Karşılaştırmalı Edebiyat/Makale Koleksiyonu
Bu koleksiyon için kalıcı URI
Güncel Gönderiler
Öğe Sosyal-Kültürel Faktörleri?n Çevi?ri?deki? Rolü(Selçuk Üniversitesi, 2005) Baykan, AliÇeviribilimin yeni bir dal olarak ortaya çıkmasından sonra, çevirinin tanımı, yöntemi, türleri, diğer bilimlerle olan ilişkisi, çevirinin yabancı dil eğitimindeki yeri, çeviri kültür ilişkileri vb. konularda bilimsel olarak henüz tam bir fikir birliği sağlanamamaktadır. Bu durum çok çeşitli fikirlerin ortaya çıkmasının yanısıra, sonuca varma aşamasında çeşitli zorlukları da beraberinde getirmektedir. Ancak ortaya çıkan her yeni görüş ve zorluklar aynı zamanda bu bilimin gelişmesine katkı da sağlamaktadır. Sosyal ve kültürel faktörlerin, çeviri aşamasında önemli roller oynadığı bu fikirlerden ve yapılan çalışmalardan hareketle ortaya çıkmıştır. Bu faktörlerin ulusal ve uluslararası kültürlerin birbirine yakınlaşmasında ne derece rol oynadığı, bu rollerin olumlu, olumsuz ve çevirmene yardımcı veya zorlaştırıcı etkilerinin yanısıra değişik kültürlerin ortaya çıkarılmasında çevirinin rolü, bu makalede irdelenmeye çalışılmıştır.Öğe Edebiyat Sosyolojisi ve Karşılaştırmalı Edebiyat Bilimi - Sanat ve Bilimin Sınır Ötesi Etkileşimi -(Selçuk Üniversitesi, 2009) Cuma, AhmetToplum ve toplumsal normlar edebiyat sanatının ve sosyolojinin ortak kaynaklarıdır. Her ikisinin de amacı bir bakıma dünyanın sırrını çözmektir. Edebiyat ve toplum böylelikle karşılıklı bir etkileşim içindedirler. Edebiyatın tarihsel sürecini inceleyen bir araştırmacı mutlaka bu karşılıklı etkileşime yönelmesi gerekir. Edebiyatı ve sosyolojiyi ortak bir noktada buluşturan husus insandır. Bu, edebiyat sosyolojisinin temelini oluşturur. Batı’da yapılan kuramsal çalışmalardan edebiyat sosyolojisinin merkezde edebiyat eseri olmak şartıyla edebiyat içi ve dışı toplumsal unsurların tamamını kapsadığı anlaşılmaktadır. İlk ortaya çıkışında estetik unsurları gözetmeme eğilimi zaman içinde aşılmıştır. Çünkü tarihsel koşullara bağlı olarak değişim gösteren, dili araç olarak kullanan edebiyatın yansıtma özelliği vardır ve toplumu estetik unsurlarıyla birlikte aktarır. Ancak Türkiye’deki araştırmalar göz önünde bulundurulduğunda, edebiyat sosyolojisinin daha çok edebiyat dışı yöntemle çalışan disipliner bir alan olarak algılandığı anlaşılmaktadır. Bu durum terminolojik bir kargaşa oluşturmaktadır. Karşılaştırmalı edebiyat biliminin literatürlerde kabul edilen üç ekolü vardır. Genellikle edebiyat sosyolojisiyle birlikte anılan fakat birçok farklılığı olan Marksist edebiyat kuramının özündeki edebiyatı sosyal olayların ve ekonominin belirlediği düşüncesi ‘Marksist Karşılaştırmalı Edebiyat Ekolü’nde de görülmektedir. Fakat günümüzde karşılaştırmalı edebiyat bilimi daha çok Amerikan- ve Fransız ekolleri tarzında yürütülmektedir. Amerikan ekolü estetiği öne çıkarırken Fransız ekolü toplum ve ulusal edebiyat merkezlidir. Fakat yine de ulusal üstü çalışır. Her iki ekol de ulusal üstü bir metodu benimsemişlerdir. Fransız ekolü edebiyat dışına fazlaca çıkarak etnoloji, sosyoloji, sosyal psikoloji, politika ve tarih alanlarından oldukça fazla yararlanır. Bundan dolayı edebiyat sosyolojisine uygun bir çalışma alanı hazırlamaktadır. Toplum ve kültürü edebiyat merkezli çalışmalardan ayrı düşünmek bilimsel bir tutum değildir. Karşılaştırmalı edebiyat biliminde çoklu bir kültürel düzlem vardır ve edebiyat ile kültür karşılaştırmaları paralel yürütülmelidir. Bunun gerçekleşmesi için sosyoloji ve edebiyat sosyolojisinin verilerinden yararlanmak gerekir. Disiplinler arası bir yöntemle edebiyat eserine yönelmek edebiyat sosyolojisi çalışmalarının olduğu gibi karşılaştırmalı edebiyat incelemelerinin de temel felsefesini oluşturmalıdır. Küreselleşen dünyamızda uluslar arası edebiyat faaliyetlerinin, edebî çeviri etkinliklerinin, edebiyat-toplum ilişkisinin ülke sınırlarını aşarak artmasıyla birlikte karşılaştırmalı edebiyat bilimi ve edebiyat sosyolojisi önemli bir konuma yerleşmiştirÖğe Sinemadan Edebiyata Farklı Bir Aktarım: Fatih Akın’ın “Im Juli” (Temmuzda) Filmi ile Selim Özdoğan’ın Aynı Adlı Romanının Karşılaştırılması(Selçuk Üniversitesi, 2018) Cuma, Filiz İlknurGelişen teknoloji karşısında insan çevresinin, insanın çevresine olan bakış açısının ve olayları algılamasına paralel olarak sanat dallarında da önemli değişiklikler meydana gelmiştir. Bunun neticesinde edebiyatı birinci derecede ilgilendiren türler ortaya çıkmıştır. Buna en güzel örnek kuşkusuz Sineroman’dır. Bu tür edebiyattan sinemaya uyarlamayı kapsadığı gibi sinemadan edebiyata olan yolculuğu da içermektedir. Bu çalışmada inceleme konusu yapılmış olan yazınsal eser, sinemadan edebiyata aktarılmış olan bir edebiyat yapıtıdır. Bu çalışmada edebiyat ve medya disiplinlerinin arasındaki etkileşimden yola çıkılarak, her iki sanat dalının kendine özgü inceleme ve eleştiri teknikleri ele alınacaktır. “Im Juli”, (Temmuzda) adlı sinema yapıtı ile aynı adı taşıyan romanın incelenmesi sonucunda, her iki eserin de kendi içindeki farklılıklara ve bu farklılıklardan yola çıkılarak görsel anlatımdan yazınsal anlatıma geçişte birbirlerini tamamlayan etkileşim unsurlarına değinilecektir. Kendi kurallarına ve disipliner ölçütlere sahip olan edebiyat ve film türlerinin ve buna bağlı olarak bu iki alanı bilimsel düzlemde ele alan bilim dallarının, anlatım dilleri ve anlatım biçimleri ele alınarak, karşılaştırma yöntemi ile incelenecektir. Birinci bölümde Edebiyat ve Sinema konusu ele alınacaktır. Her iki sanat dalının da kendi içerisinde farklılıkların ve benzerliklerin olduğu ve bu benzerliklerden ve farklılıklardan yola çıkılarak hangi noktalarda kesiştikleri incelenecektir. Ayrıca her iki sanat dalının kesiştikleri noktada farklı bir disiplininin nasıl ortaya çıktığına kısaca değinilecektir. İkinci bölümde yazınsal eserlerin görsel yapıtlara uygulanması/uyarlanması sonucunda sineroman (Literaturverfilmung) adında yeni bir disiplinin nasıl ortaya çıktığı, bilimsel çalışmalar ışığında irdelenecektir. Üçüncü bölümde ise Fatih Akın’ın senaryosunu yazmış ve yönetmenliğini yapmış olduğu “Im Juli” (Temmuzda) adlı uluslararası ödüllü filmini, film çözümleme yöntemiyle incelenecek ve aynı adlı filmden alınıp Selim Özdoğan’ın kalemiyle romana aktarılan yazınsal bir eser ele alınarak çözümlemesi yapılacaktır. Bu çalışmanın amacı, her iki eserde aynı konuyu ele almış olması, benzerliklerin yanı sıra farklılıkların da olabileceğini göstermektedir. buna bağlı olarak beyaz perdeden edebi esere dönüştürülen yapıtların da kendi içeresinde ayrı bir şekilde incelenmesi gerekliliğini ortaya koymaktır. Sonuç Bölümünde filmin senaryosu ile aynı adı taşıyan romanın karşılaştırılması yapılarak, aralarındaki fark ve benzerlikler tespit edilecektirÖğe Türk-Avusturya Edebi ve Kültürel İlişkilerinin Kaynakları ve Tarihi Gelişim Süreci(Selçuk Üniversitesi, 2019) Baykan, AliBaşta Almanya olmak üzere Almanca konuşan milletlerin Türklerle ilk ilişkileri tarihi belgelerde M.S. 12. yy.a dayanır. Friedrich Baborassa ile Sultan II. Kılıçaslan’ın karşılaşması bu ilişkilerdeki en önemli somut tarihi göstergedir. Avusturya’da Alman ırkına ait olduğundan aynı tarihlendirme iki ülke için de geçerlidir. İki ülke ilişkilerini belirleyen kaynaklar, savaşlar seyahatnameler, edebi–tarihi eserler ve ülkelerdeki mimari eserler olarak belirlenebilir. Önce Balkanların daha sonra da İstanbul’un fethi ile birlikte bugünkü Avusturya topraklarına zaman zaman Türk akınları yapılmıştır. Macaristan’ın fethinden sonraki en önemli karşılaşmalar I. ve II. Viyana kuşatmaları ile gerçekleşmiştir. Bu süreçlerde iki halk birbirlerini daha yakından tanımış, günümüzde hala olumlu veya olumsuz yargıların oluşmasına zemin oluşturmuştur. Bunların en önemlileri, “Büyük Türk, Deccal, Türk Çanları, Türk vaazları, Türklerle savaşmak, Tanrı ile savaşmaktır, Türk gibi kuvvetli, Yenilmez Türk” gibi geçerliliğini hala koruyan ifadelerdir. Özellikle Viyana kuşatmalarından sonra pek çok edebi türde eserler yayımlanmıştır. Başta tiyatro, opera, halk şarkıları olmak üzere tablolar, müzik aletleri ve besteleri olmak üzere Türkleri olumlu-olumsuz biçimde konu alan eserlerin sayısı oldukça fazladır. Viyana kuşatmalarından kalan tarihi Türk yapımı binalar, çeşmeler, toplar, savaş malzemeleri, çadırlar, daha sonra yapılan heykeller, sokak, park isimleri bu ilişkilerin önemi gösteren diğer olgulardır. Savaş sonrası dinlerini değiştirerek Avusturya’da kalan Türk kökenli Leopolstatter, Neuchrist, Bessermann, Ofner, Weissenburger soyadlı ailelerde bugün halen mevcuttur. Türklerin Avusturya dolayısıyla Avrupa’ya götürdüğü kahve, kahvehane (Cafe) yarım ay şeklindeki simit (Kipsel) ve Lale bu ilişkilerde önemli yere sahiptir. Tarihten gelen ön yargıların olmasına rağmen özellikle Türk ve Avusturyalı yazarların iki ülke insanlarını konu alan eserler vermesi, gittikçe artan yabancı düşmanlığını ve tarihten gelen önyargılı bakışı hafifletmektedir. Türkiye’deki Avusturya Lisesi, Kültür Ofisleri ve Avusturya’daki Türk Kültür kurumları, Türkoloji bölümleri sayesinde ilişkiler olumlu yönde ilerlemektedir.Öğe Hegel’in Romantik ve Sembolik Sanat Anlayışı Çerçevesinde Mary Shelley ve Ahmed Saadavi’nin Eserlerinde Frankenstein’ın Batı’dan Doğu’ya Yolculuğu(Selçuk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi, 2021) Dağ, Ülfet; Karabulut, Müge ArslanMary Shelley’nin Frankenstein ve Ahmed Saadavi’nin Frankenstein Bağdat’ta isimli eserlerinin konu edinildiği bu çalışmada, eserler Hegel’in sanat ayrımlaştırılmasından yola çıkılarak analiz edilmiştir. Hegel klasik, romantik ve sembolik olarak ayırdığı sanat anlayışını Batı ve Doğu paradigmasında değerlendirmiş ve batıyı romantik sanat, doğuyu simgesel sanat olarak belirlemiştir ve bu belirlemelere dayanak oluşturan özellikleri dile getirmiştir. Hegel’in bu belirlemesinden yola çıkarak Frankenstein eseri batıyı yani romantik sanatı Frankenstein Bağdat’ta doğuyu yani sembolik sanatı temsil ettiği örnekler doğrultusunda açımlanmıştır. Ayrıca eserlerin ortak noktası olan Frankenstein, 19. yüzyıldan günümüze edebiyat ve sinema çevresinde zaman ve coğrafi sınırlar olmaksızın geçerliliğini yitirmeyen bir konudur. Bilim aşığı ve ölümsüzlüğü bulmaya çalışan bir doktorun yarattığı bu yaratık, 200 yıllık bir zaman zarfında Irak topraklarında bilinçli bir şekilde yeniden doğan bir sembol olmuştur. Her iki eserde de yaratık, yaratıcılarının onu yaratım amaçlarından sapıp kendi belirlediği yolda ilerlemiştir. Söz konusu yaratık, yapay ancak ruhu olan bir yaratık olarak okurun karşısına çıkmaktadır. Bu noktada Hegel’in ruh beden diyalektiğini de farklı bir şekilde somutlaştırır. Ancak çalışmanın ana konusu karakter üzerinden ilerlememiştir. Amaç, Hegel’in sembolik ve romantik sanat anlayışına dair belirlediği özelliklerin eserlerde tespit edilmesi ve örneklerle sunulmasıdır. Bu bağlamda romantik ve sembolik sanat özellikleri çerçevesinde diyalektik felsefe, içsellik ve tinsel öznellik, tanrı algısı ve din, ölüm ve insanın iç savaşımı gibi izlekler eserlerde örneklerle irdelenmiştir. Söz konusu noktalardan hareketle romantik batılı Frankenstein’ın doğuya ait özelliklerle sembolik rol değişiminin Hegel’in sanat ayrımının izlerini taşıdığı tespit edilmiştir.Öğe Köroğlu anlatısının Hasan Bey kolu Süleyman Usta versiyonu(MILLI FOLKLOR DERGISI, 2019) Sevindik, Azem.Folk stories, which have become popular due to their special nature meeting the fictional need in Turkish cultural ecology and sociocultural context, include some epic characteristics and they have been adopted as a type that is consequent of an epic story by some researchers. Koroglu performance, which were created in oral cultural environment and then arisen in written and electronic culture, exhibit epic characteristics since they have epic themes. Koroglu narratives, which have been built on heroism and love, have several branches. Koroglu narratives are generally classified as "Western version" and "Eastern version". Koroglu narratives change, vary, and consequently get originalization by gaining diverse characteristics through the hands of a performer. For example, Koroglu, who names the narratives and is the leading actor in them, can be an "epic hero" in a performance of a minstrel; a "folk tale hero" in a presentation of a folk tale performer; or a "story hero" in the hands of a public storyteller. In addition, it can be even observed that Koroglu is a "joke hero" who makes jokes in some of the performance. This situation can be viewed as a proof of the relationship or transitivity among the oral narrative types. The review we have is the cassette record of Koroglu performance by Suleyman Tokay (Suleyman Usta), who travel village by village and city by city and at the same time a tinman and stonemason. This 71-minute performance having about 5340 words by Suleyman Usta, who is a culture conveyer, was recorded by an amateur reviewer through non-oriented review method in Gumustepe (Yapaltin) village of Sarkisla district of Sivas province in the year of 1981. In this recorded narrative, it is observed that a humorous style and narrative techniques was used in a manner that reflects the characteristic of the performer. It is additionally observed that such types as rhyme, proverb, and idiom are used. Based on all these reasons, this narrative study, which is reviewed from Suleyman Tokay, shows the characteristics of "Western version", and is a version of "the Branch of Koroglu-Hamm Nigar, Hasan Bey-Telli Hamm", was named as "The Master Suleyman Version of Koroglu Narrative As a Type of Hasan Bey" and it is preferred to present the review text without changing its oral characteristics so that the performance is attributed to the master of the tradition and its own sociocultural environment.Öğe Âşıklık geleneğinin güncel durumu ve âşıklar üzerine bazı tespitler(SELCUK UNIV, INST TURKISH STUDIES, 2019) Sevindik, Azem.Âşıklık geleneği, Türkoloji araştırmalarının belki de en çok çalışılan alanlarından birisidir. Türk kültür ekolojisinin önemli bir unsuru olan bu gelenek, dini-ritüelistik kökenlerinden eğlence tasarımlarının nesnesi olduğu sürece değin bir şekilde ayakta kalmasını bilmiş, yine sosyokültürel bağlamda statü sahibi bilge şairler olan âşıklar da bu yolda çaba sarf etmiş, belirli ölçülerde çeşitli kültür ortamlarına, bu ortamların unsurlarına ve halkın/yöneticilerin reflekslerine bir ölçüde uyum sağlayabilmişlerdir. Araştırma, pek çok sanatsal organizasyon ve gelenekte olduğu gibi, belirli sosyokültürel bağlama, geleneği takip eden, yaşatan ve bilen katılımcı kitlesine, ekonomik bir arka plana ve destekleyici patronlara ihtiyaç duyan âşıklık geleneğinin geçmişi ve güncel durumu üzerine bazı tespitleri içermektedir. Bu tespitlerse, geleneğin öznesi olan âşıklar, geleneğin ikincil dereceden taşıyıcıları olan katılımcı kitle ve bağlam, kültürel organizasyonları destekleyicisi patronlar ve koşullar üzerinden gerçekleştirilecektir. Nihayetinde âşıklık geleneğinin bazı olumlu ve olumsuz nitelemelere muhatap olduğu, kendisini mevcut şartlar ve meseleler bağlamında güncellemekte problemler yaşadığı, elektronik kültür ortamıyla birlikte geçmişte haber kaynağı olma, tarihsel hafıza taşıyıcılığı, gerçekleştirilen bir kültürel eylemi uğurlu/bereketli kılma ve bilgelik gibi özellikleri olan âşıkların statü kaybına uğradıkları, geleneksel icra törenlerinde ve usta-çırak ilişkisinde bazı değişiklikler yaşandığı, şimdilerde yaygın olarak atışmalar (taşlamalar/takılmalar) üzerinden tanınır/bilinir olan geleneğin medya patronlarınca eğlence kültürünün bir unsuru olarak kabul edildiği, gelenekte kahvehane-köy odası-sağdıç geceleri temelli eril icra tavrından vazgeçilerek radyo-televizyon-internet ortamı merkezli yeni hitap, söylem ve konulara yönelindiği, kentlerden kopamayan âşıkların yerel tavırlardan da bir türlü vazgeçemedikleri anlaşılmıştır.Öğe Wolfgang herrndorf’un “tschick” ve nur içözü’nün “dönemeç” romanlarında eğitim-öğretim sorunsalı(2018) Cuma, Filiz İlknurÇocuk ve gençlik edebiyatı, yeni kuşakların okuma alışkanlığıkazanmasında ve onların hayata dair donanımlı hale gelmelerinde önemlirol oynar. Bunun için çocuk ve gençlik edebiyatı kategorisindeki eserlerinöncelikleonlarındünyalarınahitapetmeleri/edebilmeleribeklenmektedir. Nitelikli eserleri okuyarak genç nesilleri hayatahazırlamak, geçmişte birçok dönemde takip edilmiş bir yoldur vegüncelliğini günümüzde de muhafaza etmektedir. Okuma kültürününedilmesi için eserlerin çocukların veya gençlerin dünya algısına hitapetmeleri, gelişen teknoloji karşısında gençlerin karşı karşıya kaldıklarıdurumların algılanması ve bunların ehil kişilerce yürütülmesi, bilişimteknolojisinin üst düzeye ulaştığı günümüzde, belki de daha önce hiçolmadığı kadar önem arz etmektedir. Bu konudaki hassasiyet, çağımızınönemli sorunlarından olan gençlerin kimlik arayışlarında önemli katkılarsağlayabilir.Wolfgang Herrndorf (1965-2013) ve Nur İçözü (1948-) 21. yüzyılçocukvegençlikedebiyatınınkendiülkelerindekiönemlitemsilcilerindendir. Türk ve Alman edebiyatlarında kendi ülke koşullarıbağlamında gençlerin sorunlarını eserlerinde merkezi bir konumayerleştiren yazarlar, “Tschick” (2010) ve “Dönemeç” (2010) romanlarındaolduğu gibi, eğitim ve öğretim motiflerine önemli bir yer vermişlerdir.Gençlik romanı niteliğinde olan her iki eser, birbirleriyle aynı yaşlardaolan kahramanların gelişimleriyle ilgili aile ve okul arasındaki bağınkopukluğunun, onların kimlik gelişimlerindeki zararlı sonuçlarını elealmaktadır. Eğitim ve öğretim ilişkisinin, aile ve okul örüntüsübağlamında ele alınan bu çalışmadaki izlekler, örgün ve yaygın eğitimeksenlerinde belirlenmiş ve her iki roman karşılaştırmalı yöntemkullanılarak analiz edilmiştir.Öğe Anlatı içinde anlatı: Orhan Pamuk’un “Kırmızı Saçlı Kadın” eserinde doğu-batı sentezi(Selçuk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, 2016) İlhan, Ülfet Dağ; Avcıoğlu, Gamze Gizem‚Kar? adlı eseri ile Nobel ödülü alan Türk edebiyatının çağdaş yazarlarından Orhan Pamuk, kaleme aldığı son eseri ‚Kırmızı Saçlı Kadın?da konu olarak Doğu ve Batı’nın önemli anlatılarını kullanmıştır. Bu eserde, Batı edebiyatının vazgeçilmez konularından olan Oidipus ve İran edebiyatının önemli eserlerinden biri olan Firdevsi’nin Şahname’sinde geçen ‚Rüstem ve Sohrab? hikâyesinden etkilenmiştir ve ‚Kırmızı Saçlı Kadın? eserinde bunları harmanlayarak bir bütün haline getirdiği görülmektedir. Pamuk, iki klasik hikâyeyi modern tarzda genişletip birleştirerek yeni bir eser kaleme almıştır. Bu çalışmada yazarın, bu iki hikâyeden ne derece etkilendiği, bu alışılageldik hikâyeleri yeni formatı ile nasıl kurguladığı ve bu kurgulamada ne gibi benzerlik ve farklılıkların görüldüğü karşılaştırmalı olarak ortaya çıkarılmaya çalışılacaktır. Eser konu ve kurgu açısından irdelenecek ve Doğu ve Batı’ya ait anlatıların yeni bir eser oluşturmadaki etkisi metinlerarasılık bağlamında değerlendirilecektir.Öğe Başkut ve Zuckmayer’de bürokrasi-vatandaş ilişkisi(Selçuk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi, 2014) Baykan, AliBürokrasi, devlet-vatandaş ilişkisinde çatışmalara ve kargaşaya neden olan en önemli etkendir. Öznel olan bürokrasi, toplumsal barışa zarar verdiği gibi, insanların umutsuzluğa ve nihilizme yönelmesine sebebiyet verir. Zuckmayer’in önemli eseri “Köpenick’li Yüzbaşı”, hapisten çıktıktan sonra dürüstçe yaşamak isteyen bir vatandaşın, bürokrasi yüzünden devlete isyan etmesini ve çıkardığı olaylarla devleti halkının gözünde küçük düşürebildiğini, devletin bu gibi durumlardaki acizliğini göstermesi bakımından önemlidir. Başkut’un “Buzlar Çözülmeden” adlı oyununda Akıl hastanesinden kaçan birkaç delinin, kendilerini kardan görevlerine gelemeyen kaymakam ve diğer bürokratlarmış gibi tanıtarak kasabanın, bürokrasi kaldırılarak yönetebileceği, önceleri var olan devlet-vatandaş çatışmasının kısa sürede bürokrat-vatandaş-devlet birlikteliğine dönüşebileceği alaycı üslupla ispatlanır. Eserlerde, insanların elde ettiği gücün kendisini nasıl köleleştirdiği, bürokrasi yolu ile öznel olan devlet yapısının, bireysel ve toplumsal ayrışma noktasına getirilmesi ve bunun doğal sonucunda ortaya çıkan “iç karışıklık ve çatışma hali” Türk ve Alman farklı toplumsal özellikleri bağlamında gerçekleşir.Öğe Edebiyata ekoeleştirel yaklaşımlar: Ekoşiir ve Elif Sofya(Selçuk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi, 2016) Ergin, Meliz; Dolcerocca, Özen NergisBu çalışmanın amacı edebiyat ve çevre ilişkisini öne çıkaran ekoeleştiri alanına ışık tutmak ve bu alanın çağdaş Türk edebiyatı için önemini irdelemektir. Öncelikle ekoeleştiri alanının 1990’lı yıllarda akademide nasıl ortaya çıktığına ve ne tür çalışmaları kapsadığına değinilecek. Daha sonra bu çalışma alanının amacını ve kapsamını vurgulamak için eleştirel bir gözle yazılan ekoyazın ile doğa yazını arasındaki benzerlikler ve farklılıklar incelenecek. Çalışmanın son iki bölümünde ekopoetika geleneğinden ve ona bağlı ortaya çıkan yeni ekoşiir örneklerinden bahsedilerek, çağdaş şair Elif Sofya’nın Dik Âlâ başlıklı eserinin bu mercekten bir okuması sunulacak. Makale bu alanın ülkemizde ve dünyada artmakta olan önemini vurgulayarak ve Türk edebiyatında ekolojik okumalara duyulan ihtiyaca dikkat çekerek sonuçlandırılacak.Öğe Yabancı dil olarak Türkçe öğretiminde öğrenci memnuniyeti(Selçuk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi, 2017) Cuma, Filiz İlknurYabancı uyruklu öğrenciler, Ural-Altay dillerine mensup ve sondan eklemeli olan anadilimiz Türkçeyi öğrenirken bazı zorluklarla karşılaşmaktadırlar. Yabancı dil olarak Türkçenin gerek yapısal ve anlamsal, gerekse kullanış biçimleri olarak diğer dillere göre daha zor öğrenildiği bilinen bir gerçektir. Öğrencilerin bu dili iyi bir şekilde öğrenebilmelerinde Öğretim elemanlarına büyük görev düşmektedir. Bu nedenle Öğretim elemanlarının bu öğrencilere yabancı dil olarak Türkçeyi öğretirken, kapsamlı ve stratejik bir program hazırlamaları elzemdir. Bu bağlamda, Selçuk Üniversitesi Türkçe Öğretimi Uygulama ve Araştırma Merkezi’ndeki (TÖMER) yabancı uyruklu öğrencilerin Türkçe öğrenimlerindeki memnuniyetlerini dile getirmek ve karşılaştıkları zorlukları tespit etmek, sonuç olarak elde edilen bulgular neticesinde Türkçenin öğrenimini kolaylaştırmaya katkı sağlayabilmek için bu çalışma yapılmıştır. Çalışmamızda uygulanan anketlerden yola çıkarak TÖMER’deki öğrencilerin yabancı dil olarak Türkçe öğrenimlerindeki memnuniyetleri göz önüne alınmış ve yeni yönelimler ve stratejiler geliştirmek amaçlanmıştır.Öğe Modernizm ve gelenek arasında bir ütopya: Maske ve Ruh(Selçuk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi, 2017) Şimşek, FatmaModernizm, 18. yüzyılda Avrupa’da başlayan zamanla bütün insanlığı düşünce, sanat ve yaşam biçimi olarak etkileyen aydınlanmadır. En belirgin özelliği din ile geleneği reddetmesi; medeniyetin ilerlemesi için bilimi, teknolojiyi ve insanı esas almasıdır. Modernizmin öncelikli işi tarihi ve köklü bir birikimi olan geleneğe ve eskiye karşı çıkmak olmuştur. Bu yaşam biçimi din-dışılığı benimsemiş ve inançları eleştiriye açmıştır. Geleneksel ve dini değerler bu düşünce tarzına bir süre karşı koyduysa da değişime çok da direnememiştir. Modernizmin başta bütün kutsal değerleri ve geleneği yok edip kendine özgü nitelikler getireceği düşünülse de başarılı olamamıştır. Ve tahrip etmeye çalıştığı kutsal değerler evrilip dönüşerek modern hayata uyum sağlamayı başarmıştır. Bu yaşam biçiminin başarılı olamaması Batılı toplumlar gibi Doğu toplumlarını ve aydınlarını da olumsuz yönde etkilemiştir. Ve bu durum sosyal hayat kadar sanata da yansımış, aydınların içinde bulunduğu çelişkili, buhranlı durumu görmek mümkün olmuştur. II. Meşrutiyet Dönemi sanatçılarından Halide Edip Adıvar’ın yazmış olduğu Maske ve Ruh adlı tiyatrosu modernizm ile gelenek arasında kalan toplumun çelişkileri etrafında şekillenmektedir. Bu bağlamda çalışmada karakterlerin bakış açısı doğrultusunda modernizm ile gelenek arasında kalan dönemin aydını ve toplum incelenmeye gayret edilecektiÖğe Genel ve karşılaştırmalı edebiyat bilimi’nin (komparatistik) ulusal ve dünya edebiyatları ekseninde kuramsal açılımı(Selçuk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi, 2018) Cuma, AhmetKarşılaştırmalı Edebiyat Bilimi genel olarak Komparatistik ile aynı olarak kabul edilmektedir. Ancak konuyu derinlemesine ele alan kaynaklara bakıldığında aynı şeyler olmadığı görülmektedir. Ayrı birer disiplin olmalarına rağmen birbirlerine bağımlı ve bundan dolayı sürekli birlikte hareket eden Genel Edebiyat Bilimi ile Karşılaştırmalı Edebiyat Bilimi’nin bir bileşkesi olan Komparatistik, edebiyat eleştirisi ve buna bağlı olarak edebiyat tarihi yazıcılığının gelişmesine vazgeçilemeyecek katkılar sağlayarak, ulusal edebiyatların dünya edebiyatı içindeki konumunun belirlenmesinde yadsınamayacak imkânlar sunmaktadır. Böylelikle, Genel ve Karşılaştırmalı Edebiyat Bilimi olarak da ifade edilen Komparatistik, Edebiyat Bilimi altında bağımsız bir disiplin olmakla birlikte ulusal filolojilere önemli katkılarda bulunmaktadır. Bu çalışmada Komparatistik’in söz konusu edilen etki gücünü açıklayabilmek için dört kavram düzeyi ele alınmıştır; bunlar Genel ve Karşılaştırmalı Edebiyat Bilimleri, Ulusal ve Dünya Edebiyatlarıdır. Bu bağlamda yanlış algılara sebep olan bir başka hususa da değinilmiştir: Komparatistik’in temel unsurlarından birini teşkil eden karşılaştırma eylemi asıl amaç değil, bilgiye ulaşmak ve analitik düşünceyi desteklemek için bir başlangıç noktasıdır. Genetik ve tipolojik karşılaştırmalar başka disiplinlerin yardımıyla metin odaklı incelemeleri insan algısına daha uygun hale getirir. Komparatistik’in sağladığı bu imkânları görmezden gelmek, ulusal edebiyat ürünü olan nitelikli eserlerin dünya edebiyatı içinde konumlandırılmasında, olumsuz yönde etki edebilir.Öğe Köy odalarından hareketle bir Orta Anadolu köyünün halk hukuku algısı(Selçuk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi, 2018) Sevindik, AzemBir toplumun birlikte yaşama arzusundan kaynaklanan belirli yazılı kurallarla çerçevesi çizilmemiş ilişkiler ağı, her ne kadar yakın zamanlarda yazılı hukuk ile içli dışlı olsa da genel anlamda halk hukuku diye adlandırılabilecek yazılı olmayan kurallar silsilelerine bağlıdır. Dine, siyasi ilişkilere ve zamana bağlı olarak değişen ve gelişen Türk halk hukuku, genel anlamda, geleneksel halk hukuku, İslam hukuku ve modern hukuk üçlemesi üzerine temellendirilebilir. Makale, halk hukuku ve köy odaları üzerine yapılmış bir yüksek lisans tezinden hareketle Orta Anadolu’da yer alan yaklaşık iki yüz hanelik bir Türk köyünün binlerce yıllık gelenekleriyle şekillenmiş mevcut halk hukuku uygulamalarını köy odaları üzerinden çözümlemeyi amaçlamaktadır. Bu bağlamda halk, hukuk, halk hukuku, töre-adet-gelenek gibi kavramlarıyla da ilişkili olan halk hukukunun oda efradı üzerinden bir araştırması olan makale; uygulama, kabul ve yöntemlerin ana hatlarıyla bir çerçevesini çizmeye çalışmaktadır. Ayrıca çalışmanın sonuç bölümünde, güncel bir mesele olarak da yeniden yapılanma sürecine giren Türk hukuk sistemi için, halkın hukuk algısı üzerinden, halkın hukuki beklentilerine cevap verilebilecek bir hukuk sisteminin yollarının açılabilmesine yönelik bazı çözümlemeler de bulunmaktadır.