Yazar "Baldane, Süleyman" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 15 / 15
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe A CASE OF PAGET'S DISEASE OF THE BONEPRESENTED WITH HEARING LOSS AS THEFIRST SYMPTOM(2014) Baldane, Süleyman; İpekçi, Süleyman H; Bulut, Serap; Baldane, Emine Gül; Gedik, Gonca Kara; Kebapcılar, LeventAltmış yedi yaşında kadın hasta, her iki kulakta işitme kaybı nedeniyle odyoloji polikliniğinebaşvurdu. İki yıldır şikayeti olan hastanın rutin serum biyokimya incelemesinde alkalen fosfataz değerinin 381 U/L olması üzerine endokrinoloji ünitemize yönlendirildi. Hastanın vitamin D,parathormon, tiroid fonksiyon testleri, karaciğer fonksiyon testleri, böbrek fonksiyon testleri normal sınırlar içindeydi. Hastanın kranial grafisinde; diploe mesafesinde artış, kalvaryumda sklerotikgörünüm ve tüm vücut kemik sintigrafisinde; kalvaryumda diffüz tarzda artmış radyoaktif maddetutulumu izlendi. Serum osteokalsin ve spot idrarda deoksipridinolin düzeyleri yüksek saptandı.İşitme kaybının ilk semptom olarak görüldüğü hastaya mevcut bulgular ile kemiğin paget hastalığıtanısı ile zolendronik asit tedavisi verildi. Tedaviden üç ay sonraki kontrolünde, alkalen fosfatazdeğerinde normal düzeye gerileme ve odyolojik incelemede hafif düzeyde bir düzelme izlendiÖğe Changes in Serum Levels of ADMA, SDMA and L-NMMA with Helicobacter Pylori Eradication(AVES, 2017) Baldane, Süleyman; Korkmaz, Hüseyin; İpekci, Süleyman Hilmi; Sözen, Mehmet; Abuşoğlu, Sedat; Akar, Tarık; Ünlü, AliObjective: Increased asymmetric dimethylarginine (ADMA) levels are associated with reduced nitric oxide (NO) levels in many systems, particularly the cardiovascular system, and cause adverse effects. The objective of this study is to evaluate the effect of eradication therapy in patients infected with Helicobacter pylori (H. pylori) on the serum level of ADMA and other metabolic products of methylarginine. Methods: Patients who were found positive both in urea breath tests and stool antigen tests were considered to have H. pylori infection. These patients received eradication therapy for 14 days (twice daily pantoprazole 40 mg, twice daily amoxicillin 1000 mg, and twice daily clarithromycin 500 mg). Blood samples were taken to measure serum ADMA, symmetric dimethylarginine (SDMA), and N-monomethyl-Larginine (L-NMMA) levels before eradication therapy and 3 months after the therapy for patients for whom eradication was achieved. Results: A total of 23 of the 45 patients included in the study were female, whereas 22 were male. The mean age of the patients was 32.4 +/- 8 years. Significant reductions in the serum ADMA, SDMA, and L-NMMA levels of the patients were observed post-eradication therapy versus pre-eradication therapy. Conclusion: This study demonstrated significant reductions in serum ADMA, SDMA, and L-NMMA levels with H. pylori eradication. Further extensive long-term studies are needed to evaluate the positive effects that reduced serum ADMA, SDMA, and L-NMMA levels after H. pylori eradication can have on all systems, particularly the cardiovascular system.Öğe Drug Induced Lupus Erythematosus Due to Capecitabine and Bevacizumab Treatment Presenting with Prolonged Thrombocytopenia(DE GRUYTER OPEN LTD, 2015) Özaslan, Ersin; Eroğlu, Eray; Gök, Kevser; Şenel, Soner; Baldane, Süleyman; Akyol, Lütfi; Özkan, MetinyDrug induced lupus erythematosus (DILE) is a syndrome that is formed by lupus-like symptoms and laboratory characteristics. Capecitabine is an orally administered tumor-selective fluoropyrimidine that acts as a prodrug of 5-Fluorouracil and bevacizumab is an antivascular endothelial growth factor (anti-VEGF) antibody, both are used for the treatment of patients with colorectal cancer. Herein we report the first case of DILE in a 68-year-old woman who presented with arthralgia, myalgia and prolonged thrombocytopenia after receiving capecitabine and bevacizumab combination treatment as palliative treatment for metastatic colon cancer. Platelet levels were increased and joint complaints disappeared in the first week of hydroxychloroquine and methylprednisolone treatment after chemotherapy had been discontinued. In conclusion, physicians should be alert to the possibility of DILE in patients presenting with thrombocytopenia under a capecitabine and bevacizumab chemotherapy regimen.Öğe Examining the relationship between Vitamin D levels and Helicobacter pylori infection and its effect on the hypothalamic-pituitary-adrenal axis in dyspeptic patients(Ondokuz Mayis Universitesi, 2015) Korkmaz, Hüseyin; İpekci, Süleyman Hilmi; Baldane, Süleyman; Sözen, Mehmet; Abuşoğlu, Sedat; Kebapcılar, LeventThe purpose of this study was to determine whether or not Helicobacter pylori (H. pylori) infection affects the hypothalamic-pituitary-adrenal (HPA) axis and to evaluate the association between vitamin D levels with H. pylori infected and eradicated patients. The glucagon stimulation test (GST) was used to assess the HPA gland axis. An H. pylori infection was diagnosed based on the rapid urease test and histology. All infected patients received triple eradication therapy. Three months after the treatment, 14C urea breath test was reinstituted, and GST was repeated in patients who were negative for H. pylori. Of the 43 patients, 20 (46%) were found to have a lower mean value of peak cortisol than normal responses to the GST in the H. pylori-infected subjects. In 29 subjects, H. pylori infection was successfully eradicated. Twelve (41%) out of 29 subjects were defined as having a blunted GST response and 17 (%59) subjects had normal HPA axis response to GST in the H. pylori-eradicated subjects. A significant correlation between low 25-hydroxyvitamin D3 (25(OH)D3) level and low peak cortisol response to GST was identified in the H. pylori-infected subjects. After H. pylori eradication, the positive correlation between 25(OH)D3 level and high peak cortisol response to GST was also identified. Mean 25(OH)D3 levels were lower in the H. pylori-infected subjects than in the H. pylori-eradicated subjects. Our results indicate an increased prevalence of blunted glucocorticoid response to GST in patients with infected H. pylori. Vitamin D deficiency is also common in the H. pylori-infected subjects and associated with blunted glucocorticoid response. These findings suggest that H. pylori eradication increases the cortisol response to GST. Vitamin D supports adrenal/cortisol production whereby a deficiency can result blunted glucocorticoid response to GST in patients with infected H. pylori. © 2015 OMU.Öğe Gestasyonel diabetes mellitus tanısında bir biyobelirteç olarak serum prokalsitonin düzeyi(2018) Baldane, Süleyman; İpekci, Süleyman Hilmi; Kebapcılar, Ayşegül; Abuşoğlu, Sedat; Öztürk, Bahadır; Ünlü, Ali; Çelik, Çetin; Kebapcılar, LeventAmaç: Bu çalışmanın amacı gestasyonel diabetes mellitus hastalarında ve sağlıklı gebelerde serum prokalsitonin düzeylerini karşılaştırmak ve prokalsitonin düzeyinin diğer metabolik parametreler ile ilişkisini değerlendirilmesidir.Gereç ve Yöntem: Endokrinoloji Bilim Dalı polikliniğine başvuran 142 gebe çalışmaya dahil edildi. Oral glukoz tolerans testi sonuçlarına göre 57 gebeye gestasyonel diabet mellitus tanısı konuldu. 85 sağlıklı gebe ise kontrol grubuna dahil edildi. Serum analizi için tüm kan örnekleri bir gecelik açlık sonrası oral glukoz tolerans testi başlangıcında sabah 7:00 ve 8:00 saatleri arasında alındı.Bulgular: Gestasyonel diabet mellitus grubunda serum prokalsitonin düzeyleri kontrol grubuna göre anlamlı olarak yüksek bulundu. Serum prokalsitonin düzeyi ile açlık glukozu ve oral glukoz tolerans testi 60. dakika glukoz düzeyleri arasında anlamlı pozitif korelasyon bulundu.Sonuç: Bu çalışmada gestasyonel diabet mellitus’lu gebelerde serum prokalsitonin düzeylerinin sağlıklı gebelere göre anlamlı olarak yüksek olduğu ilk kez gösterilmiştir. Bu sonuç kronik düşük-dereceli inflamasyonun gestasyonel diabet mellitus patogenezinde önemli role sahip olduğu bilgisini desteklemektedir. Prokalsitonin düzeyi gestasyonel diabet mellitus hastalarında kronik düşük-dereceli inflamasyonun yeni bir biyobelirteci olarak düşünülebilir.Öğe Gestasyonel diabetes mellitus tanısında bir biyobelirteç olarak serumprokalsitonin düzeyi(2018) Baldane, Süleyman; İpekci, Süleyman Hilmi; Kebapcılar, Ayşegül; Abuşoğlu, Sedat; Öztürk, Bahadır; Ünlü, Ali; Çelik, ÇetinAmaç: Bu çalışmanın amacı gestasyonel diabetes mellitus hastalarında ve sağlıklı gebelerde serum prokalsitonin düzeylerini karşılaştırmak ve prokalsitonin düzeyinin diğer metabolik parametreler ile ilişkisini değerlendirilmesidir.Gereç ve Yöntem: Endokrinoloji Bilim Dalı polikliniğine başvuran 142 gebe çalışmaya dahil edildi. Oral glukoz tolerans testi sonuçlarına göre 57 gebeye gestasyonel diabet mellitus tanısı konuldu. 85 sağlıklı gebe ise kontrol grubuna dahil edildi. Serum analizi için tüm kan örnekleri bir gecelik açlık sonrası oral glukoz tolerans testi başlangıcında sabah 7:00 ve 8:00 saatleri arasında alındı. Bulgular: Gestasyonel diabet mellitus grubunda serum prokalsitonin düzeyleri kontrol grubuna göre anlamlı olarak yüksek bulundu. Serum prokalsitonin düzeyi ile açlık glukozu ve oral glukoz tolerans testi 60. dakika glukoz düzeyleri arasında anlamlı pozitif korelasyon bulundu. Sonuç: Bu çalışmada gestasyonel diabet mellitus'lu gebelerde serum prokalsitonin düzeylerinin sağlıklı gebelere göre anlamlı olarak yüksek olduğu ilk kez gösterilmiştir. Bu sonuç kronik düşük-dereceli inflamasyonun gestasyonel diabet mellitus patogenezinde önemli role sahip olduğu bilgisini desteklemektedir. Prokalsitonin düzeyi gestasyonel diabet mellitus hastalarında kronik düşük-dereceli inflamasyonun yeni bir biyobelirteci olarak düşünülebilir.Öğe Gestasyonel diyabet gelişiminde KCNJ11 geninin rolü(2015) Arıkoğlu, Hilal; Bozkurt, Sevgi; Baldane, Süleyman; İşcioğlu, FundaAmaç: Gestasyonel Diabetes Mellitus (GDM) değişik şiddette hiperglisemi ile sonuçlanan gebelik sırasında başlamış veya ilk defa gebelik sırasında fark edilmiş olan herhangi bir düzeydeki glukoz tolerans bozukluğudur. Bu çalışmada, Tip 2 Diabetes Mellitus (T2DM)'a geçiş sürecinin önemli belirleyicisi olan GDM'nin ortaya çıkmasında genetik yatkınlık oluşturabileceği düşünülen Kir6.2 kanal proteinini kodlayan KCNJ11 geninin toplumumuzdaki GDM'li bireylerde taranması ve tek nükleotid polimorfizmlerinin (SNP) belirlenerek hastalıkla ilişkileri bakımından değerlendirilmesi amaçlandı. Gereç ve yöntem: Çalışmaya Selçuk Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı Endokrinoloji Bilim Dalı'na başvurarak GDM tanısı konmuş 74 gebe birey ve kontrol grubu için 49 sağlıklı gebe birey dahil edildi. KCNJ11 geninin kodlanan bölgesinin tamamı Polimeraz Zincir Reaksiyonu (PZR) ile çoğaltılarak çift yönlü dizi analizi ile değerlendirildi. İstatistiki analizlerde p0.05 anlamlı kabul edildi. Bulgular: Çalışmamızda literatürde rapor edilen 15 SNP' ten sadece 5 tanesi tespit edildi. Literatürden farklı olarak toplumumuza özgü yeni bir SNP belirlenmedi. Additif, dominant ve resesif modeller kurularak yapılan ilişki analizlerinde SNP E23K, A190A, I337V ile GDM arasında anlamlı bir ilişkisi saptanmadı. L267L ve L270V polimorfizmleri, görülme sıklıklarının çok düşük olması nedeniyle, istatistiki değerlendirmeye alınmadı. Sonuç: Bugüne kadar birçok popülasyonda, T2DM'nin genetik zemininde yer aldığı gösterilen KCNJ11 genindeki polimorfizmler ile toplumumuzda GDM hastalığı arasında bir ilişki tespit edilmedi. Bu çalışma ile ülkemizde ilk kez GDM'nin genetik zeminine yönelik olarak KCNJ11 geninin etkisi araştırılmış ve daha sonra yapılacak çalışmalar için bir temel oluşturulmuştur.Öğe Helicobacter Pylori Eradikayonu ile ADMA, SDMA ve L-NMMA Serum Düzeylerinin Değişimi(2017) Baldane, Süleyman; Korkmaz, Hüseyin; İpekçi, Süleyman Hilmi; Sözen, Mehmet; Abuşoğlu, Sedat; Akar, Tarık; Ünlü, AliAmaç: Artmış asimetrik dimetil arjinin (ADMA) düzeyleri başta kardiyovasküler sistem olmak üzere birçok sistemde nitrik oksit (NO) düzeylerini azaltarak olumsuz etkilere neden olur. Helicobacter pylori (H. pylori) enfeksiyonun ADMA düzeylerinde artışa neden olduğu bilinmektedir. Bu çalışmanın amacı H. pylori ile enfekte bireylerde eradikasyon tedavisinin ADMA ve diğer metilarjinin metabolizma ürünlerinin serum düzeylerine etkisini değerlendirmek olarak belirlendi.Yöntemler: 14C üre nefes testi ve gaita antijen testlerinin her ikisinde pozitiflik tespit edilen hastalar H. pylori ile enfekte kabul edildi. Hastalara 14 günlük eradikasyon tedavisi (günde 2 kez 40 mg pantoprazol, günde iki kez 1000 mg amoksisilin ve günde iki kez 500 mg klaritromisin) verildi. Eradikasyon tedavisi öncesinde ve eradikasyon sağlanan hastalarda tedaviden 3 ay sonra ADMA, simetrik dimetil arjinin (SDMA) ve N-monometil-L-arjinin (L-NMMA) serum düzeylerinin ölçümü için kan örnekleri alındı. Bulgular: Çalışmaya dahil edilen 45 hastadan 23'ü kadın ve 22'si erkek idi. Hastaların ortalama yaşı 32,48 idi. Hastaların serum ADMA, SDMA ve L-NMMA düzeylerinde eradikasyon tedavisi sonrasında, tedavi öncesine göre anlamlı düzeylerde azalma olduğu görüldü.Sonuç: Bu çalışmada H. pylori eradikasyonu ile plazma ADMA, SDMA ve L-NMMA düzeylerinde anlamlı azalma olduğu gösterildi. H. pylori eradikasyonuna bağlı azalan serum ADMA, SDMA ve L-NMMA düzeylerinin, başta kardiyovasküler sistem olmak üzere bütün sistemlerde oluşturabileceği yararlı etkilerin değerlendirilmesi için geniş çaplı, uzun süreli çalışmalara ihtiyaç vardırÖğe Impact of Obesity on the Metabolic Control of Type 2 Diabetes: Results of the Turkish Nationwide Survey of Glycemic and Other Metabolic Parameters of Patients with Diabetes Mellitus (TEMD Obesity Study)(KARGER, 2019) Sonmez, Alper; Yumuk, Volkan; Haymana, Cem; Demirci, Ibrahim; Barcin, Cem; Kiyici, Sinem; Guldiken, Sibel; Örük, Gonca; Ozgen Saydam, Basak; Baldane, Süleyman; Kutlutürk, Faruk; Küçükler, Ferit Kerim; Deyneli, Oğuzhan; Çetinarslan, Berrin; Sabuncu, Tevfik; Bayram, Fahri; Satman, Ilhan; TEMD Study GroupBackground: Obesity is the main obstacle for metabolic control in patients with type 2 diabetes. Turkey has the highest prevalence of obesity and type 2 diabetes in Europe. The effect of obesity on the metabolic control, and the macro-and microvascular complications of patients are not apparent. Objectives: This nationwide survey aimed to investigate the prevalence of overweight and obesity among patients with type 2 diabetes and to search for the impact of obesity on the metabolic control of these patients. We also investigated the independent associates of obesity in patients with type 2 diabetes. Methods: We consecutively enrolled patients who were under follow-up for at least 1 year in 69 tertiary healthcare units in 37 cities. The demographic, anthropometric, and clinical data including medications were recorded. Patients were excluded if they were pregnant, younger than 18 years, had decompensated liver disease, psychiatric disorders interfering with cognition or compliance, had bariatric surgery, or were undergoing renal replacement therapy. Results: Only 10% of patients with type 2 diabetes (n = 4,648) had normal body mass indexes (BMI), while the others were affected by overweight (31%) or obesity (59%). Women had a significantly higher prevalence of obesity (53.4 vs. 40%) and severe obesity (16.6 vs. 3.3%). Significant associations were present between high BMI levels and lower education levels, intake of insulin, antihypertensives and statins, poor metabolic control, or the presence of microvascular complications. Age, gender, level of education, smoking, and physical inactivity were the independent associates of obesity in patients with type 2 diabetes. Conclusion: The TEMD Obesity Study shows that obesity is a major determinant of the poor metabolic control in patients with type 2 diabetes. These results underline the importance of prevention and management of obesity to improve health care in patients with type 2 diabetes. Also, the results point out the independent sociodemographic and clinical associates of obesity, which should be the prior targets to overcome, in the national fight with obesity. (c) 2019 The Author(s) Published by S. Karger AG, BaselÖğe Omeprazol ve Gliklazid İlaç Etkileşimine Bağlı Hipoglisemi Olgusu(Selçuk Üniversitesi, 2017 Eylül) Baldane, Süleyman; İpekçi, Süleyman Hilmi; Kebapçılar, LeventDispeptik yakınmaların sık görülmesi nedeniyle diyabet hastaları reçeteli ya da reçetesiz olarak proton pompa inhibitörleri (PPİ) grubu ilaçları sık olarak kullanırlar. Farklı hastalıklar nedeniyle çeşitli ilaç gruplarının bir arada kullanılması, azalan sitokrom p450 enzim aktivitesi nedeniyle özellikle yaşlı hastalarda, ilaç-ilaç etkileşimi ve ilaç etkisinin değişmesi riskini artırmaktadır. Bu vaka sunumunda 82 yaşında diyabetik hastada omeprazol ve gliklazid ilaç etkileşimine bağlı gelişen hipoglisemi olgusu sunuldu.Öğe PPARG genindeki Pro12Ala polimorfizmi, Türk populasyonunda insülin direnci ve tip 2 diyabet ile ilişkili değildir: Bir vaka-kontrol çalışması(Selçuk Üniversitesi, 2021) İşçioğlu, Funda; İpekçi, Süleyman Hilmi; Baldane, Süleyman; Kaya, Dudu Erkoç; Arıkoğlu, HilalAmaç: Tip 2 diyabet (T2D), diyabetin en sık görülen türüdür ve tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de ciddi bir halk sağlığı sorunu haline gelmiştir. İnsülin sekresyonunun azalması ve/veya insülin direnci (IR) gelişimi, T2D patogenezinde yer alan iki ana bozukluktur. Kromozom 3p25’te yer alan peroksizom proliferatör aktive reseptör gama (PPARG) geni tarafından kodlanan ve esas olarak adipositlerde eksprese edilen PPARG2, glikoz ve lipid metabolizmasının düzenlenmesinde yer alan çok sayıda anahtar geni düzenler. Fonksiyonel önemi dolayısıyla, T2D gelişimi ile ilişkisi ilk rapor edilen aday gen PPARG2 (Pro12Ala varyantı)’dir. Çalışmamızda, PPARG genindeki Pro12Ala’nın IR gelişimi ve T2D riski üzerine etkilerini Konya bölgesinde yaşayan 387 (181 non-obez/ 206 obez) T2D ve 264 (137 non-obez/127 obez) sağlıklı birey olmak üzere toplam 650 kişide değerlendirmeyi amaçladık. Yöntem: Bireylerden alınan kan örneklerinden, T2D ilişkili biyokimyasal parametreler analiz edildi ve sonrasında HOMA-IR (HOMA indeksi) hesaplandı. HOMA-IR indeksi 2.5’ten yüksek olan kişiler insüline dirençli olarak kabul edildi. İzole edilen DNA örneklerinde, Pro12Ala genotiplendirmesi RT-PCR tekniği ile yapıldı. İstatistiksel analiz için SPSS18.0 programı kullanıldı. P<0.05 istatistiksel olarak anlamlı kabul edildi. Bulgular: Obez hasta grubu dışında diğer hasta ve kontrol grupları Hardy-Weinberg dengesinde değildi (p<0.05). Dominant, resesif ve additif modeller kurularak yapılan ilişkilendirme analizine göre Pro12Ala polimorfizminin T2D riski ve ilişkili biyokimyasal parametreler üzerine bir etkisi bulunmadı (p>0.05). Sonuç: Hastalığın poligenik doğası ve çevresel faktörlerin karmaşıklığı, genlerin T2D patogenezindeki etkisinin anlaşılmasını zorlaştırmaktadır. Bu nedenle, PPARG’nin hastalığın genetik zeminindeki olası rolünü ortaya çıkarmak için daha büyük popülasyonlarda daha fazla çalışmaya ihtiyaç vardır. Çalışma Türk toplumunda PPARG ve T2D ilişkisi bakımından sunulan ilk rapordur.Öğe Prorenin and secreted frizzled-related protein 4 levels in women with gestational diabetes mellitus(COMENIUS UNIV, 2018) Baldane, Süleyman; İpekci, Süleyman Hilmi; Kebapcılar, Ayşe Gül; Abuşoğlu, Sedat; Beyhekim, Hasan; İlhan, Tolgay Tuyan; Ünlü, Ali; Kebapcılar, LeventOBJECTIVE: This study was designed to investigate prorenin and secreted frizzled-related protein 4 (SFRP4) levels in pregnancies with or without gestational diabetes mellitus (GDM). METHODS: A total of 76 pregnant women were included in the study. Thirty-five of the pregnant women were included in GDM group according to the results of oral glucose tolerance tests (OGTT) and 41 of them were included in the control group. RESULTS: In the group with GDM, SFRP4 value was found to be significantly higher than that of the control group (5.59 +/- 3.32 ng/mL vs 4.05 +/- 2.15 ng/mL; p = 0.017). Women with GDM had significantly higher serum prorenin levels compared with control group [737 (427-1339) pg/mL vs. 535 (376-725) pg/mL; p = 0.009]. There was a significant positive association between prorenin and SFRP4 levels in GDM (r = 0.91; p < 0.001) and control groups (r = 0.42; p = 0.002) and whole pregnancies (r = 0.75; p = 0.002). CONCLUSION: We have shown that prorenin and SFRP4 were significantly elevated in GDM patients when compared to healthy control group. Furthermore, we found that there was a positive correlation between prorenin and SFRP4 (Tab. 1, Fig. 2, Ref. 38). Text in PDF www.elis.sk.Öğe Risk Factors for Diabetes Mellitus in Women with Primary Ovarian Insufficiency(HUMANA PRESS INC, 2013) Kulaksızoğlu, Mustafa; İpekçi, Süleyman Hilmi; Kebapçılar, Levent; Kebapçılar, Ayşe Gül; Korkmaz, Hüseyin; Akyürek, Fikret; Baldane, SüleymanPrimary ovarian insufficiency (POI) is not only a gynecological problem but also has serious effects on women's health such as changes in hormone levels that can trigger fluctuations in blood sugar level and inflammation status. The present study was designed to determine vitamin D, copper, zinc, metabolic parameters [insulin, homeostasis model of assessment-insulin resistance (HOMA-IR)], inflammation parameters such as procalcitonin and high sensitivity C reactive protein (hs-CRP), and lipid profile in POI patients and control subjects with normal menstrual cycles. A total of 43 patients with nondiabetic POI were studied in order to evaluate and compare the findings with those of the control group, which comprised 33 women with normal menstrual cycles. The women with POI had higher levels of serum copper, serum insulin, glucose, LDL-cholesterol, total cholesterol, HOMA-IR, hs-CRP, and procalcitonin, whereas serum vitamin D and zinc levels were lower compared with the healthy control group. Follicle-stimulating hormone (FSH) levels were positively correlated with insulin, glucose, HOMA-IR, hs-CRP, procalcitonin, and copper and negatively correlated with vitamin D and zinc levels. In multivariate statistic analyses with body mass index and FSH as dependent variables, FSH was positively associated with copper and HOMA-IR negatively with vitamin D levels. The present study demonstrated that women with POI have traditional risk factors for diabetes mellitus, including lower levels of vitamin D, whereas higher levels of copper and HOMA-IR.Öğe Spontan Tepe Akım Hızları Weaning Belirteci Midir?(2015) Bahar, İlhan; Baldane, Süleyman; Elay, Gülseren; Coşkun, Ramazan; Gündoğan, Kürşat; Güven, Muhammet; Sungur, MuratAmaç: Mekanik ventilatörden ayırmada kullanılan birçok parametre mevcuttur. Ancak bu parametrelerin sonucu tahmin etme başarısı sınırlıdır. Bu çalışmadaki amacımız spontan solunum denemeleri (SBT) sırasında, spontan ekspiratuar (SPEF) ve spontan inspiratuar (SPİF) tepe akım hızlarının weaning başarısını tahminde etkisini ölçmekti.Gereç ve Yöntemler: Çalışmaya, Mart 2011 ile Mayıs 2012 yılları arasında Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi ve Dahili Yoğun bakımlarında en az 24 saat mekanik ventilatör (MV) tedavisi alan hastalar alındı. Spontan soluyan hastalar 30 dakika boyunca T parçası aracığıyla spontan solunum çalışması (SBT)'na alındı ve SPIF ve SPEF değerleri ölçüldü. Hastalar 30 dakika boyunca SBT'yi tolere ettiyse ekstübe edildiler. Hastalar ekstübasyondan sonra 48 saat içinde tekrar entübe olmaları durumunda başarısız weaning olarak değerlendirildi.Bulgular: Çalışma 36 hasta ile tamamlandı, 11 hasta başarısız oldu, 25 hasta başarılı oldu. Her iki grupta da eğri altında kalan alan (AUC),SBT sırasında ölçülen dakikalık SPEF ve SPEF değerleri dakikalık ROC analizi ile hesaplandı. Maksimum AUC değeri 23. dakikada SPIF için (0,564; %95 CI: 0,363-0,764) ve 9. dakika SPEF değeri . SPIF için 23. dakikada kesim değeri 26,7 litre/dakika, hesaplanan sensitivite ve spesifite değerleri sırasıyla %72 ve %42 olarak bulundu. SPEF için 9. dakika kesim değeri 24,7 litre/dakika, sırasıyla sensitivite ve spesifite değerleri %63,6 ve %48 olarak bulundu. Sonuç: Biz çalışmamızda geleneksel weaning prediktörleriyle karşılaştırdığımızda ,dakikalık SPIF ölçümlerinin en iyi spesifiteye, dakikalık SPEF ölçümlerinin de en iyi sensitiviteye sahip olduğunu belirledik Bu konuda daha geniş çalışmalara ihtiyaç vardır.Öğe Struma Ovarii Dokusunda Papiller Tiroid Mikrokarsinomu: Olgu Sunumu(Selçuk Üniversitesi, 2017 Mart) Kıraç, Cem Onur; Baldane, Süleyman; İpekçi, Süleyman Hilmi; Kebapçılar, LeventStruma ovarii is an uncommon ovarian neoplasm that more than half of itself is made up of thyroid tissue. In clinical trials about the disease, malign transformation has been detected at the rate of 0.5-5 percent. Because of the disease's rareness, there is no absolute agreement about diagnosis and treatment of the disease and general approach is that malign struma ovarii case is treated and followed up just like done in thyroid cancers. In this case report, it is aimed to represent the treatment and 1-year follow up of papillary microcarcinoma case which evolves with struma ovarii.