Yazar "Öztürk, Banu Turgut" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 9 / 9
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Bir Olgu Sebebiyle Tek Taraflı Optik Atrofi Etiyolojisinde Hipofiz Adenomlarının Yeri: Olgu Sunumu(Selçuk Üniversitesi, 2017 Haziran) Oflaz, Ayşe Bozkurt; Gedik, Şansal; Bozkurt, Banu; Öztürk, Banu Turgut; Okudan, SüleymanHipofiz adenomları gerçek kapsül ihtiva etmeyen adenohipofizyel hücrelerden oluşan metastaz yapmayan neoplazilerdir. Hipofiz adenomları intrakraniyel kitlelerin %10-15'ini oluştururlar. En sık 3-6. dekadlarda görülürken, çocuklarda nadirdir. Hipofiz adenomları boyut olarak 1 cm’den küçük ise mikroadenom, 1 cm’den büyük ise makroadenom olarak sınıflandırılır. Mikroadenomların aksine makroadenomlar görsel semptomlara, görme alanı defektine ve hipofiz yetmezliğine sebep olabilir. Hipofiz makroadenomları, benign tümöral olgular olarak kabul edilseler de nörovasküler bası ve hipopituitarizm yoluyla klinik tabloyu kötüleştirebilirler. Optik sinire bası yapan tümor patofizyolojik olarak desendan optik atrofiye yol açabilir. Optik diskin atrofik görünümü hastanın görme keskinliğini ve görme kalitesini önemli derecede düşüren, bir takım klinik olaylar zincirinin son basamağı olarak karşımıza çıkan bir tablodur. Bu nedenle takip ve tedavide fikir sahibi olabilmek için optik atrofi ile karşılaşıldığında ayırıcı tanı yapmak, hasta için önem arz etmektedir. Biz bu olguda tek taraflı optik disk atrofisinden yola çıkılarak yapılan görüntüleme sayesinde tanı konulan makroadenom hastasını sunmayı amaçladık.Öğe Congenital hydrocephalus as a rare cause of severe type 1 plasminogene deficiency(Kare Publishing, 2013) Annagür, Ali; Altunhan, Hüseyin; Özbek, Orhan; Öztürk, Banu Turgut; Örs, RahmiSevere type I plasminogen deficiency is a rarely seen autosomal recessive disease that causes chronic inflammation in mucous membranes, primarily eye membranes. The most commonly encountered clinical manifestation is ligneous conjunctivitis. In these patients, congenital occlusive hydrocephaly may rarely be observed. In this report, we presented a newborn who had hydrocephaly in the prenatal period and presence of severe plasminogen deficiency was detected after birth. We found that the same disease was present in two children of the family and in the aunt of the newborn and discussed this situation. It should be kept in mind that plasminogen deficiency may also be present in cases with occlusive hydrocephaly and especially in newborns with the diagnosis of ligneous conjunctivitis and with familial history of ligneous conjunctivitis.Öğe Control of Steroid-Induced Glaucoma with Surgical Excision of Sub-Tenon Triamcinolone Acetonide Deposits: A Clinical and Biochemical Approach(Canadian Ophthal Soc, 2010) Okka, Mehmet; Bozkurt, Banu; Kerimoğlu, Hürkan; Öztürk, Banu Turgut; Gündüz, Kemal; Yılmaz, Mustafa; Okudan, SüleymanObjective: To assess the efficacy of surgical excision of sub-Tenon triamcinolone acetonide (TA) deposits in the control of steroid-induced glaucoma. Design: Prospective, nonrandomized, interventional case series. Participants: Eighteen eyes of 14 subjects with increased IOP within 6 months of sub-Tenon TA injection who did not respond to medical antiglaucomatous treatment were included in the study. Methods: Under topical anaesthesia, steroid deposits were completely excised and placed in ethyl alcohol for the determination of the TA amount using high-performance liquid chromatography. The patients were followed up for 6 months and a paired-sample t test was used to compare mean IOP before and after excision of sub-Tenon TA deposits. Results: The mean IOP levels before and after the sub-Tenon steroid injections were 15.9 (SD 2.9) mm Hg and 36.4 (SD 8.4) mm Hg, respectively (p < 0.001). IOP levels decreased significantly after the removal of the deposits (mean 15.3 [SD 2.1] mm Hg) (p < 0.001). Within 6 months of follow-up, all glaucoma medications were stopped in 9 subjects without further IOP increase, whereas IOP control in 5 subjects necessitated using glaucoma medications. The median TA amount was found to be 7.35 mg (range 3.3-29.68 mg). IOP decrease after the excision showed no correlation with the amount of TA (p = 0.8). Conclusions: Surgical excision of the sub-Tenon steroid deposit should be considered as the primary treatment for steroid-induced glaucoma refractory to medical treatment.Öğe Geniş Açı Görüntüleme ve Anjiyografi(2017) Öztürk, Banu TurgutYakın zamanda kullanıma giren geniş açı görüntüleme (GAG) sistemleri sayesinde, retina 200 derecelik kısmının tek bir çekimle görüntülenmesi, retina periferinin anjiyografik ve otoflöresan görüntülerinin alınması mümkün hale gelmiştir. GAG retina hastalıklarının saptanmasını kolaylaştırmanın yanı sıra retina periferindeki lezyonların ve standart anjiyografi ile saptanamayan periferik perfüze olmayan alanların önemini ortaya çıkarmıştır. Diyabetik retinopati (DR) olguları açısından en önemli yeni bulgu, periferik DR lezyonlarının ilerleme riskinin arka kutuptakilere göre 3 kat daha yüksek olduğunun saptanması olmuştur. Tedaviye dirençli maküla ödemi olan DR ve retinal ven tıkanıklığı olgularında periferde perfüze olmayan alanların görülmesi ise dirençli olgulara tedavi yaklaşımını değiştirmiştir. Bunun yanı sıra GAG sistemleri "periferik vasküler sızıntı" gibi retina vasküler hastalıkları için yeni, henüz önemini ve anlamını çok da iyi bilemediğimiz kavramları gündeme getirmiştir. Makülanın bir hastalığı olarak bildiğimiz yaşa bağlı maküla dejenerasyonunda ise GAG sayesinde perifer retinanın da etkilendiği gerek anjiyografi gerekse periferik otoflöresan görüntülerle kanıtlanmıştır. Retina periferini etkilediği bilinen üveit, dejeneratif miyopi vb hastalıklarda ise birçok ek patolojinin saptanmasına katkıda bulunmaktadır. Perifer retinanın dokümantasyonunu sağlayan GAG sistemleri hep makülaya odaklandığımız retina hastalıklarında bilinmeyen ya da tedavi direnç gösteren patolojilerin tedavi modalitesini ve belki de bazı hastalıkların klinik sınıflamasını değiştirecek gibi görünmektedirÖğe Göz içi lens gücünün hesaplanmasında IOLMaster ile alınan biyometrik ölçümlerin güvenilirliği(2009) Kamış, Ümit; Kerimoğlu, Hürkan; Bozkurt, Banu; Öztürk, Banu Turgut; Turan, Meydan; Özkağnıcı,Amaç: Fakoemülsifikasyon cerrahisi planlanan olgularda göz içi lens (GİL) gücünün hesaplanmasında IOLMaster (Zeiss, Almanya) ile elde edilen sonuçların güvenilirliğinin değerlendirilmesi ve cerrahi sonrasında beklenen refraksiyondan sapma değerlerinin aksiyel uzunluk ile ilişkisinin saptanması. Gereç ve Yöntem: Çalışmaya komplikasyonsuz fakoemülsifikasyon cerrahisi geçiren ve kapsül içi tek parça hidrofobik akrilik GİL (Acrysof SA60AT, Alcon) implantasyonu uygulanan 58 erkek, 22 kadın toplam 80 olgu dahil edildi. Cerrahi öncesinde olguların tam oftalmolojik muayenesini takiben IOLMaster ile oküler biyometri SRK II formülü kullanılarak GİL gücü hesaplandı. Hedeflenen sferik eşdeğer (SE) ile ameliyat sonrası 1. ayda ölçülen SE arasındaki fark (hata) hesaplandı. Absolü hata ile yaş, aksiyel uzunluk, ortalama keratometri değeri, ön kamara derinliği ve preoperatif astigmatizma arasındaki ilişki çoklu lojistik regresyon analizi ile değerlendirildi ve istatistiksel olarak p0.05 anlamlı kabul edildi. Bulgular: Çalışmaya katılan hastaların yaş ortalaması 65.8011.15 (24–85) yıldı. Olguların ortalama aksiyel uzunluğu 23.630.76 mm (22-25 mm) ve ortalama keratometri değeri 43.531.56 D olarak saptandı. Ölçümlerdeki hata -0.92 D ile 1.27 D arasında değişmekle beraber absolü hata ortalaması 0.430.31 D olarak hesaplandı. Hedef refraksiyondaki sapma hastaların %20'sinde 0.50 ve üzerinde, %68.75'inde 0.50 ile -0.50 D arasında ve %11.25'inde -0.50 D idi. Aynı şekilde 1D ve -1D arasında refraksiyondaki sapma % 87.5 idi. Çoklu lojistik regresyon analizinde absolü hata ile yaş, aksiyel uzunluk, ortalama keratometri ve ön kamara derinliği parametreleri arasında ilişki gösterilememiştir (p0.05). Preoperatif astigmatizma değerleri ile zayıf, fakat anlamlı bir ilişki saptanmıştır (t-2.25)(p0.027). Sonuç: IOLMaster ile alınan ölçümler son derece güvenilirdir ve aksiyel uzunluğu 22 ile 25 mm arasında olan hastalarda beklenen refraksiyondaki sapma son derece azdır.Öğe Katarakt Cerrahisinin Görme Fonksiyonu ve Yaşam Kalitesine Etkisi(2006) Kamış, Ümit; Nazmi, Zengin; Öztürk, Banu Turgut; Özkağnıcı, Ahmet; Kılınç, Afşin CelalAmaç: Fakoemülsifikasyon ve göziçi lens implantasyonu uygulamasının kataraktlı olgularda yaşam kalitesi ve görme fonksiyonlarına etkisini değerlendirmek. Gereç ve Yöntem: Bu prospektif çalışma, yaş ortalamaları 64.784.47 yıl olan 104 kataraktlı olguyu (56 kadın, 48 erkek) içermektedir. Cerrahi uygulanmayan gözün görme keskinliği düzeyine göre olgular dört gruba ayrıldı. Tüm olgular cerrahi öncesinde görme keskinliği, görme fonksiyonu, yaşam kalitesi ve demografik faktörler açısından değerlendirildi. Cerrahiden bir ay sonra aynı parametreler ve cerrahi uygulamanın etki hacmi değerlendirildi. Bulgular: Bağlantı analizi sonucunda görme keskinliği skorları ile görme fonksiyonu ve yaşam kalitesi ölçümleri arasında yüksek derecede anlamlı, pozitif ilişki gösteren bir bağlantı bulundu. Cerrahi sonrası, görme fonksiyonu skalasında 0.66-1.58 arasında, yaşam kalitesi skalasında ise 0.53-1.14 arasında olmak üzere etki hacminde orta ve büyük değişiklikler görüldü. Sonuç: Katarakt ekstraksiyonunu takiben 1 ay içerisinde hastaların görme keskinliği artmaktadır. Fakoemülsifikasyon sonrası görme keskinliğindeki bu hızlı artış yaşam kalitesi ve görme fonksiyonlarındaki düzelme olguların fonksiyonel bağımsızlığını ve sağlık durumlarının hızla iyileşmesini sağlamaktadır.Öğe Pediatrik Behçet ve Geç Başlangıçlı Behçet Hastalığında Klinik Özellikler, Tanı ve Tedavi(2018) Öztürk, Banu TurgutMultisistemik inflamatuar bir vaskülit olan Behçet hastalığı genelde genç erişkin erkeklerde görülmektedir. Ancak hemklinik bulguları, hem ortaya çıkma yaşı oldukça değişkendir. Özellikle “pediyatrik çağ Behçet hastalığı” olarak sınıflandırılan16 yaş altı hastalar ve 50 yaş sonrası ortaya çıkan “geç başlangıçlı Behçet hastalığı” klinik görünüm ve prognoz açısındanen fazla farklılık gösteren, bu nedenle tanıda ve uygun tedavide en fazla gecikme gösteren hasta grubunu oluşturmaktadır.Pediyatrik çağ Behçet hastalığı genellikle 7-13 yaş arasında görülmekte ve Behçet olgularının %7-26’sını oluşturduğubildirilmektedir. Aile öyküsünün sıklıkla pozitif olması, bazı bölgelerde kız çocuklarında daha sık görülmesi, okülertutulumun genellikle daha düşük oranda görülmesi farklılık gösteren özelliklerdendir. Bu nedenle bu hasta grubu içinuluslararası bir uzlaşma grubu yeni tanı kriterleri geliştirmiştir. Oküler tutulum en sık klasik formdaki gibi bilateral vepanüveit formundadır. Katarakt, makülopati ve optik atrofi en sık komplikasyonlardandır.Geç başlangıçlı Behçet hastalığı 47-54 yaş arası erkeklerde daha sık ortaya çıkmaktadır. Tanı kriterleri genç erişkin gruplaaynı olmakla birlikte oküler tutulum daha düşük oranda ve sıklıkla anterior veya panüveit şeklinde bildirilmektedir.Katarakt ve optik atrofi görmeyi azaltan en sık komplikasyonlar arasında bildirilmektedir.Bu derlemede mevcut sınırlı bilgiler ışığında genç erişkinlerde görülen klasik form ile pediyatrik ve geç başlangıçlı Behçetolgularının benzer ve farklı yönleri irdelenerek tanı ve tedavilerindeki eksikliklerin azaltılması hedeflenmiştir.Öğe The Reproducibility of Flare Measurements(ASSOC RESEARCH VISION OPHTHALMOLOGY INC, 2010) Okka, Mehmet; Adam, M.; Öztürk, Banu Turgut; Bozkurt, Banu; Kerimoglu, H.; Pekel, H.[Abstract not Available]Öğe Tip 1 diabetes mellituslu olgularda retina sinir lifi tabakasının değerlendirilmesi(2008) Gönül, Şaban; Şahin, Alparslan; Özkağnıcı, Ahmet; Oltulu, Refik; Öztürk, Banu TurgutAmaç: Tip 1 Diabetes Mellitus (DM) tanısıyla izlenen ve retinopatisi bulunmayan olgularda Retina Sinir Lifi Tabakası (RSLT) kalınlık değişikliklerini optik koherens tomografi (OCT) kullanarak değerlendirmek. Gereç ve Yöntem: Oftalmolojik olarak görülebilen retinopati bulgusu ve oküler başka bir patolojisi bulunmayan 37 Tip 1 DM’li olgunun gözünden Stratus OCT kullanılarak alınan RSLT kalınlık ölçümleri, OCT cihazının normatif veri tabanı ve kontrol grubu ile karşılaştırıldı. Bulgular: Toplam 37 olgunun 15’i kadın 22’si erkek, yaş ortalaması 28,156,23 yıl idi. Yirmi kadın 29 erkek bulunan kontrol grubunun yaş ortalaması 28,385,72 yıl idi. Olguların RSLT kalınlığı süperior kadranda 119,61?, inferior kadranda 132,23?, nazal kadranda 76,77? ve temporal kadranda 69,42? olarak saptandı. Ortalama RSLT kalınlığı ise 99,93? idi. Kontrol grubunun RSLT kalınlığı ise süperior kadranda 123,47?, inferior kadranda 132,12?, nazal kadranda 79,53? ve temporal kadranda 72,05? olarak saptandı. Ortalama RSLT kalınlığı ise 101,77? idi. Tüm RSLT değerleri açısından gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık tespit edilmedi (sırasıyla p0,408, p0,679, p892, p0,711 ve p0,967). Olguların RSLT kalınlık değerleri OCT cihazının normatif veri tabanı ile kıyaslandığında, süperior kadranın 12, inferior kadranın 5, nazal kadranın 9, temporal kadranın 5 ve ortalama RSLT kalınlığının 5 gözde normal popülasyonun %95’inden ince olduğu saptandı. Sonuçlar: Çalışmamızda olgu sayısı az olmakla birlikte RSLT kalınlığının özellikle süperior kadranda normal popülasyona göre daha ince olması diabetik retinopatinin erken bulgularından biri olabileceğini düşündürmektedir