatic agents didn't affect the ?TBS of self-etch a dhesive system. Hemostatic agents may be used to control bleeding without decreasing ?TBS of self-etch adhesive system.
- «
- 1 (current)
- 2
- 3
- »