Sağlık Bilimleri Enstitüsü Diğer Yayınlar Koleksiyonu

Bu koleksiyon için kalıcı URI

Güncel Gönderiler

Listeleniyor 1 - 13 / 13
  • Öğe
    Kalça ve haritası ve geleneksel yöntemin hemşirelik öğrencilerinin bilgi düzeyine diz artroplastisi uygulanan hastaların bakımına yönelik hemşirelik eğitiminde kullanılan kavram etkisi: Randomize kontrollü çalışma
    (Selçuk Üniversitesi, 31.12.2023) Durmaz, Melike; Faydalı, Saide
    Amaç: Bu çalışmanın amacı, kalça ve diz artroplastisi uygulanan hastaların tedavi ve bakımlarını planlayan hemşirelik öğrencilerinin eğitiminde kullanılan iki yöntem (kavram haritası ve geleneksel anlatım) ile verilen eğitimlerin bilgi düzeyi üzerine etkisini belirlemektir. Yöntem: Çalışma randomize kontrollü ön-son test müdahale çalışması tasarımında yürütülmüştür. Müdahalesel tasarımda yürütülen araştırma verileri Şubat Mayıs 2018 tarihleri arasında elde edilmiştir. Kalça ve diz artroplastisi uygulanan hastaların tedavi ve bakım konulu eğitim, müdahale grubuna kavram haritası yöntemi ile kontrol grubuna geleneksel yöntemle verilmiştir. 52 müdahale grubu, 56 kontrol grubu öğrencisi ile çalışma tamamlanmıştır. Araştırma verileri; araştırmacılar tarafından oluşturulan öğrencilerin sosyodemografik özellikler formu, kalça ve diz artroplasti eğitim soruları ile kavram haritası yöntemi ve geleneksel eğitim yöntemine ilişkin görüş soruları ile toplanmıştır. Bulgular: Eğitim öncesi (I. ölçüm) geleneksel yöntemle eğitim alan hemşirelik öğrencilerinin (46,4±15,7) kavram haritası yöntemi ile eğitim alan hemşirelik öğrencilerine göre (53,2±11,7) daha düşük puan aldıkları belirlenmiştir. Eğitimden hemen sonra yapılan II. ölçümde de bilgi puanları arasında fark yokken, bir ay sonra gerçekleştirilen III. ölçümde müdahale ve kontrol grubu arasında anlamlı fark bulunmuştur. Uygulamada Kullanım: Kavram haritası yöntemi kullanılarak verilen eğitimlerin öğrencilerin teorik bilgileri hatırlama ve kullanma açısından olumlu yönde etkilediğinden kavram haritası yöntemi hemşirelik öğrencilerinin teorik ve pratik eğitiminde kullanılabilir. Kavram haritası yöntemi, öğrencilerin öğrenmeyi derinleştirmelerine, bilgiler arasında güçlü bağlantı kurmalarına ve karmaşık bilgileri daha kolay anlamalarına ve teorik bilgilerini klinik hemşirelik becerilerine dönüştürmede yardımcı olabilir.
  • Öğe
    Sağlık si̇gortası sahi̇pli̇ği̇ ve sağlık hi̇zmetleri̇ talebi̇
    (Selçuk Üniversitesi, 30.04.2020) Demirci, Hasan Fehmi
    Sağlıklı veya hasta olmak kişilerin çeşitli aktivitelerini etkileyen durumlar olarak karşımıza çıkmaktadır. İnsanlar daha sağlıklı olmak, hastalıklardan korunmak ve hasta olduklarında da hemen bu durumdan kurtulmak için sağlık hizmeti talebinde bulunmaktadır. Sağlık hizmetlerinin kendine has özellikleri bu hizmetlerin çeşitli şekillerde finanse edilmesi gerekliliğini ortaya çıkarmıştır. Özellikle sağlık hizmetlerinin ani bir şekilde ortaya çıkması ve bu hizmetin kullanımının ertelenemez nitelikte olması sağlığa olan talebin ne zaman ortaya çıkacağının kestirilmesini güç hale getirmektedir. Sağlık hizmeti talebini etkileyen birçok faktör bulunmaktadır. Sağlık hizmetlerine olan talep cinsiyet, yaş, gelir, medeni durum, gelir, coğrafi yakınlık, bilgi düzeyi, eğitim, sağlık sigortası gibi değişkenlerden etkilenmektedir. Bu çalışmada sağlık sigortası sahipliğiyle hastane seçimi ve talep üzerinde ne gibi bir ilişkinin olduğu literatür taranarak anlaşılmaya çalışılmaktadır.
  • Öğe
    Sağlık hi̇zmetlerinde değere dayalı satın alma ve değere dayalı geri̇ ödeme yöntemi̇: Dünya ve Türki̇ye
    (Selçuk Üniversitesi, 30.04.2020) Ağlamış, Merve
    Araştırma Problemi: Dünya’da birçok ülkede Sağlık hizmetlerinde Değere Dayalı satın alma ve geri ödeme yöntemleri kullanılırken; Türkiye’de sağlık hizmetlerinde değere dayalı satın alma ve geri ödeme yöntemleri üzerine yapılmış yeterince çalışma ve uygulamaların olmaması. Araştırmanın Amacı: Sağlık hizmetlerinde değere dayalı satın alma ve değere dayalı geri ödeme sistemlerini incelemek ve değerlendirmektir. Ayrıca literatürde bu konuda yapılan çalışmalara katkıda bulunarak konunun önemine dikkat çekmektir. Yöntemi: Bu çalışmada nitel çalışma tekniği olan literatür taraması ile konunun araştırılması, incelenmesi ve değerlendirilmesi yapılmıştır. Bulgular ve Sonuç: Yapılan literatür incelemesi sonucunda sağlık hizmetlerinde değer algısının maliyetlerde sabitlik veya azalışlar ortaya koyulabileceği tespit edilmiştir. Dünya’da birçok ülkenin sağlık hizmetlerinde değere dayalı model uygulamaları kullandığı ve olumlu sonuçlar elde edildiği bulgularına rastlanmıştır. Ancak Türkiye’nin bu konuda geri kaldığı gözlemlenmiştir.
  • Öğe
    Sağlık sosyolojisi ve tarihsel gelişi̇mi
    (Selçuk Üniversitesi, 30.04.2020) Ekizer, Ahmet
    Sosyolojinin bir alt dalı olan Sağlık Sosyolojisi insan-toplum ilişkisinden yola çıkarak hastalık ve sağlık kavramlarını tanımlamış ve sağlık ile hastalığın nedenlerini toplumsal bağlamda ele alarak açıklamaya çalışmıştır. DSÖ’nün tanımına göre sağlık yalnızca hastalığın ve sakatlığın olmayışı değil fiziksel, ruhsal ve sosyal yönden tam bir iyilik halini ifade etmektedir. Bu tanımdan yola çıkarak kişinin sağlığı üzerinde toplumsal kültürün doğrudan etkisinin olacağını söylemek mümkündür. Bir hastalığın hastalık olarak kabulü, tedavi usulleri toplumdan topluma büyük değişiklikler göstermektedir. İnsanın toplumsal bir ortam içerisinde hayatını sürdürmesi ve bu toplumun oluşturduğu kültürel yapıya belli bir aidiyetinin olması sağlık ve hastalık kavramlarını algılayışı üzerinde büyük etkiye sahiptir. Tıbbi sosyoloji denilen kavram ise bu insan-kültür-hastalık algısı etkileşiminden doğmuştur. Tıbbi sosyoloji hastalık üzerinde mikroorganizmalar kadar toplumun da etkisinin olduğunu ileri sürmektedir. Bu çalışma sağlık-hastalık-toplum ilişkisi, sağlık ve hastalık algısına toplumun etkisi konularıyla alakalı literatürde yer alan çalışmaların incelenmesi, çalışmalardan elde edilen bulguların sistematik biçimde incelenmesi amacıyla yapılmıştır. Derleme yöntemi kullanılarak hazırlanan bu çalışmada Sağlık Sosyolojisi alanında yapılan çalışmalar taranarak bulgular sentezlenmeye çalışılmıştır. Taranan çalışmalardan elde edilen bulgular ise sağlık ve hastalık algısı üzerinde toplumsal kültürün bir etkisinin olduğunu ve sağlık, hastalık durumu üzerinde toplumsal değer ve tutumların etkisinin olduğunu göstermiştir.
  • Öğe
    Sağlık hi̇zmetleri̇nde geri̇ ödeme yöntemleri̇
    (Selçuk Üniversitesi, 14.12.2020) Demirel, Gamze
    Sağlık kurumlarına ve sağlık hizmet sunucularına yapılan geri ödeme mekanizmaları, sağlık hizmet sunumunun kalitesi ve verimliliği açısından çok önemli bir etkiye sahiptir. Ödeme yöntemlerinden her biri sağlık hizmetlerinde kaliteyi, üretim miktarını, sağlık hizmetlerinin etkinliğini aynı zamanda da hem hizmet sunan hem de hizmet alan tarafı olumlu ve olumsuz etkileyebilen farklı özelliklere sahiptir. Bu nedenle ödeme sistemlerinden tek bir yöntemi temel alarak kullanmak yerine birden fazla ödeme yöntemini bir arada kullanmak daha iyi bir yol olarak görülmektedir. Yine ülkemizde de birden fazla geri ödeme yönteminin birlikte kullanıldığı söylenebilmektedir. Ödeyiciler tarafından sağlık hizmeti kurumlarına ve sağlık profesyonellerine yapılan ödeme yöntemleri ise şunlardır; global ve harcama kalemlerine göre bütçe yöntemi, kişi başına ödeme, hizmet başına ödeme, prim ödemesi, vaka başına ödeme (TİG), maaş yöntemi ve gün başına ödemelerdir (Beylik vd., 2015: 40). Bu çalışma sağlık hizmetlerinde kullanılmakta olan geri ödeme yöntemlerinin neler olduğunun hem sağlık kurumu açısından hem de bireysel hizmet sunucuları açısından incelenmesi amacıyla gerçekleştirilmiş bir çalışmadır. Çalışmada her bir yöntemin hem güçlü hem de zayıf yönleri ele alınmaktadır.
  • Öğe
    HLA-B27 Subtypes ın Turkish Patients with Ankylosing Spondylitis and Healthy Controls
    (Springer Heidelberg, 2012) Acar, Muradiye; Cora, Tulin; Tunc, Recep; Acar, Hasan
    The aim of this study was to determine human leukocyte antigen (HLA)-B27 subtypes frequency in ankylosing spondylitis (AS) and related spondyloartropathy (SpA) patients. Therefore, we investigated the differences in HLA-B27 subtypes between HLA-B27-positive patients and controls. Sixty six patients were included in this study (51 AS and 15 SpA). Thirty-five individuals were diagnosed with leukemia or chronic renal failure, and their donors without any rheumatological problem (no SpA history) were selected as the control group. HLA-B27 subtyping was performed by PCR-SSP (polymerase chain reaction with sequence-specific primer) method in serologically HLA-B27-positive 46 AS patients, 9 SpA patients and control group. When the frequency of HLA-B27 was 4.5% in Turkish population, this frequency was 90.2% in AS patients. Four different HLA-B27 subtypes found in AS patients were B*2705 (65.2%), B*2702 (26.1%), B*2704 (6.5%) and B*2707 (2.2%). In SpA patients, B*2705 and B*2702 found in equal frequency. Five B27 alleles were identified in our control group: B*2705 (54.3%), B*2702 (31.4) %, B*2703 (2.9%), B*2704 (2.9%) and B*2702/B*2705 (8.5%). Both in the patient group and in the control group, we also observed B*2705 as most frequent allele, and B*2702 was second common allele. Our results show that the frequency of HLA-B27 subtypes is not significantly different between patients and controls (P > 0.10).
  • Öğe
    Brusellozdan Korunmada Toplumun Bilgi Düzeyi
    (2000) Bodur, Said; Küçükçalık, Adnan; Altındiş, Mustafa; Kara, Fatih
    Ülkemizde son on yılda morbidite hızı 10 kat artan brusellozun bulaşma yolları ve brusellozdan korunma ile ilgili olarak toplumun bilgi düzeyinin belirlenmesi amaçlandı. Araştırma evreni, bruselloz yönünden riskli bölgelerden olan Konya ilinde yaşayan halk olarak seçildi. Çalışmaya alınacak haneler, yerleşim birimleri (mahalle ve köy) bazında nüfusa ağırlıklı küme örnekleme yöntemi ile belirlendi. Her kümede 7 hane ve her haneden bir kişi olmak üzere 143 kümede 1000 kişiye ulaşıldı. Bilgiler yüz yüze görüşerek elde edildi. Bulaşma ya da korunma ile ilgili en az bir doğru yanıt verenlerin konuya duyarlı olduğu ve konuyu bildiği kabul edildi. Görüşülen 1000 kişinin (368 erkek, 632 kadın) % 43.6'sı bulaşma yollarından en az birini doğru olarak bilmekteydi. % 14.0'ü konu hakkında bilgisi olduğunu ifade ettiği halde, verdiği yanıt yanlıştı. % 32.4'ünde ise konu ile ilgili sorulara yanıt alınamadı. Konu hakkında bilgi sahibi olma ile öğrenim düzeyi arasında ilişki saptandı. Bruselloz yönünden risk altında bulunan toplumumuz, bu hastalıktan korunmayı yeterince bilmemekte, ya da yanlış bilmektedir. Toplumun bu konuda yeterli ve doğru bilgilendirilmesi, bruselloz morbiditesini azaltmanın en önemli adımı olabilir.
  • Öğe
    Sistemik olarak verilen zoledronik asidin (Zometa®), titanyum dental implantların osteointegrasyon düzeylerine etkisi
    (Selçuk Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2008) Ayan, Mustafa; Dolanmaz, Doğan
    Bu çalışmanın amacı günümüzde yaygın kullanıma sahip olan titanium kemik içi implantların kemik içine yerleştirildikten sonra kemik implant ara yüzeyinde oluşan yeni kemiğin kalitesine sistemik olarak uygulanan zoledronik asitin etkisini dansitometrik ve histomorfometrik olarak değerlendirmektir. Çalışmamızda 12 adet beyaz genç erişkin yeni Zelanda tavşanı kullanıldı. Randomize olarak seçilen tavşanlar iki gruba ayrıldı. Deney grubuna operasyon sırasında 0,1 mg/kg ZA 15 ml serum fizyolojik ile seyreltilerek İV olarak, Kontrol grubuna ise aynı miktarda serum fizyolojik aynı şekilde uygulandı. Her bir tavşana sağ ve sol olmak üzere 2 şer adet özel yapım titanium implant yerleştirldi. Deney ve kontrol grubundan rasgele seçilen 3 er tavşan 14 günde diğerleri ise 28 günde sacrifiye edildiler. Daha sonra örnekler hazırlanarak densitometrik ve histomorfometrik inceleme yapıldı. Elde edilen veriler ışığında deney grubunda kemik mineral içeriği ve kemik mineral yoğunluğunda 14. gün ve 28. günlerde %33 / %73 KMİ- %24 / %36 KMY istatiksel olarak anlamlı artış belirlendi.(P <0.05) Kontrol grubunda istatiksel olarak anlamlı olmayan %5 artış mevcuttu Non dekalsifiye histomorfometrik incelemede ise yeni kemik oluşumunda 14 gün ve 28. günlerde sırasıyla %23 ve % 27 oranında süreye bağlı olarak istatiksel olarak anlamlı artış saptandı. (p< 0.05) Kemik-implant kontaktı 14 gün ve 28. günlerde sırasıyla %17 ve %18 oranında artış göstermekte olup iki haftalık grupta p=0.223 dört haftalık grupta p=0.037 ölçülmüştür. Çalışmamızda elde edilen bulgulara göre sistemik olarak uygulanan tek doz ZA yeni oluşan kemiğin iyileşme hızını arttırmakta ve kemik kalitesini olumlu bir şekilde etkilemektedir. Gerek daha önce rapor edilmiş olan gerekse sunulan çalışmanın sonuçları her ne kadar olumlu etkilerin varlığını göstersede klinik uygulamaya geçmeden önce osseointegrasyon kalitesine etki edecek optimum dozun ve uygulama şeklinin tespit edilmesi için yeni çalışmalara ihtiyaç vardır.
  • Öğe
    Respiratorik distres sendromlu prematüre buzağılarda nebülizasyon yöntemi ile uygulanan salbutamol, flutikazon ve furosemid kombinasyonlarının akciğer fonksiyonu üzerine klinik etkinliğinin araştırılması
    (Selçuk Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2014) Yıldız, Ramazan; Ok, Mahmut
    Bu araştırmanın amacı respiratorik distres sendromlu prematüre buzağılarda nebülizasyon yöntemi ile uygulanan salbutamol, flutikazon ve furosemid kombinasyonlarının akciğer fonksiyonu üzerine klinik etkinliğini belirlemek ve tedavi öncesi ile tedavi süresince hemogram, kan gazları ve klinik bulgularının nasıl bir değişim gösterdiğini ortaya koymaktır. Bu çalışmada 25 buzağı eşit sayıda 5 gruba ayrıldı. 1. grup kontrol, 2. 3. 4. ve 5. gruplar ise deneme grubunu oluşturdu. 1. grup yalnızca standart tedavi (oksijen ve destek tedavi) uygulanırken, deneme gruplarına standart tedavi ve nebulizer ilaç kombinasyonları uygulandı. Nebulizer ilaç kombinasyonları; 2. grup (salbutomal +flutikazon), 3. grup (salbutomal+ furosemid), 4. grup (flutikazon +furosemid) ve 5. grup (salbutamol + flutikazon + furosemid) olarak belirlendi. Bütün buzağılardan venöz kan gaz ölçümleri 0., 1., 2., 4., 8., 24., 48. ve 72. saatlerde vena jugularis'ten, arteriyal kan örnekleri ise 0.,1., 24., 48. ve 72. saatlerde arteria aurikularis'ten alınan örneklerden ölçüldü. Hemogram ölçümleri ise 0., 24., 48. ve 72. saatlarde alınan venöz kan örneklerinden yapıldı. Monitörizasyon ve klinik gözlemleri 0., 1., 2., 4., 8., 24., 48. ve 72. saatlerde yapıldı. Respiratorik distres sendromlu prematüre buzağıların akciğer fonksiyonlarındaki iyileşmenin takibinde kullanılan PaCO2, laktat, PaO2, SatO2 ve SpO2, solunum sayısı parametrelerindeki grup içi istatiksel farklılık tüm nebulizer tedavi gruplarında belirlenirken, standart tedavi grubunda yalnızca PaCO2 değerinde istatiksel farklılık gözlendi. Nebulizer tedavi gruplarında bulunan buzağılarda klinik ve labaratuvar bulgulardaki iyileşmenin daha belirgin olduğu görüldü. Bu çalışmada hematolojik bulgular değerlendirildiğinde, istatistiksel yönden 2. ve 4. grup hematokrit ve hemoglobin değerleri haricinde istatiksel farklılık gözlenmedi. Sonuç olarak prematüre buzağılarda pCO2 ve laktat düzeyleri ile solunum sayısında önemli artış, pO2, SatO2 ve SpO2 düzeylerinde ise önemli azalma olduğu görüldü. Tedavi sürecinde ise pCO2 ve laktat düzeyleri ile solunum sayısında önemli düşüş, pO2, SatO2 ve SpO2 düzeylerinde ise önemli artış olduğu görüldü. Respiratorik distres sendromlu prematüre buzağıların akciğer fonksiyonunun değerlendirilmesinde en ideal parametrelerin pCO2, pO2, SatO2, SpO2, laktat ve solunum sayısının olduğu belirlendi. Respiratorik distres sendromlu prematürelere standart tedavinin yanında nebulizer ilaç kombinasyonlarının uygulanmasının akciğer fonksiyonu üzerinde önemli düzeyde iyileştirici etkisinin olduğu, klinik iyileşme ve akciğer fonksiyonunun düzeltilmesinde ise en iyi nebulizer ilaç kombinasyonun ise salbutamol ve flutikazon olduğu görüldü.
  • Öğe
    Er-yag lazer kullanılarak hazırlanan çürükten etkilenmiş dentinde farklı self-adeziv kompozitlerin bağlantılarının ve mikrosızıntılarının karşılaştırılması
    (Selçuk Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2015) Tunçdemir, Makbule Tuğba; Öztürk, Bora
    Bu çalışmanın amacı; farklı self-adeziv kompozitlerin, Er:YAG lazer kullanılarak hazırlanan çürükten etkilenmiş dentine; tek başlarına ve iki farklı adeziv sistemle birlikte uygulandıklarında bağlantısının ve sınıf V kavitelerde mikrosızıntısının incelenmesidir. Bu çalışma, makaslama bağlanma dayanımı testi ve mikrosızıntı değerlendirmesi olmak üzere iki bölümden oluşmaktadır. 220 adet çürüklü molar, iki farklı çürük temizleme yöntemi (Er-YAG,Frez) kullanılmak üzere rastgele iki gruba ayrıldı. Dişler daha sonra, farklı adeziv sistemlerle (SE Bond, Optibond FL) beraber farklı self-adeziv kompozitler (Vertise Flow, Constic, Fusio Liquid Dentin) uygulanmak üzere her bir grupta 10 diş olacak şekilde (n=10) dokuz alt gruba daha ayrıldı. Kontrol grubu olarak ise gelenekesel bir akıcı kompozit (Filtek Ultimate Flow) iki farklı adeziv sistemle birlikte uygulandı. Kole seviyesinden kronları uzaklaştırılan dişlerin çürükleri yukarıda belirtilen yöntemlerle temizlendi. Hazırlanan çürükten etkilenmiş dentin yüzeylerine kompozitler ve adeziv sistemler üretici firma talimatlarına göre uygulandı. Dişlere, makaslama bağlanma dayanımı testi uygulandı. Sınıf V kaviteler mikrosızıntı değerlendirmesi için hazırlandı. Dişler rastgele iki gruba ayrıldıktan sonra, sadece bir gruba ilave lazer etching uygulaması yapıldı. Kaviteler yukarıdaki gibi restore edildikten sonra dişlere 1000 kez termal siklus uygulandı. Dişler, %0,5'lik bazik fuksin solüsyonunda bekletildi ve stereomikroskopta incelenmek üzere kesildi. Elde edilen verilerin istatistiğinde, Friedman testi, Kruskall-Wallis, One Way Anova, Mann Whitney U ve Wilcoxon Ranks testleri uygulanmıştır (p=0,05). Genel olarak sonuçlara göre, makaslama bağlanma dayanımı testinde kompozitler ve çürük uzaklaştırma yöntemleri arasında farklılık tespit edildi (p<0,05). Mikrosızıntı değerlendirmesinde ise kompozitler arasında farklılık gözlemlenirken (p<0,05), kavite hazırlama yöntemleri arasında farklılık bulunmamıştır (p>0,05). Çürük temizleme yöntemlerinden frez grubu, Er:YAG lazer grubundan (self adeziv kompozitlerin tek başlarına uygulandıkları gruplar hariç) daha yüksek bağlanma dayanımı değerleri göstermiştir. Genel olarak self-adeziv kompozitlerin hepsi birbirine yakın bağlanma değerleri gösteririken, geleneksel akıcı kompozit self adeziv kompozitlere göre daha yüksek değerler göstermiştir. Self-adeziv kompozitlerin tek başlarına uygulandığı gruplar, adeziv sistemlerle beraber uygulanan gruplara göre istatistiksel olarak anlamlı derecede daha düşük bağlantı gösteririken, self-etch ve total-etch adeziv sistemler arasında farklılık tespit edilmemiştir. Mikrosızıntı sonuçlarına göre ise, lazer etching uygulamasının mikrosızıntı üzerine etkisi olmadığı ve self-adeziv kompozitlerin tek başlarına uygulandıklarında mikrosızıntıya engel olamadıkları bulunmuştur.
  • Öğe
    Sağlıklı, ishalli ve prematüre buzağılarda eritromisin ve betanekolün abomazal boşalma oranına etkisi
    (Selçuk Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2014) Engin, Şebnem Canikli; Sevinç, Mutlu
    Bu araştırmada sağlıklı, ishalli ve prematüre buzağılarda, prokinetik ilaçlardan olan eritromisin ve betanekolün abomazal boşalma oranı üzerine etkisini belirlemek amaçlanmıştır. Araştırmada 5 adet sağlıklı, 12 adet ishalli ve 12 adet prematüre buzağı kullanıldı. Bu üç gruptaki buzağılar da kendi aralarında da gruplandırılarak, bir gruba IM 10 mg/kg dozunda eritromisin, bir gruba IM 0,07 mg/kg dozunda betanekol, bir diğer gruba ise herhangi bir ilaç uygulaması yapılmadı ve ardından süt ikamesi içirildi. Gastrointestinal motiliteyi asetaminofen ve glikoz absorbsiyon testleri ile değerlendirmek amacıyla, içirilen her süt ikamesi içerisine 50 mg/kg asetaminofen ve 25 gram/L glikoz ilavesi yapıldı. Süt ikamesi içirilmeden önce (0. değer) ve içirildikten sonra ki 30, 60, 90, 120, 180, 240 ve 300. dakikalarda kan örnekleri toplandı. Ayrıca deneme süresince buzağıların solunum sayıları ve kalp atım sayıları da kayıt edildi. Tüm gruplarda, ilaç uygulamasını takiben solunum sayıları, nabız sayıları ve genel durumlarında bir değişiklik gözlenmedi. Buzağıların bazılarında dışkının hafif sulu kıvama geldiği, prematüre buzağılarda genellikle 180. dk sonra dışkılama şekillendiği gözlendi. Prematüre gruptaki buzağılarda eritromisin uygulaması sonrasında asetaminofen ve glikoz Cmax, Tmax ile AUC değerleri kontrol grubu ile karşılaştırıldığında, daha yüksek Cmax (P<0,05), daha kısa Tmax (P>0,05) ve daha büyük AUC değerlerine (P>0,05) ulaştığı belirlendi. Sonuç olarak, klinik ve labaratuvar bulgular temelinde, prematüre buzağılara 10 mg/kg dozunda eritromisin IM uygulamasının daha hızlı abomazal boşalma sağlayabileceği ifade edilebilir.
  • Öğe
    Döl tutmayan (Repeat breeder) ineklerde PGF2a ve intrauterin köpük sprey (Rifaximina) uygulamalarının gebe kalma oranı üzerine etkisinin araştırılması
    (Selçuk Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 1998) Aköz, Mehmet; Dinç, Dursun Ali
    Bu araştırmada ineklerde repeat breeder'e neden olan subklinik ve nonspesifik endometritisler klinik, mikrobiyolojik ve histopatolojik muayene yöntemleri ile belirlenmeye çalışılarak tedavilerinde PGF2 a ve intrauterin rifaximina uygulamalarının etkinliği araştuıldı. Çalışma materyalini, 3-9 yaşlı, en az 3 kez tohumlandığı halde gebe kalmayan ve düzenli östrüs siklusu gösteren farklı ırktan 36 baş inek oluşturdu. Klinik muayeneler sonucu genital organlarında makroskopik bir bozukluk teşhis edilemeyen ve anemnezlerine de dayanılarak repeat breeder olarak nitelenen hayvanların endometriumundan bakteriyolojik muayene amacıyla swab, histopatolojik muayene amacıyla da biyopsi örneği alındı. Hayvanlar mikrobiyolojik muayene sonucuna göre iki gruba ayrıldı. Buna göre bakteriyolojik muayene sonucu üreme olmayan 25 baş inek birinci grubu, üreme tespit edilen 1 1 baş inek ise ikinci grubu oluşturdu. Birinci grup hayvanlara 1 1 gün arayla kontrolsüz 2 kez 25 mg Dinoprost tromethamine (Dinolytic, Eczacıbaşı) im enjekte edildi. Son enjeksiyondan 72-96 saat sonra iki kez tohumlandı. İkinci gruptaki hayvanlara ise siklusun 10. gününde 25 mg Dinoprost tromethamine im verilerek, enjeksiyondan bir hafta sonra 100 mg rifaximina (Fatroximin intrauterin Foam, Fatro) intrauterin verildi. Hayvanlar bu uygulamadan sonra oluşan ilk östrüslerinde tohumlandılar. Östrüsü geriye dönenler ise ikinci kez tohumlandı. Mikrobiyolojik muayene sonucunda 36 baş inekten 1 Tinde (% 30.6) mikroorganizma izole edildi. Bu ineklerin 5'inde (% 41.7) fi-haemolytic streptecoccus, 4'ünde (% 33.3) Staphylococcus ssp ve 3'ünde (% 25.0) Corynebacterium ssp tespit edildi. Histopatolojik muayene yapılan 36 baş ineğin biyopsi materyalinden 19'unda farklı derecelerde endometritis teşhis edilirken kalan 17 baş hayvanda herhangi bir patolojik lezyona rastlanmadı. Repeat breeder ineklere uygulanan farklı iki tedavi yöntemi sonrasında PGF2a grubunda % 44.0, rifaximina grubunda ise % 63.6 gebelik oram elde edildi. Repeat breeder hayvanların teşhis ve tedavisinde klinik muayene yöntemleri dışmda mikrobiyolojik ve histopatolojik muayene yöntemlerinin de önemli olduğu ve rifaximina 40 köpük fonnülasyonun gerek endometriuma iyi yayılması ve gerekse resistans olayının olmaması nedeniyle tedavide PGF20: 'dan daha etkili olduğu belirlendi. Sonuç olarak, ineklerde subklinik ve nonspesifik endometritislere bağlı repeat breedefin tedavisinde PGF20: ve rifaximina uygulamalanmn etkili olduğu, ancak kronik olgularda gerek hormon gerekse antibakteriyel ilaç uygulamalanmn birden fazla uygulanması gerektiği kanısına varıldı.
  • Öğe
    Antiemetiklerin rat embriyoları gelişimi üzerine toksik ve teratojen etkilerinin in vitro kültür ortamında araştırılması
    (Selçuk Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2011) Fazlıoğulları, Zeliha; Karabulut, Ahmet Kağan
    Hamilelikteki bulantı ve kusma genel bir şikayettir ve uzun sürdüğü zaman sıklıkla farmakolojik tedavi gerektirir. Bunla birlikte antiemetik ilaçların embriyonik büyüme üzerine toksik ve teratojenik etkisi belirli değildir. Böylece antiemetik olarak kullanılan metoklopramid, dimenhidrinat ve trimetobenzamid HCl'nin embriyonik büyüme ve gelişme üzerine direkt toksik ve teratojenik etkilerini rat embriyo kültürü tekniği ile araştırmayı ve karşılaştırmayı amaçladık. 9,5 günlük embriyolar disseke edilip ve 48 saat kültüre edildi. Kontrol grubu için kültür ortamı olarak tam rat serumu kullanılırken, deney grupları için seruma farklı konsantrasyonlarda metoklopramid (10-50µg/ml), dimenhidrinat (2,5-20µg/ml) ve trimetobenzamid HCl (25-100µg/ml) eklendi. Her konsantrasyon için en az 10 embriyo kullanıldı. Antiemetiklerin toplam morfolojik skor, yolk sak çapı, tepe-kıç mesafesi ve somit sayısı gibi embriyonik gelişimsel parametreler üzerine doza bağlı etkileri morfolojik yöntem kullanılarak karşılaştırıldı. Embriyolar malformasyonlar bakımından değerlendirildi. Kontrol embriyoları ile karşılaştırıldığında, antiemetik kullanılan embriyolarda doza bağlı olarak tüm büyüme ve gelişme parametrelerinde belirgin düşüş belirlendi. Trimetobenzamid HCl'nin metoklopramid ve dimenhidrinat'a göre daha fazla gelişimsel toksisiteye sebep olduğu bulundu. Dimenhidrinate hematom, mikrosefali, anormal fleksiyon deformitesi, ödem ve orta beyin deformitesine sebep olurken, trimethobenzamide HCl ise önemli derecede, hematom, maksiller deformite, nöral tüp defekti, anormal fleksiyon deformitesi ve somit deformitesine neden olmaktaydı. Kullanılan tüm ajanlarda nükleer DNA fragmentasyonu oluşumu açısından, kontrol grubu ile deney grupları arasında farklılık gözlenmedi. Çalışmada üç farklı antiemetik ilacın da rat embriyoları üzerine doza bağlı gelişimsel toksisitesi belirlendi. Bunlardan trimetobenzamid HCl, metoklopramid ve dimenhidrinat ile karşılaştırıldığında embriyonik gelişimsel parametreler üzerine daha toksik bulundu. Ayrıca teratojenik potansiyelinin de daha fazla olduğu belirlendi.