Uluslararası İlişkiler/Makale Koleksiyonu
Bu koleksiyon için kalıcı URI
Güncel Gönderiler
Öğe Yükseköğreti?mdeki? Uluslararası Öğrenci?leri?n Türki?ye I?majı: Selçuk Üni?versi?tesi? Örneği?(Selçuk Üniversitesi, 2019 Ekim) Özlük, Erdem; Doğan, Fazlı; Işıklar, Zeynep Ergen; Özlük, DuyguBu çalışma, yükseköğretimdeki uluslararasılaşma ve uluslararası öğrenci sayısıyla ülkenin dünyadaki imajı arasında doğrudan bir ilişki olduğu gerçeğinden hareketle, Selçuk Üniversitesi örneği üzerinden Türkiye’deki yükseköğretim kurumlarındaki lisans ve lisansüstü düzeydeki uluslararası öğrencilerin Türkiye imajını ölçmeyi amaçlamıştır. Çalışmada toplamda 30 sorudan oluşan 222 katılımcının yer aldığı bir anket çalışması gerçekleştirilmiş ve uluslararası öğrencilerin Türkiye imajı, “eğitim, sosyal imkânlar, sosyal çevre/şehir hayatı ve Türkiye algısı” olmak üzere toplamda 2 kategori ve 2. kategorinin altında yer alan 4 alt kategori üzerinden ölçülmüştür. Anket uluslararası öğrencilerin Türkiye’ye gelmeden önceki ve geldikten sonraki Türkiye algısını da ölçecek şekilde tasarlanmıştır. Elde edilen bulgular sonucunda uluslararası öğrencilerin Türkiye hakkında yüksek düzeyde olumlu imaja sahip oldukları sonucuna ulaşılmıştır. Türkiye’nin yükseköğretim alanında son dönemde yaptığı reformlarla bünyesine çektiği uluslararası öğrenci sayısının artmış olması ve uluslararası öğrenciler üzerinden daha fazla sayıda bölge ve ülkeye ulaşılmaya başlanmış olması bu konuda kapsayıcı ve uzun dönemli bir politika üretilmesini de zorunlu kılmaktadır.Öğe Yargı Reformları: Trendler, Sorunlar ve Stratejiler(Selçuk Üniversitesi, 2001 Haziran) Chodosh, Hiram; Akgün, BirolÇok eskiden Polonyalı fakir bir adam, rüyasında kendisinin güzel Viyana şehrine seyahat ettiğini gördü. Adam, bir askerin koruduğu köprüden geçti ve köprünün altında bir çömlek dolusu altın buldu. Adam ertesi sabah uyandığında, ailesini ikna ederek rüyasında gördüğü hazineyi aramak icin uzun ve sıkıntılı Viyana yolculuğuna cıkmaya karar verdi.Öğe Hukuk Eğitimi: Trendler, Sorunlar ve Stratejiler(Selçuk Üniversitesi, 2001 Haziran) Chodosh, Hiram; Akgün, BirolÇok eskiden Polonyalı fakir bir adam, rüyasında kendisinin Viyana şehrine seyahat ettiğini gördü. Adam bir askerin koruduğu köprüden geçti ve köprünün altında bir çömlek dolusu altın buldu. Adam ertesi sabah uyandığında, ailesini ikna ederek rüyasında gördüğü hazineyi aramak icin uzun ve sıkıntılı Viyana yolculuğuna çıkmaya karar verdi.Öğe Türkiye’de Göçün Dış Politika Perspektifinden Değerlendirilmesi(Selçuk Üniversitesi, 2023 Haziran) Temir, HasibeBu makalenin amacı göç merkezi olan Türkiye’de değişen göç ve mülteci politikalarını dış politika bağlamında değerlendirmektir. Türkiye bulunduğu konum itibari ile tarihin her döneminde göç olgusu ile karşılaşmış bir coğrafyada yer almaktadır. Özellikle 1990’lardan sonra göç veren yerine göç alan bir ülke olmasıyla göç konularına odaklanmıştır. Osmanlı Devleti’nin son dönemi, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş yılları ve gelen yeni yüzyıl ile beraber göç, Türk siyasetinin belirleyici unsuru olmaya başlamıştır. 2002’de Türkiye’nin iktidar partisi olan AK Parti hükümetinin gelmesi ortaya koyduğu dış politika anlayışı ve bu çerçevede göç politikalarını nasıl şekillendirdiğine yönelik yapılan çalışmalar incelenecektir. 2000 sonrası dönemi esas alarak, göç olgusunun Türkiye’de gelişimi, yapılan yasa ve kanunların hangi amaçlar doğrultusunda yapıldığı irdelenmeye çalışılmıştır.Öğe Turkey's Traditional Middle East Policy and Ozalist Diplomacy: Gulf Crisis Revisited(Selçuk Üniversitesi, 2000) Çalış, ŞabanThis essay is primarily designed to make an humble contri-bution to a theoretical debate concerning the conventional patterns of modern Turkish foreign policy in general, Turkey's Middle Eastern politics in particular and the role of leadership in decision making process within the context of the Second Gulf Crisis and Özalist Diplomacy.Öğe Türki?ye'de Seçmen Davranışı: Parti?zan Tutumlar, I?deoloji? ve Ekonomi?k Faktörleri?n Oy Vermeye Etki?si?(Selçuk Üniversitesi, 2000) Akgün, BirolBu çalışmanın amacı, Türkiye'deki seçmen tercihinin neye göre belirlendiğini açıklamak ve Türkiye'deki partilerin sosyal tabanlarını incelemektir. Oy vermeyle ilgili Türkiye'de yapılan çalışmalarda parti tecilli ve seçmen davranışı öncelikle toplumdaki sosyal ve kültürel ayrışmalar bağlamında açıklanır. Ancak son yıllarda seçimlerde görülen önemli oy kaymaları, siyasetteki parçalanma ve artan protesto oyları, Türk seçmen davranışının çağdaş teoriler ışığında kapsamlı şekilde peniden incelenmesini gerekli kılmaktadır. Bu çalışmada seçmen davranışını açıklayıcı üç ana perspektif kullanmaktadır. Bunlar; 1) sosyokültürel yaklaşım (merkez-çevre teorisi), 2) ekonomik faktörler, 3) psikolojik faktörlere (partizan tutumlar ve ideoloji) ilişkin yaklaşımlardır. Çalışmada hem demografik hem de survey verileri kullanılmıştır. Sonuç olarak; çalışma, sınıf temelli açıklamaların yetersiz kaldığını, buna karşın partizan tutumların ve ideolojinin oy vermede oldukça önemli olduğunu ortaya koymaktadır. Bunun yanı sıra araştırma bulguları, ekonomik faktörler, yaş, cinsiyet ve kentsellik gibi değişkenlerin de oy vermede ve parti tercihinde etkili olduğunu göstermektedir.Öğe Turkey’s Search for Security and the Soviet Factor Duri?ng the Second World War(Selçuk Üniversitesi, 1999) Çalış, ŞabanIn this essay, an attempt has been inade to analyse Turkey’s search for security during the Second World War within the context of the Soviet factor and Turkish diplomatic relations with the great powers. It has taken the establishment of the Tripartite Agreement of 1939 as a starting point and tried to provide an analysis of events leading to Ankara’s decision of declaring war on the Axis in 1945. By doing this, the reasons why Turkey did not enter the War until the eleventh hour have been examined thoroughly and the author came to conclusion that there is a strong correlation between Ankara’s search of security, the Soviet factor and the policies of the Allied povvers against Turkey. Therefore, the author suggests that in addition to many other factors, this correlation needs to be established in order to understand Turkish foreign policy properly during the Second World War.Öğe Uluslararası İlişkiler Disiplininde Davranışsalcı Paradigmanın Anlamı, Kökeni ve Çatışma Çözümlemesi Örneğinde Davranışsalcılığın Katkısı(Selçuk Üniversitesi, 2008) Özlük, ErdemUluslararası İlişkiler disiplini sosyal bilimlerdeki diğer disiplinlere göre oldukça yeni olmasına rağmen zengin bir teorik alt yapıya sahiptir. Disiplinin bir asırlık tarihinde patlak vermiş üç büyük tartışma vardır. Bu tartışmalardan ikincisi olan Gelenekselcilik Davranışsalcılık tartışması disipline hem özerlik kazandırmış hem de disiplinin daha bilimsel bir kılıfa bürünmesi anlamında önemli katkılarda bulunmuştur. Ancak ikinci büyük tartışmada Davranışsalcılığın oynadığı rol özellikle Türkçe literatürde hep ihmal edilmiş ve bu konuda geniş çaplı çalışmalar yapılmamıştır. Disiplinde metodolojik bir devrim gerçekleştirerek disipline özerkliğini kazandıran, dış politika analizi başta olmak üzere, karar alma yaklaşımı, oyun teorileri, sistem yaklaşımı, içerik analizi, veri derleme/toplama, simülasyon ve daha birçok başlıkta epistemik ve metodolojik açılımlar sağlamış olan Davranışsalcılığın en büyük katkılarından biri de çatışma çözümlemesidir. Bir savaşın ürünü olan disiplinin en temel kaygısı, benzer savaş ve çatışmaları önlemektir. Davranışsalcı paradigmanın ışığı altında, geleneksel yol ve yöntemlerin dışında alternatif bir bakış açısı ile çatışma çözümlemesi çalışmaları 1950’lerin başından bugüne değin disiplinin en gözde alanlarından biri olmuştur.Öğe ULUSLARARASI İLİŞKİLER TARİHİNİN YAPISÖKÜMÜ: İDEALİZM-REALİZM TARTIŞMASI(Selçuk Üniversitesi, 2007) Çalış, Şaban; Özlük, ErdemBirinci Dünya Savaşı sonrasında özgün bir çalışma alanı olarak doğan Uluslararası İlişkiler disiplininin bir asırlık tarihinde ortaya çıkmış büyük tartışmalardan ilki İdealizm-Realizm tartışmasıdır. “Kurucu Tartışma” olarak da adlandırılan bu tartışma, bir yandan alanın terminolojisinin yerleşmesini sağlamış, öte yandan da disiplinin sınırlarını çizmiştir. Bu tartışma, her ne kadar gerçek bir tartışma olmaktan ziyade akademik bir fiction veya reflex olarak karşımıza çıksa da; sadece disiplinin geleceğini şekillendirmekle kalmamış hem Uluslararası İlişkiler öğrencilerine hem de politika yapımcılarına köklü bir referans noktası olarak disiplindeki yerini almıştır. 1919-1950 yılları arasında etkili olan tartışmayı, tartışmanın aktörlerini, tarihini, temel argümanlarını ve iki paradigma arasındaki ayrım noktalarını anlamaksızın disiplinin bugününde etkili olan tartışmaları anlayabilmek ve disiplinin tarihini özümseyebilmek mümkün değildir.Öğe The Evolution of European Union Development Cooperation Policy Towards Sub-Saharan Africa: Achievements and Challenges(Selçuk Üniversitesi, 2017) Kaya, Aslıgül SarıkamışBu makale, Avrupa Birliği’nin(AB) 2000’li yıllarda Sahra-altı Afrika’ya yönelik kalkınma yardımı politikasının gelişimini bu politikanın başarıları ve zorlukları açısından incelemektedir. Dünya siyasetinde önde gelen bir donör olarak AB Avrupa Bütünleşme sürecinin erken dönemlerinden bu yana Afrika ülkelerine kalkınma ve insani yardım sağlamaktadır. Kalkınma yardımlarına yanısıra, AB Afrika ülkelerinin başlıca ticari ortaklarından biridir. Son 20 yılda, AB'nin kalkınma işbirliği politikası önemli değişimler yaşamıştır. Siyasi anlamda, siyasi koşulluluk güçlenirken, kalkınma yardımlarında sivil toplumun rolüne vurgu yapılmıştır. Ekonomik anlamda ise karşılıklı ticari imtiyazlar, karşılıklı olmayan ticari imtiyazlara dönüştürülmüştür. Yardımların yönetiminde ise, performansa dayalı yardım tahsisleri getirilmiştir. Bu değişikliklerle AB kalkınma politikasının kendine özgü özelliklerini kaldırmış ve kalkınma işbirliği politikasında küresel eğilimleri takip etmiştir.Öğe Uluslararası ilişkiler disiplininde küreselleşme sorunu(Selçuk Üniversitesi, 2021) Doğruluk, Merve BelginSoğuk Savaş’ın ardından dünya büyük bir değişim ve beraberinde dönüşüm sürecine girmiştir. Her türlü değişim ve dönüşümü tanımlamak için küreselleşme kavramı içeriği ve anlamı bağlamında uygun bir yapı olmuştur. Hemen her ülke birbirleri ile iş birliği içine girme yarışına girmiş, ticari ilişkilerden kültürel ilişkilere her alanda farklı boyutta irtibat kurmuşlardır. Bu sürece kayıtsız kalan, sınırlarını dünyaya kapatan ülke neredeyse yok denecek kadar azdır. Günümüz dünyasında ülkeler, küreselleşmeden kendi paylarını alma peşindedirler. Bu çalışmada öncelikli olarak henüz uzlaşılamamış küreselleşme kavramları incelenmiş, küreselleşme olgusunun farklı algı ve boyutları incelenerek, uluslararası ilişkiler teorileriyle etkileşimleri irdelenmeye çalışılmıştır.Öğe Uluslararası İlişkiler Kuramında Silahlı Grupları Kavramlarla Açıklama(Selçuk Üniversitesi, 2014) Bölükbaş, Özgün Özger; Ateş, Davut1980’lerden bu yana, devlet dışı aktörler kategorisinde yer alan silahlı grupların, gerek sayılarında gerekse çeşitlerinde hızlı bir artış yaşanmıştır. Teröristler, savaş kralları ve isyancılardan oluşan silahlı gruplar, uluslararası ilişkilerde çok önemli aktörler konumuna gelmiştir. Soğuk Savaş boyunca yerel olarak hareket eden silahlı gruplar, Soğuk Savaş’ın sona ermesinden sonra “uluslararasılaşmaya” başlamıştır. Son yirmi yılda yaşanan gelişmeler silahlı grupların ulus-ötesi kapasite geliştirmelerine yardımcı olmuştur. Bu çalışmada, silahlı grupların doğası ve genel özellikleri ortaya konduktan sonra, silahlı gruplar ve devlet arasındaki ilişkiye yer verilmiş; silahlı grupların egemenliği tartışılmış; silahlı grupların anarşik ortamdaki yeri ve amaçları ortaya konmuş; savaşlarda silahlı grupların yeri incelenmiş, ve silahlı grupların tıpkı devletler gibi uluslararası ilişkilerde önemli bir aktör kabul edilmesi gerektiği gösterilmeye çalışılmıştır.Öğe Türkiye Bölgesel Hegemonya Arayışında Mı?(Selçuk Üniversitesi, 2013) Battır, Orhan; Ateş, DavutUluslararası ilişkilerde hegemonya kavramı genellikle küresel düzeyde tartışma konusu edilmiştir. Realist yaklaşımlarda daha çok maddi güç unsurlarına dayalı olarak bir devletin başat güç haline gelmesini ve ötekiler üzerinde belirli düzeyde bir yaptırım gücü kazanmasını ifade eden hegemonya; eleştirel uluslararası ilişkiler kuramlarında ise maddi öğeleri dışında meşruiyet, kültür ve rızaya dayalı olarak bir devletin başatlığının öteki devletler tarafından kabul edilmesi olarak kavramsallaştırılmıştır. Ancak Soğuk Savaş’ın sona ermesi ve ABD’nin yeni düzende başat konumu nedeniyle küresel düzeyde hegemonik yarışın en azından öneminin azalmasına paralel olarak dünya politikasında bölgesel politikalar daha fazla yer bulmaya başlamıştır. Bu kapsamda bazı ülkelerin bölgesel güç haline gelme çabalarının incelenmesinde hegemonya kavramının işlevsel olabileceği bir ortam doğmuştur. Bölgesel hegemonya girişimi olarak tanımlanabilecek yeni durumun en dikkat çekici örneklerinden biri Türkiye’dir. Son on yıllık dış politika adımları izlendiğinde Türkiye’nin bölgesel bir hegemonya kurma peşinde olduğu izlenimi doğmaktadır. Bu çerçevede bu çalışmada, ilk olarak uluslararası sistem ve dünya düzenini açıklamada ortaya konan teorilerden biri olan eleştirel teori çerçevesinde ‘‘hegemonya’’ ve ‘‘bölgesel hegemonya’’ kavramları irdelenmiş ve ardından bölgesel hegemonya bağlamında Türkiye’nin konumu tartışılmıştır. Sonuçta ise Türkiye tarafından atılan bazı adımların bölgesel hegemonya girişimi olarak değerlendirilebileceği, ancak bunun bağımlı niteliğe sahip olduğu kanısına varılmıştır.Öğe Islamic Movements and Their Role In Politics In Turkey(Selçuk Üniversitesi, 2014) Akyeşilmen, Nezir; Özcan, Arif BehiçVarious opinions, institutions and individuals have influenced the political life in Turkey which constructed on a parliamentary democracy. Developments and refracting in the process of democratization and modernization have changed the roles, quality and quantity of the elements in Turkey’s political life. The affects of these elements increased and decreased in time. In this context, the role of Islamic movements in politics cannot be denied in Turkey, particularly in the recent years. Starting with the development of multi-party democracy, after the 1950’s a number of developments greatly advanced Turkey's democratization and modernization. These same events also transformed politics in Turkey which provided the environment for the growth of Islamic parties in Turkey. First, this paper, regarding these developments, discusses how to make a clarification of Islamic movements in Turkey as they are the parts of Turkey’s political life. Secondly, we try to demonstrate how different Islamic movements determine the political behaviors in their groups if they really do that. After discusses Islamic movements during oneparty rule up until 1950, the paper focuses on the transition to multi-party democracy and then the resurgence of those movements. In the last part, just before the conclusion, electoral behavior of Islamic movements will be analyzed one by one. In this paper, we examine some main stream Islamic movements’ structures and effects in Turkey’s political life like Nurist Movements (Nurcu Hareket), Gulen Movement (Gulen Hareketi), New Asia (Yeni Asya), Suleymanists (Suleymancilar), National Sight (Milli Gorus), Nakshibendi Order (Naksibendiler), Iskenderpasha Order (Iskenderpasa Cemaati) and Menzil Movement (Menzilciler). We will consider the table which developed by authors based on data gathered from different sources. The analysis depended on this table shows political behaviors of these Islamic movements in the general elections between 1950-2011. Of course, a different analysis could develop our results or reach different results anytime.Öğe NATO’yu Anlamak: Dönüşümü, Yeni Kimlikleri ve Uyum Süreçleri(Selçuk Üniversitesi, 2014) Özlük, Erdem; Özlük, DuyguBu çalışma NATO’nun dönüşümünü, bu dönüşümün gerekçelerini ve örgütün geleceğini tartışmaktadır. Soğuk Savaş’ın bir ürünü olarak NATO, sadece Sovyet/komünist/kızıl/doğu vs. gibi tehditlere göğüs germek ve belirli bir alanda güvenliği tesis etmek amaçlarıyla kurulmamıştır. NATO, Pozitivist ittifak ya da güvenlik yaklaşımlarının çizdiği epistemik çerçeveden analiz edilebilecek sıradan bir kolektif güvenlik/savunma veya askeri ittifak modeli değildir. NATO, Soğuk Savaş’tan sonra genişleyerek ve derinleşerek ayakta kalan ve bu bağlamda “içsel uyum süreci” olarak tanımlanabilecek süreç kapsamında kurumsal reformlar hayata geçirmekte, güvenlik kimliği dışındaki kimliklerini öne çıkarmakta ve AB müktesebatına benzer bir program olan Üyelik Eylem Planı gibi programlar geliştirmektedir. Paralel olarak BİO, NATO-BM ilişkileri, NATO-Rusya ilişkileri, Akdeniz Diyalogu gibi programlarla da “dışsal uyum sürecini” hayata geçirmektedir. Örgüt, benimsediği Stratejik Konseptlerle demokrasi, insan hakları ve ekonomik işbirliği vurgularına giderek daha çok atıfta bulunmaktadır. Zira hem 1991 (güncelleştirilmiş haliyle 1999) hem de 2010 yılında benimsenen Stratejik Konsept’te ittifakın üzerinde yükseldiği vurgulanan “özgürlük, demokrasi, insan hakları, hukukun üstünlüğü” gibi ortak değerlerin, askeri bir güvenlik/savunma yapısını tanımlamak için kullanılması dikkat çekicidir. Uluslararası sosyalleşme sürecinin en önemli örneklerinden biri olarak NATO, Pozitivist yaklaşımlar açısından anomali gibi görünse de raison d’etre ortadan kalkmasına rağmen varlığını sürdürmekte ve uluslararası barış ve güvenlik dışında da serbest piyasa, liberal demokrasi gibi meşruiyet kaynakları üretmektedir.Öğe Coğrafi ve Jeopolitik Eksende Neo-Avrasyacılık(Selçuk Üniversitesi, 2020) Mangır, Demet ŞefikaAvrasyacılık, 1920’lerde Rus düşünürleri arasında ortaya çıkan entelektüel ve yarı politik bir eğilimdir. Avrasyacılığın amacı, Rusya’nın ne Doğu’ya ne de Batı Avrupa’ya ait olduğu varsayımı üzerine, farklı etnik gruplardan, çoğunlukla Türk kökenli Rusya/Avrasya Müslümanlardan ve Slavlardan oluşan bir medeniyet oluşturmaktır. Klasik Avrasyacılar, Avrupa’yı, çoğunlukla Batı Avrupa’yı, Rusya/Avrasya’nın ana jeopolitik rakibi olarak görüyorlardı. Neo-Avrasyacılar ise, Klasik Avrasyacıların aksine Batı Avrupalıları Rusya/Avrasya’nın düşmanları olarak görmemekte, hatta müttefik veya en azından tarafsız bir güç olarak görmektedir. Neo-Avrasyacılar, Avrasya’nın ve tüm insanlığın yükselen düşmanı olarak ABD’i hedef almaktadırlar. Burada ABD, doğal kaynakları (petrol ve doğalgaz) elinde tutma isteğinden dolayı değil, tüm dünyayı kendi düzenlerine göre yeniden şekillendirme politikalarından dolayı temel düşman ilan edilmiştir. Avrasya ve Avrasyacılık terimleri, Sovyet sonrası siyasi ve entelektüel arenada yeniden ön plana çıkmıştır. Rusya’nın Avrupalı ve Asyalı kimliğini vurgulayan Avrasyacı terminoloji, Slav ve Türk-müslüman kültürlerini sentezleyen bir argümanla, muhafazakar ideolojilerin en kapsamlısı olarak 1990’lı yılların ortasında Neo-Avrasyacılık terimiyle popülerlik kazanmıştır. Bu bağlamda, Rusya’nın emperyalist Avrupa kimliğini reddetmesi ve Asya ve Avrupa’yı bütünleştirme fikri, Sovyetler Birliği’nin çöküşünü açıklamada ve mekânsal olarak yeniden bu coğrafyaya uzanan Rusya Federasyonu’nun sürekliliğini ortaya koymada, entelektüel kesim ve politikacılar tarafından desteklenmiştir. Uluslararası konjonktürel yapı içerisinde Rus dış politikasının hem iç hem de dış politikada ekonomik, toplumsal ve siyasal sorunlarına bir çözüm aracı olarak ileri sürülen Atlantikçi ve Avrasyacı ekoller Çarlık Rusyasından Bolşevik ihtilaline, SSCB’den Rusya Federasyonu’na kadar imparatorluk, ulus devlet ve federalizm gibi kavramlarla devlet inşa sürecine kendi düşünsel temelleri doğrultusunda hizmet etmişlerdir. Neo-Avrasyacılık ekolünün ortaya çıkmasındaki uluslararası konjonktürel yapı ve bunun Rus dış politikasında kendine nasıl bir yer edindiği üzerinde durularak, Rusya’nın yakın çevresi olarak da adlandırılan coğrafyada sağlamaya çalıştığı kontrol ve denetimin sürdürülebilirliği tartışılacaktır. Bu bağlamda, Neo-Avrasyacılığın Putin sonrası dış politikada bir ekol olarak kendine bir yer edinmesi ve bu ekolün bir uzantısı olarak A. Dugin tarafından ortaya konan Dördüncü siyaset teorisinin ileri sürdüğü varsayımlar irdelenecektir. Bu doğrultuda Neo-Avrasyacılık ekolünün ve dördüncü siyaset teorisinin, Rusya’nın Avrasya coğrafyası ekseninde uyguladığı dış politika kararlarında, Avrasyacılık akımı ve Rus jeopolitik okulunun etkileri üzerine bir analiz yapılacaktır.Öğe Uluslararası İlişkilerde Kırılgan Devlet Söylemi: Nedenleri ve Yaklaşımlar(Selçuk Üniversitesi, 2018) Pektaş, Uğur; Ateş, Davut2. Dünya Savaşı'nın sona ermesi ile hızlanan de-kolonizasyon süreci devlet sayısında hızlı bir artışa neden olmuştur. 1945 yılından sonra kabaca 20 yıl gibi kısa bir sürede Afrika'da neredeyse sömürge yönetimi altında yaşayan bir devlet kalmamıştır. Kolonyal yönetimler, sömürgelerdeki geleneksel yönetim şekli ve toplum yapısını ortadan kaldırırken bunların yerine Batı tarzı kurumları oluşturmakta zorluklar yaşadılar. Bu nedenle, bağımsızlık talebinde bulunan sömürge toplumlarına bir devlet kurmak ve kendi halklarını yönetmek için "daha hazır olmadıkları" gerekçesi ile karşı çıkılmıştır. 20. yüzyılın ikinci yarısına hâkim olan selfdeterminasyon ve eşitlik vurgusu, güç merkezinin Avrupa'dan kanatlara, Amerika Birleşik Devletleri ve Sovyetler Birliği'ne, doğru kayması nedeniyle sömürgeler hızlı bir şekilde bağımsız olmaya başladılar. Mantar gibi çoğalan post-kolonyal devletlerin büyük bir kısmı, bu hızlı yapılanmaya cevap vermekte zorlandılar. Modern bir devletin yerine getirmesi beklenen halkın güvenliğini sağlama, refahı artırma ve temsil gibi temel fonksiyonlarını gerçekleştirmekte sorunlar yaşadılar. Bu sorunlar Soğuk Savaş boyunca çeşitli nedenlerle gündeme gelmedi. İki kutuplu dünyanın sona ermesi ile bu temel fonksiyonlarını yerine getirmekte zorlanan veya hiç getiremeyen devletler, sadece kendi toplumu için değil hem devletlerin oluşturduğu uluslararası toplumu hem de bireylerin oluşturduğu uluslararası toplumu da olumsuz olarak etkilemeye başladı. Literatürde bu devletlere çeşitli sıfatlar vererek ele almak bir zorunluluk haline geldi: Başarısız devlet, aksayan devlet, çökmüş devlet, devletimsi... Literatürde ‘‘başarısız devlet’’ kavramı popüler olarak kullanılmaktadır. Bu çalışmada ise kavramın gelişigüzel ve müphem bir şekilde kullanılmasının yarattığı kavram karmaşasını aşmak amacıyla ‘‘kırılgan devlet’’ ve ‘‘çökmüş devlet’’ kavramlarının kullanılması tercih edilmiştir. Böylece aynı olgunun iki farklı boyutu ele alınmaya çalışılmıştır. Çalışmanın ilk kısmında başarısız devlet olgusu ve bu olguyu ifade etmeye yönelik çeşitli adlandırmalar ele alınacaktır. Bu kavramlara yönelik eleştirilere yer verildikten sonra, neden kırılgan devlet ve çökmüş devlet kavramının tercih edildiği ifade edilecektir. Söz konusu devletlerin karakteristik özellikleri ifade edildikten sonra, kırılgan devlet meselesinin niçin önemli olduğu ele alınacak, mezkur devletlerin neden kırılgan bir yapıya sahip oldukları açıklanmaya çalışılacaktır.Öğe Gelenekselden Dijitale Siber İstihbarat ve Rus Dış Politikası(Selçuk Üniversitesi, 2019) Mangır, Demet Şefika; Küçükkırlı, Sevda NurUluslararası sistemin egemen devletleri çıkarları gereği, askeri, güvenlik, ekonomik ve ticari faaliyetler içerisinde karşılıklı işbirliğini sürdürebildikleri gibi, çatışan çıkarları doğrultusunda rekabetçi politikalar izleyebilmektedirler. Bu bağlamda çıkar eksenli amaçlar doğrultusunda farklı birçok yol ve yönteme de başvurmaktadırlar. Bunlardan biri de istihbarattır. İstihbarat ülkelerin “gizli” yollar ile bazı bilgilere ulaşma ve bu bilgileri devletin yararına olacak şekilde kullanma, gizleme ya da engelleye yönelik olarak taktik içerikli işlenmiş bilgi olarak özetlenebilir. Devletler ve devlet-dışı aktörler istihbarat kavramını çok uzun yıllardan beri kullanmaktadır. Günümüzde CIA (Central Intelligence Agency), FSB (Federal Security Service), MOSSAD (The Institute for Intelligence and Special Positions) gibi istihbarat servisleri ve arkalarında ABD (Amerika Birleşik Devletleri), Rusya, İsrail gibi küresel etkileri tartışılmaz ülkelerin bu servisleri kullanarak pek çok alanda devletlerin çıkarlarına uygun politikaların oluşturulması için araştırmalar yaptıkları ve çeşitli araçlarla bilgi topladıkları bilinmektedir. Sovyetler Birliği’nin halefi olarak uluslararası sistemde yerini alan Rusya, yakın çevre doktrini kapsamında eski Sovyet sınırlarında önemli bir aktör olduğunu, özellikle eski KGB (Komitet Gosudarstvennoy Bezopasnosti) ajanı Vladimir Putin’in iktidara gelmesiyle birlikte değişimin ve dönüşümün kapılarını aralayacağının sinyallerini vermiştir. Realist paradigmadan bakıldığında anarşik ve çıkar temelli bir dünyada yürütülen ilişkiler, menfaatleri öncelemekte ve devletlerin ve devlet-dışı aktörlerin muhatapları karşısında bir adım önde olma isteği istihbaratın gerekliliğini kendi içinde meşrulaştırmaktadır. Bu nedenle Rusya’nın hem iç politikada hem de dış politikada etkin olmasında, ekonomik, toplumsal ve siyasal açılardan istihbarat servislerinin nasıl bir rol oynadığı merak konusudur. Günümüzde istihbarat yöntemleri eski geleneksel yöntemlerini devam ettirmekle birlikte, teknolojik gelişim ve dijitalleşen dünya ile kullanılan teknik donanımlar bilgiyi ülkelerin elini daha da güçlendiren bir işlev görmektedir. Dolayısıyla çalışmada, uluslararası sistemin önemli aktörlerinden Rusya’nın dış politikasında, geleneksel istihbarattan siber istihbarata verilerin işlevinin ve etki alanının dijitalleşmeyle nasıl bir boyut kazandığı irdelenmektedir. Bu doğrultuda, literatür taraması ile elde edilen verilerden yola çıkılarak, kuramsal çerçevede istihbarat kavramı sorgulanarak Rus dış politikasında geleneksel istihbarattan dijital istihbarata geçiş süreci ve bunun politik eksendeki yansımaları analiz edilmeye çalışılacaktır.Öğe Amerikan Diplomasisinde Değişimin ve Manevi Motivasyonun Sürekliliği: Soğuk Savaş Dönemi Örneği(Selçuk Üniversitesi, 2018) Aksoy, Metin; Avcı, YasinSömürgeciliğe karşı mücadele ile kurulan ilk devlet olarak Amerika Birleşik Devletleri (ABD); sırasıyla bölgesel, kıtasal ve küresel genişlemesi neticesinde mevcut konumuna ulaşmıştır. ABD’nin bu aşamalı yayılımını ise yalnızca güce dayalı olarak nitelendirmek, onun mevcudiyetini halen daha koruyor olmasını anlamak bakımdan yetersiz kalmaktadır. Zira yalnızca güce dayalı bir yayılımın sürdürülmesi/korunması mümkün değildir. Başka bir anlatımla tarih boyunca yönetilenler yönetenlerden niceliksel olarak daha fazla oldukları için herhangi bir tahakkümün yalnızca güce dayandırılarak sürdürülmesi mümkün değildir. Bu açıdan bakıldığında ABD’nin mevcut küresel konumunu sürdürürken kullandığı güç dışı mekanizmalara; Amerikan değerlerinin evrenselleştirilmesini veya evrensellik adı altında gizilleştirilmesini, ittifaklarla uluslararası sistem yönetimi maliyetinin diğer aktörler ile paylaşılmasını, askeri/politik/ekonomik uluslararası örgütler vasıtasıyla diğer aktörlerin karar alma süreçlerine dâhil edilmesini, menşei ABD olan çok uluslu şirketleri, yüksek teknoloji üretimini ve uluslararası medya kuruluşları gibi unsurları örnek vermek mümkündür. Bu çerçevede diplomasi de Amerikan hâkimiyetinin güç dışı unsurlarından birini teşkil etmektedir. Amerikan diplomasisini ayrıcalıklı kılan ise manevi güdüleyicisini hiç değiştirmeden bugünlere kadar gelmiş olması ve fakat maddi araçlarını kendisine biçtiği jeopolitik ödüller ve değişen uluslararası siyasal ortam kapsamında sürekli genişletmiş ve derinleştirmiş olmasıdır. Bir diğer ifadeyle Amerikan diplomasisi ABD’nin tarihsel bir misyonu olduğu iddiasından hareketle Amerikan istisnacılığını sürekli olarak gündemde tutmakta ve bahse konu tarihsel misyon çerçevesinde diplomasisinin araçlarını sürekli olarak güncellemektedir. Dolayısıyla çalışma nezdinde Amerikan diplomasisindeki süreklilik onun manevi motivasyonuna ve sürekli olarak güncellenen diplomatik araçlara ve alanlara refere etmektedir. Tüm bu noktalardan hareketle çalışmada, ABD diplomasisinin süreklilik arz eden yönleri Soğuk Savaş dönemi örneği üzerinden ele alınmıştır. Zira Soğuk Savaş ABD’nin açık bir şekilde küresel hâkimiyet mücadelesine giriştiği bir dönem olması hasebiyle hem Amerikan istisnacılığı söyleminin hem de diplomatik alan ve araçların yoğun bir şekilde kullanılmalarının gözlemlenmesine olanak sağlamaktadır. Bu minvalde çalışmanın ilk bölümü bahse konu sürekliliği vurgulamak adına Amerikan diplomasisinin küresel hâkimiyet öncesi dönemdeki eğilimlerine odaklanırken ikinci bölüm küresel hâkimiyet mücadelesini temsil eden Soğuk Savaş’ta Amerikan diplomasisinin alan ve araçlarının çeşitlendirilmesi ve Amerikan istisnacılığı söyleminin yoğunlaştırılması meselesine tahsis edilmiştir.Öğe Küreselleşmenin Kültürel Boyutu ve Göçün Etkileri(Selçuk Üniversitesi, 2022) Kan, Kürşat; Kanmaz, MerveDünyanın birbiriyle daha entegre olduğu ve bütünleştiği dönem küreselleşme çağı diye isimlendiriliyor. Sermayenin, ürünlerin ve fikirlerin serbestçe dolaşıma girdiği bu dönemde sermaye, ürünler ve fikirler kadar olmasa da bir insan hareketliliği de yaşanmıştır. Gerek işçi göçüyle gerekse de ulaşımdaki gelişmelerin sayesinde turizmle insanların farklı ülkelere ve haliyle farklı kültürlere seyahati de mümkün olmuştur. Bu gelişmelerin etkisiyle farklı kültürler de küresel düzeyde etkileşime girmiş, teknolojinin ve iletişim araçlarının gelişimi ile yerel kültürler de zenginleşmiş, zenginleşmenin yanında belli seviyede homojenleşme de gerçekleşmiştir. Fakat zorunlu göç kapsamında insanların başka ülkelere seyahatinin artmasıyla birlikte kültürün mobilizasyonuna tepkiler de artmaya başlamıştır. Göç eden insanların sosyo-ekonomik seviyelerinin düşük olması ve hayat tarzlarındaki farklılıklar ve göç ettikleri yerlerdeki yaşam tarzına ve kültürel unsurlarına adapte olmakta zorluk yaşamaları hem göçmenlere karşı tepkileri artırmış hem de küreselleşme ve kültürdeki homojenleşmeyi azaltmıştır. Dünya da ayrımcılığa dayalı popülist politikaların da yükselişe geçtiği bir dönemde göçmenler bundan olumsuz etkilenmişlerdir. Küreselleşme de bundan zarar görmüş ve insanlar eskiden benzerlikleri üzerinden bir ilişki zemini kurarlarken şimdilerde farklılıkları üzerinden birbirlerini ötekileştirmeye başlamışlardır
- «
- 1 (current)
- 2
- 3
- »