Geleneksel Türk Sanatları/Makale Koleksiyonu

Bu koleksiyon için kalıcı URI

Güncel Gönderiler

Listeleniyor 1 - 13 / 13
  • Öğe
    Architectural tiles of the Karamanids decorated with animal figüres
    (2017) Erdem, Mine
    Anadolu topraklarında, toplumsal refahın tam olarak sağlanamadığı 12-15. yy. kapsayan dönemde, birlik ve bütünlüğü sağlama çabasıyla mücadele eden Beyliklerin başında Karamanoğulları gelmektedir. Böyle bir dönemde, Beyliğin çini sanatına verdiği önem mimari yapılarını bezemede kullanmış oldukları çinili örneklerle anlaşılmaktadır. Bitkisel, geometrik ve yazı motifleriyle bezenmiş Karamanoğlu Beyliği mimari çinilerinde, hayvan figürleriyle bezeli olanların az miktarda olduğu anlaşılmıştır. Bu nedenle bu çiniler, Beyliğin çinileri içinde farklılık oluşturan örneklerin temsilcileri olmuştur. Çinilerde kullanılan hayvan figürlü motiflerin; kuş, kuğu ve ceylan (geyik) olduğu belirlenmiştir. Hayvan figürleri; dikdörtgen, altıgen ve üçgen formlu plaka çiniler üzerine; lüster, mavi beyaz ve sır altı tekniklerinde uygulanmıştır. Karamanoğlu Beyliği mimari iç ve dış cephe bezemesinde kullanılmış olan figürlü çinilerde büyük oranda Selçuklu dönemi Saray çinilerinin etkisi görülmüştür. Osmanlı dönemine ait çinilerin izleri ise daha az orandadır. Doğadaki halleriyle tasvir edilmiş olan figürlü çiniler uygulanmış oldukları mimari yapılardaki diğer çiniler içinde farklı teknik ve formlarda olmaları nedeniyle farklılık oluşturmuşlardır. Bu da bizlere figürlü çinilerin bulundukları mimari yapıya aitliğini sorgulatmıştır. Her biri farklı sembolik değerlere sahip olan hayvan figürleri, Karamanoğlu Beyliği çinileri içinde önem teşkil etmektedir. Sahip oldukları teknik ve formlarla Karamanoğlu Beyliği çinilerine zenginlik ve çeşitlilik kazandıran hayvan figürlü çiniler Türk çini sanatı içindeki yerinin belirlenmesi ve değerini gösterebilmesi için incelenmesi gereken önemli bir araştırma konusudur. Beyliğin hayvan figürleriyle bezeli çinileriyle ilgili detaylı çalışmanın yapılmamış olması, bu konuyu seçmemizde temel etken olmuştur
  • Öğe
    Kültürel ve estetik bakımdan “vav” harfine analitik bir yaklaşım
    (2012) Özkafa, Fatih
    Bir alfabede yer alan bütün harfler o dil için önemli ve gereklidir.Ancak her dilde bazı harflerin diğer dillerdekine nispetle daha fazlakullanıldığı da bir gerçektir. Sözlüklere göz atıldığında bile bunu farketmek mümkündür. Yine, dilbilgisi kuralları gereğince bazı harflerinbazı dillerde hayati bir önem taşıdığı söylenebilir. Vav harfi de özellikleArapça ve Farsça ile Osmanlı Türkçesi’nde pek çok amaca hizmet edenbir harftir. Türk-İslâm kültüründe ve sanatında işaret ettiği anlamlarele alındığında, bu harfin sembolik değerinin oldukça yüksek olduğuhemen gözlenecektir.Dilbilgisinde icra ettiği fonksiyonlara ilave olarak, vav harfi tarihboyunca genelde bütün İslâm sanatlarını, özelde ise hat estetiğini temsiletmiş; ayrıca ona metafizik, dini ve kültürel anlamlar da yüklenmiştir.Aynı zamanda hem Allah’ı hem de insanı simgeleyen bir harf oluşu,tasavvuf tarihinde önemli bir yeri işgal eden vahdet-i vücutdüşüncesinin sembolik bir tecellisi olarak değerlendirilebileceğigörüşünü doğurmuştur. Özellikle celi sülüs kaidelerine göre yazılmışolan şekliyle vav harfi, gerek mimari eserlerde gerekse kitapsanatlarında çok sık karşılaşılan bir formdur. Hattatlar, vav’ınvurgulandığı veya merkeze alındığı sayısız istifler yapmışlar; bunlardanbazı kompozisyonlar ise klasikleşmiş örnekler haline geldiği içinnerdeyse her hattat tarafından tekrar tekrar yazılmıştır. Bu çalışmada;vav harfinin ifade ettiği gramatik ve sembolik anlamlarla birlikte hatsanatındaki estetik boyutları ele alınmaya çalışılacaktır.
  • Öğe
    Hilye-i şerife’nin dinî, edebî ve estetik boyutları
    (2012) Özkafa, Fatih
    Tarih boyunca, her toplumda ve her inançta, muhabbetin ve saygının türlü ifade biçimleri olmuştur. Sevilen bazen bir insan, bazen insanüstü bir varlık, bazen de bir peygamber olmuştur. İnsanlar muhabbetlerini şiir, destan gibi edebî türlerden yararlanarak ifade etmeyi tercih ettikleri gibi resim, heykel, hat, müzik gibi sanat dallarından istifade ederek de dile getirmişlerdir. Türk-İslam kültür ve medeniyetinde ise Peygamber aşkı, edebiyata na't, hilye; hat sanatına da hilye-i şerife gibi formlarla yansımıştır. Hat sanatında klasik hilye-i şerife kompozisyonunu ilk kez Hâfız Osman'ın tertip ettiği bilinir. Dolayısıyla Hz. Peygamber (s.a.v.)'in fiziksel özelliklerini ihtiva eden ve bütün İslâm coğrafyasında benimsenerek asırlardır yazılagelen hilye-i şerife levhasının hat sanatı tarihinde ilk kez İstanbul'da tertip edildiği kabul edilmektedir. Günümüzde de hilye-i şerife yazmayan veya farklı bir hilye tasarımı yapmayan hattat yok denilebilir. Hatta içinde hilye-i şerife bulunan bir evin yangın, deprem, hırsızlık vs. musibetlerden korunacağına inanıldığı için de bu levhalar, halk arasında büyük rağbet görmüştür. Sanatkârlar, bu sanat dallarını, muhabbetlerinin tezahür aracı olarak kullanmışlar ve estetik eserler ortaya koymuşlardır. Böylece çok zengin içeriğe sahip ve hepsi birbirinden farklı eserlerle, kültür tarihi renklilik ve çeşitlilik kazanmıştır. Bu makalede hilye-i şerife kültürünün edebiyata ve sanata yansımaları incelenmeye çalışılmıştır
  • Öğe
    A Study on Woven Silk Carpets and Its Education in Turkey
    (Iated-Int Assoc Technology Education a& Development, 2010) Sevi, Sibel; Bezirci Türktaş, Zuhal
    In Turkey, weaving carpets has an important place among traditional handcrafts. In this context, silk carpet is important both in terms of its raw materials being available in Turkey and its being a traditional weaving method in Turkey. As it can be understood from its name, silk carpet is a type of weaving in which silk is used as the raw material, and which is obtained with Gordes knot (Turkish knot) in various colors and designs. Although silk carpet is difficult to weave and an expensive handcraft, it is a special material which values in time and enduring. Although carpets which are a part of traditional weaving and whose raw material is wool are the first examples of weaving, they have been woven and used in Anatolia in a way to serve the needs of people. As an alternative to this, however, weaving of silk carpets started just after the import of silk from Europe. In Turkey, it is possible to see silk raw materials in the carpets of the palace as a symbol of prosperousness and elegance. However, silk carpets became casual properties of people over the time. Thus, many enterprises were established in various places to manufacture silk carpets. First of them is the silk carpet factory in Hereke. Hereke weavings are well-known all over the world and has formed a specialty of the region. However, training the weavers who will apply the difficult and troublesome weaving technique depends on setting the education environment. Moving from this idea, some educational establishments were established in Hereke. One of the educational establishments that serve this purpose is silk carpet course in Pendik. The purpose of this study is to analyze the educational establishments which give silk carpet education and contribute to the accurate transfer of this art to the next generations, in terms of student types, the education models and the outcomes they gain. In our study, the characteristics and importance of art education will be mentioned. Besides, the necessity for such studies related to silk carpet weaving is also a reality. Moving from this idea, this study was performed to contribute to handcrafts and introduce a traditional Turkish handcraft to wider societies.
  • Öğe
    Türk keman okulunun oluşum süreci ve temsilcileri
    (2009) Kurtaslan, Zafer
    Bu çalışmada Türk keman okulunun oluşum ve gelişim sürecine ve bu süreçte önemli rol oynadığı düşünülen Türk ve yabancı keman sanatçı-eğitimcilerine yer verilmiştir. Osmanlı’da Batı Müziğine olan ilgi III. Selim (1761-1808) dönemine rastlamaktadır. Tanzimat’la (1839- 1876) başlayan batılılaşma sürecinde Klasik Batı Müziğinin profesyonel anlamda eğitimi, 1826 yılında II. Mahmut’un (1785-1839) isteğiyle kurulan askeri bando ve 1831’de kurulan Muzika-i Humayun Mektebi (Padişahın Müzik Topluluğu Okulu) ile başlamıştır. 1846 yılında Muzıka-i Humayun Yaylı Çalgılar Orkestrasını kurmak ve öğrencilere keman dersi vermek üzere Avrupa’dan davet edilen yabancı sanatçı-eğitimciler, keman eğitiminin okullaşma süreci içerisinde ilk sayılabilecek çalışmaları başlatmışlardır. Daha sonra Cumhuriyet’in ilanı ile birlikte açılan müzik eğitimi kurumlarıyla birlikte Türkiye’de yaklaşık yüz altmış yıldır keman icracısı ve eğitimcisi yetişmektedir.
  • Öğe
    Biçim ve Usul Açısından Abdülkâdir Meragi'nin Kârları
    (2009) Karaman, Sibel; Akbulut, Yusuf
    Türk müziğinin en büyük din dışı beste formlarından biri olan “kâr”ın, en güzel örnekleri ilk büyük Türk bestekârı ve nazariyatçısı Abdülkâdir Merâgî’ye aittir. Kendinden sonra gelen “kâr” formu bestecilerini de etkilemiş olan bu büyük bestekârın toplam 10 adet “kâr”ı bulunmaktadır. “Kâr” formunun Merâgî’ye ait ilk örneklerinin biçim, usûl açısından nasıl bir dağılım gösterdiği mevcut notalardan incelenip, sunulmuştur.
  • Öğe
    Isparta İl Merkezi'nde Bulunan Türbeler
    (2005) Ölmez, Filiz Nurhan.; Gökmen, Şirin.
    Halkbilimin önemli araştırma konularından olan türbeler etrafındaki geleneksel uygulamalar, temel olarak halk inanışları başlığı altında incelenmektedir. Türbeler, içinde yatan kişilerin mezarlarında var olduğuna inanılan güçten yararlanma çerçevesinde, insanların çeşitli istek ve dileklerini dile getirdikleri, hastalıklarına çare aradıkları yerler olarak kullanılmaktadır. Türbeler çevresindeki geleneksel uygulamaların bir bölümü, insanların çeşitli dileklerini (evlenmek isteyen gençlerin kısmet açmak, çocuk dilemek, evliliklerinin huzur içinde geçmesini istemek, hastalığına şifa aramak vb.) kapsamaktadır. Bu makalede, İsparta İlinde bulunan 39 türbenin halkbilimsel açıdan ele alınarak, türbelerin tam olarak bulunduğu yerlerin, türbelerde yatan kişiler konusunda bilgilerin, türbelere atfedilen efsane ve hikâyelerin, hangi amaçlarla türbelerin ziyaret edildiğinin belirlenmesi ve türbeleri ziyaret edenler tarafından gerçekleştirilen geleneksel uygulamaların incelenmesi amaçlanmıştır. Bu amaçla, inceleme kapsamına alınan türbelerden bazıları: Aldan Dede (Alaeddin Efendi), Andık Dede ve Delikli Taş (Andık Deresi), Arap Beşir Dede (Hacı Beşir), Ayırt Dede, Beşkazalı Osman Zühtü Efendi, Gök Veli Sultan-Şeyh Recep (Ayak Dedesi), Hace'i Sulta-ni/Abdulkadir Geylani, Halife Sultan, Hızır Abdal Sultan (Hızır Dede), Hüseyin Baş Dede) türbeleridir.
  • Öğe
    Türk Mûsıkîsi’nde kullanılan 9 zamanlı usûllerde adlandırma ve icra hataları
    (Selçuk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, 2014) Karaman, Sibel
    Bu çalışma, Türk mûsıkîsi’nde kullanılan 9 zamanlı usûller üzerinde yapılmıştır. Bu usûllerin kalıpları, velveleleri ve özellikleri ölçme aracı olarak kullanılmıştır. Dört bölümden oluşan bu çalışmanın birinci bölümünde, meşk sistemi ile ilgili kısa bilgilere yer verilmiştir. İkinci bölümde, mûsıkîmizde usûl kavramı üzerinde durulmuştur. Üçüncü bölümde, Türk mûsıkîsi’nde kullanılan 9 zamanlı usûller ve özellikleri üzerine ayrıntılı açıklamalar yapılmıştır. Dördüncü bölümde, 9 zamanlı usûllerin benzer ve farklı yönleri ile mukayeseleri üzerinde durulmuştur. Beşinci bölümde ise hatalı yazımdan kaynaklanan 9 zamanlı usûllerde bestelenmiş farklı formlardaki eserlerin bazılarının notalarına yer verilmiş, açıklamaları ile hangi usûl olması gerektiği belirlenmiştir. Ayrıca usûl isimleri ile ilgili melodik yapı ve ölçme aracına dayanarak açıklamalar yapılmıştır.
  • Öğe
    Türk halk müziğinde bir uzun hava türü olarak bozlak
    (Selçuk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, 2010) Karakaya, Oğuz; Önal, Hamit
    Türk halk müziğinde bir uzun hava türü olan ‘bozlak’, Orta Asya’dan başlayarak günümüze kadar ulaşan ve yaylak – kışlak hayatı yaşayan Yörük / Türkmen ve Avşar oymaklarının kültürlerinin bir anlatım ve ifade biçimi olmuştur. Mana bakımından bozlak; bozulamak, bozlamak, feryat etmek ve haykırmak anlamını taşımaktadır. Türkmenlerin ve Avşarların günlük yaşamlarında karşılaştıkları acının, üzüntünün ve isyanın doğaya haykırılması bozlak kültürünün doğmasına sebep olmuştur. Türkmenler, Avşarlar ve bu oymaklar arasında bulunan Abdallar, bozlak geleneğini günümüze kadar ulaştırmışlardır. Bu çalışmada, yerli ve yabancı araştırmacıların bozlak hakkındaki görüşleri, kaynak tarama yöntemi ile elde edilmiş, bu görüşler üzerinde içerik analizi yapılarak bozlak hakkında genel bir tanıma ulaşılmaya çalışılmıştır. Ayrıca, alana yönelik çalışmalar yapan Kültür Bakanlığı ve TRT kurumundan birer sanatçı ile de ‘görüşme’ yapılarak bozlakların konusu, melodik yapısı, icra ve üslup (ağız) biçimi araştırılmıştır. Bozlak kelimesinin feryat etmek, haykırmak, inlemek ve isyan etmek anlamında kullanıldığı; Bu anlam çerçevesinde bozlakların ölüm, ayrılık, acı, ağıt ve temelinde bir isyan olan toplumsal konuları kapsadığı; Orta Anadolu ve Çukurova Bölgesi başta olmak üzere yurdun çeşitli yerlerinde görüldüğü; Bozlakların seslendirilmesinde ‘Avşar ağzı’ ve ‘Türkmen ağzı’ olarak iki farklı ağız kullanıldığı; Bu ağız türlerinin iki farklı makam (ayak) üzerinde işlenmesi nedeniyle sadece ‘Kürdi’ dizisi ile ifade edilemeyeceği sonucuna ulaşılmıştır.
  • Öğe
    Türk keman okulunun oluşum süreci ve temsilcileri
    (Selçuk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, 2009) Kurtaslan, Zafer
    Bu çalışmada Türk keman okulunun oluşum ve gelişim sürecine ve bu süreçte önemli rol oynadığı düşünülen Türk ve yabancı keman sanatçı-eğitimcilerine yer verilmiştir. Osmanlı’da Batı Müziğine olan ilgi III. Selim (1761-1808) dönemine rastlamaktadır. Tanzimat’la (1839- 1876) başlayan batılılaşma sürecinde Klasik Batı Müziğinin profesyonel anlamda eğitimi, 1826 yılında II. Mahmut’un (1785-1839) isteğiyle kurulan askeri bando ve 1831’de kurulan Muzika-i Humayun Mektebi (Padişahın Müzik Topluluğu Okulu) ile başlamıştır. 1846 yılında Muzıka-i Humayun Yaylı Çalgılar Orkestrasını kurmak ve öğrencilere keman dersi vermek üzere Avrupa’dan davet edilen yabancı sanatçı-eğitimciler, keman eğitiminin okullaşma süreci içerisinde ilk sayılabilecek çalışmaları başlatmışlardır. Daha sonra Cumhuriyet’in ilanı ile birlikte açılan müzik eğitimi kurumlarıyla birlikte Türkiye’de yaklaşık yüz altmış yıldır keman icracısı ve eğitimcisi yetişmektedir.
  • Öğe
    Osmanlı/Türk müzik kültüründe levanten müzikçiler
    (Selçuk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, 2008) Yöre, Seyit
    Yakın Doğu’da ve Osmanlı Coğrafyası’nda yaşayan Avrupa kökenli yerleşik yabancılara Levanten1 denilmiştir. Levantenler Yakın Doğu ve Osmanlı kültürünün birçok unsuru içinde yer almış ve katkıda bulunmuşlardır. Osmanlı kültürünün en önemli ögelerinden biri de müziktir. Levantenler bu öge içinde gözlemci, üretici, tüketici, eğitici, icrâcı ve kuramcı olarak yer almışlardır. Bu çalışmada Osmanlı’daki müzik üreticisi, eğiticisi, icrâcısı ve kuramcısı Levantenler ve onların Osmanlı/Türk müzik kültürüne katkıları araştırılmıştır.
  • Öğe
    Selçukludan günümüze Konya’da halıcılık örneğinde bir Selçuklu halısında renk analizi
    (Selçuk Üniversitesi Selçuklu Araştırmaları Merkezi, 2016) Aytaç, Ahmet
    Orta Asya kökenli Türk halıcılığının Anadolu’daki başlangıcı Selçuklulara dayanır. O dönemden kaldığı bilinen halılar bugün müze ve özel koleksiyonlarda yer almaktadır. Gerek üretim gerekse muhtelif müzelerde barındırdığı halılarıyla Konya ve civarı Selçuklulardan bu yana önemli bir merkezdir. Makale Konya Etnoğrafya Müzesi’nde bulunan bir Selçuklu halısının renk analiz sonuçlarını içermektedir.
  • Öğe
    Popüler kültür çalışmaları ışığında pop art
    (Selçuk Üniversitesi İletişim Fakültesi, 2004) Güçhan, Ayşegül
    İkinci Dünya Savaşı sonrası soğuk savaş yılları yakın tarihin dönüm noktalarından birini oluşturur. 1960’lı yıllarda yeni bir toplumsal yapılanma gözlemlenmektedir. Bu yapılanmayı irdelemede eski paradigmalar yeterli olmamakta ve yeni paradigmalar gerekmektedir. Bu boşluğu İngiltere’de Birmingham Üniversitesi’nde kurulan CCCS (Center for Contemporary Cultural Studies) doldurmaktadır. 1960’lı yıllar sadece toplumsal değil, sanatsal dönüşümlerin de yaşandığı yıllardır ve sanatın sadece biçimi değil, içeriği de değişmektedir. Değişen sanat üzerinde sosyal bilimler alanında yapılan yeni çalışmaların etkisi büyüktür.