Sosyoloji/Makale Koleksiyonu
Bu koleksiyon için kalıcı URI
Güncel Gönderiler
Öğe Modern Türkiye’de Bilincin Oluşumu: Modernleşmenin Fenomenolojisi ve Türk Modernleşmesi(Selçuk Üniversitesi, 2021 Aralık) Aydın, İlhamiOsmanlı Devleti’nin neredeyse son bir iki asırlık tarihi ve Cumhuriyet manzumesi modernleşme paradigması bağlamında ele alınmaktadır. Türkiye modernleşmesi ile ilgili akademik üretim dolayısıyla bitimsiz şekilde yapılmaktadır. Hem devlet organizasyonunu tamamlayan alanlarda bırakmış olduğu derin izler hem de hâlihazırda alanların bu etkin paradigma ruhu üzerinden şekillenmesi, kavramın popülerliğini canlı tutmaktadır.Öğe Farklı Yaşamlar ve Mekanlar Olarak Si?teri?l Hayatlar(Selçuk Üniversitesi, 2008) Aksan, GamzeSiteril Hayatlar kitabının yazarı Köksal Alver, son yıllarda kent yaşamında yeni bir boyut olarak karşımıza çıkan site tipi evlerin sunduğu yeni yaşam tarzını incelediği kitabında genel olarak mekanı ve mekan algılarını, mekanla değişen hayat tarzlarını anlatmaktadır. Mekanın insan ve topluma etki derecesi bağlamında sosyolojideki önemini açıklayarak başladığı eserin içeriği, kültür, kimlik ve mekan ilişkisi, kent ve kentsel ilişkiler, gündelik hayatın vazgeçilmez unsurlarından biri olan "ev" in anlamı ve evin tarihinde yeni bir ev modeli olan güvenlikli siteleri incelediği dört ana tema ile şekillenmekle birlikte konuyla ilgili olarak Konya ilinde yapılan uygulamalı çalışmaya da yer verilmiş. İlk bakışta sahip olduğu özellikler dolayısıyla dışarıya kapalı mekanlar olarak karşımıza çıkan güvenlikli siteler, toplumsal ilişkilerden kendini soyutlamış ya da sadece belirli bir grup etrafında oluşan bir toplumsallığa izin veren bir yapıdaymış gibi görünmektedir. Ancak buralarda yaşayan insanların hiçbir zaman tam anlamıyla toplumdan soyutlanamaması ve bu insanların aynı düşünce yapılarına sahip olmaması dolayısıyla yazar bu tip güvenlikli sitelerde yaşayan insanları belirli bir eylem kalıbına koymadığını belirtmiştir.Öğe Gi?ri?şi?mci?li?k ve Kalkınmadaki? Rolü(Selçuk Üniversitesi, 1993) Topçuoğlu, AbdullahKalkınma, sadece ekonomik ve teknolojik bir olgu değildir. Bunun ötesinde çok çeşitli sosyal, kültürel, demografik v.b. nitelikler de taşıyan karmaşık bir süreçtir. Kapitalist kalkınma modellerinde sanayileşmenin en önemli dinamiği girişimcidir. Bu yazıda girişimcilik nedir, girişimci kimdir sorularına, girişimcilerin kalkınmadaki rolü çerçevesinde ve sosyolojik bir perspektifle cevap aranacaktır.Öğe Medyada Şi?ddet Efsanesi?: Eleşti?rel Bi?r Gi?ri?ş(Selçuk Üniversitesi, 2010) Taylan, Hasan HüseyinMedyada şiddet, sessiz sinemanın ve sonrasında ortaya çıkan televizyonun etkilerinin araştırılmasına değin giden sürecin başlarından beridir tartışılan bir konudur. Medyada şiddet tartışması, kitle iletişim araçlarındaki şiddetin (özellikle de televizyonun) çocuk ve gençlerde ortaya çıkaracağı olumsuz etkiler üzerinde temellenir. Neredeyse bir panik (moral panic) haliyle konuya eğilinir. Özellikle de 1960'ların sonu ve 1970'lerde A.B.D.'de hükümet aracılığıyla birçok kuruluş, medyada şiddet olgusu üzerinde araştırmalar yürütür. Bu konuda yürütülen araştırmalar, özellikle iletişim bilimi, psikoloji, sosyoloji ve sosyal psikoloji disiplinlerinden gelen araştırmalarca yürütülür ve bu çalışmalar sonucu da birçok kuramsal yaklaşım ortaya çıkar.Öğe The Question of Justification in the History of Art(Selçuk Üniversitesi, 1999) Aktay, YasinI want to make some general remarks on the question of justification of art as it was put by Gadamer, and to try to prepare a ground for treating the position of art in Islam. For, the question of justification of art would be quite fruitful in treating the position of art in Islam. That is because of the fact that, as I shall try to show, in almost most of its forms art has always been subjected to a serious problem of justification. It might be concluded that the reason have been the well-known iconoclastic attitude from the very beginning. But as I shall try, again to show, it is not just the fact that Islam was an anti-paganist religion that caused the interruption of the development of pictorial arts in Islam. There can be found almost for every sect of the artistic activities some negative discourses in the original scriptures. That is, for poetry, music, painting. architecture etc. But the negative discourses don't always eliminate the all possibilities of participating any artistic activity. For example, to know that there is no forbidding command about neither poetry nor painting and nor the architecture in the Quran, had created a relatively tolerant condition for the arising of the so-called 'Islamic Art'. My intention in this study is to catch the point that although there is not literally a forbidding discourse on the artistic activities. the dominant discourse of Islamic message marks the artistic activities in secondary values. On the other hand, applying Gadamer's characterisation of art with the three elements as 'play', 'symbol' and 'festival', my contention will be that Islamic life is already an artistic life because of the play every Muslim is charged to take and the everyday symbolical activities that has within and together with his community that creates the conditions of a festival. Although such application of the word is unique, there are many positive connotations that an Islamic point of view could appropriate.Öğe Tari?hten Günümüze Türk Ai?le Yapısı(Selçuk Üniversitesi, 2000) Eyce, BerrinHolistik (bütüncül) yaklaşıma göre, toplum kurumlardan modana gelir. Toplumun anlaşılmasının yolu kurumlan incelemekten çp-çer. Kurumların birbirleriyle ilişkileri ne kadar ahenkli olursa, toplum da o kadar dengede olur. Kurumların birbirlerine bağlanma dereceleri, sosyal bütünleşmeyi gösterir. Toplumun temel kurumlarından biri olan "aile"nin yapı ve fonksiyonlarının incelenmesi, (genellikle aile toplumun en küçük birimi, çekirdeği olarak tanımlandığı için sosyal kurum incelemelerinde önemli bir yere sahiptir.) diğer kurumlarla olan ilişkilerinin çözümlenmesi, toplumun analizinde (anlaşılmasında) merkezi öneme sahiptir. Türk toplum yapısını, özelliklerini görebilmek ve bugünkü aile yapısının özelliklerini anlamlandırabilmek için, bu makalede, öncelikle aile nedir? Hangi özelliklere sahiptir? Aile çeşitleri nelerdir? sorularıÖğe Transformation of the Sufi Way of Lifetransformation of the Sufi Way of Life(Selçuk Üniversitesi, 2000) Hülür, HimmetSufi yaşam tarzı geleneksel ve modern toplumlardaki öncelikleri açısından çözümlenmektedir. Kalp temizliği yoluyla manevi yükseliş tecrübesi ve vurgusundan kutsal davanın popüler yayımına bir kayma vardır. Bu tekno-bilimsel süreçlerin İslamın iç boyutu üzerindeki etkisini belirten bir noktadır. Bugünkü dünyada Sufizm günlük varoluşun özünü oluşturan araçsal rasyonalitenin meydan okuyuşu ile karşı karşıyadır. Geleneksel Sufi dokrini eylemi bugünkü Sufilerin eylem biçimlerinden tamamıyla farklı bir ölçüt temelinde oluşturmayı amaçlar. Bu ölçüt bugünkü dünyada gerçekleşme olananğı bulunmayan aşkın Hakikatın içselleştirilmesidir. Aşkın hakikatın öznel tecrübesi farklı Sufi tarikatları ve kolları arasındaki farklılaşmanın kaynağı olarak rol oynamıştır. Fakat çağdaş sufizm, evrensel ve birleşik bir esenliği vurgulama eğilimindedir. Buna karşın, sufi yaşam tarzının dönüşümü içsel bir gelişme değil, insani değerlerin küresel dönüşümünün bir parçasıdır. Geleneksel Sufi bakış açısı, bugünkü sufi tarikatlarının kitlesel amaçlarına karşıt olarak Hakikate rasyonelite veya ikna konusu olmaktan çok kalp ve tecrübe yoluyla ulaşılabileceğini vurgulamıştır.Öğe Seçkincilik, Aydın Kimliği ve Süreklilik(Selçuk Üniversitesi, 1999) Hülür, Himmet; Demirpolat, AnzavurTürkiye'de aydınların çok partili döneme kadar oynadıkları toplumsal-siyasal rolü anlayabilmenin bir yolu; devletçi ve seçkinci gelişme programına uygulama imkanı veren tarihsel geçmişi dikkate almaktır. Türkiye'de toplumsal ve siyasal yeniden yapılanmanın ve çağdaşlaşma tasarımının temel ölçütlerinin belirginleştiği bu dönemde aydının rolü çoğu zaman sınırlı bir siyaset kuramına indirgenerek ele alınmaktadır. Böylece, hem aydın ve toplum ilişkisi hem de değişim sürecinde toplumun ortaya koyduğu tepkiler yeterince anlaşılmamaktadır. Aydını tamamıyla kendi toplumsal-kültürel bağlarından kopuk, seçkinci değişim siyasetinin bir oyuncağı olarak değerlendiren bu tür bir yaklaşım, toplumun tarihsel deneyimlerinin değişim sürecindeki etkisinin anlaşılmasını güçleştirmektedir. Biz burada, tarihsel arkaplan dikkate alındığında yeni siyasal yapılanmayla birlikte aydın kimliği açısından süreklilikten ziyade bir kopuşun ileri sürülemeyeceğini ortaya koymaya çalışıyoruz. Seçkinci yeniden yapılanma sürecinde önemli bir işlev görmüş olan başat aydın tipi daha önce Osmanlı'da başlayan aydınlanma talebinin devamı olarak gelişmiştir. Buna karşın, aydını topluma karşı siyasal seçkinciliğin sadece Cumhuriyet dönemiyle sınırlı bir öğesi olarak ele alma eğilimi birbirine taban tabana zıt iki ideolojik tavrın ortak paydasıdır: aydın ya ilerlemenin ya da yozlaşmanın öncüsüdür. Bu yaklaşımlar aydının Osmanlı toplumunda 17. yüzyılda başlayan çağdaşlaşma yönündeki toplumsal-siyasal değişim süreci içindeki işlevini neredeyse göz ardı etmektedir. Bunun yanında, çağdaş Cumhuriyeti değişim sürecinin başlangıcı olarak ortaya koyan değerlendirmeler toplumsal-kültürel değişimi seçkinci bir siyaset kuramıyla açıklamaya çalıştıkları için gündelik yaşamın süregidişinin dayandığı temel değer kalıplarında meydana gelen ve tedricen geleneksel dünya görüşlerinin dönüşümü olarak görülebilecek süreci anlamaktan yoksundur.Öğe Toplumsal Ci?nsi?yet Olgusu Temeli?nde Mesleğe I?li?şki?n Rol I?le Ai?le I?çi? Rol Etki?leşi?mi?: Türk Si?lahlı Kuvvetleri?ndeki? Kadın Subaylar(Selçuk Üniversitesi, 2006) Eken, HurigülÇalışmanın amacı, toplumsal cinsiyet olgusu temelinde Türk Silahlı Kuvvetleri’nde kadın subayların mesleki rol ve aile içi rol etkileşimlerini incelemektir. Bu doğrultuda yapısal fonksiyonalizm, feminist teori ve modernleşme teorileri bağlamında oluşturduğumuz temel kriterler üzerinden yola çıkılarak subaylara anket uygulaması yapılmış ve elde edilen veriler khikare ve regresyon analiz tekniği ile değerlendirilmiştir. Araştırma sonucunda aile içi rol ve mesleki rol bağlamında, ev içi sorumlulukların paylaşımının eşler arası ilişki üzerinde pozitif etkiye sahip olduğu saptanmıştır. Ayrıca maskülen alan olarak kabul edilen askeri kurumların, çalışan kadınlar için dezavantajlar içeren bir kurum değil, aksine mesleki sosyalizasyonun etkisiyle kadınların aile içi rolleri üzerinde eşitlikçi sorumluluk oluşturması açısından avantajlar içeren bir kurum olduğu görülmüştür. Özellikle askeri okulların eşitlikçi rollerin benimsemesinde önemli bir etken olduğu tespit edilmiştir.Öğe Küreselleşme ve Ulus Devlet(Selçuk Üniversitesi, 2006) Eken, HurigülAraştırmada genel olarak, küreselleşmenin etkisiyle birlikte mahiyeti ve işlevleri değişen ulusdevlet üzerinde durulacaktır. Küreselleşmenin karşı konulamaz siyasal, ekonomik ve sosyokültürel etkilerinin yerleşik kurumları ve bu arada değerleri ve kavramları ne şekilde dönüştürdüğü saptanmaya çalışılarak, olgunun ulus-devlet üzerindeki etkileri, sivil toplum, demokrasi, İslam, ekonomi ve kültür etrafında oluşan bir çerçeveye oturtulacaktır. Bu amaçla konuyla ilgili çeşitli yerli/yabancı literatürde yer alan görüşlere yer verilecek ve yukarıda belirtilen eksenler etrafında konu tartışılacaktır. Bu tartışma, küreselleşmenin ulusdevletin merkezi yapısını zayıflattığı ve kendinden beklenen işlevleri yerine getirememeye başladığı varsayımına dayanan post-kolonyalizm kuramcılarının kavramsal tanımlamaları ve kuramlarına dayandırılacaktır.Öğe A Comparative Analysis of Gypsies’ Access to Employment Opportunities and Health Services in Pakistan and Turkey(Selçuk Üniversitesi, 2022) Suliman, Muhammad; Açıkgöz, ReşatGypsies are an important ethnic group both in Pakistan and Turkey. They are in a more disadvantaged position as compared to other segments of society in areas such as housing, work, health, and education. In this study, employment opportunities and access to health services of gypsies living in Pakistan and Turkey are explored. The researchers delimited the study only to areas of employment and health sectors in both countries, with the aim to comparatively analyze the situation of Gypsies’ access to these services. In the study, qualitative research design and in-depth interview technique were used to collect data from respondents. The interviews were conducted with a total of 14 people (7 participants from Pakistan and 7 from Turkey respectively) including both male and female. According to the findings of the study, Gypsies both in Pakistan and Turkey are mostly excluded from employment opportunities and are pushed to work in informal sectors. Their access to health services is also very limited due to their housing conditions and active lifestyle. However, it has been observed that the conditions of Gypsies in Turkey were found better than the Pakistani ones in terms of employment opportunities and access to health services.Öğe Yoksulluk ve Yoksulluk Kültürünün Toplumsal Görünümleri(Selçuk Üniversitesi, 2012) Aksan, GamzeYoksulluk ve yoksulluk kültürünün toplumsal görünümleri konusunda yapılmış olan bu çalışma teorik ve uygulamalı olmak üzere, genel olarak iki bölümden oluşmaktadır. Çalışmanın ilk bölümünde yoksulluk kavramının mahiyeti, nasıl algılandığı, yoksullukla ilgili başat yaklaşımlar ve yoksulluğun sosyal dışlanma ile ilişkisine değinilmiştir. Ayrıca sosyolojide yoksullukla ilgili kuramsal perspektiflerin yanı sıra yoksulluğu bir yaşam tarzı olması boyutu ile ele alan “yoksulluk kültürü” kuramı değerlendirilmiştir. Çalışmada daha sonra ise genel olarak yoksulluğu, özelde de bir yaşam tarzı olarak yoksulluğu betimlemeye çalışan bir alan araştırmasının bulgularına yer verilmiştir. Uygulama süreci sonrasında 1080 görüşme cetvelinden elde edilen veriler istatistikî testler kullanılarak yorumlanmıştır. Bu anlamda özellikle resmi kurumlar ve sivil toplum kuruluşlarından yardım alan yoksullara ilişkin önemli bulgular elde edilmiştir.Öğe Türk Toplumunda Aile ve Dinin Sosyal Sermaye Potansiyeli(Selçuk Üniversitesi, 2012) Aydemir, Mehmet Ali; Tecim, ErhanSon dönem sosyal bilim tartışmalarının önemli konu başlıklarından biri olarak öne çıkan ‘sosyal sermaye’nin Türkiye özelinde geniş çaplı bir değerlendirmesi henüz yapılmamıştır. Ancak bu başlık altında çeşitli alanlarda ortaya konulan özel inceleme ve araştırmaların sayısında bir artışın olduğuna şahit olmaktayız. Türkiye toplumunun sahip olduğu potansiyel sosyal sermaye kaynaklarının başında gelen ‘aile’ ve ‘din’ yapısal olarak değerler hiyerarşisindeki yerini henüz yitirmiş görünmemektedir. Toplumun atfettiği önemi ‘Dünya Değerler Araştırması’(DDA) ve ‘Türkiye’de Aile Değerleri’ (TAD) gibi araştırmalardan elde edilen verilerle ortaya koymak bu yazının temel amacı olacaktır. Aile ve din kurumu diğer sosyolojik kurumlar arasında sosyal sermaye teorisine rahat bir şekilde eklemlenebilen bir kurumdur. Sosyal sermayenin temelinde değerlerin, güvenin ve birlikte yaşamanın olması bir anlamda aile ve din kurumunun rolleri ile örtüşmektedir. Bu açıdan aileyi bir etkileşim ağı olarak ele aldığımızda bu etkileşimde ortaya çıkan unsurların sosyal sermaye değerini ortaya koyabilmek önemlidir. Yine benzer şekilde din kurumunun bir etkileşimler ağından oluştuğunu ve bu etkileşimlerden ortaya çıkan sosyal sermaye unsurlarını ortaya koyabilmek önemlidir. Bu çalışmada aile ve din kurumunun sosyal sermaye üretebilirliğine ilişkin bütün detayların incelenmesine ve ortaya koyulmasına imkan yoktur. Ancak bu konuda bir farkındalık kazandırabilecek ölçüde vurgular yapılmaktadır. Sosyal sermaye teorisi diğer teorilerden farklı olarak toplumu daha çok etkileşim ağları ve biraradalık üzerinde değerlendirmektedir. Sosyal uyumun ortaya çıktığı, güvene dayalı ilişkilerin olduğu ve biraradalığın yaşandığı toplumlar sosyal sermaye stoğu yüksek toplumlar olmaktadırlar. Sosyal sermayenin nasıl üretileceği ve nasıl sürdürülebileceği ayrı tartışma konularıdır. Böyle olmakla birlikte bu soruların cevabını vermede aile ve din kurumunun hem yapısal unsurları hem de etkileşim örüntüleri kolaylık sağlamaktadır. Sosyal sermaye çalışmaları oldukça yeni bir alandır ve Türkiye örnekleminde daha fazla ve farklı perspektiften çalışmalara ihtiyaç olduğu görülmektedir. Yani, yerli bir perspektife ihtiyacın olduğunu ifade ederken aynı zamanda evrensel bakış açısının da kaçırılmaması gerektiği vurgulanmalıdır. Diğer yandan Aile ve din kurumu üzerine birçok çalışma yapılmıştır. Ancak sosyal sermaye ekseninde yapılan alışmalara ihitiyaç olduğu görülmektedir. Aile kurumuna ve din kurumuna dair sosyal sermaye teorisi bağlamında yapılacak tahlillere ihtiyaç olduğunu da vurgulamak gerekir. Bu çalışma katkısı azda olsa böyle bir kaygıyla ortaya koyulmuştur.Öğe Gerilim ve Uzlaşma: Demokrasi Ekseninde Bürokrasi ve Siyaset İlişkisi Üzerine Bir Değerlendirme(Selçuk Üniversitesi, 2011) Aksan, Gamze; Çelik, ÖzlemBir yönetim tarzı veya felsefesi olarak demokrasi, toplumların yönetilmesinde, toplum içinde yaşayan insanların hak ve özgürlüklerine yaptığı atıflar dolayısıyla uzun yıllardır en önemli siyasal sistemlerden birisi olmuştur. En genel anlamda siyasal iktidarın seçim ile başa geldiği bir yönetim tarzını anlatan ve halkın iktidarı ile eşitlik vurgusu ağır basan demokratik sistemlerin geçmişi oldukça eskilere dayanmaktadır. Şüphesiz bu uzun tarihsel süreç boyunca demokrasi hem teoride hem de pratikte oldukça çeşitlilik göstermiştir. Günümüzde ise neredeyse her türlü siyasal sistemin demokrasi kavramı çerçevesinde ya da ondan referans alınarak tartışıldığı söylenebilir. Bir siyasal sistem olarak demokrasinin uygulanabilirliği noktasında ise devletlerin sahip olduğu bürokratik örgütlenmeler önemli yer tutmaktadır. Teorik olarak, belirli kurallar önünde herkese eşit davranan ve gayrişahsîlik iddiasında olan bürokrasinin güçlü olduğu yönetimlerde demokrasinin daha düzgün işleyeceğine inanılır. Ayrıca seçilenler ve atananlar arasındaki uyum da demokrasiye ulaşmanın temel koşullarından birisi olmaktadır. Ancak pratikte bürokrasi ve siyaset arasındaki ilişkinin uyumdan ziyade çatışmaya daha eğilimli olduğu söylenebilir. Diğer bir taraftan demokrasinin uygulanmasında ön koşullardan birisi olarak görülen bürokrasi belirli durumlarda demokrasi önündeki asıl engel haline gelebilmektedir. Bu çalışma ise genel olarak modern demokrasilerde bürokrasi ve siyaset ilişkisini irdelemeyi hedeflemektedir. Bu bağlamda bürokrasi ve bürokrasiye ilişkin kuramsal yaklaşımlar genel olarak incelendikten sonra bir siyaset yapma biçimi olarak demokrasi ile bürokrasi arasındaki ilişki ve bürokrasinin teşkil ettiği problemler bürokrat ve siyasetçi özelinde analiz edilmeye çalışılacaktır.Öğe Sokaktan Akademiye: Kadın Hareketinin Kurumsallaşma Süreci(Selçuk Üniversitesi, 2011) Alptekin, DuyguKadınların yaşamlarını anlamlandırmanın, toplumsal rollerini ve eylemlerini açıklamanın yanı sıra kadın kimliğinin oluşumunda ve biçimlendirilmesinde de etkin rol oynayan feminist hareket ile bu hareketin akademide kurumsallaşma sürecine yönelik ‘bilimde kadın’ konusu günümüzde sosyal bilimler alan yazınında yoğun olarak tartışılmaktadır. Konuya ilişkin çalışmalarda akademide kadın varlığına işaret eden sayısal verilerin yanı sıra feminist söylemlerin gelişim sürecinde biçimlenişi ve uğradığı dönüşümler de ele alınmaktadır. Kadınların 18. yüzyılda küçük gruplar halinde sokak eylemleriyle başlayan mücadeleleri günümüzde akademik çalışmalarla desteklenen, yerel, bölgesel ve uluslararası organizasyonlar çerçevesinde etkinlik sağlayan bir biçime dönüşmüştür. Bu dönüşümde kadının konumunun insan hakları bağlamında iyileştirilmesini ve kadın erkek ilişkisinin toplumsal cinsiyet ayrımcılığının ötesinde sağlıklı yürütülmesini amaçlayan; kadınların eğitim düzeylerinin giderek yükselmesine, eğitmen, araştırmacı ve bilim kadını statüsünde nicel ve nitel göstergelerin artmasına yol açan köklü oluşumların katkıları söz konusudur. Bilimsel çalışmalarda kadın hareketine ilişkin temel kavramların ve kuramların giderek daha yoğun yer almasının yanı sıra yüksek öğretim kurumlarında kadın araştırmalarına yönelik merkezlerin ve birimlerin kurulması da kuşkusuz kadın hareketinin kurumsallaşmasına ivme kazandırmaktadır. Bu çalışmanın çıkış noktasını, feminist kuramların ortaya çıkmasında ve kadına yönelik sosyo-politik dönüşümlerin gerçekleşmesinde etkin olan kadın hareketi ile bu etkinlik düzeyinin yükselmesi açısından önem taşıyan bilim alanındaki kurumsallaşma süreci oluşturmaktadır.Öğe Televizyon Programlarındaki Şiddetin Yetiştirme Etkisi: Konya Lise Öğrencileri Üzerine Bir Araştırma(Selçuk Üniversitesi, 2011) Taylan, Hasan HüseyinTelevizyon programlarındaki şiddetin Lise öğrencileri üzerindeki yetiştirme etkisinin incelendiği bu araştırmada, televizyon programlarındaki şiddetin yetiştirme etkisi, Gerbner ve arkadaşlarının Kültürel Göstergeler Projesi kapsamında ortaya çıkan Yetiştirme Kuramı açısından ele alınmıştır. Çalışmada, Ortaöğretim öğrencilerinin televizyon izleme pratiklerinin, öğrencilerin sosyal gerçekliğe ilişkin algılamaları (acımasız ve tehlikeli dünya algısı, şiddet algısı, suç korkusu, toplumdaki şiddetin ve toplumdaki suçlu oranının tahmini) üzerindeki etkisinin ortaya konması amaçlanmaktadır. Konya İl Merkezindeki Ortaöğretim Okullarını temsilen seçilen sekiz lisede öğrenim gören 640 öğrenci üzerine soru formu yardımıyla uygulanan saha araştırmasında elde edilen veriler, SPSS yardımıyla Ki-Kare, T-Testi, Hiyerarşik Çoklu Regresyon Analizi ve Lojistik Regresyon Analizi istatistik teknikleriyle yorumlandı. Araştırmada elde edilen bulgulara göre; Lise öğrencilerinin televizyonu çok izleyenlerinin az izleyenlerden; daha fazla acımasız ve tehlikeli dünya algısına, daha fazla şiddet algısına, daha fazla suç korkusuna sahip olduğu; toplumdaki şiddet oranını ve toplumdaki suçlu oranını daha fazla gösterdiği; Televizyon izleme süresi, Kurtlar Vadisi Pusu dizisini izleme pratikleri (çok izleyenlerin hiç izlemeyenlere ve az izleyenlere göre) ve cinsiyet (erkeklere göre kızlar) acımasız ve tehlikeli dünya algısı üzerinde yetiştirme etkisi gösterdiği ve Televizyon izleme süresi ve Kurtlar Vadisi Pusu dizisini izleme pratikleri (çok izleyenlerin hiç izlemeyenlere ve az izleyenlere göre) ve cinsiyet (erkeklere göre kızlar) suç korkusu üzerinde yetiştirme etkisi gösterdiği tespit edilmiştir.Öğe Berna Moran ve Edebiyat Sosyolojisi(Selçuk Üniversitesi, 2011) Alver, KöksalBerna Moran, Türkiye’de edebiyat sosyolojisi açısından önemli bir duraktır. Bir öncü isimdir. Türkiye’de sosyoloji, bilindiği gibi başından itibaren farklı alanların katkılarına açık olmuştur. Sosyoloji, özellikle siyaset bilimi, iktisat, tarih, edebiyat gibi disiplinler ile yoğun bir ilişki içinde olmuştur. Sözü edilen disiplinlerin toplumsal olana ilişkin geliştirdiği literatür ve bakış açısını, sosyoloji yakından takip etmiştir. Bu makalenin konusu olan Berna Moran da edebiyat eleştirisi alanında yaptığı çalışmalarla Türkiye’de sosyolojik düşünce ve dolayısıyla edebiyat sosyolojisi açısından önemsenmesi gereken bir katkı ortaya koymuştur. İngiliz Dili ve Edebiyatı uzmanı olan Moran, Türk romanı özelinde yaptığı analizlerle Türk düşünce ikliminde yerini almıştır. Çalışmalarının bağlamı göz önünde bulundurulduğunda, Moran’ın Türk toplumsal yapısını dikkate alarak bir eleştiri ve okuma gerçekleştirdiği söylenebilir. Gerek roman okumalarında gerekse genel edebiyat incelemelerinde toplumsal ve siyasal ortamı dikkatli bir şekilde vurgulamış olmakla edebiyat sosyolojisini önemsediğini göstermiştir. Bu makale, Moran’ın çalışmaları ile edebiyat sosyolojisi arasındaki bağı irdelemektedirÖğe Erol Güngör’ün İslam’a Dair Sosyolojik Mülahazaları(Selçuk Üniversitesi, 2016) Can, İslamErol Güngör, erken bir yaşta bu dünyadan göçmesine rağmen ardında çok sayıda eser bırakan ve ele aldığı önemli konular bakımından hala güncelliğini koruyan bir sosyal bilimcidir. Milliyetçi bir gelenekten gelen Güngör, ahlak, kültür ve İslam’a dair tespitleriyle bu geleneğe ciddi eleştireler getiren ve bu anlamda kendine özgü duruş sergileyen bir aydındır. Akademisyen kimliğinin yanı sıra toplumla ve toplumun değerleriyle bütünleşmiş bir profil sergileyen Güngör, epistemik cemaatin dogmalarına da yenik düşmekten kendini kurtarabilmiştir. Erol Güngör, gerek Cumhuriyet sonrası Türk siyasi düşüncesi içerisinde değerlendirilmesiyle gerekse de onun düşüncesini tartışan metinlerin odaklandığı tema itibarıyla genellikle birbirlerinden farklı biçimlerde yorumlanmıştır. Güngör’ün siyasi düşüncesi; milliyetçilik, muhafazakârlık, İslamcılık, liberalizm ve hatta sol düşünce içerisinde dahi tartışılmakla birlikte daha çok milliyetçi düşünce içerisinde konumlandırılmaktadır. Erol Güngör, ilim adamı olmasının yanı sıra ele aldığı konulara didaktik bir yön vermesi ve bu konuları her sınıftan insanın anlayabileceği şekilde ifade etmesiyle aynı zamanda bir mütefekkirdir. Güngör, pozitivist sosyolojinin dinin topluma uyum gösterdiği sürece varlığını devam ettirebileceği yönündeki iddiasına temelden karşı çıkar. Dinin topluma uyması veya uydurulmasını, esasen dinin ontolojisine karşı yapılan bir suikast girişimi olarak görür. Çünkü toplumsal hayata göre şekillendirilen din, din olmaktan çıkarak herhangi bir yaşam tarzına dönüşmüş olur. Erol Güngör İslam’a içeriden bakan bir söylem geliştirmiş ve temellendirdiği milli bakışını, İslam’ın ruhuna uygun bir kaygıyla tesis etmeye çabalamış ve milliyetçiliği kültürel boyutuyla yorumlayabilmiş bir aydındır. Güngör, halkçılığı temele aldığı bir milliyetçilik anlayışı geliştirmesi, İslam’ın ve İslam ülkelerinin problemlerine çözüm üretmedeki gönüllülüğü, İslam’ın yeniden diri bir medeniyet geliştirerek tarih sahnesinde boy göstermesi gerektiğini ifade eden düşünceleriyle, bugün dahi eksikliği hissedilen bir mütefekkirdir. Bu çalışmada Erol Güngör’ün din sosyolojisi bağlamında İslam’ın sorunsalları üzerine ortaya koyduğu düşünceleri ve sosyolojik yaklaşımı ele alınacaktır. Bu çerçevede ise kısmen Güngör’ün pür sosyolojik tasavvuruna değinilecek fakat asıl mevzu, İslam’a ve müslüman toplumlara ilişkin sosyolojik yaklaşımında düğümlenecektir. Dolayısıyla Erol Güngör’ün İslam’a ilişkin mülahazalarına ve İslam’ın bugünkü ve muhtemelen gelecekteki problemlerine yönelik değerlendirmelerine yer verilecektir.Öğe Güveni Nasıl Tanımlayabiliriz? Ya Da Sosyal Bilimlerin Konusu Olarak Güven(Selçuk Üniversitesi, 2019) Can, İslamGüven duygusu, toplumsal ilişkilerin temelinde bulunan önemli bir rezervdir. Gündelik yaşamımızda, hayatımızın büyük dönemeçlerinde, zor zamanlarda ve daha birçok olağan ve olağanüstü durumlarda güven, sosyal ilişkileri düzenleyen temel belirleyici bir güç haline gelebilmektedir. Güven konusu, bazı felsefecilerin veya düşünürlerin kısmen ilgilenmesinin dışında, yaklaşık yarım asırdan bu yana sosyoloji, psikoloji, siyaset bilimi ve ekonomi gibi bazı disiplinlerin ilgisine mazhar olmuştur. Ayrıca güven konusu Avrupa ve Amerika’da sosyal bilimlerin önemli bir konusu haline gelmiş ve güven ile ilgili geniş bir literatür oluşmuştur. Güven kavramına ilişkin çeşitli disiplinlerde zengin bir bilimsel birikim oluşsa da, güvenin tanımı konusunda güven teorisyenlerinin üzerinde mutabık kaldığı bir tanım bulunmamaktadır. Sosyal bilimlerde yapısal ve işlevsel nitelikleriyle ele alınan ve daha çok farkındalık düzeyimizin artmasına neden olan güven, esasen kişilerin birbirleriyle kurduğu her tür ilişkilerin merkezinde yer almaktadır. Kaldı ki insan, her şeye güvenebilir. Canlı olmayan nesneler, sistemler, kurumlar veya süreçler, kişinin güvendiği ya da güven duymadığı varlıklardır. Güvenin birçok çeşidinden söz etmek mümkündür. Bu çeşitlilik, güvenin var olduğu düşünülen ortamdaki durumuna, yoğunluğuna ve yönelişine göre değişmektedir. Bu çalışmada güvenin çeşitleri olan, sosyal güven, kısmi (spesifik) güven ve siyasal güven konularına değinilecektir. Sosyal güven, sosyal sistemin devamını sağlayan, kurumları ve sosyal yapıları koruma işlevi gören, sosyal bütünleşmeyi inşa eden, sosyal ve ekonomik değişimlere ve siyasal yaşama olan güveni tesis eden temel bir bileşendir. Kısacası sosyal güven, bir toplumsal yapının bütünleştirici gücü ve güçlü bir sosyalleştirme aracıdır. Bu bağlamda sosyal güven; farklı etnik, dini, sınıfsal, dilsel ve kültürel niteliklerin merkeze alınmayarak kişilerin, diğerlerini tanımasalar dahi, aynı toplumu paylaştığı insanlara güvenmesi şeklinde tanımlanabilir. Kısmi veya özelleştirilmiş güven (particularized trust) ise, yabancılara şüpheyle bakıldığı ve onlara güvenilmediği, kişinin sadece kendinden olanlara duyduğu güven olarak tanımlanmaktadır. Kısmi güvenin kapsamı; aileyi, arkadaşları, komşuları ve iş arkadaşlarını içerisine almaktadır. Çünkü bu kişiler, kişisel olarak yakinen tanıdığımız ve sağlam bağlara sahip olduğumuz insanlardır. Siyasal güven ise, bireyin siyasi lider, hükümet, siyasi kurumlar ve üretilen politikalar hakkında bilgi sahibi olmasıyla bu faktörlerin bireyin iç dünyasındaki karşılığına göre bir duygu üretme sürecidir. Bu süreç sonrasında bilgiyle beraber duygunun da eklenmesiyle bir yargıya ya da düşünceye dönüşür.Öğe Hâfız-ı Şîrâzî’nin Divanındaki Toplumsal Değerler(Selçuk Üniversitesi, 2020) Avcıoğlu, Gürcan Şevket; Avcıoğlu, Gamze Gizemİran’lı şair Hâfız-ı Şîrâzî eserleriyle İran edebiyatında önemli bir yere sahip olmuştur. Hâfız’ın etkisi İran edebiyatında ve toplumunda bugün de sürmektedir. Bu çalışmanın amacı günümüzde etkinliğini sürdüren bir edebi eserin aktardığı, döneminin toplumsal yapısının ürünü olan değerlerin tespitini yapmaktır. Edebi eserlerin yazıldığı dönemin toplumsal yapısını yansıttığı ve topluma duygu, düşünce ve davranış aşıladığı düşüncesinden hareketle, Hâfız divanındaki toplumsal değerler tespit edilmiş, hangi değerlerin daha fazla tekrarlandığı belirlenmiştir. Böylece İran toplumunun değer sistemi ve bu sistemin kökenlerine dair ön bilgiye ulaşmak amaçlanmıştır. Araştırmanın yöntemi metin analizi, tekniği içerik çözümleme tekniği olarak belirlenmiştir. Metin analizi ve içerik çözümleme ile Hâfız divanındaki değerler tespit edilmiş, bu değerlerin kaç defa tekrar ettiğine bakılmıştır. Tekrar sayılarının, değeri gösterme ve önemini vurgulama amacı taşıdığı kabul edilmiştir. Hâfız divanındaki değerlerin nicel analizinin dışında ek olarak, Hâfız divanını sık okuyan Şiraz Üniversitesi Fars Dili ve Edebiyatı öğrencilerinin benimsedikleri değerler incelenmiştir. Bununla Fars dili öğrencilerinin Hâfız divanında geçen değerlerden etkilenip etkilenmediğini ortaya çıkarmak amaçlanmıştır. Çalışma Hâfız’ın yaşadığı şehir olan İran’ın Şiraz şehrinde, 24 Eylül 2018 ile 24 Mart 2019 tarihleri arasında, 6 (altı) aylık bir sürede tamamlanmıştır. Araştırmanın kapsamı Hâfız divanı ve divandaki toplumsal değerlerdir. Bunun için Hâfız divanının Fars dilinde basımları ile Türkçe basımlarından karşılaştırmalı olarak faydalanılmıştır. İlave olarak, Hâfız derslerinin verildiği ve Hâfız’ın eserlerinin canlı tutulduğu Hâfız Araştırmaları Merkezinde araştırma konusuna dair görüşmeler yapılmış, konu tartışılmıştır. Görüşülen kişilerin, beyitlerdeki değerlerin yorumlanmasında, katkıları olmuştur. Araştırma aynı zamanda Hâfız divanı ve toplumsal değerlerle sınırlıdır. Hâfız divanında en fazla “dindarlık” ve “vefa” tekrarlanmaktadır. Davranışlarını kontrol etme ve dürüstlük değerlerinin de Hâfız’ın yaşadığı dönemin ve toplumun şartlarını veya özelliklerini yansıttığı söylenebilir. Bu değerlerden daha az olmakla birlikte rekabet, zevk, kaygısız olma, başarı, heyecan verici yaşam, bireysellik, özgürlük, eşitlik, tüketici olma, dünya barışı gibi değerlerin tekrarlanması bu gibi değerlerin günümüzde ortaya çıkmadığını, Hâfız’ın yaşadığı dönemde de var olduğunu göstermektedir. Bu durum değer çalışmalarında değerlerin kesin bir şekilde kategorileştirilmesinin zorluğunu ortaya koymaktadır. Geçmiş toplumlarda da bu değerlerin varlığı ve bu tür edebi eserlerle aktarılması günümüzdeki toplumların bu değerleri daha kolay benimseyebileceğine dair fikir vermektedir. Bu bakımdan bugünkü İran toplumunda bu değerlerin tanınırlığı ve önemsenmesi daha mümkün ve daha yüksek oranda olmaktadır.