Yazar "Baysal, Bülent" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 20 / 21
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Bir Olgu Nedeniyle Citrobacter Sepsisi(1995) Baykan, Mahmut; Kart, Hilal; Baysal, Bülent; Koç, HasanCitrobacter genusu normal dışkı florasında bulunabilen, diyare, idrar yolları ve yara enfeksiyonları ve sepsise neden olabilen mikroorganizmalardır. Son zamanlarda bu mikroorganizmanın özellikle yenidoğan sepsislerinde etken olarak artış gösterdiği ve yenidoğan unitelerinde sık rastlanan nozokomiyal patojen olduğu tespit edilmiştir. Biz bu olgu sunusunda yenidoğanda görülen Citrobacter sepsisi üzerinde durmayı amaçladık.Öğe Brusellozun serolojik tanısında yeni bir yöntem:İmmuncapture aglutinasyon testi(2007) Özdemir, Mehmet; Doğan, Metin; Baysal, BülentAmaç: İnsanda brusellozun serolojik tanısında kullanılan çeşitli testler vardır. En sık kullanılanları Standart Tüp Aglutinasyon ve Coombs anti-brusella testleridir. Çalışmadaki amacımız immuncapture aglutinasyon testinin tanı değerini (Brucellacapt) Standart Tüp Aglutinasyon ve Coombs anti-brusella testi ile karşılaştırarak araştırmaktır. Yöntem: Klinik olarak bruselloz şüphesi olan 74 hastanın serumu çalışmaya dahil edildi. Bu serumlarda Rose Bengal, Standart Tüp Aglutinasyon, Coombs anti-brusella testi ve Brucellacapt testleri çalışıldı. Bulgular: Brucellacapt testi, Coombs anti-brusella testi ile uyumlu bulunurken SAT ile istatistik olarak uyumsuz sonuçlar verdiği saptandı ve bulunan titreler Brucellacapt testinde daha yüksek idi. Sonuç: İmmuncapture aglutinasyon testi (Brucellacapt), Coombs anti-brusella testine benzer sonuçlar vermektedir. Bu test brusellozun tanı ve takibinde blokan antikorları da tespit etmesi nedeniyle kullanılabilecek iyi bir testtir.Öğe Çeşi?tli? Kli?ni?k Örneklerden I?zole Edi?len Anaerop Bakteri?leri?n Tanımlanması ve Anti?bi?yoti?k Duyarlılıklarının Beli?rlenmesi?(Ankara Microbiology Soc, 2010) Doğan, Metin; Baysal, BülentRoutine isolation, identification and susceptibility testing of anaerobic bacteria present several difficulties leading to defects in the determination of local susceptibility patterns which will guide empirical treatment protocols This study was carried out to identify the anaerobic bacteria isolated from various clinical materials obtained from the suspected patients with anaerobic infection and to determine the antibiotic susceptibilities against several antibiotics. One hundred clinical specimens (36 blood, 31 abscess, 12 peritoneal fluid, 7 joint fluid, 7 pleural fluid, 3 biopsies, 3 cerebrospinal fluids and 1 surgical wound) that were examined in our laboratory during March 20-October 30 2007, were included in the study The specimens were collected and transported under anaerobic conditions and inoculated to conventional aerobic media and to Wilkins Chalgren agar, Schaedler agar and chopped-meat broth for anaerobic isolation Isolated anaerobic bacteria were identified with API 20A panels (Bio-Merieux, France) via conventional methods and by the help of AN-IDENT Discs (Oxoid, England) Penicillin G, clindamycin, cefoxitin, metronidazole, piperacillin/tazobactam and imipenem susceptibility tests were performed with E- test method. Twenty two anaerobic bacteria were isolated from 14 clinical specimens; 7 of the specimens yielding the growth of more than one type of anaerobic bacteria and 8 specimens yielding both anaerobic and facultative anaerobic bacterial (4 Escherichia coli and 4 Enterococcus spp.) growth Anaerobic bacteria were isolated in 89 abscess and in 6 peritoneal fluid specimens. The distribution of the anaerobic bacteria identified among these specimens were as follows Bacteroides fragilis (n= 6), Bacteroides spp. other than B fragilis (n= 4), Clostridium spp (n= 2), Fusobacterium necrophorum/nucleatum (n= 1), Prevotella intermedia/lensii (n= 1), Peptococcus niger (n= 2), Peptostreptococcus spp (n= 5), and Lactobacillus acidophilus/lenseii (n= 1). Beta-lactamase activity was detected only in 2 of the 6 B fragilis isolates All of the isolates were susceptible to imipenem and piperacillin/tazobactam. The highest rate of resistance was detected against penicillin G (9/22; 41%) While anaerobic gram-positive cocci (n= 7) were found to be sensitive to all antibiotics, the rate of resistance among anaerobic gram-negative bacilli were 75% (9/12) to penicillin, 33.3% (4/12) to clindamycin, 8 3% (1/12) to metronidazole Among anaerobic gram-positive bacilli (n= 3), 2 were resistant to metronidazole, one to clindamycin and one to cefoxitin. The results of this first anaerobic antimicrobial susceptibility testing study performed at Konya area in Turkey revealed that penicillin was not appropriate in empirical treatment of anaerobic infections, clindamycin susceptibility should be tested before use, metronidazole and cefoxitin could be used in empirical treatment and imipenem and piperacillin/tazobactam should be saved for the treatment of complicated infections and infections caused by resistant bacteria.Öğe Çeşitli klinik örneklerden izole edilen anaerop bakterilerin tanımlanması ve antibiyotik duyarlılıklarının belirlenmesi(2010) Doğan, Metin; Baysal, BülentAnaerop bakterilerin izolasyonlarında, tanımlanmalarında ve duyarlılık testlerinin rutin olarak uygulanmasındaki güçlükler nedeniyle, ampirik tedavinin belirlenmesi açısından önem taşıyan bölgesel antibiyotik duyarlılık oranlarının belirlenmesi zorlaşmaktadır. Bu çalışmada, anaerobik enfeksiyon şüphesi olan hastaların klinik örneklerinden izole edilen anaerobik bakterilerin tanımlanması ve antibiyotik duyarlılıklarının belirlenmesi amaçlanmıştır. Çalışmaya, 20 Mart-30 Ekim 2007 tarihleri arasında laboratuvarımıza gönderilen 100 klinik örnek (36 kan, 31 apse, 12 periton sıvısı, 7 eklem sıvısı, 7 plevra sıvısı, 3 biyopsi, 3 BOS ve 1 cerrahi yara) dahil edilmiştir. Anaerop koşullarda alınan ve taşınan tüm örneklerin hem normal atmosferde konvansiyonel kültürleri hem de Wilkins Chalgren agar, Schaedler agar ve kıymalı buyyon besiyerleri kullanılarak anaerop kültürleri yapılmıştır. İzole edilen anaerobik bakteriler, konvansiyonel yöntemlerle ve API 20 A paneli (BioMerieux, Fransa) ve AN-IDENT Discs (Oxoid, İngiltere) testleri kullanılarak tanımlanmıştır. İzolatların penisilin G, klindamisin, sefoksitin, metronidazol, piperasilin-tazobaktam (PTc) ve imipeneme karşı duyarlılıkları E-test (AB Biodisk, İsveç) yöntemi ile belirlenmiştir. Çalışmamızda örneklerin 14 (%14)’ünden anaerop bakteri izolasyonu yapılmış, bu örneklerin 7’sinde aynı anda birden fazla anaerop bakteri saptanırken, 8 örnekte anaerop ve fakültatif anaerop bakterilerin (4 Escherichia coli ve 4 Enterococcus spp.) birlikte ürediği gözlenmiştir. Anaerop bakteri izolasyonu yapılan 14 örneğin 8’inin apse, 6’sının ise periton sıvısı örnekleri olduğu belirlenmiştir. İzole edilen toplam 22 anaerop suş; Bacteroides fragilis (n 6), B.fragilis dışı Bacteroides spp. (n 2), Bacteroides caccae (n 2), Clostridium spp. (n 2), Fusobacterium necrophorum/nucleatum (n 1), Prevotella intermedia/disiens (n 1), Peptococcus niger (n 2), Peptostreptococcus spp. (n 5) ve Lactobacillus acidophilus/lensenii (n 1) olarak tanımlanmıştır. Çalışmada, 6 B.fragilis izolatından 2’sinin beta-laktamaz enzimi ürettiği saptanmış diğer anaerop suşlarda beta-laktamaz varlığı tespit edilmemiştir. Tüm izolatların PTc ve imipeneme karşı duyarlı olduğu görülmüş, en yüksek direnç oranı ise penisiline karşı (9/22; %41) saptanmıştır. Anaerop grampozitif koklar (n 7) bütün antibiyotiklere duyarlı iken; anaerop gram-negatif basillerin (n 12) 9’u penisiline, 4’ü klindamisine, biri metronidazole dirençli, gram-pozitif basillerin (n 3) ise 2’si metronidazole, biri klindamisine ve biri sefoksitine dirençli olarak bulunmuştur. Sonuç olarak, Konya Bölgesinde anaerop bakterilerin antibiyotik duyarlılığının araştırıldığı bu ilk çalışmanın verileri, izolat sayısının az olmasına rağmen; ampirik tedavide penisilinin tercih edilmemesi gerektiğini, klindamisin kullanımı için antibiyotik duyarlılık çalışmaları yapılmasının uygun olduğunu, metronidazol ve sefoksitinin ampirik tedavide güvenle kullanılabileceğini, imipenem ve piperasilintazobaktamın ise dirençli suşlar ve komplike enfeksiyonların tedavisi için saklanması gerektiğini düşündürmüştür.Öğe Di?spepti?k Yakınmaları Olan Hastalarda Helicobacter Pylori Varlığının Farkli Yöntemlerle Araştırılması(ANKARA MICROBIOLOGY SOC, 2010) Kalem, Fatma; Özdemir, Mehmet; Baysal, BülentHelicobacter pylori infections which are common worldwide may be a risk factor for gastritis, gastric and duodenal ulcers, gastric adenocarcinoma and mucosa-associated lymphoid tissue (MALT) lymphomas. For the detection of H.pylori, invasive methods such as culture, histopathology and rapid urease tests which require endoscopy and gastric biopsy specimen and non-invasive methods (not requiring endoscopy) such as urea breath test, stool antigen test (H.pylori stool antigen; HpSA) and serology are used. The aim of this study was to investigate the presence of H.pylori in patients with dyspeptic complaints, by rapid urease test, HpSA test, culture and histopathology and to evaluate the diagnostic performance of HpSA test. A total of 103 dyspeptic patients who were admitted to Selcuk University Meram Medical Faculty Gastroenterology Clinic and undergone gastroduodenal endoscopy between January 2005 and December 2006, were included to the study. All the specimens were cultivated, however, urease activity was tested in 98 of the patients, histopathological examination in 76 and HpSA test in 86 of the patients. H.pylori was isolated in 38.8% (40/103) of the specimens by culture. H.pylori was positive in 38.2% (29/76) of the specimens by histopathology, in 86.7% (85/98) by urease test, and in 44.2% (38/86) by HpSA test. The sensitivity and specificity values of the tests when culture was taken as the gold standard, were; 97.5% and 20.7% for urease test, 75% and 82.6% for HpSA test and 72.5% and 100% for histopathology, respectively. In conclusion, HpSA method could be applied as a screening test for H.pylori diagnosis in case endoscopy could not be performed. However, if invasive methods were to be performed, the diagnosis should be confirmed by a more sensitive and specific test such as culture and histopathology.Öğe Dispeptik Yakınmaları Olan Hastalarda Helicobacter Pylori Varlığının Farklı Yöntemlerle Araştırılması(2010) Kalem, Fatma; Özdemir, Mehmet; Baysal, BülentDünyada yaygın olarak görülen Helicobacter pylori enfeksiyonları, gastrit, gastrik ve peptik ülser, gast-rik adenokarsinom ve MALT (mukoza ile ilişkili lenfoid doku) lenfomaları için risk faktörüdür. H.pylori enfeksiyonunun tanısında invazif olan (endoskopi gerektiren) kültür, histoloji ve üreaz testleriyle birlikte invazif olmayan (endoskopi gerektirmeyen) üre nefes testi, gaitada antijen testi (H.pylori stool antigen; HpSA) testi ve serolojik yöntemler kullanılmaktadır. Bu çalışmada, dispeptik yakınmaları olan hastalarda H.pylori varlığının hızlı üreaz testi, HpSA testi, histopatolojik inceleme ve kültür yöntemleri ile araştırılması ve invazif olmayan HpSA testinin tanısal performansının değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Çalışmaya, Ocak 2005-Aralık 2006 tarihleri arasında Selçuk Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi, İç Hastalıkları Anabilim Dalı, Gastroenteroloji Kliniğine dispeptik yakınmalarla başvuran ve gastroduodenoskopi yapılan 103 hasta dahil edilmiştir. Hastaların tümünden alınan biyopsi örneklerinin (n 103) kültürü yapılmış; örnek yetersizliği nedeniyle 98 hastanın biyopsi örneğinde üreaz testi, 76 hastanın biyopsi örneğinde histopatolojik inceleme ve 86 hastanın gaita örneğinde HpSA testi gerçekleştirilebilmiştir. Biyopsi örneklerinin %38.8 (40/103)'inden H.pylori izolasyonu yapılmış; %38.2 (29/76)'sinde histopatoloji ile, %86.7 (85/98)'sinde üreaz testi ile ve gaita örneklerinin %44.2 (38/86)'sinde HpSA testi ile H.pylori pozitifliği tespit edilmiştir. Kültür yöntemi referans olarak alındığında, kullanılan testlerin duyarlılık ve özgüllük değerleri sırasıyla; hızlı üreaz testi için %97.5 ve %20.7, histopatoloji için %72.5 ve %100, HpSA için ise %75 ve %82.6 olarak bulunmuştur. Sonuç olarak, gaitada antijen testinin endoskopi yapılmayan/yapılamayan hasta gruplarında H.pylori tanısı için tarama amaçlı kullanılabileceği, ancak invazif yöntemlerin uygulanabilmesi halinde, tanının mutlaka duyarlılık ve özgüllüğü daha yüksek olan bir yöntemle (kültür, histopatoloji) doğrulanması gerektiği düşünülmüştür.Öğe Hastane infeksiyonu etkeni acinetobacter suşlarının çeşitli antibiyotiklere duyarlılıklarının araştırılması(2009) Özdemir, Mehmet; Erayman, İbrahim; Gündem, N. Seval; Baykan, Mahmut; Baysal, BülentAcinetobacter suşları, Gram negatif bakteriler içerisinde çoklu antibiyotik dirençli olmaları ve hastane infeksiyonlarından sıklıkla izole edilmeleri nedeniyle önem kazanmaktadır. Bu çalışmada hastanemizde 2008 yılında prospektif ve aktif sürveyans yöntemi ile izlenen ve Centers for Disease Control and Prevention (CDC) kriterlerine göre hastane infeksiyonu tanısı alan hastaların çeşitli klinik örneklerinden izole edilen Acinetobacter suşlarının antibiyotiklere duyarlılıkları incelenmiştir. 2008 yılında farklı kliniklerden hastane infeksiyonu düşünülen hastalardan alınan örnekler Selçuk Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi Merkez Mikrobiyoloji Laboratuvarı’nda incelenmiştir. Tüm örnekler kanlı agar ve EMB agara ekim yapılarak 37C’de 18-24 saat inkübe edilmiştir. Kültürde üreyen mikroorganizmalara konvansiyonel yöntemlerle ve otomatize sistemle (Phoenix Becton Dickinson, ABD) tanı konmuştur. İzole edilen suşların in-vitro antibiyotik duyarlılıkları Kirby-Bauer disk difüzyon yöntemi ve otomatize sistem ile belirlenmiştir. Kolistine % 100, tigesikline % 99, netilmisine % 75, sefoperazon/sulbaktama % 40, imipeneme % 30, amikasine % 24, gentamisine % 18, siprofloksasine % 14, seftazidime % 11, piperasilin/tazobaktama % 10, sefepime % 7 ve sefotaksime % 4 oranında duyarlılık saptanmıştır. Sonuç olarak kolistin, tigesiklin, netilmisin ve sefoperazon/sulbaktam diğer antibiyotiklere göre daha duyarlı bulunmuş, bu antibiyotiklerin hastane infeksiyonlarının tedavisinde daha etkin olacağı ve ampirik tedavide tercih edilmesi gerektiği düşünülmüştür.Öğe Hastane infeksiyonu etkeni pseudomonas suşlarının antibiyotiklere duyarlılıkları(2009) Özdemir, Mehmet; Erayman, İbrahim; Dağı, Türk Hatice; Baykan, Mahmut; Baysal, BülentBu çalışmada 2008 yılında prospektif ve aktif sürveyans yöntemi ile izlenen ve hastane infeksiyonu tanısı alan hastaların klinik örneklerinden izole edilen 159 Pseudomonas suşunun antibiyotiklere duyarlılıkları belirlenmiştir. Kolistine % 100, piperasilin/tazobaktama % 77, amikasine % 76, sefoperazon/sulbaktama % 68, seftazidime % 64, netilmisine % 62, sefepime % 57, siprofloksasine % 56, aztreonama % 52, levoşoksasine % 50, gentamisine % 48, imipeneme % 46 ve sefotaksime % 17 oranında duyarlılık saptanmıştır. Buna göre kolistin, piperasilin/tazobaktam, amikasin, sefoperazon/sulbaktam ve seftazidim diğer antibiyotiklere göre daha etkili bulunmuştur. Antibiyotik direncinin hastaneden hastaneye hatta servisten servise değişiklik gösterebilmesi nedeniyle, özellikle ampirik tedavi gereken durumlarda bu tür dirençli bakterilerin duyarlılık oranlarının bilinmesi gereklidir.Öğe Hastane ve hastane dışı ortamlarda kullanılan bilgisayarların klavyelerinde mikrobiyal kolonizasyonun araştırılması(2008) Doğan, Metin; Feyzioğlu, Bahadır; Özdemir, Mehmet; Baysal, BülentBilgisayarlar, günlük yaşamda ve hastanelerde sağlık personeli tarafından yaygın olarak kullanılmaktadır. Bu çalışma, hastane ve hastane dışında kullanılan bilgisayarların klavye ve "mouse"larında mikroorganizma kolonizasyonunu araştırmak amacıyla planlanmıştır. Çalışmaya, Meram Tıp Fakültesi Hastane'sinde doktor ve hemşireler tarafından kullanılan 38 adet (Grup 1), Meram Tıp Fakültesi Öğrenci Bilgisayar Laboratuvarı'nda kullanılan 32 adet (Grup 2) ve Selçuk Üniversitesi'ne ait Öğrenci Bilgisayar Laboratuvarı'nda kullanılan 328 adet (Grup 3) olmak üzere toplam 398 bilgisayara ait klavye ve "mouse"lardan alınan örnekler dahil edilmiştir. Çalışmamızda bilgisayarların %96.7'sinin (n:385) koagülaz negatif stafilokoklar (KNS), %13.1'inin (n:52) gram-pozitif sporlu basiller ve %8.8'inin (n:35) korinebakteriler ile kolonize olduğu tespit edilmiş; bunları Candida spp. (%4.2), gram-negatif basiller (%1.7) [Acinetobacter spp. (n:4), Pseudomonas sp. (n:1), Klebsiella sp. (n:1), E.coli (n:1)], Staphylococcus aureus (%1.5) ve küfler (Penicillium, Aspergillus; %1.2) izlemiştir. Gruplar arasında KNS izolasyon oranı benzer (sırasıyla; %94,7, %93.7, %97.2) bulunmuş, ancak gram-negatif bakteri suşlarının hepsinin hastane (Grup 1) bilgisayarlarından (7/38; %18.4) izole edildiği dikkati çekmiştir. Stafilokok izolatlarının hiçbirisinde linezolid direncine rastlanmamış; sefoksitin duyarlılık oranları ise Grup 1, 2 ve 3 bilgisayarlardan izole edilen KNS suşlarında sırasıyla %26.2, %79.2 ve %91.3 olarak belirlenmiştir. S.aureus izolatları (n:6) İrasında da Grup 1 'e ait bir suş dışında hepsi sefoksitine duyarlıdır. Sonuç olarak, çalışmamızın ve diğer birçok yurtdışı çalışmanın verileri dikkate alındığında, hastanelerde yaygın olarak kullanılan bilgisayarların, nozokomiyal enfeksiyonların gelişiminde potent çapraz kontaminasyon kaynağı olacağı akıldan çıkarılmamalı; gerek bilgisayar donanımlarının sık olarak temizlenmesine, gerekse bilgisayar kullanımı sonrası el yıkama ve dezenfeksiyon kurallarına dikkat edilmesine özen gösterilmelidir.Öğe Hayvan Isırığına Maruz Kalmış Kişilerde Kuduz Aşılaması Sonrası Antikor Düzeyinin Araştırılması(2009) Baysal, Bülent; Tosun, Selma; Özdemir, Mehmet; Doğan, MetinRabies is still an important public health problem in developing countries. Vaccination against rabies should be initiated as soon as possible following the suspicious bite. It is not yet clear whether previously vaccinated people should be re-vaccinated in case of re-exposure to rabies virus. In this study it is aimed to determine the antibody titer in sera of vaccinated people and also to evaluate the relation between the antibody titer and number of vaccination. The study group consisted of 186 persons (60 female, 126 male) aged between 2-90 years (mean: 35.7 years) and who were admitted to Manisa State Hospital Rabies Follow-up Center, Turkey. Hundred and thirty five of the cases were vaccinated according to the programmes advised by WHO's reference protocol for post-exposure rabies vaccination. However, vaccination was discontinued for 51 of the cases since the follow-up of the suspicious animal revealed that it was not rabid. Five-dose vaccination programme (on days 0, 3, 7, 14, and 30) was applied to 20 cases and four-dose programme (on days 0, 2, 7, 21) was applied to 115 cases. HDCV vaccine was applied as intramuscular injection and after 3-36 months following vaccination, rabies specific neutralizing IgG antibody titers were determined by using a commercial ELISA kit (Platelia Rabies II, BioRad, France). While the titer of IgG antibodies were within the protective limits (positive, ? 0.5 IU/ml) in 116 (62.4%) of the 186 cases who were given two or more doses of HDCV, the titer was below the protective level (negative) in 70 (37.6%) of the cases. Although the rates of IgG positivity in two and three dose vaccine applied group (54.5% and 55.1%, respectively) were lower than the rates in four and five dose applied group (64.3% and 70%, respectively), the difference was not statistically significant (p> 0.05). These results denoted that the rate of protective antibody positivity was low (70%) even in full programme vaccinated cases and this might be attributed to age of the person, the length of time after vaccination, number of vaccinations and storage/transport condition of the vaccine. Thus in case of re-exposure of vaccinated people to rabies virus, it is recommended to check the anti-rabies antibody titers if possible or to re-vaccinate those people with a history of prior vaccination exceeding one year since there is high probability of low level of protective antibodies.Öğe Hayvan ısırığına maruz kalmış kişilerde kuduz aşılaması sonrası antikor düzeyinin araştırılması(2009) Baysal, Bülent; Tosun, Selma; Özdemir, Mehmet; Doğan, MetinKuduz, gelişmekte olan ülkelerde hala önemli bir halk sağlığı problemi olmaya devam etmektedir. Kuduz virusuna maruz kalması muhtemel bir kişinin, hayvan ısırmasından sonra mümkün olan en kısa zamanda aşılama programına alınması gerekmektedir. Daha önce aşılanmış kişilerin kuduz virusu ile tekrar karşılaşması durumunda aşılama programının yinelenmesi gerekliliği ise açık değildir. Bu çalışmada kuduz aşısı uygulanan kişilerde koruyucu antikor düzeyinin araştırılması ve aşılama sayısı ile koruyucu antikor titresi arasındaki ilişkinin belirlenmesi amaçlanmıştır. Çalışmaya, Manisa Devlet Hastanesi Kuduz Takip Merkezine şüpheli hayvan ısırığı nedeniyle başvuran 2-90 yaş arasında (yaş ortalaması: 35.7 yıl) toplam 186 kişi (60 kadın, 126 erkek) dahil edilmiştir. Bu bireylerin 135'ine Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından önerilen iki farklı aşılama programı uygulanırken, 51 kişinin aşılaması gözlem süresinde ısıran hayvanın kuduz olmadığının anlaşılması nedeniyle 2. ya da 3. dozdan sonra durdurulmuştur. Beş dozluk birinci aşılama programı (O, 3, 7, 14 ve 30. günler) 20 bireye, 4 dozluk diğer aşı programı (O, 2, 7, 21. günler) ise 115 fireye uygulanmıştır. Uygulama, HDCV aşısının kas içi enjeksiyonu şeklinde yapılmış; aşılama programından 3-36 ay sonra tekrar çağırılan aşılananlardan alınan serumlarda kuduz virusuna özgül nötralizan IgG antikor titreleri ticari bir ELISA kiti ile (Platelia Rabies II, Bio-Rad, France) araştırılmıştır. İki veya daha fazla dozda HDCV aşısı uygulanan toplam 186 bireyin 116 (%62.4)'sında IgG antikorları koruyucu düzeyde (pozitif 0.5 lU/ml) bulunurken, 70 (%37.6)'inde koruyucu düzeyin altında (negatif) saptanmıştır. IgG pozitiflik oranı 2 ve 3 doz aşı yapılan gruplarda (sırasıyla; %54.5 ve %55.1), 4 ve 5 doz aşı yapılan gruplara (sırasıyla; %64.3 ve %70) göre daha düşük görünmekle birlikte gruplar arasındaki fark istatistiksel olarak anlamlı bulunmamıştır (p 0.05). Sonuç olarak, aşılama programı tamamlanmış bireylerde bile koruyucu antikor.pozitiflik oranının düşük (%70) düzeyde kalmasının, aşılanan kişinin yaşı, aşılamadan sonra geçen zaman, aşılamanın sayısı ve aşının saklanma/taşınma koşulları ile ilişkili olduğu düşünülmüş ve bu kişilerin kuduz virusuna tekrar maruz kalma durumunda olanak varsa antikor titrelerinin koruyucu olup olmadığının kontrol edilmesi, yoksa düşük antikor düzeyi ihtimalinden dolayı özellikle de bir yıldan uzun süre geçmişse tekrar aşılanması gerektiği kanısına varılmıştır.Öğe I?drar Örneklerinden Izole Edilen E. Coli Suşlarının Antimikrobiklere Duyarlılıklarının Değerlendirilmesi(2001) Baykan, Mahmut; Kaya, Meral; Arslan, Uğur; Baysal, BülentSelçuk Üniversitesi Tıp Fakültesi Mikrobiyoloji Laboratuvar'ında üriner sistem infeksiyonu tanısı konan poliklinik hastalarının idrar örneklerinden izole edilen 100 Escherichia cali susunun ampisilin, kotrimaksazol, sefaletin, nitrofurantoin, ofloksasin, tobramisin, netilmisin, imipenem, amikasin, tetrasiklin, ampisilin-sulbaktam, aztreonam, siprofloksasin duyarlığı NCCLS'na uygun olarak Kirby Bauer disk difüzyon yöntemi ile araştırılmıştır. En fazla duyarlılık amikasin (%92), imipenem (%90) ve siprofloksasi n'e (%88), en çok dirençlilik ise ampisilin (%97) ve sefalotin'e(%96) karşı bulunmuştur.Öğe Klinik Örneklerden Izole Edilen Staphylococcus Suşlarının Fusidik Asit Ve Bazı Antibiyotiklere Duyarlılıkları(2003) Baysal, Bülent; Tuncer, İnci; Erayman, Berna; Arslan, UğurSon yıllarda Staphylococcus aureus infeksiyonlarmda kullanılan birçok antibiyotiğe direncin gözlenmesi tedavide sorunlara neden olmaktadır. Bu çalışmada, laboratuvarda izole edilen S.aureus suşlarmın, metisiline dirence göre sınıflandırıldıktan sonra, fusidik asit ve bazı antibiyotiklere duyarlılıklarının araştırılması amaçlanmıştır. Antibiyotik duyarlılıkları disk difüzyon yöntemi ile belirlenmiştir. Toplam 215 S. aureus susunun 144'ü (%67) metisiline duyarlı, 71'i (%33) metisiline dirençli bulunmuştur. Bütün S. aureus suşlarının vankomisine duyarlı oldukları saptanmıştır. Metisiline duyarlı S. aureus (MSSA) suşlarında fusidik asit, sefadroksil ve sefuroksim aksetile %97.2, ampisilin / sulbaktama %96.5, eritromisine %94.4 oranında duyarlılık bulunmuştur. Metisiline dirençli S. aureus (MRSA) suşlarmda ise fusidik asite %88.7, eritromisine %40.8, sefadroksil ve ampisilin / sulbaktama %31 ve sefuroksim aksetile %25.3 duyarlılık gözlenmiştir. Sonuç olarak; hem MRSA hem de MSSA suşlarmda fusidik aside duyarlılık oranlarının yüksek bulunması ile, stafilokok infeksiyonlannın tedavisinde bu ilacın uygun bir seçenek olabileceği kanısına varılmıştır.Öğe KOAH'lı olgularda mikrobiyolojik örnek alma fırçası ile belirlenen alt solunum yollarının bakteriyel florası(1997) Süerdem, Mecit; Zamani, Adil; Tuncer, İnci; Baysal, BülentBu çalışma aşağıdaki soruları yanıtlamak için plan-landı.(l) Kronik obstrüktif akciğer hastalığı (KOAH) egsaserbasyonunda patojenik mikroorganizmaların rolü nedir? (2) KOAH'lı olgularımızın alt solunum yollarında hangi mikroorganizmalar ne sıklıkta yerleşmektedir? (3) Bunların antibiyotiklere karşı hassasiyetleri nasıldır? Çalışma egsaserbasyon döneminde bulunan 28 erkek, 8 kadın KOAH'lı olguda gerçekçekleştirildi. Egsaserbasyon kriterleri olarak dispne ve öksürükde artış ile balgamın pürülanlaşması kabul edildi. Olgu seçiminde akciğerlerin radyolojik tetkikinde paran-kim infıltrasyonu bulunmaması ve antibiyotik tedavisine başlanılmamış olmasına dikkat edildi. Olguların 18 (%50) "sinde alt solunum yollarından mikroorganizma izole edildi. İzole edilen mikroorganizmaların sıklık sırası S. pneumoniae (%61). H. influenzae (% 44), Neisseria türleri (% 38), M.catarrhalis (%22) ve S. aureus (%16) şeklinde belirlendi. 6 (%33) olguda tek patojen 12 (%67) olguda ise birden fazla patojen mevcuttu. Disk difftizyon metodu kullanarak 13 antibiyotiğe karşı bu patojenlerin hassasiyet özellikleri incelendi. S.pneumoniae izolatlarının tümü penicillin'e hassastı. İzole edilen patojen bakterilerin çoğunluğu cotrimoxazolea karşı dirençli olduğu tespit edildi.Öğe Konya Bölgesi?nde Çeşi?tli? Yaş Gruplarında Parvovi?rus B19 Seroprevalansının Araştırılması(Ankara Microbiology Soc, 2010) Türk Dağı, Hatice; Özdemir, Mehmet; Baykan, Mahmut; Baysal, BülentHuman parvovirus B19 is a small, non-enveloped, icosahedral symmetric, single-stranded DNA virus that can cause a number of diseases, notably erythema infectiosum in children and aplastic crisis in patients with chronic hemolytic disorders. There have been limited data on the epidemiological pattern of parvovirus B19 infection in Turkey. The objective of this study was to investigate the seroprevalence of parvovirus B19 in Konya province (Central Anatolia), Turkey. Parvovirus B19 IgG antibodies were investigated by a commercial ELISA kit (RIDASCREEN, R-Biopharm AG, Germany) in 631 adults (age range: 18-> 60 years) and 542 children (age range: 0-17 years). The overall prevalence of parvovirus B19 IgG antibodies was 28.9%. The rate of parvovirus B19 IgG positivity was 20.7% (112/542) in the 0-17 years age group and was 36% (227/631) in the adult population. No significant difference in seropositivity rates were detected in terms of sex in children and adult group (p>0.05 in both groups). The rates of parvovirus B19 IgG seropositivity were 15.8% in 0-4 years age group, 16% in 5-9 years, 24.2% in 10-14 years, 40.9% in 15-19 years, 34.7% in 20-29 years, 35.5% in 30-39 years, 32.2% in 40-49 years, 37.5% in 50-59 years and 53.8% in > 60 years age group. The seropositivity rates in 0-4 and 5-9 years age groups were lower than the other age groups and the difference was statistically significant (p < 0.05). To determine the prevalence of parvovirus B19 in different age groups in different geographical areas is necessary since this will provide important information about the epidemiology of such infections.Öğe Konya bölgesinde çeşitli yaş gruplarında parvovirus B19 seroprevalansının araştırılması(2010) Dağı, Türk Hatice; Özdemir, Mehmet; Baykan, Mahmut; Baysal, Bülentİnsan parvovirus B19, çocuklarda eritema infeksiyozum etkeni olan ve kronik hemolitik hastalığı olan kişilerde aplastik krize yol açabilen küçük, çıplak, ikozahedral simetrili, tek iplikli DNA virusudur. Ülkemizde parvovirus B19 epidemiyolojisi ile ilgili veriler sınırlıdır. Bu çalışmada, Konya bölgesinde çeşitli yaş gruplarında parvovirus B19 seroprevalansının araştırılması amaçlanmıştır. Çalışmaya alınan 631 yetişkin birey (18- 60 yaş) sağlıklı kan donörlerinden; 542 çocuk (0-17 yaş) ise çeşitli sağlık kurumlarına herhangi bir sebeple başvuran çocuklardan basit rastgele yöntemle seçilmiştir. Çalışma gruplarına ait serum örneklerinde parvovirus B19 IgG antikor varlığı, rekombinant viral kapsid antijenlerinin kullanıldığı ticari bir ELISA kiti ile (RIDASCREEN, R-Biopharm AG, Almanya) araştırılmıştır. Çalışmaya alınan toplam 1173 kişiden 339 (%28.9)’unda parvovirus B19 IgG antikorları saptanmıştır. Seropozitiflik oranı pediatrik grupta %20.7 (112/542), yetişkin grupta ise %36 (227/631) olarak belirlenmiştir. Parvovirus B19 IgG pozitifliği, gerek çocuk gerekse yetişkin gruplarda cinsiyetler arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark göstermemiştir (p 0.05). Parvovirus B19 IgG antikorlarının yaşlara göre dağılımı incelendiğinde; 0-4 yaş grubunda %15.8; 5-9 yaş grubunda %16; 10-14 yaş grubunda %24.2; 15-19 yaşları arasında %40.9; 20-29 yaş grubunda %34.7; 30-39 yaşları arasında %35.5; 40-49 yaş grubunda %32.2; 50-59 yaş grubunda %37.5 ve 60 yaş üzerinde %53.8 seropozitiflik saptanmıştır. 0-4 yaş grubu ile 5-9 yaş grubunda saptanan oranlar diğer yaş gruplarına göre düşük bulunmuş ve aradaki farkın istatistiksel olarak anlamlı olduğu görülmüştür (p 0.05). Sonuç olarak, ülkemizde parvovirus B19 ile ilgili epidemiyolojik verilerin birikimi için farklı bölgelerde ve farklı gruplarda yapılacak olan prevalans çalışmalarına gereksinim olduğu düşünülmüştür.Öğe Konya ve civarında tüberkülin testi olumluluğu(1998) Sütcü, Ali; Bodur, Said; Kuru, Cüneyt; Baysal, Bülent; Baykan, MahmutKonya ve civarında tüberkülin testi olumluluğunu araştırmak amacıyla bu çalışma yapılmıştır. Test olumluluğu; yaş, yerleşim yeri (kır-kent) ve skar sayısına göre değerlendirildi. Toplam 1076 olguda (563 kadın ve 513 erkek) kentteki PPD olumluluğu % 10.9, kırsal kesimde ise % 22.9 olarak saptandı. Yaş ve BCG aşı sayısı arttıkça indürasyon çapının arttığı görüldü. PPD değerlendirmesinde yaş ve aşı sayısının dikkate alınması gerektiği sonucuna varıldı.Öğe Otoimmün Hastalıklarda Anti Sentromer Antikorların Araştırılması(2010) Özdemir, Mehmet; Gündem, N. Seval; Kurtoğlu, Muhammed Güzel; Baysal, BülentAmaç: Serumda otoantikor aranması son yıllarda otoimmün hastalıkların tanısında ve tedavi takibinde önem kazanmıştır. Anti sentromer antikorlar (ACA) ise başta sistemik skleroz olmak üzere otoimmün hastalıkların pek çoğunda pozitif olarak saptanmaktadır. Çalışmamızın amacı ACA’ların otoimmün hastalıklarla ilişkisini incelemekti. Yöntem: Bu çalışmada; 2009 yılında Selçuk Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi Merkez Mikrobiyoloji Laboratuvarına otoimmün hastalık düşünülerek gönderilen 4450 hastanın serum örneklerinde ACA indirek immünfloresans yöntemi ile belirlenmiş ve kalitatif olarak değerlendirilmiştir. Bulgular: Toplam 4450 hastanın 38’inde (% 0.8) ACA pozitif olarak bulunmuştur. 38 hastanın 9’u romatoid artrit, 5’i artrit, 5’i otoimmünite ile ilişkisiz hastalık, 3’ü sistemik skleroz, 3’ü Sjögren’s sendromu, 3’ü bağ dokusu hastalığı, 3’ü çeşitli viral infeksiyonlar, 2’si Raynoud hastalığı, 2’si diabetes mellitus, 1’i iridosiklit, 1’i vaskülit, 1’i çölyak hastalığı tanısı almıştır. Sonuç: ACA pozitifliğinin otoimmün hastalıklarda tanı açısından önemli yeri vardır. ACA tayini pek çok otoimmün hastalığın tanı ve izleminde istenmesi gereken önemli bir antikordur.Öğe Surveillance of Antimicrobial Resistance Among Gram-Negative Isolates From Intensive Care Units in Eight Hospitals in Turkey(Oxford Univ Press, 2000) Aksaray, Sebahat; Dokuzoğuz, Başak; Güvener, Engin; Yücesoy, Mine; Yuluğ, Nuran; Kocagöz, Sesin; Ünal, Serhat; Çetin, Sıla; Çalangu, Semra; Günaydın, Murat; Leblebicioğlu, Hakan; Esen, Şaban; Bayar, Banu; Willke, Ayşe; Fındık, Duygu; Tuncer, İnci; Baysal, Bülent; Günseren, Filiz; Mamıkoğlu, LatifeWith the participation of eight major reference hospitals in Turkey, 749 aerobic Gram-negative isolates obtained from 473 intensive care patients in 1997 were tested for their susceptibility to 13 commonly employed antibacterial agents. The frequency with which species were isolated and resistance rates were compared with data from the previous 2 years. Imipenem was the most active agent against the majority of isolates (75%), followed by ciprofloxacin, cefepime and amikacin. The per cent susceptibility to all antibiotics declined from 1995 to 1996. With the exception of imipenem, for which there was no change in resistance, the per cent susceptibility somewhat increased in 1997. However, it was still lower than in 1995.Öğe Toplumun Çeşitli Gruplarında Tetanoza Karşı Antitoksin Seviyelerinin Araştırılması(1994) Akyol, Gülizar; Baysal, BülentBu çalışmada, tarım kesiminde çalışan 24 kişi, 25 asker, 20 anne ve bebeği, 90 tip öğrencisi olmak üzere toplam 179 kişinin serumunda tetanoz antitoksin düzeyleri ELISA yöntemiyle araştırıldı. 0.01 IU/ml'ye eşit veya daha yüksek düzeyler koruyucu olarak kabul edildi. Sonuç olarak, tarım kesiminde çalışanlarda % 8.3 (2/24), askerlerde % 68 (17/25), doğum yapan anne ve bebeklerinde % 35 (7/20), tıp öğrencilerinde % 53.3 (48/90) oranlarında koruyucu antitoksin düzeyleri saptandı.