Yazar "Cander, Başar" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 20 / 24
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Acil servise gastrointestinal kanama ile başvuran hastalarda hastane yatış süresini etkileyen faktörler(2011) Cander, Başar; Ertekin, Birsen; Kara, Hasan; Gül, Mehmet; Dündar, Defne; Koçak, Sedat; Girişgin, Sadıkçalışmamızda GİS kanaması ile acil servisimize başvuran hastaların başvuru anındaki CRP, lökosit değerleri, endoskopi bulguları ve sosyodemografik özelliklerinin yatış süresine etkisi incelemeyi amaçladık. Gereç ve Yöntem: Eylül 2008-Aralık 2008 tarihleri arasında Selçuk Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi Acil servisine başvuran ve üst gis kanamalı hastalar çalışmaya alındı. Hastalar; yaş, cinsiyet, yatış süresi, başvuru anındaki CRP, lökosit değerleri ile endoskopi bulguları yönünden değerlendirildi. Bulgular: Toplam 30 hasta çalışmaya alındı. Alt gastrointestinal sistem ve özafagus varis kanamaları olan hastalar çalışma dışı tutuldu. Gastrointestinal kanama ile başvuran hastaların %33’ü kadın, %67’si erkekti. Hastaların ortalama lökosit değerleri 11,064,06 k/uL ve ortalama CRP değerleri 35,7726,56 mg/L idi. Bu hastaların hastanede ortalama yatış süreleri 6,406,17 gün olarak tespit edildi. En sık görünen endoskopik bulgular %70.0 evre 3, %3.3 evre 2b, %6.7 evre 2a, %13.3 evre1b ve %6.7 oranında evre 1a olarak tespit edildi. Sonuç: Çalışmamızda hastaların hastane yatış süresi ile endoskopi sonuçları, lökosit ve CRP değerleri arasında anlamlı bir ilişki bulunmamıştır.Öğe Acil serviste santral venöz kateter uygulamaları; geriye dönük bir çalışma(2009) Acar, Fahrettin; Cander, Başar; Girişkin, Sadık; Gül, MehmetGİRİŞ: Çalışma, bir yıl boyunca hastanemiz acil servisinde yapılan santral ven uygulamalarımızın geriye dönük analizini içermektedir. GEREÇ-YÖNTEM: Bu çalışmada, 2006 yılı boyunca acil serviste santral venöz kateter uygulanan 195 hastanın dosyaları, geriye dönük olarak incelendi. Hastalar acil cerrahi, dahili olgular ile hemodiyaliz kateteri takılan hastalar olmak üzere üç grupta incelendi. BULGULAR: Santral venöz kateterizasyon için en sık internal juguler ven kullanıldı (% 78.9). Hastaların büyük çoğunluğunda kateterizasyon endikasyonu mayi replasmanı ve santral venöz basınç ölçümü idi (% 55.3). Cerrahi acil olgularda en sık acile başvuru nedeni trafik kazası (% 17,4), dahili olgularda ise serebrovasküler hastalıklar (% 10.7) idi. İnternal juguler kateterizasyonda % 14,9, subklavian kateterizasyonda % 25, femoral kateterizasyonda ise % 28.5 komplikasyon gelişti. En sık görülen komplikasyonlar internal juguler yolda arter kateterizasyonu (% 7.7), femoral yolda enfeksiyon (% 14.2), subklavyan yolda ise kateter disfonksiyonu idi (% 20). SONUÇ: Acil servisler, santral venöz kateter uygulamasının sıklıkla yapıldığı kliniklerdir. Komplikasyon azlığı nedeniyle internal juguler venin kateterize edilmesi, öncelikli olarak tercih edilebilir.Öğe Acil yoğun bakım da çoklu travma hastaları ve skorlama sistemleri(2009) Dur, Ali; Cander, Başar; Koçak, Serdar; Girişgin, Sadık; Gül, Mehmet; Koyuncu, FeridunAmaç: Bu çalışmanın amacı Selçuk Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi (SÜMTF) acil yoğun bakım kliniğinde takip edilmiş olan çoklu travmalı hastalar hakkında epidemiyolojik veri toplamak ve Glaskow Koma Skorları (GKS) ve Revize Travma Skorlarının (RTS) etkinliğini saptamaktır. Gereç ve Yöntem: Bu geriye dönük çalışma, SÜMTF acil yoğun bakım kliniğinde Ocak 2006 - Ocak 2009 tarihleri arasında takip edilmiş olan 146 travma hastaları incelenerek yapılmıştır. Bu hastalarda en az iki vücut bölgesini ilgilendiren travma mevcut idi. Hastaların başvuru anındaki GKS ve RTS değerleri hesaplandı. Elde edilen veriler SPSS 15.0 Microsoft for Windows programı ile değerlendirildi. Bulgular: Çalışmaya alınan bu hastaların yaş ortalaması 3121 (1- 80 yıl) yıl idi. Hastaların 112’si (%81.2) erkek, 26’sı (%18.8) kadın idi. Tüm çalışma hastalarındaki ortalama GKS ve RTS değerleri sırasıyla 9.8 (3 -15) ve 5.81 (0- 7.841) olarak tespit edildi ve bu hastaların acil yoğun bakım kliniğinde yatış süreleri 5 (1- 30 gün) gün olarak tespit edildi. Hayatını kaybeden hastaların ortalama GKS ve RTS değerleri sırasıyla 5.16 (3- 15) ve 3.971 (0- 7.108) olarak tespit edildi ve bu hastaların acil yoğun bakım kliniğinde yatış süreleri 4 (1- 30 gün) gün olarak tespit edildi. Travmaların %41’ i araç içi, %37'si de araç dışı trafik kazasına bağlı meydana gelmişti. Sonuç: Bu çalışmada, çoklu travma yaralanmalarının genç ve erkek cinsiyeti etkilediği ve başvuru anındaki GKS ve RTS değerlerinin önemli birer prognostik faktör olduğu tespit edilmiştir.Öğe Akut iskemik inme ile akut faz reaktanları arasındaki ilişki(2011) Gül, Mehmet; Cander, Başar; Girişgin, Sadık; Tokgöz, Serhat; Koçak, Sedat; Bircan, Metin; Kaya, HalilAmaç: Enflamasyonun inme etyopatogenezindeki rolü son yıllarda yoğun olarak araştırılmaktadır. Bu klinik çalışmada akut faz reaktanlarının (AFR) Akut İskemik İnme (Aİİ) ile ilişkisi araştırıldı. Gereç ve Yöntemler: Çalışmaya Aİİ tanısı konulan 126 hasta ve herhangi bir yakınması olmayan 104 gönüllü sağlıklı birey kontrol grubu olarak dahil edildi. Aİİ tanısı konulan hasta ve kontrol grubundan alınan kanda beyaz küre (WBC), C-reaktif protein (CRP), fibrinojen, lipoprotein (a) (Lp a) ve kompleman fragmanları (C3 ve C4) düzeyleri araştırıldı. Bulgular: Aİİ’li olgularda CRP, WBC ve fibrinojen değerleri kontrol grubuna göre istatistiksel yönden anlamlı olarak yüksek bulundu (sırasıyla, p0.001, p0.001, p0.001). Lp (a), C3 ve C4 açısından ise iki grup arasında bir fark bulunmadı (sırasıyla p0.727, p0.163, p0.497). Sonuç: Primer inme korumasında en önemli hedef, inmeye yol açan risk faktörlerinin belirlenmesi ve değiştirilmesidir. (JAEM 2011; 10: 161-4)Öğe Bedside sonography in emergency departments in Turkey(2008) Girişgin, Sadık A.; Cander, Başar; Yürümez, Yusuf; Coşkun, Figen; İkizceli, İbrahim; Akköse, ŞuleEmergency departments in Turkey have been steadily improving their services since emergency medicine began as a specialty over 12 years ago, but bedside ultrasound (US) has not been implemented widely. In order to learn the extent of ultrasound usage and training opportunities, a 27-question survey was distributed to emergency medicine-trained physicians working in emergency departments at ten university hospitals (the busiest one in each geographical region, plus three others), which are referral centres, covering over half of the country's population. Eight of the ten EM departments had an ultrasound machine in their ED (for a mean of 3.7 years), but the machines were used and controlled by the Department of EM in only four of the centres. While EM physicians knew how to perform US in seven centres, they routinely performed US themselves in only five. Of the 173 EM staff in the centres surveyed, 57 performed bedside US, and 28 possessed an US course certificate. All respondents wanted their EM residents to have formal US training, but such a rotation was present in only five centres. Bedside US was being performed in the following clinical situations: trauma (n=7), abdominal pain (n=7), renal colic (n=5), chest pain (n=3), assist to invasive procedures (n=3), locating subcutaneous foreign bodies (n=3), and dyspnea (n=1). Five departments had no form or system for documenting their US findings, and if finding anything suspicious, always sent the patients to radiology to have the US repeated. The mean duration from request-to-radiology-for-US to report-in-EM-physician's-hands was 47 minutes. Bedside US is performed by EM physicians in only half of the academic centers we surveyed. Documentation is absent in many, thus the quality or impact of this practice would be difficult, if not impossible, to determine. Formal educational programs are desired by all, but have yet to be implemented in half of the centres. Given the many benefits to patients of bedside US, diligent efforts still need to be made to improve this service in academic emergency departments in Turkey. © British Medical Ultrasound 2008.Öğe Bi?r Aci?l Tip Kli?ni?ği?ni?n 6 Aylık Faali?yet Sonuçlarının Anali?zi?(2001) Cander, Başar; Çalıkuşu, Ali; Girişgin, Sadık; Bayır, AyşegülAcil tıp uzmanlık programları ülkemizde henüz 6 yıllık bir geçmişe sahiptir. 1995 yılında kurulan ülkemizin ikinci üniversite aci tıp departmanı olan S.U.T.F Acil Tıp Anabilim Dalı ve kliniği 5 yıl içinde oldukça uzun bir yol alımıştır. S.Ü.T.F Acil Tıp Kliniğinde 6 ayıl süre içinde gözlem ve yoğun bakım ünitelerinde izlenen 974 hastanın acil tıp kliniğinde ortalama 45.53 saat kaldığı, bu süre sonunda 55.75' inin taburcu edildiği, % 45.25 inin ilgili kliniklere devir edildiği, % 4.00 ünün öldüğü saptanmıştır. Kliniğin 6 aylık faaliye sonuçlarının incelendiği bu makaleden elde edilen sonuçlar ektedir. Acil tıp uzmanlık programlarının başlamasından sonra sevk ve idaresinden acil tıp uzmanlarının sorumlu olduğu acil servis sıra spesifik kliniklerin acil ve ayrı kliniklere sahip olması gündeme gelmiştir. Acil tıp klinikleri 2 üniteden oluşur (3). 1- Gözlem ünitesi, 2- Yoğun bakın ünitesi, Gözlem Ünitesi: Acil servislerde geçer ilk saatlerden sonra taburcu olma ya da hastaneye yatırılma işlemlerine alternatif olarak ilk kez ABD' de yaklaşık yirmi yıl önce kullanılmaya başlamıştır (4).Öğe Deneysel sepsis modelinde glutatyon, myeloperoksidaz, plazma ve doku mda düzeylerine N-asetilsistein ve erdostein’in etkilerinin karşılaştırılması(2009) Ayan, Murat; Gül, Mehmet; Köylü, Ramazan; Seydanoğlu, Abdüsselam; Erdem, Sami; Köylü, Öznur; Cander, BaşarAMAÇ: Deneysel sepsis modelinde antioksidan bir ajan olan N-asetilsistein ve Erdostein’in serbest oksijen radikalleri üzerine olan etkileri ve sepsisin neden olduğu organ fonksiyon bozuklukları ve akciğer doku hasarını önlemedeki rolü araştırıldı. METOD: Çalışmada Sprague-Dawley cinsi 40 adet rat kullanıldı. Ratlar randomize 10’arlı gruplara ayrıldılar. Ratlarda çekum ligasyon perforasyon yöntemiyle sepsis oluşturuldu. Sham grubu(grup 1), sepsis grubu(grup 2), sepsis N-asetisistein (grup 3) ve sepsis Erdostein (grup 4) şeklinde 4 grup oluşturuldu. N-asetilsistein grubunda ilaçlar (20mg/kg/gün), çekum perforasyonundan sonra, 0. 8. ve 16. saatlerde verildi. Erdostein grubunda ise ilaçlar(20mg/kg/gün) 0.ve 12. saatlerde verildi. 24. saatte lökosit, eritrosit glutatyon, lökosit myeloperoksidaz ve plazma malonildialdehit değerlerinin tayini için kan örnekleri ve doku incelemeleri için deneklerin ölümünü takiben akciğerden doku örnekleri alındı. BULGULAR: Gruplar karşılaştırıldığında grup 3’te grup 2’ye göre; lökosit, lökosit myeloperoksidaz ve akciğer doku malonildialdehit değerleri açısından istatistiksel olarak anlamlı fark saptanırken (P0.05), eritrosit glutatyon, plazma malonildialdehit değerleri açısından anlamlı fark saptanmadı (P0.05). Grup 4’te grup 2’ye göre eritrosit glutatyon, lökosit myeloperoksidaz, plazma malondialdehit ve akciğer doku malonildialdehit değerleri açısından karşılaştırıldığında istatistiksel olarak anlamlı tespit edilirken (P0.05), lökosit değerleri açısından anlamlı tespit edilmedi (P0.05). SONUÇ: Deneysel sepsis modelinde antioksidan bir ajan olan N-asetilsistein ve Erdostein’in düşük doz uygulanmasında eritrosit glutatyon, lökosit myeloperoksidaz düzeylerine, akciğer fonksiyonlarına, plazma ve doku malonildialdehit seviyelerine olumlu etkileri mevcuttur. Düşük doz N-asetilsistein ve Erdostein tedavisinin, sepsise bağlı organ fonksiyon anormalliklerini azaltmasına rağmen, bu etki histopatolojik olarak akciğer dokusuna yansımamıştır.Öğe The effect of n-acetyl cysteine on serum glutathione, tnf-? and tissue malondialdehyde levels in the treatment of sepsis(2011) Gül, Mehmet; Ayan, Murat; Seydanoğlu, Abdüsselam; Cander, Başar; Girişgin, Sdık; Erayman, İbrahim; Erdem, SamiAMAÇ Bu çalışmada, sepsis tedavisinde antioksidan bir ajan olan N-asetilsistein’in (NAC) serbest oksijen radikalle ri düzeylerine olan etkileri araştırıldı. GEREÇ VE YÖNTEM Çalışmada ağırlıkları 180-200 gr arasında değişen 30 adet Sprague-Dawley cinsi dişi sıçan kullanıldı. Sıçanlar rastge le 10’arlı 3 gruba (Grup I: Sham, Grup II: Sepsis ve Grup III: Sepsis NAC) ayrıldı. Grup I’e yalnızca laparotomi yapıldı. Grup II ve Grup III’de çekal ligasyon perforasyon (ÇLP) yöntemiyle sepsis modeli oluşturuldu. Grup III’e oral yoldan 0., 8. ve 16. saatte 20 mg/kg/gün NAC verildi. 24. saatte eritrosit glutatyon (GSH), serum TNF-? değerle rinin tayini için kan örnekleri ile histopatolojik inceleme ve doku malondialdehid (MDA) tayini için akciğer, karaciğer ve böbrek doku örnekleri alındı. BULGULAR Grup III’de TNF-?, eritrosit GSH ve böbrek doku MDA de ğerleri diğer gruplarla karşılaştırıldığında istatistiksel açı dan farklılık saptandı (p0,05). Karaciğer doku MDA de ğerleri ve akciğer, karaciğer ve böbrek dokularının histo patolojik inceleme sonuçları açısından ise gruplar arasında farklılık bulunmadı (p0,05). SONUÇ Sepsis oluşturulan sıçanlara verilen NAC tedavisinin eritro sit GSH, serum TNF-? düzeylerine, akciğer fonksiyonları na, böbrek doku MDA seviyelerine olumlu etkileri saptan dı. Buna karşılık bu olumlu etkinin histopatolojik düzelmeye yansımadığı görüldü. NAC’nin sepsis tedavisinde olası yarar lı etkilerini ortaya koymak için yeni çalışmalara ihtiyaç vardır.Öğe Elektrik Yaralanmalarının Demografik Özellikleri ve Yatış Süresi Üzerine Etkili Faktörler(2010) Cander, Başar; Dur, Ali; Koyuncu, Feridun; Gül, Mehmet; Girişgin, SadıkAmaç: Bu çalışmada, Selçuk Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi (SÜMTF) acil kliniğine elektrik yaralanması nedeniyle başvuran hastaların yanık oranları, elektrik akımının türleri, laboratuar bulguları ve yatış sürelerinin incelenmesi amaçlandı. Gereç ve Yöntem: Bu geriye dönük çalışmada, Ocak 2006-Ocak 2009 tarihleri arasında Selçuk Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi (SÜMTF) acil tıp anabilim dalına elektrik yaralanması şikayetiyle getirilen ve tedavi edilen 33 hasta incelendi. Elektrik yaralanması olan hastaların klinik gidişleri, yanık dereceleri ve laboratuar bulgularındaki değişiklikler arasındaki ilişki incelendi. Serum lökosit, Kreatin kinaz-MB (CK-MB), Kreatin kinaz (CPK) düzeylerinin prognostik değerlerinin belirlenmesi için, hastanede kalış süreleri ve yanık dereceleri ile aralarındaki ilişki analiz edildi. Serum lökosit, CK-MB ve CPK değerleri hastanın başvurusunun ikinci günündeki incelendi. Bulgular: Bu hastaların ortalama yaşları 24 yıl idi. Çalışmaya alınan 33 hastanın 31’i (%93.4) erkek, ikisi (%6.6) kadın idi ve hastaların ortalama yatış süreleri 7 gün olarak tespit edildi. İncelenen hastaların %49’ unu elektrik teknisyenleri ve sanayi işçileri oluşturmakta idi. On dört hasta (%42.3) yüksek voltaj ve 19 hasta (%57.7) düşük voltaj elektrik akımına maruz kalmıştı. Yanık dereceleri ile yükselmiş olan lökosit, CK-MB ve CPK değerleri arasında ilişki olduğu tespit edildi. Sonuç: Hastanede kalış süresi ile lökosit, CK-MB ve yanık dereceleri arasında da ilişki mevcut idi. Bu nedenle, laboratuar bulgularının kullanılması, hastaların klinik gidişi ile ilgili prognostik değer taşıyabilir.Öğe Emergency Operation Indications in Emergency Medicine Clinic (Model of Emergency Medicine in Turkey)(Health Communications Inc, 2006) Cander, Başar; Kalkan, Erdal; Girişgin, Sadık; Gül, Mehmet; Coşkun, FigenAlthough patients who present for emergency medical care have a broad spectrum of symptoms, such events can generally be categorized as internal medicine, surgical, and pediatric emergency cases. Indications for emergency surgery are estimated to be infrequent compared with the overall number of patients admitted for emergency care. This study investigated the indications for emergency surgery in patients (612 of 8422 patients who sought emergency care) admitted to the surgical division of the emergency department at Konya City Hospital between January and July of 2002. This retrospective study, which investigated reasons for surgical procedures and relevant branch distribution, comprised 405 men (65%) and 207 women (35%). Ages of enrolled patients ranged from 6 months to 70 years. Most of the patients (n=280, 46%) who underwent surgery at the emergency clinic were treated for acute abdomen. Emergency indications for neurosurgery (n=71, 12%) were the second most common reason for emergency procedures. Epidural hematoma and depressed fracture were the most apparent indications for neurosurgery. Surgery of the thorax was the third most common emergency surgery performed (n=44,7%). Patients who had emergency surgery indications and who underwent surgery account for approximately 7% of the total number of patients who presented for emergency care. Acute abdomen and trauma were the most frequently reported precipitating events.Öğe Factors affecting mortality in patients with multitrauma which were treated in intensive care unit(2013) Dur, Ali; Koçak, Sedat; Cander, Başar; Sönmez, Ertan; Civelek, CemilAmaç: Bu çalışmanın amacı, bir üniversite hastanesinin acil yoğun bakım biriminde takip edilen çoklu travma hastalarının değerlendirilmesidir. Yöntemler: Çalışmaya Ocak 2006- Ocak 2009 tarihleri arasında fakültemizin acil yoğun bakım biriminde takip edilen çoklu travma hastaları alındı. Travma sonrası ilk altı saat içinde hayatını kaybedenler, kronik böbrek yetmezliği, kronik karaciğer hastalığı, konjestif kalp yetersizliği ve metastatik kanser hastaları çalışma dışı bırakıldı. Travmanın nedeni, yoğun bakım ve mekanik ventilatörlerde kalış süreleri, aldığı destek tedaviler, travma skorları ve mortalite oranları belirlendi. Elde edilen bulgular ista- tistiksel olarak değerlendirildi. Bulgular: Çalışmaya alınan hastaların yaş ortalaması 3121.82 (aralık 1-80) yıl idi. Hastaların 112’si (%81.2) erkek 26’sı (%18.8) kadın idi. Çoklu travmanın en sık nedenleri araç içi trafik kazaları (%40.6) ve araç dışı trafik kazaları (%37) idi. Ortalama yoğun bakımda ve mekanik ventilatörde kalış süreleri sırasıyla 5.3 gün (1-30 gün) ve 2.2 gün (0- 30 gün) idi. Hastalardan 56’sı (%43.5) mekanik ventilatör desteği alırken, 34 (%26.4) hastanın beslenme desteği aldığı ve 22 (%14.5) hastanın inotrop desteği aldığı belirlenmiştir. Bu hastaların mortalite oranları sırasıyla %50, %44.1 and %77.7 idi. Mekanik ventilasyondaki, inotrop ve beslenme desteği alan çoklu travma hastalarındaki mortalite oranları tüm hastalardaki mortalite oranlarından yüksek bulunmuştur. Sonuç: Çoklu travma yaralanmalarının en sık nedeni motorlu araç kazaları olup, özellikle genç erkekleri etkilemektedir. Hastaların mekanik ventilasyon, inotrop ve beslenme desteği ile ilgili komplikasyonlar travma yoğun bakım merkezlerindeki ölüm ve sakatlıklar üzerinde etkili olmaktadır.Öğe Hipotermi ve Lokal Donmalar(2006) Girişkin, A. Sadık; Koçak, Sedat; Gül, Mehmet; Cander, BaşarDonma, dokuların soğuk hava, su, sıvı ya da gaza maruz kalması ile oluşan yaralanmadır. Soğuk dağ iklimi olan bölgelerde ve ülkelerde daha sık görülür. İnsan aslında sıcak iklime uygun bir canlıdır ve bu nedenle ısı kaybını azaltma mekanizması çok gelişmemiştir. Uzun ve ince şekillerinden dolayı kol ve bacaklar daha kolay ısı kaybeder ve daha kolay donarlar. Uç noktalarda koruma mekanizması olarak gelişen vazokonstrüksiyon, kan akımını ve ısı kaybını azaltır. Böylece kalp ve beyin gibi yaşamsal önem taşıyan organların çalışmaya devam etmeleri sağlanabilir. Donma patolojik sonuç ve sınıflandırma olarak yanığa benzer. Bu hastalığa maruz kalanlarda mortalite ve morbidite, tedavideki eksiklik ve yetersizlik nedeniyle oldukça dikkat çekicidir.Öğe Inferior Vena Cava Diameter as a Marker of Early Hemorrhagic Shock: A Comparative Study(Turkish Assoc Trauma Emergency Surgery, 2010) Akıllı, Belgin; Bayır, Ayşegül; Kara, Fatih; Ak, Ahmet; Cander, BaşarBACKGROUND We determined the value of the inferior vena cava (IVC) diameter for predicting acute blood loss in control and blunt trauma patients and compared this with other parameters of hemorrhagic shock. METHODS Fifty volunteers and 28 consecutive hemorrhagic shock patients were recruited prospectively to participate in the study. Vital signs, blood lactate, and serum bicarbonate were measured, and shock index and base excess were calculated. Anteroposterior (AP) and mediolateral (ML) IVC diameters during inspiration and expiration were measured in the right subcostal region. IVC diameters in hemorrhagic shock patients were compared with those of controls and were also compared with other hemorrhagic shock parameters. RESULTS A significant relationship was determined between mean IVC AP and ML diameters during expiration and inspiration on admission in the study group and in the control group (p=0.000, p=0.000, p=0.000, p=0.000). Serum lactate levels correlated significantly with all IVC diameters (r=55), especially the IVC ML diameter during expiration. CONCLUSION IVC diameter, as measured by transabdominal ultrasound, was more accurate than the shock index and other commonly used non-invasive predictors of acute blood loss (blood pressure, heart rate per minute, serum lactate level, base deficit).Öğe İskemik inme etyolojisinde kardiyak ve karotis patolojilerinin yeri ve önemi(2011) Koyuncu, Ferudun; Cander, Başar; Girişgin, Sadık; Dur, Ali; Koçak, Sedat; Gül, MehmetAmaç: İnme, dünyada üçüncü sıradaki ölüm nedeni olup endüstrileşmiş toplumlarda, hastane başvurularında ve sağlık harcamalarında önemli bir yer tutmaktadır. İnmeli hastaların %30’u bir yıl içinde ölmekte, yaşayanların üçte biri de günlük işlerinde başkalarına muhtaç olarak yaşamlarını sürdürebilmektedir. Bu çalışmada kardiyak ve karotis patolojilerin iskemik inmedeki yeri ve önemini araştırmak amacıyla planlandı. Gereç ve Yöntemler: Bu çalışmada Ocak 2007 ile Ocak 2008 tarihleri arasında Selçuk Ünivesitesi Meram Tıp Fakültesi Acil Tıp Kliniğine akut iskemik inme ile başvuran Ekokardiyografi ve Karotis doppleri yapılmış 91 hasta değerlendirmeye alındı. Bulgular: TOAST kriterlerine göre tüm iskemik inmeli hastalarımızın %29.7’si büyük damar hastalığı, %40.7’si kardiyoembolik inme, %18.7’si küçük damar hastalığı, %4.4’ü diğer bilinen etyolojiler ve %10.5’i sebebi bilinmeyen etyolojiler olarak gruplandırıldı. Ekokardiyografi ile %21.1 oranında yüksek riskli kardiyoembolik inme tespit edilirken %76.7 oranında da orta riskli kardiyoembolik inme tespit edilmiştir. Yapılan karotis vertebral arter dopplerinde; hastaların %38.5’i %50’nin altında darlık, %18.7’si %50-70 arasında darlık, %7.7’sinde %70’in üzerinde darlık ve %3.3’ünde total oklüzyon görülmüştür. Sonuç: İskemik inmesi olan her hastaya hem tedavi protokolünü belirlemek hem de takip etmek açısından Ekokardiyografi uygulanmalı ve temel test olarak kabul edilmelidir. Karotis-vertebral arter dopplerinin iskemik inmeli hastalarda yine temel test olarak kabul edilmelidir.Öğe Karbon Monoksit Zehirlenmesi ve Mekanik Ventilasyon: Olgu Sunumu Literatür Derlemesi(2010) Cander, Başar; Dündar, Z. Defne; Yaylalı, Çetin; Bayır, Ayşegül; Girişgin, SadıkKarbon monoksit zehirlenmesi en ölümcül zehirlenmelerden biridir. Zehirlenmeden sağ kalanların yaklaşık %50-75’inde nörolojik veya psikiyatrik sekeller kalmaktadır. Karbon monoksit zehirlenmesi %100 oksijen veya hiperbarik oksijen ile tedavi edilebilir. Soba zehirlenmesi nedeniyle acil servisimize getirilen erkek hastanın geliş Glasgow Koma Skalası (GKS) 4’tü. Hastanın hiperbarik oksijen tedavisi verilen bir merkeze transferi düşünüldü ancak şartların uygun olmaması nedeniyle yoğun bakımda mekanik ventilatörle verilen %100 oksijen tedavisine başlandı. Spontan solunumu yeterli düzeye ulaşan hasta 5. gün mekanik ventilatörden ayrıldı ve ekstübe edildi. Takip süresi sonunda hasta 14. gün önerilerle taburcu edildi. Taburcu edilirken hastanın genel durumu iyi ve GKS 15 idi. Genel olarak çalışmalardaki ortak kanı ciddi zehirlenmesi olan hastalarda destek tedavisinin çok önemli olduğu yönündedir. Ülkemiz şartlarında her hastanın hiperbarik oksijen tedavisi veren bir merkeze transferi mümkün olmamaktadır. Bu vakada olduğu gibi iyi yapılan destek tedavisinin hayat kurtarıcı olduğu açıktır.Öğe Kardiak Kontüzyonundaki Etyolojik Faktörlerin Belirlenmesinde cTnl'nin Yeri(2002) Girişgin, Abdullah Sadık; Cander, Başar; Gederet, Yavuz Turgut; Ağralı, YunusCardiac contusion, associated with on blunt chest trauma, was investigated according to changes of CPK, CKMB, ECG and especially cTnI levels. METHODS: In this study, 88 cases with blunt traumas were evaluated prospectively. 61 cases with thoracic trauma and 27 cases without thoracic trauma as the control group were studied. RESULTS: In 12 of 61 cases with thoracic trauma cTnI was elevated. cTnI showed no increase in cases without thoracic trauma. CKMB level was high in both thoracic trauma and control groups. 11 of 12 cases with elevated cTnI were traffic accidents. cTnI did not increase in 6 cases with sternum fractures. CONCLUSIONS: We consider that decceleration wounds are the main cause of cardiac contusions. Although thoracic trauma is essential in the pathogenesis of cardiac contusion, rib fracture is not a rule. Cardiac contusion is not related directly with degrees of body and thoracic trauma. However it is more related with the degree of cardiac trauma.Öğe Kardiak Kontüzyonundaki Etyolojik Faktörlerin Belirlenmesinde cTnl'nın Yeri(2002) Girişgin, Abdullah Sadık; Cander, Başar; Gederet, Yavuz Turgut; Ağralı, YunusAmaç: Künt toraks travmalarına bağlı kardiak kontüzyonda CPK, CKMB, EKG ve özellikle cTnl seviyelerinin değişimi incelendi. Gereç ve yöntem: Yapılan çalışmada künt travmalı 88 olgu prospektif olarak değerlendirildi. Toraks travması olan 61 olgu ve kontrol grubundaki toraks travması olmayan 27 olgu çalışmaya alındı. Bulgular: cTnl sadece toraks travması olan 61 olgunun 12'sinde yükseldi. CKMB ise toraks travması olan ya da olmayan olgularda yüksek bulundu. cTnl yüksek olan 12 olgunun 11'i trafik kazası sonucu yaralanmaydı. Sternum kırığı olan 6 olguda da cTnl değeri hiç yükselmemiştir. Sonuç: Kardiak kontüzyon etyolojisinde deselerasyon yaralanmalarının asıl neden olduğunu düşündürmektedir. Kardiak kontüzyonda toraks travmasının olması şart iken kot kırığının bulunması şart değildir. Kardiak kontüzyon tüm vücuda ve toraksa olan travma şiddeti ile ilgili değildir. Daha çok kalbe olan travmanın şiddeti ile ilişkilidir.Öğe Kardiyopulmoner resüsitasyonu ne kadar biliyoruz?(2012) Akıllı, Nazire Belgin; Cander, Başar; Köylü, Ramazan; Dündar, Zerrin Defne; Ayan, MuratAmaç: Resusitasyon tam donanımlı bir bilgiyle yapılması gereken bir işlemdir. Bu çalışmamızda hekimlerimizin resüsitasyonu ne kadar bildiğini ve güncel kılavuzların kardiyopulmoner resüsitasyon (KPR) sırasında ne kadar uygulana- bildiğini araştırmayı planladık. Gereç ve Yöntemler: Çalışmamıza eğitim araştırma hastanesi, üniversite has- tanesi ve 112 komuta merkezinde çalışan toplam 134 hekim katıldı. Yaş, uz- manlık dalı, mezun oldukları üniversite, uyguladıkları aylık KPR sayısı gibi so- ruların yanında resüsitasyona dair bir anket uygulandı. Çalıştıkları hastaneye göre devlet hastanesi, üniversite hastanesi ve 112 komuta sisteminde çalışan hekimlerin bilgi düzeyleri karşılaştırıldı. Bulgular: Katılımcıların %24.6’sının (n33) ILCOR protokollerini doğru uygu- larken, %38.8’inin (n52) protokolleri yanlış ya da eksik uyguladığı, %24.6’sı- nın (n33) ise bilmediği tespit edildi. Hekimleri çalıştıkları birime göre yapılan değerlendirmede en iyi sonuçlar üniversite hastanesinde çalışan hekim grubunda elde edildi ve ancak başarı oranı sadece %50 civarındaydı. 112 komuta merkezi ve eğitim araştırma hastanesi grubunda bu oran daha da düşüktü. Sonuç: Türkiye’deki kardiyopulmoner resüsitasyona yönelik eğitim sistemi tekrar gözden geçirilerek resüsitasyon protokollerinin daha güncel bilgilerle uygulanmasının sağlanması ve günlük pratikte bu bilgilerin daha fazla kul- lanılabilmesi için acil tıp sisteminin de içinde bulunduğu, hizmet içi eğitim programlarının oluşturulması gerektiği kanaatindeyiz.Öğe A new parameter for the diagnosis of hemorrhagic shock: Jugular index(W B SAUNDERS CO-ELSEVIER INC, 2012) Akıllı, Nazire Belgin; Cander, Başar; Dündar, Zerrin Defne; Koylu, RamazanPurpose: The purpose of this study is to investigate whether there are any significant changes in the diameter and the area of the internal jugular vein (IJV) during the hemorrhagic shock. Materials and Methods: Healthy volunteers donating blood were included in the study. Arterial blood pressure, pulse rate, anteroposterior (AP) and transverse diameter, and area measurements of the IJV during inspiration and expiration were performed on the volunteers before and after 450 mL of blood donation. Results: A total of 35 volunteers were enrolled in the study. The IJV prehemorrhagic AP diameters during inspiration and expiration were 4.9 +/- 2.2 and 7.9 +/- 3.1 mm, and the posthemorrhagic values were 2.7 +/- 1.6 and 6.6 +/- 3.1 mm (respectively, P < .001 and P = .007). The jugular index-AP was 36% +/- 15% before hemorrhage and 58% +/- 17% after hemorrhage (P < .001). The IJV areas during inspiration and expiration were 0.40 +/- 0.28 and 0.81 +/- 0.51 cm(2) before hemorrhage and were 0.14 +/- 0.15 and 0.61 +/- 0.47 cm(2) after hemorrhage (for both, P < .001). The jugular index-area was found as 47% +/- 18% before hemorrhage and as 73% +/- 18% after hemorrhage (P < .001). Conclusions: We believe that measurement of the IJV and the jugular index is a reliable indicator of class 1 hemorrhagic shock. Itmay be used as a part of focused abdominal sonography for trauma in clinical practice. (C) 2012 Elsevier Inc. All rights reserved.Öğe Resuscitative thoracotomy in the emergency department: A case report(2013) Dur, Ali; Cander, Başar; Koyuncu, Feridun; Kocabıyık, Mehmet; Gültekin, MustafaResüsitatif Torakotomi (RsT), uygun endikasyon ile hızlı bir şekilde uygulandığında, özellikle toraks ve batın travması olan penetran travmalı hastalarda, hayat kurtarıcı bir girişimdir. Son 30 yılda özellikle gelişmiş ülkelerde olmak üzere tüm dünyada RsT uygulamasına yönelik önemli bir eğilim olmuştur. Yirmi yaşında künt toraks travması olan hasta aniden başlayan göğüs ağrısı ve nefes darlığı şikayeti ile acil servise getirildi. Hastada akciğer yaralanması sonucunda gelişen masif hemopnömotoraks mevcut idi. Hastanın göğüs duvarında görünen bir kanama odağı olmamasına rağmen, hemorajik şok ve bilateral hemopnömotoraks nedeniyle kardiyopulmoner arrest (CPA) gelişti. Hasta entübe edildi ve hemen RsT uygulanmasına başlandı. Pulmoner hilusa el ile acilen baskı uygulanarak hasar kontrolü yapıldı ve akciğerdeki yırtılma cerrahi olarak onarılarak kanama tamamen durduruldu. Hastaya uygulanan açık kalp masajı sonrası hastanın kalp atımı ve nabzı tekrar alınmaya başlandı. Künt toraks travması geçiren hasta, uygulanan RT ve açık kalp masajı ile başarılı bir şekilde resüsite edildi. RsT uygulanan hastaların prognozu; hastanın yaşı, travmanın tipi ve uygulama zamanı olmak üzere bir çok faktöre bağlıdır. Türkiyedeki acil servislerde RsT, nadir uygulanan bir girişimdir. Bu nedenle, sunulan vaka vesilesiyle, RsT nin etkinliği ve endikasyonları tartışıldı. (JAEM 2013; 12: 46-8)