Yazar "Tokaç, Mehmet" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 20 / 38
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Acute Occlusion of the Left Main Trunk Presenting as ST-Elevation Acute Coronary Syndrome(Churchill Livingstone Inc Medical Publishers, 2010) Aygül, Nazif; Salamov, Elvin; Doğan, Umuttan; Tokaç, MehmetAcute obstruction of the left main coronary artery (LMCA) is not frequently encountered Electrocardiographic findings are important to early diagnosis in determining an acute obstruction of the LMCA, which requires immediate aggressive treatment, in this extremely unstable condition However, there is no single typical electrocardiographic pattern representing acute occlusion of the LMCA We describe a rare electrocardiographic finding that suggested ST-elevation acute coronary syndrome of the anterior zone due to left main trunk total occlusion.Öğe Akut koroner olaylarda endotelinin rolü(Selçuk Üniversitesi Tıp Fakültesi, 1997) Tokaç, Mehmet; Gök, HasanBu prospektif klinik çalışmada; AMI ve UAP'lı hastalarda, atheroskleroz ve akut koroner iskemik olayların fizyopatolojisinde önemli rol oynadığı düşünülen ETlerin, akut olay esnasındaki plazma düzeylerinin tesbiti ve farkh yöntemlerle tedavi edilen hastalarda plazma ET düzeylerinin zaman içindeki seyrinin takibi amaçlandı. Çalışmaya klinik, biyokimyasal ve elektrokardiyografik olarak AMI tanısı konmuş 20 hastanın, çeşidi nedenlerle trombolitik tedavi yapılamayan 10 tanesi iskemi grubu ve trombolitik tedavi yapılan 10 tanesi ise farmakolojik reperfüzyon grubu olarak alındı. Yeni başlayan angina progresif angina ve postmiyokard infarktüs angina nedeniyle selektif koroner anjiografileri yapılan ve PTCA karan alınan 11 hasta girişimsel reperfüzyon grubu olarak alındı. Çalışmaya alınan tüm olguların CPK, CK-MB, SGOT, LDH enzimlerinin günlük takibi yapıldı. Total kolesterol, LDL, HDL, trigliserid düzeyleri tesbit edildi. Ekokardiyografi ve/veya ventrikülografi ile EF'leri tesbit edildi, îskemi grubunda hastaneye kabulde, 1. saatte ve 7. saatte, farmakolojik reperfüzyon grubunda kabulde, trombolitik tedavi bitiminde 15 dakika sonra ve 7. saatte, plazma ETı düzeyleri için kan örneği alındı, Girişimsel reperfüzyon grubunda ise işlem öncesi, işlemden 15 dakika sonra ve 7. saatte plazma ETı düzeyleri için kan örneği alındı. İskemi grubundaki 10 olgudan 2'si (%20) kadın, 8'i (%80) erkek ve yaş ortalamaları 61.3±12.4 yıl idi. Farmakolojik reperfüzyon grubundaki 10 olgudan biri (%10) kadın, 9'u (%90) erkek ve yaş ortalamaları 51.4±8.7 yıldı. Girişimsel reperfüzyon grubundaki 11 olgudan biri (%9.1) kadın, 10'u (%90.9) erkek ve yaş ortalamaları 53.5±11.5 yıl idi. Olgular arasında yaş, cinsiyet, EF, T Kol, trigliserid açısından bir fark yoktu. Enzimlerin karşılaştırılmasında, sadece CK-MB düzeyleri karşılaştırıldı. İskemi ve farmakolojik reperfüzyon gruplarında, girişimsel reperfüzyon grubuna göre CK-MB düzeyleri istatistiksel açıdan anlamlı olarak (p<0.0001) yüksekti. İlk alınan ETı düzeyleri yönünden gruplar arasında bir fark yoktu. 2. ETı düzeylerinde ise iskemi grubu ile farmakolojik reperfüzyon grubu arasında fark yokken, iskemi ve 41 farmakolojik reperfüzyon grublannda girişimsel reperfüzyon grubuna göre anlamlı olarak (p<0.05) (p<0.01) yüksekti. 3. ETı değerleri yönünden farmakolojik ve girişimsel reperfüzyon grublan arasında fark yokken, iskemi grubunda hem farmakolojik (p<0.02) ve nemde girişimsel reperfüzyon (p<0.01) grubundan anlamlı yüksek bulundu. L, 2. ve 3. ETı değerleri iskemi grubunda anlamlı olarak artmış bulunurken (p<0.01) ve (p<0.01), farmakolojik reperfüzyon grubunda 2. ETı değeri 1. ve 3. ETı değerlerinden anlamlı olarak yüksekti (p<0.05) ve (p<0.05) ve 1. ve 3. ETı değerleri arasında anlamılı farklılık yoktu. Girişimsel reperfüzyon grubunda 1., 2. ve 3. ET] değerleri anlamlı olarak (p<0.01), (p<0.05) azalmıştı. Sonuç olarak; iskemi grubunda ETı değerleri düzenli şekilde artarken, girişimsel reperfüzyon grubunda azamaktadır. Farmakolojik reperfüzyon grubunda ise reperfüzyondan hemen sonra ETı düzeylerinde artış görülürken, 7. saatte anlamlı azalma gözlenmektedir. Literatürdeki normal değerlere, göre akut iskemik koroner olaylarda plazma ETı düzeyleri anlamlı olarak yüksek bulunmuştur. Reperfüzyon sağlanamayan olgularda, ET yükselişi devam ederken reperfüzyon sağlanan olgularda hızlı bir düşüş saptanmaktadır.Öğe Akut Koroner Sendromların Erken Döneminde Akut Faz Reaktanlarının Belirlenmesi(2002) Gül, Mehmet; Kafalı, Mehmet Ertuğrul; Ak, Ahmet; Tokaç, Mehmet; Bayır, AyşegülSon yıllarda iskemik kalp hastalıklarının oluşumu ve gelişiminde inflamasyonun rolü birçok klinik ve deneysel çalışmayla yoğun olarak araştırılmaktadır. Akut koroner sendromlar iskemik kalp hastalıklarının patolojik ve klinik olarak en ciddi formudur. Bu çalışmada akut koroner sendromlu olguların acil servise başvuru sonrası ilk 12 saatlik erken dönemindeki inflamasyon belirteçlerinin değişimini araştırdık. Bu amaçla akut miyokard infarktüsü (AMI) ve anstabil angina pektoris (UAP) tanısı konulan olgularda plazma akut faz reaktanlarının [Lipoprotein a (Lp a), beyaz küre, fibrinojen, C-reaktif protein (CRP), kompleman 3 ve 4 (C3, C4)] acil servise başvuru sırasında ve 12 saat sonraki değerleri ölçülerek inflamasyon şiddeti yönünden karşılaştırıldı. Yöntem: Çalışmaya göğüs ağrısı şikayetiyle İlk ve Acil Yardım Kliniği'ne başvurup, fizik muayene ve laboratuar tetkikleri ile UAP (54 hasta) ve AMI (58 hasta) tanısı konulan çalışma grubu ve herhangi bir yakınması bulunmayan sağlıklı gönüllü kontrol grubu (50 birey) dahil edildi. İlk ve Acil Yardım Kliniği'ne kabul edilen çalışma grubundan başvuru anında ve on iki saat sonra, kontrol grubundan ise on iki saat arayla iki kez venöz kan örneği alındı. Bulgular: UAP'li olgularda ilk 12 saatlik dönemde fibrinojen ve C4 değerlerindeki azalma, AMI'lü olgularda lipoprotein (a) değerlerindeki artış anlamlı bulundu (sırasıyla, P0.016, P0.029, P0.047). Sonuç: Akut koroner sendromun her iki formunda da acil servise kabulden sonraki ilk 12 saatlik dönemde inflamatuar süreç devam etmekte, özellikle fibrinojen ve C4 gibi inflamasyon belirteçlerinin plazma değerlerinde azalma görülmektedir.Öğe Akut Miyokard Infarktüsünde Troponin-I, Miyoglobin ve Ck-Mb' nin Tanısal Değerleri(2001) Özeren, Ali; Telli, Hasan Hüseyin; Temizhan, Ahmet; Tokaç, Mehmet; Özdemir, Kurtuluş; Bük, SalihAMAÇ: Akut miyokard infarktüsünde miyokard hasarının göstergelerinden olan troponin-I, miyoglobin ve CK-MB enzimlerinin duyarlılık, özgüllük ve kinetiği ile bu parametrelerin koroner arter hastalığının şiddeti, risk faktörleri ve komplikasyonlarla olan bağıntılarını araştırmayı amaçladık. GEREÇ VE YÖNTEM: Akut miyokard infarktüsü tanısıyla yatırılan 46 (38 erkek, 8 kadın, yaş ortalaması 59,39,2 yıl) hastadan kabulde, trombolitik tedaviden 90 dk sonra, 12., 24. ve 48. saatlerde venöz kan örnekleri alınarak total CK-MB, troponin I ve miyoglobin ölçümleri yapıldı. Tüm hastalara koroner angiografi yapıldı. BULGULAR: Kabulde, 12., 24. ve 48. saatlerde duyarlılık ve özgüllük değerleri sırasıyla total CK-MB için %59.6-100, % 91.5-100, % 83-100, % 53.3-100, troponin-I için %94.9-58.3, % 100-94.1, % 100-100, % 100-69.6 ve miyoglobin için %97.3-57.7, % 100-69.6, % 100-45.7, % 100-32 olarak hesaplandı. troponin-I piki ile sol ventr i kül ejeksiyon fraksiyonu arasında negatif korelasyon mevcuttu (r0,42, p0,005). SONUÇ: Akut miyokard infarktüsünün ilk 48 saatinde özgüllüğü en yüksek olan göstergenin total CK-MB, duyarlılığı en yüksek olanın ise miyoglobin ile troponin-I olduğu saptanmıştır. Sol ventrikül ejeksiyon fraksiyonuyla olan negatif korelasyonu ve miyoglobinden daha özgül olması nedeniyle troponin-I'nın ilk 48 saatte gelen hastaların prognostik değerlendiriminde tercih edilebileceğini düşünmekteyiz.Öğe Aort Yetmezliğinin Derecelendirmesinde Kullanılan Ekokardiyoğrafik Yöntemlerin Birbirleriyle Korelasyonu ve Sol Ventrikül Relakasyon Bozukluğunun Bu Yöntemler Üzerindeki Etkisi(2001) Sökmen, Gülizar; Korkut, Bayram; Özdemir, Kurtuluş; Tokaç, Mehmet; Sökmen, Abdullah; Gök, HasanAMAÇ: Kronik AY'nde yetmezliğin derecesinin doğru tayin edilmesi klinik takip ve tedavi için oldukça önemlidir. PHT, JY/LVOT çapı ve . ölçümü bu amaçla pratikte sık kullanılan kantitatif yöntemlerdendir. LVRB kronik AY'de sıkça karşılaşılan bir durum olup yetmezliğin derecelendirmesinde kullanılan eko parametrelerini etkileyebilir. Bu çalışmada AY şiddetini değerlendiren farklı eko yöntemlerinin birbirleri korelasyonunu ve L VRB 'nün bu yöntemler üzerindeki etkisini araştırmayı amaçladık. GEREÇ VE YÖNTEM: Çalışmaya ekokardiyografık inceleme için başvurup çeşitli derecelerde A Y tesbit edilen toplam 38 hasta alındı. Hasta transmitral E / A, EDZ, IVRT ve TDIE /A parametreleri kullanılarak LVRB olan (n-19) ve olmayanlar (n19) olmak üzere iki gruba aynldı. Tüm hastalarda PHT, RF ve JY / LVOT çapı hesaplandı. Parasternal uzun aks ve apikalbeş boşluk pencerelerinden renkli akımla jet uzunluğu ölçüldü. BULGULAR: AY derecelendirmesinde kullanılan kantitatif eko yöntemleri birbirleriyle anlamlı düzeyde korele bulundu. Daha önceki çalışmalar anjiyografik AY derecelendirmesi ile korele olmadığı gösterilen jet uzunluklarının bu çalışmada kantitatif yöntemlerle anlamlı derecede korele olduğu görüldü. LVRB, kullanılan tüm parametreleri az çok etkilemekte idi ancak en belirgin etki PHT ve apikal jet uzunluğu üzerinde gözlen LVRB'nun etkilemediği RF ile bu iki parametre arasında LVRB (-) olan grupta anlamlı bir korelasyon gözlenirken, LVRB () olan grupta anim bir korelasyon tesbit edilemedi. SONUÇ: PHT, LVRB olan AY hastalarında yetmezliği doğru derecelendirmek için uygun bir metod değildir. LVRB diğer parametreleri istatistiksel olarak anlamlı olmasa da değişen derecelerde etkilediği için bu tip olgularda yetmezlik değerlendirilirken mümkün olduğu kadar fazla metodun kombinasyonunu kullanmak uygundur.Öğe Autologous Transplantation of Arterial Cells Improves Cardiac Function in a Rabbit Model of Infarcted Myocardium(Mary Ann Liebert, Inc, 2010) Tokaç, Mehmet; Aktan, Murad; Ak, Ahmet; Duman, Selçuk; Tokgözoğlu, Lale; Aygül, Nazif; Paksoy, Yahya; Porat, YaelCellular cardiomyoplasty is a promising approach for the treatment of severe heart failure. However, the question which cell line is the best to use is still a matter of debate. In this study, we aimed to evaluate the efficacy of arterial media-intima cell suspension (AMICS) transplantation in rabbit myocardial infarct model. The study was divided into 2 groups: group A (the cell-treated group, n = 9) and group B (the medium injection group, n = 8). Group A was further divided into 2 subgroups as branch-1 (treated with unlabeled cells) and branch-2 (treated with iron-labeled cells). The experimental myocardial infarction (MI) was induced by ligation of left anterior descending coronary artery with a combination of cryoinjury. Ten days after the MI, cells obtained from autologous femoral arteries were injected into the injured myocardium of group A, while group B received an injection of only DMEM medium. Clinical, echocardiographic, and histopathologic evaluations were done. As compared to the ninth day values, echocardiography showed a significant improvement in systolic functions and left ventricular (LV) dimensions of the cell-treated group on the 30th day. In the heart biopsy sections of branch-1, the immunostained injected cells were observed to exist closely, suggesting an organization. Cells existing separately and lumen-like structure organizations stained positive with both smooth muscle cell (SMC) a-actin and Prussian Blue were also showed in the histological observation of branch-2. Autologous AMICS transplantation seems to be a feasible and efficacious method for cellular cardiomyoplasty in our rabbit model.Öğe Can P Wave Parameters Obtained From 12-Lead Surface Electrocardiogram be a Predictor for Atrial Fibrillation in Patients Who Have Structural Heart Disease?(Westminster Publ Inc, 2003) Altunkeser, Bülent Behlül; Özdemir, Kurtuluş; Gök, Hasan; Temizhan, Ahmet; Tokaç, Mehmet; Karabağ, TurgutThis study was planned to investigate the parameters detecting risk of developing atrial fibrillation (AF) in patients with sinus rhythm with structural heart disease. Forty-five patients with AF and 37 patients without AF but with structural heart disease (Group I) were included in this study. Thirty-eight patients (Group II) had successfully undergone medically or electrically cardioversion after transesophageal echocardiography. The restoration of sinus rhythm could not be achieved in 7 patients who were excluded from this study. After providing sinus rhythm, amiodarone was given orally to the patients to prevent recurrences. Left ventricular ejection fraction (LVEF) was calculated and left atrial diameter (LAD) was measured by echocardiography in group I and in group II after cardioversion. A 12-lead electrocardiography (ECG) was simultaneously obtained from all the patients. In these ECG recordings, maximum P wave duration (P max), minimum P wave duration (P min), and P wave dispersion (P dispersion) were calculated. P dispersion was expressed as "P max-P min." Also, the highest P wave voltage is expressed as P amplitude maximum (P amp max), the lowest P wave as P amplitude minimum (P amp min), and P amplitude dispersion (P amp dispersion) was calculated as the difference of both. In univariate analysis, P max, P dispersion, P amp max, P amp dispersion, LAD, LVEF, and old age were significant predictors of chronic AF (p < 0.001, p < 0.01, p < 0.01, p < 0.01, p = 0.003, p = 0.02, and p = 0.01, respectively). However, in multivariate analysis, P max and LAD were independent predictors of chronic AF in patients with structural heart disease (r = 0.39, p < 0.05; r = 0.34; p < 0.05, respectively). In conclusion, in estimating the risk of developing chronic AF, P max and LAD are predictive parameters in patients with sinus rhythm with structural heart disease.Öğe Cellular Cardiomyoplasty: Arterial Cells-Stem Cells Transplantation(Springer Netherlands, 2012) Tokaç, Mehmet; Aktan, Tahsin MuradCardiovascular disease is the leading cause of mortality and morbidity all over the world. Current treatments in cardiovascular disease do not prevent the cell loss and have no contribution to regeneration, although these therapies provided an improvement in the survival. Cardiac repair by stem cells promises regenerating damaged myocardium by reconstructing the injured heart from its component parts. Up to date, variety of stem cells including BM mononuclear, adipocyte progenitor cells, fibroblasts, smooth and strait muscle cells, circulating progenitor cells, embryonic stem cells, cord blood cells etc., have been used for cardiac repair experimentally and some at clinically. There is no consensus which cell should be use for cardiac repair. We strongly suggest that vascular wall cells seem to be a good candidate for cardiomyoplasty. © Springer Science+Business Media B.V. 2012.Öğe Diagnostic importance of aVR derivation in exercise stress testing for interpreting of multivessel and proximal LAD disease(AVES YAYINCILIK, 2011) Arı, Hatem; Alihanoğlu, Yusuf İzzettin; Arı, Mehtap; Tokaç, Mehmet[Abstract not Available]Öğe Diyastolik mitral akım örneklerinin sol ventrikül içindeki seyrinin diyastolik fonksiyonları değerlendirmedeki yeri(1997) Korkut, Bayram; Şenkaya, Emine; Gök, Hasan; Küçük, A. Kemal; Tokaç, MehmetBu klinik çalışmamızda, normal kalplerde varolan intraventriküler pozitif basınç gradiyentinin sol ventrikül (LV) diyastolik disfonksiyon (DDF) durumlarında azaldığının hayvan deneylerinde bulunmasından yola çıkarak,PW-Doppler Ekokardiyografi ile mitral kapaktan apekse doğru gidildikçe diyastolik mitral akım örneklerinde (DMAÖ) oluşan değişiklikleri inceleyerek;(a) intraventriküler pozitif basınç gradiyentinin varlığını veya yokluğunu ,(b) DDF'lerde intraventriküler pozitif basınç gradiyentinin ve bu gradiyentinin indirekt etkilerinin nasıl değiştiğini, (c) böyle bir etki varsa,bu etkinin DMAÛ'nin diyastolik fonksiyonları değerlendirmede yetersiz kaldığı olgularda kullanışlı olup olamayacağını araştırmayı amaçladık. Çalışmaya 54'ü (% 56.2) erkek, 42'si (% 43.7) kadın ve yaş ortalaması 53.310.4 yıl olan 96 olgu alındı.Çalışma sağlıklı kişilerden oluşan kontrol grubuyla (n:27), psödonormalizasyon (PN)-grubu (n: 17),diyastolik disfonksiyon (DDF)-grubu (n:19) ve atrial fıbrilasyon (AF)-grubundan (n:28) oluşan hasta grupları (n:64) arasında gerçekleştirildi. Sol ventrikül boyutlarıfranksiyonel kısalma ve duvar hareket bozukluğu indeksi gibi LV sistolik fonksiyon parametreleri, DDF-grubu hariç diğer hasta gruplarında kontrol grubuna göre istatistiki anlamlılıkta bozuktu.DMAÖ 'nden E velositesi kontrol grubunda LV içinde azalmazken, DDF'lilerde intraventriküler 3.cm'de istatistiki olarak anlamlı oranda azaldığı saptandı (p0.01). PN ve AF gruplarında böyle bir azalma yoktu.A velositesi ise kontrol grubu (p 0.05) ve DDF-grubunda (p0.02) LV içinde istatistiki olarak anlamlı oranda (p0.05) azalma gösterdi.İzovolümetrik relaksasyon zamanı (IRT) ve akserelerasyon zamanının (AT) intraventriküler seyri çalışma gruplarının hiçbirinde anlamlı bir değişiklik göstermedi.Ancak AF-grubunda deselerasyon zamanının (DT),LV-içinde 1.cm'den itibaren 3.cm'ye kadar istatistiki olarak anlamlı uzama oluşturduğu ve bu uzamanın apekse yaklaştıkça istatistiki anlamlılığınınprogresif arttığı belirlendi (p0.05,p0.002 ve p0.001). Sonuç olarak, daha fazla çalışmayla desteklenmesi önkoşuluyla, klasik Eko yöntemleriyle LV diyastolik fonksiyonlarının değerlendirilemediği olgularda, mevcut yöntemlerle birlikte DMAÖ'nün LV içindeki seyrinin incelenmesinin faydalı sonuçlar vereceği ümit e-dilebilir.Öğe Effect of Immunoglobulin E on Myocardial Infarct Size(Elsevier Sci Ireland Ltd, 2003) Yazycy, M.; Tokaç, Mehmet; Yeter, E.; Özdemir, K.; Tokgözoğlu, L.Objective: Elevated Immunoglobulin E (Ig E) levels have been suggested to prevent patient with acute myocardial infarction (AMI) from its complications. The purpose of the present study was to investigate the effect of Ig E on biochemically and echocardiographycally determined myocardial infarct size. Methods: Patients suffered from AMI and having above 200IU/ml Ig E level were included in the study as a group 1. Patients suffered from AMI and having below 200IU/ml IgE level were included in the study as a group 2. Biochemical markers were obtained from two times every day and theirs peak levels were used. Echocardiographic evaluation was performed between 3-5 days. Obtained results are presented in table.Öğe Effect of left bundle branch block on systolic and diastolic function of left ventricle in heart failure(SAGE PUBLICATIONS INC, 2004) Özdemir, Kurtuluş; Altunkeser, Bülent Behlül; Korkut, Bayram; Tokaç, Mehmet; Gök, HasanThis study was designed to examine the effect of left bundle branch block (LBBB) on systolic and diastolic function of the left ventricle (LV) in patients with heart failure and in normal subjects. Thirty-six patients with heart failure and LBBB (group 1), 36 patients with heart failure with normal conduction (group 11), and 41 subjects with isolated LBBB (group 111) were compared. Coronary angiography was per-formed and LV end diastolic pressure was calculated. Echocardiography was performed on all patients. LV ejection fraction and mean rate of circumferential shortening were calculated. The following Doppler parameters were evaluated: peak rapid filling velocity (E wave), peak atrial filling velocity (A wave), E- and A-wave integrals, E-wave acceleration time and deceleration time (EDT) and rates (EAR and EDR), the E/A ratio and its integral, and diastolic flow time (DT). The ejection time, isovolumetric relaxation time (IRT), and preejection period were measured using the aortic and mitral flow. LV end diastolic pressure was calculated as 28 +/- 4 mm Hg, 22 +/- 5 mm Hg, and 15 +/- 3 mm Hg in groups 1, 11, and III, respectively. Although the systolic function parameters in group III patients were different, the diastolic function parameters of group 11 were found to be quite similar to those of group III patients. Comparison of group I patients with group 11 patients showed that there was a similarity between LV systolic function parameters while the diastolic function parameters were different (E/A, p = 0.004; EAR, p < 0.001; EDR, p < 0.001; EDT, p < 0.001; IRT, p = 0.024; DT, p = 0.03). In conclusion, this study evaluating the effects of LBBB in normal subjects (isolated LBBB) and patients with heart failure showed that LBBB causes diastolic function impairment in normal subjects similar to those of patients with heart failure, and also increases impairment of diastolic function in patients with heart failure.Öğe The Effect of Obesity and Aldosterone on Development of Left Ventricular Hypertrophy in Essential Hypertension(Elsevier Sci Ireland Ltd, 2003) Soylu, A.; Temizhan, Ahmet; Düzenli, Mehmet Akif; Tokaç, Mehmet; Yazıcı, C.; Köylu, O.[Abstract not Available]Öğe Effect of the Isolated Left Bundle Branch Block on Systolic and Diastolic Functions of Left Ventricle(MOSBY, INC, 2001) Özdemir, Kurtuluş; Altunkeser, Bülent Behlül; Danış, Gidizar; Özdemir, Ayşe; Uluca, Yavuz; Tokaç, Mehmet; Telli, Hasan H.Background: We planned this study to evaluate the effects of left bundle branch block (LBBB) on systolic and diastolic functions of left ventricle (LV) that have not previously been investigated in detail. Material and Methods. Forty-five cases diagnosed as isolated LBBB according to the standard electrocardiographic criteria (group I, mean age: 60 +/- 12 years) were taken as the case group and 65 cases with normal conduction system (group II, mean age 58 +/- 14 years) were taken as the control group. Echocardiography was performed to all patients and coronary angiography was performed to 21 patients in group I and 35 patients in group II. In addition to standard systolic and diastolic function parameters, isovolumetric relaxation time (IRT), isovolumetric contraction time (ICT), and ejection time (ET) were measured by echocardiography, and the myocardial performance index (MPI) [(IRT+ICT)/ET] was calculated. IV end-diastolic pressure was calculated for the patients undergoing coronary angiography. Results: In group I, IV end-systolic diameter was greater (3.1 +/- 0.4 cin vs 2.8 +/- 0.4 cm, P < .001) and ejection fraction was lower (64% +/- 6% vs 68% +/- 6%, P < .001) than those of group II. Rapid filling deceleration time and rate was markedly different in group I (respectively, 133 +/- 50 ms vs 166 +/- 24 ins, P < .001; 608 +/- 291 cm/s(2) vs 383 +/- 116 cm/s(2), P < .001). In addition, it was found that LBBB caused shortening of IV diastolic period and ET markedly (respectively, 347 +/- 116 ins vs 394 +/- 106 ms, P = .03; 255 +/- 40 ms, vs 294 +/- 21 ms, P < .001) and prolongation of IRT and ICT (respectively; 124 +/- 36 ins vs 91 +/- 16 ms, 96 +/- 35 in vs 38 +/- 9 ins, P < .001). The MPI was predominantly higher in group I (0.89 +/- 0.29 vs 0.40 +/- 0.06, P < .001). Invasively determined IV end-diastolic pressure was found higher in group I (14 +/- 3 min Hg vs 10 +/- 3 mm. Hg, P < .001). Conclusion: A marked elevation of the IV MPI and end-diastolic pressure, parallel to changes of conventional echocardiographic parameters, in patients with isolated LBBB points out that LBBB causes marked deterioration on IV systolic and diastolic functions.Öğe The Effects of Ticlopidine in Acute Myocardial Infarction as an Adjunctive Treatment to Aspirin in an Intermediate Term Setting(2002) Cin, Gökhan Veli; Temizhan, Ahmet; Pekdemir, Hasan; Tokaç, Mehmet; Tartanoğlu, OkanAntiplatelet therapy reduces the risk of subsequent ischemic events in patients suffering from acute myocardial infarction (AMI). In this respect, the multi-agent therapy to be used along with aspirin remains to be determined. In this study, ticlopidine was tried in AMI for its potential additive effects over aspirin. Ninety patients with similar clinical characteristics were involved and were followed up for 3 and 6 months. All patients were assigned to receive ticlopidine plus aspirin or aspirin alone. Major cardiac events such as death and reinfarction were primary end-points whereas the need for revascularization was the secondary end-point at 3 and 6 months. Although no variable was significantly different, it was noteworthy that the ticlopidine group showed less need for revascularization (mainly coronary bypass surgery at 3 and 6 months (15.9% vs. 30.4%, 20.5% vs. 30.4%) and reinfarction rates (4.5% vs. 10.9% and 6.8% vs. 13%). This study was one of the few to evaluate the effects of adjunctive ticlopidine treatment in AMI. Despite the lack of significant superiority over aspirin alone, the additional effects of ticlopidine could be a reduction in reinfarction rates and the need for bypass surgery at 3-and 6-months if more patients were involved. Nevertheless, comprehensive, large-scale studies are essential to disclose the net effect.Öğe Evaluation of Coronary Sinus Function in Patients With Three-Vessel Disease(Elsevier Sci Ireland Ltd, 2003) Tokaç, Mehmet; Yeter, E.; Yazıcı, M.; Altunkeser, Bülent Behlül; Gök, H.; Tokgozoglu, L.[Abstract not Available]Öğe Farklı yaş gruplarındaki sağlıklı kişilerde sol ventrikül sistolik ve diyastolik fonksiyon parametreleri(1999) Özdemir, Kurtuluş; Telli, Hasan H.; Uluca, Yavuz; Tokaç, Mehmet; Gök, HasanAMAÇ: Normal insanlarda yaşlanma sürecinin sol ventrikül sistolik ve diyastolik fonksiyonlarına etkisini araştırmak amacıyla bu çalışmayı planladık. METOD: Yaşları 20-95 arasında (ortalama 5619 yaş) değişen 57 erkek, 43 kadın 100 kişi çalışmaya dahil edilerek dört farklı yaş grubu oluşturuldu (grup I:20-39 yaş, grup II:40-59 yaş, grup III:60-69 yaş, grup IV:70 yaş ve üzeri). Tüm olgulara iki boyutlu Doppler ekokardiyografi yapıldı. Elde edilen ekokardiyografik parametrelerin yaş ile korelasyonu tespit edildi ve gruplar arasındaki farklar değerlendirildi. BULGULAR: Sol ventrikül diyastol ve sistol çapları, ejeksiyon fraksiyonu, preejeksiyon periyodunun ejeksiyon zamanına oranlaması gibi sol ventrikül sistolik fonksiyon göstergelerinin yaş ile bir korelasyon göstermediği ve her grupta benzer değerlerde olduğu tespit edildi. Buna karşın diyastolik fonksiyon parametreleri yaşlanma ile belirgin değişiklik gösterdi. Geç doluş kan akım hızı ve hız-zaman integrali, yaş ile pozitif korelasyon gösterirken(r. 69, r.68 p0.001) diyastolik zirve kan akım hızı, hız-zaman integrali ile hızlı doluş geç doluş kan akım hızları ve integral oranları negatif korelasyon gösterdi (sırasıyla; r-.54, r-.50, r-.84, r-.8l; p0.001). Bu parametreler, her grupta birbirinden farklı bulundu. Sol ventrikül septum ve arka duvar kalınlıkları, relaksasyon zamanı, hızlı doluş deselerasyon zamanı ve sol atriyum çapı yaş ile anlamlı pozitif korelasyon gösterdi (r.57, r.56. r.65, r.51, r.69; p0.001). Bizim çalışmamızda ilk defa.değerlendirilen pulmoner arter ortalama basıncının bir göstergesi olan pulmoner arter kan akım hızı akselerasyon zamanı, yaş ile çok iyi pozitif korelasyon gösterdi (r-.82, p0.001). ve tüm yaş gruplarında birbirinden farklı bulundu. Çok değişkenli regresyon analizi, yaşın diğer parametrelerden bağımsız olduğunu gösterdi. SONUÇ: Çalışmamızın verileri ışığında yaşlanma sürecinde diyastolik fonksiyonların belirgin olarak değiştiği ve hastalıkların değerlendirilmesinde her yaş grubunda elde edilen bu referans değerlerin dikkate alınması gerektiği sonucuna varıldı.Öğe Ghrelin, resistin and leptin levels in patients with metabolic syndrome(2011) Koç, Fatih; Tokaç, Mehmet; Kocabaş, Volkan; Kaya, Coşkun; Büyükbaş, Sadık; Erdem, Sami; Karabağ, TurgutAmaç: Bu çalışmada metabolik sendromlu (MS) hastalar ile sağlıklı kontroller arasında açlık ghrelin, leptin ve resistin düzeylerinin karşılaştırılması amaçlanmıştır. Metod: Çalışmaya 21 MS hastası (7 erkek; ortalama yaş, 444) ve 17 sağlıklı kontrol (8 erkek; ortalama yaş 433) alınmıştır. MS tanısı Ulusal Kolesterol Eğitim Programı (NCEP) Erişkin Tedavi Paneli (ATP) III kriterlerine göre tanımlandı. MS karşılama kriterlerinden en az 3’üne sahip olan ve beden kitle indeksi (BKI) 30 kg/m² olan hastalar MS grubuna seçildi. Sağlıklı gönüllüler arasında BKI 30 kg/m² olanlar kontrol grubu olarak seçildi. Plazma ghrelin, leptin ve resistin düzeyleri ELISA yöntemi ile ölçüldü. Bulgular:Ghrelin düzeyleri MS ve kontrol grupları arasında benzerdi. Ghrelin ve Leptin seviyeleri ile BKİ arasında negatif bir ilişki tespit edildi (r-.54, P.01 ve r-.56, p 0.009, sırasıyla). Resistin düzeyleri kontrol grubu ile MS arasında benzer bulundu. Leptin düzeyleri kontrol grubuna göre MS grubunda (3517 ng/ml ve 148 ng/ml, p 0.001) anlamlı derecede daha yüksek bulundu. Leptin düzeyleri ile BKİ arasında pozitif korelasyon vardı (r 0.56; p 0.008). Biz MS grubunda leptin düzeylerinin kontrol grubuna göre daha yüksek olduğunu gösterdik. Ancak, ghrelin ve resistin düzeyleri kontrol grubuna benzerdi. Sonuç: Sonuç olarak biz leptin düzeyleri ile BKİ arasında pozitif bir ilişki olduğunu ve ghrelin seviyeleri ile negatif ilişkili olduğunu gösterdik.Öğe Is the beneficial effect of preinfarction angina related to an immune response?(JAPAN HEART JOURNAL, SECOND DEPT OF INTERNAL MED, 2004) Tokaç, Mehmet; Özdemir, Ayşe; Yazıcı, Mehmet; Altunkeser, Bülent Behlül; Düzenli, Akif; Reisli, İsmail; Özdemir, KurtuluşImmune-mediated mechanisms are thought to play a key role in the,development of coronary artery disease and its thrombotic complications. Preinfarction angina has been suggested to improve left ventricular function and short-term outcomes. The purpose of the present study was to investigate the relation between the immune response and in-hospital clinical course in preinfarction angina. We prospectively evaluated 93 patients. Forty-three patients exhibited. preinfarction angina within 24 hours before the onset of acute myocardial infarction (AMI) (preinfarction angina group) and 50 patients were free from preinfarction angina (sudden onset group). The incidence of complications (heart failure, recurrent angina, arrhythmia and coronary interventions) and in-hospital mortality were assessed in the two study groups. We detected some immune markers, including white blood cells, C-reactive protein, immunoglobulins, and complement. White blood cells and CRP were significantly lower in the preinfarction angina group than in the sudden onset group (P < 0.001, P < 0.005, respectively). Conversely, IgE and C-4 were significantly higher in the preinfarction angina group than in the sudden onset group (P < 0.001, P < 0.001, respectively). The incidences of heart failure and severe arrhythmias were lower in the preinfarction group than in the Sudden onset group (P < 0.005, P < 0.05 respectively). The beneficial effect of preinfarction angina may be associated with an immune-inflammatory response modified by a brief ischemic episode.Öğe Kalp kas bandı bulunan olguların değerlendirilmesi(1998) Gök, Hasan; Korkmaz, Gülay; Tokaç, Mehmet; Korkut, Bayram; Cin, Gökhan; Altınbaş, Ahmet; Telli, H. HüseyinBu çalışmamızda, kalp kas bandı myocardial bridge " (MB) ile gelişen muhtemel koroner iskemi semptomlarının ilişkisini araştırmayı amaçladık. Çalışma kapsamına koroner anjiografilerinde MB tesbit edilen 42 olgu (MB grubu) ile atherosklerotik koroner arter lezyonu tesbit edilen 40 olgu (koroner arter hastalığı-KAH grubu) alındı. Senkop gelişmesi MB bulunan olgularda, KAH grubuna gö-re anlamlı oranda yüksek idi (p0.05). Kalp kas bandının, özellikle efor ile koroner iskemi ve önemli oranda senkop oluşturmasının, miyokardfonksiyonlarının geçici bozulması ve/veya aritmi ile ilgili olabileceği düşünüldü.