Yazar "Uyumaz, Alper" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 20 / 22
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe 6502 Sayılı tüketicinin korunması hakkında kanunun bazı hükümlerine (m. 1-16) ilişkin bir inceleme(2013) Akçaal, Mehmet; Uyumaz, AlperYürürlüğe girdiği andan itibaren tüketici hukukuna önemli katkılar sağlayan 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunda bugün birçok değişiklik yapılmasına ihtiyaç duyulmaktadır. Hem bu ihtiyacı karşılamak hem de Avrupa Birliği mevzuatı ile Türk Hukukunu uyumlu hâle getirmek için kanun koyucu tarafından 6502 sayılı yeni Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun yasalaştırılmış bulunmaktadır. Bu çalışmada, öncelikle yeni Kanunun amacı, kapsamı ve söz konusu Kanunda yer alan tanımlara ilişkin değişiklikler hakkında açıklamalarda bulunulmuştur. Daha sonra ise, bu Kanunun temel ilkeleri, tüketici sözleşmelerindeki haksız koşullar ile sipariş edilmeyen mal veya hizmetlere ilişkin Kanun hükümleri incelenmiştir. Son olarak, söz konusu çalışmada ayıplı mal ve hizmetlerden sorumluluğa ilişkin Kanun hükümlerinin değerlendirmesi yapılmıştır.Öğe Aile hukukundan doğan uyuşmazlıkların alternatif çözüm yolları(2015) Uyumaz, Alper; Erdoğan, KemalAlternatif uyuşmazlık yöntemleri, tarafsız bir üçüncü kişinin taraflara uyuşmazlığı çözme konusunda yardımcı olduğu, taraflar arasındaki uyuş- mazlığın ortadan kaldırılması için çözümler üreten, yargı organı yanında varlığını sürdüren seçimlik nitelikteki yollardır. Alternatif uyuşmazlık çözüm yolları, müzakere, tarafsız ön değerlendirme, vakıaların saptanması, kısa duruşma, uzlaştırma ve arabuluculuktur. Ancak, bu yollar sınırlı sayıda değildir. Ülkemizde de 7.6.2012 tarihinde Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu kabul edilerek, uyuşmazlıkların mahkeme önünde gitmeden alternatif ve daha etkili bir şekilde çözümü amaçlanmıştır. Kanunun kapsamı, 1 inci maddesinin ikinci fıkrasında belirtildiği üzere, tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edebilecekleri iş veya işlemlerden doğan özel hukuk uyuşmazlıklarıdır. Bu çalışmada, alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemlerinden kısaca bahsedildikten sonra, aile hukuku uyuşmazlıkları ve bu uyuşmazlıkların arabuluculuğa elverişliliği incelenmeye çalışılmıştır.Öğe Bankacılık faaliyetlerinde tüketicinin korunması açısından hukuka aykırı alınan ücret ve masraflar ile bunların iadesi(2016) Uyumaz, Alper; Akdağ, İdrisBankacılık faaliyetleri çerçevesinde banka ve finans kuruluşları ile tüketiciler arasında çeşitli hukukî işlemler yapılmaktadır. Tüketici işlemi niteliğindeki bu hukukî işlemlere istinaden banka ve finans kuruluşları, yaptıkları bu işlemler karşılığında bir takım ücret ve masraflar talep etmektedirler. 4077 sayılı Kanun zamanında tüketiciler ile banka ve finans kuruluşları arasında bu ücret ve masraflara ilişkin birçok uyuşmazlık çıkmıştır. Bu bakımdan, özellikle tüketici hakem heyetlerinde ve tüketici mahkemelerinde görülen uyuşmazlıkların konusunun büyük çoğunluğunu tüketici kredi sözleşmeleri ve kredi kartlarında tüketicilerden alınan ücret ve masraflar oluşturmuştur. Yargıtay, bu konuda önüne gelen uyuşmazlıklarda ücret ve masrafın; haklı, makul ve belgeli olması durumunda bunların tüketicilerden talep edilebileceği yönünde içtihat geliştirmiştir. Bu anlamda, tüketicilerden ne tür masraf ve ücretlerin talep edilebileceğinin açıklığa kavuşturulmasına yönelik olarak 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunda temel ilkeler belirlenmiştir. Ayıca, bu Kanuna dayanılarak çıkarılan Finansal Tüketicilerden Alınacak Ücretlere İlişkin Usûl ve Esaslar Hakkında Yönetmelikte hangi masraf ve ücretlerin alınabileceği açıklığa kavuşmuştur. Bu düzenlemelerle birlikte, tüketicilerden haksız bir şekilde masraf ve ücretlerin alınmasının önüne geçilmeye çalışılmaktadır.Öğe Bir hukuk sorunsalı olarak güncel gelişmeler ışığında Türkiye'de hayvan hakları(2016) Uyumaz, AlperHayvan hakları, insanın doğayla olan mücadelesi sonucu ortaya çıkmış bir kavramdır. Zira, insanoğlu, zaman içerisinde, zarar verdiği doğaya muhtaç olduğunu anlamaya başlamış, doğayı, çevreyi ve hayvanları da korumak için hukukî düzenlemeler yapmaya başlamıştır. Bu düzenlemeler ilk olarak hayvan gönencine yönelik olarak yapılmıştır. Hayvan gönencinin kabulü ile hayvanların bir takım haklarının olduğu gerçeği 1960'lı yıllarda pek çok ülke tarafından kabul edilmiştir. Gönenç kavramının uluslararası düzeyde benimsenmesinden sonra Hayvan Hakları Evrensel Bildirgesi 1978 yılında ilân edilmiştir. Bildirgenin 14 üncü maddesi gereği, üye her devlet hayvan haklarını kanun düzeyinde mevzuatlarına aktarma borcu altına girmiştir. Ancak, bu hukukî gelişmelere rağmen eski çağlardan günümüze kadar uzanan süreçte hayvanlara mülk gözüyle bakılmış, hayvanlar sıradan bir eşyadan farklı görülmemiştir. Ancak, 1990'lı yıllardan sonra doğaya ve hayvanlara verilen değerin artması ile bazı ülkeler hayvanların eşya olmadığını mevzuatlarına aktarmaya başlamışlardır. Bu gelişmeler ışığında, Türkiye'deki durum nazara alındığında, ülkemizde 2004 yılında yürürlüğe giren Hayvanları Koruma Kanununun maalesef yeterince koruma sağlayamadığı görülür. Bu sebeple, son dönemde, hayvan hakları savunucuları tarafından gösterilen çabalar sonucu, Hayvanları Koruma Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı adıyla bir kanun tasarısı meclis gündemine taşınmıştır. Ancak, bu Tasarının da hayvanların korunması için yeterli olmadığı ifade edilmelidir. Bu yüzden, bu çalışmada, güncel gelişmeler ışığında Türkiye'de hayvanların korunması adına yapılması önerilenler ana hatlarıyla ele alınmıştır.Öğe Borçlar Kanununun Kira Sözleşmesine İlişkin Genel Hükümlerinin Değerlendirilmesi(Selçuk Üniversitesi, 2013 Haziran) Akçaal, Mehmet; Uyumaz, AlperSon dönemde, Türk Hukukunda temel kanunlara ilişkin olarak önemli değişiklikler gerçekleşmektedir. Bu kapsamda, 818 sayılı eski Borçlar Kanunu ile 6570 sayılı Gayrimenkul Kiraları Hakkında Kanun 1 Temmuz 2011 tarihinde yürürlükten kaldırılmış ve ortaya çıkacak boşluğu doldurmak üzere, 6098 sayılı Borçlar Kanunu yürürlüğe girmiştir. Böylece, kira sözleşmesi, Borçlar Kanununda “Genel Hükümler”, “Konut ve Çatılı İşyeri Kiraları” ve “Ürün Kirası” olmak üzere üç ayırımda düzenlenmiştir. Bu sayede, her ne kadar bazı değişiklikler yapılmış olsa da, 6570 sayılı mülga Kanun hükümleri, Borçlar Kanununun bünyesine dâhil edilmiştir. Çalışma kapsamında, 6098 sayılı Borçlar Kanununda yer alan kira sözleşmesinin genel hükümlerine ilişkin yenilikler ve değişiklikler incelenmiştir.Öğe DEMİRYOLU İLE YOLCU TAŞIMACILIĞINDAN KAYNAKLANAN AKİT DIŞI HUKUKÎ SORUMLULUK(2016) Uyumaz, Alper; Tokat, HüseyinDemiryolu aracının işletilmesi dolayısıyla üçüncü kişilerin uğradıkları zararlar karşısında demiryolu aracı işletenin akdî ve akit dışı hukukî sorumluluğu meydana gelecektir. Akit dışı sorumluluk, sözleşme dışı temellere dayanan bir haksız fiil/tehlike sorumluluğu olarak nitelendirilmektedir. Bununla birlikte, taşıyıcı ile aralarında sözleşmeden kaynaklanan bir taşıma ilişkisi bulunan yolcuların da demiryolu aracının sebep olduğu zararlardan ötürü haksız fiil sorumluluğu hükümlerine kıyasen taşıyanın sorumluluğuna başvurmaları mümkündür. Böyle bir durumda, akdî sorumluluk ile akit dışı sorumluluk hükümlerinin yarışması söz konusu olacağından, zarar gören, şartları dâhilinde dilerse akdî, dilerse akit dışı sorumluluk hükümlerine başvurabilir. Eski Borçlar Kanunu döneminde demiryolu aracının işletilmesi dolayısıyla üçüncü kişilerin ve yolcuların uğradıkları zararlar karşısında demiryolu aracı işletenin akit dışı hukukî sorumluluğuna uygulanabilecek özel bir kanun veya genel bir tehlike sorumluluğu hükmü olmadığı için sorumluluğun hukukî niteliği öğretide tartışmalıydı. Bu tartışmalar, tehlike sorumluluğunun kural mı yoksa istisna mı olduğuna ilişkindi. Tehlike sorumluluğunun istisna olarak kabul edilmesi hâlinde benzeri olgular için herhangi bir düzenleme bulunmadığından, hakkaniyete aykırı düşen farklı sonuçların ortaya çıkması kaçınılmazdır. Bu adaletsizliği gidermek amacıyla öğretinin, demiryolu aracının işletilmesi dolayısıyla üçüncü kişilerin ve yolcuların uğradıkları zararlar karşısında demiryolu aracı işletenin akit dışı hukukî sorumluluğuna ilişkin çeşitli görüşleri ve Yargıtay'ın çeşitli kararları söz konusudur.Öğe FRAMEWORK AGREEMENTS UNDER TURKISH LAW(2017) Uyumaz, Alper; Oumer, Kamil AbduClassical contract law prioritizescertainty over flexibility. In commercialtransactions, however, flexibility is asimportant as certainty. Contractualtransactions are also usually expensivein terms of the time, effort and moneythey require to negotiate, draft andfollow up the enforcement of theagreement. To increase flexibility andmitigate the aforementioned problems,non-binding framework agreementsthat eases the formation of many futurebinding contracts are becoming moreattractive in certain areas of contractualtransactions. This article examinesthe concept of framework agreementunder the Turkish law. It focuses onlegislations and case laws related withframework agreements in the TurkishLaw of Obligation, the Turkish PublicProcurement law and Turkish Labourlaw.Öğe İcra ve İflas Hukukunda Gecikmiş İtiraz(Selçuk Üniversitesi, 2010) Uyumaz, AlperBorçlunun, hakkındaki takip açısından hayatî değer taşıyan ödeme emrine itiraz süresini kusursuz olarak, kendi iradesi dışında meydana gelen bir sebepten ötürü kaçırması durumunda, menfaatlerin telifini esas alan kanunkoyucu, İcra ve İflâs Kanununun 65. maddesi ile gecikmiş itiraz müessesesine yer vermeyi uygun bulmuştur. İcra ve İflâs Hukukunda, ödeme emrine itiraz süresini kaçırmanın ve bu durumun hak düşürücü özelliğinin tek istisnası gecikmiş itiraz müessesesidir. Zira, ödeme emrine itiraz süresini, kusuruna dayanmayan kabul edilebilir bir mazereti sebebiyle kaçıran bir borçlunun, kesinleşmiş takibi durdurabilmesinin tek yolu gecikmiş itirazda bulunmaktır. Bu bakımdan, gecikmiş itirazın hukukî niteliğinin, İcra ve iflâs Hukuku anlamında bir hukuksal çare olduğu kabul edilebilmektedir. Gecikmiş itiraz talebinde bulunmak tek başına takibi durdurmazsa da, ödeme emrine itirazın kaçırılmasına sebep gösterilen mazeretin incelemeyi yapan mercii tarafından kabulü ile birlikte takip duracaktır. Ancak, incelemeyi yapan mercii, duruma göre ihtiyatî tedbir niteliğindeki bir karar ile de, daha gecikmiş itiraza ilişkin talebi incelemeye başlamadan takibi durdurabilir. Ayrıca, incelemeyi yapan merciin, kanunda sınırlı şekilde sayılmış mazeret sebepleriyle bağlı olmaması da müesseseye ayrı bir özgünlük kazandırmaktadır. Gecikmiş itiraza ilişkin kanunî düzenlemenin, mazeret ve itiraz sebeplerinin yetkili ve görevli mercie birlikte verilmesi, duruşma ilişkin harç ve masrafların da peşinen yatırılmış olmasını şart koşması bakımından gecikmiş itirazın bir an önce karara bağlanması amacını gütmekte olduğu söylenebilir. Hemen belirtmek gerekir ki, İcra Hukukunda olduğu gibi, İflâs Hukukunda da uygulanabilirliği tartışmasız olan gecikmiş itiraz müessesesine, kambiyo senetlerine mahsus takip hukuku açısından özel olarak yer verilmiş olması, adî (genel) iflas yoluyla takiplerde müessesenin uygulanma kabiliyetine sahip olmadığı şeklinde yorumlanmamalıdır. Son olarak, açık bir kanun hükmü olmamasına rağmen, gecikmiş itiraza talebine ilişkin olarak ilgili merciin verdiği karara karşı üst yargı denetimine, bu anlamda temyiz ve karar düzeltme yollarına başvurulabilmesine bir engel olmadığı belirtilmelidir.Öğe İlaç ve Biyolojik Ürünlerin Klinik Araştırmalarına Katılacak Çocuklardan Olur (Rıza) Alınması(Selçuk Üniversitesi, 2023 Temmuz) Uyumaz, AlperÇocuk klinik araştırmaları, yeni bir tıbbî yöntemin, bir ilacın ya da tıbbî cihazın bu konuda uzman araştırmacı hekimler (araştırma ekibi) tarafından çocuklar üzerinde denenmesini gerektiren, henüz olağan hale gelmemiş tıbbî uygulamalar ve bu uygulamalara yönelik araştırmalardır. Aslında, klinik araştırmaların çocuklar üzerinde yapılması istisnai bir durumdur. Zira, mevzuat gereği, klinik araştırma konusunun doğrudan çocukları ilgilendirdiği veya sadece çocuklarda incelenebilir klinik bir durum söz konusu ise çocuklar üzerinde araştırma yapılabilir. Ayrıca, yetişkinler üzerinde yapılmış araştırmaların sonucunda elde edilmiş verilerin çocuklarda da geçerliliğinin kanıtlanmasının zorunlu olduğu durumlarda çocuklar üzerinde klinik araştırma yapılabilir. Klinik araştırmalar, araştırma ekibinin kurduğu hipoteze göre kimi zaman sağlıklı, kimi zaman da hasta çocuklar üzerinde yapılabilmektedir. Dahası, klinik araştırmalarda, karşılaştırmalı olarak hem hasta hem de gönüllü çocuklar birlikte incelenebilir. Klinik araştırmalarda evrensel olarak kabul edilen temel ilke, insan hayatının, sağlığının ve kişilik hakkının korunmasıdır. Klinik araştırmanın konusu çocuk olduğu zaman ise çocuğun üstün yararının korunması ilkesi gereği çocuğa, açık rızası olsa bile zarar verilmemesi esastır. Çocuklar üzerinde yapılacak klinik araştırmanın en önemli şartı, klinik araştırmaya başlanmadan önce çocuktan ve yasal temsilcisinden aydınlatılmış olur (rıza) alınmasıdır. Bu evrensel kurala aykırı yapılan araştırmalar, hem ceza hukuku bakımından suç olur hem de hukukî sorumluluk anlamında araştırma ekibinin tazminat sorumluluğunu doğurur. Bu arada, rıza alınsa bile ortaya çıkacak zararlardan dolayı hukukî sorumluluğun devam ettiği belirtilmelidir.Öğe IN TERMS OF CONSUMER PROTECTION IN BANKING ACTIVITIES, DEMANDED UNFAIR FEES AND COSTS ALSO REPAYMENT OF THEM(ISTANBUL UNIV, FAC LAW, 2016) Uyumaz, Alper; Akdağ, İdrisWithin the framework of the banking activities, various legal transactions are performed between the banks-financial institutions and consumers. The banks and financial institutions demand certain fees and costs in relation to these transactions, which have the characteristics of consumer transaction. In the period of the Law numbered 4077, many disputes related to these transactions have been occurred between the banks-financial institutions and consumers. In terms of this, subjects most of the disputes heard at the arbitration committee for consumer problems and consumer courts have been consisted of consumer loan agreements and fees and costs demanded from consumers for credit cards. High Court of Appeal (Yargitay), has developed case law at the disputes appealed to it that the fees and costs may be claimed from the consumers provided that these are fair, reasonable and documented. In this context, principles in Law on Protection of Consumers numbered 6502 have been set out to clarify what kind of fees and costs may be claimed against the consumers. Also, the type of the fees and costs which may be claimed have been identified in the Regulation on Principles and Procedures Related to Fees to be Charged on Financial Consumers issued based on this Law. With these regulations, it is intended to avoid claim of unfair costs and fees from consumers.Öğe İnşaat Kazalarından Doğan Hukukî Sorumluluk(2015) Uyumaz, Alper; Erdoğan, KemalTeknolojinin gelişmesi, inşaatların şeklini ve büyüklüğünü etkilemiştir. Bu sayede, insanlar eskiden yapamadıkları yapıları yapar hâle gelmiştir. Ne yazık ki, bu değişim, inşaat kazalarının şeklini değiştirmiş ve meydana gelme sıklığını arttırmıştır. Diğer taraftan, yaşanan bir inşaat kazasında zarara uğrayan kişiler, çok farklı kişiler olabilmektedir. Bu kişiler, iş yerinde çalışan bir işçi olabileceği gibi, inşaatın yapıldığı araziye komşu olan taşınmazın maliki veya inşaat ile hiç ilgisi olmayan üçüncü bir kişi de olabilmektedir. Bu durum, inşaat kazaları sonucunda ortaya çıkacak sorumluluk türlerinin değişmesine neden olmaktadır. Bu çalışmada, inşaat kazasından doğan hukukî sorumluluk ve zarara uğrayan kişilerin başvurabilecekleri hukukî yollar incelenmeye çalışılmıştır. Bu sebeple, işverenin, yapı malikinin ve taşınmaz malikinin sorumlulukları, bu sorumluluk türlerinin şartları farklı görüşler dikkate alınarak incelenmiştir. Bu sorumluluk türleri arasında, işverenin sorumluluğunun hukukî niteliği konusundaki tartışmalara yer verilmiştir. Sorumluluğun şartları açıklandıktan sonra, oluşan zararlar miktarının nasıl tespit edileceği ve davanın açılabilmesi için izlenecek hukukî prosedür açıklanmaya çalışılmıştır. Diğer taraftan, bir şeyin "yapı eseri" sayılabilmesi için inşaatın tamamlanmasının gerekip gerekmediği konusunda öğretideki farklı görüşlere yer verilmiştir.Öğe KARŞILAŞTIRMALI HUKUKTA VE TÜRK HUKUKUNDA HUKUK EĞİTİMİ VE HUKUK KLİNİĞİ(2015) Uyumaz, Alper; Erdoğan, KemalHukuk, bir iyilik ve hakkaniyet sanatıysa; insanlar arasında adaletin en iyi şekilde gerçekleşmesi gerektiğini amaçlamayan bir hukuk sisteminde hukuktan bahsetmek imkânsızsa, hukuku özüne, yani adalet ve hakkaniyete döndürecek hukukçulara ihtiyaç duyulduğuna olan inançtan yola çıkarak hukuk eğitimi yeniden ele alınmalıdır. Özellikle, ülkemizde hukuk eğitimi alanında meydana gelen son değişiklikler ve yenilikler dikkate alınırsa, hukuk eğitimi alanında derin ve köklü bir reforma gidilmesinin zorunlu olduğu ifade edilmelidir. Bu noktada, hukuk fakültesi kontenjanlarının artırılması, neredeyse her üniversite bünyesinde yeni hukuk fakültelerinin kurulması isabetli olmamıştır. Kontenjan artırımı ve öğrenci kabulünde taban puanların düşmesi, göreceli de olsa hukuk eğitimi için yeterli donanıma sahip olmayan öğrencilerin hukuk fakültesine kabulü anlamını taşımaktadır. Fiziksel alt yapı yetersizliği ile kurulan bu yeni fakültelerde ciddî öğretim üyesi eksiklikleri de bulunmakta, bu fakülteleri kazanan öğrenciler kimi zaman taşıma eğitim ile başka şehirlerdeki fakültelerde eğitim görmektedirler. Bu arada, hukuk eğitiminde klasik yöntem olan salt takrir sistemi ile eğitimden vazgeçilerek pratiği de kapsayan, hatta teoriden çok pratiğe eğilerek öğrenciye bir bilgiyi ezberletmek yerine fikir üretme, muhakeme yapma, uyuşmazlık üzerine yaratıcı düşünme teknikleri öğretilmelidir. Pratik ders olarak ifade bulan uygulama çalışmalarında varsayıma dayalı, masa başında üretilmiş senaryolardan uzaklaşılarak, gerçek hukukî uyuşmazlıklar üzerine çözüm üretme yeteneğini geliştirecek bir öğretme tekniği benimsenmelidir. Hiç şüphesiz, bu da hukuk kliniğinin bir kurum ve yöntem olarak hukuk eğitiminde tüm hukuk fakülteleri bünyesinde hayata geçirilmesiyle gerçekleşecektir.Öğe Kiraya Verenin Hapis Hakkı(Selçuk Üniversitesi, 2022 Eylül) Uyumaz, Alper; Savaşan, ErenGenel hapis hakkı taşınır rehninin bir türü olarak TMK.m.950-953’te düzenlenmiştir. Ancak, Türk Medenî Kanununda aynı bölümde düzenlenen teslime bağlı rehinden farklı olarak, hapis hakkı iradi bir rehin türü değildir. Yani hapis hakkı, teslime bağlı rehnin aksine, kanunda belirtilen şartların oluşmasıyla, herhangi bir aynî sözleşmeye gerek kalmaksızın kendiliğinden doğar. Türk Medenî Kanununda yer alan düzenlemelerden yola çıkarak hapis hakkı, alacaklının zilyetliğinde bulunan borçluya ait taşınır malların ya da kıymetli evrakın iade edilmeyerek, alacağın teminatı olarak tutulması ya da para çevrilmesi yetkisini içeren bir aynî hak olarak tanımlanabilir. Alacağını elde edemeyen alacaklının eşyayı paraya çevirerek tatmin edilmesine imkân veren hapis hakkı rehin hakkına benzer. Bu nedenle, bu hakkın aynî nitelikte olduğunu kabul etmek yerinde olacaktır. Öte yandan, kiraya verenin hapis hakkı, kira sözleşmesinin esaslı unsurlarından olan kira bedelinin ifasında yaşanabilecek sorunları önlemek için getirilmiştir. Üç aylık kira bedelini güvence altına alan bu hapis hakkı, kiraya verenin kira alacağını güvence altına alan düzenlemelerin başında gelir. Yeterince uygulaması bulunmayan kiraya verenin hapis hakkı konusunda uygulamada bir takım tereddütler bulunmakta, bu tereddütler de müessesenin uygulanmasının artmasını engellemektedir. Kiralayanın hapis hakkı, hukuk profesyonelleri tarafından başvurulan bir yol olmaya başlayınca yerel ve haliyle üst yargı mercii kararları artacak; kiraya verenin hapis hakkının hem uygulama alanı genişleyecek hem de yasal düzenlemenin sınırları daha belirli hale gelecektir. İşte, bu müesseseye tanınırlık kazandırmak için bu çalışma kaleme alınmış, özellikle müessese ile ilgili tartışmalı konular irdelenmeye çalışılmıştır.Öğe Motorlu taşıt rehni(Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2011) Uyumaz, Alper; Ayan, Mehmet743 sayılı Medenî Kanun zamanında taşınır bir eşya olan motorlu taşıt üzerinde eşyanın zilyetliğinin malikte bırakılarak rehin tesisinin söz konusu olmaması, motorlu taşıt rehni alanında ciddî sorunların yaşanmasına, rehin verenin motorlu taşıttan yararlanamamasına, rehinli alacaklının motorlu taşıtı muhafazada güçlük çekmesine, bu sebeple muvazaalı ya da kanuna karşı hile oluşturan işlemlerin ortaya çıkmasına sebep olmaktaydı. Bu soruna çözüm bulmak isteyen kanunkoyucu, 4721 sayılı Medenî Kanunun 940. maddesine yeni bir fıkra ekleyerek mehaz İsviçre Medenî Kanunundan farklı olarak, Türk Hukuku bakımından yeni bir teslimsiz ve sicilli taşınır rehni (taşınır ipoteği) türü benimsemiş, emredici nitelikte olmayan MK. m. 940/II hükmünü ihdas etmiştir. Öğretide, kanunkoyucunun bu eğiliminin bankaların daha kolay ve hızlı kredi verme çabasıyla siyasi iktidara uyguladıkları baskıya bağlanabileceği ifade edilmektedir. Ulusal çapta bu realiteyi göz ardı etmek pek mümkün değilse de uluslararası hukukta benzer eğilimlerin 90'lı yıllarda başladığı ve 2000'li yılların başında kanunlaşma hareketleriyle sonuçlandığı söylenebilir. Bu düşünce akımını EBRD (European Bank for Reconstruction and Development)'nin başlattığı ifade edilebilir. Teslimsiz ve sicili taşınır rehnine ilişkin Türk öğretisindeki ve karşılaştırmalı hukuktaki bu yansımaları nazara alınca, Türk Medenî Kanunun bu hükmünün amaçlananı karşılama noktasında yeterli olamayacağı, hükmün mevcut sistemle uyumlu olarak uygulanmasında zorlukların yaşanacağı ve yeterli alt yapı çalışması yapılmadan kanunlaştırıldığı belirtilmelidir. Bu sebeple, MK. m. 940/II çerçevesinde ortaya çıkacak temel sorun, motor taşıtların rehnedilmesi olacağı için, bu sorunu ve bu sorunun farklı açılımlarını çözmek adına bu çalışmada motorlu taşıt rehni ayrıntılarıyla irdelenmeye çalışılmıştır.Öğe Rödovans sözleşmesi(2015) Uyumaz, Alper; Güngör, FatmaRödovans, maden ruhsat sahalarının işletme hakkının özü kendisinde kalması koşuluyla hak sahibi tarafından sözleşme ile gerçek veya tüzel bir kişiye, bir süre tahsis edilmesidir. Bu sözleşme gereğince, rödovans veren, maden ocağının işletilmesini üstlenen özel veya tüzel kişi, ruhsat sahibine, ürettiği her bir ton maden için önceden ödemeyi taahhüt ettiği meblağ kadar bir ücret öder. İşte bu sözleşme ilişkisine rödovans sözleşmesi denilmektedir. Rödovans, herhangi bir şekle tâbi olmayan, tam iki tarafa borç yükleyen, isimsiz/ atipik, karma bir sözleşmedir. Önceden kanunî anlamda hukukî bir dayanağı olmayan rödovans sözleşmesinin 3.2.2005 tarihinde 25716 Sayı ile Resmî Gazetede yayınlanan Madencilik Faaliyetleri Uygulama Yönetmeliğinde düzenlenmesi ile birlikte kanunî anlamda olmasa bile hukukî anlamda bir dayanağa kavuştuğu söylenebilir. Yargıtayın istisnai sayılabilecek bazı kararlarında, rödovans sözleşmesini asıl işveren-alt işveren ilişkisine benzettiği, rödovans sözleşmesi için bu ilişkiye ilişkin hükümlerin kıyasen uygulanacağını kabul ettiği söylenebilir. Ancak, hem Yargıtayın pek çok kararında hem de öğretide Türk Borçlar Kanunu nun ürün kirasına ilişkin hükümlerinin kıyasen uygulanması gerektiği ileri sürülmektedir.Öğe Tarımsal arazilerde mülkiyetin devri(2018) Uyumaz, Alper; İlhan, Onurİnsanoğlunun topraktan ürün elde etmeyi öğrenmesi ile tarım devrimi gerçekleşmiştir. Bununla beraber,tarımsal arazilerin diğer insanlar ve canlılardan korunması ihtiyacı doğmuştur. Bu koruma ihtiyacı,daha önce göçebe yaşayan insanları, ekili alanlar etrafında ya da yakınında yaşamaya zorlamıştır. Bu dainsanların yerleşik hayata geçmesinde önemli bir etken olmuştur. Yerleşik hayata geçişle özel mülkiyetanlayışı ortaya çıkmış ve insanlar belli malvarlıklarına en başta da tarımsal araziler ve çiftliklere sahipolmaya başlamıştır. Sanayi devrimi ile tarımın insan hayatındaki öneminin azalması sonucunda,insanlar büyük kentlerde yaşamaya başlamış, tarımsal araziler gitgide küçülmüş ve verimsizleşmiştir.Bunun üzerine, pek çok ülkede olduğu gibi ülkemizde de tarımsal arazilerin ve toprağın korunması içinkanunlar çıkarılmıştır. Böylece, kural olarak sınırsız bir aynî hak olan mülkiyet hakkı, bu kamusal amaçiçin sınırlandırılmıştır. Çeşitli mevzuat hükümleri ile bu tarımsal arazilerde mülkiyet hakkının devrive kazanılması bir dizi kurala bağlanmıştır. Bu çalışma, bu mülkiyet hakkının devrine ve bu tarımsalarazilerin birleştirilmek suretiyle toplulaştırması prosedürüne ilişkindir.Öğe Tasarruf Finansman Sözleşmesinin Feshi Sebebi ile Birikim ve Organizasyon Ücretinin İadesi(Selçuk Üniversitesi, 2023 Ekim) Uyumaz, AlperTasarruf finansman sözleşmesi, belirli bir tasarruf tutarı ve dönemine bağlı olarak konut, çatılı işyeri veya motorlu araç edinimi için müşteriye, finansman kullanma hakkı veren isimli bir sözleşmedir. Bu sözleşme gereğince şirket müşteriye ait birikmiş tasarruf tutarını yönetme, geri ödeme ve finansman kullandırma yükümlülüğü altındadır. Şirketin bu hizmeti karşılığı organizasyon ücreti alma hakkı bulunmaktadır. Sözleşmenin tasarruf dönemi sonundan önce sona ermesi durumunda müşteriden tahsil edilen organizasyon ücreti ve birikimin iadesi hususunda uyuşmazlık çıkmaktadır. Sözleşmeden cayma hakkı yalnızca müşteriye tanınmıştır. Cayma durumunda, şirket müşterinin birikim miktarını ve organizasyon ücretini kesintisiz iade etmek zorundadır. Kural olarak sadece müşteriye tanınan sözleşmenin feshi durumunda ise, şirketin birikimi ödemesi gerekir. Ancak, konu organizasyon ücreti bakımından tartışmalıdır. Bu hususta, organizasyon ücretinin tasarruf dönemi esas almak suretiyle orantılı olarak iade edilmesi gerektiği kabul edilmelidir.Öğe The theory of legal clinic in education of law(ELSEVIER SCIENCE BV, 2015) Uyumaz, Alper; Erdogan, KemalThe Legal Clinic, as a definition, is to teach law students how they can use their abstract and theoretical information while solving juridical disputes. Although the idea of legal clinic dates back to the past, the notion of legal clinic is a recent one. It is the reason of emerging of legal clinic that law students must get in touch with practical law comprised of activities of courts and disputes among people. About legal clinic, institutions were established and books were written in developed countries. Thus, law students became skilful at carrying out what they learn at their faculties. Nevertheless, this method being valued very much at an international level is not, unfortunately, implemented in Turkey. Hence, law students in Turkey are graduated from their faculties with only theoretical information. Consequently, they cannot make use of their information when they faced with real cases and a disconnection between theory and practice shows up. Here, this study deals with activities necessary to implement legal clinic in Turkey. In this way, the law students will learn how to use their theoretical information in practice and the partway to justice will become easy and fast(2). (C) 2015 The Authors. Published by Elsevier Ltd.Öğe Tüketici Hukukundan Doğan Uyuşmazlıkların Alternatif Çözüm Yolları(Selçuk Üniversitesi, 2012 Haziran) Uyumaz, AlperUyuşmazlıkların çözümü amacıyla mahkemeler tarafından yürütülen dava yoluna alternatif olarak sunulan uyuşmazlık çözüm yöntemlerine, genel ve en geniş anlamıyla alternatif uyuşmazlık çözümü denilmektedir. Alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemlerinde, tarafsız ve nesnel üçüncü bir kişi taraflara söz konusu uyuşmazlığı çözmek adına hukuki yardımda bulunmaktadır. Ancak, tarafların karşılıklı uzlaşmasını gerektiren alternatif uyuşmazlık çözme yöntemleri her uyuşmazlığa uygulanma kabiliyetine sahip değildir. Bu açıdan konuya yaklaşıldığında, tüketici hukukundan doğan uyuşmazlıklara alternatif uyuşmazlık çözme yöntemlerinin uygulanma kabiliyetinin olduğunu söylemekte sakınca yoktur. Karşılaştırmalı hukukta, bu yargıyı destekleyen pek çok uygulamasıyla alternatif uyuşmazlık çözüm yolları çoktan yerini almıştır. Bu çalışmanın odak noktasını oluşturan "Türk Hukukunda Tüketici Uyuşmazlıklarının Alternatif Çözüm Yolları" konusu, bu incelemede alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemleri Türk Hukukunda henüz yeterli uygulanabilirliğe sahip olmadığından, uygulamada görülen birkaç örneği nazara alınarak ele alınmıştır. Bu çalışmada özellikle, Tüketici Sorunları Hakem Heyeti, Medenî Usul Hukukunda yer alan önemli bir boşluğu dolduran, kanun tarafından düzenlenmiş, mahkemelerce yürütülen yargılamaya alternatif teşkil eden bir niteliğe sahip olduğundan, incelenmeye değer görülmüştür.Öğe TÜRK HUKUKU'NDA GEBELİĞİN SONLANDIRILMASI(2016) Uyumaz, Alper; Avcı, YaseminGebeliğin sonlandırılması diğer hukuk sistemlerinde olduğu gibi Türk Hukuku'nda da tartışmalara neden olmuştur. Bu tartışmalar daha çok kadının kendi bedeni üzerinde karar verme hakkı ile henüz kişiliğini kazanmamış ceninin geleceğe dönük yaşama umudunun çatışması hâlinde hangi çıkarın üstün tutulacağına ilişkindir. Türk Hukuku'nda gebeliğin sonlandırılması, Nüfus Planlaması Hakkında Kanun'da, bu kanuna dayanılarak çıkarılmış Rahim Tahliyesi ve Sterilizasyon Hizmetlerinin Yürütülmesi ve Denetlenmesine İlişkin Tüzük'te ve Türk Ceza Kanunu'nda düzenlenmiştir. Bu hükümlerle gebeliğin isteyerek sonlandırılması, sorunlu gebelikler açısından gebeliğin sonlandırılması, cinsel saldırı hâlinde gebeliğin sonlandırılması ve gebeliğin sonlandırılması için aranan iznin alınacağı kişiler ve iznin alınma usulü düzenlenmiştir. Bu çalışmada, düzenlenen bu hükümlerin kapsamı, kadının kendi bedeni üzerinde karar verme hakkına nasıl sınırlamalar getirildiği ve bu hükümlerin uygulanabilirliği hususu ortaya konulmaya çalışılmıştır. Türk Ceza Kanunu'nda düzenlenen çocuk düşürme ve düşürtme suçlarına ise, cinsel saldırı hâlinde gebeliğin sonlandırılması hükümleri dışında değinilmemiştir