Yazar "Semiz, Yaşar" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 20 / 20
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe 18 Mart 1915 Çanakkale Deniz Savaşı: sebepleri, gelişimi ve sonuçları(Selçuk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, 2003) Semiz, YaşarBu çalışmada Osmanlı Devleti’nin Birinci Dünya Savaşı’na girişinden sonra Çarlık Rusya’sının talebi üzerine İngiltere ve Fransa’nın Çanakkale Boğazı’na karşı 18 Mart 1915’de donanma ile düzenledikleri saldırı ele alınmakta ve savaşın sebepleri, gelişimi, beklentileri ve sonuçları 1915 yılının Kasım ayından itibaren içinde bulunulan psikolojik durum da göz önüne alınarak değerlendirilmektedir. Çalışma giriş bölümünü takip eden “Neden Çanakkale?, Çanakkale Savaşı Sırasında İstanbul’da Durum Ne İdi?, Çanakkale Tahkimatı, 18 Mart Öncesi Çanakkale’ye Yapılan Öncü Taarruzlar, 18 Mart Çanakkale Deniz Savaşı ve Sonuç” bölümlerinden oluşmaktadır.Öğe 1923-1950 döneminde Türkiye’de nüfusu arttırma gayretleri ve Mecburi Evlendirme Kanunu (Bekârlık Vergisi)(Selçuk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, 2010) Semiz, Yaşarİki bölümden oluşan bu çalışmanın giriş kısmında devletin yönetim kadrosunda yer alanların nüfusun attırılması ihtiyacı ile ilgili görüşlerine yer verilmektedir. Çalışmanın birinci bölümünde 1923-1950 döneminde Türkiye’de nüfusu arttırmak için yapılan doğrudan ya da dolaylı yasal düzenlemeler ve gösterilen çabalar ele alınmaktadır. Bunların belli başlı olanlarını şu şekilde sıralamak mümkündür: 18 Mart 1926 tarihli Memurlar kanunu. Çok çocuklu hâkimlere yardım edilmesi ile ilgili 12 Haziran 1937 tarih ve 3253 sayılı kanun. 12 Haziran 1929 tarih ve 1525 sayılı halk arasında ‘yol vergisi olarak bilinen’ şose ve köprüler hakkındaki kanun. 6 Mayıs 1930 tarih ve 1593 sayılı genel sağlık kanunu. Bu bölümde ayrıca belediyeler kanununda yer alan sağlığın korunması ve nüfusun arttırılması girişimleri, gizli nüfusun kayıt altına alınması ile yurt dışından gelecek nüfusun iskânı da değerlendirilmiştir. Çalışmanın ikinci bölümünde Türkiye’de ‘ Bekârlık Vergisinin’ nasıl gündeme geldiği ve gelişmelerin nasıl devam ettiği ele alınmaktadır. Burada verginin ilk defa vatan savunması için genç nüfusa aşırı ihtiyaç duyulduğu Milli Mücadele yıllarında gündeme geldiği vurgulandıktan sonra. I. Meclise Canik (Samsun) Milletvekili olarak katılan Hamdi Bey’in ilk bekârlık kanunu teklifini 19 Ekim 1920’de TBMM’ye sundu. Onu Erzurum Milletvekili Salih Efendi’nin 22 Şubat 1921’deki teklifi izledi. Her iki teklifin I. maddesine göre TBMM Hükûmeti’nin kontrolü dâhilinde bulunan yerlerde evliliğin başlangıç yaşı 18 sonu 25’tır. 25 yaşını doldurup da mazeretsiz olarak evlenmeyenler bekârlık vergisi ile mükellef olacaklardı. O dönemde her iki teklif de yasalaşmadı. Ancak konu 1950’ye kadar hiç gündemden düşmedi. Milli Mücadele’den sonra Anadolu’da nüfus çok azalmıştı. Bu nedenle Cumhuriyet’in ilanından sonra nüfusu arttırmak için çeşitli arayışlara girildi. Bu arayış içinde Yozgat Milletvekili Süleyman Sırrı Bey ilki 1929 yılında olmak üzere 1932, 1940 ve 1944 yıllarında Meclise bekârlık vergisi için kanun teklifleri sundu. Süleyman Sırrı Bey teklifini sunarken bundan beklediği faydaları şu şekilde açıklamıştı: ‘Çok çocuklu fakir ailelere yardımda bulunmak için bekârlardan vergi alınmasını teklif ettim. Teklifim bekârları evlenmeğe mecbur etmek değil Sadece onları evlenmeğe teşvik ve çok çocuklu ailelere belli ölçülerde de olsa destek sağlamak içindir’. Konu meclis tutanaklarından halkın gündemine de yansıdı. Gazetelerde vergi tasarısı günlerce tartışıldı. Anketler düzenlenerek halkın ve aydınların görüşlerine yer verildi. Tartışmalar kimine göre bir hayaldi. Onlara göre Türkiye’de zaten insanlar yeteri kadar erken yaşlarda evleniyor ve nüfus artışını sağlayacak kadar da çocuk dünyaya geliyordu. Asıl sorun doğan çocukların yaşatılamaması idi. Bu yüzden bekârlık vergisi koymak yerine doğan çocukların yaşatılması için önlem alınması gerektiğini ileri sürüyorlardı. Buna karşılık kanun tasarısının hayata geçirilmesi için uygun zamanın beklenmesi gerektiğini savunanlar, bekârlardan alınacak verginin çocuk ve anne sağlığı ile çok çocuklu aileler için harcanacağını ileri sürmüşlerdi. Süleyman Sırrı Bey’in teklifi birkaç defa reddedilmesine rağmen 1949 yılında dolaylı şekilde de olsa ‘gelir vergisi’ kanununun 90. Maddesi ile bekârlık vergisi ‘bekârlık zammı’ adi ile yasallaştı.Öğe 1923–1950 Döneminde Türkiye'de Nüfusu Arttırma Gayretleri ve Mecburi Evlendirme Kanunu (Bekârlık Vergisi)(2010) Semiz, Yaşarİki bölümden oluşan bu çalışmanın giriş kısmında devletin yönetim kadrosunda yer alanların nüfusun attırılması ihtiyacı ile ilgili görüşlerine yer verilmektedir. Çalışmanın birinci bölümünde 1923-1950 döneminde Türkiye’de nüfusu arttırmak için yapılan doğrudan ya da dolaylı yasal düzenlemeler ve gösterilen çabalar ele alınmaktadır. Bunların belli başlı olanlarını şu şekilde sıralamak mümkündür: 18 Mart 1926 tarihli Memurlar kanunu. Çok çocuklu hâkimlere yardım edilmesi ile ilgili 12 Haziran 1937 tarih ve 3253 sayılı kanun. 12 Haziran 1929 tarih ve 1525 sayılı halk arasında ‘yol vergisi olarak bilinen’ şose ve köprüler hakkındaki kanun. 6 Mayıs 1930 tarih ve 1593 sayılı genel sağlık kanunu. Bu bölümde ayrıca belediyeler kanununda yer alan sağlığın korunması ve nüfusun arttırılması girişimleri, gizli nüfusun kayıt altına alınması ile yurt dışından gelecek nüfusun iskânı da değerlendirilmiştir. Çalışmanın ikinci bölümünde Türkiye’de ‘ Bekârlık Vergisinin’ nasıl gündeme geldiği ve gelişmelerin nasıl devam ettiği ele alınmaktadır. Burada verginin ilk defa vatan savunması için genç nüfusa aşırı ihtiyaç duyulduğu Milli Mücadele yıllarında gündeme geldiği vurgulandıktan sonra. I. Meclise Canik (Samsun) Milletvekili olarak katılan Hamdi Bey’in ilk bekârlık kanunu teklifini 19 Ekim 1920’de TBMM’ye sundu. Onu Erzurum Milletvekili Salih Efendi’nin 22 Şubat 1921’deki teklifi izledi. Her iki teklifin I. maddesine göre TBMM Hükûmeti’nin kontrolü dâhilinde bulunan yerlerde evliliğin başlangıç yaşı 18 sonu 25’tır. 25 yaşını doldurup da mazeretsiz olarak evlenmeyenler bekârlık vergisi ile mükellef olacaklardı. O dönemde her iki teklif de yasalaşmadı. Ancak konu 1950’ye kadar hiç gündemden düşmedi. Milli Mücadele’den sonra Anadolu’da nüfus çok azalmıştı. Bu nedenle Cumhuriyet’in ilanından sonra nüfusu arttırmak için çeşitli arayışlara girildi. Bu arayış içinde Yozgat Milletvekili Süleyman Sırrı Bey ilki 1929 yılında olmak üzere 1932, 1940 ve 1944 yıllarında Meclise bekârlık vergisi için kanun teklifleri sundu. Süleyman Sırrı Bey teklifini sunarken bundan beklediği faydaları şu şekilde açıklamıştı: ‘Çok çocuklu fakir ailelere yardımda bulunmak için bekârlardan vergi alınmasını teklif ettim. Teklifim bekârları evlenmeğe mecbur etmek değil Sadece onları evlenmeğe teşvik ve çok çocuklu ailelere belli ölçülerde de olsa destek sağlamak içindir’. Konu meclis tutanaklarından halkın gündemine de yansıdı. Gazetelerde vergi tasarısı günlerce tartışıldı. Anketler düzenlenerek halkın ve aydınların görüşlerine yer verildi. Tartışmalar kimine göre bir hayaldi. Onlara göre Türkiye’de zaten insanlar yeteri kadar erken yaşlarda evleniyor ve nüfus artışını sağlayacak kadar da çocuk dünyaya geliyordu. Asıl sorun doğan çocukların yaşatılamaması idi. Bu yüzden bekârlık vergisi koymak yerine doğan çocukların yaşatılması için önlem alınması gerektiğini ileri sürüyorlardı. Buna karşılık kanun tasarısının hayata geçirilmesi için uygun zamanın beklenmesi gerektiğini savunanlar, bekârlardan alınacak verginin çocuk ve anne sağlığı ile çok çocuklu aileler için harcanacağını ileri sürmüşlerdi. Süleyman Sırrı Bey’in teklifi birkaç defa reddedilmesine rağmen 1949 yılında dolaylı şekilde de olsa ‘gelir vergisi’ kanununun 90. Maddesi ile bekârlık vergisi ‘bekârlık zammı’ adi ile yasallaştı.Öğe 1929 Dünya Ekonomi Buhranı ve Türkiye(Selçuk Üniversitesi, 2001 Haziran) Semiz, Yaşar; Akandere, OsmanCumhuriyetin ilanından sonra Türkiye Cumhuriyeti Hükümetleri, 1929 yılına kadar Osmanlı döneminden kalan evrak-ı nakdiye miktarını artıramadı. Hatta reel anlamda para arzında bir gerileme bile söz konusuydu. Hükümetin 1923-1929 döneminde para politikası açısından pasif tutumu, özellikle tarımsal yapısı itibarıyla mevsimlik dalgalanmalarla karşı karşıya gelen Türkiye'de zaman zaman olumsuz etkilere sebep oldu. Buna ilave olarak Lozan Antlaşması gereği 1929'da uygulamaya konulacak yeni gümrük tarifesinin resimleri çok fazla yükselteceğini düşünen spekülatörlerin kişisel çıkarları için büyük oranda mal ithal ederek Türk parasını dışa akıtmaları, 1929 Dünya İktisadi Buhranı ile birleşince Türk parasının değerinde ciddi bir düşüş yaşandı. Bu sebeple aynı yıl içinde Türkiye'nin ödemeler bilançosundaki açığı birden bire iki katına çıkarak 101 milyona ulaştı. Bu çalışmada 1929 Dünya İktisadi Buhranı'nın Türkiye'deki etkileri, Türk parasının değer kaybetmesinde rol oynayan faktörler ve alınan önlemler değerlendirilmektedir.Öğe 1929-1938 döneminde Milli İktisat ve Tasarruf Cemiyeti(Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 1991) Semiz, Yaşar; Erol, MineÖğe Atatürk çiftlikleri ve bunların hazineye devri(2009) Semiz, YaşarÜç bölümden oluşan bu yazının konusu Atatürk’ün Türk çiftçisine öncülük ve önderlik etmek amacıyla kurduğu çiftlikler ve bunların hazineye devredilmesidir. Çalışmanın birinci bölümünde ilki 1925’te kuruluşuna başlanan Atatürk Orman Çiftliği olmak üzere Atatürk’ün Anadolu’nun çeşitli yerlerinde kurduğu çiftlikler ele alınmıştır. İkinci bölümde çiftliklerin kuruluş amaçlarına ulaştıktan sonra bunların nasıl hazineye devredildiklerinden bahsedilmektedir. Üçüncü bölümde Atatürk’ün hazineye bağışladığı çiftlikler de dahil olmak üzere Devlet Üretme Çiftlikleri’nin daha iyi idare edilmesi için yapılan yasal düzenlemeler değerlendirilmektedir.Öğe Atatürk çiftlikleri ve bunların hazineye devri(Selçuk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, 2009) Semiz, YaşarÜç bölümden oluşan bu yazının konusu Atatürk’ün Türk çiftçisine öncülük ve önderlik etmek amacıyla kurduğu çiftlikler ve bunların hazineye devredilmesidir. Çalışmanın birinci bölümünde ilki 1925’te kuruluşuna başlanan Atatürk Orman Çiftliği olmak üzere Atatürk’ün Anadolu’nun çeşitli yerlerinde kurduğu çiftlikler ele alınmıştır. İkinci bölümde çiftliklerin kuruluş amaçlarına ulaştıktan sonra bunların nasıl hazineye devredildiklerinden bahsedilmektedir. Üçüncü bölümde Atatürk’ün hazineye bağışladığı çiftlikler de dahil olmak üzere Devlet Üretme Çiftlikleri’nin daha iyi idare edilmesi için yapılan yasal düzenlemeler değerlendirilmektedir.Öğe Atatürk ve Kâzım Karabekir Paşa Bir dostluğun dargınlığa dönüşmesi(Selçuk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, 1997) Semiz, Yaşar[Abstract not Available]Öğe Büyük Orta Doğu jeopolitiğinde İran-ABD ilişkileri(Selçuk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, 2005) Semiz, Yaşar; Akgün, BirolBu çalışmada 1979 Devrimi sonrası İran-ABD ilişkileri, Büyük Orta Doğu’nun Jeopolitik ve Jeokültürel önemi dikkate alınarak incelenmiştir. Çalışmanın ilk bölümünde İran-Irak savaşı (1980-88) ve bu savaşa ABD’nin yaklaşımı; ikinci bölümde savaş sonrası İran’ın dış politikası: 1) Hazar Orta Asya; 2) Körfez ve Orta Doğu; 3) ABD İsrail siyaseti, alt başlıkları ile incelenmiş ve bu politikanın bölgedeki ABD çıkarları ile çatışan yönleri tartışılmıştır. Üçüncü bölümde ise, İran’ın bölgedeki çıkarlarını korumak için nükleer enerji üretimine yönelmesi karşısında ABD’nin İsrail’i de düşünerek takınacağı tavır ve olası bir İran-ABD-İsrail çatışması üzerinde durulmuştur. Sonuç kısmında ise, İran’ın nükleer silah edinme çabaları ile Cumhurbaşkanlığına Mahmut Ahmedinecat’ın seçilmesinin İran-ABD ilişkileri ile bölgenin güvenliğine yönelik etkileri değerlendirilmiştir.Öğe Çanakkale Denizaltı Savaşı (Nisan-Mayıs 1915); Sultanhisar ve Muâvenet-i Milliye’nin başarıları(Selçuk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, 2001) Semiz, Yaşar[Abstract not Available]Öğe Cumhuriyet'e giden yol(Selçuk Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi, 1991) Semiz, Yaşar[Abstract not Available]Öğe I. Dünya Savaşında Mehmet Âkif(Selçuk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, 1999) Semiz, Yaşar[Abstract not Available]Öğe İttihat ve Terakki Cemiyeti ve Türkçülük politikası(Selçuk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, 2014) Semiz, YaşarXIX. yüzyıl sonlarına doğru Osmanlı modernleşmesi içinde devleti kurtarma düşüncesiyle ortaya çıkan siyasal düşünce akımlarından birisi de Türkçülük, siyasi derneklerden birisi de İttihat ve Terakki Cemiyetidir. Türkçülük, II. Meşrutiyet döneminde özellikle Balkan Savaşları sonucunda İttihat ve Terakki yönetiminin bu düşünceyi sıcak bakması ile yükselişe geçti. Türkiye’nin yakın tarihine damgasını vurmuş olan İttihat ve Terakki Cemiyeti bir düşünce kuruluşu olarak ilk defa 1889’da Mektebi Tıbbiye?i Şahane öğrencileri tarafından ‘İttihat?i Osmanî’ (Osmanlı Birliği) adıyla gizli bir teşkilat olarak kuruldu. Teşkilat ayni yıl yurt dışındaki Osmanlı aydınları tarafından Paris’te kurulan İttihat ve Terakki Cemiyeti ile birleşerek İttihat ve Terakki Cemiyeti adını aldı. Ancak bir siyasi güç olarak İttihat ve Terakki 1906’da Selanik’te III. Ordudaki bazı subayların girişimi ile kurulan Osmanlı Hürriyet Cemiyeti’nin 1907’de Paris’teki örgütle birleşmesi ile ortaya çıktı. Kısa bir dönem Terakki ve İttihat adıyla anılan teşkilat daha sonra İttihat ve Terakki Cemiyeti olarak anılmaya başladı. Çokuluslu bir imparatorluğun son dönemlerinde ortaya çıkan ve devleti içinde bulunduğu zor durumdan çıkararak bir bütün içinde varlığını sürdürebilmesini sağlamak amacı ile ortaya çıkan İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin ideolojisini net bir şekilde tespit etmek hiç kolay değildir. Cemiyetin içinde Türk milliyetçiliği çerçevesi içinde düşünenlerin sayısı çoktur. Ancak hatırı sayılır oranda Osmanlıcı ve Batıcı aydınların yanı sıra az da olsa Gayrimüslim unsurlar da yer almaktadır. Bununla birlikte gelişen olaylar cemiyetin fikirlerinin daha iyi şekillenmesine katkı sağlamıştır. Bu itibarla Cemiyetin fikir yapısını kesin çizgilerle olmamakla beraber iki aşamaya ayırarak incelemek mümkündür. Bu aşamalardan ilki 1889’dan Balkan Savaşına kadar olan Osmanlı birliğinin savunulduğu dönem diğeri de Balkan Savaşları ve sonrasında Cemiyette Türkçülük fikrinin ön plana çıkmaya başladığı dönemdir. Bu yazıda İttihat ve Terakki Cemiyetinin kuruluşundan itibaren Türkçülük hareketine bakışı incelenmektedir.Öğe İttihat ve terakki cemiyeti ve Türkçülük politikası(2014) Semiz, YaşarXIX. yüzyıl sonlarına doğru Osmanlı modernleşmesi içinde devleti kurtarma düşüncesiyle ortaya çıkan siyasal düşünce akımlarından birisi de Türkçülük, siyasi derneklerden birisi de İttihat ve Terakki Cemiyetidir. Türkçülük, II. Meşrutiyet döneminde özellikle Balkan Savaşları sonucunda İttihat ve Terakki yönetiminin bu düşünceyi sıcak bakması ile yükselişe geçti. Türkiyenin yakın tarihine damgasını vurmuş olan İttihat ve Terakki Cemiyeti bir düşünce kuruluşu olarak ilk defa 1889da Mektebi Tıbbiye?i Şahane öğrencileri tarafından İttihat?i Osmanî (Osmanlı Birliği) adıyla gizli bir teşkilat olarak kuruldu. Teşkilat ayni yıl yurt dışın? daki Osmanlı aydınları tarafından Pariste kurulan İttihat ve Terakki Cemiyeti ile birleşerek İttihat ve Terakki Cemiyeti adını aldı. Ancak bir siyasi güç olarak İttihat ve Terakki 1906da Selanikte III. Ordudaki bazı subayların girişimi ile kurulan Osmanlı Hürriyet Cemiyetinin 1907de Paristeki örgütle birleşmesi ile ortaya çıktı. Kısa bir dönem Terakki ve İttihat adıyla anılan teşkilat daha sonra İttihat ve Terakki Cemiyeti olarak anılmaya başladı. Çokuluslu bir imparatorluğun son dönemlerinde ortaya çıkan ve devleti içinde bulunduğu zor durumdan çıkararak bir bütün içinde varlığını sürdürebilmesini sağlamak amacı ile ortaya çıkan İttihat ve Terakki Cemiyetinin ideolojisini net bir şekilde tespit etmek hiç kolay değildir. Cemiyetin içinde Türk milliyetçiliği çerçevesi içinde düşünenlerin sayısı çoktur. Ancak hatırı sayılır oranda Osmanlıcı ve Batıcı aydınların yanı sıra az da olsa Gayrimüslim unsurlar da yer almaktadır. Bununla birlikte gelişen olaylar cemiyetin fikirlerinin daha iyi şekillenmesine katkı sağlamıştır. Bu itibarla Cemiyetin fikir yapısını kesin çizgilerle olmamakla beraber iki aşamaya ayırarak incelemek mümkündür. Bu aşamalardan ilki 1889dan Balkan Savaşına kadar olan Osmanlı birliğinin savunulduğu dönem diğeri de Balkan Savaşları ve sonrasında Cemiyette Türkçülük fikrinin ön plana çıkmaya başladığı dönemdir. Bu yazıda İttihat ve Terakki Cemiyetinin kuruluşundan itibaren Türkçülük hareketine bakışı incelenmektedir.Öğe Milli Mücadele Döneminde Konya ve Atatürk(2017) Toplu, Güngör; Semiz, YaşarMilli Mücadele yıllarında stratejik öneminden dolayı, daha sonraki yıllarda ise gelişen olaylara karşı Türkiye genelini en iyi yansıtan yerlerden birisi Konya'dır. Bu itibarla Gazi Mustafa Kemal Atatürk hem Milli mücadele yıllarında hem de Cumhuriyet döneminde her önemli sosyal ya da siyasi olayın ardından Konya'ya gelmiş, şehirde halkla iç içe olarak halkın nabzını tutmuştur.Atatürk'ün Konya'ya gelişleri ile siyasi ve sosyal olayları yan yana getirdiğimiz zaman bu hakikat daha iyi anlaşılmaktır. Bu çalışma iki bölümden oluşmaktadır. Çalışmanın giriş kısmında Konya'nın 1900-1920 yıllarında sosyal, ekonomik ve stratejik açıdan kısa bir değerlendirmesi yapıldıktan sonra birinci bölüme geçilecektir.Birinci bölümde Millî Mücadele açısından Konya'nın yeri ve öneminden bahsedilecektir. İlk olarakKonya'da işgalci devletlerin, İstanbul Hükümeti'nin, azınlıkların faaliyetleri değerlendirilecek ve halkın gelişmelere yaklaşımı ele alınacaktır. Ardından Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti'nin kuruluşu ele alınacak, Millî Mücadeleye geç katılmasının sebepleri sorgulanacak ve milli teşkilatların kurulması sırasında karşılaşılan güçlükler üzerinde durulduktan sonra Konya'nın tam olarak milli mücadele saflarına katılışsüreci ele alınacaktır. İkinci bölümde ise Atatürk'ün Millî Mücadele yıllarında Konya'ya yaptığı ziyaretleri değerlendirilecektirÖğe Millî mücâdele ve Mehmet Âkif(Selçuk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, 2000) Semiz, Yaşar[Abstract not Available]Öğe Millî Mücâdele’nin başlangıcında Konya ve Atatürk’ün Konya’ya ilk gelişleri(Selçuk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, 2000) Semiz, Yaşar[Abstract not Available]Öğe Osmanlıda mesleki teknik eğitim İstanbul Sanayi Mektebi (1869-1930)(Selçuk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, 2004) Semiz, Yaşar; Kuş, RecaiSanayi mekteblerinin ilk nüveleri ve nizamnameleri Tanzimat döneminde ortaya çıkmış, II. Abdulhamit döneminde eğitim sisteminde I. Meşrutiyet’ten sonra ıslâhhaneler, 1885’te sanayi mektebi adını almış; ancak, 1894’e kadar bir boşluk yaşanmış ve öğrenci sayılarında ciddi sayılabilecek azalma olmuştur. 1894’ten sonra hem okul sayıları artmış hem de okullar müstakil binalarına kavuşturulmuştur. Islâhhaneler, gerçek sanayi mektebi hüviyetine kavuşturulmuş ve sanayi mekteblerinin sayıları artmıştır. 1913’te İdare-i Umumiye Vilayet Kanununun yayınlanması ile sanayi mekteblerinin masrafları vilayetler hususi idareleri bütçelerinden karşılanmaya başlayınca okullar önceki döneme nazaran daha istikrarlı bir konuma geldi, fakat bu kez de her vilayetin ayrı program tatbik etmesinden dolayı okullar arasında bir birlik kurulamadı. Bununla birlikte özellikle İstanbul sanayi mektebi, Balkan ve I. Dünya Savaşı’nda teknik elemanlara duyulan ihtiyacın artmasından dolayı büyük önem kazandı. Bu okuldan mezun olanların çeşitli Avrupa ülkelerine ihtisas yapmaları amacıyla gönderildi., Avrupa ülkelerinden de (özellikle Macaristan) teknik eleman getirilerek öğrencilerin daha iyi yetiştirilmelerine imkân sağlandı. Ancak maddi sıkıntılar ve okullar arası koordinasyon eksikliğinden dolayı bu dönemde de sanayi mekteblerinde istenilen kalitede eleman yetiştirilemedi.Öğe Sevr'den Lozan'a Düyün-i Umumi?ye Meselesi?(Selçuk Üniversitesi, 2002) Akandere, Osman; Semiz, YaşarBu çalışmada, Düyûn-1 Umumiye-i Osmaniye (Osmanlı Genel Borçları) konusu, ilk kez ortaya çıktığı 1881'den itibaren Lozan Barışı'nın sonuna kadar olan dönemdeki tarihi süreç içinde ele alınarak, alınan devlet borçlarının uygun şekilde kullanılmaması ve vaktinde ödenmemesi durumunda ülkenin içine düşeceği zorluklar ortaya konmaktadır. Alacaklı devletlerin alacaklarını tahsil etmek için bir devleti nasıl esaret altına almaya çalıştıklarının altı çizilerek, yok edilmek istenen bir milletin bu esaretten kurtulmak için sarf ettiği çabalar gözler önüne serilmekte ve özellikle Lozan Barışı sırasında İktisadî esaret zincirinin kırılması için elde edilen başarılar değerlendirilmektedir.Öğe Sümerbank Ereğli Pamuklu Dokuma Fabrikası (1934-1997)(Selçuk Üniversitesi, 2023 Nisan) Semiz, Yaşar; Toplu, Güngör1929 Dünya İktisadi Buhranının etkilerinin dünyada olduğu gibi Türkiye’de de yaygınlaşması piyasa ekonomisine olan güveni sarsmış ve birçok ülkede devlet müdahaleciliğinin planlı bir şekilde yürütülmesi fikrini tartışmaya açmıştı. Türkiye’de 1929 Dünya İktisadi Buhranından sonra planlı ekonomiye geçen ülkelerden birisi olmuş ve bu çerçevede birçok fabrika kurmuştur. Sümerbank Ereğli Bez Fabrikası da Birinci Beş Yıllık Sanayi Planı çerçevesinde kurulması kararlaştırılarak 20 Ekim 1934’te temeli atılan fabrikalardan bir tanesidir. Fabrikanın diğer pamuklu dokuma fabrikalarına göre daha ince dokuma üretmesi öngörülmüştür. Plan ve projeleri Sümerbank Fen Heyeti tarafından hazırlanan fabrika bu yönüyle Türk mühendislerinin bir eseri olma özelliğini de taşımaktadır. Kazan ve elektrik tesisatı dışındaki tüm makine aksamı Almanya’dan temin edilerek monte edilmiştir. İnşaat ve montaj işleri 1936 yaz sonuna doğru bitmiş, deneme çalışmalarının ardından 4 Nisan 1937’de açılışı yapılarak üretime başlamıştır. Fabrika, diğer Kamu İktisadi Teşekkülleri gibi en parlak dönemini 1950’li yıllarda yaşamıştır. 1987 yılında özelleştirme kapsamına alınmış 1997 yılında da Albayrak Tekstil tarafından satın alınarak adı Albayrak Tekstil olarak değiştirilmiştir. Sümerbank Ereğli Pamuklu Dokuma Fabrikası, ilçenin nüfusunun artması ve şehrin gelişiminde önemli rol oynamıştır. Fabrika, sosyal tesisleri, okulu ve lojmanları ile çevresi için sosyal ve kültürel değişimin öncülüğünü yapmıştır. Memur ve işçi konutlarının içindeki yeşil alanlar ise, Ereğli ve çevresi için önemli bir kentsel peyzaj örneği olmuştur. Yapılış amacı, ekonomik ve sosyal işlevi, Türkiye Cumhuriyeti'nin ulus- devlet oluşturma çabalarıyla doğrudan ilgilidir. Bundan dolayı tesis, sadece Ereğli merkezli değil, o dönemde oluşturulmaya çalışılan modern Türkiye hakkında genel bilgi vermesi bakımından da önem taşımaktadır.