Ortodonti/Makale Koleksiyonu

Bu koleksiyon için kalıcı URI

Güncel Gönderiler

Listeleniyor 1 - 20 / 70
  • Öğe
    Prevalence of dental erosion and association between socioeconomic factors in Turkish schoolchildren
    (Selçuk Üniversitesi, 2014) Ünlü, Nimet; Karabekiroğlu, Said; İleri, Zehra; Şener, Sevgi
    This study's purpose was to assess the prevalence of dental erosion in adolescents and to evaluate the association between erosion and socioeconomic factors. This study was carried out on 188 adolescents (14-16 years old) of both gender who attending Dentistry Faculty of Konya, Turkey. A calibrated examiner used the O’Brien index for assessment of dental erosion on the buccal and palatal surfaces of the permanent maxillary incisors and on the occlusal surfaces of the permanent first molars. Data on age, gender, mean family income and parental educational status were collected by a questionnaire completed by the subjects. Descriptive statistics were applied to the data, and the associations between erosion and socioeconomic variables were investigated by chi-square test (P<0.05). 17.5% (n=33) of the subjects exhibited dental erosion, with only enamel being involved. Occlusal surface of the lower first molar was the most commonly affected teeth (7.57%); followed by palatal surface (2.59%) and buccal surface (1.46%) of maxillary incisors, respectively. There was no correlation between dental erosion and age, gender, socioeconomic factors. No statistically significant association was observed between erosion, age, gender and socioeconomic factors. In Turkey, dental erosion seems to be a significant, but not serious problem for dental health in adolescents.
  • Öğe
    Birinci büyük azı dişlerde çürük gelişme riskinde sabit ortodontik tedavinin etkisi
    (Selçuk Üniversitesi, 2014) Karabekiroğlu, Said; İleri, Zehra; Yılmaz, Mehmet Emre; Ünlü, Nimet
    Amaç: Bu çalışmanın amacı sabit ortodontik tedavinin daimi birinci büyük azı dişin çürük riski üzerine etkisini detaylı olarak değerlendirmekti.Gereç ve Yöntemler: Sabit ortodonti tedavisi gören 74 birey (13-17 yaş) bu çalışma kapsamında incelendi. Daimi birinci büyük azı dişlerin durumu üç farklı zamanda Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) kriterleri kullanılarak değerlendirildi; T0=Sabit ortodontik tedaviden hemen önce, T1=Sabit ortodontik tedaviden hemen sonra, T2: Sabit ortodontik tedaviden en az 12 ay sonra. Risk değerlendirmesi yapılırken klinik muayene ve bitewing radyograflardan yararlanıldı. Çürük risk değerlendirmesi; birey, diş, yüzey ve white spot lezyonlar (WSL) bazında gerçekleştirildi. Birinci büyük azı dişlerin bukkal yüzeylerinde oluşan WSL’ı Gorelick indeksine göre incelendi.Bulgular: Çalışma sonuna kadar takibi yapılan 60 hastanın (35 kız, 25 erkek) yaş ortalaması T0’ da 14,7±0,8 olarak bulundu. Daimi birinci büyük azı dişi çürükten etkilenen bireylerin yüzdesinin T0’ da %58,3, T1 zamanında %66,6 ve T2 zamanında %73,3 olduğu bulundu (p=0,000). T0’ da daimi birinci büyük azı dişin DMFT ortalaması 1,50 iken, T1’ de 1,66 ve T2’ de 1,78 olduğu bulundu. T0’ da çürükten en çok etkilenmiş diş yüzeyi okluzal olarak bulunurken, tedavi süresince ve sonrasında (yaklaşık 37 ay) ara yüz çürüklerinin artış gösterdiği görüldü. Bireylerde WSL görülme sıklığı T0’ da %25, T1’ de %58,3 ve T2’ de ise %50 olarak bulundu (p=0,000).Sonuç: Sabit ortodontik tedavi sırasında ve sonrasında daimi birinci büyük azı dişin çürüme riskinin arttığı söylenebilir.
  • Öğe
    Hızlı üst çene genişletmesinin nazofarengeal havayoluna etkisi
    (Selçuk Üniversitesi, 2014) Akın, Mehmet; Erdur, Emire Aybüke; Menzek, Ayşe; Erdur, Ömer
    Hızlı üst çene genişletme (HÜÇG) işlemi üst çene darlıkların giderilmesinde yaygın olarak kullanılır. Bu çalışmanın amacı HÜÇG tedavisi sonrası nazofarengeal alandaki değişimleri değerlendirmektir.Gereç ve Yöntemler:Çalışma grubu çift taraflı transversal darlığa sahip 20 hastadan (12 kız ve 8 erkek, ortalama yaş, 12.34±1.26) oluşturuldu. Bu hastalar tüm dişleri kaplayan akrilik aparey ile tedavi edilmiştir. Kontrol grubu için ise sagittal ve transversal yön anomalisi olmayan 20 birey (13 kız ve 7 erkek,ortalama yaş, 12.68±1.15) seçildi.Hastalar ve kontrol grubu kayıtları klinik arşivimizden seçildi. Değerlendirmeler tedavi başında ve sonunda kaydedilen sefalometrik ölçümlerle yapıldı. İstatistiksel karşılaştırma için, bağımlı ve bağımsız örnek t-test leri kullanıldı.Bulgular:Tedavi sonucunda, tedavi öncesine kıyasla, adenoidal alan, aerial alan ve toplam alan anlamlı derecede artmıştır (P < 0.05). Kontrol grubuyla karşılaştırıldığında çalışma grubunda, adenoidal alan ve toplam alanda artış bulunmuştur (P < 0,05), fakat aerial alandaki artış istatiksel olarak anlamlı değildir (P > 0,05).Sonuç:HÜÇG tedavisi nazofarengeal hava yoluna pozitif etki eder ve nazofarengeal alanda anlamlı derecede artışa sebep olur.
  • Öğe
    Evaluation of mandibular asymmetry in class II subdivision malocclusion
    (Selçuk Üniversitesi, 2015) Akın, Mehmet; İleri, Zehra; Polat, Ömer; Başçiftçi, Faruk Ayhan
    Amaç: Bu çalışmanın amacı Sınıf II subdivizyon maloklüzyonlardaki mandibular iskeletsel asimetrilerin prevalansını, Sınıf I ve Sınıf II maloklüzyonlarla karşılaşırmalı olarak belirlemektir. Gereç ve Yöntemler: Çalışmaya her biri 40’ar bireyden oluşan 3 grup dahil edilmiştir: bir Sınıf I oklüzyon grubu (14 erkek ve 26 kadın; yaş ortalaması 14.68±1.86), bir Sınıf II oküzyon grubu (12 erkek, 28 kadın ; yaş ortalaması 14.02±1.74), ve sınıf II subdivizyon oklüzyon grubu (19 erkek and 21 kadın; yaş ortalaması 14.32±2.42). Her bir hasta için panoramik radyogramlarda(OPG) sekiz doğrusal ve bir açısal ölçüm yapılmıştır. Sağ ve sol ya da Sınıf I ve Sınıf II tarafların ölçümlerini kıyaslamak için Wilcoxon testi kullanılmıştır. Grup içi değerlendirmelerde P <0,05 seviyesindeki asimetrilerin kıyaslanması için Kruskal-Wallis ve post-hoc Mann- Whitney U testleri kullanılmıştır. Bulgular: Sınıf I ve Sınıf II veya subdivizyon grubundaki bireylerin Sınıf I tarafları ve Sınıf II tarafları veya sağ sol tarafları arasında, yalnızca gonial açıda anlamlı farklılık gözlenmiştir (P<0.05). Sınf II subdivizyon grubundaki kondil boyları ve korpus uzunluklarındaki asimetri indeksleri diğer gruplara kıyasla daha büyüktür (P<0.05) ve diğer asimetri indeksleri açısından gruplar arasında anlamlı bir farklılık gözlenmemiştir (P<0.05). Sonuçlar: Sınıf II subdivizyon grubundaki bireyler, Sınıf I ve Sınıf II gruplarındakilere kıyasla daha asimetrik mandibulaya sahiptir.
  • Öğe
    Kemik yaşı ve maturasyon tespiti
    (Selçuk Üniversitesi, 2020) İzgi, Mehmet Said; Kök, Hatice
    Büyüme-gelişim, özelikle matürasyonu devam eden hastalarda tedavi planlaması ve prognoz açısından büyük önem taşımaktadır. Kronolojik yaş büyüme gelişimi devam eden bir bireyde tek başına matürasyonu belirlemede yeterli olmaması sebebiyle çeşitli büyüme-gelişim indikatörleri geliştirilmiştir. Büyüme-gelişim belirleme yöntemleri genel olarak morfolojik, histolojik ve radyolojik yöntemler olarak sınıflandırılabilmektedir. Ortodonti pratiğinde en çok radyolojik yöntemler tercih edilmektedir. Kemik yaşı tayininde çeşitli yaş aralıklarında vücuttaki yüzden fazla kemikleşme bölgesinden faydalanılabilmektedir. El-bilek bölgesinin 0-22 yaş aralığındaki bireyler için tercih edilebileceği bildirilmiştir. Birçok kemiğin bir arada değerlendirilebilmesi, kemikleşme dönemlerinin farklı olması, uygulama kolaylığı gibi sebepler ile el-bilek radyografileri üzerine birçok çalışma yapılmıştır. Günümüzde büyüme gelişim tespitinde el-bilek radyografileri altın standart olarak kabul edilmektedir. Araştırıcılar teknolojinin gelişimi ile birlikte el-bilek radyografilerinin yanı sıra daha farklı ve pratik olabilecek yöntemlerin tespitine yönelmişlerdir. Kemik yaşı ve matürasyon tespitinde, klinik olarak uygulanabilir olması ve mümkün olan en düşük radyasyon maruziyeti prensibine uyulması büyük önem taşımaktadır. Ortodontik vakaların teşhis, tedavi gidişatı ve tedavi sonrası durumlarının değerlendirilmesi için sefalometrik radyograflar rutin alınması gereken kayıtlardandır. Bu sebeple sefalometrik radyograflardan büyüme gelişim belirleme yöntemleri de geliştirilmeye ve bu konu üzerinde araştırmalar yapılmaya başlanmıştır. Çalışmamız ile büyüme-gelişim tespitinde kullanılan mevcut yöntemler ve güncel yaklaşımların derlemesinin sunulması ve biz klinisyenlere uygulanabilecek yöntemler hakkında fikir vermesi amaçlanmıştır.
  • Öğe
    Modifiye nance apareyi ve palatinal minivida ile molar distalizasyonu: Bir olgu sunumu
    (Selçuk Üniversitesi, 2020) Akın, Mehmet; Karcı, İlknur Çağlı; Baka, Zeliha Müge; Özeren, Elif
    Sınıf II malokluzyonların tedavisinde geçici ankraj üniteleri ile üst molar dişlerin distalizasyonu son dönemde oldukça popüler hale gelmiştir. Premolar dişlerin mezializasyonu, anterior dişlerin protrüzyonu gibi istenmeyen yan etkileri elimine etmesi nedeniyle geçici ankraj üniteleri diğer ağız içi metotlara göre tercih edilmektedir. 16 yıl 3 ay yaşındaki kadın hasta kliniğimize üst dişlerinin önde olması şikayetiyle başvurmuştur. Klinik muayenede konveks profil, 6,4 mm overjet ve Angle Sınıf II malokluzyon tespit edilmiştir. Hastaya modifiye nance apareyi ve palatinal minivida destekli üst molar distalizasyonunu takiben sabit ortodontik tedavi planlanmıştır. Palatinalde bulunan paslanmaz çelik tele geçirilen açık sarmal yay, gurin-lock vidası ile sıkıştırılarak her bir molara 400 gram kuvvet uygulanmıştır. Overcorrection elde edilene kadar distalizasyona devam edilmiştir. Modifiye nance apareyi ve palatinal minivida destekli üst molar distalizasyonu ile hasta kooperasyonuna gerek kalmadan Sınıf I molar ilişki elde edilmiştir. Bu yaklaşım Sınıf II malokluzyona sahip molar distalizasyonu planlanan hastaların tedavisinde etkili bir seçenektir.
  • Öğe
    Gömülü üst çene kanin dişlerin konik ışınlı bilgisayarlı tomografi ve panoramik radyograf ile değerlendirilmesi: Bir retrospektif çalışma
    (Selçuk Üniversitesi, 2020) Aşık, Sümeyye; Kök, Hatice
    Amaç: Gömülü üst kanin varlığı tespit edilmiş olan hastaların; anamnez ve klinik bulgularının, OPG-KIBT görüntülerinin ve iki görüntüleme yöntemi arasında gözlenebilecek olan olası ilişkinin değerlendirilmesidir. Gereç ve Yöntemler: Çalışmamıza Necmettin Erbakan Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Ortodonti Anabilim Dalı'na muayene ve/veya tedavi amacıyla başvurmuş, panoramik (OPG) ve/veya KIBT görüntüleri alınmış, 63 hasta (90 gömülü üst kanin diş) dahil edilmiştir. OPG üzerinde gömülü dişlerin tek-çift taraflı olma durumuna, segmentine, vertikal-horizontal pozisyonlarına, açılarına, ayrıca eşlik eden konjenital diş eksikliğine, gömülü diş ve/veya fazla oluşum varlığına ve süt kanin retansiyonuna bakılmıştır. KIBT’da gömülü kanin dişlerin bukkal-palatinal lokalizasyonları, komşu dişlerdeki rezorpsiyonlar değerlendirilmiştir. Dental modellerde kanin-kanin (C-C), Premolarpremolar (P-P) ve molar-molar (M-M) arası transversal damak genişlikleri ve derinlikleri ölçülmüştür. Ayrıca lateral diş boyutu, gömülülük nedeni, tedavi edilip edilmediği, tedavi şekli, tedavide çekilmiş diş(ler), tedavi ile gömülü dişin sürdürülüp sürdürülmediği de değerlendirilmiştir. Bulgular: Süt kanin retansiyonu %55.6’dır. Gömülü kaninlerin %58.9 ‘unun okluzal bölgede, %30 unun kanin bölgede, %42.3 ünün 0°-15°’lik açıda yer aldığı tespit edilmiştir. Vertikal pozisyonu okluzal olan gömülü kanin dişlerin oranı KIBT alınmış grupta daha düşük, medial olanların ise daha yüksek olduğu tespit edilmiştir(p=0.010). Gömülü kalma nedenlerinden, sürme yolunda engel ve yer darlığı KIBT alınmış grupta daha düşük,süt kanin retansiyonu oranı daha yüksek bulunmuştur (p=0.001). Vertikal ve horizontal pozisyonlar, kanin açısı ile KIBT konumu arasında anlamlı ilişki saptanmamıştır. Sonuç: Durdurucu ve önleyici ortodontik tedavilere verilen önemin artırılması ile, pahalı ve komplike teşhis yöntemlerine ve tedavilere gereksinim azaltılacaktır.
  • Öğe
    Evaluation of The Anxiety Levels of Orthodontics Patients During Covid-19 Pandemic
    (Selçuk Üniversitesi, 2021) Tekin, Hasan Hüseyin
    Background: We aimed to evaluate the anxiety of patients receiving orthodontic treatment during the COVID-19 pandemic. Methods: A 27-questions online questionnaire form was designed to assess orthodontic patients’ anxiety levels regarding the COVID-19 pandemic with Google Forms (Google LLC, Mountain View,CA,ABD). The questionnaire link sent to the 400 patients and the study conducted with 262 volunteer patients(VP) who were receiving active orthodontic treatment the during pandemic and who agreed to fill out our questionnaire voluntarily. Descriptive statistics with percentages, chi-square and independent t test were used for statistical analysis. Results: The 53.8%VP were women who were more anxious than men about the pandemic and its effect on their orthodontic treatments. 49.6%VP were anxious,44.7%VP were calm. 40.5% of the participants stated that they did not have any problems with their orthodontic treatments during the pandemic.80.2%VP communicated with their orthodontist during the COVID-19 pandemic.97.3%VP said that they trust their orthodontist in the management and guidance of their treatment during the COVID19 pandemic.51.9%VP declared that they did not anxious when attending their orthodontic appointments. The most common complaint(21.4%) of the patients during this period was bracket breaking and wire sinking. The major concern about pandemic affect on their treatment was delay of the treatment (59.4%). Conclusion: It’s important to inform patients about their treatments and the pandemic process. Establishing a strong patient-clinician relationship is beneficial. The VP did not have any severe anxiety about the pandemic and its adverse affects on their orthodontic treatment.
  • Öğe
    Titreşimin Ortodontik Diş Hareketi Hızına Etkisi: Literatür Derlemesi
    (Selçuk Üniversitesi, 2021) Norçinli, Zeynep; Baka, Zeliha Müge
    Ortodontik diş hareketi periodonsiyuma iletilen dış kuvvetlerin ve bu kuvvetlerin etkilediği alana nüfuz etmiş enflamatuvar mediyatörlerin alveol kemiğinde başlattığı yeniden şekillenme olayının bir sonucu olarak meydana gelmektedir. Günümüzde her yaşta ortodontik tedavi görmek isteyen hasta sayısının artmış olmasıyla birlikte kısa süre içerisinde sonuçlanan ortodontik tedavi talebinin de artması, ayrıca uzun süreli ortodontik tedavilerin beyaz nokta lezyonları, diş çürükleri, periodontal sorunlar ve kök rezorpsiyonu gibi yan etkilerinin bulunması nedeniyle diş hareketini hızlandırmaya yönelik yöntemler önem kazanmaktadır. Bu yöntemler; girişimsel olan cerrahi yöntemler, girişimsel olmayan farmakolojik uygulamalar ve mekanik-fiziksel uygulamalardır. Girişimsel olan cerrahi uygulamalar her ne kadar etkili ve öngörülebilir olsa da post-operatif ağrı, periodontal doku hasarına sebep olabilmeleri ve hasta kabul edilebilirliğinin düşük olması araştırmacıları girişimsel olmayan yöntemlerin etkilerinin araştırılmasına yöneltmiştir. Titreşim uygulamaları yakın zamanda ortodontide diş hareketinin hızlandırılması amacıyla kullanılmakta olan girişimsel olmayan uygulamalardan birisidir. Titreşim uygulamasının girişimsel bir yöntem olmaması, periodontal dokulara zarar vermemesi, ortodontik tedavi kaynaklı diş ağrılarını azaltabilmesi, hasta açısından kolay uygulanabilmesi ve rahatsızlık vermemesi gibi özellikleri ortodonti açısından önemini artırmıştır. Literatürdeki çalışmalara bakıldığında genel olarak titreşimin diş hareketi hızını artırdığına yönelik bulgular olduğu gibi diş hareketi üzerinde etkili olmadığını belirten çalışmalar da bulunmaktadır. Optimal bir vibrasyon protokülün belirlenebilmesi, vibrasyonun diş hareketi üzerindeki etkisinin moleküler ve hücresel mekanizmalarının aydınlatılabilmesi amacıyla gelecekte daha çok çalışmaya ihtiyaç duyulmaktadır.
  • Öğe
    Comparison of bond strengths of self etch adhesive systems in orthodontic bracket bonding procedures
    (Selçuk Üniversitesi, 2017) Erdur, Emire Aybüke; Yıldırım, Mücahid; Akın, Mehmet
    Background: The aim of this in-vitro study was to compare shear bond strength (SBS) of the self etch adhesive systems. Methods: 100 extracted human mandibular third molar teeth randomly divided into five groups in this study (n=20). Maxillary first premolar brackets were bonded onto mesiobuccal and disto-buccal surfaces of every molar tooth (control and experimental side). For all groups randomly selected control sides were bonded with total etch system. In experimental side Group I bonded with Transbond Plus SEP (3M Unitek, Monrovia, California, USA); Group II, Clearfil S3 Bond Plus (Kuraray Medical, Tokyo, Japan); Group III, Clearfil S3 Bond (Kuraray Medical, Tokyo, Japan); Group IV, Ortho Solo (Ormco Glendora, California, USA); Group V, AdheSE (Ivoclar, Vivadent AG, Liechtenstein). The teeth were stored in distilled water at 37 °C for 24 hours. After 5000 rounds of thermocycling, SBS test was performed using a universal testing machine at 1 mm/min crosshead speed. Data were analyzed with one way analyses of variance and post-hoc Tukey test. Results: Statistically analysis showed a significantly difference between decreased strength value of self etch adhesive systems according to the total etch (P<0.05). Group II (%30.1) had the lowest decreased shear bond strength. There were no significant difference between Group II and Group I (%31.95). Group III (%36.65) had lower decreased shear bond strength than g-Group V (%40.3). Decreased shear bond strength of Group IV (%49.5) was significantly highest than the other groups. Conclusion: Shear bond strength of total etch adhesive systems was better than self etch adhesive systems. But some manufacturer’s self etch adhesive had a satisfactory bond strength for clinical use.
  • Öğe
    Unilateral dudak damak yarığına sahip hastalarda farengeal havayolunun değerlendirilmesi
    (Selçuk Üniversitesi, 2017) Baka, Zeliha Müge; Erdur, Emire Aybüke; Alp, Sevtap; Başçiftçi, Faruk Ayhan
    Amaç: Bu çalışmanın amacı unilateral tam dudak damak yarığına (UDDY) sahip hastaların farengeal hava yolu alanı, yumuşak damak ölçümleri ve kraniyoservikal postürünün değerlendirilmesi ve bu değerlerin dudak damak yarığına sahip olmayan kontrol grubu hastaları ile karşılaştırılmasıdır. Gereç ve Yöntemler: Çalışmaya rastgele ve retrospektif olarak seçilen 60 hasta dahil edilmiştir ve 2 gruba ayrılmıştır. Birinci grup UDDY (30 hasta; ortalama yaş, 15,07 ± 5,61 yıl), ikinci grup ise DDY olmayan iskeletsel Sınıf I (30 hasta; ortalama yaş, 16,34 ± 3,18 yıl) hastalardan oluşmaktadır. Hastalardan alınan lateral sefalometrik filmler üzerinde farengeal hava yolu alanları, yumuşak damak ölçümleri ve kraniyoservikal postür açıları hesaplanmıştır. Elde edilen verilerin gruplar arası karşılaştırmasında bağımsız T-testi kullanılmıştır. Bulgular: UDDY grubundaki hastaların kontrol grubuna kıyasla önemli ölçüde daha küçük toplam ve aerial nazofarengeal alana sahip olduğu bulunmuştur (P <0,05). Ayrıca UDDY grubundaki hastaların yumuşak damaklarının daha kalın ve daha kısa olduğu bulunmuştur (P <0,05). Adenoidal nazofarengeal alan, orofarengeal alan, sert damak/yumuşak damak açısı (ANS-PNS-P°) ve kranioservikal postür açılarında (NSL/CVT° ve NSL-OPT°) iki grup arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmamıştır (P >0,05). Sonuç: UDDY sahip hastaların toplam ve aerial nazofarengeal alanları kontrol grubuna göre daha küçüktür. Bu nedenle bu hastalarda tedavi planlaması yapılırken farengeal hava yolu üzerine pozitif bir etkiye sahip olmasına dikkat edilmelidir.
  • Öğe
    Aktif sabit ortodontik tedavi sırasında meydana gelen dental travma: Vaka raporu
    (Selçuk Üniversitesi, 2017) Şenışık, Neslihan Ebru; Aydoğan, Filiz
    Bu vaka raporunun amacı sabit ortodontik tedavi sırasında dental travmaya maruz kalan hastanın tedavisini sunmaktır. Kliniğimizde beş aydır sabit ortodontik tedavi görmekte olan 16 yaşında bayan hasta travma geçirmiş ve travmadan iki gün sonra kliniğimize gelmiştir. Hasta evinde senkop geçirdiğini ve düştüğünü belirtmiştir. Ekstraoral olarak alt dudakta laserasyon intraoral olarak alt santral keserlerde lateral lüksasyonla birlikte ekstrüzyon gözlenmiştir. Travmadan hemen sonra pulpanın vitalitesinin net olarak değerlendirilememesinden dolayı kök kanal tedavisi ertelenmiştir. Travmadan sonra her iki travmaya uğramış diş üzerindeki aktif ortodontik kuvvet kaldırılmıştır. 7 ay sonra travmaya maruz kalan dişlerin pulpalarının vital olduğu tespit edilmiştir. Daha sonra hafif ortodontik kuvvetlerle sıralama ve seviyeleme yapılmış, başlangıçta planlandığı gibi estetik bir gülüş ve ideal bir okluzyon elde edilmiştir. Aktif ortodontik tedavinin bitiminden on iki ay sonra alınan periapikal radyografta madibular santral keser dişlerin pulpasında kısmi obliterasyon tespit edilmiştir. Her altı ayda bir rutin klinik ve radyografik değerlendirme gerekmektedir.
  • Öğe
    Usage and comparison of artificial intelligence algorithms for determination of growth and development by cervical vertebrae stages in orthodontics
    (SPRINGEROPEN, 2019) Kök, Hatice.; Acilar, Ayse Merve.; Izgi, Mehmet Said.
    Background Growth and development can be determined by cervical vertebrae stages that were defined on the cephalometric radiograph. Artificial intelligence has the ability to perform a variety of activities, such as prediction-classification in many areas of life, by using different algorithms, In this study, we aimed to determine cervical vertebrae stages (CVS) for growth and development periods by the frequently used seven artificial intelligence classifiers, and to compare the performance of these algorithms with each other. Methods Cephalometric radiographs, that were obtained from 300 individuals aged between 8 and 17 years were included in our study. Nineteen reference points were defined on second, third, and 4th cervical vertebrae, and 20 different linear measurements were taken. Seven algorithms of artificial intelligence that are frequently used in the field of classification were selected and compared. These algorithms are k-nearest neighbors (k-NN), Naive Bayes (NB), decision tree (Tree), artificial neural networks (ANN), support vector machine (SVM), random forest (RF), and logistic regression (Log.Regr.) algorithms. Results According to confusion matrices decision tree, CSV1 (97.1%)-CSV2 (90.5%), SVM: CVS3 (73.2%)-CVS4 (58.5%), and kNN: CVS 5 (60.9%)-CVS 6 (78.7%) were the algorithms with the highest accuracy in determining cervical vertebrae stages. The ANN algorithm was observed to have the second-highest accuracy values (93%, 89.7%, 68.8%, 55.6%, and 78%, respectively) in determining all stages except CVS5 (47.4% third highest accuracy value). According to the average rank of the algorithms in predicting the CSV classes, ANN was the most stable algorithm with its 2.17 average rank. Conclusion In our experimental study, kNN and Log.Regr. algorithms had the lowest accuracy values. SVM-RF-Tree and NB algorithms had varying accuracy values. ANN could be the preferred method for determining CVS.
  • Öğe
    Evaluation of the facial soft-tissue thickness in patients with cleft lip and palate
    (LIPPINCOTT WILLIAMS & WILKINS, 2019) Erdur, Emire Aybuke.; Baka, Zeliha Muge.; Fidanboy, Merve.; Erdur, Omer.
    Aim: In this study the authors aimed to evaluate craniofacial morphology and facial soft tissue thickness of the patients with cleft lip and palate.(CLP), and to compare the results with a sex and age-matched noncleft healthy control group. Methods: Craniofacial and soft tissue thickness measurements of 20 patients with unilateral cleft lip palate (UCLP) and 20 patients with bilateral cleft lip palate (BCLP) were compared with 20 noncleft control subjects. Angles between Sella-Nasion-A point, Sella-Nasion-B point, Nasion-A and Nasion-B line, Sella-Nasion line and Gonion-Gnation line, and linear (glabella, rhinion, subnasale, labrale superius, stomion, labrale inferius, labiomentale, pogonion, and gnathion) measurements were assessed on lateral cephalometric radiographs. Group differences were evaluated with 1-way analysis of variance and post hoc Tukey test. Results: Unilateral cleft lip palate and BCLP groups demonstrated lower values of skeletal measurements than control group except for Sella-Nasion line and Gonion-Gnation line value (P< 0.01). Maxillary incisors were retruded in BCLP group compared with the other groups (P< 0.001). Thickness of the rhinion, subnasale, and stomion demonstrated no significant difference between UCLP and BCLP groups (P> 0.05). Thickness of rhinion and stomion was found significantly higher in both groups, and thickness of the subnasale was found significantly lower than the healthy group (P< 0.05). Conclusion: Findings of the study suggested that patients with CLP showed differences on craniofacial morphology and facial soft tissue thickness. Before planning orthodontic treatment and esthetic surgeries, soft tissue thickness should be taken into consideration in addition to skeletal measurements in CLP patients.
  • Öğe
    Comparative evaluation of salivary microbial levels and periodontal status of patients wearing fixed and removable orthodontic retainers
    (MOSBY-ELSEVIER, 2019) Eroglu, Ahmet Kubilay.; Baka, Zeliha Muge.; Arslan, Ugur.
    Introduction: The purpose of this study was to compare and evaluate salivary microbial levels and periodontal status in patients using a fixed lingual retainer, a removable vacuum-formed retainer, or a Hawley retainer after orthodontic treatment with fixed appliances. Forty-five patients who finished their orthodontic treatment with fixed appliances and were about to start the retention phase were randomly divided into the following 3 groups of 15 individuals each: the fixed lingual retainer group, the vacuum-formed retainer group, and the Hawley retainer group. Periodontal measurements, such as the plaque index, gingival index, probing depth, and bleeding on probing, were obtained at the following 4 time points: at debonding (T0) and 1 week (T1), 5 weeks (T2), and 13 weeks (T3) after debonding. Saliva samples were collected 3 times in total: at T0, T2, and T3. A quantitative analysis for Streptococcus mutans and Lactobacillus casei was performed with the use of real-time polymerase chain reaction. The Kruskal-Wallis test and 1-way analysis of variance were used for the statistical comparisons of the groups. No statistically significant difference in salivary S mutans and L casei levels was found among the 3 groups (P >0.05). They showed no statistically significant differences in plaque index, gingival index, bleeding on probing, and probing depth values (P >0.05). All periodontal parameters showed statistically significant decreases from T0 to T3 in all 3 groups (P <0.001). The S mutans and L casei levels were decreased significantly from T2 to T3 in the lingual retainer and Hawley retainer groups, whereas they decreased significantly from T0 to T3 in the vacuum-formed retainer group. Fixed and removable orthodontic retainers do not differ in salivary S mutans and L casei levels and periodontal status. With all retainers, regardless of whether they are fixed or removable, oral hygiene improved after orthodontic treatment with fixed appliances.
  • Öğe
    A prospective clinical evaluation of fixed retainer failures
    (2018) Baka, Zeliha Müge; Akın, Mehmet
    OBJECTIVE: The aim of this prospective study was to evaluatethe failure rate of fixed lingual retainers and to determinethe distribution of these failures over a 6-monthperiod.MATERIALS AND METHOD: One hundred and fifty consecutivelytreated patients (92 females and 58 males, mean age of14.891.08 years) who received canine-to-canine fixed lingualretainers after active orthodontic treatment were followedup for 6 months. A 0.0215-inch five-stranded wire(PentaOne, Masel Orthodontics) was bonded to the teethusing Transbond LR (3M Unitek) adhesive. The patientswere examined in the 1st, 3rd, and 6th months after retention.The retainer failures during the 6-month observationperiod were registered, and statistically analyzed using aCochran’s Q test at a significance level of p0.05.RESULTS: Retainer failures were seen in 14 patients, andthe total failure rate was 9.3%. The highest failure rate wasseen in the first month (p0.05). The female patients exhibiteda higher failure rate than the male patients (p0.05),and three patients had repeated failures. The failure ratewas higher in the mandible when compared with the maxilla(p0.05), and in the right quadrant for both the maxillaand the mandible. The total survival rate was 90.7%.CONCLUSION: The result of this study revealed that highernumber of failures occurred in the first month of fixed retention.Therefore, regular clinical controls are necessaryto determine bonding failures.
  • Öğe
    The effect of fixed orthodontic treatment on DMFT index and white spot formation
    (Cumhuriyet University Faculty of Dentistry, 2014) Ünlü N.; Kahraman F.B.; Karabekiroğlu S.; İleri Z.
    Objectives: The aim of this study was to assess the effect of fixed orthodontic treatment on DMFT index and white spot lesion formation. Materials and Methods: Fifty six patients (Group A: 26 subjects; Group B: 30 subjects) who were undergoing fixed orthodontic treatment were invited to participate in this study. All patients in Group B were treated with a 0.018 inch slot preadjusted fixed orthodontic appliances. An examiner used the Gorelick index for assessment of white spot lesion (WSL) on the buccal surface of teeth before (T1) and after (T2) treatment. The DMFT index value was recorded for each subject at T1 and T2. The WHO (World Health Organization) criteria and bitewing radiographs were utilized to diagnose the carious status of the subjects. Kruskal-Wallis and Mann-Whitney U tests were used to compare the groups. Results: No differences was found between the groups in terms of increased DMFT. On the other hand, The mean increase in WSL percentage in Group B (%66,6) and Group A (%26,9), respectively (p=0,000). In Group B, gender not significantly related to the DMFT index and development of new WSL. The greatest prevalence of WSLs was found in the mandibular first molars (%28,8), followed by the mandibular second premolars (%23,2) and the maxillary lateral incisors (%19,2). Conclusions: A more effective oral care support should be provided to subjects and caries preventive procedures (fluor therapy) should be done.
  • Öğe
    Sabit ortodontik tedavinin DMFT indeksi ve beyaz nokta lezyonu oluşumu üzerine etkisi
    (2014) Ünlü, Nimet; Kahraman, Fatma Betül; İleri, Zehra; Karabekiroğlu, Said
    Amaç: Bu çalışmanın amacı sabit ortodontik tedavinin DMFT indeksi ve beyaz nokta lezyonu oluşumu üzerine etkisini değerlendirmektir. Gereç ve Yöntem: Bu çalışmaya sabit ortodontik tedavi gereksinimi olmayan 26 birey (kontrol: Grup A) ve sabit ortodontik tedavi görecek olan 30 birey (test: Grup B) dahil edildi.Grup B deki bütün hastalar 0,018 inç slot preadjusted sabit ortodontik apareyler ile tedavi edildi. Tüm bireyler çalışma başlangıcında (T1) ve sonrasında (T2) beyaz nokta lezyonu (BNL) görülme sıklığının tespiti amacıyla Gorelick indeksine göre klinikte muayene edildi. Her birey için T1 ve T2de DMFT (Çürük, Dolgulu ve Eksik Diş Sayısı) indeksi değeri hesaplandı. DMFT indeksi değerlendirmesinde klinik muayenede Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) kriterleri ve bitewing radyograflar kullanıldı. İstatistik analiz için Kruskal-Wallis ve Mann-Whitney U testleri kullanıldı. Bulgular: İki grup arasında DMFT indeksi değişimi anlamlı bulunmazken, Grup Bde BNL oluşumu (%66,6) Grup Aya göre (%26,9) anlamlı derecede yüksek bulundu (p0,000). Grup Bde BNL oluşumu ve DMFT indeksi ve cinsiyet arasında ilişki bulunamadı. Sabit ortodontik tedavi sonrasında en çok BNL oluşumunun alt birinci büyük azı dişler (%28,8), alt ikinci küçük azı dişler (%23,2) ve üst yan kesici dişlerde (%19,2) oluştuğu belirlendi. Sonuçlar: Sabit ortodontik tedavi görmekte olan bireylerde beyaz nokta lezyonu oluşumunun önlenmesi için bireylerin ağız bakım alışkanlıklarının iyileştirilmesi ve ilave flor desteğinin arttırılmasının gerekli olduğu düşünülmektedir.
  • Öğe
    Ortodontik tedavi gören bireylerde significant caries index uygulamasının çürük riski üzerine etkisi: Pilot çalışma
    (2014) Ünlü, Nimet; Karabekiroğlu, Said; İleri, Zehra; Kahraman, Fatma Betül
    Amaç: Ortodontik tedavi gören hastalarda Significant Caries Index uygulamasının çürük riski üzerine etkisini incelemektir. Materyal Metod: Sabit ortodontik tedavi gören 90 birey değerlendirildi. Bütün hastalar 0,018 inç slot preadjusted sabit ortodontik apareyler ile tedavi edildi. Bireyler tedavi başlangıcında (T1) ve tedavi bitiminde (T2) beyaz nokta lezyonu görülme sıklığının tespiti amacıyla Gorelick indeksine göre klinikte muayene edildi. Her birey için T1 ve T2 de DMFT (Çürük, Dolgulu ve Eksik Diş Sayısı) indeksi değeri hesaplandı. DMFT indeksi değerlendirmesinde klinik muayenede Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) kriterleri ve bitewing radyograflar kullanıldı. Tüm kayıtların alınmasından sonra bireyler başlangıç Significant Caries Index değerine göre 3 risk grubuna (G1,G2,G3) ayrıldı. Bulgular: Çalışmayı tamamlayan 72 hastanın (38 kız, 34 erkek) yaş ortalaması T1'de 14,71,63 olarak bulundu. DMFT ortalaması 3,18 olarak bulunurken, Significant Caries Index değerinin 5,00 olduğu görüldü. Tedavi sürecinde ortalama DMFT artışı 0,14 olarak bulundu. T1'de beyaz nokta lezyonu görülme sıklığının %16,6 olduğu, T2' de %59,6 olduğu görüldü. Beyaz nokta lezyonu görülme insidansı %40 olarak bulundu. Significant Caries Index uygulamasına göre oluşturulan risk grupları arasında DMFT artışı, beyaz nokta lezyonu oluşumu ve şiddeti açısından anlamlı fark olmadığı görüldü (p0,05). Sonuç: Sabit ortodontik tedavi gören bireylerde Significant Caries Index uygulamasının bireylerin DMFT indeksi değişimi ve beyaz nokta lezyonu oluşumu üzerine belirleyici bir rol oynamadığı bulunmuştur.
  • Öğe
    Moderate to Severe Anterior Open-Bite Cases Treated Using Zygomatic Anchorage
    (2012) İleri, Zehra; Karacam, Nejla; Isman, Eren; Kalaycı, Abdullah; Sarı, Zafer
    Anterior open bite is often characterized by excessive vertical development of the posterior maxilla and by excessive eruption of the posterior teeth. Intrusion of the over-erupted molar teeth by traditional orthodontic methods is hardly possible; it requires orthognathic surgery or an absolute skeletal anchorage. These three case reports demonstrate the impaction of the upper molars by using zygomatic miniplates and fixed orthodontic treatment. After treatment, in all cases, the upper molar intrusions and significant correction of open bite were achieved by using zygomatic anchorage, and reduction of vertical dimensions enhanced facial aesthetics.