Temel İslam Bilimleri/Makale Koleksiyonu

Bu koleksiyon için kalıcı URI

Güncel Gönderiler

Listeleniyor 1 - 20 / 28
  • Öğe
    Vahyin Perde Arkasından Gelişi Bağlamında “Câbir Hadisi”nin Tahlil ve Tenkîdi
    (Selçuk Üniversitesi, 2022 Aralık) Duyğu, Yusuf; Demirel, Harun Reşit
    Vahiy, ilahi kelamın vahye muhatap olan peygamberlere iletilmesidir. Bütün peygamberler vahye muhatap olmuşlardır. Vahiy aracılığıyla peygamberlikleri tescillenmiştir. Peygamberlerin mucizeleri yine vahiy sayesinde gerçekleşmiştir. Son Peygamberin mucizesi de vahiy olan Kur’an-ı Kerim’dir. İnsanların sorumlulukları da vahye şahit olmaları ile başlamıştır. Allah Teâlâ’nın beşer ile iletişime geçmesi Kur’an-ı Kerim’de vahiy kelimesi ile ifade edilmiştir. Vahyin geliş şekilleri Şura Suresi 42/51’de açıklanmıştır. Hz. Peygamber de (s.a.v.) konu ile ilgili izahlarda bulunmuştur. Günümüzde iletişim araçlarının çok hızlı gelişmesiyle birlikte hadislerin yaygın olduğu aşikârdır. Dolayısıyla Hz. Peygamber'in fazileti ile ilgili birçok rivayetin internet ortamında paylaşıldığı görülmektedir. Doğru ile yanlışın birbirine karıştığı rivayetler halkın bilgi dağarcığına girmektedir. Bu rivayetlerden bir tanesi de vahyin gelişi hakkındadır. Cebrâil’in beyt-i ma’mûr’da perde arkasından vahyi Hz. Peygamber’den (s.a.v.) aldığı ve vahyi götürdüğü kişinin yine Hz. Peygamber (s.a.v.) olduğu ile ilgili bir rivayet vardır. Bu rivayet bazı kaynaklarda ‘Câbir Hadisi’ diye geçmektedir. Makalede bu rivayetin tahlil ve tenkidi üzerinde durulurken ayrıca metin içerisinde yer alan yaratılan ilk varlığın Hz. Peygamber’in nûru olduğu ile ilgili ifadeler de incelenmeye tabi tutulacaktır.
  • Öğe
    Deistlerin Vahiy Karşıtlığı-Muhammed Abduh’un Vahiy/Nübüvvet Anlayışı ve Modern Kelamî Yaklaşımlar Üzerine Bir Değerlendirme
    (Selçuk Üniversitesi, 2022 Aralık) Menekşe, Aslı; Türcan, Galip
    Modern çağda, problemler ilahî yardımdan ziyade akıl yürütme gibi insan becerilerinin yardımıyla çözümlenmektedir. Bu bağlamda ilahî vahyi reddetmek ve ancak akılla kavranabilecek bir varlığı kabul etmek üzerine kurulu olan deizm, pek çok insana makul görünmeye başlamıştır. Aynı zamanda, herhangi bir rasyonel temelden yoksun olduğu varsayılan dinî inanç ve pratiklere atıfta bulunurken hurafe kelimesini kullanmak popüler hale gelmiştir. Tanrı’nın varlığı ve kudretinin kabul edildiği deizmde insan, dinî yükümlülükler yani ibadetler ile sorumlu tutulmamaktadır. Deistik iddialara karşı vahyin gerçekliğini ve gerekliliğini, toplumsal ihtiyaç, medeniyetin kurucu unsurları, insanları doğru düşünceye yönlendirebilecek rehberler yani peygamberler üzerinden ispat etmek gerekmektedir. Bu açıdan modernist Müslüman düşünür Muhammed Abduh’un (1849-1905) yenilikçi görüşlerini ve vahiy/nübüvvet savunusunu modern dünyanın kavramları ve anlayışını dikkate alarak izah etme girişimi oldukça önemlidir. Deizm modern çağın popüler inanç yapısı olduğuna göre ona karşı İslamî vahyi savunma yönteminin de modern bakış açısına uygun olması gerekmektedir. Bu bağlamda modern dinî problemlere çözüm arayışında Abduh’un görüşleri vahyin ispatını güncelleme bakımından yol gösterici niteliktedir.
  • Öğe
    İslam Dünyasında Hicri Birinci Yüzyıldan Günümüze Kadar Aşere Kıraatinin Yayılmasının Tarihsel Aşamaları
    (Selçuk Üniversitesi İslami İlimler Fakültesi, 2022) Narol, Süleyman; Fattahi, Huda
    İlahi vahyin Arap Dili’nin ifade kalıplarına bürünmüş hali olan Kur’an'ın anlaşılması ve yorumlanması konusunda Hz. Peygamber, sahabe ve tâbiûn tarafından bir takım usul ve esaslar ortaya konulmuştur. Sonraki dönemlerde de âlimler bu esaslar üzerine her dönemin ihtiyacına göre yeni birtakım ilavelerde bulunmuşlardır. Kur'an'ın anlaşılmasına dair bu usul ve kaideler dinamik bir şekilde asrısaadetten günümüze kadar gelmiştir. Kur'an'ın doğru bir şekilde anlaşılması ve yorumlanmasına dair bu usul ve esasları ele alan Kur'an ilimleri içerisinde kıraat ilmi en önde gelen ilimler arasında yer alır. Kıraat ilminin haiz olduğu bu önem sebebiyle Kur'an’ı anlama ve yorumlama çabası içerisinde bulunan müfessirlerce geçmişten günümüze tarihin her aşamasında kendisine yeterince ilgi gösterilmiş ve bu ilim bütün İslam coğrafyasında nesilden nesile aktarılmıştır. Ancak kıraat ilmine gösterilen ilgiye rağmen ne yazık ki bu ilmin tarihi süreçte İslam coğrafyasında yayılmasını ele alan ve onun tarihçesine yer veren kaynakların oldukça sınırlı olduğu görülmektedir. Kadim dönemden modern döneme kıraat âlimlerinin tasnif ettikleri eserlerde bazı kıraatlerin İslam âleminde belli tarihsel aşamalarda nasıl yayıldığı veya yok olduğu ya da İslam âlemindeki coğrafi dağılımının nasıl olduğu ile ilgili hususlara dair yeterli bilgi bulmak pek mümkün değildir. Bu makale, hicri birinci asırdan günümüze kadar geçen zaman diliminde İslam dünyasının tamamında kıraatlerin yayılış serüvenini ele almayı amaçlamıştır. Özellikle Mekke, Medine, Şam, Kufe, Basra, Mısır, Kuzey Afrika, Endülüs ve Anadolu vb. bölgelerde yayılan kıraatlerin Hicri birinci yüzyıldan günümüze kadarki gelişimi ve bir ülkeden diğer bir ülkeye yayılma sürecini tetikleyen sebeplere ve bir zaman diliminden diğerine geçerken kat ettiği mesafeye yer vermeyi hedeflemiştir. Kıraatlerin yayılmasının sebepleri üzerinde durulurken de bu sebeplerin öne çıkanlarının, kârilerin sahip olduğu şöhret, bu alanda ortaya koydukları etkin faaliyetler, kıraatlerin sahip olduğu özellikler ile siyasi veya mezhepsel motifler olduğu tespiti yapılmış ve bunlar üzerinde durulmuştur. Kıraat ilminin Kur'an ilimleri içerisinde sahip olduğu önem ve kendisine gösterilen ilgiye rağmen aşere kıraatinin tarihi süreçte kat ettiği aşamaları ele alan çok fazla çalışma bulunmadığından bu çalışma söz konusu boşluğu bir nebze de olsa doldurmayı amaçlamıştır.
  • Öğe
    Sünnet-Vahiy Bağlamında Namazın Kılınışı Hakkındaki Görüşlerin Değerlendirilmesi
    (Selçuk Üniversitesi İslami İlimler Fakültesi, 2022) Tuzcu, Recep
    İslâm âlimleri, Hz. Peygamber’in sünnetinin bilgi kaynakları hakkında nübüvvet ve beşer ayrımındaki bazı iltibaslara dayanan farklı görüşler dile getirmişlerdir. Bu konuda dört ayrı anlayış oluşmuştur. Sünnetin tamamının vahye dayandığı görüşüne sahip bazı âlim ve muhaddisler peygamberlerin rüya, ilham, kalplerine doğan bilginin gayrı metlûv vahiy ya da hikmet yani Kur’an dışında bir vahiy olduğu görüşünü benimsemiştir. Âlimlerin geneli ise, Hz. Peygamber’in Sünnetinin bilgi kaynağı olarak Kur’an, gayrı metlûv vahiy, beşerî tecrübe, haber, duyu organları ve nazarî istidlale dayanan görüşleri kabul etmiştir. Geleneği şekillendirmesi açısından Sünnet, Hz. Peygamber’in beşeri tecrübeyi vahiy kontrolünde kendi içtihadıyla yeniden düzenlemesidir. Hz. Peygamber’in Sünneti, illetlerin ve şartların dönüşümünü göz önünde bulundurmak suretiyle değişimin nüvelerini barındıran esas kaynaktır. Hz. Peygamber’in sünnetle dini hayata koyduğu formun bir tür vahiy ve şartlar değişse de değiştirilemez hükümler olduğu hususundaki kanaatlerinden dolayı hadisçiler, kimi düşünce gelenekleri tarafından tenkit edilmişlerdir. Araştırma Hz. Peygamber’in namaz kılınışında sünnetinin kaynağı hakkındaki tartışmaları ve delilleri rivayet ilmi açısından değerlendirmeyi amaçlamıştır. Vahyin tek ürününün Kur’an olduğunu kabul eden Hariciye fırkaları namaza dair uygulamalarda delil alınan hadisleri inkâr etmeleri sünnetin kaynağının ne olduğu tartışmasını gündeme getirmiştir. Nitekim namazın nasıl kılınacağına dair öğretinin Cebrâil tarafından Hz. Peygamber’e talim edildiği görüşüne karşı çıkan söz konusu fırkalar, önceki şeriatlerde de benzer ibadet uygulamasının olduğunu gerekçe göstermişlerdir. Bu âlimler Hz. Peygamber’in namazın kılınışını Cebrâil’in taliminden değil, önceki şeriatlerin uygulamalarından aldığı düşüncesiyle karşı delil ileri sürmüşlerdir. Rivayetlerde Cebrâil’in farklı zamanlarda Hz. Peygamber’le iletişim kurduğu göz önünde tutulduğunda namazın kılınışıyla ilgili namazın Kur’an’ın indirilişine uygun olarak tedricen talim edildiği söylenebilir.
  • Öğe
    Rivayetlerde Bereketli Olduğu Belirtilen Yiyecek-İçeceklerin Tıbb-ı Nebevî Açısından Değerlendirilmesi
    (Selçuk Üniversitesi İslami İlimler Fakültesi, 2021) Karabacak, Mustafa
    İnsan sağlığını koruma ve tedavi etme olarak ifade edilen tıp, insanlık tarihi kadar eskidir. Tıbb-ı nebevî ise insan sağlığının korunmasında, tedavi ve tedavi araçlarının nasıl uygulanacağı konusunda peygamberin tavsiye ve uygulamalarıdır. Tıbb-ı nebevî’nin diğer bir ifadeyle Hz. Peygamber’in tıbbının ilahi kaynaklı mı olduğu yoksa dönemsel ve Arap toplumunun tıp bilgisinden mi kaynaklandığı, konusu kadim bir tartışmadır. Hz. Peygamber’in tıp ile ilgili tavsiyeleri bazı duaların yanında ağırlıklı olarak yiyecek içecek ve bunların farklı karışımlarla kullanımıyla ilgilidir. İnsanoğlunun hayatını ikame edebilmesi için gıda denilen yiyecek ve içecekler zorunlu ve doğrudan bir etkiye sahiptir. Gıdalar, içinde taşıdığı vitamin ve mineraller yönünden birbirinden farklılık arz etmektedir. Ayet ve hadislerde bazı yiyecek ve içeceklerin diğerinden daha besleyici olduğunu belirtmek için bereket ifadesi kullanılmıştır. Çalışmada öncelikle ayet ve hadislerde bereketli olarak belirtilen yiyecek ve içecekler belirlenip bunların tıbb-ı nebevî açısından değerlendirilmesi topluca yapılacaktır. Rivayetlerde bereketli olarak belirtilen yiyecek ve içeceklerin insanların temel ihtiyaçları gıdaların, ulaşımı kolay ve besleyicilik değerinin yüksek olması nedeniyle bereketli olduğu belirtildiği sonucuna varılmıştır.
  • Öğe
    Ramazan Altıntaş, Gençler İnançtan Soruyor
    (Selçuk Üniversitesi İslami İlimler Fakültesi, 2021) Menekşe, Aslı
    Ramazan Altıntaş’ın daha önce neşredilen Sana İtikattan Soruyorlar adlı çalışmasından sonra çağın önemli sorunlarına ışık tutacak nitelikteki Gençler İnançtan Soruyor isimli eseri, dijital çağın sorgulayan gençliğinin dinî anlamda ilgi alanları başta olmak üzere sosyal medya kaynaklı bilgi çeşitliliği ve bu bilgilerin gençler üzerinde olumlu ya da olumsuz etkilerini ele almaktadır.
  • Öğe
    Soner Duman, Günümüz Fıkıh Problemleri
    (Selçuk Üniversitesi İslami İlimler Fakültesi, 2020) Bozbaş, Fatiha
    Yaklaşık son iki yüzyıldır Müslümanların gerek politik zafiyetleri nedeniyle dünya siyasetinde söz sahibi olma özelliğini yitirmeleri ve gerekse Sanayi Devrimi ile başlayan sosyal, iktisâdî, hukukî vb. değişimler İslam dünyasında çözülmesi oldukça zor sorunlar yığınını gündeme getirmiştir. Bu dönem itibariyle seküler medeniyetin dayattığı sorunlarla da baş etmeye başlayan İslam dünyası, sadece hukukî açıdan değil topyekün kendi dışında oluşan değişime ilk etapta kendi değerleri çerçevesinde kalarak ayak uyduramamış, İslam hukukunun hareketli ve dinamik yapısı ortaya çıkan yeni problemlerin çözümünde işlevselliğini ortaya koyamamıştır. Bununla birlikte İslam hukukçuları birtakım metodolojiler geliştirmek suretiyle zamanla mevcut problemlerin çözümüne ilişkin faaliyetlere girişmişlerdir. Günümüzde İslam ülkelerindeki üniversitelerde İslam hukuku alanında yapılan tezler, kitap ve makale telifleri ve kurumsal faaliyetler ortaya çıkan yeni fıkhî meselelerin çözümüne ışık tutmayı hedeflemektedir. Soner Duman’ın incelediğimiz eseri de bu minvalde değerlendirilmesi gereken, son yıllarda mevzuya ilişkin kaleme alınmış çalışmalar arasında popülaritesi bulunan bir teliftir.
  • Öğe
    The Fitrah Line in Change and Innovation
    (Selçuk Üniversitesi İslami İlimler Fakültesi, 2020) Yalçın, İsmail
    Fitrah is a concept construed with intense meanings in Islamic literature that originates from the Quran and Sunnah. The concept of fitrah is used to denote the essence, principles, and rules of creation, as well as a way of expressing the material and spiritual value that each entity possesses due to its creation. Allah has given each entity in the world an innate image and spiritual abilities. Of all these entities, human beings, by having willpower and responsibility, have undertaken the role of Allah's Khalifah on earth. Animals, plants, and other beings continue their existence without willpower, based only on fitrah. However, human beings are required to exercise their will according to fitrah and turn to the good, the beautiful, and the good in their choices. Moreover, they should do this not only for themselves but also for all beings to whom they are directly or indirectly related. Allah has placed the creatures in heaven and on earth at the service of man. While benefitting from these beings, their fitrah should be respected, and the fitrah of other beings should be observed along with the nature of the human being in relations with them. Just as there are certain types of wisdom that can only be understood in how Allah, who is the ruler of all, created all beings according to a certain fitrah, there may also be certain types of wisdom that cannot be grasped easily by all. Therefore, whenever one considers a change on a being -whether it is a human, animal, plant, or something else- one should first respect and try to understand the fitrah that Allah has made innate to that entity. All kinds of change and innovation should be carried out with knowledge and wisdom in a manner that will develop and improve creation and nature.
  • Öğe
    Thomas Bauer, Müphemlik Kültürü ve İslâm: Farklı Bir İslâm Tarihi Okuması
    (Selçuk Üniversitesi İslami İlimler Fakültesi, 2020) Kalkan, Cemal
    Thomas Bauer, eserinde tezlerine ve iddialarına ilişkin güçlü ve ikna edici bir anlatı sunarak okuyucuyu düşünmeye ve sorgulamaya zorlamıştır. Kitabı bu yönüyle başarılı kabul etmek mümkündür. Ancak belirli tikel örnekler üzerinden genellemeler yapması, eserin bu başarısına gölge düşürmüştür.
  • Öğe
    Yüksel Kanar, Abbasî Devrimi, Bağdat ve Beytü’l-Hikme
    (Selçuk Üniversitesi İslami İlimler Fakültesi, 2020) Akpınar, Ömer Faruk
    Emevîlerin siyaset sahnesinden kaldırılıp Abbâsîlerin iktidara geldiği ihtilal ile yaşanan değişim, İslâm tarihine önemli etkiler bırakmıştır. Devlet merkezinin Suriye’den Irak’a taşınması başta olmak üzere idârî ve siyâsî alanda yapılan devrimlerin yanında, gerek İslâm coğrafyasının üzerinde kurulduğu iki kadim medeniyetin dilleriyle kaleme alınmış önemli eserlerin tercüme edilerek İslâm kültürüne dâhil edilmesini daha sistematik bir kisveye bürüyen, gerekse birikim ve tecrübeye dayalı ilmî araştırmaların yapıldığı Beytülhikme gibi bir kurumun ikame edilmesi, ilim ve kültür alanında da büyük bir değişime önayak olmuştur. Bu önemli yapının mahiyeti ve işlevi hakkında birçok araştırma hazırlanmış, konu muhtelif yönleriyle ve farklı bakış açılarıyla tartışılmıştır. Son dönemde bu alanda yapılan çalışmalardan birisi de Yüksel Kanar’ın Abbasî Devrimi, Bağdat ve Beytü’l-Hikme adlı kitabıdır.
  • Öğe
    Değişim ve Yenileşmede Fıtrat Çizgisi
    (Selçuk Üniversitesi İslami İlimler Fakültesi, 2020) Yalçın, İsmail
    Fıtrat, İslâm literatüründe üzerine yoğun anlamlar yüklenen Kur’ân ve Sünnet kaynaklı bir kavramdır. Yaratılışın özünü, ilke ve esaslarını ifade etmek için fıtrat kavramı kullanıldığı gibi her bir varlığın yaratılıştan getirdiği ortalama maddi ve manevi varlığını ifade etmek için de fıtrat kavramı kullanılır. Müşahede âlemimizdeki her bir varlığa Allah yaratılıştan maddi bir suret ve manevi kabiliyetler vermiştir. Varlıklar içinde insan, iradeye bağlı sorumluluk bilincini emanet olarak yüklenerek Allah’ın yeryüzündeki halifesi olma vasfını kazanmıştır. Hayvanlar, bitkiler ve diğer cemâdât ise gayri iradî olarak fıtrat üzere varlıklarını sürdürür. İnsanın sorumluluk bilinciyle iradesini fıtrata uygun olarak kullanması, seçimlerinde iyiye, güzele ve hayra yönelmesini gerektirir. Üstelik bunu sadece kendisi için değil doğrudan ve dolaylı ilişkide olduğu bütün varlıklar için istemeli ve yapmalıdır. Allah gökteki ve yeryüzündeki varlıkları insanın hizmetine vermiştir. Bu varlıklardan faydalanırken onların fıtratlarına saygı gösterilmesi ve onlarla ilişkilerde insanın kendi fıtratı ile birlikte diğer varlıkların da fıtratlarının gözetilmesi gerekir. Hakîm sıfatının sahibi olan Allah’ın yaratmasında ve yaratılıştan varlıkları belirli bir fıtrat üzere var etmesinde anlaşılabilen hikmetler olduğu gibi herkesin kolayca anlayamayacağı hikmetler de bulunabilir. Bu sebeple ister insanla, ister hayvan, bitki ve diğer cansız varlıklarla ilgili bir değişiklik olsun, bir değiştirme düşünüldüğünde öncelikle Allah’ın yaratmasına ve koyduğu fıtrata saygı göstermeli ve anlamaya çalışılmalıdır. Her türlü değişim ve yenilik, ilim ve hikmetle, yaratılış ve fıtratı geliştirecek ve iyileştirecek tarzda yürütülmelidir
  • Öğe
    Abdestte çoraplar üzerine meshin hükmü
    (CUMHURIYET UNIV, FAC THEOLOGY, 2019) Yalçın, İsmail.
    Çorap üzerine mesh konusu abdestte mestler üzerine mesh konusunun bir parçasıdır. Abdestte ayakların yıkanması veya mesh edilmesi Kur’an ayetleri üzerinden yürütülen ve rivayetlerle desteklenen bir ihtilaf alanıdır. Abdest alırken ayağa giyilmiş ayakkabı, çorap gibi bir şey varsa bunları çıkartmadan üzerine mesh etmek ve mesh edilecek giyeceğin nitelikleri ise hadis rivayetlerine dayanan ihtilaflı bir meseledir. Ca‘feriyye abdest için ayakların çıplak olarak mesh edilmesi gerektiğini fakat mestler üzerine mesh edilemeyeceğini savunurken, Müslümanların büyük çoğunluğu ayakların yıkanmasını farz olduğunu ve abdestli giyilen mestler üzerine mesh edilebileceğini kabul etmiştir. Mest olarak ayakkabı, bot, çizme, potin gibi deriden yapılmış ayak giysilerini üzerine mesh edilebileceği hususunda ittifak edilmiş; pamuk, keten, yün, keçe gibi maddelerden yapılmış ve genellikle çorap ismiyle anılan ayak giysilerine mesh edilmesi konusunda ihtilaf edilmiştir. Bu sebeple dünya Müslümanlarının bir kısmı çoraplar üzerine mesh etmekte diğerleri etmemektedir. Her iki eğilimi destekleyen güncel fetvalar bulunmaktadır. Bununla beraber, bu konuya iki farklı içtihada uymaktan öte anlamlar yükleyenler bulunmakta ve çorap üzerine mesh edenler sert kınamalara maruz kalabilmektedir. Fıkhî mirasın tahliline dayanan bu araştırmayla tarafların delillerini toplu olarak ortaya koyarak değerlendirmek ve konunun daha iyi anlaşılmasına katkı sağlamak amaçlanmaktadır
  • Öğe
    Hadis edebiyatında Peygamber (s.a.v)’in son günleri ve kırtas olayı
    (2018) Demirel, Harun Reşit
    Zaman, canlılar için, içinden kaçılması mümkün olmayan birgerçektir. Kâinattaki her şey bir zaman içerisinde olmaktadır. Bundandolayı olaylar hakkında hüküm verirken hem olayın cereyan ettiğizaman dilimi hem de olayların nasıl geliştiğinin bilinmesi o olayhakkında sağlıklı karar verilmesini kolaylaştıracaktır.İslam Tarihinde, Peygamber (s.a.v)’in son günleri, ileriki yıllardataraflar arasında kendi lehlerine delil olduğunu ileri sürdükleri oldukçaönemli olayların cereyan ettiği bir zaman dilimidir. Bu zaman dilimindeashabın en çok üzerinde durduğu konu Hz. Peygamber (s.a.v)’invefatından sonra onun yerine kimin geçeceği idi. Rivayetlerebakıldığında Hz. Peygamber (s.a.v.)’in yerine kimin geçeceği hususundaHz. Ali ve Sa’d b. Ubâde gibi bazı sahabenin bir beklenti içerisindeolduğu da anlaşılmaktadır.Biz bu çalışmada Hz. Peygamber (s.s.v)’in son günlerindekendisinden sadır olan bazı vasiyetler ve Kırtas olarak bilinen ve Ehl-isünnet ile Şia arasında polemik konusu olan rivayeti inceleyerek, burivayetlerin sıhhati ile her iki mezhebin konuya bakış açılarınıincelemeyi hedeflemekteyiz. Araştırmamız esnasında her iki tarafın dakonuyla ilgili rivayetleri olabildiğince kendi düşünceleri perspektifindeyorumladıkları görülmekle birlikte; Şia’nın özellikle -yönetimle alakalıdiğer hadislerde yaptığı gibi- ilgili rivayeti tevil ederek Hz. Peygamberinvefatından sonra imamet konusunda Hz. Ali’yi vasiyet ettiğine ilişkinhadis uydurarak, rivayetleri kendi lehlerine kullanma noktasında Ehl-isünnet cenahından daha fazla gayret sarf ettikleri görülmüştür.Bu çalışmada Hz. Peygamber (s.a.v.)’in vefatından önceki son beşgünden başlamak üzere vefatına kadarki süreçte cereyan eden olaylar ile Hz. Peygamber (s.a.v.)’in vefatından sonra imam tayin etmekistediğine ilişkin Kırtas hadisi olarak bilinen rivayet incelenecektir.
  • Öğe
    Kuran'daki "SE'Â" kelimesinin anlam analizi ve Türkçeye çeviri sorunu
    (2017) Narol, Süleyman
    Se'â kelimesi Kur'an-ı Kerîm'de isim ve fiil kalıbında otuz ayette geçmektedir. Lügatte yürümek, hızlı hareket etmek, gitmek ve yönelmek gibi anlamlara gelirken en yaygın biçimde bir işi yapmada ortaya konan gayret ve çaba anlamında kullanılmıştır. Söz konusu kelimenin Kur'an-ı Kerîm'de etmek/koşuşturmak/koşar içtenlikle/ciddiyetle/çabalayarak kullanılmıştır. Bu anlamlar arasında en yaygın olan kullanım ise bir işi yapmada ortaya konulan çaba/gayret ve o işi özümseyerek yapma manasıdır. Kur'an kelimelerinin anlamları üzerine yapılan özel çalışmalar olarak nitelendirebileceğimiz Vücûh ve Nezâir eserlerinde ortaya konan yaklaşım da bu minvaldedir "Se'â" kelimesi meallerin tamamına yakınında kelimenin ender kullanılan anlamları arasında yer alan "koşma" manasında çevrilmiştir. Söz konusu bu anlam pek çok ayetin bağlamına uygun düşmemekte ve okuyucunun zihninde ayetin manasının kavranması konusunda bir takım istifhamlar oluşturmaktadır. Sözgelimi Hz. Musa'nın asasının bir mucize ile yılan oluşundan bahseden Tâhâ suresi 20. ayetteki "se'â" kelimesine "yılanın koşması" şeklinde bir anlam yüklenmesi okuyucunun zihninde yılan nasıl koşar? şeklinde bir istifhamın oluşmasına neden olmaktadır. Ancak "koşma" kelimesi yerine Kur'an'da kullanıldığı anlamlardan birisi olan "hızla hareket etme" manası verilerek "hızla kıvrılan/hareket eden/sürünen bir yılan oldu" şeklinde bir mana verilmesi herhangi bir anlama güçlüğü oluşturmayacaktır. Bu çalışmada dilbilimcilerin ve erken dönem tefsirler başta olmak üzere müfessirlerin, Vücûh ve Nezâir âlimlerinin "se'â" kelimesinin Kur'an'da geçtiği yerlerde kelimeye yükledikleri anlamdan hareketle Türkçeye tercüme edilmesinde tespit edilen hatalar ortaya konulmuş ve bir takım deliller ışığında doğru tercüme örnekleri verilmiştir.
  • Öğe
    Tefsir tarihinde yerleşik bir kabulün tahlil ve tenkidi: İbn Teymiyye'ye göre Hz. Peygamber (s.a) Kur'an'ın tamamını tefsir etmiş midir
    (2017) Sabırlı, Esat
    Hz. Peygamber'in (s.a) tefsir ettiği ayetlerin miktarı hakkında üç farklı görüşün bulunduğu bilinmektedir. Kimi alimler onun tefsirinin belli başlı ayetlerle sınırlı olduğu görüşünü benimserken kimileri de söz konusu tefsirin, muhatapların ihtiyacı oranında olduğunu söylemektedir. Son olarak "Hz. Peygamber (s.a) Kur'an'ın tamamını ashabına beyan etmiştir." şeklinde bir görüşün varlığından söz edilmekte ve bazı kaynaklar, bu görüşün İbn Teymiyye'ye ait olduğunu ileri sürmektedir. Bu çalışma, mezkûr görüşün İbn Teymiyye'ye nispetini, onun tefsir teorisi, beyan anlayışı ve tefsir uygulamaları çerçevesinde ele almayı amaçlamaktadır
  • Öğe
    Sûfîlerin tevhid anlayışı ve boyutları
    (2017) Işıtan, İbrahim
    Sûfî yaşamın temel gayesi, İslam dininin hedefi olan tevhid inancını mânevî karakter taşıyan ahlak prensipleri aracılığıyla hayata geçirmektir. Buna göre tevhid inancının yaşama pratik olarak aktarımı, güzel ahlâkı elde etmenin sonucu olan faziletleri davranışlara yansıtmakla mümkün olmaktadır. Tevhid inancı teorik olarak varlığın Yaratıcısını bir görme düşüncesidir fakat bu inancın hayata geçirilmesi için ahlak boyutuna çeşitli davranış kalıplarıyla yansıması gerekmektedir. Bu çerçeveden bakıldığında sûfî gelenek gizli şirk tehlikesi üzerine çok sıklıkla durmuş ve davranış planında tevhid inancına uygun olmayan hareketlerin gizli şirk alameti olabileceği konusunda uyarıda bulunmuştur. Sûfî geleneğin ortaya koyduğu mânevî yolculuğun gayesi tevhid nurunun kalpte yanmasını sağlamaktır. Bunun gerçekleşmesi için her aşamada kazanılması gereken ahlâki faziletler vardır. Buna göre sûfî yolculuk Yaratıcı ile kulu arasındaki perdelerin kalkmasını ve hakiki tevhide ulaşılmasını amaçlamaktadır. Kısaca ifade edersek, bu makalemizde, tevhid ve güzel ahlak ilişkisi çerçevesinde sûfî yaşamın Müslümanların birlik ve beraberliğine katkısını ele aldık
  • Öğe
    The Semantic Change of Tenses in Arabic Sentences: A Linguistic Study on Tafsir of Beydavi
    (2017) Can, Ahmet Hamdi; Can, Betül; Aly, Emad
    This study deals with sentence structure on the Qur?an in terms of tenses. Indicators of these sentences are naturally undergo a change during the course. In addition, for some reasons, specific meanings are also placed behind the aspect. The Arabic muzari tense expresses present and future tenses. Sentences in the Arabic begin with the tenses then transit to another verb or tense. For some reasons, tense shift causes changes in meaning in the sentence. ...
  • Öğe
    The origin of the creedal elements in Haci Bektas Veli's teachings
    (Ankara Haci Bayram Veli University, 2011) Korkmaz S.
    It is an undisputedly clear and obvious fact that the creedal elements in the teachings of Hajji Bektash Veli stemmed from Islamic belief. These elements can be summarized as the monotheistic belief of God underlying the religion of Islam, the prophecy indicating the messengerhood of Muhammad who is commissioned by God to preach the Holy Qur'an to the whole humanity, the Hereafter where all people will be resurrected after death and the good people will be rewarded in return for their good deeds while the evil ones will be punished in return for their evil actions. Our paper does not cover the analysis of the tenets of the Holy Qur'an, the angels, and the fate or predestination, which are traditionally listed within the articles of Islamic creed. This is because the tenets of the Holy Qur'an, the reason for Muhammad's mission of prophecy, and the angels whose existence is informed of by the Qur'an can be dealt with in the same category. As for the issue of fate, though it does occur in the Qur'an, it should be taken as the laws of nature set by God, not as fatalism or the lack of human will. A shallow glance at the creedal elements in Hajji Bektash's works reveals that he has a deep knowledge of the Qur'an and bases his exposition of the tenets of Islamic creed on the Qur'an. As long as one relies on the writings attributed to Hajji Bektash, one can see that the doctrinal elements of his teachings are the extension of the Islamic doctrinal and Sufi schools dominant in the region like Maturidism and Yesevism. Another source of the Bektashi doctrine is the trace of pre-Islamic Turkish culture that should be associated mostly with the post-Bektashi tradition. It is not doctrinally correct to describe this traditon as an extension of Ja'farism or Shi'ism. On the contrary, this tradition has a peculiar character, finding its origin in Islamic belief and being tinged with pre-Islamic Turkish culture.
  • Öğe
    Sultan Walad's Understanding of Sufism: Between Populism and Theosophy
    (BRILL ACADEMIC PUBLISHERS, 2010) Küçük, Hülya
    Sultan Walad's name is associated with the establishment bind organisation of Mawlawism. As such, he is regarded as the Second Pir/Patron Saint of Mawlawism. After the death of Celebi Husam al-Din, Sultan Walad agreed to succeed to the leadership and in this way established the status of Celebism in Mawlawism. Sultan Walad, R roan of reason, pursued the example of his father without much enthusiasm. He presented his father's teachings to the people in a didactic manner. Along with his father, lie was a devoted disciple of Shams of Tabriz. Consequently, lie could have been as exuberant and vivacious its Shams; however, lie chose not to be. Instead, lie became a man of reason probing to unite the inner and outer worlds and avoiding extremist mystical ideas. He did not want to talk about delicate mystical matters, passing over these kinds of matters in sentences like, "'The pen wrote this far, and then it broke;" "For the wise, a sign is sufficient" and "There are many secrets hidden in this. But it is not allowed to titter them," This is to be seen in his Ma arif and Intiha-nama, his works contain his sermons and counsels respectively.
  • Öğe
    Osmanlılar'da Semâ, Devrân, Raks Tartışmaları ve İki Şeyhülislâm Risâlesi
    (2010) Gürer, Dilaver
    Tasavvuf çevrelerinde görülen ve bir çeşit zikir olarak kabul edilen semâ ve devrân ile ilgili tartışmalar, bilhassa 16. ve 17. yüzyıllarda Osmanlı toplumunu derinden etkilemiş olmakla birlikte, Müslüman toplumlarda tarih boyunca hiç eksik olmamış bir konudur. Neredeyse eli kalem tutan herkes bu konu hakkında fikir belirtmiştir. Osmanlı Devleti’nin en güçlü şeyhülislamlarından Zenbilli Alî Efendi ile Kemal Paşa-zâde’nin (İbn Kemâl Paşa) de semâ ve devrân ile ilgili fetvâları vardır. Halef-selef olan iki şeyhülislamın fetvâları birbirine tamâmen zıttır. Bu makalede konu ile ilgili genel bir bilgilendirmenin ardından şeyhülislamların risâleleri değerlendirilecektir.